Anadolu takımlarının önlenemeyen hedefsizliği

Ayca_Guler

Forum Yöneticisi
Katılım
23 Tem 2012
Mesajlar
670
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Bölüm:
Türk Dili ve Edebiyatı
Şehir:
Çanakkale
Anadolu takımlarının önlenemeyen hedefsizliği




Yeni bir sezon daha başlamak üzere... Anadolu takımlarının hedefi yine küme düşmemek... Sezon başında şampiyonluğu kovalamak, Türkiye Kupası’nı kazanmak, Avrupa kupalarına katılmak gibi hedefler belirlemeyen Anadolu temsilcileri, futbol sirkimizde figüran olmaktan ileriye gidemiyor. Takımlarımız Manchester City, Getafe ve Villarreal gibi ekipleri örnek almalı.
3 İstanbullu’nun nicedir bıkkınlık veren iktidar oyunundaki figüranlığı kanıksadıklarından mı nedir, sirkimizin Anadolu’da konuşlanmış takımları heyecan verici bir hedeften yoksunlar. Bu ufuksuzlukla savruluşun kaybettirdiği yılların belki farkında bile değildir yönetici konumundakiler. Oysa tüm altyapı eksikliklerine ve üstyapı basiretsizliklerine karşın, orta vadeli bir hedef belirleyip emek ve kaynaklarını o noktaya yoğunlaştırarak çemberi kırabilirler.

Avrupa futbolu topyekûn endüstrileşme gömleğine sokulmuş olsa da Auxerre, Chievo, Getafe gibi takımlar ülkelerinin en üst platformlarında temsil edilebilmiş; Villarreal, Şampiyonlar Ligi’nde yarı final, Monaco da aynı organizasyonda final oynayabilmiştir. Birçoğunun ortak yanı, akılcı yönetimlerin desteğini almış ve sağlam teknik kadrolara emanet edilmiş olmalarıydı. Üzerinde yaşadığımız topraklarda önce Denizlispor’un, ardından G.Birliği’nin UEFA’da gösterdiği başarılar bir yıldız kaymasının parıltısından öte bir anlam taşımıyor ne yazık ki. Günümüzden bakılınca, futbolumuzun ne denli plansız, günübirlik akıp gittiğinin doyurucu örnekleri olarak sayılabilecek başarılar onlar artık.

Oysa, özgün ve köklü bir futbol kültürüne üye olmasının artısını zihnimizin bir kenarında saklı tutarak karşılaştırdığımızda, İngiltere’de Manchester City’nin yaptığı gelecek planlaması Ankaraspor, Gençlerbirliği, Vestel Manisaspor, Kayserispor ya da Bursaspor’la neden örtüşmez, hayıflanmamak elde değil. Zira geçtiğimiz sezonu ligin en berbat gol ortalamasıyla (maç başına 0.76) zar zor kümede kalarak kapatan Manchester City, bir atılım yapmak durumundaydı: İngiltere Milli Takımı’ndan ayrılan İsveçli teknik adam Sven Göran Eriksson’u takımın başına getirerek yepyeni hedeflerle yola çıktılar. Eriksson gibi üst düzey kariyer sahibi bir teknik adamın City’yi seçmesinin gerisinde nasıl bir neden olabilirdi? En son ciddi başarısını 1976’da Lig Kupası’nı kaldırarak yaşamış bir takımın üzerindeki ölü toprağını dokunuşlarıyla atabilmenin düşü, yanıtlardan biri olsa gerek.

***

M.City, Eriksson ile hedef büyüttü

Yeni takımının ilk hazırlık maçının ardından Guardian gazetesine konuşan İsveçli teknik adam, Manchester City’nin öncelikli olarak 2004’teki Middlesbrough gibi olmasını arzuladığını belirtiyor: “İtalya’da çalıştırmaya başladığım takım (Lazio) 25-30 yıllık bir süreçte hiçbir başarı kazanamamıştı. İlk zaferimiz olan İtalya Kupası’nın kazanılmasıyla taraftarlar gerçekten çılgına döndüler. Sanki Dünya Kupası’nı kazanmıştık. Middlesbrough da Carling Kupası’nı kazandığında durum böyleydi.” Eriksson, Manchester City’nin rotasını tam da bu biçimde belirliyor. Bu yolda sağlıklı ilerleyebilmek için de bir psikologla anlaşmayı düşünüyor. Hazırlık aşamasının sonlarında, oyuncularının düşünce biçimlerinin değişmesinin gerektiğine karar vermiş.

Genç yeteneklerin ağırlıkta olduğu bir takım kurmaya girişen kurt teknik adam, her fırsatta çok çalışmaları gerektiğinin altını çiziyor. City’ye her gittiği takıma taşıdığı 4-3-3’ü yerleştirmeye çalışıyor. Uzun uzadıya sistemini anlatıyor oyuncularına, yaşlı oyuncuları asla transfer etmeyeceğini tekrarlıyor çeşitli spekülasyonlara karşı. Ne istediğini bilen, planlı biçimde bunun için çalışan ve oyuncularının şimdiden saygı duyduğu bir teknik adama sabır ve güven duyan kulüp yönetimi eninde sonunda güzel günler göreceğine inanmış durumda. Küçük adımlarla ilerleyip Avrupa kupalarında eski günlerdeki gibi boy göstermeyi arzuluyorlar. Şans faktörüyle aşama yapılamayacağını gayet iyi biliyorlar.

***

Orta ve uzun vadeli planlar yok

Bizim futbol ortamımızın da elbette Manchester City’nin konumuna benzer takımları bulunuyor. Birkaç sezondur yaşadığı istikrarla birlikte Avrupa kupalarına katılım hakkı için mücadele eden Kayserispor, bir futbol kentine dönüşebilecek potansiyeliyle Bursaspor, ülkenin belki de reel olarak en varlıklı kulübü Gençlerbirliği ve sponsor desteğiyle diğerlerinden daha da avantajlı durumdaki Manisaspor listenin başında yer alıyor. Bu takımlara Ankaraspor ve Konyaspor da eklenebilir. Ne var ki bu takımların gerek teknik adamları gerekse yöneticileri sezon öncesinde kamuoyuna hiçbir kısa ve orta vadeli hedef sunma gereği hissetmiyor. Şimdiden düşme tehlikesi yaşamayacağı öngörülebilecek bu kulüplerin, hiç değilse Türkiye Kupası’nı kazanarak UEFA Kupası’na gitme hedefini dile getirmekten neden uzak durduğunu saptayabilmek kolay değil. Nasılsa binilmiş bir alamete, gidiliyor kıyamete. Eğer takım iyi gider de potaya girilirse o zaman düşünecekler muhtemelen. Şimdiden camialarını beklentiye sokmak istemiyor olmalılar. Tıpkı geçen sezon Sivasspor’un yaptığı gibi... “Hedefimizde UEFA Kupası’na katılmak yok” diye açıklama yapmışlardı geçen sezon takım iyi sonuçlar alırken.

Başta kulüp başkanları olmak üzere, teknik adamlar ve futbolcular hayal kurma becerisini kaybetmek üzere olan bir tür memurluğa demirlemiş durumdalar. Gerçekçi davrandıklarını iddia ederek günübirlik düzenin bir parçası olup çıkıyorlar. Ancak Denizlispor’un Lyon’u UEFA’dan elemesi de bir hayal değil miydi, hem de Lyon’daki rövanşın son dakikasına kadar? Ya Gençlerbirliği, Valencia’ya rövanşta uzatmada elenmeseydi, aynı kupada finale yürüyemez miydi? Bu başarıları hangi beyin düşleyip kurgulamıştı sezon başında? Her iki hayal de gerçekleştiğine göre, artık ligin görece rahat takımlarının sezon planlamasını kararlılıkla UEFA katılımı doğrultusunda yapması neden ıskalanır her seferinde?

***

Bilinçaltında küme düşme korkusu var

Gençlerbirliği, geçen sezonki tatsız tuzsuz serüveniyle bile ligde 6. olabiliyorsa, bu sezona neden teknik adam kavgalarıyla girer, bilinmez. Ersun Yanal’ı iki günde kaçıran İlhan Cavcav’ın orta vadeli başarı planlarıyla kulübünü büyütmeye yanaşmadığı apaçık görülüyor. Kayserispor da Ertuğrul Sağlam’la yakalanan yükseliş eğrisini düz bir çizgide tutmaktan ötesini düşünmüyor anlaşılan. Aslında ligin tüm kalburüstü takımlarının bilinçaltı bile hâlâ küme düşme korkusuyla yüklü, oyuncular ilk fırsatta büyük takımlara gitmeyi, teknik adamlarsa sezonu, kazasız belasız, takımlarının başında geçirmeyi umuyorlar. Bu yapıyı oluşturan tüm unsurların psikolojik destek alarak ufuklarını genişletmeleri kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Eriksson’un psikoloğunu önce bizim kulüplerimizin istihdam etmesi gerekiyor!

Sözünü ettiğimiz kulüplerin, koskoca bir sezonu ligde kalmanın anlamsız kıvancı ve Üç İstanbullu’dan birini ya da hepsini yenme umuduyla tüketmesi öylesine acı ki. Oysa hemen bu sezon Avrupa yolculuğu planlamasını yaparak teknik kadroyla uyumlu bir biçimde yönetimlerin çalışması, futbolcuları ve camiaları da motive edecektir. Belki de böylesi aşamalarla, yaşayarak öğrenmenin doğal sonucu olarak, Anadolu kulüpleri kendilerine biçilen figüran rolünden kurtulabilecekler. Beşinci şampiyonun doğuşu ve futbol sirkini dönüştürebilme basireti, doğrusu bu hedefe sahip çıkmada saklı görünüyor.

 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,421
Mesajlar
134,319
Kullanıcılar
90,728
Son üye
Steventiz
Üst