Yaban-Yakup Kadri Karaosmanoğlu

BospHoruS

Özel Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
639
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
İstanbul
Yazarın Adı:

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Hayatı :

Mısır'da İbrahim Paşa konağına yerleşen ve orada İkbal Hanım ile evlenen Kadri Beyin oğludur. 27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. 6 yaşındayken ailesi ile birlikte Manisa'ya geldi. İlköğrenimine Fevziye Mekteb-i İptidaisi'nde başladı.İki yıl sonra da İzmir idadisine gönderildi. Parasızlıktan dolayı öğrenimini tamamlayamaz. Aile yeniden Mısır'a dönünce İskenderiye'deki Frérés'ler Fransız okuluna girdi. 2 yıl sonra orta öğrenimini tamamladı. 1906'da Jön Türkler ile tanıştı. 1908'de İstanbul'a yerleştiler. Yakup Kadri, Mekteb-i Hukuk'a girdi. Ama bitiremeden ayrıldı. Nirvana adlı oyununu yazdı. Bu sıralarda eserlerini yazmaya başladı. 1917'de tüberküloz'a yakalandı. Tedavi için İsviçre'ye gitti. Bektaşiliğe ilgi duymaya başladı. Ve Nurbaba adlı romanını yazdı. 1913'de ilk hikaye kitabını çıkardı. 1919'dan sonra güncel olayları izleyen Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen bir gazeteci oldu. Hikayeleri milli mücadele ile ilgilidir. 1921'de Ankara'nın çağrısı üzerine Anadolu'ya geçti. Önce Mardin, sonra Manisa milletvekili oldu. Leman hanım ile evlendi. 1932 yılında arkadaşları ile kadro dergisini çıkardı. Yine aynı yıl Yaban'ı yazdı. 1934 yılında dergi kapandı. Prag' La Haye, Bern elçilikleri yaptı. Daha sonra yurda döndü. Kurucu meclis üyeliğine seçildi. 1962'de CHP.'den istifa etti. 13 Aralık 1974'de Ankara'da öldü.

Eserleri:

Hikaye: Bir Serencam Rahmet, Milli Savaş Hikayeleri
Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodon ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama, Hep O Şarkı,
Mensur Şiirler: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan
Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk
Çeşitli Makaleleri: İzmir'den Bursa'ya, Kadınlık ve Kadınlarımız, Seçme Yazılar, Ergenekon, Alp Dağlarından ve Miss Chalfrin'in Albümünden
Tiyatro Eserleri: Nirvana, Vede, Sağnak, Mağara

Kitabın Konusu:

Kurtuluş savaşı, köyün köylünün savaştaki tavırları, durumu ve Ahmet Celal'in köylülerle ilişkisi.

Karakterler:

Ahmet Celal: Köye gelen tek kolunu savaşta kaybetmiş eski bir subay. köylüler ona "Yaban" derler. Defteri tutan kişi de odur.
Mehmet Ali: Ahmet Celal'in eski neferi
İsmail: Mehmet Ali'nin 14 yaşındaki kardeşi. Boyu çok kısadır. Çocukluğunu yaşayamamıştır. Ağır işler yapar. Çok çirkindir.
Zeynep Kadın: Mehmet Ali'nin annesi. Kocası öldükten sonra evin işleri kendisine kalır. Çok güçlüdür. B
Bekir Çavuş: 23 yıl askerlik yapmıştır.Pek çok yer gezip görmüştür.
Salih Ağa: Köyün zengin adamlarındandır.
Emine: Yazarın aşık olduğu güzel köylü kızı.
Muhtar: Köyün muhtarı.
İmam: Köyün imamı.
Emeti Kadın: Yazarın ev işlerine bakan kişi
Hasan:Çobanlık yapar.
Süleyman: Sessiz sakin biridir. Çok fazla konuşmaz.
Memiş: Süleyman'ın en iyi arkadaşı.
Cennet: Süleymanın karısı. Kahkahası bol keskin bakışlı bir kadındır. Erkeklerden ürküp kaçmaz.
Şerif Çavuş: Emine'nin babası.

Kitabın Özeti:

Sakarya Savaşı'ndan sonra düşman orduları Haymana, Mihalıççık ve Sivrihisar bölgelerini virane halinde bırakır. İnsanlar yarı çıplak dolaşıp, yemek bulamayacak hale gelirler. Tetkiki Mezalim Heyeti araştırmaları sırasında bir defter bulur. Köylüler defterin sahibinin felaket gününe kadar köyde kaldığını söylerler. Ama daha sonra nereye gittiğini bilmezler.
İhtiyat Zabiti Ahmet Celal eski eri Mehmet Ali'nin isteği üzerine onunla birlikte köyüne gider. Köy Porsuk Çayı'nın yakınlarında küçük bir alanı kaplamaktadır. Ahmet Celal savaşta sağ kolunu kaybetmiştir. İlk günler sağ kolunun yokluğunu köylülere farkettirmek istesede köyde pek çok kişi sakat olduğu için kimse bununla ilgilenmez. Yine ilk günler yazar herkesten ayrı durumdadır. Köylüler ondan korkarlar. Hareketleri köylülere tuhaf gelir.
Yazar Mehmet Ali'nin evine yerleşir. Mehmet Ali'nin İsmail adında bir erkek kardeşi, iki tane de kız kardeşi vardır. Mehmet Ali'nin köye gelince askerdeki davranışları tamamıyla değişmiştir. Yeniden asker olmadan önceki haline dönmüştür.
Yazarın savaşla, İstanbul' daki halkın haliyle ilgili konuşmalarını yalnız Bekir Çavuş ciddiye alır. Salih Ağa köyün zengin adamlarındandır. Ama dış görünüşüyle hiç zengin birine benzemez. Yazar Salih Ağa'nın düşüncelerinin, planlarının ayaklarından anlaşılabileceğini düşünür.
Ahmet Celal'in babasından kalan İstanbul'daki evi satınca eline bolca para geçmiştir. Bu parayla bostan ortasında bir ev almayı düşünür. Ancak Anadolu'nun ücra köşesindeki bu köyde bostanlık bir alan yoktur. Porsuk Çayı'nın geçmesine rağmen çok kuraktır.
Mehmet Ali'lerin bir boz eşeği vardır. Bu eşek ailenin pek çok işini görür. Ayda iki üç kez Mehmet Ali'yi, annesini veya kardeşini şehre götürür. Zeynep Kadın yaptığı yemeklerin çoğunu kimseye yedirmez. Pazarda satılması için saklar. Gün geçtikçe köylülerde olduğu gibi yazarda da zaman kavramı zayıflar. Bekir Çavuş 23 yıl askerlik yapmıştır. Arasıra gezip gördüğü yerleri yazara anlatır. Ahmet Celal yedi sekiz ay sonra yeşilliğin, suyun yanında kadından da yoksun olduğunu anlar. Tek bir kadın, kız yüzü görmemiştir. Oysa Mehmet Ali'nin düğününe de katılmıştır. Düğünde köydeki kızların bir çoğunu görmüş ama hepsini biçimsiz, bücür veya çok iri bulmuştur. Köyün kızları ne zaman yazarı görseler saklanacak yer ararlar. Sonunda yazar neden kaçtıklarını Mehmet Ali'ye sorar. Mehmet Ali'de "Yabansınız da ondan beyim." der. Kendisine yaban denmesi yazarı çok üzer. Okumuş bir İstanbul çocuğu ile bir Anadolu köylüsü arasında çok büyük bir fark olduğunu anlar. Zeynep Kadın kocası öldükten sonra evin bütün sorumluluğunu üstlenmiştir. Bir kez kasabadan geç dönen İsmail'i çok kötü döver. Ailenin diğer fertleri çocuğu zor kurtarırlar. Yazar şimdiye kadar güldüğünü görmediği, çocukluğunu yaşayamayan İsmail için çok üzülür. Muhtar birkaç gününü kasabada geçirdikten sonra köye yeni havadislerle geri döner. Düşman askerleri kendi deyimiyle yalnış yolda olan Mustafa Kemal'e kızıp İnönü'ye kadar gelmişlerdir. Mehmet Ali bunu duyunca yeniden askere alınacağından korkar. Yazar bundan dolayı Mehmet Ali'den nefret etmeye başlar. Tek kolunun olmaması nedeniyle savaşamayacağı için üzülür. Bu üzüntüsünden dolayı köyden ayrılır ve yürümeye başlar. Koruluğun içindeki bir derenin kenarında bir kız görür. Bu kız Mehmet Ali'nin köyündeki kızlardan çok farklıdır. Kız yazarı görünce ağaçların arkasına saklanır. Köyünün derenin diğer tarafında olduğunu söyler. Ahmet Celal bu kıza aşık olur.
Birkaç gün sonra köyde bir hazırlık, hareketlilik başlar. Mehmet Ali yazara her sene gelip köylülere dua eden, hastaları üfleyen, iyi öğütler veren, yol gösteren, başı sıkışanlara yardım eden Şeyh Yusuf'un köye geldiğini söyler. Bunun üzerine tüm aile birlikte muhtarın evine giderler. Yazar, Şeyh'in ona bir şey söylemesi üzerine hemen karşılık verir.
Şeyh Yusuf, yazarın yüzünden o sene köyden erken ayrılır. Yazar da rahatlamak için daha önce gittiği koruluğa gider, ama aşık olduğu kızı göremez. Bir kaç gün sonra yeniden gittiğinde onu görür.
Mehmet Ali'nin köyünde Süleyman adında biri vardır. O da Mehmet Ali gibi civar köylerden Cennet adında bir kız alır. Yalnız, Cennet küçükken ağası ona tecavüz ettiği için köy halkının dilinden kurtulamaz. Bir kaç gün sonra başka bir erkekle yakalanır. Ancak Cennet oğlanla sadece konuştuğunu söyler. Cennet diğer kızlara benzemez. Erkeklerden kaçmaz. Süleyman onun yanında boynu bükük dolaşır. Yazarla Süleyman iyi arkadaş olurlar. Süleyman'ın başka bir arkadaşı daha vardır. Adı Memiş'tir. Memiş'le Süleyman bütün gün beraberlerdir. Bir kaç gün sonra Mehmet Ali ve bir kaç kişi daha askere çağrılır.
Cennet eve başka bir adam alır. Geceleri beraber yatarlar. Süleyman'a tehditler yağdırırlar. Bu nedenle Süleyman bir şey diyemez. Köylüler araya girer. Evdeki adamın gitmesini isterler. Fakat Cennet ancak Süleymen'ın boşanmasıyla gideceklerini söyler. Ertesi gün Cennet'le adam köyü terk ederler. Cennet'in gitmesiyle Süleyman'ın ağzını bıçak açmaz. Memiş'le saatlerce konuşmadan otururlar. Yazar da bu sıralarda pek çok kez koruluğa gidip gelir. Bunlardan birinde yine çamaşır yıkarken onu görür. Kız, halasının görmesinden korktuğu için kaçar.
Salih Ağa ile Zeynep Kadın arasında bir arazi meselesi ortaya çıkar. Salih Ağa, Mehmet Ali'nin babası zamanından beri ekip biçtikleri tarlanın kendisine ait olduğunu söyler. Ve şu anda bu tarla kira ile yazarın hesabına ekilip biçilmektedir. Bu nedenle Salih Ağa yazardan davacı olur. Yazar, Salih Ağa ile konuşmaya çalışır. Fakat Salih Ağa kaçar.
Bir kaç gün sonra Mehmet Ali'nin karısı doğurur. İsmail evleneceğini söyler. Süleyman ortalardan kaybolur. Kimse nereye gittiğini bilmez.
Yazar bir gün Zeynep Kadın'ı onun hakkında yakınırken bulur. Zeynep Kadın onun gelmesiyle eve uğursuzluk geldiğini söyler. Yazar, odasına kapanır, her şeyi onlar gibi yapabileceğini, fakat onlar gibi düşünüp hissedemeyeceğini düşünür. Bu kadar zamandan sonra bunları duyduğuna üzülür.
Bir gün yatarken Salih Ağa'nın kambur oğlunun, Bekir Çavuş'un kör kızına sataştığını görür. Yardımına gideceği sırada kızın kaçtığını farkeder. Ancak oğlan kızı yeniden yakalar. Ahmet Celal bunu görünce insanın, hayvanların en iğrenci olduğunu düşünür.
Salih Ağa, tarladan iddia ettiği hakkı alır. Yazar bunu duyunca çok sinirlenir. Ekini çalanın da o olduğunu öğrenince kimsenin olmadığı bir vakit kahvede Salih Ağa'yı yere iter; Salih Ağa yerden doğrulup kaçar.
Bir gün köye aşar memuru gelir. Salih Ağa, Bekir Çavuş, Muhtar, İmam ve yazar onunla koyu bir sohbete dalarlar.
Bir kaç gün sonra yazar cephaneyi cepheye taşıyan uzun bir kağnı kafilesi görür. Bu yoksulluğu, mandaların bir deri bir kemik kalmış hallerini görünce çok duygulanır.
Yazar da artık İsmail'in tavırlarından hoşnutsuzluk duymaya başlar. İsmail bazen bir yere gidip bir kaç gün sonra geri döner. Zeynep Kadın'a karşı çıkmaya ve çok fazla sigara içmeye başlar.
Yazar bir kaç gündür ne zaman koruluğa güzel köylü kızını görmeye gitse İsmail'le karşılaşır. Bir gün İsmail'den sevdiği kızın bu köyde olduğunu, bu kızın kendi sevdiği köylü kızı Emine olduğunu öğrenir. İsmail'den nefret etmeye başlar.
Zeynep kadın İsmail'in Emine ile evlenmesine karşıdır. Yazar da evlenmelerini istemediği için Zeynep Kadın'a hak verir.
Yazar İsmail ile evlenmeye Emine'nin razı olup olmadığını öğrenmek için koruluğa gider. Emine bunun halasına bağlı olduğunu söyler ve oradan kaçar.
Köyde kış hazırlıkları yapılmaya başlanır. Buğdaylar öğütülür, biberler kurutulur. Zeynep Kadın, kızları ve gelini çalışırlarken yazar da Mehmet Ali'nin daha adını koymadıkları çocuğuyla ilgilenir.
Bir kaç gün sonra Süleyman köye geri döner. Cennet'i bulduğunu, yeniden evlenmek istediğini, bunun için bir hülleci gerektiği için sabaha kadar hülleciyle Cennet'i yalnız bırakyığını sonra tekrar Cennet'i geri alamadığını söyler.
Mehmet Ali, Aralık ayında on günlük izinli gelir. O gittikten sonra yazar yeni bir eve taşınmaya karar verir. Bekir Çavuş'un eski bir evini satın alır, tamir ettirir. Süleyman tamir işlerinde çok yardım eder, bu nedenle yazar ve Süleyman dost olurlar.
Bir gün muhtar elinde bir kağıtla yazarın evine gelir. İkinci İnönü Zaferi'nin kazanıldığını öğrenirler.
Yazar, yeni evinin ahırında bir eşek beslemeye başlar. Emine'yi istemeye karar verir. Bekir Çavuş ile konuşur, karısının bu işi halletmesini ister.
Yazar sonradan bundan vazgeçer, çünkü İsmail Emine'yi almak istiyordur. Zeynep Kadın ve İsmail ile aralarının açılmasını istemez. Ancak Bekir Çavuş'un karısı çoktan sormuştur. Emine 'o yabana varmam' demiştir. Yazar bunları duyunca hayal kırıklığına uğrar. Süleyman bir gün yazarın evinden çekip gider; dönmek istemez. Yazar evde yalnız kalır.
Süleyman'ın yerine artık Emeti Kadın Yaban'ın işlerine bakar. Ayrıca İsmail ve Emine evlenirler.
Yazar, Çoban Hasan'la tanışır. Hasan'la kısa sürede çok iyi arkadaş olurlar.
Bir kaç gün sonra düşman beklenen genel taarruza geçer. Uşak ve Afyon'a kadar ilerler. Yazar gün geçtikçe Emeti Kadın'la daha iyi anlaşmaya başlar. Emeti Kadın bir gün Şeyh'in yanından gelir. Şeyh'in anlattıklarına göre düşmanlar Türklere yardım edecektir ve Kraliçe müslüman olacaktır. Yazar bunları duyunca Anadolu'daki halkın cehaletinden dolayı çok üzülür. Biraz da kendini suçlar. Bundan sonraki gecelerde kabuslar görmeye başlar.
Bir kaç günden beri cephe çözülmeye başlar. Askerler yarı aç, perişan halde geçmeye başlarlar. Aralarında yaşlılar, kadınlar da vardır. Bir topçu müfrezesi köyün içinden geçer. Yazar yüzbaşı ve binbaşı ile konuşur. Köylülerin buradan kaçması gerektiğini söylerler. Yazar düşman askerleri tarafından atılan kağıtlardan birini gösterir. Köylülerin bu kağıtlara inandıklarını söyler.
Bir kaç gün sonra köye yine dağınık bir asker müfrezesi gelir. Bu asker müfrezesinin subayı, Emine'nin şehit düştüğü sanılan babası Şerif'tir. Bekir Çavuş çok şaşırır ve hemen İsmail ve Emine'yi çağırır. Şerif Çavuş düşman askerlerine esir düşmüş ve bilmeden kaçarak buralara kadar gelmiştir. Daha sonra Şerif Çavuş annesinin elini öpmek için köyüne gider.
Süleyman çıkagelir. Çok hastadır. Birkaç gün sonra yazar top sesleri duyar. Sürüyü otlatan Hasan'ı yanına çağırır. Hasan ne olduğunu pek anlamaz. Hatta bu manzara onu eğlendirir.
Top sesleri sıklaşınca köylüler de kormaya başlarlar. Yazar köyden uzaklaşmalarını söyler ama hiç kimse evinden olmak istemez. Yazar da ısrar etmekten vazgeçer.
Uçaklar daha da fazlalaşır. Köylüler sürekli bunları izleyerek eğlenirler. Yazar bu davranışlarına iyice sinir olur. Yeniden notlar atarlar. Bu notlarda halkı kurtarmaya geldiklerini yazarlar. Bekir Çavuş birgün yazara yazarın da Kemal Paşa'nın tarafındakilerden olup olmadığını sorar. Yazar da her Türk'ün bu tarafta olması gerektiğini söyler. Bekir Çavuş ise kendisinin Türk değil İslam olduğunu belirtir. Yazar onca yıl askerlik yapmış olan Bekir Çavuş'un böyle konuşmasına çok şaşırır.
Bir sabah Hasan, Ahmet Celal'e düşmanların geldiğini haber verir. Yazar dışarı çıkınca köyde kimseyi göremez. Düşman askerleri gelince sadece meydanda yazarı görürler. Yazarın evine girerler ve heryeri ararlar. Daha sonra evlerin içlerine girerek saklanan köylüyü bulurlar.
Düşman askerleri yazarı zorla kumandanlarının yanına götürürler ve orada sorguya çekerler. Yazarın eski subay olduğunu öğrenirler. Bundan sonraki günlerde düşman sürekli yazarı gözetler. Yazar sonraki günlerde defterini görünmemesi için gece karanlık olunca yatağında yazar.
Düşman askerleri köylüleri iyice sömürmeye başlar. Aldıkları karşısında onlara Rumca yazıların olduğu kağıtlar verirler. İsteklerini alamadıkları zaman köylüleri döverler.
Düşman onlara yol göstermeleri için iki kişi ister. Salih Ağa ve imam verdiklerinin karşılığını alma umuduyla onlarla gider. 10 gün sonra özgün bir biçimde geri dönerler. Düşman'ın Ankara'ya doğru ilerlediğini söylerler.
Yazar söyledikleriyle Salih Ağa'yı sinirlendirir ve Salih Ağa'ya tokat atar. Köylülerin araya girmesiyle kavga sona erer.
Birkaç gün sonra yazar Emine'nin kendisine olan tavırlarının değiştiğini farkeder. Emine de yazara varmak istiyormuş gibi görünür.
Yazar Hasan'a iyice alışır. Onunla birlikte dağlarda, kırlarda gezintilere çıkar, sürüyü bekler. Bir akşam kır gezintisinden döndüklerinde köyü düşman askerleriye dolu bulurlar.
Ertesi gün Emeti Kadın ve yazar Hasan'ı artık dövülecek ve hırpalanacak yeri kalmamış biçimde bulurlar. Hemen yazarın evine götürürler. Emeti Kadın ağlamaktan perişan hale gelir. Akşam yazarın evini düşman askerleri kuşatır. Evindeki kitapları, paraları her şeyi alırlar. Bunlar sarmak için de Hasan'ın yattığı yerdeki çarşafı çekip alırlar. Hasan yere düşer ve oracıkta ölür.
Düşman askerleri yavaş yavaş köydeki evleri yakmaya başlarlar. Köylülerin hepsi çok kötü durumdadır. Yazar kalemini ve defterini alarak evinden ayrılır.
Bütün köylüler meydanlığa toplanırlar. Düşman askerleri herkese saldırırlar. Yazar subaylarının olduğu çadıra gidip askerleri şikayet eder. Subaylar da bunun üzerine meydanlığa gelirler. Köylülere sorular sorarlar. Ancak tercumanlar bunları farklı bir şekilde çevirirler. Bu sırada Emeti Kadın, Hasan'ın ölüsüyle gelir. Yazarın evinin yandığını söyler. Süleyman'da içeride kalmıştır. Bu sırada Hasan'ın cenazesini kaçırırlar. Kalabalıkta Emine ve yazar fısıldaşarak konuşurlar ve kaçmayı planlarlar. Akşam olur. Düşman askerleri kızlara sataşmaya başlarlar. Emine ile beraber karışıklıktan istifade ederek, sürünerek uzaklaşırlar. Bu sırada askerler etrafa kurşun yağdırmaya başlarlar. Emine bacağından, yazar da sağ böğründen yaralanır. Geceyi mezarlıkta geçirirler. Sabah uyandıklarında kaçmaya devam edemezler çünkü Emine bacağından vurulmuştur, yürüyemez. Yazar defterini Emine'ye verir ve oradan uzaklaşır.

Ana düşünce:

Ülkemizin uygar toplumlar arasına girebilmesi için köylülerimizi egitmeli, cahilliklerinden kurtarmalı, Türk Aydını ile Anadolu Köylüsü'nün arasındaki farkı gidermeliyiz.

Kitabın Eleştirisi:

Kitabı çok beğendim. Başları çok sıkıcı geldi ama sonraları sürükleyiciyci. Köylülerin olaylar hakkındaki görüşlerini okuyunca çok şaşırdım. O zamanlardaki Anadolu insanının bu kadar cahil olabileceğini tahmin etmemiştim. Halkın savaş sırasındaki yaşadıkları beni üzdü. Yanlız kitapta birçok ölü sözcük kullanılmış. Bu klasiği herkesin okumasını tavsiye ediyorum.

Kitabın en beğenilen bölümü:

Hasan'ın ölümüyle olayların giderek karışması, Emine ve yazarın köyden kaçmaya çalışmaları.













YABAN
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst