Antikitede Sokrat Öncesi Felsefe/Yunan Şehir Devleti: Toplum İçinde İnsan

fatma_evran

Yeni Üye
Katılım
10 Ara 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Felsefenin, kelimenin en geniş anlamıyla bütün uygarlıklarda var olduğu görülebilir. Ancak Hint, Çin ve Grek uygarlıkları gibi felsefenin daha sistematik biçimde geliştirilmiş olduğu bazı uygarlıklar vardı. Bu medeniyetlerde felsefi düşünce, yazılı forma aktarılmıştır.( Bu durum, bugün yaşayan bizler için onların düşüncelerine daha iyi bir erişim imkanı sağlar.) Yazılı form aynı zamanda, filozoflara düşüncelerini sözlü kültüre dayanan medeniyetlerinkinden daha farklı bir şekilde kaydetmelerine ve iletmelerine imkan verir. Yazılı olan, daha uzun süre dayanır. Sorular sormak ve gerçekten ne kastedildiğini açıklamak için belli formülleştirmelere geri dönmek mümkündür. Analiz ve eleştiri, yeni bir şekilde mümkün olur.

Özlü bir felsefe tarihi daima belli seçimler yapmak zorundadır. Bu felsefe tarihine önce Yunan filozoflarıyla başlayacağız ve Avrupa felsefesini günümüze kadar takip edeceğiz. Bütün olarak yaptığımız seçim, en merkezi bölgelerden gelen üst sınıf erkekleri içerecektir; sadece birkaç kadın, birkaç alt sınıftan ve birkaç da kültürel olarak merkezin dışında olan kişilerdir. Bu standart versiyonun sınırları içinde kalan bir tarihtir. Görevimiz, filozofların ne söylediğini anlamak ve bize aktardıkları kavrayışın hala geçerli hala geçerli olup olmadığını keşfetmek olacaktır. Başlangıç noktamız , M.Ö. 6.yy Yunanistan'ı olacaktır.

Erken Yunan felsefesini işlemeye başlamadan önce bu felsefenin ortaya çıktığı topluma bakmak faydalı olabilir. Bazı merkezi özelliklerin altını çizmek yeterli olacaktır: Yunan şehir-devleti ( Yunanca : Polis ) bizim zamanımızdaki devletlerden birçok yönden farklıdır. Birçok şeyin yanı sıra, hem nüfus olarak hem de coğrafi olarak küçük bir toplum söz konusu idi. Örnek olarak, Atinalıların şehri M.Ö. 400'lerde yaklaşık 300.000 kişilik nüfusa sahipti. Bu rakamın kabaca yüz bin kadarını köle olarak farz edebiliriz. Şayet kadınları ve çocukları da çıkaracak olursak, geriye yaklaşık 40.000 özgür Atinalı erkek kalır.

Yunan şehir-devletleri genelde coğrafi olarak dağlar ve denizlerle birbirinden ayrılmışlardı. Şehir-devleti, kent ve bunu çevreleyen bölgeden oluşmaktaydı. Tarım, ticaret ve zanaat birlikte önemli bir uğraş alanıydı. Çevre bölgelerden kente olan uzaklık genelde bir günlük yolculuktan fazla değildi. Yunan şehir-devleti birbirine sıkı sıkıya bağlı bir toplum yapısına sahipti; bu da hem siyasi kurumları hem de siyaset teorisini etkilemiştir. Bir süreliğine Atinalılar, bütün özgür erkeklerin katılabildiği doğrudan demokrasiyi tercih ettiler. Siyasi idealler aynı ilişkilerdeki samimiyet ölçüsüyle belirleniyordu: Siyaset alanında eşitler arasındaki uyum , yasanın hakimiyeti ve müşterek bir yasa altında herkesin birlik içinde yaşaması anlamına gelen bir özgürlük anlayışı. Özgürlüğün yokluğu kanunsuz bir devlette yada bir zalimin yönetimi altında yaşamak demekti. Sorunların, yasalar tarafından yönetilen özgür ve uyumlu bir toplumda , açık ve rasyonel tartışmalar sayesinde üstesinden gelinebileceğine inanılmaktaydı.

Hem toplum içinde, hem de doğada düzen ve uyum fikrinin, Yunan felsefesinde M.Ö. 5. yüzyıldaki ilk filozoflardan Aristo'ya kadar teşkil ettiği söylenebilir. Platon ve Aristo'nun siyaset teorileri tek başına bireyi, evrensel yasanın yüceltilmesini ya da devletin insanın üstüne çıkarılmasını değil de, toplum içindeki insanı temel bir kavram olarak ele alır. Mesela insanların doğuştan gelen haklara sahip oldukları düşünülmekteydi. Haklar bireyin, bireyin toplum içindeki rolü ve fonksiyonuyla yakından bağlantılıydı. Ahlaki değer (Yunanca: arete ) öncelikli olarak, belli evrensel ahlaki ilkelere uygun yaşamaktan öte, herhangi birinin bir insan olarak amacını yerine getirmesi yani toplumdaki yerini bulması olarak anlaşılmıştır. Platon ve Aristo Yunan şehir-devletinin belirlediği çerçeveler içinde kalmışlarıdır: Örnek olarak, günümüzdeki işçi-işveren sistemi bize ne kadar doğal geliyorsa, onlar açısından da kölelik sistemi o kadar doğaldı.

Coğrafi durum, Yunan şehir-devletlerinin genelde siyasi bağımsızlıklarına ve ekonomik açıdan kendi başına üretemedikleri temel ihtiyaçlarını güvenceye alabilmek için, belli oranda işbirliğine bağımlı olmalarına etki etmiştir. M.Ö. 9.yy dolaylarında gerçekleşen bir göç döneminin ardından, şehir devletleri genişlemeye başladılar. Her bir şehri çevreleyen bölgeler, genelde kıraçtı ve nüfus şehir devletinin kaldırabileceğinden çok daha hızlı bir oranda artmaktaydı. 8.yüzyıldan itibaren Yunan göçmenler komşu ülkeleri (güney İtalya gibi) kolonize etmeye başladılar. Artan ticaret, ölçü ve ağırlık birimlerinin standartlaştırılmasıyla sonuçlandı ve madeni para basımı başladı. Toplumsal farklılıklar ortaya çıktı. Mesela keçi derisinin tahılla basitçe takas edilmesi yerine, keçi derileri çiftçilerin gerçek değerini her zaman bilmedikleri madeni para karşılığı değiş tokuş edilmeye başlandı. Birinin değiş tokuş edecek bir malının olmaması durumundaysa, tahıl almak için borç para alması mümkündü. Ödünç parayla birlikte faiz hatta ilk borcu ödeyebilmek için alınan yeni borçlar yürürlükteydi. Kimi, ciddi şekilde borç batağına saplanırken; kimi de, fazlasıyla zengin oldu. M.Ö. 7. yüzyılda bu toplumsal gerilimler kargaşaya neden oldu. Sonuç olarak insanlar ekonomik adalet talebinde bulundular. Sık sık güçlü biri (Yunanca: tyrannos ), ekonomik krizi çözmek için yönetimi ele geçirdi. Fakat bu mutlak güç sahibi yöneticiler çoğunlukla, tamda bizim anladığımız şekliyle ‘tiranlar' oldu ve onlar kendi işlerine geldiği gibi yönettiler. Bu durum, siyasi bir hoşnutsuzluk yarattı. M.Ö. 6.yüzyıldan itibaren yerliler, hukuk ve eşitlik talep etmeye başladı. Atina demokrasisi de (M.Ö. 400'ler ) kısmen bu hoşnutsuzluğun sonucu olarak gelişti.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst