Kantin Yolu

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Kantin Yolu

Oğlum kalk işe geç kalacaksın.

Serkan annesinin bu sözleri ile uyandı. Saat sabahın altısı idi. Bu saatte kalkmak ona kış günü buz gibi soğuk suyla yıkanmak kadar zor geliyordu. Zaten izlediği filmden dolayı gece ikide yatmıştı. 4 saatlik uyku harbi zulümdü onun için. 10 dakikaya ancak kendine gelebildi , sanki sarhoştu da yeni ayılıyor gibiydi. Kendine geldiğinde yataktan yavaşcça kalktı , elleriyle yorgun uykulu gözlerini ovdu. Öyle bir ovuşu vardı ki gören gözlerini çıkartıyor sanırdı. Zaten bir gün amcasının 4 yaşında küçümen kızı onu o halde görünce “Serkan abi ne yapıyorsun gözünü çıkartıyorsun” diye avaz avaz bağırmıştı. Serkan’da gülümsemişti gülememişti kızın şok haline. Aklına bunlar geldiğinde gülümsedi olanlara. Belki amcası bugün getirirdi minik Bahanur’u. Oyun oynardı onunla belki saklambaç falan. Bu düşünce ile gideceği aklına gelmişti hareketlendi hemen. Hazırlanmaya başladı. Peki neydi işi , Serkan hazırlanırken ben de size kısaca anlatayım.

Serkan bir ilköğretim okulunda kantinci idi. Üniversiteyi bitirmesine rağmen bir kantinci idi. Bazen bunu düşününce oldukça üzülürdü. 18 sene okumasına rağmen ancak kantinci olabilmişti. Peki nasıl olmuştu bu. Üniversiteyi bitirdikten sonra birkaç işe girmişti. Evet gerçekten de birkaç işe girmişti. İlkinden yediği patron kazığından sonra başka işlere girişmişti. İki işe birden başlamıştı birisi bir müzik şirketinin arşiv kayıtlarının internet databaselerini oluşturmaktı yani fazla uzun süreli bir iş değildi. Diğer işi de yarı günlük bir gece işiydi. Mal sayımı yapıyordu. İki işte hoşuna gidiyordu garip olmalarına rağmen. Özellikle bulduğu ilk iş olan dersane öğretmenliğinde bir hafta içinde öğretmenlik niyetine yaptığı broşür dağıtımından sonra (ki bu yüzden işten toplu halde çıkmışlardı ) bu işler çok güzel geliyordu. Sonuçta işleri kendisi bulmuştu ve işlerden birisi gezmelik bir işti diğeri de sevdiği ortam olan Kadıköyde idi. Hayatından memnundu ta ki babası bir okul ! kantini alana kadar. Babası bu okul kantinini sen işleteceksin diyince babasına olan saygısından ses çıkartamadı ve kabul etti. Girdiği işlerden çıktı istemeden çıkmıştı ama çıkmıştı. Bir ayda başlayacağı dördüncü iş olacaktı bu ; 4. garip iş. İşe başladığında sevmediği bir ortama girdiğinden dolayı somurtkandı. Zaten çocukları da sevmezdi. Özellikle ilkokul çocuklarını. Kendisine göre şımarıktı onlar hiçbir özellikleri yoktu. Sadece oyun oynarlar derslere girerler sahte sevgiler gösterirlerdi. O yüzden ilk günlerde yüzü pek gülmedi. Patates kokusunun da üstüne işlemesi( Kantinde patates yapmanın sorunuydu bu patates kokusunun insan üstüne nefsetmesi) iyice sinirli hale sokmuştu. Teneffüslerde bu sinirle öğrencilere bağırır hale gelmişti. Günler geçtikçe sinirleri azalmaya ortama biraz da olsa alışmaya başladı. Öğrencilere daha da yumuşak davranıyordu. Onun için inanılmaz bir şey oldu öğrenciler onu sevmeye başlamıştı. Bu onun için oldukça hoş bir şeydi. Sevilmek , biri tara! fından sevilmek , birileri tarafından sevilmek. Ne hoş bir şeydi bu. Herkes “Serkan abi bir tost” , “Serkan abi bir patates” , “ Serkan abi nasılsın” dedikçe öğrencilere karşı bir garip olmuştu. Çünkü diğer elemanların adını bile bilmiyordu öğrenciler sadece ona adı ile hitap ediyorlardı. Bu da ne kadar sevildiğinin göstergesi idi.Sevmediği kişiler tarafından seviliyordu. Zamanla o da onları sevmeye başladı. Çocukları sevmeyen Serkan artık yolda şirin bir çocuk görse sevesi geliyor bazılarını da başlıyordu sevmeye. Sevmediği bir işten böyle güzel şeyler öğrenebilmek Serkan için belki de hayatın anlamıydı. Artık kantini seviyordu , çocukları seviyordu. Bugün de kantine gidecekti. O gün de güzel olacaktı , bunu hissedebiliyordu. Güzel olmasa da umurunda değildi aslında varsın kötü olsundu. Belki anlatacak bişeyler çıkartabilirdi.Biraz uzun sürdü ama işi böyleydi Serkan’ın.

Serkan hazırlanmıştı , son rütüşları da yapıyordu. Saçına jöleyi sürmekle meşguldü. Hafif uzundu saçları. Uzatmaya karar vermişti , değişikliğin kendisi için iyi olacağını düşünmüştü. Babası:

-Serkan hazırmısın çabuk ol geç kalacaksın işe.
-Geldim baba.

İşe annesi ile babası bırakıyorlardı. Onlar da başka bir kantine gidiyorlardı. Gitmişken de Serkan’ı bırakıyorlardı. Kendi işleri erken başladığından Serkan her zaman işe erken gitmek zorunda kalıyordu. 1,5 aydır gidiyordu işe ama minibüs ya da otobüsle işe nasıl gidileceğini hala öğrenememişti. Lazım olmazdı herhalde ama öğrenmesi gerekliydi belki bir gün ihtiyacı olabilirdi. En iyisi bu gün işten bir süreliğine ayrılıp yolu öğrenmeliydi. Merdivenden inerken bu hesapları yapıyordu. Arabalarını bıraktıkları otoparkın arka kapısından girdiler. Arabalarına doğru giderken ilginç bir şey gördüler otoparkın ön kapısı bir minibüs tarafından kapanmıştı. Arka kapısı ancak yayaların girebileceği kadar dar olan otoparktan araba ile çıkmanın tek yolu olan ön kapı artık kapalıydı. Otopark bekçisi ile yaptıkları konuşmada park halindeki minibüsün fren sisteminin bozulmasından dolayı hafif yokuş olan otoparkta kayması ve tam yokuş olan çıkış kapısına doğru düşerek orayı çarprazlamasına ka! patması idi. Apartmanlar arası yapılmış olan bu otoparkın girişi de doğal olarak dardı bu yüzden bir minibüsün çarprazlama olarak bu girişi tıkaması girişin açılmasını oldukça geciktirecekti. Yokuş aşağı çarprazlama kaymış olan minibüsü otopark görevlileri çıkartmaya çalışıyorlardı. O sırada Serkan’da arabalarında bir umutla minibüsün yoldan çıkmasını bekliyordu. Babası da adamların yanındaydı. Görevliler arabayı çalıştırmışlar geri geri çıkmaya çalışıyorlar tekerleri devamlı sağa sola döndürüyorlardı. Bu sayede minibüs oturduğu yuvadan kurtulabilirdi ama minibüs geri gidemiyordu devamlı patinaj yapıyordu. Bunun nedeninin ön tarafın fazla ağır olduğuna kanaat getiren görevliler minibüsün arka tarafına Serkan ile babasını oturttular ve bir iki deneme daha yaptılar ama sonuç gene başarısızdı. Serkan işe geç kalacaktı bu gidişle. Babasına işe minibüsle gitmesi gerektiğini söyledi. Babası da tek çare minibüs olacağından kabul etti.Bu konuşmadan kısa bir süre sonra babası bir ark! adaşı ile bir telefon görüşmesi yaparak onun arabasını o günlük ödünç aldı. Arkadaşının işyeri yakındı oraya giderek arabayı alacaktı. Hep beraber yola koyuldular. Beş dakika kadar yürüdüler iş yerine geldiklerinde Serkan onlara hayırlı yolculuklar diyerek gitti. Şimdi hangi minibüse gitmesine karar vermeliydi. Gideceği yer Yenibosnaydı oturduğu yer de Şirinevlerdi. İki minibüs vardı oraya giden acaba hangisi geçerdi. Minibüs durağına geldiğinde ilk Yenibosna arabasına atladı.

-Merhaba Sultan Abdül okulundan geçer mi?
-Hangi okul?
-Sultan Abdül okulu.
-Valla bilmiyorum. Bir okulun önünden geçiyoruz ama onun da adını bilmiyorum.
- Siz şimdi E-5 ten Yenibosnaya girdikten sonra cami yolundan geçmiyor musunuz? -Evet? -Tamam o zaman o okuldan da geçersiniz o zaman. Borcum ne kadar dı? -750,000 -Buyrun.

Ne adamlar var diye düşündü Serkan.Geçtikleri yolu tanımayan minibüs şoförleri ha ilginç. Tebessümlüydü bu olay üzerine. Bari yanlış minibüse binmiş olmasındı. Minibüs hareket etti tamda tahmin ettiği gibi E-5 ten cami yoluna girdi ama hesaba katmadığı bir şey oldu minibüs cami yolu + dereyolu yapmıştı. İşte bu olmamalıydı. Hemen orada inmesi gerekti ama inmedi belki ileride tekrar cami rotasına döner diye düşündü ama her düşünülen şeyin olmadığı gibi bu da olmadı. Minibüs gittikçe gitti ta bilmediği yerlere geldi. Daha sonra bir sol yaparak gitmek istediği rotaya paralel hale geldi. Neyse dedi belki ileride bir yerde bildiğim bir yer vardır diye düşündü beklemede kaldı. Araç gidiyordu ama gittiği yerleri hiç çıkartamıyordu. Tam telaş olmuştu. Kesin kaybetmişti yolu ama tam o sırada tanıdık bir dükkan gördü. Akşam iş dönüşü eve gelirken fark ettiği bir dükkandı. İşyeri fazla uzak olamazdı oraya. Minibüs bir süre daha gittiğinde bir okul gördü kendi okulu değildi ama inmesi g! erekti. Zaten kaybolmuştu artık yolu bulabilmesi tüm ipuçlarını birleştirebilmesi gerekti. Birincisi tanıdık gelen dükkandan fazla uzaklaşmamışı bu da okula fazla uzak olmadığı anl***** geliyordu. İkincisi de bir okulun önünde inmişti minibüsten. Bunu bilerek yapmıştı nedeni de basitti. Emekli öğretmen babasından öğrendiği bişey vardı “Okulun olduğu yerde başka okullar da vardır” . O yüzden burada inmişti okul buralarda bir yerde olmalıydı ama nerede. Caddeden karşıya geçti ve ilk sokaklardan birisine daldı. Kendi okulunun olduğunu tahmin ettiği yere doğru yürümeye başladı. İlk gördüğü kişiye Sultan Abdül okulunun nerede olduğunu soracaktı. Bir bayan gördü ileride;

-Afedersiniz Sultan Abdül ilköğretim okulu nerede biliyor musunuz acaba? -Neresi? -Sultan Abdül? -Hayır bildiğim kadarı ile buralarda öyle bir okul yok. -Hmm. Teşekkür ederim yinede sağolun.

Strese girmişti şimdi okula da geç kalmıştı artı kaybolmuştu ve cep telefonunun şarjı da bitmişti. Herkes merak edecekti onu. Kantinin anahtarı da sadece kendisinde idi. Bu düşünce iyice gerginleştirmişti onu.Ayrıca kadının okulu tanımaması da cabası idi nasıl bilmezdi okulu? Acaba yanlış bir semte mi gelmişti? Bilemiyordu. Bir kişiye daha soracaktı biraz daha yürüdü. Bu arada bir okulun yanından daha geçti. Babasının okul yanında okul tezi doğru gibiydi. O okulu da geçtikten sonra bir kişi daha gördü.

-Merhaba Sultan Abdül ilköğretim okulu ne tarafta acaba biliyor musunuz?
-Sultan Abdul mü?
-Evet.
-Bildiğim kadarı ile buralarda öyle bir okul yok
-Allah Allah olması lazım ama.
-Belki olabilir ama ben bilmiyorum da duymadım da öyle bir okul.
-Neyse gene de sağolun.

Durum ilginçleşiyordu. Neden kimse bilmiyordu okulun adını Yenibosna değil miydi burası nereye gelmişti? Bir terslik vardı ama neydi. Biraz daha yürüdükten sonra bir kişi daha gördü adama sanki son umuduymuş gibi baktı ve gene o okulu sordu.

-Sultan Abdul mü?
Gene aynı cevabı almıştı.
-Bildiğim kadarıyla Yenibosna da böyle bir okul yok.
Şaşırmıştı iyice kendisini resmen farklı bir yerde zannederken doğru yere gelmiş olduğunu fark etti. Kayıp değildi aslında onu anlamıştı. Sadece kaybolduğunu farzediyordu ama neredeydi bu lanet okul neden kimse adını bilmiyordu sanki bir kabusta gibiydi birisi onu cimdiklemeliydi. Acaba adama onu cimdiklemesini söylese adam yanlış anlar mıydı. Attı hemen bu düşünceyi kafasından kesin uyanık olduğuna karar vermişti nedenini bilmese de.
-Olması lazım ama. Ben orada çalışıyorumda yanlış minibüse binmişim yanlış yerde indim ve işe geç kaldım oraya ulaşmam lazım. -Ne yalan söyleyeyim bu çevrede hiç böyle bir okul yok. Yalnız bir okul var iki isimli Muratpaşa diye. Diğer ismini bilmiyorum belki o okul olabilir aradığın okul.
-Belki olabilir. Ne tarafta bu okul? Adam tarif etti Serkan da teşekkür ederek oradan uzaklaştı. Kendi okulunun iki ismi var mıydı bilmiyordu hiç dikkat etmemişti. O okul olmasını umuyordu sadece. Adamın tarif ettiği yolu izlerken buraları daha önce gördüğü hissine kapıldı garipti bu his. Daha sonra bu hissin gerçek oluğuna kanaat getirdi burası okulunun çevresi idi. En sonunda bulmuştu okulu acele etmeye başladı. Okula yeterince geç kalmıştı zaten. Okul yokuşunu çıkarken babası ile işte beraber çalıştığı amcasını gördü. Onu aradıkları belliydi.

-Oğlum nerelerdeydin?
Sinirliydi.
-Sadece kayboldum.
-Bir ara baktım arkama yoktun ne zaman gittin. Niye gittin. Amcası da merakla olayları izliyordu o da telaş olmuştu.
-Sen demedin mi minibüsle git diye baba.
-Tamam dedim de arkadaşımın arabasını ödünç aldım aklına gelmedi mi araba varsa minibüse ne gerek var diye.
-Peki ne zaman gittin?
-Siz arabayı almaya dönünce hayırlı yolculuklar dedim ve gittim.
-Dedin mi?
-Evet duymadınız mı?
-Hayır duymadık. İşler çığırından çıkıyordu acayip şeyler olmaktaydı oldukça ilginç bir güne başlamıştı ve devam ediyordu. -Tam arabaya binecektik ki sen yoktun.Bu arada telefonun niye kapalı idi?
-Şarjım bitmişti. Babası da pes etmişti artık. Hep beraber kantini açmaya gittiler. Elemanlar bile merak etmişlerdi. Hepsi dışarıda onu bekliyorlardı. Elemanlarla neredeyse yaşıt olduğundan patron işçi ilişkisi yoktu genelde arkadaşlık varı o yüzden rahat konuşuyorlardı.

-Serkan nerelerdin?
-Sormayın kayboldum.

Derken gülmeye başladı haline bunun üzerine elemanlarda gülmeye başladılar.babası amcası falan dışarıda olduğundan elemanlara kısaca her şeyi alattı. Kimsenin okulun adını bilememesini okulu resmen tesadüfler sonucu bulmasını falan anlattı. Bu arada amcasının kızı Bahanur’u gördü.

-Merhaba Seekan abi.
R leri söyleyemiyordu küçük Bahanur. Bu da onu daha bir şeker yapıyordu. İlgilendi biraz çocukla. Babasının gitmesini bekledi biraz da azar işitti beklerken. Hem kaybolmuş hem de azar işitmişti. Babası gittikten sonra okulun bahçesinde biraz oturmaya karar verdi. Otururken okulun adamın dediği gibi iki adı var mı diye kontrol edeyim dedi. Züğürt Paşa yazıyordu sadece. Evet Züğürt Paşa yazıyordu. İnanılmaz ama gerçekti herkese annesi ile babasının çalıştığı okulun adını vermişti. Bir değil iki değil herkese.

Şok geçirmekteydi. Kaybolmasının tek nedenini bulmuştu.kendi kendisine sordu.
-Peki ben neden herkese Sultan Abdülü sordum?
 

gül61

Yeni Üye
Katılım
7 Nis 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
:) inanmıyorum ya bunca çilenin sebebine bak çok kötü hisseder insan bu durumda... emeğinize sağlık
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst