Marksizm (siyasî Kuram )

co1era

Özel Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
311
Tepkime puanı
0
Puanları
0
MARKSİZM

SIYASÎ KURAM

Dostu ve çalışma arkadaşı Friedrich Engels 'in de işaret ettiği gibi, Marx düşüncesini üç entelektüel etkiden yararlanarak biçimlendirmiştir: Hegel 'in Alman felsefesi, lngiliz klasik okulunun ekonomi politiği ve Fransız sosyalist düşünceleri. Gene de Marx, bu etkilerin hepsini eleştirmekten geri kalmamıştır.

Marx , felsefede ustası olan Hegel 'den tarihin akışını belirleyen diyalektik ilkeyi alır: herhangi bir dönemde çelişkiler bir bunalıma dönüşerek çözüme ulaşıncaya kadar ağırlaşır. Tarih böyle ilerlediği gibi yaşam da böyle ilerler.

Ama Marx, Hegel 'in idealist düşüncesini, soyutluğu ve siyasi statükoyu haklı gösterişi nedeniyle ta baştan eleştirmiştir. Bunun üzerine, dini bir yabancılaşma olarak açıklayan Ludwig Feuerbach'ın hümanist ve materyalist analizine yönelmiştir. Ona göre, insan, Tanrı'ya vermek üzere özünden ve niteliklerinden vazgeçmektedir. Marx , yabancılaşma düşüncesini genişletip kültür alanının tümüne yayacaktır. Bu alan, yaşamın gerçeklerini, toplumdaki baskı güçlerini, hatta insanların eylem yeteneklerini görmesin diye insanın gözlerini kör eden yanılsamalarla dolup taşımaktadır. Toplumun üstyapısı (din, sanat, düşünce, hatta insan ve yurttaş hakları), Marx'a göre, onun altyapısını -ekonomi, gerçek yaşam- haklı göstermeye yöneliktir. Ama maddecilik kaba saba değildir: her ne kadar üstyapının evrimi, altyapının evrimine bağlıysa da, bu birinin öbürüne indirgenebileceği veya karşılıklı ilişkilerinin yalın ve her zaman tek yanlı bir determinizme bağlı olduğu anlamına gelmez. Marx, tarihin karmaşıklığını hiç- bir zaman göz ardı etmemiştir.

Yazılarının çoğunda Marx , büyük tarihsel evrelerin birbirini izlemesinde kesin bir sıra sunmuştur. Bu evrelerin her biri, egemen bir «üretim tarzı» ile belirlenmektedir: ilkel komünizm, kölecilik, feodalizm, kapitalizm. Bu evrimin son aşaması olan komünizm, insanın insanı sömürmesinin son bulacağı yepyeni bir çağa tekabül eder. Bunu kanıtlamak için, Marx şu düşünceye dayanır: proleterler, kapitalist toplumda öylesine zor bir durumla karşılaşırlar ki, her türlü milliyetçi, ahlakî veya dinî duyguyu kaybederler. O zaman, eylemle ve gerçeği birleştiren bir «sınıf bilinci»ne ulaşırlar. Marx 'ın bu mesihçesine görüşü devrimci hareket için güçlü bir etken olacaktır. Marx'ın kuramsal araştırmalarıysa daha sonra kapitalizmin ekonomik incelemesine yönelecektir.

Polemikler dönemi

Kuram, uygulama arasında bir bağın zorunlu olduğu yolundaki Felsefî inancına bağlılığını sürdüren Marx , hiçbir zaman siyasi eylemin dışında kalmamıştır. Bu nedenle de gerek eleştirdiği, gerekse yanında yer aldığı kişiler hiçbir zaman salt aydınlar olmamıştır. Gözleri önünde akıp giden tarihin uyanık bir gözlemcisi olan Marx, bu tarihten sürekli dersler çıkartmıştır. Avrupa'da XIX. yy'daki sınıf mücadeleleri, devrimler ve savaşlar, Marx'ın düşüncesini, kesin biçimde yönlendirmiştir.

Uluslararası bir devrimci hareket

Marx , komünist görüşlerinden esinlenmiş olmakla birlikte, Fransız sosyalistlerinin (Saint-Simon, Charles Fourier, Etienne Cabet ve özellikle Proudhon) ütopik düşüncelerini ve siyasî etkiden yoksun oluşlarını eleştirmiştir. ilk uluslararası işçi örgütü olan Komünistler Birliği için KomünistManifesıo'yu (1847) kaleme almıştır. Bu örgütün, başlangıçta benimsediği «Tüm insanlar kardeştir!» sloganını Marx ve Engels'in etkisiyle terkedip «Bütün ülkelerin proleterleri birleşin!» sloganım benimsemiş olması anlamlıdır. Devrimci bir girişimden yana olan Marx, kapitalist sistemin yaygınlığı derecesinde işçi sınıfının da uluslararası nitelik kazanması gerektiğini vurgulamıştır. Nitekim, işçi hareketi bir süre, çok değişik siyasî görüşleri (Fransız Proudhoncular, anarşistler, lngiliz liberaller ve sendikalistler [trade-unionistler]), bünyesinde toplayan Uluslararası Emekçiler Birliği'ni (UEB), yani, I. Enternasyonal'i örgütlemiştir. Marx, bu örgüt içinde başlangıçtan itibaren önemli rol oynamış, örgütün yönetimine katılmış ve «bilimsel sosyalizm» düşüncesine uygun olarak proleterlerin sınıf bilincine kavuşmasına yönelik eğitim metinleri hazırlamıştır.

«Bilimsel sosyalizmin siyasi olarak radikalleşmesi.

Marx , 1848 Devrimi'nin yenilgisinden etkilenerek proletarya diktatörlüğü düşüncesi, yani iktidarın proletarya tarafından zorla ele geçirilmesini benimsemiştir. Nitekim, Bonapartçılıkta (Louis Bonapart'ın 18 Broumaire'i, 1852) somutlaştığını gördüğü demokratik burjuva cumhuriyeti ve onun bürokratik ve askerî Devlet çarkına yönelttiği eleştiriyi sertleştirmiştir. Marx , 1871 Paris Komünü'nü ilk proletarya diktatörlüğü deneyimi olarak selamlamıştır.

Aynı anlayışla Marx, 1875'te, kendi yandaşlarıyla Ferdinand Lasalle yandaşlarının birleşmesiyle oluşan Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin programına karşı çıkmıştır. Nitekim, Lassale yandaşları Prusya Devleti'nin sosyalist bir müdahalede bulunacağı ve böylece barışçı yoldan komünizme geçileceği umuduna inatla bağlı kalmışlardır. Marx, bu vesileyle, proletarya diktatörlüğü kavramını, iki zorunlu evreye ayırarak kesinleştirmiştir. Birinci evrede, yani sosyalist düzende, proletarya diktatörlüğü hüküm sürecek ve üretici güçler «herkes emeğine göre» ilkesi uyarınca geliştirilecektir. Bu büyümenin yaratacağı bolluk, ikinci evrenin, yani komünizmin ortaya çıkışını mümkün kılacaktır; bu evrede ücretlilik ve devlet ortadan kalkacak ve «herkes ihtiyacına göre» ilkesi yürürlüğe girecektir. Marx 'ın Paris Komünü hareketini yorumlayışı İngiliz sendikalistlerinin karşı çıkmalarına yol açtı ve onlar I. Enternasyonel'den ayrıldılar. Marx ve Engels , bu dönemde, sosyalistlerin düzenli ve birleşik bir örgüt karmalarının yararlarını belirtmişlerdir. Nitekim Bakunin yönetimindeki anarşistlere karşı çıkmışlar ve onları 1872'de Enternasyonal'den çıkarmışlardır. Bundan sonra Marksizm egemen ideoloji durumuna gelmiş, ancak onun içinde de polemikler süregitmiştir.

Reformcu Marksizm.

Sanayileşmenin gelişmesiyle birlikte, sendika atılımının güç verdiği sosyalist hareket, XIX. yy'ın son çeyreğinde, özellikle Almanya'da büyük bir yaygınlık kazandı. 1889'da, Jules Guesde 'in Fransız Işçi Partisi'nin yönlendiriciliğinde II. Enternasyonal kuruldu. Kendisi de bir Marksist olan Jules Guesde, parlamenter eylemin önceliğini vurguluyordu. Demokrasideki ilerlemeler ve işçilerin yaşam koşullarındaki iyileşmeler, güçlü bir kitle partisinin yasal zaferiyle sosyalizme barışçı bir geçiş olanağını öngörmeye izin veriyordu. Bu sırada Alman sosyal demokrat hareketi içinde, başını Edouard Bernstein 'in çektiği ve reformculuğu savunan Marksistlerle başını Karl Kautsky 'nin çektiği ortodoks marksistler arasında yoğun bir tartışma yaşanıyordu. Bu tartışma da, daha öncekiler gibi, klasik siyasî polemikten doğuyordu.

Komünizm veya sosyalizm

Leninist öğreti, ardından 1917 Devrimi sırasında Rusya'da iktidarı ele alan Bolşevik Partisi'nin siyasî uygulaması, Marksist harekette onaylamayan bir kopuşa yol açtı.

Lenin, Rus işçi hareketinin «dünya proletaryasının öncüsü» olduğunu ilan etti. 1919'da kurulan Komünist Enternasyonal (Rusça Komintern) veya III. Enternasyonal, Rusya Komünist Partisi'nin çevresinde değişik ulusal komünist partilerinin ileri derecede merkezi bir birlikte toplaşması isteğinden doğdu. Ulusal komünist partileri, sosyalist ve sosyal demokrat partiler içindeki bir dizi bölünmeden sonra ortaya çıktı. Bolşevik modele uygun olarak, bu partiler, her türlü farklı düşünce taşıyanların temizlenmesi mantığını uyguladılar. Marksist bile olsa diğer sosyalist akımlarla diyalog, bundan sonra olanaksız hale geldi. Fransa'da, 1920'de toplanan Tours Kongresi'nde Sosyalist Leeon Blum az sayıda yandaşıyla birlikte, Komünist Enternasyonal'e kabul şartlarının (21 şart) öngördüğü parti anlayışım ' reddetti.

1930'lu yıllardaki siyasi yakınlaşmalara rağmen (Fransa'da Halk Cephesi boyunca), III. Entemasyonal komünistleriyle diğer Marksist partiler arasındaki kopukluk, ltalya'da faşizmin, ardından da Almanya'da nazizmin yükselişine karşı ittifak kurmayı reddetmeleriyle dramatik bir boyut kazandı.

Totaliter bir ideoloji.

Lenin, Marx 'ın tarih anlayışını tümüyle tartışma konusu haline getirdi. Marx, karlaştırıcı etkileri üzerinde durmuştur; bu da, Karl Kautsky 'nin veya Leon Blum 'ün eğitilmiş bir proletaryanın yönetiminde sosyalizmin nihaî doğuşu için gerekli uzun bir olgunlaşma süreci anlayışını hakli göstermektedir. Oysa, Lenin , devrime girişmeden önce, esas itibariyle bir tarım ülkesi olan Rusya'da kapitalizmin gelişmesini beklemeyi reddetmiştir.

Öte yandan, Lenin, Marx 'ın sınıf mücadelesi fikrini en uç noktasına taşıdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında sosyalist partilerin büyük çoğunluğunun milliyetçi bir tutum takınmalarına karşı çıkan Lenin, sonraki yıllarda onların pasif davranmalarını da kınadı. Lenin, askerî şiddeti siyasetin bir devamı olarak görür 1902'den itibaren, Lenin, seçkinci parti anlayışım över; partide eleştiri özgürlüğüne yer yokturRosa Luxembourg , Bolşevikleri şiddetle eleştirerek ve siyasal özgürlüğün devrimden sonra da hüküm sürmesi gerektiğini savundu.

Komünistler arasında, Lenin 'e ve 1917 Rus Devrimi'ne atıfta bulunmak, giderek Marx'a atıfta bulunmanın önüne geçti. Lenin'den sonra SSCB'nin yöneticisi olan , 1924'ten itibaren,yeni bir öğretiyi, «Marksizm-Leninizmi"i biçimlendirdi. Stalin , Leninizmi, tükenmekte olan kapitalizm çağının Marksizmi olarak tanımladı. Çok sayıda militan, bu dogmatik indirgemeyi kabullenerek devrimci kurama bağlandı. Bu nedenle, Marx 'ın eserlerinin öğrenilmesi, başta Çin olmak üzere, kimi ülkelerde bölük pörçük ve gecikmiş olarak tanındı.

1949'da zafere ulaşan Çin Devrimi'nin önderi Mao Zedong , kuramı bir köylü devletine uyarlamakla birlikte, başlangıçta Marksist Leninist oldu. Giderek Marksizm Leninizm'den koptu ve sınıf mücadelesini proletarya diktatörlüğü dönemine kadar uzatarak ve böylece karşı devrimcilere karşı artan bir şiddet uygulamasını meşru kılarak kendi kuramını oluşturdu.

Ne var ki uluslararası komünist hareket, Mao 'nun, Sovyet Komünist Partisi önderi Kruşçev'un 1956'da Stalincilikten arındırma ve ABD ile barış içinde bir arada yaşama siyaseti uygulamaya başlamasını revizyonizm olarak eleştirmesiyle birlikte büyük bir bunalımın içine sürüklendi.

Mao , SSCB'yi de dahil ettiği Batıli emperyalist güçlere karşı azgelişmiş ülkelerin savunuculuğunu üstlendi. Ama bu girişim, Çin'in Üçüncü Dünya ülkelerinde gelişmekte olan Marksist hareketler içinde önderliği elde etmesini sağlayamadı. 1991'de SSCB'nin dağılmasına kadar uluslararası komünist hareket içinde önderliği her durum ve koşulda Sovyetler yürüttü.

Sovyet Marksizmi, çoğu zaman, özellikle Afrika'da ve Güney Amerika'da, Amerikan emperyalizmine karşı yürütülen ulusal kurtuluş hareketlerine ideoloji olarak hizmet etti. SSCB'nin sağladığı maddî destek, en az Marx'm kuramların çekiciliği kadar belirleyici rol oynadı.

Sosyalist partiler ve Marksizm.

lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası sosyalist hareket yeniden örgütlendi. Bu hareket, Marksizmi diğerlerinin yanı sıra, sosyalist bir inanç olarak kabul etti; ancak «Marks eleştirel anlayışıyla bağdaşmaz» olan komünizmi reddetti (Frankfurt Kongresi, 1951)

Marksizmle işçi hareketinin birleşmesi ne her yerde, ne de her zaman aynı yoğunlukta gerçekleşmedi. Birinci Dünya Savaşı'na kadar ve ondan sonra 1920'den itibaren, Almanya'da bu birlik çok güçlü idiyse de, sosyal demokratlar ve komünistler nazizmin öldürücü darbelerine manız kaldılar bunu izleyen süreçte Alman sosyal demokrat hareketi Marksizme atıfta bulunmaya 1959'da son verdi. Ingiltere'de, işçi hareketi refomrcu sendikalizm sayesinde alabildiğine güçlendiyse de, Marksizm ancak küçük grupların ideolojisi olarak kaldı. Marksist tezlere son derece açık olan Fransa, her ikisi de güçlü bir komünist, bir de sosyalist parti barındırdı.

Tartışılan Marksizm.

Siyasî Marksizm paradoksları artırdı: devrimden sonra devletin yok olacağını ileri süren bir özgürleşme öğretisi olmaktan çıkarak, diktatörlük rejimlerinin doğmasına dönüştü. Bu yüzden, Marx 'ın düşüncesi sözde tarihî yasalar adına süreğenleştirilen her türlü siyasal şiddete kolay bir gerekçe sunmakla suçlanır hale geldi. Marx'ın ideolojik yabancılaşma kuramı bizzat Marksizme karşı kullanılarak, onun yüzyılın büyük bir dini olarak anılmaya layık dünya çapında siyasal ve öğretisel bir hareket yaratmış olduğu görüldü.

Çok sayıda aydın, yine de, Marx 'ın eserini gelenekten kesinlikle bir kopuş, çağdaşlığın yaratıcı bir aşaması olarak değerlendirdi. Ister Hıristiyan, ister varoluşçu Jean-Paul Sartre , (Diyalektik Aklın Eleştiirisi, 1965), ister yapısalcı (Louis Althusser , Kapital'i Okumak, 1966, ister psikanalizci (Wilhelm Reich) , hatta ister dogmayı reddeden Marksist (Frankfurt Okulu ve Herbert Marcuse) olsun, bu aydınlar Marksizmi kendi görüşlerine ve dünyayı sorgulayışlarına katıp geliştirdiler
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,421
Mesajlar
134,319
Kullanıcılar
90,728
Son üye
Steventiz
Üst