Tarihi Sinop Cezaevi

co1era

Özel Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
311
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Tarihi Sinop Cezaevi





Kaynak : Wikipedia

Sinop Tarihi Cezaevi ve Ünlü Mahkumları​

Sinop İli, Merkez, Kaleyazısı Mahallesi, Cumhuriyet Sokağıında hazineye ait 1 pafta, 59 ada, 54 parsel no. lu ve 10247.74 m2. Yüzölçümlü tarihi Bölge Kapalı Cezaevi ve Çocuk Islahevi, Sinop kalesinin güney batı ucunda kalan iç kale içinde yer almaktadır. Cezaevi 06 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış ve 02 Ağustos 1999 tarihinde Kültür Bakanlığı'na tahsis edilmiştir.

Sinop Kaleleri ilk defa M.Ö. 2000'de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında kurulmuş, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde büyütülerek onarılmıştır. Iç Kale adi verilen hapishanenin bulunduğu alan ise 03 Ekim 1214 yılında Sinop'u zapteden Selçuklu Sultani Izzeddin Keykavus tarafindan, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesi ile meydana getirilmiştir. Enine ikinci bir duvar ile iki bölüme ayrılan iç kalenin güneyde kalan kısmı 9500 m2.'lik alanı kapsamaktadır. Sinop Hapishanesi bu alanda kurulmuştur. Surlar ve kalenin yapım şekli buranın hapishane zindan olarak kullanıldığına ilişkin kanıtlar veriyor.

Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yükseldiği denize hakim güney beden 22 metre ve surların yüksekliği 18 metredir. 3 metre kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca kadar gezebilme imkanı veren yollar muhafizların gezi yolu olarak kullanılmıştır.

Üzerlerinde değerli tarihi bilgiler bulunan kitabeleri ile bu gün sapa sağlam ayakta duran ve eski zindan özelliğini yitirmeyen ve bazıları kullanılabilir durumda olan Burçlar bu hali ile görülmesi gerekli kültür varlıklarımızdandır. İç kaleyi oluşturan beden ve burçların yapımında Antik devir mimarisine ışık tutacak bol miktarda mimari parçalar kullanılmıştır.

Duvar Selçuk Kitabelerinin yanında, bünyesinde taşıdığı mimari parçalar ile de bir açık hava müzesi görünümündedir.

Arkaik devrin, mabetlerinde görülen metop parçaları klasik devirden arşitrav parçaları, iyonik sütun başlıkları, sütun kaideleri duvarlara adeta teşhir edilmek üzere konulmuş parçalar gibidir.

Selçuklular zamanında tersane olarak kullanılan iç kale Osmanlılar zamanında da kullanılmış, zamanın en mükemmel harp gemileri yapılmıştır.

Kültür Bakanlığına devri yapılan tarihi cezaevinin; Sosyal Etkinlikler Alanı, Galeriler, Konferans Salonu, Tanıtım Salonu, Satış Reyonu, Kafeterya gibi fonksiyonlar kazandırılarak "Kültür Kompleksi" halinde halkın hizmetine sunulması düşünülmektedir.



Prof. Mahir AYDIN'ın Kaleminden Tarihî Sinop Kale Cezaevi
Dünyada, cezaevinin ünüyle anılan şehirlerin sayısı çok azdır. Ama hiçbiri, Sinop Cezaevi kadar tarihsel derinliğe sahip değildir. Bunun bir çok nedeni olsa da, kentin coğrafi konumu, bunda sanırız en önemli etken olsa gerek. Çünkü Sinop, Uygarlıklar Ülkesi Anadolu'nun "yalnız kenti"dir. Orta kuşakta bulunmasına karşın, Karadeniz'e bir "kısrak başı" gibi uzanır. Bu konum ona, özel bir güzellik katarken, aynı zamanda ideal bir Koloni Kenti de yapar. İlkçağın Koloni Kentleri üzerinde, her zaman bir sis perdesi vardır. Onların tarihsel derinliğine dair elde ettiğimiz bilgiler, çok belirgin değildir. Buna karşın, kale duvarları ile korunan, daha çok küçük yerleşim alanları olduklarını görüyoruz. Ve bu ölçekte Sinop'un, MÖ. 6.500'e kadar indiğini biliyoruz. Sinop Kalesi, günümüzden 4.000 yıl önce, bölgeye egemen olan Gaskalılar tarafından yapılmıştır. Kale, kentin konumundan dolayı önemini hiç kaybetmemiş ve hatta onu, bir Kale Kent bile yapmıştır. Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar, gerekli ilaveler yaparak, onu değerlendirmişlerdir. Ama kalenin ana plandaki boyutları, MÖ. 72'de Pontus Kralı Mithridates Eupatur döneminde şekillenmiştir.


Cezaevi Hükümlü ve Tutuklu Koğuşlurı




Sinop'un Türkler tarafından alınması, 1214 yılında Anadolu Selçukluları dönemine rastlar. Sultan İzzettin Keykavus, kaleye kuzey-güney yönünde paralel bir sur ekleyerek, İç Kale'yi meydana getirmiştir. Ayrıca enine örülen bir duvar ile de, bu İç Kale ikiye bölünmüştür. Güneyde kalan ve 9.500 m²lik bu kısım, bugünkü Tarihi Sinop Cezaevi'nin kullanım alanını oluşturacaktır. Sinop Kalesi'nin bir cezaevi olarak kullanılmasına ilişkin elimizdeki en eski kayıt, 1568 tarihlidir. Bu dönemin çok sayıdaki ayaklanmalarının birinde, İbrahim ve Mehmet adlı iki suhtenin, yağmacılık suçuyla, kalede hapsedildiğini görüyoruz.




Çeşitli tarihlerde Sinop'a uğrayan gezginler, Kale'ye değinmeden geçmemişlerdir. Örneğin Evliya Çelebi, bu kenti 1640 yılında anlatırken şu gözlemlerde bulunur: "Kale düz bir yerde kurulmuş olup, iki taraftan dalgalar döver. Dikdörtgen biçimindedir. Hapishaneyi oluşturan İç Kale, 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yüksekliği 22, duvarlarınki 18 metredir. İç Kale'yi çepeçevre kuşatan duvarlar 3 metre kalınlığında olup, muhafızlar için devriye yolu özelliğindedir." Yine Evliya Çelebi, çok renkli ama biraz abartılı üslubuyla, Sinop Cezaevi'ni şöyle anlatır: "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar." Evliya Çelebi'nin anlattıklarında gerçek payı çoktur. Deniz kenarında olduğu halde, denizi göremeyen mahkumlara Sabahattin Ali, 1933'te şöyle seslenecektir: "Görmesen bile denizi / Yukarıya çevir yüzü." Öyle ya, burada mahkumların dünyasına dışarıdan katılan yalnızca iki şey vardı: Özgürlükten uçarak gelen martılar ve bahçe duvarında kendiliğinden açan kır çiçekleri… Çünkü o dönemde, Sinop Cezaevine "girilir, ama çıkılmaz"dı. Nemden kibritin bile yanmadığı bu mekanda, mahkumlar çürümek ve ceza sürelerini tamamlayamadan ölmekle, karşı karşıya kalırlardı.




Cezaevinden Genel Görünüm




Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus, kalenin güneyine 5 adet burç yaptırmış ve her birine komutanlarının adlarını vermiştir. Bu burçlar, kale bir cezaevine dönüşmeden önce, zindan olarak kullanılmıştır. Kale burçlarının kendisi gibi kitabeleri de, günümüze kadar ulaşmıştır. Bu "eski zindan" yaklaşık 800 yıllık geçmişi ile, Anadolu'daki en eski kültürel varlıklarımızdan birini oluşturur. Tarihte çeşitli devletler, kendi mimari tarzını yükseltirken, önceki uygarlıkların işlenmiş taş malzemesini, amaçlarına uygun olarak kullanmışlardır. Bir örneğini İstanbul Beyazıt'taki Patrona Hamamı'nda gördüğümüz bu uygulama, doğaldır ve yadırganmamalıdır. Burada da, İç Kale'nin duvar ve burçlarının yapımında, Selçuklu öncesine ait uygarlıkların taş malzemesi kullanılmıştır. Üzerlerinde Grekçe ve Latince yazıların okunabildiği bu taşlar, kendi dönemlerinin önemli "tarih kayıtları" olarak karşımızda durmaktadır. Çeşitli sütun başlıkları ve kesme taşlardan oluşan bu parçalar, Selçuklu mimarisinin katkılarıyla birlikte, daha da önem kazanmaktadır.

Cezaevinden Genel Görünüm Uzun süre tersane ve zindan olarak kullanılan İç Kale, 1887 yılında Cezaevi'ne dönüşmüştür. Bu konuda İstanbul'dan görevlendirilen Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa, amaca uygun olarak, önemli düzenlemeler yapmıştır. Buna göre, iki kat üzerine, kesme taştan ve sık pencereli olarak yapılan cezaevi, "U" biçiminde tasarlanmıştır. Ayrıca, mahkumlar tarafından kullanılmak amacıyla tek kubbeli bir hamam yapılmıştır. Tarihi Sinop Cezaevi'nin "konuk" listesi, her dönemde kabarık olmuştur. Konuklar arasında, 1713'te Kırım Hanı Devlet Giray'dan başlayıp, 1932'de Sabahattin Ali'ye kadar, bir çok ünlüyü sayabiliriz. Farklı milliyet ve bölgeden gelen mahkumlar nedeniyle cezaevi, deyim yerindeyse "Nuh'un Gemisi"ni andırıyordu. Buna, Sinop'ta zorunlu ikamete tabi tutulanlar dahil değildir.



Kaçmanın imkansız olduğu bu cezaevinde, geçen yüzyılın başında güzel bir uygulama başlatılmıştır. Mahkumlara el sanatları öğretilmiş ve marangozluk, kuyumculuk ve oymacılık gibi sanatlarla, üretime yöneltilmiştir. Böylece üretilen eşyalar dışarıya satıldığı gibi, mahkumlar da el emeklerinin karşılığını almıştır. Daha da önemlisi, "zaman yükü"nün ağırlığı hafifletilmiştir.




Çocuk Cezaevi Cezaevinin girişi, geniş merdivenli ve rahat bir plana sahiptir. Sırtını batı duvarına vermiş avluya açık olan binada 28 oda vardır. Yakınında aynı yüzyıla ait taş hamam bulunmaktadır. Küçük fakat sevimli bir mimarisi olan hamam, orijinal özelliğini aynen korumaktadır. Hamamın girişinde ılıklık ve ona bitişik 5 adet kurnası bulunmaktadır. Sonradan yapılan değişimle, kurna sayısı 7'ye çıkarılmıştır. Dikdörtgen planlı ve tonoz kubbeli bir sıcaklık bölümü bulunmaktadır. Kubbenin küçük cam pencerelerinden aydınlanan, sıcaklık kısmında göbek taşı yoktur. Alt katta, zeminden aşağıya merdivenle inilen ve kesme taşlı kapısı olan külhan bulunmaktadır. Cezaevinin, duvarla ikiye ayrılan İç Kale'nin kuzeyindeki bölmede, 1939 yılında 2 katlı ve 9 koğuşlu, ikinci bir taş bina yapılmıştır. Çocuk Cezaevi olarak kullanılan bu binanın mimarisi, eskisine uygundur. Ama 1996'da "E-Tipi Kapalı Cezaevi"nin yapılmasıyla, Sinop'taki hükümlü ve tutuklular buraya taşınmıştır.




Cezaevi Koğuşları Bugün Tarihi Sinop Cezaevi, artık bir turistik gezi alandır ve geçmişte yaşadıklarından uzaktadır. Ve yüzyılların yükünü üzerinden atmak istercesine, olanlara kayıtsız. Yalnızca, hayret dolu bakışlarla, kendini tanımaya çalışan turistleri ağırlıyor. Bu haliyle, mutlu da görünüyor. Bizim bu konuda bir çabamız var. Fransa'nın Bastil Hapishanesi'nden çok daha eski olan Tarihi Sinop Cezaevi'ne, UNESCO'nun koruması altında, "Dünya Mirası" kimliği kazandırmak. Bu konuda bize katılır mısınız?

Bu Bölüm Prof.Dr Mahir AYDIN Tarafından Kaleme Alınmıştır.







Sinop Cezaevinde Yatan Ünlüler​

Refik Halit Karay : 12 Haziran 1913'de Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi ile başlayan ve bu suikasti takiben "İttihat ve Terakki karşıtı" olması sebebiyle İstanbul dışına sürülüyor. 1913 - 1918 yılları arasını Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik'te geçiriyor.

Mustafa Suphi : İttihatçı rejimin hak düşmanı niteliğini haksız savaş yaklaşımlarını eleştiren yazıları nedeniyle Şevket Paşanın öldürülmesi bahane edilerek 1913 yılında 15 yıl mahkumiyetle Sinop'a sürülüyor. 1914 yılında bir kayıkla Rusya'ya kaçmıştır.

Ahmet Bedevi Kuran : 1884 - 1966 yılları arasında yaşamıştır. 1913'de önce Bodrum'a daha sonra Sinop'a sürülmüş, buradan Sivastopol'a kaçmıştır.

Refii Cevat : 1890 - 1968 yıllarında yaşamıştır. Alemdar gazetesindeki yazıları sebebiyle 1913'de Sinop'a sürülmüştür.

Hüseyin Hilmi : 1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurucuları arasında yer alan Hüseyin Hilmi 1913'de Sinop'a daha sonra Çorum ve Bâla'ya sürülür. 1923 yılında öldürülür.

Burhan Felek : Çok kısa bir süre Sinop'ta sürgün kalmıştır.

Osman Cemal Kaygılı : 1913 sürgünlerindedir.

Celal Zühtü Benneci : (Teyyareci Celal)

Sebahattin Ali : 26 Aralık 1932 - 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya sonra Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Edip Akbayram'ın söylediği Aldırma Gönül şarkısının sözlerini burada yazmıştır.

Aldırma Gönül

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma

Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma

Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allaha
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma

Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma
Sabahattin Ali


Kerim Korcan : 1918 doğumlu - 1938 Harp Okulu davası sonucu 10 yıl Sinop Cezaevinde kalmıştır.

Osman Deniz : Talat Aydemir hareketindeki önemli isimlerden biridir. Kurmay Yarbaylık görevini sürdürürken 22 Şubat 1962 olaylarına karışması nedeniyle emekliye çıkarılır. 21 Mayıs 1963 eyleminde öncülük yaptığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılır. Cezası müebbete çevrilerek 26.06.1964'te kesinleşen cezası nedeniyle Sinop'a gönderilmiş, 1974 affında çıkmıştır.

Zekeriya Sertel : Gazeteci yazar 1925 yılında Resimli Ay dergisindeki yazılarından ötürü İstiklâl Mahkemesi tarafından üç yıl süreyle Sinop'a sürgün edilmiştir.

Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ın da Sinop Cezaevinde kaldığı söylenmekle birlikte bu konuda kesin bir belge yoktur.

Zindandan Mehmete Mektup

Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl almazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
Insanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen seccadem!

Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin

Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
Istersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık

Dua, dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
Iplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir

Necip Fazıl Kısakürek


2.yorumda resimler devam ediyor
 

co1era

Özel Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
311
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma..















3.yorumda resimler devam ediyor
 

Exhausted®

Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Annemin memleketi sinop bir kac kez gitmistim..gercek gidilip görünmes bir yer.
 

co1era

Özel Üye
Katılım
2 Ocak 2008
Mesajlar
311
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ne şairler sürgün edilmişti
ne dizeler dökülmüştü o parmaklıklar ardında
 

jojo

Yeni Üye
Katılım
23 Nis 2008
Mesajlar
553
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
yaw orası parmaklıklar ardında dizisinin çekildiği yer değil mi? gerçektende bayağı tarihiymiş yıkık dökük harap içinde...emeğin için thank
 

weeping eyes

Özel Üye
Katılım
4 Ağu 2007
Mesajlar
831
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Şehir:
Kayseri
şu an parmaklıklar arkasında dizisinin çevrildiği yer.
ama gerçekten çok etkileyici bi yer.
Allah kimseyi düşürmesin.
paylaşım için teşekkürler.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst