Yağmur Adam ...

Gül Demirbilek

Özel Üye
Katılım
8 Nis 2008
Mesajlar
50
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
Mersin
Çok sakin bir bebeğim vardı. Mama saatinde karnını doyuruyor, altını temizledikten sonra yatırıyordum. Ben tekrar yanına gidene kadar ağlamıyordu. Dikkatimi çeken ilk şey, yanına yaklaştığımda kucaklamam için kollarını kaldırmaması, oyunlarıma hiç karşılık vermemesi oldu..."

"Bebeğim doğduğundan beri adeta bir kabus yaşıyoruz. Bütün gün akşama kadar, bütün gece sabahlara kadar sürekli ağlıyor. Mamasını yedirmek, altını temizlemek mümkün değil, ancak kucakta sallanırsa veya arabasında gezdirilirse biraz sakinleşiyor..."


Eğer siz de çocuğunuzda yukarıdaki ifadelere benzer davranışlar gözlemliyorsanız bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir. Genellikle çevremizde bu tip çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını hayretler içinde seyrederiz.. Aslında çocukları sevimli ve cana yakın yapan bu özellikleridir. Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz , dış dünya ile adeta bağını koparmış, kendi dünyasında yaşamaya çalışan çocuklar da vardır. Bu çocukların en belirgin özellikleri sosyal ilişki kurmadaki yaşadıkları güçlüklerdir. Bu nedenle bebeklik dönemi sonrası toplum içinde bu çocukları hemen fark edebilirsiniz. Etraflarında örülü o kalın duvarı aşmak hatta bir pencere olsun açabilmek için hayli zorlanacağınız bu çocuklara otistik çocuklar denmektedir. Otizmde, çocukta iletişim ve etkileşim eksikliği ile birlikte sürekli tekrar eden davranışlar ve çok sınırlanmış bir ilgi alanı görülür.

Doğumdan sonra çocukta görülen göz takibi, göz kontağı, gülümseme, etraftaki insanların farkında olma iletişimin ve etkileşimin göstergesidir. Bu özellikler her yaş seviyesine göre farklılık gösterir. Konuşmanın gelişmesi, göz kontağı, duygu alışverişi, etrafa karşı ilgi, özellikle insanlara ve kendi yaşıtlarına karşı olan sosyal ve duygusal ilgi çocuğun aile ve toplum içerisinde sağlıklı bir şekilde gelişmesi için gereklidir. Otizmde çocuğun kendi kendini belli bir alana sınırlaması, kendi dünyasını kurması ve bu dünyanın ritüelleri ve kendine has davranışları ile hayatına devam etmek istemesi söz konusudur. İçe çekilme ile beraber insanlara olan ilgi azalmakta, sosyal alanda gerekli olan iletişim ve etkileşim becerileri geri kalmakta, birey otistik çerçevede nesnelerin dünyasına kendisini hapsetmektedir. Dolayısıyla bu durum onun normal gelişimini bozmaktadır.

Sizlere otizmin tanımını kısaca yaptıktan sonra biraz da nedenlerinden bahsetmek isterim. Bir taraftan otizmin gelişimsel bir hastalık olduğu düşünülürken diğer taraftan da nedeni konusundaki araştırmalar uzun yıllardan beri devam ediyor. Hastalıkla birlikte zeka geriliği ve epilepsi (sara) nöbetlerinin sık görülmesi de biyolojik nedenlerin daha ön planda olduğunu gösteriyor. Ancak kardeşler ve ikizler üzerinde yapılan araştırmalar, genetik faktörlerin önemli olduğunun altını çiziyor. Uzun yıllar otizmin nedeni olarak anne - bebek arasındaki iletişimsizlik konu edilmiş ve annelerin çocukla duygusal ilişki kurmada yetersizliklerini anlatmak için buzdolabı anne yakıştırması yapılmıştır. Fakat daha sonra aynı anne - babadan doğan diğer çocuklarda benzer sorunların olmaması ve tüm otistik çocukların annelerinin de buzdolabı anne modeline uymaması bu görüşü destekleyen verilerin yetersiz kaldığı fikrini doğurmuştur. Otizmin ensefalit (beyin iltihabı), frajil x sendromu (genetik zeka geriliği), fenilketonüri (aileden kalıtım yoluyla geçen zeka geriliği) ve doğumsal kızamıkçık enfeksiyonu gibi bazı tıbbi durumlarla birlikte daha sık görülmesi, hastalığın nedenini nörobiyolojik alanda arama zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Kısaca, görüldüğü gibi otizmin nedenleri hakkında somut bir açıklama henüz yapılamıyor.

Otizmde tedavi sürecine baktığımız zaman kesin çözümün olmadığını ancak davranışların çeşitli yöntemlerle bir dereceye kadar düzeltildiğini görebiliriz. Bu süreçte uzmanlar kadar anne ve babaların rolünün de çok önemli olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. Genel olarak baktığımızda otistik bozukluğun tedavisi gerekli eğitim ile gelişmemiş sosyal becerilerin kazandırılmasına ve eksik kalmış iletişim becerilerinin takviyesine yöneliktir. Eğer bunlara eşlik eden belirtiler (hiperaktivite, kendine zarar verici davranışlar, hırçınlık, eğitime uyumsuzluk, zeka sorunları, vb) varsa bunlara yönelik davranışçı yaklaşımların yanı sıra ilaç tedavisi de yapılmaktadır. Yurtdışında farklı tedavi yaklaşımlarından bazıları vitamin tedavisi, diyet, sekretin tedavisi vb. tedavi türleridir. Bu tedavi türleri ülkemizde yaygın olarak kullanılmamaktadır ve tedavi ediciliği konusunda kesin veriler bulunmamaktadır.

Yukarıda da belirttiğim gibi tedavi de anne ve babanın rolü çok önemlidir. Temel tedavi özellikle anne baba tarafından ısrarla eğitimin devam ettirilmesidir. Kısacası tedavideki temel unsur eğitimin sürekliğiliğidir. Bunların dışında çocuğun eğitime başlama yaşı da önemlidir. Ne kadar erken müdahale edilirse sonuç o kadar iyi olmaktadır. Otizm belirtileri olan çocukların mümkün olan en kısa zamanda tedavi ekibi ile irtibat kurması ve tanı kesinleştikten sonra gerekli tedavi planının hemen uygulanması gerekmektedir. Otistik çocukları idare etmenin güç olması nedeni ile anne babalara yönelik aile terapileri, motivasyon ve yönlendirme çok önemlidir. Bu konuda anne babaya psikososyal destek vermek tedavi sürecinin kalitesini arttırır.

Son olarak şunu belirtmek isterim çocuklarınızla olan iletişiminizde samimiyeti, dürüstlüğü ve sabrı eksik etmemenizi öneririm. Hepinize mutlu ve sağlıklı günler dilerim...
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,725
Son üye
Peternar
Üst