/...A-Z' Ye CiNSeLLiK İLe İLGiLi BiLMeK İSTeDiKLeRiNiZ

BospHoruS

Özel Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
639
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
İstanbul
ANAL
Makat veya makat bölgesiyle ilgili.

ANUS
Makat.

ASEKSÜEL
Sekse karşı ilgisiz veya isteksiz olan.

BAKİR
Cinsel ilişkide bulunmamış erkek.

BAKİRE
Cinsel ilişkide bulunmamış kadın.

BAŞTAN ÇIKARTMAK
Birini cinsel ilişkide bulunmaya ikna etmeye çalışmak.

BEKARET
Bakir veya bakire olma durumu.

BESTIALITY
Bir insanın bir hayvanla cinsel ilişkide bulunması.

BİSEKSÜEL
Hem kadınlarla hem de erkeklerle cinsel ilişkide bulunma isteği olan.

Hem erkek hem de kadınla cinsel ilişkide bulunan.

BULÛĞ ÇAĞI
İnsanın gelişme safhasında çocukluktan yetişkinliğe girdiği dönem.

CİNSEL ÇEKİCİLİK
Fiziksel güzellik veya kişinin karakterinin bir başka kişiyi cinsel açıdan uyarması.

CİNSEL İLİŞKİ
Kadın ve erkek, erkek ve erkek veya kadın ve kadın arasındaki cinsel birleşim.

CİNSEL KİMLİK
Cinsel kimlik ya dişi ya da erkek'tir, ve tamamen yaratılış özelliğidir (insanların beynine kazınmıştır). (Nilgün B. Bugüner)

CİNSEL ROL
Ne kadar kadınsı ya da ne kadar erkeksi olduğunuzla ilgilidir, yani başkalarının sizi nasıl gördüğü ile ilgilidir, bu sonradan kazanılan - öğrenilen - bir özelliktir. (Nilgün B. Bugüner)

CİNSEL TACİZ
İstek dışı, itici, cinselliğe dayalı davranışlar veya sözler.

Karşı cinsi küçük düşürücü, aşağılayıcı, rahatsız edici davranışlar veya sözler.

CİNSEL TERCİH
Cinsel tercih ise cinselliğinizi yaşarken hangi objeye yöneldiğinizle ilgilidir. Kimi kendi cinsini tercih eder kimi karşı cinsi tercih eder, kimi sadece kendini tercih eder. Kimi cansız objelerse yönelir, kimi hayvanlara yönelir daha ötesi zarar vermeye ve dolayısıyla cinsel sapmalara kadar gider. (Nilgün B. Bugüner)

CİNSELLİK
İnsanların belli fiziksel özelliklerinden dolayı erkek veya kadın olarak ikiye ayrılmaları.

Cinsel kimlik veya cinsel güç.



DÖLÜT
İnsanlarda, gebe kalındıktan sonra sekiz haftadan, doğmadan önceki döneme kadar anne karnında olan bebeğe verilen ad.

DÜRTÜ
Tabiatta bulunan, doğuştan gelen davranış özelliği olup çevreden gelen uyarıcılara tepki göstermek.

OİDİPUS KOMPLEKSİ
Psikanaliz teorisinde, özellikle erkek çocuğun annesine duyduğu cinsel istek ve aynı zamanda babasına, annesine duyduğu duygulardan dolayı, düşman kesilmesi.

EMBRİYON
Erken gelişme safhasında olan ve özellikleri belli olmayan bir organizma.

ENSEST
İki kişinin, yakınlık derecesinden dolayı, evlenmeleri kanunen yasak olup, bu iki kişinin cinsel ilişkide bulunması.

EPİDİM
Meni üreten tüpçük ya da borucuklarda devamlı oluşan sperm hücreleri.

EREKSİYON
Yumuşak olan bir bölgenin etrafındaki dokuların kan ile dolması sonucu sertleşmesi. Özellikle penis ve klitoris durumu için kullanılır.

ERGENLİK
İnsanın gelişme safhasında çocukluktan yetişkinliğe girdiği dönem.

EROS
Yaşama içgüdüsü.

Tüm cinsel dürtüleri ve istekleri kapsayan.

EROTİK
Cinsel istekliliği uyandırıcı.

Cinsel aşkın egemenliği.

EŞCİNSEL
Hemcinsine cinsel arzu duyan.

Hemcinsinle cinsel ilişkiye giren.

FAHİŞELİK
Para karşılığı erkek veya kadının karşısındakine cinsel ilişkide veya cinsel lütufta bulunması.

FANTAZİ
Herhangi bir isteğin veya psikolojik ihtiyacın karşılanabilmesi için kurulan düşler veya bir dizi zihinsel görüntülerin hayal edilmesi.

FETİŞİZM
Herhangi bir cansız objeden veya vücuttaki cinsel organlar haricinde herhangi bir bölümden tahrik olmak ve bazen de bunsuz cinsel hazza ulaşamamak.

FROTTAGE
Bir erkeğin, eşinin vücuduna karşın kendi vücudunu ovması.

GERANTOFİLİYA
Bir erkeğin, yaşlı bir kadınla cinsel ilişkiye girmeyi tercih etmesi.

GOWPER BEZİ
Cinsel coşku veya orgazm öncesi, erkeklerde, saydam alkalin bir sıvı salgılayan bez.

HERMOPHRODITIC
Hem kadın hem de erkek cinsel organları olan.

HİMEN
Rahim ağzını kapayan deri.

Kızlık zarı.

İKTİDARSIZ
Cinsel ilişkide bulunamama. Çoğu zaman ereksiyona ulaşılamamasından ortaya çıkan bir durum.

JENİTAL İLİŞKİ
Bir eşin cinsel organlarının, öbür eşin cinsel organlarıyla temas etmesi.

KISIRLIK
Gebe bırakamama veya gebe kalamama durumu.

LEZBİYEN
Eşcinsel kadın.

MASTÜRBASYON
Kişinin kendisini cinsel tatmine ulaştırması.

MAZOŞİST
Fiziksel veya duygusal açıdan hakaret edildikçe cinsel tatmine ulaşabilen.

Fiziksel veya duygusal açıdan hakaret edilmekten hoşlanan ve bu hakaretleri edebilecek kişileri arayan.

NEKROFİLİYA
Ölüm ve cesetlere saplantı halinde ilgisi olan.

Cesetlerle cinsel ilişkide bulunmak.

ORGAZM
Cinsel ilişkide ulaşılabilinecek en üst düzey heyecanlılık.

Cinsel ilişkinin doruk noktası.

OTOEROTİZM
Bir erkeğin kendiyle sevişmeyi tercih etmesi.

PEDOFİLİYA
Bir erkeğin, sevişmek için çocukları seçmesi durumuna verilen ad.

PİGMALİONİZM
Bir erkeğin, heykelle sevişmeyi tercih etmesi.

PORNO
Cinsel ilişkiyi genelde güç ve şiddetle bağdaştıran yazılı, görsel malzemeler.

REGL
Hamile olmayan kadınlarda, ergenlik çağından menopoza kadar ayda bir rahimden gelen kan.

PREZERVATİF
İnce lateks, plastik veya hayvan derisinden yapılan, cinsel ilişki esnasında penisin üzerine giyilen madde. Amaç, hem hamile kalma olasılığını önlemek, hem de cinsel ilişki yoluyla bulaşabilecek hastalıkları.

SADİST
Fiziksel veya duygusal açıdan bir başkasına hakaret ederek/acı vererek cinsel tatmine ulaşabilen.

Fiziksel veya duygusal açıdan bir başkasına hakaret etmekten/acı çektirmekten hoşlanan.

SADİZM
Sadist olma durumunu anlatan.

SEKS
Cinsel arzunun veya isteğin davranışlarla gösterilmesi.

SİBER SEKS
Bilgisayarla iletişim esnasında cinsel aktiviteler veya cinsel dürtü.


SPERMA BANKASI
Spermanın hassasiyetle korunduğu yerler.

SPERMİSAL
Herhangi bir döllenme olasılığını kaldırmak için sperm öldürücü olarak kullanılan kimyasal maddelere verilen isim.

SÜBYANCI
Erişkin insanın çocuğa cinsel tacizde bulunması.

Erişkin insanın çocukla cinsel ilişkide bulunması.

SÜNNET
Penisin uçundaki deriyi ameliyatla almak.

TACİZ
Bir kişiyi sürekli olarak rahatsız edip, ızdırap çektirmek.

TECAVÜZ
Bir başka kişiyi zorlayarak cinsel ilişkide bulunma suçu.

TRANSSEKSÜEL
Cinsel tercihini karşı cinsiyetten oluşturan.

Cinsel kimliği ile cinsel organları uyumsuz olarak doğmuş insan. (Cinsel organları cinsel kimliğine uydurulana dek kişi ne erkek ne de dişidir. Transseksüeldir. Cinsel organları cinsel kimliğine uydurulan kişi artık transseksüel değil ya erkek ya da dişidir.)

Tıbbi müdahale ile cinsiyet değiştiren.

TRAVESTİ
Karşı cinsin giyisilerini kullanarak ve cinsel rolünü üstlenerek cinsel hazza ulaşan kişi.

Cinsel tercihini karşı cinsin giysilerini kullanarak ve cinsel rölünü üstlenerek oluşturan kişi.

TROLİZM
Bir erkeğin cinsel beraberlik için iki veya daha fazla kadını seçmesi.

UROLOGNİA
Eşinin veya kendinin sidiğiyle oynamak.


CİNSELLİĞİN KISA BİR TARİHÇESİ


Foucault, Cinselliğin Tarihçesi adlı kitabında, cinselliğin hiçbir zaman bastırılmadığını ve bundan dolayı 70'li yılların cinselliğin devrim yaşadığı seneler olduğu tezinin tersini ispat etmeye çalıştı. Genelde 70'li yıllardan evvelki dönemler, psikologlar ve cinsellik üzerinde usta kalemlerin yazdığı kitap ve makalelerde, cinselliğin ayıp ve yasak olduğu tezi hep savunulmaktaydı.

Foucault ise cinselliğin batı ülkelerinde, dönem ne olursa olsun, hep saplantı halinde olduğu kanısında. Bunu demekle şunu kastetmektedir; Batı ülkelerinde cinsellikten pek bahsedilmemesi cinselliğin, toplumdaki yerini daha da kuvvetlendirip, cinselliğe her yerde rastlanır hale gelmesini sağlamıştır. Eğer cinsellik, doğal bir olay olarak karşılansaydı, cinselliğin bugünkü toplumlarda önemi bu kadar olmazdı. Aynı zamanda, bu tarz yaklaşım olmasaydı, toplumumuzda rastladığımız değişik cinsel kimlikler de ortaya çıkmazdı kanısındadır Foucault.

Foucault'a göre cinselliğin tarihçesine iki şekilde bakmak gerekiyor. Birinci bakış açısı; Çin, Japonya, Hindistan ve Roma İmparatorluğu'ndaki cinselliğe karşı tutumdan ortaya çıkıyor. Foucault buna "erotik sanat" adını vermektedir. Seks bir sanat, özel yaşanan bir tercübe olarak bakılıp, utanç verici veya kötü kelimelerle bağdaştırılmamaktadır. Seks gizli tutulmalıdır ama gizli tutulma sebebi burada çok önemlidir. İnanç şudur ki; eğer insan seks hayatını açıkça konuşursa, o zaman seksin gücü ve seksten alınan zevk kaybolmaya başlar.

İkinci bakış açısı ise; batı ülkelerinden gelmektedir. Batıda tamamen farklı bir yaklaşım söz konusudur. Foucault buna "cinselliğin bilimi" adını vermektedir. 17. yüzyıldan beri batı ülkelerinde insanların cinsellikten bahsetme ihtiyacı olduğunu vurgulamaktadır. O kadar ki, sanki bu konuda konuşulmazsa seks gerçekleşmemiştir anlamını taşır gibi. Batı toplumlarında insanların cinsel kimliklerini açıkça ortaya koyma eğiliminde olduğunu da vurgulamaktadır. Bu konuda da örnek olarak eşcinselleri göstermektedir. Dindeki baskıların, yani din kuralları çerçevesinde gerçekleşmeyen cinsel yaşamın, günah olarak adlandırılmasının da ters tepip, cinsel kimlikleri ortaya çıkartmakta payı olduğunu savunmaktadır.

16. yüzyıllarda çaba, cinsel hayatın kontrol altında tutulmasından yanaydı. Önemli olan, evli kişilerin cinsel hayatlarını kontrol altında tutup diğer cinsel ilişkilerin de kaale alınmamasıydı. Eşcinsel ilişkilerin günah olup, bu günahın zaman zaman işlendiği kanısı yaygındı. Bugünlerde ise eşcinsellik, bir cinsel kimlik olarak görülmektedir. 19. yüzyılda eşcinsel bir seçim, hayat tarzı halini almıştı.

Foucault'un görüşüne göre, cinsel yaşamı toplumlarda belli kalıplar halinde tutmakta harcanan eforların sebebi şöyle;

"İnsanların üremesi ve insan neslinin tükenmemesi."

Toplumlara yerleştirilmeye çalışılan cinsel değer yargıların, cinsel kimlikleri ortadan kaldırmak için yapılmadığını, sadece ve sadece insan neslini devam ettirmek için yapıldığını savunmaktadır.

Cinsellik konusunda belki de Foucault'un en büyük katkısı şudur; cinselliğin ve cinsel yaşamın doğal bir süreç olmadığını sadece bir sosyal yapıt olduğunu savunmasıdır. Yani cinsellik, cinsel yaşam veya eşcinselliği bulunduğumuz kültürel yapı altında inceleyebiliriz. Genel bir kavram olarak incelememizin bir anlamı yoktur.

CİNSEL ROL VE KİMLİK



Cinsel İstek

Toplumumuzda erkeklerin seks peşinde koştukları kabul edilir. Arkadaşlığı başlatmanın, kur yapmanın, hatta cinsel ilişki kurma isteği içinde saldırganlaşmanın, erkeğin rolü olduğuna inanılır. Ama örneğin New Meksiko'daki Zuni yerlileri için durum farklıdır. İlk hareket kadından gelir. Geleneksel olarak Zuni erkeği, zifaf gecesini korku içinde titreyerek bekler. Trobriand Adaları'nda da kadın etkendir. Antropolog Bronizlaw Malinowski bu konuda şöyle der:

"Genel olarak, kaba ihtirastan söz edersek, kadının daha etken olduğunu görürüz".

Aile

Toplumumuzda, kadını otomatik olarak anne olmaya hazırlayan kuvvetli bir annelik içgüdüsünün, kadının içinde olduğu kabul edilir. Ama Güney Denizi'ndeki bazı adalarda çocuklarla sadece erkekler oynar.

Trobriand Adaları'nda çocuk büyütme ile ilgili bütün işler, babadan beklenir. Bebeği yıkamak, doyurmak, şefkat gösterip, kucağında gezdirmek babanın görevidir.

Avustralya yerlileri için baba öylesine önemlidir ki; hamilelik sırasında baba ölmüşse, anne, yeni doğanı ölüme terk eder.

Duygular

Toplumumuzda erkeğin duygularını kontrol altında tutması beklenir. Erkekler, hislerini saklarlar; canları acıyınca veya hüzünlenince ağlayamazlar. Ama, İran'da duygusuz, duyarsız ve sezme yeteneğinden yoksun erkekler, anormal ve güvenilmez olarak tanımlanırlar. İran erkeği, geleneksel olarak, şiiri mantığa yeğler. Arkadaşlar, toplum içinde birbirini kucaklayabilir, el ele tutuşabilir (böyle bir yakınlık bizim toplumumuzda kadınlara yakıştırılır), kadınlardan ise; pratik ve serinkanlı olmaları beklenir.

Güzellik

Toplumumuzda kadınlar; makyaj malzemeleri, parfümler, mücevherat ve şık giysilerle erkeğe cazip görünmeye uğraşırlar. Güneybatı Pasifik Okyanusu Adaları'nda ise; çiçekler takan, kokular süren erkektir. Yeni yetme delikanlar, tören giysilerini giyip süslendikleri, parfümler sürdükleri zaman, öylesine tahrik edici olduklarına inanılır ki, kadınlar onları baştan çıkartmasın diye, büyükleri tarafından yalnız bırakılmazlar.

İş ve Meslek

Toplumumuzda aileyi koruma ve ekmek parasını kazanma görevi, özellikle erkeğe verilmiştir. Kadınların ise; örneğin, bir fizik laboratuvarında çalışmak için güçsüz ve narin olduğu iş hayatında, başarılı olacak kadar kavgacı olmadıkları savunulur. Ama bazı Afrika ülkelerinde, örneğin Sengal, Gambia ve Kenya'da en ağır çiftlik işlerini kadınlar yapar. Hatta bu ülkelerde bir erkek, o gün ağır bir iş yapmışsa, "Kadın gibi çalıştı" denir.

Batı toplumlarında, yakın zamanlara kadar kadınların bir meslekte başarılı olmaları beklenmezdi, onlar için en iyi işin, evlenmek ve aile sahibi olmak olduğu düşünülürdü. Nijerya'da ise; bir kadının bir sanat öğrenmesi veya ticaretle uğraşması olağandır. Yoruba Yerlileri'nde bir kız, geçimini sağlamadan evlenmeye hazır sayılmaz. Sonuç olarak dünyanın üçte ikisinde ticaret, kadınların yönetimindedir. Bu örnekler, iş ve meslek konusunda kadın ve erkek arasında kesin bir bölünmenin olmadığını gösteriyor.

Toplumumuzda çocuklar "kim" olacaklarını ve "neye" benzeyeceklerini çok çabuk öğreniyorlar. Dört yaşındaki çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, çocuklardan çoğunun iki cinsiyet için yapılmış oyuncakları doğru bir şekilde ayırabildikleri görülmüştür.

Çocukların kız veya erkek olarak sosyal rollerini öğrendikleri ilk yer yuvalarıdır. Sonra okul, bu ilk bilgileri kuvvetlendirir. Yıllardır, okutulan ders kitapları, kadın ve erkeği kalıplaştırmıştır. 1970'lerde Kaliforniya'da okutulan bir kitapta, yuva ile ilgili 18 öyküden 12'sinde, anne önlüklü resmedilmiştir ve görevlerinin yemek pişirmek, dikiş dikmek, bulaşık yıkamak veya ütü yapmak olduğu belirtilmiştir. Baba ise genelde işten eve dönerken resmedilmiştir.

Daha büyük öğrenciler için hazırlanan ders kitaplarında da durum farklı değil. Kadınların çalıştığı belirtilse bile, bu; sekreterlik, öğretmenlik, garsonluk veya kütüphane memurluğu gibi geleneksel mesleklerle sınırlandırılmıştır. Buna karşın erkeklerin, her tür işi yapmaya uygun olduğu izlenimi verilmektedir.

Kızların, okulda erkeklere oranla daha başarılı olduğu, genel olarak bilinir. Bunun bir nedeni, buluğ çağından sonra hormonlarında meydana gelen değişiklikler olabilir. Ama, Ann Oakley, bunu başka türlü açıklıyor:

"Bu, büyüyünce oynayacakları role alışmaya başladıkları çağdır. Erkek rolünde başarı, kadın rolünde ise rahatlık hedeflenmiştir".

Yapılan araştırmaların sonucunda kızların, erkeklerle yarışarak eğitimlerine devam ederlerse, dişiliklerini ve sevimliliklerini yitirmekten korktukları anlaşılmıştır. Ayrıca, yüksek kişisel başarının, geleneksel ev kadını imajı ile ters düştüğüne inanılır.

Toplumumuzdaki delikanlılar da cinsel kimlikleri kalıplaşarak büyürler. Birçok erkek çocuğu, ev ortamında saldırgan davranışlara ve oyunlara yüreklendirilir. Futbol ve hokey gibi sporlar, şiddet duygusunu güçlendirir. Ergenlik çağındaki erkek çocukları, tehlikeli ve toplum dışı olaylara cesaretle girebilirler. Bu nedenle, genç erkekler arasında cinayet ve yaralama oranı yüksektir. 21 yaşında ölen gençlerin %68'i erkektir. Daha ileri yaşlarda da ne pahasına olursa olsun, başarma zorunluluğunun getirdiği stres yüzünden, kalp krizi ve felç riski erkeklerde, kadınların iki katıdır.

Özellikle maço erkekler, her türlü insani ilişkiyi bir yarışa çevirirler. İş, oyun ve seks hayatı daha yüksek puanlar alabilecekleri ortamlardır. Hatta daha kötüsü, adeta savaş alanlarıdır:

"Cinsel ilişki sadece şahane ve mükemmel bir şey değil, aynı zamanda öldüren bir şeydir. İnsanlar yatakta birbirlerini öldürürler"

Norman Mailer

Güney Denizleri'ndeki adalara ilk gelen Hıristiyan misyonerler, buradaki yerli halkın nasıl cinsel ilişkiye gireceklerini tam olarak bilmediklerini gördüler.

Sabırlı misyonerler, Amerikan yerlilerine, cinsel birleşme için en doğru pozisyon olarak, erkeğin yukarıda, kadının ise altta olduğu pozisyonu öğrettiler. Bu, hem görüntü olarak erkeğin üstün olduğu fikrini yansıtmaktadır, hem de ancak üreme faaliyetine yetecek kadar az cinsel tahrike yol açmaktadır.
Cinsel davranışlar, bir toplumun genel yapısı ve diğerleri hakkında iyi bir fikir verir. Örneğin; Samoa halkı, misyoner pozisyonunu kullanmaz. Onların kültüründe, kadın ve erkek, Avrupalı hemcinslerine oranla daha eşittir. Eşitliğe inanıyorlarsa, kadın niye hep altta kalsın?

Bu pozisyonda, kadın, erkeğin ağırlığı altında ezilirken rahat hareket edemez. İki cins de serbestçe aktif olabilse ve daha çok zevk alıp, daha çok zevk verebilse daha iyi olmaz mı? Ayrıca cinsel ilişki kurmanın asıl maksadı bu değil mi?

Bu, nerede olduğunuza bağlıdır. Cinsel ilişkiler, sosyal ilişkilerle şekillenmiştir. Erkek ve kadının karşıt olarak kabul edildiği kültürlerde genellikle iki cinsel kod vardır. Bu çifte standart, iki cins arasındaki güç dengesinin hangi yönde ağır bastığını göstermektedir.

Arap dünyasında, erkek tarafı ağır basmaktadır. Araplar, kadınların cinsel yönlerinin daha kuvvetli olduğuna inanmalarına karşın, zengin bir erkeğin dört kadınla evlenmesine izin verirler. Böylece, birçok toplumsal gerginlik meydana gelmiş olur.

Erkekler, kadının cinselliği kontrol altında tutulmazsa, oluşturdukları toplumun ve aile yapılarının bozulacağından korkmaktadırlar.

Sonuç olarak, Arap kadını tamamen tecrit edilir. Hatta, yer yer amaçla bazı yollar kullanılmaktadır:

Klitorektomi: Kadın sünneti. Bu uygulamada genç kızların klitorisi kısmen veya tamamen yapılan bir ameliyatla alınır.

İnfibulasyon: Kadın cinsel organındaki dış dudaklar birbirine dikilmekte, böylece meşru olmayan cinsel ilişkiye engel olunmaktadır. Yakın tarihlere kadar, Arap kadınlarının tahminen %90'ı, cinsel duyarlılıklarını yitirmeleri için sünnet edilirdi. Bir Sudan kaynağından, bu işlemin faziletleri şöyle açıklanmıştır:

"Kadın sünneti, kadınları seksin kölesi olmaktan kurtarır, onların asıl kaderi ve görevi olan anneliği tam olarak yerine getirmelerini sağlar".

Cinsel bir organın köreltilmesinin psikolojik etkileri de görülür. İngiltere'de Viktorya çağında kadınlar, cinsel yaşantılarına karışılmasına tepki olarak, ülke çapında sekse karşı ilgisizleştirler. Zamanımızın ünlü doktorlarından William Acton'un bu konudaki fikri şöyle:

"Kadınların çoğu cinsel konularla fazla ilgili değillerdir. Erkekler bu konuya daima düşkündür, kadınlar ise ara sıra... Yuva sevgisi, çocuk sevgisi ve ev işleri onların tek heyecanlarıdır...".

Bu tepki kampanyasının sonunda, seks konusundaki cehalet, öylesine inanılmaz boyutlara ulaştı ki, dört İngiliz kadınından ancak biri, bir klitorisinin olduğunu ve klitorisin seksten alınan zevki artırdığını biliyordu.

Bilgisizliğin yanı sıra korku ve suçluluk duygusu da yaratılıyordu. Viktorya döneminde İngiliz tıp dünyası, arkasına hükümeti ve kiliseyi alarak, kadınları, seksten aldıkları zevki pahalıya ödeyecekleri konusunda uyarıyordu. Doktorlar, cinsel ilişki sırasında hareket ederse kadının çocuğu olmayacağını, kuvvetli cinsel tahriğin hayatı kısalttığını, kadınların mastürbasyon yapmasının sağlıksız olduğunu ve oral seksin ağızda kansere neden olduğunu iddia ediyorlardı.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,421
Mesajlar
134,319
Kullanıcılar
90,728
Son üye
Steventiz
Üst