Halkla İlişkiler we İletişim

canselen

Özel Üye
Katılım
7 Nis 2008
Mesajlar
278
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
İzmir
İç Güvenlik Güçlerinin Kurumsal İmajı ve Halkla İlişkiler


Günümüz yönetim yaklaşımlarında –hem özel hem de kamu sektöründe- önemli bir değişim süreci yaşanmaktadır. Kamu yönetiminin geleneksel ön kabulleri süratle değişme eğilimine girmektedir. Ülkemizde de bir çok kamu hizmeti sunan kuruluşun yukarıda sıralanan yaklaşım ve yönelimleri benimseme gayreti içindedir. Bu noktada özel sektöre özgü rekabetçi bir ortam olmamakla birlikte kamu kuruluşlarını değişime zorlayan en önemli nedenleri vatandaşların bilinçlenmesi, katılım duyarlılığı, hesap sorabilirlik, şeffaflık ve hizmet kalitesine dair beklentilerin artması olarak sıralanabilir.

Hizmet kavramının ticari rekabette kazandığı öneme benzer değerlendirmeleri kamu yönetimine de uyarlayabiliriz.Kamu hizmetinin kalitesi, kamu yönetiminin etkinliği ve başarısını ifade etmektedir. Bunun ön koşulu da hizmeti alanların (vatandaşların) memnuniyeti ve tatminidir.Güvenlik hizmetini alan vatandaşların en temel beklentileri suça ve suçlulara karşı korunmaktır. Kamu yönetiminde bir felsefe değişiminin gerektiği, bu yönde bir çok uygulamanın hayata geçirilmesi gündeme gelmektedir.Vatandaş mutluluğunu ilke edinen bir kamu yönetimi anlayışı, Devlet –Vatandaş ilişkilerini olumlu, iş birliğine dayalı bir konuma getirecektir. Günümüz modern toplumlarında devlet adına, kamu düzeni ve yasaların uygulatılmasında temel görev iç güvenlik birimleri tarafından gerçekleştirilmektedir. iç güvenlik birimlerinden beklenilen, var olan düzen konusunda bir uzlaşma ve huzuru korumaktır.

Günümüzde hem özel hem de kamu yönetimlerinin sahip olması gereken temel özelliklerin bir çoğu, kurum ve kuruluşların iletişim kurma biçimi ile doğrudan ilişkilidir.Kurumların topluma yönelik iletişimin etkin ve sürekli olmasına yönelik çabalar halkla ilişkilerin uzun yıllardır sistemleştirdiği bir bilgi birikimi ile gerçekleştirilebilir. Sonuçta halkla ilişkiler, tarihsel olarak kamuoyunu bilgilendirme, yorumlama ve etkileme etkinliklerini konu almaktadır. Kamu kuruluşlarında halka ilişkiler, Kamu kuruluşunun ilişkide bulunduğu toplum kesiminin güven ve desteğini sağlamak için giriştiği iki yönlü iletişime dayalı,kuruluş ile çevresi arasında uyumlu, dengeli bir uzlaşma sağlamasına yönelik sistemli ve sürekli çabaları kapsar. Kitle iletişim araçlarının kamuoyu ve gündem oluşundaki etkisi kamu yönetimi açısından iki noktada önem kazanır. Bunlardan ilki halkı çeşitli konu ya da sorun alanlarında doğrudan hızlı bir şekilde bilgilendirme olanağı sunmaktadır. Kitle iletişim aynı zamanda imaj oluşumunda, iç güvenlik güçlerinin medyadaki temsilinde önemli rol oynar. imaj gündelik dilimize yerleşmiş bir sözcük haline geldi. Çoğu zaman imajı olumsuz, yalan, aldatmaca gibi sıfatlarla birlikte kullanırız. Gerçek olmayanı, yapay ve yalanı ima eden bir anlamda.

Oysa imaj, bizlerin kurum ya da kişiler hakkında sahip olduğumuz bilgileri özetleyen kanı ve inançlardır. Güvenlik güçleri için kurumsal çağrışımların ilki kamu hizmeti kalitesi bağlamında, suçu önlemede asayişi sağlamadaki hız ve yetkinliktir. Verimli, sorumlu, hızlı sonuç alan bir güvenlik hizmetinin sunulmasıdır. Bir diğer çağrışım ise kurumun hizmetini sunarken sahip olduğu sorumluluk, hizmetin kişisel yönüne ilişkin inanç ve duyguları ifade eder. Güvenlik güçleri açısından sözü edilen çağrışımın amacı, hizmetin sunumundaki iletişim tarzı, insan haklarına saygı gibi çerçevelerle ilişkilidir.iç güvenlik güçlerinin kurumsal imajının oluşmasında güvenlik güçlerinin vatandaşlarla iletişim, medya ile ilişkiler ve üst yönetimin halkla ilişkiler faaliyetleri belirleyicidir.


İletişim Süreci ve Ögeleri


İletişim, nerede nasıl yaşıyor, hangi işi yapıyor olursak olalım, kendimizle ve başkalarıyla anlaşmamızı sağlayan, bizi içinde yaşadığımız toplumun üyesi kılan, son derece önemli bir olaydır. Bu nedenle iletişim, işimizle ilgili olduğu kadar, insan olarak başta ailemiz olmak üzere yakın ve uzak çevremizle olan tüm ilişkilerimizde yaşadığımız bir olaydır. İletişim olgusu bu bağlamda toplumsal ve kişisel yaşantımızda temel bir öğe olarak yerini alır. İletişim kavramını yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda tekrar özetleyecek olursak: iletişim, duygu, düşünce ve bilgilerin paylaşımı ile gerçekleşen çift yönlü bir süreçtir. İletişim, bu edimi gerçekleştirenlerin toplumsal bir öbek içinde yaşamalarından ve etkileşime dayalı bir edim olma gibi özelliklerinden dolayı belli bir süreklilik özelliği taşır. Bu nedenle iletişim, belli bir başlangıcı ve sonu bulunmayan, dinamik ve çeşitli unsurlarla etkileşim içinde olan karmaşık bir dizi süreçlerin bileşkesi ve bütünü olarak ortaya çıkmaktadır.

İletişimi kuranlar arasında etkileşiminin nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemek son derece zor olduğundan, iletişim sürecinde belli ve kesin bir başlangıç ve sondan söz edebilmemiz de oldukça zordur. İletişim bir süreç olarak çeşitli öğelerden oluşur: kaynak, mesaj, kodlama-kod açma, alıcı, geribildirim ve gürültü. Kaynak, iletişim sürecini başlatan, mesajlarını alıcıya gönderen kişi ya da kişiler ya da örgütlerdir. Mesaj, bir şeyi iletmeyi isteyen kaynağın ürettiği sözel, görsel ve görsel işitsel sembollerdir. Kodlama, bilginin, düşüncenin, duygunun iletime uygun, hazır bir mesaj biçimine dönüştürülmesidir.

Kodaçma, mesajın yorumlanarak anlamlı bir biçime sokulması süreci olarak kavranabilir. Kanal, ışık, radyo ve ses dalgaları, telefon kabloları ve sinir sistemi gibi mesajı taşıyan araçlardır. Alıcı, kaynağın gönderdiği mesaja hedef olan kişi, grup ya da kitledir.Geribildirim, alıcının, kaynağın mesajına verdiği yanıttır. Gürültü öğesi ise iletişim sürecini bozan unsurlar olarak değerlendirebiliriz. Bunlar, iletişim sürecini oluşturdukları gibi sürecin niteliğini de belirleyen unsurlar olarak karşımıza çıkar.


Kişilerarası İletişim


Bir anlamda “vicdan muhasebesi” olarak da tanımlayabileceğimiz öz kişisel iletişim, kişinin kendisini tanıması, iletişim becerilerini geliştirmesi açısından son derece gereklidir.Çünkü, iletişim her şeyden önce kişinin kendisinden başlar. Bu noktada, bir insanın düşünmesini, duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını, iç gözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara yanıtlar üretmesini iç iletişim ya da öz kişisel iletişim olarak açıklayabiliriz. Bu süreç içinde insan, kısa sürelerle hem kaynak, hem de alıcı olmakta, iki ayrı kişinin rolünü tek başına oynayarak kendi kendisiyle iletişime geçmektedir. Kişiler arası iletişim ise en yalın ifadeyle, kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu iletişimlerdir. Bununla birlikte iletişim araştırmacılarının insanlar arasında gerçekleşen her tür iletişimi kişilerarası iletişim olarak tanımlamadıklarını da belirtmek gerekir. Özellikle, sosyal iletişim ve sosyal etkileşim terimleriyle kişilerarası iletişim teriminin bazen eş anlamlı, bazen de farklı anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Kaynak ve göndericinin insan olduğu iletişim biçimi olarak tanımlanan sosyal iletişimde gönderici ve alıcı arasında zaman ve mekan birliği bulunması şartı aranmaz. Gönderici ve alıcı arasında zaman ve mekan birliğinin bulunması durumunda ise, bu iletişim şekline “sosyal etkileşim” adı verilir. “Sosyal etkileşim” olarak adlandırılan davranış şekline, kişiler arası iletişim adı da verilmektedir. Kişiler arası iletişim, insanların yüz yüze kurdukları bir iletişim biçimi olduğu için sözlü ve sözsüz iletişim biçimleri aracılığıyla gerçekleşir. Bu nedenle kişiler arası iletişimi, sözlü ve sözsüz olmak üzere iki ana başlıkta sınışandırabiliriz: sözlü: dil, dil ötesi, niyet edilmiş, niyet edilmemiş; sözsüz: yüz ve beden, bedensel temas, mekan kullanımı, araçlar, niyet edilmiş, niyet edilmemiş. İletişim sürecine katılan bireyler her hangi bir sorunun ortaya çıkmaması için doğru kod açımı yapmak ve tepkisel değil analizci bir yaklaşımla var olan duruma yaklaşmak zorundadırlar. Bu bağlamda iletişim sorunlarının çözümü, iyi niyete ve bu sorunların altında yatan psikososyal süreçlerin bilinmesine bağlıdır. İletişim konusunda teknik bilgiler ve beceriler gerekli, fakat kendi başına yeterli değildir. İletişim bilgi ve becerilerinin arkasında gönül zenginliği, sevgi, anlayış ve hoşgörü olmalıdır. İletişimin etkinliğini sağlayan koşullar/ilkeleri şu başlıklar altında özetleyebiliriz: kaynağın inanılır bulunmalı;kaynak, alıcının kendisini nasıl gördüğünü iyi değerlendirmeli;mesaj, alıcının dikkatini çekecek şekilde düzenlenmeli;mesajların kodlanmasında kullanılan simgelerin,mesajı gönderen kaynak kadar, mesajı alacak, algılayacak,açımlayacak alıcı tarafından da bilinen simgeler olmalı;mesaj, insanların bireysel ihtiyaçlarına seslenmeli, bu ihtiyaçların farkına vardırmalı, onları giderme isteği yaratarak,bu doğrultuda davranışa geçmeye motive edici olmalı;mesajın etkili olabilmesi için, alıcının temel değerlerini,tutumlarını, inançlarını bilmek ve bunları mesajın kodlanması sırasında dikkate alınmalı; mesajın dili anlaşılır, içeriği açık ve seçik olmalı; mesajın alıcıya ulaşabilmesi için en uygun iletişim aracı seçilmeli; alıcıya aynı anda ne kadar çok iletişim aracı ile ulaşılırsa, örneğin, -mesajın sözel olarak iletilmesi ile yetinmeyip, bunun yazılı olarak da iletilmesi durumunda iletişim de o derece etkili olur; alıcının, iletişime katılma isteğinin derecesi, iletişimin etkinliğini yükseltmekte ya da azalmaktadır.



Kişilerarası İletişim

Stres kavram› bazı şeylerden memnuniyetsizliği ifade eder. Genelde stres kavramı iki farklı şekilde kullanılmaktadır. İlki rahatsızlık, gerilim ve sinir yorgunluğunun meydana gelmesine neden olan dışsal baskı kaynakları anlamındadır. İkincisi ise insanlarda hoşnutsuzluk duygularının meydana gelmesine neden olan iç tepkiler olarak adlandırılmaktadır.

Kişilik özellikleri ile stres arasında doğrudan bir ilişki vardır. Stresten etkilenme derecesi bireyin kişilik yapısına bağlı olarak değişebilir Stresle mücadeleyi zorlaştıran bazı kişilik özelliklerinin olduğu söylenebilir. Örneğin endişeli, sinirli, sabırsız, rekabetçi bir kişilik yapısına sahipseniz stresten daha kolay etkilenebilirsiniz. Örgütsel stres kaynakları farklı biçimlerde ortaya çıkar bazı meslekler diğerlerine göre daha streslidir. Potansiyel stres kaynakları bazı durumlarda gerçekten stres yaratırken, bazı durumlarda da beklenilen ölçüde bir etki yaratmaz. Kişilik yapısı bireyin olayı algılama biçimi geçmişteki tecrübeleri, inançları, düşmanlıkları, bireyin psikolojik durumu stresten etkilenme düzeyini etkileyebilir. Günümüzde stresin bir çok rahatsızlıkla yakından ilgili olduğu saptanmıştır.

Özellikle stresli mesleklerde çalışanlar bu tür risklerle daha sık karşı karşıya kalmaktadırlar. Stresin sonuçlarını fizyolojik, psikolojik ve davranışsal olmak üzere üç grupta inceleyebiliriz. Stresin yol açtığı fizyolojik rahatsızlıklar çok fazladır. Bu ünitede en yaygın olanları incelenmeye çalışılacaktır.Bunlar kalp hastalıkları ve yüksek tansiyon,migren ülser, kanserdir. Bireyler her zaman iç sıkıntısının, zor çalışma saatlerinin, gelecek endişelerinin geçim sıkıntısının, ölüm korkularının, kişisel çatışmaların etkilerinde kalmışlardır. Stresin sonucunda bireylerde ortaya çıkan psikolojik sonuçlardan en belirginleri endişe, depresyon, uyku problemleri ve psikolojik yorgunluk ve tükenmedir. Stresten kaçınmak için bireylerin en çok başvurduğu davranış kalıpları arasında sigara, alkol, uyarıcı madde alışkanlığı yer almaktadır. Bunun yanında aşırı iştah veya iştahsızlık, saldırganlık, kaza eğilimi de davranışsal sonuçlar arasında sayılabilir. Stres faktörü uygun bir şekilde yönetilmediğinde ortaya çıkabilecek insan maliyeti çok yüksek olacaktır. Bireyin stresten kurtulmak için başvurduğu bireysel yollardan birisi savunma mekanizmalarıdır.Savunma mekanizmalarını bireyin çevresini idrak etmek, anlamak ve değerlendirmek için kullandığı renkli gözlüklere ve süzgeçlere benzetmek mümkündür.Stresle başa çıkmada uygulanabilecek diğer bireysel teknikler şöyle sıralanabilir. Düzenli sağlık kontrolü, düzenli tatil alışkanlığı, beslenme ve gıda rejimi, kendi yaşam tarzının yönetimi, fiziki egzersizler, derin gevşeme teknikleri, meditasyon, psikoterapik yöntemler en yaygın kullanılanlardır. Stresi önleme de bireysel tedbirlerin yanında mutlaka örgütsel tedbirlerinde kullanılması gerekir. Stresi önleme yöntemi bireysel ve örgütsel stresi önleyerek bireylerde örgüt sağlığını koruyabilecek belirli metodları olan bir örgüt felsefesidir. Stres yönetiminde alınabilecek örgütsel tedbirler şunlardır. Katılımlı yönetim, amaçları belirleme faaliyetleri, sosyal destek, duygusal iklimi kontrol, stres yönetimi eğitimidir.




Sözlü, Yazılı ve Sözsüz İletişim


İnsanın düşüncelerini, bilgilerini iletmede en temel araç olan konuşma dili yani sözlü iletişim, duyguların, heyecanların, coşkuların iletilmesinde çoğu kez yetersiz kalır.Bu nedenle, konuşurken duygularımızı, heyecanlarımızı ifade edecek mimiklere, el kol hareketlerine farkında olmadan başvururuz. Sözsüz iletişim, daha önce birbirini tanımayan kişilerin birbirleri hakkında karar vermelerine neden olabileceği gibi, birbirini tanıyan kişilere de karşılıklı olarak ilişkilerinin yönü ve niteliği hakkında bilgi verir ve iletişimlerini, davranışlarını etkiler. Sözsüz iletişim, bizlere sözlü iletişim mesajlarının yorumlanmasında da ipuçları sağlayarak, yardımcı olur. Bilindiği gibi aynı sözlerin, değişik ses tonlarıyla söylenmesi ya da kişinin gözüne bakarak, gülümseyerek söylenmesi arasında anlam farklılığı vardır. Sözsüz iletişim, kişinin gerçekte ne söylediğini ya da söylemek istediğini anlamada güvenilir bir kaynak olarak devreye girer. Sözsüz iletişim, hem kişiler arası hem de kişinin kendisiyle olan iletişiminde önemli rol oynamaktadır. Beden dili, iletişimde kullandığımız en eski ve etkin araçlardan biridir.

Beden dili, insanların ilk anlaşma aracı ve ilk dili olmuştur. Beden varlığımızın dünyaya açılışıdır. Biz kendimizi ve başkalarını ancak kendi bedenimizle algılayabiliriz. Toplumsal statü ve bir grup içindeki hiyerarşi, bireyin kendisini grup içinde algılayışı, grubun yapısı ve insanların toplumsal konumları yani statüleri beden dilleriyle anlaşılır. Bu dili oluşturan öğeleri altı başlık altında toplayabiliriz: gövde, baş, yüz ifadeleri, eller ve kollar, bacaklar, temas.Sözsüz iletişimde kullanılan araçlardan biri olan temas ilişkinin yönünü ve taraflar arasındaki samimiyet derecesini ortaya koyar. İnsanların birbirine temas etmesi, güven verir. Üst düzey yöneticilerin, astlarının ellerini sıkmaları, kollarını tutmaları, astların kendilerini önemli görmelerine neden olur.

Sözsüz iletişimde kullandığımız araçlardan biri olarak mekan kullanımıyla da çeşitli anlamlar paylaşırız. Başkalarıyla aramızda koruduğumuz uzaklık onlara karşı duygularımızla ilgilidir ve onlarla ilişkilerimiz hakkında bazı mesajlar verir. Egemenlik alanı adı verilen bu uzaklığın, mahrem, kişisel, sosyal ve genel olmak üzere dört ana bölgesi vardır. Sözsüz iletişimde kullanılan bir başka araç ses tonudur. Sözlü iletişim “dil ve dil ötesi” olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır. Dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi sözcüklerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil-ötesi iletişim sayılır. Karşımızdaki kişinin sözlerini seslendirme tarzı, söylenen sözün anlamını büyük ölçüde etkilemektedir. Ses tonları kendi içinde yumuşak-inandırıcı, kızgın-sert, sıcak sempatik, soğuk-kayıtsız sesler olarak sınıflandırılır.

Konuşurken sesimize bu dört tondan birisini verebiliriz. Bu ses tonlarının her birinin etkisi farklıdır. Kılık kıyafetimizle de çevremize bir takım mesajlar iletiriz. Çevremizdekilerin bizim hakkımızdaki algıları çoğunlukla bu iletiler ile şekillenir. Bir kişinin giyim tarzı -bunun yanında bayansa makyajı, erkekse, tıraşı, gözlükleri, takıları- belirli mesajların temel taşıyıcısıdır. Bu unsurlar genel görünüş ya da nesnel iletişim olarak tanımlanmaktadır. İnsan hakkındaki gerçeklerin ve önyargıların daha yüksek oranda varsayımların- temel alınarak değerlendirilmeleri sonucunda izlenimler oluşmaktadır.




Sözlü, Yazılı ve Sözsüz İletişim

İnsanın düşüncelerini, bilgilerini iletmede en temel araç olan konuşma dili yani sözlü iletişim, duyguların, heyecanların, coşkuların iletilmesinde çoğu kez yetersiz kalır.Bu nedenle, konuşurken duygularımızı, heyecanlarımızı ifade edecek mimiklere, el kol hareketlerine farkında olmadan başvururuz. Sözsüz iletişim, daha önce birbirini tanımayan kişilerin birbirleri hakkında karar vermelerine neden olabileceği gibi, birbirini tanıyan kişilere de karşılıklı olarak ilişkilerinin yönü ve niteliği hakkında bilgi verir ve iletişimlerini, davranışlarını etkiler. Sözsüz iletişim, bizlere sözlü iletişim mesajlarının yorumlanmasında da ipuçları sağlayarak, yardımcı olur. Bilindiği gibi aynı sözlerin, değişik ses tonlarıyla söylenmesi ya da kişinin gözüne bakarak, gülümseyerek söylenmesi arasında anlam farklılığı vardır. Sözsüz iletişim, kişinin gerçekte ne söylediğini ya da söylemek istediğini anlamada güvenilir bir kaynak olarak devreye girer. Sözsüz iletişim, hem kişiler arası hem de kişinin kendisiyle olan iletişiminde önemli rol oynamaktadır. Beden dili, iletişimde kullandığımız en eski ve etkin araçlardan biridir.

Beden dili, insanların ilk anlaşma aracı ve ilk dili olmuştur. Beden varlığımızın dünyaya açılışıdır. Biz kendimizi ve başkalarını ancak kendi bedenimizle algılayabiliriz. Toplumsal statü ve bir grup içindeki hiyerarşi, bireyin kendisini grup içinde algılayışı, grubun yapısı ve insanların toplumsal konumları yani statüleri beden dilleriyle anlaşılır. Bu dili oluşturan öğeleri altı başlık altında toplayabiliriz: gövde, baş, yüz ifadeleri, eller ve kollar, bacaklar, temas.Sözsüz iletişimde kullanılan araçlardan biri olan temas ilişkinin yönünü ve taraflar arasındaki samimiyet derecesini ortaya koyar. İnsanların birbirine temas etmesi, güven verir. Üst düzey yöneticilerin, astlarının ellerini sıkmaları, kollarını tutmaları, astların kendilerini önemli görmelerine neden olur.

Sözsüz iletişimde kullandığımız araçlardan biri olarak mekan kullanımıyla da çeşitli anlamlar paylaşırız. Başkalarıyla aramızda koruduğumuz uzaklık onlara karşı duygularımızla ilgilidir ve onlarla ilişkilerimiz hakkında bazı mesajlar verir. Egemenlik alanı adı verilen bu uzaklığın, mahrem, kişisel, sosyal ve genel olmak üzere dört ana bölgesi vardır. Sözsüz iletişimde kullanılan bir başka araç ses tonudur. Sözlü iletişim “dil ve dil ötesi” olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır. Dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi sözcüklerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil-ötesi iletişim sayılır. Karşımızdaki kişinin sözlerini seslendirme tarzı, söylenen sözün anlamını büyük ölçüde etkilemektedir. Ses tonları kendi içinde yumuşak-inandırıcı, kızgın-sert, sıcak sempatik, soğuk-kayıtsız sesler olarak sınıflandırılır.

Konuşurken sesimize bu dört tondan birisini verebiliriz. Bu ses tonlarının her birinin etkisi farklıdır. Kılık kıyafetimizle de çevremize bir takım mesajlar iletiriz. Çevremizdekilerin bizim hakkımızdaki algıları çoğunlukla bu iletiler ile şekillenir. Bir kişinin giyim tarzı -bunun yanında bayansa makyajı, erkekse, tıraşı, gözlükleri, takıları- belirli mesajların temel taşıyıcısıdır. Bu unsurlar genel görünüş ya da nesnel iletişim olarak tanımlanmaktadır. İnsan hakkındaki gerçeklerin ve önyargıların daha yüksek oranda varsayımların- temel alınarak değerlendirilmeleri sonucunda izlenimler oluşmaktadır.



İletişimde Empati ve Dinleme Becerisi


İletişimi olumsuz yönde etkileyen etkenlerin ortadan kaldırılması, böylece iletişimin iyileştirilmesi her şeyden önce iletişimde empatik yaklaşımı bilmekten ve kullanmaktan geçmektedir. Başkalarıyla empatik iletişim kurma becerisi gelişmiş insanlar, başkaları tarafından daha çok sevilir, kabul edilir ve onaylanırlar. Empatiyi, kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlaması, bunu da karşısındaki kişiye iletmesi şeklinde açıklayabiliriz. Kişiler arası iletişim çatışmalarında “Transaksiyonel Analiz” olarak bilinen model, empatik iletişim becerisini geliştirmede oldukça yararlı ip uçları sağlamaktadır. Transaksiyonel analize göre, insanın kişiliği üç bölümden oluşur. Bunlar ana baba, çocuk ve yetişkin benlik durumlarıdır. Bu benlik durumlarına kişisel roller de diyebiliriz. Bu benlik ya da kişisel rollerin özelliklerini şu başlıklar altında değerlendirebiliriz: ana baba benliği, çocuk benliği, yetişkin benliği. Ana baba benliği, kişiliğimizin insanlara nasıl davranmaları gerektiği konusunda öğütler, emirler veren bölümüdür. Bu benlik, koruyucu ve yargılayıcı, olmak üzere iki biçimde kendisini gösterir. Koruyucu ana baba, karşısındaki kişiyi kaç yaşında ve toplumsal konumu ne olursa olsun onu korumaya, kollamaya yönelen bir benliktir. Eleştirici, yargılayıcı anababa benliği ise toplumsal kuralları ve değerleri korumaya, bunları uymayanları eleştirmeye ve gerektiğinde cezalandırmaya yönelik bir benliktir. Çocukluk çağının içgüdüleriyle duygusal olarak tepki veren çocuk benliği, doğal, küçük profesör ve uyum sağlamış olmak üzere üç farklı şekilde karşımıza çıkar. Doğal çocuk ilkel, fevri, kontrolsüz ve yardım bekleyen yani “çocuk gibi çocuk” diyeceğimiz türden bir kişilik özelliği taşır. Küçük profesör olarak adlandırılan çocuk benliği ise, yaratıcı, sezgileri güçlü ve başkalarını kendi istekleri doğrultusunda idare edebilen bir benlik sergilerler. Uyum sağlamış çocuk ise “Ne diyorsam onu yap” terbiye anlayışı ile büyütülmenin izlerini taşıdığından, suçluluk, isyan ya da itaat ve uzlaşma özellikleri gösterir. Yetişkin benlik durumu, ana baba ile çocuk benlik arasında uzlaştırıcı, sorun çözücü, bir benlik özelliği gösterir ve kişiliğimizin akılcı yanını oluşturur. İki kişi arasında süren bir iletişimin gözlenmesi sırasında genellikle paralel, çapraz ve örtülü olarak adlandırdığımız üç değişik iletişim türüyle karşılaşırız. Paralel iletişimde kişiler arası iletişim hiç aksamadan sürerken, çapraz iletişimde kişiler arasında iletişim sorunları çıkar. Bazen de örtülü iletişimle karşılaşırız. İki kişi arasında geçen iletişimde kişilerden birinin ilettiği mesaja diğeri onun beklediği benlik rolüyle yanıt verirse, burada paralel iletişim görülür. İki kişi arasında geçen iletişimde kişilerden birinin ilettiği mesaja diğeri onun beklediğinden farklı bir benlik rolüyle yanıt verirse burada gerçekleşen iletişimi de çapraz iletişim olarak tanımlayabiliriz. Örtülü iletişimde kişi, benlik rollerinden birini çok açık bir şekilde sergilemesine karşın aslında bunu gizlediği farklı bir amaç için yapmaktadır. Burada genellikle gizli bir mesaj, iletişim kuranların içinde bulundukları toplum ya da çevre tarafından kabul edilebilir bir mesaj kılıfına büründürülerek iletilir. İnsanlar iletişim etkinlikleri sırasında çeşitli davranış kalıpları sergilerler. Çeşitli sorunlar yaşadığımızda, göstereceğimiz tepkiler genellikle, ya saldırganlık ya itaatkar ya da kendini kabul ettirme olarak adlandırdığımız üç değişik davranış biçiminde ortaya çıkmaktadır. Kendimizi savunduğumuzda itaatkar, karşı hücuma geçtiğimizde ise saldırgan oluruz, Oysa, daha doğru olan üçüncü bir yol ise kendini kabul ettirmedir. Bu üç davranış şekli değişik durumlarda kullandığımız ve karşımızdakilerle ilişkimizi şekillendiren davranışlardır.

Empatik iletişim, ancak doğru ve etkin bir dinleme becerisi ile birlikte bir anlam taşır.Birbirini dinlemeyen insanların iletişim kurmaları olanaksızdır. Karşımızdaki kişiyi işitmek değil, gerçekten ne söylediğini duyup, anlayabilmek için iyi bir dinleyici olabilmenin yöntemlerini geliştirmek gerekir. İletişimin kalitesi ancak, dinlemeyi öğrenerek yükseltilebilir. Sözlü iletişim süreci, konuşmayı olduğu kadar dinlemeyi de içerir. İnsanlar normal olarak işitme yeteneğiyle doğarlar fakat, dinleme doğuştan kazanılan bir yetenek değil, okuma, yazma ve konuşma gibi öğrenilerek edinilen bir beceridir. Dinleme genel bir sınırlandırma ile iki şekilde karşımıza çıkar: pasif dinleme, aktif dinleme. Pasif dinleme, dikkatli bir sessizliği ve çok az tepki göstermeyi gerektiren, en basit dinleme türüdür. Aktif dinleme empatik dinleme olarak da adlandırılabilir. Aktif ya da empatik dinleme, karşımızdaki kişinin duygularını onun bakış açısından anlamamızı sağlar. Aynı zamanda konuşanın anlattıklarıyla gerçekten ilgili olduğumuzu gösteren bir iletişim yeteneğidir



Kurum İçi İletişim


Birer toplumsal sistem olarak organizasyonlar›n oluşturulması ve yaşayabilmesi içte ve dışta kurdukları ilişkileri belirli bir düzen ve yapı içinde sürdürmelerine bağlıdır. Bir başka ifadeyle, organizasyonun var olabilmesi, belirli bir düzen ve yapı içinde etkili iletişim sisteminin varlığını gerektirir. Bir sistem olarak iletişimin en önemli işlevini de kısaca, kurumsal ilişkilerin belirli bir düzen içine sokulması ve böylece kurumsal amaçlarla bireysel amaçlar arasında bilinçli bir dengenin kurulması olarak açıklayabiliriz.Kurum içi iletişimi, kurumun amaçları doğrultusunda işleyişini sağlamak için gerek kurumu meydan getiren çeşitli bölüm ya da birimler, gerekse kurum ile çevresi arasında sürekli bilgi ve düşünce alışverişine dayanan toplumsal bir süreç olarak ifade edebiliriz. Kurum içi iletişim, bireysel, bireyler arası ve gruplar arası iletişimi boyutlarının yanı sıra kurumun dış çevre ile olan iletişim boyutunu da kapsar. Kurum içi iletişim, kurum yönetiminin en önemli aracı olup planlama, eşgüdüm, karar verme, güdüleme ve denetim işlevlerinin sürdürülmesinde etkin bir rol oynar. Kurumlar açısından iletişimin pek çok işlevinden söz edebilmemize karşın, bunların arasında en önemlisi eşgüdüm işlevidir.

Kurum içi iletişimin işlevlerini dört genel başlık altında değerlendirilebilir: bilgi sağlama, etkileme ve ikna etme, birleştirme, emir verme ve öğretim-eğitim. Kurum içi iletişim yapısal olarak biçimsel ve biçimsel olmayan olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. Biçimsel iletişim, kurumda, yasalar ve kurallar doğrultusunda gerçekleştirilen, kurum üyelerinin kişiliklerinden soyutlanmış, statüler arası bir iletişim türüdür. Biçimsel olmayan iletişim ise çalışanların oluşturdukları biçimsel olmayan gruplar ve bunların arasında gerçekleşen bir iletişimdir. Kurum kültürü ise, kurum üyelerince paylaşılan, anlamlar, inançlar ve değerler bütünüdür. Kurum kültürü, kurumun içinde yer aldığı toplumun kültürel ortamından ve kurumun kendisinin ürettiği kültürel öğelerden beslenerek oluşur. Kurum içi iletişim, hem kurumun kültüründen etkilenir hem de kültürü etkiler. Kurum içi iletişim, kurumun kültürüne bağlı olarak bazı özellikler taşır. Bu özellikleri yukarıda çeşitli başlıklar altında değerlendirdik.Kurum amaçlarına en etkin ve en kısa zamanda ulaşılması, üst basamaklarla alt basamaklar arasında emir ve bilgi akışını sağlayan dikey iletişim kanallarının sağlıklı işlemesine bağlıdır. Bu kanallar yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya olmak üzere iki yönlü çalışır. Biçimsel iletişim, kurumun faydacı ihtiyaçlarını karşılarken, biçimsel olmayan iletişim, çalışanların insani amaçlarla iletişim kurma ihtiyaçlarının sonucunda gerçekleşir. Biçimsel olmayan iletişim sistemi, biçimsel olarak yapılandırılmış bir organizasyonda, biçimsel düzenlemelere bağlı olmayan iletişimi kapsar. Biçimsel yapı “olması gerekeni”, biçimsel olmayan yapı ise “olanı” gösterir. Bu açıdan iki iletişim sistemi, kurumun iletişim sistemini tamamlayan birbirinin eksikliğini gideren bir işlev üstlenirler.

Biçimsel olmayan iletişim sistemi, kurum üyeleri arasındaki kişisel yakınlık ve etkileşimler sonucunda ortaya çıkar. Genellikle söylenti veya dedikodu terimleriyle anılan biçimsel olmayan iletişim kanalları, her zaman kurumsal amaçların gerçekleşmesine hizmet etmez. Bir kurumda görevler ne denli iyi düzenlenirse düzenlensin, görev tanımları ne denli açık olursa olsun, görevleri yürütecek çalışanlar arasında sağlıklı işleyen bir iletişim sistemi olmadan eşgüdüm ve amaçlara yönelik etkileşim olmaz. Bu yapısıyla iletişimin, kurumun bütünlüğünü sağlayan ve bir sinir sistemi gibi örgütün her yanını saran bir olgu olduğu söylenebilir.Kurumun her köşesinde varlığını ve önemini kabul ettiren iletişim düzeni, aynı zamanda kurum düzeninin başarısını da yansıtır.



Güvenlik Güçleri ve Haberciler: Kamu Hizmetinde Ortaklık


Televizyonlarda, gazetelerde ve di¤er haber kaynaklarında kamuoyunun karşısında yer alan haber hazırlanmış bir üründür. Haber olarak hazırlanmış ürünün de nasıl olacağını belirleyen farklı ticari, ideolojik ve teknik nedenler vardır. Haber üzerindeki etkilerin bazılarının bilerek yer aldığını görebilmemiz gerekir. Unutmayalım ki, haberi hazırlayıp aktaran televizyonların, gazetelerin nasıl sahipleri varsa yer verdikleri haberlerin de benzer şekilde sahipleri vardır ve nasıl arabalar belli birleştirme hatlarından geçerek üretiliyorlarsa haberler de sosyal, politik, ticari değerlerin etkisi altında üretilirler. Habercilerin belirtilen sorumlulukları ve ilkelerinin kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi yönünde taşıdığı önemin yanında, ilkeli ve sorumlu gazeteciliğin demokratik katılımın ana araçlarından biri olabileceğini görebilmek gerekir.

Haber konularının seçiminden, medyada nasıl yer alacaklarına kadar işlevleri açısından kamuoyu üzerinde etkili olan medya çalışanlarının aynı zamanda gerçeklere ve doğrulara saygılı olması gerekmektedir. Medyada çalışanların insanlığın evrensel değerlerini benimsemesi, kaynağı belli olmayan bilgilerden uzak olması veya bu bilgileri kullandığında kamuoyunu bilgilendirici davranması, yanıltıcı veya tahrif edilmiş bilgi vermekten uzak olması gerekir.Bilgi ve belge edinmede yanıltıcı yöntemlerden kaçınmalı, kişisel maddi ve manevi çıkar sağlamaktan uzak durması, edindiği bilgi ve belgeleri kendi yararına, avantaj sağlayacak şekilde kullanmaktan kaçınmanın yanında edindiği bilgi ve belgelerle tehdit ve şantajdan uzak durmalıdır.

Üzerinde çalıştığı konulara ilişkin olarak her türlü baskıyı reddetmeli, meslek ilkelerine sonuna kadar uymaya çalışarak önyargısız hareket etmelidir. Haber medyasının kamuoyu için ve onun adına öncelikle doğru bilginin toplanmasından ve aktarılmasından sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Doğru haber ile beslenen bir kamuoyunun da demokratik yaşam içersinde seçimleri ve tercihleri de bu sağlıklı beslenmeye bağlı olarak gelişecektir.Sorumlu ve ilkeli haberciliğin demokrasiyi de besleyeceği ortaya çıkmaktadır. Doğru bilgilendirilmiş bireylerin toplumsal hayata katılımının ancak sağlıklı görev yapabilen bir haber medyası ile mümkün olabileceğini unutmamak gerekir. Bu yüzden medya, ‘yasama’, ‘yürütme’ ve ‘yargı’ erkelerinin yanında dördüncü bir erk olarak görülmektedir. Medyanın dördüncü erk olarak toplumun çeşitliğine bağlı farklı mesajları aktarma, toplum adına gözetleyen rolünde bulunma ve eşik bekçiliği yapma, toplumun ilgi duyduğu konularda derinliğine bilgi sağlama gibi temel işlevlerini yanında; belli bir amaçla gündem oluşturma, taraşı davranma, olabildiğince çok kişiye ulaşma konusunda yaklaşımlar ve olaylara bakışla ilgili çerçeveleme gibi sorunlarla da medyada karşılaşılmaktadır. Sonuçta, medyanın temel işlevlerinin yanında kimi olumsuz işlemlerinin ve etkilerinin de göz önünde bulundurulması da doğru olacaktır. Güvenlik güçlerinin ve habercilerin kamu hizmetinde olumlu şekilde işletilen ortaklığı, karşılıklı anlayış ve güveni demokrasinin desteklenmesi ve zenginleştirilmesinden başlayarak daha farklı birçok alanda olumlu etkiler göstermektedir.

Demokratik bir toplumda karar verme ortamlarında doğrudan ya da dolaylı şekilde etkili olabilen bireyin bu etkinliği ancak sahip olduğu sağlıklı, doğru ve tam bilgiye bağlı olarak artmaktadır. Böylece iyi haber edinmiş, iyi bilgilendirilmiş bireylerin etkin olduğu demokrasilerde karar alma süreci hızlı ve doğru çalışmaktadır. Bütün bu mekanizmanın sağlıklı işlemesi aktarılan haberlerin ve bilgilerin tarafsız ve dengeli şekilde topluma ulaşması ile olur. O halde, sadece kişilerin kendi hayatlarını ilgilendiren değil, güvenlik gücünün bir üyesi ve haberci olarak bizlerin de hayatını ilgilendiren kararların alınmasında toplumun doğru ve tam bilgilendirilmesinde görev ne sadece tek başına güvenlik güçlerinin, ne de habercilerindir; görev, bir arada çalışırken diğerinin sorumluluklarını bilerek görevini yapan hem güvenlik güçlerinin, hem de habercilerindir.
 

sakincan

Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2009
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
slm ya ben halkla ilişkiler 1 sınıf öğrencisiyim final soru ve cevaplarını görmek istiyorum saygılarımla[
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst