Mevlana ve Felsefesi

Garbino

Özel Üye
Katılım
2 Kas 2007
Mesajlar
1,268
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Şehir:
Samsun
Sıddıkıyetin kutbu Hz. Ebu Bekir, adaletin kutbu Hz. Ömer, terkin kutbu İbrahim Ethem, zühdün kutbu Bayezid-i Bestami, takvanın kutbu Cüneyd-i Bağdadi, yardımın, himmetin, mededin kutbu Abdulkadir Geylani’dir. Aşkın kutbu ise Mevlana’dır

Hz. Mevlana, aşkta bir kutuptur. Aşk kelimesi, Hindistan’daki bir sarmaşıktan gelmektedir. Bu sarmaşık herhangi bir ağaca sarılır ve iki sene içerisinde o ağacı sardığı köklerle öyle bir emer ki ağaç yok olur gider. Biz sevgimizi, beğenimizi, hevesimizi aşk zannediyoruz. Aşk böyle olursa aşk olur, işte Mevlana böyle bir aşıktır.

Semayı ilk ortaya çıkaran Mevlâna değildir. İlk olarak şeyhi Necmeddin-i Kübra semadan bahsetmiş, Mevlâna ise mevcut semaya en fazla iltifat etmiş benimsemiş kişidir.

Sema bir çok sembolleri içerir. Mevlâna’ya göre; “atom çekirdeğinin etrafındaki nötron, proton, elektronlardan tutun da galaksilere kadar her şey dönüyorsa varlığın sebebi dönmektir, o halde ben niye dönmeyeyim” düşüncesidir. Bu dönüşün bir takım teknikleri bulunmakta. Sol bacağa direk, sağ bacağa ve tam bir dönüşe çark denir. Tam dönüş bir seferde olur. Dönüş ise sol ayak yerde dururken çarkın onun etrafında 360 derece dönmesiyle tamamlanır. Gövde her çarkta aynı istikamete gelir. O istikamet ise kutuphanedir.

Semahane de bir takım sembolik mânâları içerir. O hem üzerinde yaşadığımız dünya, hem de benim kainatımdır.
Mevleviler ayinin başında ney taksiminden evvel Mevlâna’nın Rasulullah efendimize olan muhabbetini ortaya koyan şiirlerden birini okurlar. Bu¸” biz Muhammed (SAV)’in yüzü suyu hürmetine varız” düşüncesinin idrakidir.
Akabinde ney çalınması, Cenab-ı Hakk’ın Nur-u Muhammedi’yi yarattıktan sonra bir müddet kadar bekleme süresini anlatır.
Sonra dervişler ellerini yere vurarak kalkarlar. Elin yere vurulup kalkılması, Allah’ın “kün-ol” emrinin işaretidir.
Sonra semahanenin etrafını dolaşırlar. Bu da bir çok manalar içerir. Semahanede, şeyh postuyla kutuphane arasında var olduğu kabul edilen bir çizgi vardır, ona hatt-ı istiva denir. O, hakikate giden en kısa yolu gösterir. Bu aynı zamanda bir geometri kaidesidir ve o kaideye göre iki nokta arasındaki en kısa yol bir doğrudur. O doğru yolu da ancak mürşid bilir ve çizgiye ancak mürşid basabilir.
Hiçbir insan tek başına doğru yolu bulamaz, hiçbir şey yapamaz. Otokontrol diye bir şey yoktur, o ancak makinelere mahsustur. Sen seni kontrol edemezsin, seni başka bir insan kontrol eder. Sen evvela aczini itiraf et, sonra kemâlini idrak etmeye başlarsın. İnsan hiçbir yere kendi başına varamayacağı için hakikat ilmine mürşidin gittiği yoldan onun bastığı yere basarak gidebilir. Hatta isteyen bu düşünceleri sembolize eder. Böylece semahanenin etrafı üç defa devredilir. Bu devir aynı zamanda ilmin üç mertebesi olan ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin mertebelerini ifade eder. Mesela benim size Konya’yı anlatmam ilmel yakin, gidip görmeniz aynel yakin, içinde birkaç sene yaşamanız hakkal yakin olur. Bizde ilim bu üç mertebe ile algılanır, yani du*****, görerek ve olarak..

Dinin iki ana unsuru vardır. Birisi “eda-i mükellefiyet” diğeri de “izhar-ı muhabbet” tir. Bize Cenab-ı Hakk’ın yüklediği bir takım yükümlülükleri ve nasıl yapacağımızı Efendimizden, imamlardan, müctehitlerden öğreniriz ve yerine getiririz. Bu eda-i mükellefiyet kısmıdır. Bir de izhar-ı muhabbet vardır ki şöyle açıklanabilir: Çok sevdiğin annene babana kahve pişirmek, onlara hizmet etmektir. Ama sade kahve seviyor diye kahvesini sade pişirmek sevgini izhar etmektir yani izhar-ı muhabbettir. O bir inceliktir ve onu nasıl ortaya koyacağımızı da bize tarikatte içtihat sahibi öğretir. Onlara da “Pir” denir.

Ö. TUĞRUL İNANÇER
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,724
Son üye
Glassdfl
Üst