Kaatı

edalım

Yeni Üye
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Muğla


Ekli dosyayı görüntüle 68 Ekli dosyayı görüntüle 69

Geçmişini bilmeyen sevemez. Atalarının yaptıklarına sahip çıkmayanın temeli zayıf olur. Toplumları ortak tarih, kültür, sanat, gelenek, hedefler besler. Geçmişine sahip çıkmayan geleceğini inşa edemez, boşlukta sallanır, rüzgâr nereden eserse ona göre yönlenir.


“Kaatı” (kağıtla yapılan, Herat-İran Abdullah Kaatı) bizim de geleneksel tasvir ve süsleme sanatlarımızdandır, kâğıt oymacılığı olarak tanımlanır. Sabır, hüner, kağıt, makas, maket bıçağı benzeri keski aletleri ister. Osmanlının önemli san’atları arasında yer alan “kaatı” günümüzde az biliniyor halbuki Osmanlı sarayı içinde ve bazı kesimlerde yüzyıllar boyunca yaşatılmış bir tasvir san’atı.



Kaatı san’atına yakın doğuda 14. Yüzyıldan itibaren İran’da (isminin Heratlı Abdullah Kaatı'dan geldiği söylenir) daha sonra Selçuklular dönemi ve devamında Anadolu’da rastlanmıştır.


XVI. yüzyılda Kaatı Osmanlıya geldi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve sonrasında Osmanlı’da İslâm’ın resmî yasakladığı gerekçesiyle, el yazmaları, tezhip ve minyatürün yanında kaatı san’atına ağırlık verilmiştir. Kaatıda, hazırlanmış düz veya renkli kağıtlara, ebru kâğıtlarına çizilen harfler, motifler, yapraklar, çiçek motifleri veya petalleri özel aletlerle kesilir ve çıkarılan parçalar, oluşturulmak istenen görüntüye uygun olarak renkli zemin üzerine istiflenir, yapıştırılır. Kesilip çıkartıldıktan sonra başka bir yere yapıştırılan kısma “erkek”, geride kalan boşluğa ise “dişi” adı verilir, dişi de alınıp başka bir satıh-kağıt üzerine yapıştırılabilir. Cilt sanatının şemse ve köşebent tarzındaki ince ve zarif motifleri, hüsn-i hat örnekleri, vazo desenleri, tek çiçekler, buketler, tabiat manzaraları ve tasvirleri oyma san’atında en çok rastlanan şekiller olarak, cilt kapaklarında, murakka’ kıt’alarda, albümlerde ve el yazması eserlerin süsleri arasında görülür.


XVI. Yüzyılda Efşancı Mehmed (efşan kaatının Farsçası), Ali Çelebi, Abdülkerim Çelebi, efsanevi Bursalı Fahri Dede; Çiçek, yaprak, meyva, ağaç, buket : Ölü doğa;


XVII. Yüzyılda, Edirneli Mehmed Nakşi, III.Ahmed döneminin Halazâde Mehmedi, Mahmud el Gaznevî, ve zamanın derinliklerindeki diğer ustalar ile kaatı gelişti. Örnekleri Topkapı Müzesi ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindedir.Batı sanatının kaçınılmaz etkisiyle üslup değişikliği ve Bahçe-Bahar tasvirleri : Peyzaj;


XVIII. yüzyılda Derviş Hasan Eyyubî , Canbazzade Osman’ın (1724) figürlü manzaraları, Boğaziçi görüntüleri, Lale Devrinin Batılılaşmanın devam eden etkisi üçüncü boyut, perspektif, derinlik, insan yüzü değil ama halılarda da görülen hayvan figürleri, gemiler, kayıklar, köşkler, has bahçe, üslup gelişimi : Peyzajla birlikte Figüratife uzanış;


XVI.yy Kaatı'nın Osmanlı'ya gelişi, XVII, XVIII yy gelişim, XIX.yy duruş, XX. Yüzyıl başlarına kadar cılız direniş ve Kaatı Resimin uykuya yatışı, nadasa çekilmesi. Ciltçilik, hattatlık, ebru gibi klasikleşmiş Türk sanatlarının gerilemesine paralel olarak Kaatı san’atı da gerilemiş, yok olmaya yüz tutmuştur. XIX. yüzyılda bu sahada hiçbir ciddi eserin ortaya konulamaması bu sa’nat dalının sonunu getirmiştir.


Kağıdı Çinliler bulduğuna göre Kağıttan oyma motif ve figürlerle resim yapma sanatının da 2000 yıl önce Han Hanedanı (M.Ö.206 – M.S.220) döneminde Çin’de ortaya çıkmış olması ve bu sanat dalının Çinlilerin de geleneksel sanatı olması çok doğaldır. Efsaneye göre, sevgili eşi ölen İmparator Wudi’yi teselli etmek için sanatçılar önce İmparatoriçe Li’nin resmini yapıp saray duvarlarına asmışlar fakat bu İmparator’un üzüntüsünü hafifletmemiş, günlerce çalışan sanatçılar bir tür gölge oyunu ile eşinin siluetini mum ışığı kullanarak perdeye, duvara yansıtmış ve gölgeyi yaşıyormuş gibi hareket ettirmişlerdir. Figürleri kağıt ve deriden yapan sanatçılar daha sonra bu sanat dalını geliştirerek devam ettirmiş, geleneksel sanat oluşmuştur fakat bugün Çin’de de bu sanat dalı gelişemediğinden yok olmaya yüz tutmuş sadece folklorik özelliği kalmıştır ve hünerli sanatçılar ailelerinden, büyüklerinden miras olarak aldıklarını yaşatmaya çalışmaktadırlar. Çin’deki, bizdeki ve Batı’daki kağıt-deri oyma sanatının Karagöz Gölge Oyunumuzla akrabalığı açıkça görülmektedir.


Çin’deki King Hanedanından İmparator Qianlong (1736-1796) döneminde bir Fransız misyoner bu sanatı Fransa’ya taşımıştır. İslam dininin insan yüzünün, figürünün resmedilmesini, heykelinin yapılmasını yasaklaması nedeniyle Osmanlı’da peyzaj aşamasında kalan kağıt oyarak resim yapma sanatı, Batı’da 1759’dan itibaren, Fransız Etienne Silhouette adlı bir maliye bakanının ekonomi politikasını anımsatmak üzere onun adını aldı ve popüler oldu. Alman Şair Goethe tarafından bu sanat dalı Almanya ve İngiltere’ye taşındı. Batı kaatıda kendi stilini üretti, adını siluet – gölge koydu. Fotograf sanatının icadından önce siluet metoduyla insan figürü resmetme hızlı, ucuz bir yöntem olarak benimsendi. Sanatçılar birkaç lira karşılığında ellerindeki kalem, kağıt ve makasla müşterilerinin siluetini-yüzünün profilden gölgesini resmettiler. O güne kadar insanlar portrelerini yaptırmak için sanatçı atölyesinde saatlerce hareketsiz durmak zorunda kalıyorlar veya heykeltıraşlara çok büyük paralar ödüyorlardı.
Masallarıyla ünlü Danimarkalı Andersen aynı zamanda bir kaat sanatçısıydı. Masallarındaki dramatik kişileri, sahneleri kağıt oyarak resmeder, tasvirini yapardı hatta bunu yaparken bir yandan da etrafını çevereleyen çocuklara masal anlatırdı, masal bittiğinde kaatı eser de ortaya çıkardı. Andersen’in masalları ne kadar ünlü ise kaat sanatını uygulayarak verdiği eserler de o denli ünlüdür.

*

Bu eski sanatı gelenekten geleceğe taşımak, geleneksel çizgide çağdaş bir söylemi oluşturmak, dünya sanatsal zenginliğindeki yerini geliştirerek devam ettirmek bir ödevdir-görevdir.

Bütün klasik Türk-İslam sanatlarında olduğu gibi, oldukça sabır ve dikkat isteyen bu sanatın hanım temsilcileri az da olsa günümüzde sabır ve beceri ile XVI. Yüzyıldaki çalışmalara paralel yapıtlar vermektedir, ne yazık ki bu da Kaatı'yı uykusundan uyandırmaya yetmiyor. Ülker’in hazırladığı Murat Ülker’in giriş yazısıyla sunulan ‘Geleneksel Kaatı Sanatı’ adlı kitapta (2005) Türk kağıt oymacılığı sanatı örneklerle anlatılıyor ve halkımızın bizim olan bu sanat dalına sahip çıkması için bir adım daha atılıyor.


Kaatı yeni bir soluk-oksijen arıyor, uyanıp, hayata dönüp geçmişten geleceğe atlaması için çağdaş,genç, enerjik bir dokunuşa gereksinim var.

Bu Kaatı’nın durduğu ve uyuduğu yerden kalkması ve yoluna devam etmesi ile Figüratif-Soyut-Çağdaş Resim açılımı ile mümkündür.

Bize göre işte Ünsal Bahtiyar bu noktada devreye giriyor.
Ünsal Bahtiyar tarihi kaatı yapmıyor. O yine en iyi yaptığını yapıyor yani Çağdaş Resim.
Kaatı’yı da uyuduğu yerden alıyor, uyandırıyor, soluklandırıyor, elini tutuyor ve birlikte yaşamaya, gelişime, geleceğe doğru yürüyüşe devam ediyorlar.

Kaatı, Figüratif Soyut devresine geçiyor.

Kaatı geçmişte süsleme-bezeme olarak hat sanatına, kitap sanatına, cild sanatına eşlik etmiş, onların güzelliğine, zenginliğine zenginlik katmış. Kaatı Ünsal Bahtiyar’la Resim Sanatının güzelliğine, zenginliğine zenginlik katıyor, hatıra olarak, geçmişten bir yaprak olarak kalmıyor;

Kaatı, hayata dönüyor, çağ atlıyor.

Necip YEŞİLTEPE
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst