Martı Jonathan Livingston

edalım

Yeni Üye
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Muğla
Kitabın tanıtım yazısı şöyle: " Rıchart Buck bir pilot. Bütün uçmasını bilenler gibi, yerçekimi yasasını yenmiş, özgürlüğe susuzluğu onu yer yüzü dünyasının kabuğuna yapışık olarak yaşamak zorunluluğundan kurtarmış. Bu kitabında kozasını delen ve yeni ufuklara doğru uçmasını keşfedeni anlatıyor. Uyananı ve sonra içinde doğduğu dünyanın, onun için önceden hazırladığı bütün genel yargıları, yeniden yargılayan kalıp inançları ve benzeri düşünceleri savunanlara başkaldırışı ve onları yıkanı anlatıyor. Kişiyi sürüteki yapan bütün sıradanlıkları, düşünmeden kabul edişleri, anlamadan yargıya varışların inkar edilişini dile getiriyor. Öz olarak, kendini tamamlamak ve toplum içinde kendini tekrar bulmayı, değerler dünyasının eylem dünyasında gerçekleştirilmesini anlatıyor. Bunu değişmez kuralı, sürüteki olmamak, ön yargılardan uzak, ileriye dönük, yeniyi bulmaktaki YÜREKLİLİKTİR."

Alışılagelmiş düşüncelerden kurtulmak insanlar için her çağda zor olmuştur. Yeni bir düşünce için kan dökmeye kadar bir direniş içinde olan bir topluluk, ne acıdır ki zorla kabul ettiği düşüncenin değiştirmesine de aynı direnci göstermektedir. Bu deneyler sonucu bir çok düşün adamı gerçeği ve yeni dünya görüşlerini dolaylı olarak ortaya atmayı zorunlu görmüşlerdir. Örnek olarak, Ferudutdin-i Attar'ın Mantık-ul Tayr ve Beydeba'nın Kelile ve Dimme'si ile Ezop'un masalları, ondan esinlenen Lafonten. Rıchart Buck da bunlardan biri.

Kitap üç bölüm, birinci bölüm UYANIŞ, ikici bölüm BİLMEK ve ÖĞRENMEK, üçüncü bölüm de EYLEM ve OLUŞ.

Şöyle başlıyor birinci bölüm.

" Martıların çoğu beslenmeleri için gerekli olandan fazlasını öğrenmezler. Kıyı ile besin arasında uçarlar. Onlar için uçuşun anlamı besine ulaşıp kıyıya dönmektir. Onların ereği uçuş değil yemektir. Ama bir martı için önemli olan yemek değil uçmaktır. "

" Martı Jonathan sıradan bir martı değildi. Bir arayış ve uyanış içindeydi. Denenmemişi denemek ve öğrenmek isteğindeydi. Bir martının uçamayacağı hızları ve yükseklikleri denemek ve başarmak istiyordu. Her başarısızlığın neden ve niçinler ini arayarak, yeni yöntemler bulmayı kendine amaç edinmişti. Bu uyanış ve arayış martı sürüsünü olduğu kadar ailesini de rahatsız ediyordu.

Annesi, neden Jan neden diye sordu?

-Bu kadara zor mu diğerleri gibi olman? Yemiyor içmiyorsun, bak bir kemik bir tüy kaldın. Alçak uçuşu pelikanlara ve albatroslara bırak.

Jonathan şöyle karşılık veriyordu.


Bir kemik ve tüy kalmam önemli değil anne. Bir martı olarak havada ne
yapabilirim ne yapamam onu bilmek istiyorum. Hepsi bu kadar. Sadece bilmek istiyorum.


Jonathan bıkmadan usanmadan bütün uçuşları deneyerek, her başarısızlık
onda yeni şeylerin denenmesi için bir itki oluyordu. On binlerce yıldır hiçbir martının denemediği uçuşları yapıyor ve yeni uçuşları için yöntemler buluyordu. Her deneyde ufku biraz daha genişliyordu.

Bu çalışmalar esmasında kendi kendine " Hayat taşıdığı bu imkanlardan dolayı ne büyük bir anlam kazanıyor " diye düşünüyordu. Hayat kıyı ile balıkçı tekneleri arasında geçirilen boş bir yaşamdan ibaret değildir. Onun bir ereği olması gerekir. Kendinizi bundan kurtarabilir, maharet, bilgi ve yücelik kendinizi yeniden bulabilirsiniz.

Bütün bu arayış, öğrenme ve bilme isteminden doğan bu tutum, martı yasalarına aykırı görülür. Jonathan martı kurultayının önünde sürüden kovulurken, yaşlı kurultay başkanı şöyle seslenir Jonathan'a.

-Bir gün sen martı Jonathan Livingstone bu yolun çıkmayacağını bileceksin. Biz bu dünyada yemek ve olduğu kadar uzun yaşamak için geldik. Bunun dışında bir hayat bilmiyoruz ve bilemeyiz.

Cevap hakkı tanımayan martı yasasına rağmen, Jonathan yine de şöyle cevap verdi.

-Kutsal hayatın ereğinde bir anlam görüp onun peşinden gidenden daha sorumlu kim olabilir? Sadece artık balık kafaları peşinde koşmak değildir hayat. Binlerce yıl bu böyle oldu, ama bizim yaşamak için bir ereğimiz var; öğrenmek, bulmak ve özgür olmak.

Jonathan gerçeği dile getirmesine rağmen, bütün martı kardeşleri sırt çevirdi ondan.

Ve Jonathan uzak kayalıklara doğru uçarken, öbür martıların, kendilerini tanrılaştıracak olan bir uçuşa ulaşmayı reddetmelerine üzülüyordu.

Jonathan yılmadan, usanmadan çalıştı, her gün yeni şeyler keşfediyordu. Sıradan hiçbir martının erişemeyeceği hız ve yüksekliklere ulaşıyor, istediği gibi ve bir çok martıdan daha iyi besleniyordu. Bir zamanlar toplum için düşündüklerini, şimdi tek başına gerçekleştiriyordu.

O uçmayı öğrenmişti. Pişman değildi, buna karşı ödedikleri için. Martı Jonhathan inandı ki "bir martının hayatını bu kadar kısaltan nedenler korku, bezginlik ve hırstır". O bunlardan kurtulmuş olarak uzun ve güzel bir hayat sürdü.



İkinci Bölüm :



Jonathan her gün daha çok öğrendi. O artık yaşamak için, balıkçı tekneleri ve bayat ekmek artıklarının peşinde değildi. Havada uyumasını öğrenmişti. Açık deniz rüzgarlarına göre rotasını çizip güneşin doğuşundan batışına kadar inmeden uçabiliyordu. Diğer martılar yağmurlu ve puslu havalarda sahilde pineklerken, o sezgisi ile yoğun sis tabakalarını yararak pırıl pırıl parlayan gök yüzüne erişebiliyordu.

Bir gün Jonathan yükseklerde uçarken yıldız gibi parlayan iki martı gelerek, ona, seni daha yükseklere, yuvaya götürmeye geldik dediler.

Ve martı Jonathan Livingstone kapkara bir gök yüzü içinde yıldız gibi parlayan iki martıyla birlikte gözden kayboldu.

Demek cennet bu diye düşündü ve kendisine gülümsedi. Burada da durmadan, dinlenmeden yeni uçuşlar öğreniyordu. Bir gün öğreticisiyle uçuş eğitimi yaptıktan sonra, kum üzerinde düşünürken eski dünyasını hatırladı.

Gıdaklamalar, gaklamalar yerine sessizliğin diliyle sordu. Ötekiler nerede? Bizlerden olan niye yok? Ne tuhaf, benim geldiğim yerde... binlerce vardı. Biliyorum diye başını salladı Sullivan ve devam etti. Sana şu kadar söylerim ki, sen milyonda bulunansın. Çoğumuz o kadar zor ve güç ulaştık ki buraya. Biz bu dünyadan, ondan az farklı bir dünyaya geçtik. Nereden geldiğimizi, nerede olduğumuzu fark etmeden, sadece o anımızı yaşayarak. Bizler yemekten, içmekten, savaşmaktan ibaret olmayan ve sürünün gücü altında bulunmayan bir dünyanın varlığını öğrendiğimiz zaman. Kaç dünyadan geçmiştik. Binlerce John on binlerce. Sonra kusursuzluk diye bir şeyin varlığını sezene kadar, yine yüz dünyadan geçtik. Bir o kadar dünya daha bize hayatın ereğinin o kusursuzluğu bulmak ve onu gerçekleştirmek olduğunu öğretti. Aynı kurallar şu anda bizler içinde geçerli. Gelece dünyamıza bu dünyadan öğrendiklerimizle biçim verebiliriz. Hiçbir şey öğrenmezsen gelecek dünyan önceki ile aynı olur. Sınırlı, yenilenmeyen bir hayat, kuşun gibi ağır ve anlamsız olur."

Jonathan bir akşam kumda dinlenirken en yaşlı martı Chiang'ın yanına yaklaştı.

-Chiang burası cennet değil değilmi? Diye sordu.

Yaşlı martı ay ışığında gülümsedi. Yine öğreniyorsun martı Jonathan dedi.

-Peki bundan sonra ne olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?

-Hayır Jonathan öyle bir yer yok. O NE BİR YER , NE DE BİR ZAMAN. CENNET, KENDİNDE KUSURSUZLUĞU BULMAKTIR.

Bir an sessizlik oldu.

-Sen çok hızlı uçucusun değil mi?

-Ben ben hızı çok severim dedi.

Kusursuz hıza eriştiğin an cennetin kapısına yaklaştın demektir Jonathan. Ve bu ne binlerce kilometre hızla, ne de ışık hızı ile uçmak demektir. Çünkü her hangi bir sayı sınırdır. Ancak kusursuz hızla olunabilir. Ancak kusursuz hızla orada olunabilir.

Birden Chiang kayboldu ve aynı anda on beş metre ilerideki su kıyısının yanında belirdi. Bunlar bir an içinde olmuştu. Tekrar kayboldu, bu defa Jonathan onu omuz başında gördü. Şaşkınlıkla cennet meselesini unutmuştu. Nasıl yapıyorsun bunu? Ne hissediyorsun? Ne kadar uzağa gidebilirsin? İstediğin herhangi bir yere, istediğin zaman gidebilirmisin?

Ben aklımdan geçen her yere ve zamana gittim dedi, yaşlı martı. Kusursuz bir hızı öğrenme uğruna her şeyi, her şeyi feda edenler, her yere gidebilenlerdir. Hatırla Jonathan, cennet yer ve zaman değildir. Bunlar o kadar anlamsız ki. Jonatham heyecanla " Bana öyle uçmayı öğretebilirmisin? " diye sordu. Chiang genç martıyı dikkatle süzerek " Düşünce kadar hızlı uçmak için, gideceğin yer neresi olursa olsun şimdiden oraya vardığını inanarak başlaman gerek. " dedi.

Chiang'a göre bu işin kuralı Jonatan'ın kendisini yüz beş santimlik kanat açıklığı olan ve uçuş rotası belli bir gövdenin sınırları içinde görmemesi idi. Bu işin kuralı öz yapısının, adı konmamış bir kusursuzlukla zaman ve mesafenin ötesinde, her yerde aynı anda yaşadığının bilincine varmaktır.

Sonra bir gün Jonathan sahilde dururken birden gözlerini yumdu. Sezginin doruğunu yaşadığı bir anda Chiang'ın ne demek istediğini anladı. Mutluluğun verdiği büyük bir hazla kendinden geçti. Jonathan gözlerini açtı ve ihtiyarla birlikte tamamen başka bir sahilde buldu kendini. Ağaçların deniz kıyısına kadar ve üstünde bir çift sarı güneşin döndüğü bir yerdi burası.

Sonunda bunu öğrendin dedi Chiang. Fakat elindekileri iyi kullanmak gerek. Jonathan şaşkınlıkla sordu. Neredeyiz? Besbelli yeşil göğü ve güneş yerine parlayan iki yıldızı olan bir gezegendeyiz.

Chiang " Eğer istersen zaman üzerine çalışabiliriz, geçmiş ve geleceğe uçmayı öğrenene kadar. O zaman en zor olanı, güçlü olanı ve en doğru olanı yaşamaya hazır olacaksın.

Aradan aylar geçti, Jonathan öğreniyordu, büyük istekle. Artık Chiang'ın son günleri idi, öğrencilerine hayatın gözle görünmeyen ilkelerini anlamaya ve onu öğrenmek için aralıksız çalışmaya devam etmelerini anlattı. Son sözü " Jonathan SEVGİNİN ÜZERİNE ÇALIŞMAYA DEVAMET "oldu.

Günler geçtikçe dünyaya geldiği toprakları sık sık hatırlamaya başladı. Onun hayatı yalnızlıklar içinde geçmesine karşın o, sevgiyi fiilen yaşayarak öğrenmişti. Onun ancak özgür ve bağımsız olarak kendi gözleriyle görmek isteyenlere gösterebilirdi.

Arkadaşı Sullivan, " Jon seni o zaman kovan militanların bugün sana kulak vereceklerini nereden çıkarıyorsun? Geldiğin yerdeki martılar kör dövüşü içinde sahillerinde pinekliyorlar. Onlar cennetten binlerce kilometre uzaktalar. Ve sen orada onlara cenneti göstermek istiyorsun."

Bir gün geri dönmeye karar verdi. Arkadaşı Sullivan seni çok özleyeceğiz dedi. Utan Sully diye cevap verdi Jonathan. Şimdiye kadar öğrendiklerimizi unutmuş gibi görünüyorsun. Eğer bizim arkadaşlığımız zaman ve mesafe ile sınırlı ise o yok demektir. Biz zaman ve mesafe ile sınırlı olmayanı yaşıyoruz. Mesafeyi yenince biz hep aynı yerdeyiz. Zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz. Böylece hep beraber olabileceğimizi düşünmedin mi? Martı Sullivan güldü " Seni deli kuş " dedi, şefkatle, eğer yerdeki birine binlerce kilometre uzağını gösterecek birisi çıkarsa o da sen olacaksın.



Üçüncü Bölüm :



Son hızla uçmakta olan Fletcher yanı başında dünyanın en parlak beyaz martısının bir tüyü bile kıpırdamadan süzülmekte olduğunu gördü. Böylece Fletcher Jonathan'ın ilk öğrencisi oldu. Sonraki günler onlara yeni öğrenciler katıldı.

Bir gün onlara " Sizler kendinizi tırnak uçlarından kanat uçlarına kadar kendi düşüncelerinin sınırlandırdığı sadece beden olarak görünürsünüz. " dedi ve ekledi. " Düşüncelerinizin zincirlerini koparın ve göreceksiniz ki gövdeniz de özgürlüğe kavuşacaktır.

Bir gün Jonathan kovulmuş öğrencileri ile birlikte sürünün kurultay toplantıları yaptığı kumsala indiler. Sürü gelenlerin karşısında şaşkınlıktan dona kaldı. Bu olacak şey değildi. Onlar kovulmuştu, nasıl dönerler diye düşündüler. Kurultay başkanının buyruğu gereği kimse onlarla ilgilenmesin, kovulmuşlarla konuşan kendisini sürüden kovulmuş bilsin di.

O andan itibaren bütün sürü onlara sırtını döndü. Jonathan her şeye rağmen öğrencilerle birlikte diğer martıları şaşkına çevirecek şekilde eğitim uçuşları yapıyor, her geçen dün sürüden bir iki martı daha onlara katılıyordu.

Bir gün Fletcher Jonathan'a " Sürüde senin için o eğer yüce martının gerçekten oğlu değilse zamanından bin yıl ilerisini yaşıyor " dedi. Jonathan içini çekti, işte yanlış anlaşılmanın sonucu. Sana ya Tanrı ya da şeytan derler.

Aradan bir hafta geçti. Bir gün martı Fletcher çok yüksek hızla uçarken önüne çıkan yavru bir martıya çarpmamak için sola doğru sert bir dönüş yaptı. Sonra granit bir yamaca çarptı. Yamaç onun için sanki başka bir dünyaya açılan muazzam sert bir kapıydı.

Çarpma, korkunun sessiz bir karanlıkta patlaması...Sonra tek başına yepyeni garip bir ülkede sürükleniş. Utanarak, hatırlayarak, ürkek, üzüntülü, pişman çok pişman.

Bir ses ona " Fletcher, kural şu ki sınırlılıklarımızı sırasıyla ve sabırla yeneceğiz. Kayanın içinden uçmaya, programda daha bir süre yer yok. "

-Burada ne yapıyoruz? Kaya... ölmemiş miyim ben?

-O haydi canım Fletcher şimdi benimle konuştuğuna göre besbelli ki ölmedin. Yaptığın şeyle bir üst aleme geçtin. Ama böyle olmamalıydı. Kararı sen vereceksin. İster ulaştığın seviyenin çalışmalarını yap, ki bu seviye güç erişilir bir yerdir. İstersen sürüye dönüp tekrar onlarla çalışmaya devam et.

Bu olay sürünün yaşlı martılarını çok memnun etti. " Ben sürüye dönmek onlarla çalışmak istiyorum. Hem aralarında yeni öğrenciler var." Dedi Fletcher.

Vücudun düşünceden fazla bir şey olmadığı hakkında söylediklerimi hatırla. Fletcher yamacın dibinde toplanmış sürünün önünde silkelendi, kanatlarını gerdi ve gözlerini açtı, Kalabalıktan bir çığlık koptu.

-Yaşıyor, ölmüş olan yaşıyor.

-Ulu tanrının oğlu ona kanatlarının ucuyla dokundu, ona can verdi.

-Hayır, o şeytandır. Şeytan sürüyü dağıtmaya geldi.

Kalabalığı meydana getiren dört bin martı üzerlerine atlamaya hazırlanırken.

-Buradan uzaklaşalım Fletcher, istermisin diye sordu Jonathan sordu.

-Buna itirazım olmaz, dedi Fletcher.

O anda onlar bin metre uzakta idiler. Fletcher şaşkınlıkla hala gözlerini kırpıyordu. " Ne oldu şimdi. Biz nasıl geldik buraya?

-Sürüden dışarı olmak istedin değilmi?

-Evet ama bu nasıl...?

-Her zaman olduğu gibi Fletcher, antrenmanla.

Sabah olduğunda sürü çılgınlığını unutmuştu. Fakat Fletcher unutmamıştı. -Biraz önce seni öldürmeye kalkan gözü dönmüşler sürüsünü sevmeyi nasıl becerdiğini anlayamıyorum dedi, Fletcher.

-Ama Fletcher, sevilen o değildi. Tabi ki kötülük ve kini sevmezsin. Her martıda gerçek martıyı aramaya çalışmalısın ve bunu kendilerinin bulmasına yardım etmelisin. Gerçek sevgi bu. Bir tattın mı onu özünde kavrarsın.

Bir an sonra Jonathan'ın vücudu havada dalgalandı.

-BENİ TANRILAŞTIRAN APTALCA SÖZLERİN YAYILMASINA ENGEL OL. Tamam mı Fletcher. Ben bir martıyım. Zavallı Fletcher, gözünle gördüğünü inanma. Onlar sadece sınırlı olanlardır. Sevgiyle bak. Seninle olanın adını koy. Uçuşun adını öğreneceksin.

VE JONATHAN SAYDAMLAŞTI.



Sürü teki olmama, alışıla gelmiş düşünce tutsaklığından kurtulma, yenilik peşinde olmamız misyonumuzdur. Gerçeğin araştırılması ancak bu yöntemle olabilir.
 

pena

Yeni Üye
Katılım
8 Nis 2008
Mesajlar
109
Tepkime puanı
0
Puanları
0
tşkler edalım severek okuduğum bir kitaptı....
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst