Kısa Kısa Öykü Hakkında -alıntıdır

canselen

Özel Üye
Katılım
7 Nis 2008
Mesajlar
278
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
İzmir
Kısa kısa öykü gibi son derece basit bir tür hakkında neden bu kadar çok farklı ve çelişkili tanım var? Çünkü kısa kısa öykünün kökleri, birbirinden farklı en az beş tane geleneğe dayanıyor. Biz yazarlar ise en çok hoşumuza giden türün tarafını tutuyoruz. Kayırmacılık dediğim dedik insanlar için doğal bir davranıştır; ama ne var ki, bu davranışın alt türü zenginleştirmek açısından bir yararı dokunmuyor.


Örneğin bazı yazarlar kısa kısa öykülerinde gerçek deneyimleri dile getirdiklerini; ani, keskin ve kişisel öyküler yazdıklarını söylüyorlar. Biz, her an sözel değişkelerle doğaçlama yapıyoruz. "Hey, şunu bir dinle!" ya da "Hâlâ etkisinden kurtulamadım!" ve hatta "Hayatımı yazsam roman olur!" diyerek söze başlıyoruz. Ünlem işaretleri dikkat çeker; dolayısıyla başlar bizden yana dönüyor ve biz sahnede kendimizi gösteriyoruz. Konuşmanın homurdanmaktan daha eğlenceli olduğunu keşfettiğimizden beri hep bu şekilde davranıyoruz. Konuşmacıların hiç dikkat etmeden içgüdüsel olarak yaptıklarını yazarlar uzun uzun ölçüp tartarak karmaşıklaştırıyorlar; bu gelenekteki kısa kısa öyküler ise dramatik, canlı ve yoğun. Hatta, yazarlar bu öyküleri uydurdukları zaman bile kişiselmiş izlenimini veriyorlar, ne de olsa yazarlar çok yalan söylerler.

Öykümsü anlatı ise daha az kişisel ve daha düzenli bir yapısı var. Bazı eleştirmenler öykümsü kurmacadan pek hoşlanmıyorlar, çünkü biçim genellikle öykünün ilettiği duygudan daha önemli sayılıyor; romantikten çok klasik yanı ağır basıyor. Aklımıza gelen isim O’Henry, ama Saki daha zarif ve buğulu, Maupassant daha sofıstikte, Brautigan daha çarpık ve dolayısıyla daha çağdaş. Güneyde büyüyen Amerikalıların ya da benim gibi New England’da yetişenlerin anılarında, yazar olmayan, fakat birer masal anlatma ustası olan kişilerin aktardıkları öykümsü anlatılar yer etmiştir mutlaka. Bizler bu öykümsü anlatıları dinlerken hiçbir zaman, "Hey, ben bunu daha önce duymuştum!" demezdik; giriş ve bitiş kısımlarının, tekrarlamaların ve biçimin tadına varmaya çalışır;- ve hiçbir zaman şöyle bir soru sormazdık : "Peki sonra ne olmuş?"

Bizi şaşırtıp güldüren öykümsü anlatılar "şaka", ders verenler ise "mesel" adını alırlar; fakat tersinleme dozu yüksek olmayan meseller bugünlerde pek moda değiller. Hayvanları ele alan ve asırlardır ayakta kalmayı başarmış olan öykümsü masallara ise "fabl" deniyor. Ama sonuç olarak, bir öykümsü anlatı hangi ismi alırsa alsın, göze çarpan ilk özelliği dikkatle ve ustalıkla oluşturulmuş yapısı oluyor.

Öykümsü anlatıdan daha analitik bir yapıya sahip olan tür ise kurgudur, "içinde her bilgi zerreciğini barındıran bir kütüphane için ne tür bir bina inşa etmek uygun düşer?" diye soruyor Borges. Barht’ın merak ettiği, bir spermin çok çekişmeli bir yarışta akıntıya karşı boğuşurken yetersiz tanımlanmış bir amaca ulaşmaya çalışmasının nasıl bir duygu olduğu. Barthelme’nin sorusu ise şu : "Açık arazide, çocuk bakıcılığı yapan kızlardan oluşmuş bir sürüyü gütmeye çalışmak nasıl bir şeydir?" Sonuç olarak, fikrin her şey, yaratıcılığın da hükümdar olduğunu söyleyebiliriz; karakterler ve hatta konu ise izleğin uşaklarıdır. Anlatısal bir yapının ve hatta bazen de konunun hiç ortalarda görülmemesi de epey sık rastlanılan bir durumdur. Böyle bir ürünün bir öykü olabilmesi mümkün mü? Evet, kesinlikle mümkün, ama aynı zamanda bu ürün açıklayıcı makalelerin de yakın akrabası.

Kurgusal öyküler düşsel öykülere yakındırlar; ama tabii düşsel öyküler kolaylıkla tanımlanabilen kavramlar öne sürmezler her zaman. Öykünün duygu yükü izlekten daha fazla vurgulanır. Örneğin Joyce Carol Oates kesin izleksel çözümlemelere meydan okuyan kısa rüyalar aktarır sık sık. Onun için duygu sesi her şeydir, genellikle karanlık ve abasının altından sopa gösteren bir tavra sahip olan duygu yükü ise, Kafka’yı hatırlatır. Ama Bra-utigan bu geleneğe yum’uşak ve hafif bir duygu sesi eklemiştir. Ortak oldukları nokta ise, analistlerimizin bile çözümleyemediği o rüyaların yoğunluğu ve canlılığıdır.

Ve son olarak, bir de, şiirsel öykü söz konusudur. Ama bu türü, görünürde bir sebep olmadığı halde kısa satırlarla yazılan ve çoğu zaman yavan parçalar olmaktan öteye gidemeyen düzyazı şiirinden ayırmak gerekir. Dylan Thomas’ın yazdığı "August Bank Holiday’e benzer şiirsel öyküler zengin ve etkili bir fonetiğe sahiptirler - ünsüz yinelemesi, ünlü benzerliği, söz diziminin verdiği ritim ve yinelemeler. Bu şiirsel öyküler imgelere anlatısal yapıdan daha razla önem verirler ve yüksek sesle okunduklarında okura çoğu düz şiirden çok daha zengin bir ezgi sunarlar. Ama yine de şiirsel öyküler hâlâ düzyazı sınıfına dahil edilmektedirler; çünkü satır uzunluğu sanatın biçimsel gereklerinden biri olarak düşünülmek yerine şansa bırakılmıştır.

Kurmaca uzadıkça - öykü, kısa roman, roman - vurgu farklı noktalara yönelmeye eğilimlidir : olay örgüsündeki karmaşıklıklar, karakterlendirmedeki belirsizlikler, toplumsal durumun portresinin çizilmesi gibi. Dolayısıyla kısa kısa öykü, doğası ve uzunluğu sebebiyle farklılıklar gösterir; o, tam bir alt türdür.
 

canselen

Özel Üye
Katılım
7 Nis 2008
Mesajlar
278
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
İzmir
Gözlerle Konuşma Sanatı

İnsan ruhunun giriş yeri gözlerdir.Gözler ruhların sır kapısı olarak hep aynı dili konuşur. Gözler,diller gibi kelimeleri hece hece üretmez.Gözler estetiğin ve ahengin birleştiği noktada birleşip anlam kazanır.Gözlerin bu özelliği taşıması sebebiyle cümleleri bir anlam bütünlüğünde karşısındakine aktarır.Sözler gerçek olmayabilir,sözler her şeyi ifade edemeyebilir ama gözlerin içindeki anlam ve manalar insanın ruhuna yansıtır.Ruh sadece gözlerin içindeki manada kendini bulur.Ruhun etkilendiği en güzel göz,bakınca yürek yakan gözdür.Herkesin gözü yakmaz yüreği.Yüreği yakan gözler sadece ve sadece yüreğindeki asaleti ruhunda taşıyandır.



İnsan ruhunun giriş yeri gözlerdir.Gözler ruhların sır kapısı olarak hep aynı dili konuşur. Gözler,diller gibi kelimeleri hece hece üretmez.Gözler estetiğin ve ahengin birleştiği noktada birleşip anlam kazanır.Gözlerin bu özelliği taşıması sebebiyle cümleleri bir anlam bütünlüğünde karşısındakine aktarır.Sözler gerçek olmayabilir,sözler her şeyi ifade edemeyebilir ama gözlerin içindeki anlam ve manalar insanın ruhuna yansıtır.Ruh sadece gözlerin içindeki manada kendini bulur.Ruhun etkilendiği en güzel göz,bakınca yürek yakan gözdür.Herkesin gözü yakmaz yüreği.Yüreği yakan gözler sadece ve sadece yüreğindeki asaleti ruhunda taşıyandır.Asalet sonradan kazanılamayan değerler diyalektiğinde yer alan değişmeyen özdür.Bütün insanların yaratılış amacı bu özde gizlidir.Gözler ruhun aynası olarak hep kendini ele vermiştir her zaman; konuşurken gözlerimin içine bak deyimi de buradan gelmiştir.Gözler insanın duygularını yansıtan bir araç olarak deşifre edici bir özellik kazanır. Günlük hayatta gözler daha çok samimi ilişkilerde belirginleşip anlaşılır bir dil gibi kullanılır her zaman.Sevgi,paylaşma,eşitlik ve yardımlaşma gibi sosyal değerler gözlerin konuşma dili ile gelişip pekişmiştir çoğu zaman.Artık gözlerle konuşma zamanındır saf ve masumane bir endam ve naz ile.Zihnimizde oluşan olumlu düşünceleri,anlatamazsak bile bazı durumlarda insanlara en azından duygularımızı gözlerimizle ifade edebilmenin yollarını aramalıyız.Gözlerin konuştuğunu ifade edebilseydi diller,bin bir çeşit konuşulmazdı kelimeler.

GÖZLERLE KONUŞMA SANATININ İNCELİKLERİ Gözler ile bakma alıştırmaları yapılmalı:Gözler insan düşüncelerini karşısındaki insana veya varlıklara anlatmadan önce kendi kendini eğitmesini öğrenmeli,bir ayna karşısında çeşitli duygu ve düşünceleri gözlere aktararak kendi gözlerinin konuşma dilini geliştirmeli. Gözlerin çevresindeki dokular ile hareket etmesi sağlanmalı:Gözün çevresindeki dokuları,gözleri çevirim noktasında ritmik olarak ayarlanarak hareket edilmesi alıştırılmalı. Gözler,yüze yakışmalı:Gözlerin ne ifade ettiği,yüzün mimik hareketiyle uyumlu şekilde hissedilmesi sağlanmalı.Gözün konuştuğu dil ile,yüz mimik hareketinin anlamları aykırılık taşımamalı. Gözler kelime olarak değil,kelimeler bütünlüğü olarak bakış oluşturmalı:Gözler anlatmak istedi duygu ve düşünceleri karşısındakine bütünsel anlam ve mana olarak aktarabilmeli. Gözler,ışığın modunu ayarlamasını bilmeli:Gözler,bulunduğu yerin ışığın yüksek ve düşüklüğüne göre kendini ayarlamalı.Yada çok fazla ışıkta bakış daha canlı gözükeceğinden,enerji kaybı olabilir.Cansız olan ışıkta ise göz,göz altı ve yüz mimik üçlemesi beraber kullanılmak zorunda kalınır. Gözler yapay olmaktan uzak kalmalı:Gözlerin bakış tarzı doğal olabilmeli.Yapay bakışlar kendini deşifre eder.Fakat gözlerle bakma sanatı geliştirilirse yapaylık artık doğallığa bırakacaktır.Normatif olmasa da yeri geldiğinde yapay bakış ortamı olsa da,doğal bakış verilebilmeli. Gözler ortamına göre,baskın bakış şeklini kullanabilmeli:Girilen ve içinde bulunan ortamın havasına göre bakış şekli oluşturulmalı.Karşımızdaki insanı sorgulayacak biçimde bakılması önlenmeli. Gözlerin konuştuğu bakış esnek olabilmeli:Gözler baktığında zamanı ayarlamalı,fazla bakış insanları rahatsız edebilir.Gözlerle verilecek iletiler verildikten sonra bakış kesilmeli yada dalgalı bir şekilde bakış geliştirilmeli. Gözler rahatsızlık vermemeli:Bazı insanlar baktıklarında rahatsızlık verir.Gözler insanları rahatsızlık vermek için bakılmamalı,gözler sadece dille verilemeyecek mesajları verebilmeli yada gözler konuşulan dile yardımcı olmalı. Gözler pozitif enerji dağıtabilmeli:İnsan pozitif duygular içerisinde olduğunda,pozitif enerji insan gözüne yansır.Gözler bunu çevresinde kullanmasını bilmelidir. Gözler ile konuşma sanatının bütün yönleri bilindiğinde,kelimelerin anlatamadığı yada vurgulamadığı tüm düşünceleri gözler söylemekten aciz kalmaz.Gözler ruhun ayna görevini görür.Gözlerin yalan konuştuğu sadece ağlamayla olur.Bazen ağlamak insanları sömürmek için kullanılan bir araçtır. İnsanları kelimeler ele vermese bile,aslen gözler insanları ele verir.Bazı insanlar gözlerini gözlükler ile saklamaları bu yüzdendir.Gözlerin estetik değeri sanatsal ifadelerle anlatılamaz.Yaratanın gözlere yüklediği mana insan vucudunun hiçbir yerinde bile yoktur.İnsanlar sadece anladığını yorumlar,anlamadığını yorumlamakta zorlanır.Gözlerin esrar yönü de bundan ibarettir. İnsanların en büyük aşkı gözlerdir.Gözler aşık olunacak en güzel organdır.Gözlerin bir bakışı bile insanı cezp eder.Kimi insanlar sırf gözlerin içindeki manaya hayran kalıp evliliklerini yapmışlardır.İnsanı etkileyen en önemli organın göz olması şaşırtıcı değildir.Gözler insanları kıskandırır.Gözleri güzel insanların bakışına tutuşmak insan doğasındandır.İnsanın dış görünüşünde gözlerin anlattığını hiçbir vucut hatları anlatamaz.Gözlerdeki ince ve etkileyici ışınlar,nazarı bile meydana getirir.Gözlerin bu yönü insanlarda ısı ışınlarının (radyasyon) olduğunu kanıtlamıştır.Gözleri güzel olandan değil,insanın gözü güzel olmayandan korkulmalıdır. Beyin gücünün yaydığı alfa,beta,gama,teta ve delta ışınları bakışlar üzerinde karşınızdaki kişide etkide bulunur.Sağ beyin yani sağ lobun gözlerle bakış yönünde beta ışınları yayılır.Beta ışınları soğuk ışınlar olup,sol gözü temsil eder ve sol gözle yan bakıldığında kişiye beta ışınları yayılarak kişi rahatsız olur.Beyin beta bakış akışı içerisinde 12 cps elektirik gücü yayar.Sağ beyin yani sağ lobun gözlerle bakış yönünde alfa ışınları yayar.Alfa ışınları sıcak ışınlar yaymasıyla,sağ gözü temsil eder ve sağ gözle yan bakıldığında alfa ışınları sağ gözden yayılarak insana rahatlık ve olumlu duygular sağlar.Beyin alfa bakış açısını 0-6 cps formatında dağıtır.Beynin ön bölümünde yani sağ ve solun direkt bakış açısı oluşturarak 12-24 cps enerji yayar.Beynin sağ ve ve sol göz boyutunda bir insana bakıldığında gama ışını yayar.Gama ışını nötr etkisiz elektirik yayar.İnsana ne olumlu nede olumsuz enerji yayarak bu bakış tarzı insanları düşündürtür.Genellikle ilk karşılaşmalarda ve ilk tanışmalarda ön beyin sağ ve sol gözle gama ışını yayar.Beynin arka lobundan teta ışınları yayılır.Teta ışınları insanın başına arkadan bakıldığında kişinin teta cps enerji bakış tarzı açılımında bazı ön yargılara varabilir.Teta ışınları 24-36 cps enerji gücündedir.Beynin omurilik bölümünde ise delta ışın ışınları sinirsel sempatik ve parasempatik bakış açısını oluşturur.Delta ışınları 36-48 cps enerji gücünde olur merkezi sinir sistemini düzenler.Gözlerin bakış tarzlarının insan üzerinde etkileşimleri vardır. Hipnoz eğitimlerinde alfa ve beta aralığında kişinin hipnotik telkine gelmesi,tekrarlanan ve rutin işleyiş üzerinden pozitif enerji komutlarıyla verilir.

METAFİZİK UZMANI GÖKHAN HANİ
 

tbua

Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2009
Mesajlar
656
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Şehir:
Adana
teşekkürler canselen bilgilendirdiğin için:)
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,726
Son üye
LeonUO
Üst