Sosyolojiye giriş ders notları

deney

Yeni Üye
Katılım
30 Ağu 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
Sosyolojiye Giriş ve Yöntem

Bir disiplin olan sosyoloji'yi tanımlamak.

• Sosyoloji insan ilişkileri konusunda çalışan ve bu ilişkileri inceleyen bir disiplindir. Sosyolojinin en önemli ayırıcı özelliği, onun bir bilim olmasıdır. Ancak sosyolojik incelemelerin hedefi insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin yapısı üzerindedir. Toplumsal yaşamdaki yerini tartışabilecek; temel ilgi odağını, grup ilişkilerindeki önemini ve amacını açıklamak.

• Sosyoloji daha kısa bir biçimde, insan grubunu odak alır ve insanın grup içerisindeki davranışlarını inceler. Sosyologlar da toplumsal kurumlar ve insan ilişkileri üzerinde çalışan bilim adamlarıdır. Sosyoloji sadece normal davranışı değil, toplum içerisinde görülen anormal insan davranışlarını da inceler. Örneğin, sapkın bir davranış biçimi olan suçluluk, cürüm gibi. Ancak sosyolojinin konuya yaklaşım biçimi farklıdır. Sosyologlar (toplum bilimciler) suçluya değil, suçluluk konusuna eğilirler ve toplumsal şartların suç üzerindeki etkisini araştırırlar. Sosyologlar birbirinden izole olan insanlar üzerinde değil, birbirleriyle etkileşen diğer bir deyimle sosyal bir ortamda yaşayan insan gruplarıyla ilgili olarak çalışırlar. Bu nedenle ilgi sahası birey değil gruplardır. Sosyoloji on dokuzuncu yüzyılın başında bilimsel

yöntemin toplumsal olayları incelemede kullanılmaya başlanmasıyla bilimsel bir niteliğe kavuşmuştur. Bilimsel bilgi üretmede, belirli kurallara uyulması, belirli aşamalar takip edilmesi, bilgiyi kullanmada ve yorumlamada kolaylıklar sağlar ve başkalarının da kullanımına açar. Sosyolojinin alt dallarını tanımak.

• Sosyolojinin ilgi alanına giren konuya yaklaşım biçimi, onu diğer disiplinlerden ayrı kılar. Çünkü sosyologlar konuya, sahip oldukları değer ve önyargılardan arınarak olayların ve koşulların etkisinde kalmadan, objektif olarak bakarlar. Olaylar arasındaki neden ve sonuç ilişkilerini görmeye, anlamaya ve kuramlara ulaşmaya çabalarlar. Sosyolojinin üniversitelerde okutulan ve her biri ayrı bir ilgi sahasını oluşturan birçok alt dalı vardır. Bunlar arasında bilgi, ekonomik, sanayi, kent, köy, din, endüstri, hukuk ve siyaset sosyolojisi en yaygı n olanlarıdır. Bütün bilimler gibi toplumbilim de (sosyoloji de) araştırma ve değerlendirme teknikleriyle kavram ve kuramlar arasındaki yakın etkileşimle kendini yenileyerek gelişmektedir. Bu gelişme yakın zamanlarda ve hızlı bir gelişme temposuyla ortaya çıkan ve diğer bilimler arasındaki yerini almaya çalışan toplumbilimde de açıktır.

Sosyolojinin kullandığı yöntem ve bilimsel araştırmada takip edilmesi gerekli aşamaları tanımak ve örneklerle tartışabilmek. insan ilişkilerini inceleyen bir disiplin olarak sosyoloji de geniş uygulama sahasıyla, bu bilimsel yöntemi kullanmaktadır. Sosyoloji bu yöntemi, deney, gözlem ve saha araştırması teknikleriyle birlikte kuramlar geliştirmek, bilgi toplamak ve insan sistemini anlamak amacıyla kullanmaktadır. İnsanlar içinde bulundukları çevreyi tanımak ve meraklarını gidermek amacıyla araştırma yaparlar. Bilim, dünyadaki olayların niçinlerini bulmak amacıyla bilgi elde etme ve biriktirme yoludur.

Bilim birbiriyle ilgili iki çalışmayı içerir. Bunlar;

• Bilgiyi biriktirmek,

• Veri toplamaktır.

Bu iki çalışma bilimde kuram ve yöntem olarak adlandırılır. Kuramlar ilişkili oldukları konularda her zaman aynı biçimde ortaya çıkan gerçeklerdir. Kuramlar olayları daha iyi anlamamıza yardımcı olurlar ve niçin sorusunun açıklığa kavuşmasına yardımcı olurlar. Kuramın üç temel parçası vardır: Bunlar; önermeler, kavramlar ve tanımlardır. Önermeler, olaylar arasındaki ilişkileri ortaya koyarlar. Kavramlar ise, toplumsal olay ve olgularda karşılaşılan ortak bir niteliği ifade ederler. Kavramlar, tanımlar yoluyla üretilir. Eğer kavramlar açık bir biçimde tanımlanmazlarsa herkes tarafından farklı anlaşılırlar. Kuramları sınamak için bilimsel yöntemler geliştirilmiştir. Yöntem, kuramın tersine nasıl sorusuna cevap verir. Nesnel gerçeği en çok ve en iyi yansıtmayı amaçlayan her bilim, bilimsel yöntemi uygulamak

zorundadır.



Bilimsel yöntem birkaç aşamalı bir gelişim gösterir. Bu aşamalar:

• Araştırılması gereken sorunu ortaya koymak.

• Hipotez ve önermeleri formüle etmek.

• Araştırma planı ya da veri toplama tekniği geliştirmek.

• Verilerin analiz ve özetini yaparak hipotezin mümkün olabilirliğini göstermek.

• Hipotezin doğrulanması, yeniden formüle edilmesi veya yeniden gözden geçirilmesidir.

• Her bilimsel disiplinin araştırma yöntem ve teknikleri birbirinden farklıdır.

Sosyologlar araştırmalarda üç farklı teknik kullanırlar.
Bunlar:

• Deney,

• Gözlem

• Saha araştırmasıdır.
Sosyolojinin Ortaya Çıkışı ve Kuramsal Yaklaşımlar



İlk ve ortaçağdaki toplumsal düşüncenin temellerini incelemek. insanlar toplum olarak bir arada yaşamaya başladıklarından itibaren, içinde yaşadıkları düzeni anlamaya çalışmış ve çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Toplumsal düşünce ilk defa filozofların felsefe sistemlerinde yer almıştır. ilk çağda düşünürler Sokrat'tan önceki ve sonrakiler diye ikiye ayrılır. Sokrat'dan önce sofislere rastlıyoruz. Sokrat'tan sonra önemli iki bilgin Platon ve Aristo'dur. Platon'a göre birey içinde yaşadığı devletin karakterini taşır. Aristo, Platon'a göre daha gerçekçidir. Hristiyan düşünürler Rönesans ve Reform'a değin mistik ve skolastik dünya görüşü altında büyük bir ilerleme sağlamazken, islam dünyasında olumlu düşünce sistemlerini görüyoruz. Bu çağlarda toplumla ilgilenen düşünürler arasında ibn-i Rüşd, Gazzali, Farabi ve ibni Haldun en önemlileridir. Özellikle ibn-i Haldun'un Mukadimesi bir sosyoloji kitabı niteliğindedir.

Sosyolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasında rol oynayan etkenleri açıklamak. Sosyolojinin ortaya çıkışında iki önemli toplumsal olgu yer alır. Bunlar: Endüstri Devrimi ve Fransız Devrimi'dir. Tarihe hiçbir değişme Endüstri Devrimi kadar uzun dönemli, etkili ve çarpıcı olmamıştır. Bu olgunun dışında doğa bilimlerindeki gelişmeler, bilimsel yöntemin kullanılışı ve yeni kıtaların keşfi de sosyolojik düşüncenin gelişiminde önemli bir yer tutar. İlk sosyologların toplum konusundaki düşüncelerini ve sosyolojinin üç temel yaklaşımı olan fonksiyonalist, çatışma ve etkileşimcilik yaklaşımlarını açıklamak. Sosyolojinin kurucuları arasında, adını koyan Auguste Comte'dur. Zamanın en özgün düşünürü olan Comte, doğa bilimlerinde kullanılan bilimsel yöntemin toplumsal olayları incelemede de kullanılabileceğini savunur. Daha sonra Herbert Spencer, biyolojik yaklaşımın kurucularındandır. Spencer, toplumu canlı bir organizmaya benzeterek incelemek ister. Karl Marx ise çatışma kuramının kurucusudur.

Düşüncelerinde bir diğer Alman düşünür olan Hegel'in etkisindedir. Marx'a göre toplumbilimcilerin görevi dünyayı açıklamak de¤il, değiştirmektir. Her şeyin birbiriyle çatışma içinde olduğunu savunan Marx, kuramını sınıf çatışması ile destekler. Sosyolojinin bilimsel alanda gelişmesinde önemli bir kişi de Fransız Emile Durkheim'dir. Durkheim, toplumsal gerçeğin temelini toplumsal bilinçte görür. Durkheim'in bir diğer ilgi alanı toplumsal işbölümü ve sonuçlarıdır. Modern bir Alman düşünürü ise Max Weber'dir. Weber, sosyolojide anlama üzerinde durarak, ideal tip ve tarihi analiz tekniklerini geliştirmiştir. Sosyolojide tarihsel gelişim içinde üç yaklaşım söz konusudur.

Bunlar;

• Fonksiyonalist yaklaşım,

• Çatışma yaklaşımı

• Etkileşimcilik yaklaşımıdır.

Sosyolojide yeni yaklaşımlardan sosyal alışveriş kuramı ve feminist kuramı tartışmaları ile inceleyebileceksiniz. İki modern kuram, Sosyal Alışveriş Kuramı ve Feminist kuramlar da giderek popüler hale gelen ve tartışılan kuramlar arasında yer almaktadır. Bu kuramlardan sosyal alışveriş kuramı, genelde ekonomistlerin, antropologların ve psikologların fikirlerine dayalıdır. Kuram, insan etkileşiminin ödül ve cezalara dayalı olarak gerçekleşen bir alışveriş ile oluştuğunu ileri sürer. Kuramda sözü edilen değişim kavramı toplumsal bir değişimden çok karşılıklı bir alışverişi ifade eden bir nitelik taşır. Bu nedenle kurama sosyal alışveriş kuramı da denilmektedir. Feminist kuram kadının odak olarak alındığı bir perspektiften bakarak toplumsal yaşamı ve buradaki farklı sistem ve fikirleri irdelemektedir. Feminist kuram kadını temel obje veya ilgi odağı olarak görür ve inceler. Feminist kuram, liberal, sosyalist ve radikal olmak üzere temel yaklaşıma sahiptir.



Toplum ve Toplumsal Yapı

Toplum kavramını; onu oluşturan koşulları dikkate alarak tanımlamak. Toplum ve birey birbirinin ayrılmaz birer parçasıdırlar. En geniş anlamda toplum insanları etkileyen ilişkiler bütünüdür. Ancak bir toplumdan söz edebilmek için belirli şartlar gerekir. Bunlar ortak bir toprak, politik bir otoriteye uyum ve paylaşılan bir kültürdür. Toplumsal yapı ve bu yapıyı oluşturan parçalar olan kültür, toplumsal sınıf, statü, rol, kurum ve grupları açıklamak. Her organizmanın bir yapısı olduğu gibi toplumların da bir yapısı vardır. Bu yapı birbirleriyle ilişkili bir takım parçaların bütünüdür. Toplumsal yapı, bir toplumdaki organize olmuş toplumsal ilişkilerin bir bütünüdür. Toplumsal yapıyı oluşturan parçalar altı tanedir. Bunlar; Kültür, Toplumsal Sınıf, Statü, Rol, Grup ve Kurumlardır. Statü, bireyin toplum içindeki pozisyonudur. Edinilmiş ve kazanılmış olarak iki biçimde yer alır. Rol ise bir toplum içindeki insanların belirli bir biçimde oynadıkları oyundur. Her rolün bireyden bazı beklentileri vardır.Grup, belirli sayıdaki insanların etkileşimleri sonucu ortaya çıkan bir birleşmedir. En yaygın olarak birincil ve ikincil biçimde ikiye ayrılır. Toplumsal kurum ise toplumun temel değerlerinin korunması amacıyla zorunlu sayılan nispeten sürekli kurallar topluluğudur. Toplumsal düzeni sağlayan kurumlar dokuz tanedir. Bunlar: Aile, Ekonomi, Eğitim, Din,Politik, Hukuk, Tıp, Bilim ve Askeri kurumlardır.İnsanoğlunun tarihi gelişimiyle oluşan toplum türlerinin temel özelliklerini açıklayarak tartışabileceksiniz. İnsanoğlunun tarihsel gelişiminde beş yaygın toplum biçimi gözlemlenmiştir.

Bunlar;

• Avcılık ve toplayıcılık toplumları,

• Çobanlıkla geçinen göçebe toplumlar,

• İlkel tarım toplumları (tarım öncesi toplumlar),

• Tarım toplumları ve

• Endüstriyel toplumlardır.

Kültür

Toplum ve insan bilimleri için temel bir kavram olan kültürü ve temel özelliklerini, kültürel farklılıklar ve kültürel birleşme kavramlarını tanımlamak.

• İnsanoğlu gelişmiş beyin yapısı sayesinde yaşamda canlı kalıp bir kültür yaratabilir. Kültür, bir toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır. Davranış bilimlerinin incelediği hemen her şey bir kültür tarafından biçimlendirilir. Zamanla kültürün koyduğu kurallar bizim bir parçamız haline gelir. Toplum, Dil ve kültür ilişkisini açıklamak.

• Kültür, insanların kullandıkları bir dil sayesinde yayılır ve insanlar arasındaki etkileşimler sonucu doğup gelişir. Her toplumun farklı düşünce inanç ve değer sistemleri vardır. Her düşünce kalıbı yaşadığı kültür içinde önemlidir ve geçerliliği vardır. Kültürün bir diğer özelliği de öğrenilen davranışlardan

oluşmasıdır. Her toplumun kültürü, maddi ve manevi olmak üzere iki tür öğeden oluşur. Kültür ve toplum birbirinden ayrılmaz bir bütünü içerirler. Toplum kültür olmadan var olamayacağı gibi; kültür de kendisini koruyan ve geliştiren bir toplum olmadan varlığını sürdüremez. Kültür dil sayesinde korunur ve gelecek nesillere aktarılır. Kültür kalıtımla babadan oğula geçmez ve her toplumun kültürü kendine özgüdür. Kültürü oluşturan parçaların

herhangi bir biçimde birbirlerine bağlanmasına kültürel birleşme denir.

• Kültür, norm ve değerlerle bir anlam kazanır. Normlar, o kültür içinde anlamlıdırlar. Kültürü oluşturan temel parçalardan değerler ve normu tanımlamak. yaptırımı olan yerleşik davranış kurallarıdır. Değer ise hangi toplumsal davranışların iyi, doğru ve istendik olduğunu belirten paylaşılan ölçüt veya fikirlerdir.Değerler böylece kültürel yaşantımıza rehberlik ederler.

Kültür kendi içinde popüler ve fakirlik kültürü, gerçek ve ideal kültür, yüksek ve yaygın kültür, alt kültür ve karşıt kültür olarak ayrılır. Popüler kültür yaşadığımız günlük hayattır. Fakirlik kültürü ise Oscar Lewis'in "fakirlerin sahip olduğu değerlerin, ekonomik yönden başarılı kişilerin değerlerinde farklı olduğuna" yönelik tezine dayanmaktadır. İdeal kültür toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli olması iken gerçek kültür ise bunların günlük yaşamdaki uygulanış veya bulunuş biçimidir. Toplum içinde özel bir yaşam biçimi, zevkleri, alışkanlıkları olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültür yüksek kültür olarak tanımlanırken, büyük halk kitlelerinin benimsediği yaşam biçimi, zevkler, farklı değerler yer aldığı kültür yaygın kültürü oluşturur. Diğer yandan toplumun temel kültürel değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimleri olan grupların oluşturduğu kültür alt kültür olarak tanımlanmaktadır. Yine bir alt kültür olarak değerlendirilen karşıt kültür değer, norm ve yaşam biçimleri açısından içinden yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları içermektedir. Etnosentrizm ve kültürel relativizm kavramlarını tanımlayarak; her iki görüşün olumlu ve olumsuz

yönlerini tartışabilmek.

• Bunlar kültürün kendi içindeki farklılıklardır. Etnosentrik görüş başkalarının kültürünü bireyin kendi kültürü açısından değerlendirmesi demektir. Kültürel relativist görüş ise kültürü kendi kalıpları içinde anlamak, önyargılı olmamak demektir.

Toplumsallaşma

Toplumsallaşma kavramını, özellikleri ve amaçlarından yola çıkarak tanımlamak ve bu süreçteki etkenleri açıklamak. İnsan dünyaya geldi¤inde en ilkel olarak bulunan, fakat kısa zamanda sahip olduğu yeteneklerini geliştiren

ve olgun bir canlı haline gelen varlıktır. İnsanın gelişmiş beyin yapısı ve öğrenme yeteneği onu diğer canlılardan ayırır. İnsanın kendine uygun davranışları öğrenmesi ve bunu gelecek nesillere aktarması sürecine toplumsallaşma diyoruz. Bu süreç insanın doğumuyla başlar ve bir yaşam boyu sürer. Bu süreç içerisinde insanoğlu yaşadığı kültürün, değer, tutum ve davranış biçimlerini öğrenirken aynı zamanda da kişilik kazanır.İnsanın olumlu bir toplumsallaşma süreci geçirebilmesi için en önemli şey onun diğer insanlarla kurduğu iletişimdir. Çevrelerinden uzaklaştırılarak, yalnız başına bırakılan kimselerin bu süreci başarılı olarak tamamlayamadıkları gelişim bozuklukları gösterdikleri saptanmıştır. Toplumsallaşma ile ilgili benlik, ayna benlik ve rol alma gibi sosyolojik kuramları tanımlayıp, toplumsallaşmadaki etkilerini tartışmak.Toplumsallaşma ile ilgili iki önemli kuram C.H.Cooley'in Ayna Benlik ve G.H.Mead'in Rol Alma ve Kendilik gelişimine ilişkin kuramlarıdır. Her iki kuramcıda benlik gelişiminde sosyal etkileşimin önemine değinmektedirler. Toplumsallaşma belirli bir rol davranışını öğrenmedir. Toplumun sahip olduğu kültürün aktarılmasında sorumlu olan toplumsallaşma kurumlarını tanımak. Toplumsallaşma sürecinde önemli olan altı kurum veya öğe bulunur.

Bunlar:

• Aile,

• Din,

• Eğitim,

• Arkadaş grupları,

• Kitle iletişim araçları,

• Çalışma ortamıdır.

Her kurumun etkisi bireyin içinde bulunduğu yaş durumuna bağlı olarak değişir. Toplumsallaşma her yaşta etkilidir ve yaşam boyu sürer.


Toplumsal Gruplar

Grup kavramını, diğer toplumsal oluşumlardan ayıran temel özellikleri dikkate alarak tanımlamak ve grup olgusunun toplumsal yaşamdaki yeri ve önemini kavramak. İnsanlar yaşantılarını birçok gruba üye olarak ya da bir grubun üyesi olarak geçirirler. Hepimiz en doğal bir biçimde aile grubunun bir üyesiyiz, daha ileride ise oyun, arkadaşlık ve iş gruplarına girmekteyiz. Ne zaman iki ya da daha fazla kişi bir takım ilişkiler içine girer, karşılıklı tutum ve davranışta birbirlerini etkiler ve bu ilişkiler belirli bir süre içinde gelişir ve nispeten süreklilik kazanırsa bir gruplaşma söz konusudur. Grup, üyeleri arasında belli ilişkiler bulunan ve her üyenin grubun varlığını bilinçli olarak fark ettiği, iki yada daha çok üyeden kurulu nispeten sürekli bir insan topluluğudur. Grup türlerini tanımlamak. Toplumsal gruplar farklı sosyologlar tarafından farklı biçimlerde sınışandırılmıştır. Örneğin, Tönnies'in cemaat ve cemiyet ayrımı, Emile Durkheim'in mekanik ve organik dayanışması birer grup olgusuna benzetilebilir. Çok benimsenen bir grup ayrımı da Charles Cooley'in birincil ve ikincil grup ayrımıdır.Birincil gruplar duygusal yakınlık ve fedakarlık yüklü, menfaat ilişkilerine dayanmayan birleşmelerdir.Grup dayanışması bu tür gruplarda yüksektir. Cooley, birincil grupları insan neslinin bakıldığı, korunduğu yerler olarak nitelendirir. İkincil gruplar ise bu ilişkilerin dışında kalan gruplardır. Bu gruplar, büyük çaplı, önemli ve resmi gruplardır. Karşılıklı çıkar ilişkileri önem taşır. Bu gruplara formal (resmi) gruplar da denmektedir. Bunların dışında, iç ve dış grup, referans grubu ve elektronik grup ayırımları vardır. Grubun büyüklüğü ve liderlik yapısında grup oluşumunda önem taşır. Grubun büyüklüğü arttıkça iletişim artar ancak grup birlikteliği ve dayanışması azalır. Gruplarda en yaygın olarak üç tür liderlikten söz edilebilir. Bunlar; Otokratik, Demokratik ve Bırakınız yapsıncı lider tipleridir. Grup normlarını karşılaştırarak açıklayabilmek.Grupların en büyük özelliklerinden biri de üyelerinin uymak zorunluluğu duydukları normlar geliştirmektedir. Gruplar için normlar, ortak bir davranış biçimi, ortak tutum ve inançlar, yerine getirdikleri görevlerine karşı geliştirdikleri ortak duygular olabilir. Gruplar üyelerinin tutumlarını değiştirebilme özelliğine de sahiptirler.


Aile Kurumu

Toplumsallaşmada etkili kurumlardan biri olan aile kavramının ve aile oluşumunda önemli olan evlilik kavramlarını tanımlamak.

• Ailenin toplumda temel bir kurum olarak görülmesinin iki nedeni vardır. Bunlar; ailenin en önemli görevinin insan türünü üretmek olması ve ailenin başka kurumların da kaynağını oluşturmasıdır.

• Ailenin toplumda çok önemli olan bir diğer görevi de toplumsallaşma denen bir olgunun bu kurum tarafından yerine getirilmesidir. Toplumsallaşma çocuk ve aile üyeleri arasında başlayan bir etkileşim sürecidir. Bu süreç yoluyla insan toplumdaki temel kuralları öğrenir ve içinde yaşadığı toplumun bir parçası haline gelir.

• Ailenin çeşitli biçimlerde tanımları olmakla beraber biz aileyi ana, baba, çocuklar ve taraşarın kan akrabalarından (aile biçimine göre) meydana gelmiş ekonomik ve toplumsal bir kurum olarak tanımlıyoruz. Aile yapıları ve türlerini açıklayarak, bunların görev ve işlevlerinin, değişen toplumsal olgularla değişim sürecini tanımlamak.

• Aile en basit bir biçimde çekirdek veya küçük aile ve geleneksel veya geniş aile olarak ikiye ayrılır.

Ancak, aileyi otorite figürüne göre ayıran tipolojiler de mevcuttur.

• Çağdaş toplumun ailesi, ana, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan küçük ya da çekirdek ailedir. Bu aile, modern sanayi toplumlarının özelliğidir. Çekirdek ailenin yapısı, içinde bulunulan modern toplum tarafından bu toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Aile ve evlilik biçimlerini tanımak.

• Evlilik biçimleri ise eş sayısına göre, Monogami ve Poligami olarak ikiye ayrılır. Çok eşli evlilik olan Poligami ise kendi içinde Poligini ve Poliandri olarak ikiye ayrılır.

• Gruba göre evlilik ise: endogami,exogami olarak ayrılır. Çiftlerin oturdukları yere göre ise: patrilokal, matrilokal,e neolokal, olmak üzere üç biçimdedir. Sosyolojinin önemli kuramlarının aile kurumunu ele alış biçimi ve analizlerini incelemek.

• Aileyi teorik bir çerçeve içerisinde üç bakış açısından incelemek olasıdır. Bunlar, Fonksiyonalist, Çatışma ve Sembolik Etkileşim modelleridir.

• Fonksiyonalist bakış açısı aileyi yerine getirdiği değişmez ve önemli görevleri nedeniyle ele alır ve inceler. Ailenin toplumda vazgeçilmez oluşunun nedeni yerine getirdiği fonksiyonlardır. Çatışma kuramı ailenin önemli bir kurum olduğunu kabul eder, ancak ailenin içinde geleneksel olarak var olan bir çatışma vardır, der. Burada kadın sömürülmekte erkek ise sömürücü bir rol oynamaktadır.

• Sembolik etkileşimciler ise, insanın, çevresinin ve ilişkilerinin bir ürünü olduğunu savunarak, ailede iletişimin önemine değinirler. Boşanmanın bireysel ve toplumsal nedenlerine eğilerek, çocuklar üzerindeki etkisi ve başarılı evliliklerin nedenleri açıklayabilmek.

• Aile kurumunda evlilik kadar yaygın bir diğer kurum da boşanmadır. Boşanma mevcut normlar ile eşlerin kendi arzularıyla evlilik birliğinin sona ermesidir.

• Çağımızda boşanma oranlarının artışının hem bireysel hem de toplumsal nedenleri mevcuttur. Genelde,

Türkiye'de de boşanmalarda sayısal bir artış söz konusudur. Dünyada gözlemlenen eğilime paralel olarak ekonomik kriz dönemlerinde boşanmalar azalırken, refah dönemlerinde artış göstermektedir. Enşasyon rakamlarının yüksek olduğu ve ekonomik bunalımın var olduğu dönemlerde eşlerin boşanma kararı alması zor olmaktadır.

• Boşanmaların özellikle çocuklar üzerinde olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Bu nedenle boşanmaya karar veren çiftlerin bu konuda dikkatli düşünmeleri gerekmektedir.


Toplumsal Tabakalaşma ve Değişme

Toplumsal tabakalaşma kavramını, tabakalaşma sistemlerinin toplumlarda oluşum sürecini ve farklılıkları dikkate alarak tanımlamak. Hemen her toplumda tabakalaşmanın varlığını görmekteyiz. Yani insanları derecelendiren bir sistemin bulunduğunu ve bu sistem içerisinde bazı insanların daha fazla bir güç ve zenginliğe sahip, bazılarının ise bunlara yeterli ölçüde sahip bulunmadıklarını biliyoruz. Dünyada farklı biçimlerde ortaya çıkan tabakalaşma sistemleri bulunur. Bunlardan,kölelik, kast, zümre kapalı sistemler; sınıf ve statü ise açık sistemlerdir. Kölelik artık dünyada az rastlanan bir zorla çalıştırma sistemidir. Kast ise hala daha Hindistan'da geçerlidir. Hindistan'da dört ana kast bulunur. Her kastın yapacağı işler aşağı yukarı belirlidir. Zümre ise Avrupa'da feodal çağda ortaya çıkmış bir sistemdir. Bunlar yasaya dayanır ve hukuksaldır. Sınıf sistemi ise endüstriyel toplumun karakteristik gruplarıdır. Toplum konusunda son derece farklı görüşler mevcuttur. Toplum içinde bireyler işgal ettikleri mevkilere göre derecelenip örgütlenmişlerdir. Toplumsal sınıf (katman) kavramı üzerinde tam ve kesin bir tanım vermek çok güçtür. Toplumsal sınışar maddi ve kendiliğinden oluşan gerçeklerdir. O halde bir toplumun üretim sürecinde belirli ve benzer bir rol oynayan ve aşağı yukarı benzer ilişkileri yaşayan insanlar bütünü olarak toplumsal gerçekler, toplumsal sınışarı (katmanları) meydana getirir. Toplumsal tabakalaşma sistemiyle ilgili yaklaşımları karşılaştırarak inceleme ve tartışma olanağı yaratmak. Toplumsal sınıflar konusunda özellikle iki kuram göze çarpar. Birincisi Karl Marx'ın çatışma kuramı, diğeri ise Kingsley Davis ve Wilbert E. Moore tarafından ortaya atılan görevselci yaklaşımdır. Marx için sınıf bir makro grubun üretim sürecinde belirgin bir mevkii işgal etmesidir. Marx'a göre toplumların tarihi sınışar arasındaki mücadeleler tarihidir ve sınışarda devirlerinin ekonomik ilişkilerinin ürünüdürler. Davis ve Moore ise modellerinde tabakalaşmanın fonksiyonel bir zorunluluk olduğunu savunurlar. Bu kuram her toplumda o toplumun devamlılığı için yerine getirilmesi gereken görevler olduğunu belirtir. Önemli olan bu mevkilere en kalifiye ve yetenekli olanların gelmesidir. İnsanlara yaptıkları işler karşılığında verilen ödüller çok önem taşır. Toplumda rekabet unsuruyla en yetişkin ve en yetenekli olanlar daha iyi mevkileri elde etmek için mücadele edecekler ve bunun sonucunda da toplum en iyi kişiler tarafından yönetilecektir. Ancak, haklı olarak Marx'ın kuramına olduğu gibi bu kuramada çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Her iki kuramın belirli yaklaşımlarını alarak ortaya attığı kuramla ilgiyi çeken bir diğer bilim adamı ise Gerhard Lenski'dir. Toplumsal Hareketlilik, Toplumsal Değişme ve Modernleşme kavramlarını oluşturan etkenleri ve aralarındaki farklılıkları tartışarak tanımlamak. Değişme her toplumun temel bir karakteristiğidir. Toplumsal kültürlerini gelecek nesillere değiştirerek aktarırlar. Değişme hızı toplumdan topluma farklı bir hız ve karakter taşır. Geleneksel toplumlarda değişme yavaş, endüstriyel toplumlarda ise hızlıdır. Toplumsal değişme konusundaki düşünürlerin ileri sürdükleri bazı sayıltılar bulunmaktadır.

Bunlar:

• Değişme doğaldır,

• Değişmenin önüne geçilmez,

• Değişme süreklilik gösterir,

• Değişme gereklidir,

• Değişme benzerlikler gösterir şeklindedir.

Toplumsal değişme kaynakları da iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır.

Dış kaynaklar:

• Çevresel Değişme,

• İstila,

• Kültürel temas,

• Yayılmalar.

İç kaynaklar ise:

• Kesişen ve icatlar,

• Nüfus hareketleri

olarak ikiye ayrılır. Değişmede çok önemli bir diğer kaynak ise teknolojidir.Teknolojinin toplumların değişmesine beş tür etkisi bulunmaktadır. Günlük dilde kullanılan modernleşme, yenileşme, çağdaşlaşma, ilerleme, kalkınma gibi deyimlerle, sosyolojik değişme arasında belirgin farklılıklar vardır. Toplumsal değişme bir değer yargısı taşımaz. Buna karşılık kalkınma ve ilerleme bir amaca yönelik olarak bir değer yargısı taşırlar. Toplumsal değişmeye karşı olan

güçler de vardır. Bunların çoğu geçmişe bağlı olan toplumlardır. Toplumsal değişme konusunda unutulmaması gereken nokta ülkelerin değişme süreçleri bakımından bazı benzerlikler göstermesine karşın, her ülkenin kendi kültürüne özgü bir değişme sürecini benimsemesidir. Yirminci yüzyılın en önemli sorunlarından biri bu değişme olgusunun hızıdır.

Psikoloji Bilimine Giriş

Psikoloji Bilimini, onu oluşturan öğeleri ve temel amaçlarını dikkate alarak tanımlamak Psikoloji canlı davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Sosyal bilimlerle biyolojik bilimler arasında yer alan, ancak matematik ve teknoloji gibi alanlardan da etkilenen psikoloji biliminin, araştırmaya ve uygulamaya yönelik dalları vardır. Psikolojinin temel amaçları, davranışları betimlemek, açıklamak, yordamak ve kontrol etmedir. Psikolojinin incelediği davranışlar üç grupta toplanabilir:



• Doğrudan doğruya, dolaysız olarak gözlenebilen davranışlar;

• Dolaylı olarak gözlenebilen davranışlar;

• Davranışların temelinde yatan sinir sistemi ve kas faaliyetleri ve fizyolojik süreçler. Psikolojinin diğer bilimler arasındaki yerini ve ilişkisini tartışacak; psikolojinin araştırmaya ve uygulamaya yönelik dallarını ve alt dallarıyla ayrıntılı açıklayabilmek, farklılıkları tartışabilmek Psikoloji, bir yandan organizmanın davranışlarını biyolojik temelinden anlayabilmek için biyoloji, biyoloji, fizyoloji, biyokimya gibi bilimlerle ilişki içindedir. Diğer yandan organizmayı sosyal bir varlık olarak ele aldığından sosyoloji, ekonomi gibi sosyal bilimlerle de çok yakın bir etkileşimdedir. Psikolojinin kendi içinde bazı dalları vardır. Bu dalların her birinde davranış farklı bir yönden veya farklı bir bağlam içinde ele alınır. Bu alt dallar, Deneysel Psikoloji, Sosyal Psikoloji, Gelişim Psikolojisi, Uygulamalı Psikoloji ve Psikometrik Psikoloji olarak sıralanabilir. Psikoloji araştırmalarında kullanılan yöntem ve teknikleri açıklayabilmek Psikoloji araştırmalarında çeşitli teknikler kullanılır. Bu tekniklerden bir grubu davranışların betimlenmesini sağlar. Deneysel araştırmalarda ise neden sonuç ilişkileri saptanmaya çalışılır. Deneysel çalışmaların bulguları davranışların betimlenmesi ve açıklanmasını sağlarken, bu bulgulardan hareketle, davranışların yordanması ve kontrol edilmesi de mümkün olur. Korelatif araştırmalarda doğada kendiliğinden mevcut olan değişkenlerin arasındaki ilişkiler belirlenmeye çalışılır. Korelatif araştırmaların bulguları davranışların betimlenmesini sağlar. Bu bulgulardan hareketle, davranışların tahmin edilmesi de mümkün olur.


Yaşam Boyu Gelişim Psikolojisi

Yaşam Boyu Gelişim Psikolojisini, temel kavramları ve amaçlarını açıklamak ve tanımlamak

• Gelişim psikologları, döllenmeden ölüme kadar yaşa bağlı olarak görülen davranış değişikliklerini incelerler. Gelişim psikolojisinin hem temel bilim hem de uygulamalı yanları vardır. Yaşam süresi denildiğinde, döllenmeden yaşamın sonuna kadar olan dönemler düşünülmelidir.Davranış gelişiminde, biyolojik ve çevresel etkenleri açıklamak

• Davranışların gelişmesinde kalıtımsal ve çevresel etkenler rol oynamaktadır. Zeka insanlarda genetik açıdan en fazla incelenen özellikler arasında yer alır. Tek ve çift yumurta ikizleriyle yapılan çalışmalar, zekanın kalıtım ve çevrenin etkileşimi sonunda tayin edildiğini göstermiştir. İnsanlara nasıl davranılacağını öğretmek, bir başka deyişle sosyal gelişim, insan yaşamının önemli bir yönüdür. İşbirliği, yardımseverlik ve diğerkamlık olumlu; saldırganlık ve düşmanlık ise olumsuz sosyal davranışlardan bazılarıdır. Davranış gelişimini açıklamaya yönelik geliştirilen başlıca kuramları tartışabilmek

• Davranışların gelişimini açıklamaya yönelik değişik kuramlar vardır. U-D kuramcılarına göre davranışlar olumlu ya da olumsuz pekiştirme ve ceza ile kontrol edilir. Sosyal öğrenme kuramına göre ise, davranışların kaynağı gözleyerek öğrenme, ve modellerin örnek alınmasıdır (taklit ve özdeşim). Freud, kişiliğin gelişmesinde yaşamın ilk yıllarının önemini vurgulamıştır. Erikson ise davranışların sosyal çevrenin etkisiyle, tüm yaşam boyu değişebileceğine inanmaktadır. Piaget 1920'lerden 1980'li yılların ortalarına kadar çocuğun zihinsel gelişimini incelemiş ve davranışların bilişsel gelişimle birlikte önemli ölçüde değiştiğini ve bilginin kazanılmasında bireyin aktif rol oynadığını vurgulamıştır. Ahlak gelişiminde de, bilişsel gelişimde olduğu gibi belirli dönemler vardır (Piaget ve Kohlberg). Ahlak gelişiminin son aşamasında bireyin içsel değerleri ve onuru, yargılarında önemli rol oynamaktadır.

Güdüler ve Duygular

Güdü kavramın tanımlayarak, güdüsel davranışların oluşumuna etki eden içsel ve dışsal güdüleri açıklamak Güdüler ve duygular davranışlarımızı belirleyen temel süreçler arasında yer alır. Güdü, bir davranışı başlatan ve bu davranışın yön ve sürekliliğini belirleyen içsel (bireye ait) bir güç olarak tanımlanmakta; bir güdü tarafından başlatılıp, yönlendirilen davranışlara güdüsel davranışlar denmektedir. Güdülerin hedeşeri olumlu veya olumsuz olabilir.Olumlu hedeşer yaklaşmak, olumsuz hedeşer kaçınmak istediğimiz hedeşerdir. Ayrıca, bazı hedeşer doğuştandır, bazı hedeşer öğrenme yoluyla sonradan ortaya çıkar. Güdülerin doğuştan gelen hedeşerine birincil hedeşer denir.

Bilinçdışı güdülenme kavramını tanımlayarak, güdüleri en yaygın kullanılan sınışandırma şekliyle (birincil güdüler ve sosyal güdüler) açıklamak ve güdülerin davranışlarımızı yönlendirmedeki hiyerarşisini incelemek Güdüsel davranışlarımızdan bazıları fizyolojik ihtiyaçlarımızla ilgilidir. Bazı güdüsel davranışlar ise çevresel uyarıcılar tarafından başlatılır. Güdüsel davranışların başlamasına yol açan fizyolojik kökenli nedenlere dürtü, çevresel uyarıcılara da özendirici adı verilir. Güdülerimiz, birincil güdüler ve sosyal güdüler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Birincil güdüler birincil hedeşeri olan öğrenilmemiş güdülerdir. Sosyal güdüler öğrenme yoluyla kazanılan ve diğer insanlarla ilgili olan güdülerdir.Duygu kavramını tanımlayarak; duyguların güdüsel davranışlarımızla olan ilişkisini açıklamak Duygular, hem güdüsel davranışlara eşlik eden hemde güdüsel davranışlar başlatabilen süreçlerdir. Duyguların fizyolojik yönü, ifade yönü ve yaşantı yönü olmak üzere üç yönü vardır. Duygularımıza bir takım fizyolojik tepkiler eşlik eder. Duyguların şiddeti arttıkça, fizyolojik tepkilerin şiddeti de artar. fiiddetli duygulara eşlik eden fizyolojik tepkilerin bazıları kolayca farkına varabileceğimiz kadar belirgindir. Duygularımızın ve duygularımıza eşlik eden fizyolojik tepkilerin ortaya çıkmasında sinir sistemimiz önemli bir rol oynar. Duygularımıza eşlik eden fizyolojik tepkiler doğrudan doğruya gözlenmeleri mümkün olmayan tepkilerdir. Bu tepkilerin yanı sıra, duygularımıza doğrudan doğruya gözlenebilen bazı davranışlar eşlik eder. Duygularımızı ifade edici niteliği olan bu davranışlar, bir dereceye kadar kontrolümüz dışında ortaya çıkmaktadır. Duygu ifade eden davranışların en yoğun olduğu bölge yüzümüzdür. Yüz ifadelerinin yanı sıra, duygularımız zaman zaman bazı beden hareketleri, jestler ve çıkarılan seslerle de ifade edilmektedir. Duygular, aynı zamanda, bizim farkında olduğumuz, hissettiğimiz yaşantılardır. Tüm duyguları temelinde yatan fizyolojik koşullar aynı olmasına rağmen, değişik duygular yaşamamız mümkün olmaktadır. Bunun nedeni duygusal yaşantılarımızın çoğunlukla, belirli bir ortamda, dış çevreden gelen uyarıcılar tarafından başlatılmasıdır.


Duyum ve Algı

Davranışlarımızı belirleyen temel süreçlerden olan duyum ve algı kavramlarını ve aralarındaki ayrımı tanımlamak

Çevremizden gelen uyarıcıların farkında olmamızı ve dolayısıyla bu uyarıcılara uygun davranışlarda bulunmamızı duyum ve algı adı verilen iki süreç sağlamaktadır. Duyum çevremizdeki enerji değişikliklerinin, yani uyarıcıların, bir duyu organı vasıtasıyla sinir enerjisi haline dönüştürülüp beyine ulaştırılması; algı da beyine ulaştırılan uyarıcıların yeniden örgütlenip yorumlanarak anlamlı hale getirilmesidir. Duyu organlarımız tarafından kaydedilen uyarıcıların örgütlenip, yorumlanarak anlamlı hale getirilmesi belirli ilkeler çerçevesinde yapılmaktadır. Bu ilkeler, aynı zamanda algısal yaşantılarımızın özellikleri ya da algının özellikleri olarak da adlandırılır. Seçicilik, değişmezlik, örgütlenme ve derinlik algısı algının başlıca özellikleridir.İçinde yaşadığımız çevreyi belirli bir yapısı, sürekliliği ve anlamı olan bir çevre olarak algılamamız bu özellikler sayesinde mümkün olmaktadır. Algı yanılmaları ve algıda öğrenmenin rolünü Açıklayabilmek Algının özellikleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, günlük yaşam açısından büyük önem taşır. Değişmezlik, örgütlenme gibi özelliklerin yokluğu çeşitli ilizyonlara neden olmaktadır. Algının özelliklerinin doğuştan mı geldiği yoksa öğrenme yoluyla sonradan mı kazanıldığı sorusunun kökeni 17.yüzyıla kadar uzanan tartışmalı bir sorudur. Son yıllarda yapılan araştırmalar, algısal özelliklerden bazılarının doğumda var olduğunu, bazılarının da öğrenme yoluyla sonradan kazanıldığını göstermektedir.


Öğrenme

Öğrenme kavramını tanımlayarak, öğrenmenin yaşamımızdaki önemini tartışabilmek

• Öğrenme konusu yaşamımızda öylesine önemlidir ki, bir bakıma, tüm yaşamımızın bir öğrenme ve değişme sürecinden ibaret olduğu söylenebilir. Ancak, öğrenmenin yalnızca akademik bilgilerin kazanılması olarak tanımlanmaması gerekir. Yaşantılar sonucu davranışlarda meydana gelen oldukça uzun süreli değişmelere öğrenme denir. Yaşamımızı sürdürürken tıpkı istendik davranışları olduğu gibi istenmedik davranışları da öğreniriz. Öğrenmenin üç temel yolunu; tepkisel koşullanma(Klasik şartlanma), edimsel koşullanma, gözlem yoluyla öğrenme süreçlerini ve davranışlara etkisini açıklayarak tartışabilmek.

• Öğrenmenin çok çeşitli yolları olmasına karşın, tüm öğrenme durumlarında, öğrenmenin temel özelliklerinin üç ayrı yoldan öğrenildiği önerilmiştir. Bunlar tepkisel koşullama, edimsel koşullama ve gözlem yoluyla öğrenme süreçleridir. Tepkisel koşullamada organizma doğuştan getirdiği bir tepkiyi bir başka uyarıcıya karşı göstermeyi öğrenir. Edimsel koşullama davranışların kendi yarattıkları sonuçlarına bağlı olarak değişmesi ve öğrenilmesi sürecidir. Her iki koşullama türünde de öğrenmenin olabilmesi için, öğrenen kişinin belirli uyarıcılarla doğrudan doğruya karşılaşması gerekir. Oysa gözlem yoluyla öğrenmede buna gerek yoktur.Başka insanların davranışlarını gözleyerek, söylediklerini dinleyerek ve yazdıklarını okuyarak da öğreniriz. Aslında bizim toplumsal bir varlık olmamızı sağlayan bilgi ve becerilemizin büyük bir bölümü gözlem yoluyla öğrenilmiştir. Bu bölümde söz konusu öğrenme türleri ayrı ayrı açıklanmış olmasına karşın, her hangi bir öğrenme durumunda bu öğrenme türlerinden her hangi biri veya üçü birden yer alabilir ve organizmanın öğrenmesini belirleyebilir.


Kişilik Psikolojisi ve Kişilik Kuramları

Kişilik Psikolojisi ve Kişilik kavramlarını tanımlayacak, kişiliğin gelişimine etki eden biyolojik ve çevresel etkenleri açıklamak Kişilik, çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Kişiliğin gelişmesini etkileyen başlıca etkenler biyolojik ve çevresel olmak üzere iki genel grupta incelenmiştir. Kişiliğin anlaşılması ve incelenmesine yönelik çeşitli kuramlar geliştirilmiştir.

Kişiliğin anlaşılması ve incelenmesine yönelik geliştirilen kuramları tanımlayabilmek Bunlardan başlıcaları psikoanalitik, sosyal öğrenme, davranışçı vb. kuramlardır. Kişilik kuramları karmaşık davranışları kısa ve açık ifadesini sağlamaları, mevcut bilgileri anlamlı bir bütün haline getirmeleri açılarından önemlidir. Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikoanalitik kuram, kişiliği tanımlarken yapısal ve topografik görüşleri temel alır. Yapısal görüş zihinsel yaşamın bir biriyle çatışma halinde olan ancak birbirini tamamlayan id, ego ve süperego ögelerini tanımlar. Topografik görüş ise zihinsel yaşamın yüzeysel yapısını oluşturan betimleyici özellikleri bilinçaltı, bilinç öncesi ve bilinç olarak ele alır. Frud sonrası psikodinamik kuramlar ya da sosyal görüşlü psikoanalistler insanı sadece biyolojik bir varlık değil aynı zamanda sosyal bir varlık olarak toplumun bir ürünü görmüşlerdir. Bu kuramcıların arasında Adler, Horney, Fromm ve Sullivan yer alır. Bir diğer yaklaşım ise insancıl kişilik kuramıdır. Bu kuram sosyal gereksinim ve bilinçli (ego) süreçler üzerinde durur. Bu kuramlar daha çok kuramcıların isimleriyle anılır. Carl Rogers, Abrahan Maslow,Rolla May, Victor Frankl bu isimler arasında yer . Davranışçı kuram ise öğrenme kuramı ile paralel kavramları kullanmaktadır. Sosyal bilişsel öğrenme kuramları ise davranışçı kuramların bir uzantısı olarak öğrenme, bilişsel süreçler ve sosyal etki konuları üzerine yoğunlaşır. Kişiliğin değerlendirilmesi için yapılan kişilik testlerinin neler olduğunu ve özelliklerini açıklayabilmek Kişiliğin değerlendirilmesi çeşitli kişilik ölçekleriyle yapılır. Kişilik ölçekleri genellikle objektif ve projektif olmak üzere iki büyük kategoride incelenebilir. Objektif testlere MMPI, projektif testlere Rorschach ve TAT başlıca örnekler olarak verilebilir.


Davranış Üzerine Sosyal Etkiler

Sosyal etki kavramını tanımlayabilmek. Diğer insanların bireyin davranışlarında doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bir değişme meydana getirdiği durumlarda sosyal etkiden söz edilir. Bireyin davranışını etkileyen bu sosyal etkilerden, uyma, kabul etme ve itaat davranışlarını belirleyen etkenleri göz önüne alarak karşılaştırabilmek. Sosyal etki kendisini değişik biçimlerde gösterebilir. Uyma, kabul etme ve itaat sosyal etkinin en tipik örnekleridir. Uyma bireylerin davranışlarını üyesi oldukları grubun normlarına uyacak biçimde değiştirmeleri, kabul etme başkalarının isteklerini yerine getirmeleri, itaat ise otorite pozisyonundaki kişilerin emirlerine itaat etmeleri olarak tanımlanır. Uyma, kabul etme ve itaat her zaman ve her koşulda görülen davranışlar değildir. Belirli bir durumda bu davranışların görülüp görülmeyeceği bir çok etken tarafından belirlenir. Grubun, bireyin davranışı üzerindeki etkisini nedenleri ve oluşum koşulları ile açıklayabilmek.

Bu etkenlerden bazıları bireylerin, bazıları ortamın, bazıları da grubun özellikleriyle ilgilidir. Grup üyesi olma ya da diğer insanlarla birlikte bulunma bireylerin davranışlarını çok değişik biçimlerde etkileyebilmektedir. Sosyal hızlandırma, tanık etkisi, sosyal ketvurma, uçlara kayma ve özdenetimin ortadan kalkması bu etkilere verilebilecek örneklerdir

Tutumlar

Tutum kavramının tanımlamak Tutum terimi sosyal psikolojide "bir bireyler atfedilen ve onun psikolojik bir nesneye ilişkin duygu, düşünce ve muhtemelen davranışlarını organize den bir eğitim" olarak tanımlanmaktadır. İnsanların kendileri için psikolojik olarak varolan her şeye karşı tutum sahibi olmaları mümkündür. Tutumun bileşenlerini tanımlayabilecek; tutum ve davranış arasındaki ilişkiyi ve ayrıldıkları noktaları açıklayabilmek Tutum üç bileşenden oluşur. Bireyin tutum nesnesine ilişkin düşünce, bilgi ve inançları bilişsel bile- şeni, tutum nesnesine ilişkin duygu ve değerlendirmeleri duygusal bileşeni, tutum nesnesine iliş- kin davranış eğilimleri ise davranışsal bileşeni oluşturur. Yapılan araştırmalar insanların her zaman tutumlarına uygun davranmadıkların göstermektedir. Ancak, tutum ile davranış arasında hiçbir şekilde ilişki yoktur denemez. Bir tutumu diğer tutumlardan ayıran bazı özellikler vardır. Kuvvet derecesi karmaşıklık derecesi, bileşenler-arası tutarlılık, diğer tutumlarla ilişki bu özelliklerden bazılarıdır. Bir tutumun değişmeye karşı ne ölçüde dirençli olacağı da kısmen, bu özellikler tarafından tayin edilmektedir. Tutumların oluşması ve şekillenmesinde rol oynayan etmenleri tanımlayabilmek.

Tutumların ölçülmesinde kullanılan teknikleri öğrenmek Tutumlar doğuştan gelmezler, öğrenme yoluyla sonradan kazanılırlar. Ana-baba, arkadaşlar, kitle iletişim araçları, tutum nesneleriyle olan kişisel yaşantılar tutumların oluşmasında rol oynayan faktörlerden bazılarıdır. Sosyal psikologlar tutumların ölçülmesine ilişkin mülakat, davranış gözlemi, psiko-fizyolojik ölçümler ve tutum ölçümü gibi araçları geliştirmişlerdir. Tutum ölçeği, ölçülecek olan tutum nesnesiyle ilgili bir dizi ifadeden oluşmaktadır.

Tutum değişmesine etki eden etmenlerle birlikte günlük yaşamda tutum değişimini açıklayabilmek Öğrenme yoluyla kazandığımız tutumlarımızın değişmesi de mümkündür. Tutum değişmesi konusunda yapılan araştırmalar, tutum değişmesinde üç faktörün rol oynayabileceğini göstermiştir. Bunlar, bilgi kaynağı, mesaj ve hedeftir. Bilgi kaynağı tutum değiştirme amacıyla verilen bilginin kim tarafından verildiğine, mesaj bu kişinin nasıl verildiğine, hedef ise tutumu değiştirilmek istenen kişi veya kişilere işaret etmek için kullanılır
__________________
 

smyyen

Yeni Üye
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
bu notlar ünite olarak belirtilseydi daha iyi olurdu.. çok uzun özet alınmışş..
 

ova456

Yeni Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Antalya
eline sağlık teşekkürler :)
 

akustik

Yeni Üye
Katılım
22 Ağu 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Eskişehir
çok teşekkürler
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst