Eflatun renkli bir gecenin sabahıydı yalnızlığıma uyanışım
Güneş doğmuyordu artık gölgelere hapsolmuş dar sokaklara
Limanından aforoz edilmiş gemilerin haykırışını duyuyordum
Martılar kanatlarını idam edilecek bir mahkum gibi çırpıyordu
Gökyüzü kana bulanmış aşkları yansıtıyordu bulutların visalinde
Sultanahmet yüzünü asmış gibi sessiz ve mağrurdu bu sabah
Avlusuna konan kuşlar bir bir havalanıp göçtüler uzak şehirlere
Süleymaniye duvağı kirletilmiş bir taze gelin edasıyla ağlıyordu
Minaresini yalayan rüzgârlar bile silemiyordu garip bırakılmışlığını
İçimden bir ses bu şehir böyle yetim kalmamalı diyordu inatla
Ama pencereme konan kumruların gözbebeğindeki hüzünden anladım
Tüm nemrudi ateşleri ellerine alıp sevdaları yakmışlardı bu şehirde
Kurutulmuş hayallerini zemheri gözlerinin içinde ıslatıp
Ellerinden kayan bembeyaz umutlarla gökyüzüne devşir
Hala avcunda kalan gül kokulu yaprakları son kez kokla
Ve üzerine ayışığı konmuş siyah saçlarına tak takabildiğince
Çölün ortasında bir sandal bulup öteye geçir mahremiyetini
İskelede kalan fani aşklarına son bir kez el salla cesaretle
Bulanık sulara güneş ışığıyla beraber terli yüzünü düşür
Ve denizin ıslatılmamış kırık aynasında bak bakabildiğince
Geriye dönüşüm yok diye yere göğe korkusuzca haykır
Vurgun yemiş adımlarını sonsuzluğa doğru cesurca savur
Bu kayıp şehrin üzerine doğru püskürt yüreğindeki kor yangını
Ve tüm yaşayamadığın hatıralarla birlikte yak yakabildiğince
alinti
Güneş doğmuyordu artık gölgelere hapsolmuş dar sokaklara
Limanından aforoz edilmiş gemilerin haykırışını duyuyordum
Martılar kanatlarını idam edilecek bir mahkum gibi çırpıyordu
Gökyüzü kana bulanmış aşkları yansıtıyordu bulutların visalinde
Sultanahmet yüzünü asmış gibi sessiz ve mağrurdu bu sabah
Avlusuna konan kuşlar bir bir havalanıp göçtüler uzak şehirlere
Süleymaniye duvağı kirletilmiş bir taze gelin edasıyla ağlıyordu
Minaresini yalayan rüzgârlar bile silemiyordu garip bırakılmışlığını
İçimden bir ses bu şehir böyle yetim kalmamalı diyordu inatla
Ama pencereme konan kumruların gözbebeğindeki hüzünden anladım
Tüm nemrudi ateşleri ellerine alıp sevdaları yakmışlardı bu şehirde
Kurutulmuş hayallerini zemheri gözlerinin içinde ıslatıp
Ellerinden kayan bembeyaz umutlarla gökyüzüne devşir
Hala avcunda kalan gül kokulu yaprakları son kez kokla
Ve üzerine ayışığı konmuş siyah saçlarına tak takabildiğince
Çölün ortasında bir sandal bulup öteye geçir mahremiyetini
İskelede kalan fani aşklarına son bir kez el salla cesaretle
Bulanık sulara güneş ışığıyla beraber terli yüzünü düşür
Ve denizin ıslatılmamış kırık aynasında bak bakabildiğince
Geriye dönüşüm yok diye yere göğe korkusuzca haykır
Vurgun yemiş adımlarını sonsuzluğa doğru cesurca savur
Bu kayıp şehrin üzerine doğru püskürt yüreğindeki kor yangını
Ve tüm yaşayamadığın hatıralarla birlikte yak yakabildiğince
alinti