Acımıyor bak !

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Kuş öksürüğü gibi hıçkırması vardı Feriha ninemin...

En acılı anında iki büklüm olur ve elini 11 çocuğa yataklık yapmış karnına koyar sessizce ağlardı.
Çok sonra okumayı söktükten sonra öğrenecektim ben bunun ‘gözyaşını içe akıtmak’ olduğunu...
İçe doğru akardı gözyaşları Feriha kadının.

Şairin ‘doğulu babası’ gibi biriydi aslında. Tam 6 çocuğunu elleriyle teslim etmişti ölüm meleğine.
Her ölüm ondan bir kaç kelimeyi alıp götürmüştü sanki. Ki kocasının ölümünden sonra sanki yeni
bir dil geliştirmişti. Susarak anlatıyordu her şeyi...

Biz; her yeni yarayla derisi biraz daha incelen yeni nesil anlayamazdık bu topraktan kadını.
Biz yaralandıkça inceliyorduk o acılarla sağlamlaşan bir deriye sahipti sanki.

Biz bağırdıkça rahatlıyorduk o acıyı suskunluğun teskin ettiğini keşfetmişti.

Bizim yaralarımızın kabuğuna dokunulduğu an kanıyorduk onun kanı çekilmiş damarları geziniyordu
pörsümüş derisinin hemen altında.

Ne diyordu şair; ‘farkı yok mantarlaşmış bir kayadan derimin…’
Ve kader çizgi çizgi imza atmıştı Feriha ninemin yüzüne.

O gün garip bir şey olacağını biliyorum sanki. Babamın getirdiği şekerlemeye musallat olan küçük
bir arıyla baş edebileceğimi düşünecek kadar küçüktüm üstelik. Kanatlı bir hayvan ile baş edebilecek
kadar masal kahramanı sanıyordum kendimi.

Yanıldım tabi...

Bir ejdarha alevi gibi kolumdaki bir noktadan bedenime girdi arının iğnesi. Masal prensi olan ben
karizmayı yer ile yeksan etmiş yavrusunu avcıya kaptırmış turna kuşu gibi canhıraş bir şekilde
basıyordum vaveylayı.

‘Ne oldu?’ diye soran herkese kızarık ve şişik kolumu gösterip başıma felaketi sahnelerken tebessüm
etti Feriha Nene.

Bir yandan anlatırken diğer yandan iğnesini çıkardı küçük ejderhanın. Meğer arıların en acımasızı
kocasını yahut yavrusunu tehlikede hisseden anne arıymış. Bunu fark ettiği anda olanca hışmıyla
saplarmış iğnesini. O kadar derin bir öfke ki iğnesini çekerken iç organları da çıkar ve oracıkta ölürmüş.
Ben anlattığı hikayeye hayretler içinde dalmışken ağlamayı kestiğimi fark edemedim lakin o da iğnenin
çıkarılmasıyla sustuğumu zannetti.

Mini minnacık arı teninden bir iğne!

İğnenin minikliği gururumu kırmış olacak ki tekrar başladım bağırmaya. Bunun üzerine cebindeki
minik çakıyı çıkardı ninem. Keskin ucuyla elinin üstüne dokundu. Hafiften batmıştı belli. Sonra benim
elime yaptı aynı deneyi gıdıklar gibi olmuştu ve hayret ettiğim o cümleyi söyledi:

Acımıyor bak!

Aradan yıllar geçtikten sonra tanıdım Romalı bir komutan olan Pautus’u. Okuduğum denemeye göre
bir ayaklanma düzenlemişti Pautus. Sonra yakayı ele vermişti. Her isyanın doğal sonucu olan idama
mahkum oluşu ve soyluların geleneklerine göre idamın gerçekleşmesine izin verişlerini de aynı anda
öğrendim. Pautus’a kendi hayatını kendi eliyle sona erdirmek için bir şans verdiler; bir odaya sokup
yanına bir hançer bıraktılar.

Annesi babası karısı yakınları dostları kapıda yere yıkılan vücudun düşüşünü duymak için kederle
bekliyor ama kendini bıçaklayan Pautus'un düşen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüremeyen
adamın ayak seslerini duyuyorlardı.

Sessiz bir utanç hepsini sarmıştı.

Sonunda bu utanca dayanamayan karısı hiç kimseye bir şey söylemeden kapıyı açıp içeri girdi
masanın üstünde duran hançeri alıp kendi karnına sapladı sonra çıkardığı hançeri kocasına uzattı.

“Pautus bak acımıyor.”

Tıpkı Feriha ninem gibi (alıntıdır)
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,726
Son üye
LeonUO
Üst