Kanser tanısı nasıl konulur?

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Kanserlerin büyük bölümü or-taya koydukları belirtiler ya da hastanın (veya doktoru-nun) bir kütle veya anormal görü-nümlü bir oluşum saptamasıyla fark edilir. Az
ancak giderek artan sayı-da kanser
herhangi bir anormallik olduğunu fark etmeyen
görünürde sağlıklı kişilerde yapılan testlerle be-lirlenir. Bu testlere tarama testi adı verilir.
BELİRTİLER
Kanserin yol açtığı belirtilerin çoğu
kanserle hiç ilişkisi olmayan görece önemsiz hastalıklarda da çok sık or-taya çıkar. Bu nedenle bazı kişiler belirtileri ciddiye almaz ve doktora başvurmakta gecikebilir.
Hasta doktora gitse bile
dokto-ru
bu evrede kanser gibi ciddi bir tanıyı dikkate almanın henüz gerek-siz olduğunu düşünebilir.
Aslında bu bir çıkmazdır. Kanser-den kaynaklanma olasılığı bulunan her türlü belirti için çok kapsamlı ve acil testler yapılması
sağlık kaynak-larının hızla tükenmesine yol açaca-ğı gibi
pek çok hastada gereksiz kaygıya da neden olacaktır.
İnatçı belirtiler ya da belli bazı belirtiler varsa doktorun daha ciddi bir hastalığı düşünme olasılığı artar. Bazı belirtiler ise doğrudan ciddi bir olasılığı akla getirdiklerinden
he-men daha kapsamlı testlere başla-nır.
Bir kanserin varlığına işaret ede-bilecek belirtiler arasında şunlar var-dır.
İnatçı ve açıklanamayan
•Öksürük
•Nefes darlığı
•Seste kalınlaşma
•Yutma güçlüğü
•Ağrı
•Hazımsızlık
•Kilo kaybı
•Barsak alışkanlıklarında değişiklik
•Vücuttaki herhangi bir delikten (örn. meme başı ya da vajina) akıntı
•Ateş
•Her türlü anormal kanama
•Öksürükle kan gelmesi
•Rektal kanama
•Âdetler arası vajinal kanama
•Cinsel birleşme sırasında kanama
•Menopoz sonrası vajinal kanama
•İdrarda kan
•Derideki benlerde kanama
Yukarıdaki belirtilerden herhangi birinin bulunduğu kişiler hemen doktora başvurmalıdır. Bu tür belirti-lerle doktora başvuran kişilerin bü-yük çoğunluğunda kanser saptanamaz
ancak kanser varsa bile
erken tanı çok önemlidir.
Kütleler ve şişlikler
Kanserlerin büyük bölümü vücudun derin dokularına yerleştiğinden
an-cak az bir kısmı doktor muayenesin-de saptanabilir; hastaların kendile-rinde bu şekilde bir kütle saptama olasılığı daha da düşüktür. Öte yan-dan meme ya da boyunda veya kol-tukaltındaki lenf bezleri gibi organ-larda ortaya çıkan daha yüzeysel kanserler
sıklıkla hasta tarafından bir kütle olarak fark edilir. Deri kan-serlerinin çoğu da önce doktor tara-fından değil
hasta tarafından fark edilmektedir.
Aslına bakılırsa
kütlelerin ya da derideki inatçı değişikliklerin ancak az bir kısmı kanser çıkar. Ancak me-me
testis ya da başka bir bölgede şişlik veya giderek kötüleşen ve ne-deni açıklanamayan bir ülser ya da ‘leke’ (özellikle deri benlerinin görü-nümündeki değişiklik) fark ederse-niz
hemen doktora başvurmalısınız.
Kanser İçin Tarama Testleri
Kanserleri daha erken ve iyileştirile-bilir bir aşamada saptamaya yönelik tarama testleri
bazı önemli kanser türlerine bağlı ölümleri azaltabilir. Ancak tarama testlerinin de kendile-rine özgü sorunları vardır. Test sıra-sında bir anormallik saptanırsa (daha sonra sıklıkla bu anormalliğin kanser olmadığı anlaşılsa bile) hasta başka pek çok testten geçer ve gereksiz yere yoğun kaygı yaşar.
Tarama testlerinde kimi zaman çok yavaş büyüyen kanserler ya da fark edilmese bile herhangi bir soru-na yol açmayacak olan pre-kanseröz oluşumlar saptanır. Bunun sonucun-da bazı kişilere aslında gerekmeyen tedaviler uygulanabilir. Tarama test-leri pahalıdır: erken tanının tedavi-nin başarısına ya da başarısızlığına yol açacak bir fark yarattığı bir kan-ser vakasının saptanması için genel-likle çok sayıda kişinin taranması ge-rekir.
Meme Kanseri Taraması
50 yaş üzerindeki kadınlara 65 yaşı-na kadar her üç yılda bir
sonrası için de istedikleri zaman mamografi yaptırmaları önerilmektedir.
Röntgen filmlerinde saptanan anor-malliklerin büyük kısmı kanserli ol-masa da
bazılarında ek testler öne-rilmekte ve kimi zaman mikroskobik inceleme için dokudan küçük bir parça alınmaktadır (biyopsi). Bu anormalliklerin çok azının kanser ya da pre-kanseröz oluşumlar olduğu saptanır. Bu şekilde saptanan meme kanserleri genellikle küçüktür ve ta-rama testinin şifa olasılığını önemli ölçüde artırdığı belirlenmiştir.
Rahim boynu (serviks) kanseri taraması
Cinsel açıdan aktif olan kadınlarda 60-65 yaşına kadar her 3-5 yılda bir rahim boynu sürüntü testi (servikal smear) yapılmalıdır (hiç cinsel birleş-meye girmemiş kadınlarda bu kan-ser çok enderdir). Sürüntü testi sıra-sında rahim boynunun görüntülenebilmesi için
vajinaya spekulum adı verilen bir aygıt yerleştirilir. Yeterli sayıda hücre elde edebilmek için
tahtadan yapılmış bir spatula kulla-nılarak
serviks hafifçe kazınır. Bu sü-rüntüler bir parça cam üzerine yayı-lır ve mikroskop altında incelenir. İş-lem bir miktar rahatsızlığa yol açsa da
normalde ağrılı değildir. Bu test kolayca tedavi edilebilen prekanseröz (ön kanser) oluşumları
ayrıca tamamen iyileşme oranının çok yük-sek olduğu erken evrede
kanserleri de saptayabilir.
Servikal sürüntüde saptanan anormalliklerin çoğu küçük değişik-liklerdir ve ek araştırma gerektir-mez; bir kısmında ise sürüntü testinin tekrarlanması ya da belirli bir sü-re boyunca daha sık yapılması gere-kir. Ancak
bazı anormalliklerde “kolposkopi” adı verilen daha ileri bir inceleme yapılması gerekir; bu işlemde bir büyüteç kullanılarak ra-him boynu ışık altında incelenir. Anormal bölgelerden küçük örnek-ler alınabilir ya da “punch biyopsi” (zımba biyopsisi) yapılabilir. Bu iş-lem biraz rahatsızlık verse de ağrıya yol açmaz ve yalnızca 10 dakika ka-dar sürer.
Kansere dönüşme potansiyeli ta-şıyan alanlar saptandığında
burada-ki hücreleri öldürmek için ek tedavi önerilir. Bu amaçla kullanılabilen te-daviler arasında lokal anesteziyle uygulanan ‘lazerle buharlaştırma’ (yoğunlaştırılmış bir ışın kullanılarak anormal hücreler yakılır)
kriyoterapi (anormal hücreler ucu soğutulmuş bir sonda ile öldürülür) ve genel anesteziyle kullanılan diatermi (hüc-reler elektrikli bir sonda ile yakılır) bulunur.
Kolposkopide kadınların küçük bir kısmında daha ciddi bir anormal-lik olabileceğini düşündüren bulgu-lar elde edilir ve genel anestezi al-tında ‘koni biyopsi’ yapılması gere-kebilir (serviks kanalının iç tarafını döşeyen hücrelerin çıkartılması). Koni biyopsisi etkilenen dokuların tamamının çıkartılmasını sağlayabi-lir
ancak kimi zaman oluşumun da-ha derin katmanlara işlediği saptanır ve böyle durumlarda daha kapsamlı tedavi gerekir.
Çok az sayıda kadın serviks kan-serinden ölmektedir ve bunların ne-redeyse %90′ı hiçbir zaman düzenli smear (sürüntü) testi yaptırmamış olan kadınlardır.
Diğer kanserlere yönelik tarama testleri
Son dönemdeki araştırmalarda
bar-sak tümörlerini erken evrede sapta-yan tarama testlerinin barsak kanseri-ne bağlı ölümleri azaltabileceği gös-terilmiştir. Bu testte
dışkıda çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük miktarda kanın varlığı araştırılır. Bu tür kanamalar genellikle kanser dışın-daki nedenlerden kaynaklansa da kolonoskopi ya da baryumlu grafi ile gerçekleştirilen ek testler (bk. s. 23
24
26) henüz belirtilere yol açacak kadar büyümemiş olan kanserlerin saptanmasını sağlayabilir. Gelecekte
‘dışkıda gizli kan’ testi daha da yay-gınlaşacak gibi görünmektedir.
Prostat kanseri taraması
bu kan-serler tarafından sıklıkla üretilen bir kimyasal maddenin (’prostata özgü antijen’ ya da PSA) kandaki düzeyle-rinin ölçülmesi
fizik muayene ve ultrason görüntülemesiyle yapılabi-lir. Tarama sırasında bazı prostat kanserleri erken evrede saptanabilse de
kimi zaman tarama gereksiz te-daviye de yol açabilir. Başka neden-lerle ölen yaşlı erkeklerin çoğunun prostatlarında küçük kanserler sap-tanabilir. Yaşlılardaki kanserlerin ço-ğu yavaş büyür ve tedavi edilmedi-ğinde hastanın geri kalan yaşamı boyunca soruna yol açma olasılığı azdır. Yine de son dönemdeki araş-tırmalar
taramanın prostat kanseri-ne bağlı ölümleri azaltabildiğini dü-şündürmektedir.
Düzenli akciğer röntgeni ya da balgamın mikroskopik incelemesine dayanan akciğer kanseri taramasının yararlı olmadığı gösterilmiştir. Akci-ğer kanserlerinin büyük bölümünün akıbeti daha erken evrelerden başla-yarak kötü olma eğilimindedir ve günümüzde bu hastalığa bağlı ölümleri önemli ölçüde azalttığı gösterilen tek yöntem sigaranın bı-rakılmasıdır.
Ailelerde Kanser
Kuramsal olarak kansere karşı gene-tik bir yatkınlık taşıdığı bilinen (ya da bu tür bir risk taşıma olasılığı bulu-nan) kişilerin tarama testlerinden geçirilmesi mantıklıdır. Ancak kan-serlerin %10′dan azı kalıtımsal ne-denlere bağlıdır. Kanser yaygın bir hastalıktır ve aynı aileden iki ya da daha fazla kişiyi etkilediğinde
bu-nun yalnızca şansa bağlı olma olası-lığı yüksektir. Kimi zaman kanserler sigara dumanı gibi paylaşılan bir çevresel etmenden kaynaklanabilir.
İki ya da daha fazla yakın akraba-da (anne babalar
kız ya da erkek kar-deşler) aynı kanser türü ya da bazen genetik bağlantısı olabilen farklı kan-ser türleri (örn. meme ve yumurtalık kanseri gibi) saptandığında
kalıtım-sal kanserden kuşkulanılır. Kalıtımsal kanserlerin diğer belirtileri arasında genç yaşta kanser gelişmesi ya da çift taraflı (örn. her iki memede) veya çoğul tümör eğilimi bulunur.
Ailede güçlü bir kanser öyküsü olan kişilerin bazılarında kalıtımsal gen anormallikleri saptanabilir. An-cak bu gen anormalliklerinin varlığı mutlaka kanser gelişeceği anlamını taşımaz; öte yandan bazı genlerin kalıtım yoluyla geçmesi
belli bir ev-rede kanser gelişme riskini %80-90 ve hatta daha yüksek oranda artıra-bilir. Kimi zaman bir ailenin iki ya da daha fazla üyesinde herhangi bir özel genetik anormallik saptanamasa bile aynı kanser tipi gelişebilir. Bu durumda ailenin diğer üyelerinde çok yüksek düzeyde olmasa da kan-ser riski artabilir.
Ender görülen çeşitli kanser tür-lerine karşı yatkınlık kalıtım yoluyla geçebilir (örn. tiroid bezinde ve hor-mon üreten diğer bezlerdeki bazı kanserler). Daha yaygın kanser türle-ri dikkate alındığında zaman zaman kalıtımsal yolla geçen başlıca tiplerin kalın barsak kanserleri (kolon ve rek-tum)
meme kanseri ve över (yu-murtalık) kanseri olduğu görülmek-tedir. Barsak kanseri
bazen mutas-yona uğramış “adenomatosis poli-posis coli” (APC) geni ya da “kalı-tımsal popiloz-dışı kolorektal kan-ser” (HNPCC) geninin kalıtım yoluy-la geçmesi sonucunda ailelerde gö-rülür. Etkilenen kişilerin barsakların-da genç yaşta çok sayıda iyi huylu polip gelişir ve bunların neredeyse tamamı daha sonra kansere dönü-şür.
Meme kanseri
vakaların yalnızca %5-10 kadarında kalıtımsaldır. Şim-diye değin iki önemli meme kanseri geni keşfedilmiştir: BRCA-1 ve BRCA-2. Kalıtımsal olarak mutasyon-lu bir BRCA-1 ya da BRCA-2 geni ta-şıyan kadınlarda
yaşamlarının her-hangi bir döneminde meme kanseri gelişme riski yaklaşık %85 düzeyin-dedir. Mutasyona uğramış BRCA-1 geni yumurtalık kanseri riskini de ar-tırır. Ancak ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınların çoğunda kalı-tımsal BRCA-1 ya da BRCA-2 mutas yonu yoktur. Bu kadınlarda meme kanseri riski biraz artsa da
genellikle risk düzeyi çok daha düşüktür (örn. annesinde ya da kız kardeşinde me-me kanseri olanlarda %30′un altın-da).
Aile öykünüz nedeniyle kanser riskinizde artış olduğundan kaygıla-nıyorsanız
bu konuyu doktorunuzla konuşmalısınız. Belki de doktorunuz risk artışının korkulacak boyutlarda olmadığı konusunda sizi rahatlatabi-lecek bir uzmanla görüşmenizi sağ-layabilir. Bir olasılık da
riskteki artı-şın yaklaşık ne düzeyde olduğunu belirlemektir.
Bazen bir kan örneğinin son de-rece karmaşık analizleriyle anormal bir genin var olup olmadığını araştır-mak uygun olabilir. Ancak bu
kuş-kuları olan kişinin testin olası sonuç-larını tüm boyutlarıyla kavramasını sağlayan çok ayrıntılı bir tartışmadan sonra gerçekleştirilmelidir. Dikkate alınması gereken sonuçlar arasında
kansere yatkın kılan bir gen saptan-dığında ne yapılacağı
yüksek risk taşıdığını bilerek yaşamanın nasıl bir duygu olduğu
diğer aile üyelerine ne söyleneceği
anne baba olmanın sonuçları ve yaşam sigortasına uy-gunluğun nasıl etkileneceği gibi pek çok konu vardır.
Yüksek riskli olduğu belirlenen kişiler için ne yapılabileceğine ilişkin öneriler kanserin türüne
hastanın koşullarına ve tercihlerine göre bü-yük ölçüde değişebilir. Kalıtımsal barsak kanseri riski yüksek olan bir kişiye
ergenlikte ya da yirmili yaş-larda hastalığın gelişmesinden önce kalın barsağının ve rektumunun alın-ması önerilebilir. Böyle durumlarda ince barsak anüse bağlanabilir ve böylelikle bir “stoma” (ağız) açmak gerekmeyebilir .
Meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda
en iyi koruyucu tedavi konusundaki seçim bu denli kolay değildir. Bazıları profilaktik amaçla (yani koruma amacıyla) her iki me-menin alınmasını tercih eder (bu iş-leme bilateral mastektomi denir); ancak
bu işlemin gerçekleştirilmesi riski önemli ölçüde azaltsa da
bü-tünüyle ortadan kaldırmaz. Mastek-tomi sonrasında az miktarda meme dokusu kalan bazı kadınlarda kanser gelişmiştir. Bazı kadınlar ise düzen-li uzman muayenesi ve mamografi-lerle yakından gözetim altında bu-lundurulmayı içeren bir programı seçer.
Yumurtalık kanseri riski yüksek olan kadınlar önlem amacıyla her iki yumurtalığın de ameliyatla çıkartıl-ması yolunu seçebilir (bilateral ooforektomi); ancak bu işlemin de hasta-lık riskini tamamen ortadan kaldır-maması ilginçtir. Bir diğer seçenek
yumurtalık kanserini erken evrede saptamak amacıyla ultrason görün-tülemesi ve yumurtalık kanseri tara-fından üretilen bir tümör göstergesi olan CA-125 açısından kan testleri yapılmasıdır.
TlBBİ DEĞERLENDİRME
Belirtileriniz kanser olasılığını akla getiriyorsa ya da doktorunuz mu-ayenede alışmadık bulgular sapta-dıysa ya da bir tarama testinde kuşkulu sonuçlara ulaşıldıysa
ko-şullara göre daha ileri test ve araş-tırmalar gerekebilir. Bu araştırma-lardan bazıları doktorunuz tarafın-dan yaptırılabilir
ancak araştırma-nın belirli bir aşamasında görüş al-mak üzere hastanedeki bir uzmana gönderilmeniz mümkündür. Ge-rekli testler kişiden kişiye büyük değişiklik gösterebilir.
Randevu tarihini
başka araştır-malar yapılmasını ve bunların so-nuçlarını beklemek gerçekten kaygı verici olsa da
bu aşamada pek çok kişi ve kuruluştan destek alabilirsiniz (bk. “Ek bakım”
s. 68 ve “Yararlı ad-resler”
s. 90).
KLİNİK DEĞERLENDİRME
Daha ileri değerlendirmeye gerek varsa
sonraki ilk adım genellikle bir poliklinikte uzman muayenesidir; bu muayene sırasında belirtiler hakkın-da daha ayrıntılı (örn. süresi
şidde-ti) sorular sorulur. Ayrıca genel sağ-lık durumunuz hakkında ve geçirdi-ğiniz hastalıklar
kullandığınız ilaçlar
geçmişteki/şimdiki mesleğiniz ve evinizdeki koşullar gibi ilgili başka konular hakkında da sorular sorula-bilir. Öykü alma tamamlandıktan sonra
daha genel bir muayene ya-nında kaygı nedeni olan bölgeniz üzerinde odaklanan bir vücut mu-ayenesi yapılabilir.
Bu değerlendirmeler her zaman tanıya ulaşılmasını sağlamasa da
habis bir oluşumu düşündüren belir-li özelliklere sahip kütle vs. gibi bul-gular kanser kuşkusunu güçlendire-bilir. Vücudunuzun iç organları bazı özel aygıtlarla görüntülenebilir; ör-neğin gırtlak laringoskopi ile
rek-tum proktoskopi ile ya da serviks (rahim boynu) vajinanıza yerleştiri-len bir spekulum aracılığıyla görün-tülenebilir.
İLERİ ARAŞTIRMALAR
Biyopsi

Bazı kütlelerin görünüm ya da sert-likleri kanserli olabileceklerini dü-şündürebilir
ancak kesin tanı genel-likle yalnızca bir patolog tarafından konulur; patologlar hücre ve doku-ları mikroskopla inceleyerek değer-lendiren uzmanlardır. Patolog
kan-serin varlığını kesinleştiren ayırt edici görünüm değişikliklerini sap-tar.
Tanı amacıyla vücuttan bir parça dokunun çıkartılması “biyopsi” ola-rak adlandırılır. Kütlenin bir kısmı ya da uygunsa tamamı (eksizyon bi-yopsisi) bölgesel ya da genel anes-tezi altında çıkartılabilir. Kimi zaman özel bir iğne düzeneği kullanılarak ince bir doku parçası alınabilir
bu dokuyu bisturi ile kesme gereğini ortadan kaldırır.
Bir diğer seçenek da
bir şırınga-ya tutturulmuş ince bir iğne aracılı-ğıyla anormal dokudaki hücrelerin şırınga içine emdirilmesidir (aspire edilmesi). İnce iğne aspirasyon bi-yopsisi adı verilen bu işlem yalnızca çok kısa bir süre için rahatsızlığa yol açar. Ardından hücreler bir cam la-mın üzerine yayılır. Mikroskobik in-celeme için doku örneği almanın di-ğer yollan serviks sürüntülemesinde olduğu gibi dokunun yüzeyini kazı-mak ya da akciğerleri çevreleyen sı-vı (plevral efüzyon) ya da balgam gi-bi doku sıvılarından veya idrardan örnek almaktır.
Bir doku kütlesinden alınmış ve özel işlemlerden geçirilmiş çok ince kesitlerin mikroskobik incelemesine histoloji adı verilirken
hücre sürün-tülerinin incelenmesine sitoloji den-mektedir. Tek tek hücrelerin (yani hücrenin yapıtaşlarının) yalnızca gö-rünümlerinin değil
dokunun nasıl kurulduğunun da (yapısının) incelen-mesine olanak tanıyan histoloji
pa-tologa daha fazla bilgi sağlayabilir.
Sitoloji
tek tek hücrelerin görü-nümlerinin incelenmesine dayanır. Kanserin varlığını belirleyebilse de
nicel açıdan histolojiye göre daha az bilgi sağlar. Sitolojinin sorun yaratabilen bir diğer yönü
anormal bir do-kudan ince iğne aspirasyonuyla alı-nan hücrelerin kimi zaman dokunun bütününü temsil etmemesidir; do-kuda gerçekte kanserli hücre bulun-sa bile
iğne ile hiçbir kanserli hücre alınamayabilir. “Yanlış negatif ola-rak adlandırılan bu sonuçla karşılaş-ma riski histolojide genellikle dü-şüktür. Öte yandan
sitolojide pozi-tif sonuç alınması
daha ileri işlemler için genellikle yeterlidir. Pek çok kanser türünde bu işlem kütlenin ameliyatla alınmasıdır
böylece his-tolojik inceleme için doku elde edil-miş olacaktır.
Tanıyı kesinleştirmek için doku-nun mikroskobik olarak incelenmesi
yanında
hastalığın yaygınlığını de-ğerlendirmek için bazen biyopsiler de yapılır. Örneğin boynun bezlerin-deki şişliğe lenfoma tanısı konulmuş olan bir hastada
ilikte lenfoma hüc-resi olup olmadığını belirlemek için kemik iliği biyopsisi yapılabilir
çün-kü kemik iliğinde lenfoma olup ol-maması tedavi seçimini etkileyebilir. Meme kanserli bazı kadınlarda
koltukaltındaki önemli bir lenf düğü-mü de (bekçi düğüm biyopsisi) alına-bilir; lenf düğümünün yeri
birincil tü-mörün içine radyoaktif bir maddeyle birlikte bir boyanın enjekte edilme-siyle titiz bir biçimde belirlenir. Birin-cil tümörü drene eden (lenf dolaşımı-nı toplayan) bu bekçi lenf düğümünde kanser yoksa
koltukaltındaki di-ğer lenf düğümleri de büyük olasılık-la temizdir ve hastada daha başka bir ameliyattan kaçınılmalıdır.
“-oskopi” ile sona eren söz-cükler
Oskopi sözcüğü bakmak anlamına gelir (Yunanca’da skopein görmek demektir). Kanserlerin çoğu gırtlak (larinks)
akciğerlerdeki hava geçit-leri (bronşlar)
yemek borusu (özofagus)
mide (tıbbi adı gastrik)
kalın barsak (kolon ve rektum) ve mesane (idrar kesesi) gibi tüp ya da kesele-rin iç yüzeylerindeki örtülerden kö-ken alır. Çeşitli aygıtlar kullanarak tüm bu yapıların gözle incelenmesi ve kuşkulu alanlarda biyopsi yapıl-ması mümkündür. İncelenen organ ve ona yönelik inceleme teknikleri-ne verilen adlar şöyledir:
•laringoskopi: gırtlak
•bronkoskopi: akciğerler
•gastroskopi: mide
•kolonoskopi: barsaklar
•sigmoidoskopi: barsağın S şeklindeki son bölümü ve rektum
•sistoskopi: mesane
Diğer teknikler arasında şunlar vardır:
•nazendeskopi: burun deliklerinden larinkse kadar uzanan bölgedeki hava geçitleri
•mediastinoskopi: akciğer kanserinin lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını anlamak amacıyla göğüs kemiğinin ya da sternumun arkasındaki dokular
•kolposkopi: serviks ya da rahim boynu
•laparoskopi: karın boşluğu
Bu işlemlerin bazıları için hasta-nın yatırılması gerekmez
bazıların-da sedasyon (sakinleştirici) gerekir
bazılarında ise genel anestezi kulla-nılır. Bu işlemlerin çoğunda
vücu-dun incelenecek bölgesine doğal bir açıklıktan ya da küçük bir keşiden dikkatle sokulan esnek bir kabloyla doktorun içerisini görmesini sağla-yan fiberoptik teknolojisi kullanılır. Bazen genel anestezi altında dokto-run kütlenin yaygınlığını görmesi
hissetmesi ve değerlendirmesi ve biyopsi alması daha kolaydır. Bu ne-denle genel anestezi altında incele-me oldukça sık başvurulan bir işlem-dir.
Kan testleri
Akyuvarların kötü huylu (habis) has-talıkları (lösemi) ya da kanda ölçüle-bilen ‘tümör göstergeleri’ veya özel kimyasal maddeler üreten az sayıdaki birkaç kanser türü (bazı prostat ve testis kanserleri ve miyelomlar) dışında
kan testleri genellikle tanı konusunda çok yararlı bilgiler sağla-maz.
Yine de
kan testleri vücudunu-zun genel sağlık durumu hakkında yararlı bilgiler verebilir. Bazen kan-serin kemik ya da karaciğer gibi baş-ka organlara yayıldığını gösterebilir;
bu
‘enzim’ adı verilen ve normalde bu organlar tarafından kana salıverilen bazı kimyasal maddelerin düzeylerinin
kanserin yol açtığı hasarı nedeniyle yükselmesiyle anlaşılır.
Ancak bu testlerde hiç hata payı olmadığı söylenemez; genellikle kanserin yayılması dışında bazı başka nedenler de bu tür anormalliklere yol açabilir.
Röntgen filmleri ve taramalar
Kanserin ilk belirtisi sıklıkla röntgen lerdeki anormal görünümdür. Örneğin akciğer kanseri
normalde büyük ölçüde havayla dolu olması gereken bir bölgede yer kaplayan bir gölge ye yol açabilir. Tümörler meme röntgeninde (mamografi) ya da barsakların baryumlu grafllerinde de görüntülenebilir.
Mamogram
memenin iki düz yüzey arasında sıkıştırılarak röntgen filminin alınmasıdır. Meme kanser-leri röntgen filmlerinde hemen gö-rülebilen işaretlerin
özellikle kan-serli doku içerisindeki küçük kalsi-yum birikimlerinin neden olduğu küçük ve beyaz renkli beneklerin oluşmasına yol açabilir.
Baryum yutulduğunda ya da bir tüp aracılığıyla rektumdan içeriye verildiğinde (baryum lavmanı) rönt-gen altında yoğun beyaz bir renk vererek özofagus
mide ya da barsağın iç yüzeyinin hatlarını ortaya çıka-rır. Normal koşullarda iç yüzey düz-günken
kanser düzensiz ya da içeri-ye doğru şişkin görünmesine yol açabilir.
Bazen röntgen ya da taramada beyaz renkte görünen başka ‘boya’ ya da ‘kontrast maddeleri’ bir top-lardamardan kan dolaşımına enjekte edilir. Verilen madde kan yoluyla böbreklere ulaşır ve böbrekler de bu maddeyi idrarla atar. Bu sırada böb-rek ve mesanede yapılan X ışınlı gö-rüntülemelerde (intravenöz ürogram [1VU] ya da piyelogram [1VP]) bu organlar oldukça açık biçimde görülebilir ve anormal görüntüler kanser bulunduğunu düşündürür.
Kansere tanı konulması ya da kanserin yaygınlığının belirlenmesi sürecinde yukarıda sayılan değişik tarama testlerinin birinden geçme-niz gerekebilir. Bilgisayarlı tomog-rafi (BT) ve manyetik rezonans gö-rüntülemesi (MR) sırasında
hasta-nın genellikle büyük ve daire şeklinde bir aygıtın içine girip hareketsiz yatması gerekir. İşlemden önce bü-tün bunlar size açıklanacaktır. Gü-nümüzde BT görüntülemesi genellikle çok kısa sürede tamamlanır. MR görüntülemesi biraz daha uzun (yaklaşık 15-20 dakika) sürer. Bu görüntüleme teknikleri araştırılan bölgenin kesitler ya da dilimler ha-linde son derece etkileyici resimle-rini oluşturabilir ve basit röntgenler-le karşılaştırıldığında kütleleri çok daha açık biçimde gösterir. Tümö-rün ya da çevresindeki dokuların daha açık görünmesini sağlayan bir ‘kontrast maddesinin’ içilmesi ya da damar içine enjekte edilmesi gere-kebilir.
Ultrason görüntülemesinde
bir prob (sonda aleti) vücudun incele-nen kısmınının derisi üzerinde hare-ket ettirilir; kimi zaman prob rektu-ma
vajinaya ya da özofagusa yerleş-tirilerek de kullanılabilir. İç dokular-dan yansıyan çok yüksek frekanslı
işitilemeyen ses dalgaları saptanarak bir ekranda görüntüler oluşturulur.
İzotop görüntülemesi
izotop adı verilen radyoaktif bir maddenin en-jekte edilmesi ya da ağız yoluyla alınmasından sonra yaydığı gamma ışınlarının bir gamma kamerası tara-fından saptanması işlemidir. Kanser hastalarda en sık gerçekleştirilen izotop taraması
kemik taramasıdır. Enjekte edilen izotop dolaşım siste-mi aracılığıyla vücudun değişik böl-gelerine taşınır ve kemiğin
vücu-dun başka bir yerinden yayılan tü-mörün yol açmış olabileceği herhan-gi bir hasarın iyileştirilmesi için çaba gösteren bölgelerinde ‘yoğunlaşır’ ya da yerleşir. Bu bölgelerde izotop yoğunluğunun yüksek olması
iske-letin gamma kamerasıyla alınan re-simlerinde “sıcak noktalar” (aktif noktalar) olarak görülmesine yol açar. Ancak kimi zaman yorumlamak güç olabilir ve bu tür sıcak böl-geler kanser dışındaki dejeneratif hastalıklarda da (örn. aşınma ve yıp-ranma) görülebilir.
Kanserli hastaların değerlendiril-mesinde bir başka görüntüleme yöntemi olan pozitron emisyon to-mografisinin (PET) değeri giderek daha fazla kabul edilmektedir. Kimi zaman PET ile diğer tekniklerin görüntüleyemediği tümörler saptana-bilmektedir. Bu teknik
kan dolaşı-mına enjekte edilen özel bazı şeker-lerin kanser hücreleri tarafından nor-mal hücrelere göre çok daha çabuk alınması ya da emilmesi eğilimine dayanmaktadır. Şeker moleküllerine tutturulmuş olan radyoaktif işaretler
kanserli dokuların görüntüde ‘aydınlanmas nı sağlar.
Röntgenler ve diğer taramalar kanser kuşkusu olan ya da kanser ta-nısı konulan kişilerin ilk değerlendi-rilmesinde olduğu kadar
geçmişte kanser tedavisi uygulanmış kişilerde hastalığın yinelemesinden kaynakla-nabilecek belirtileri araştırmakta da kullanılır. Ancak bu görüntüleme tekniklerinin her zaman doğru so-nuç verdikleri düşünülmemelidir; en duyarlı görüntüleme teknikleri bile çok küçük kanserleri saptamakta ye-tersiz kalabilir ve sıklıkla
daha sonra iyi huylu olduğu anlaşılan bazı kuş-kulu anormallikleri gösterir.
Tümörlerin evrelendirilmesi
Biyopside kanser tanısı kesinleştirildikten sonra genellikle kanserin ‘ev-resi’ saptanır. Evrelendirme işlemin-de kanserin boyutları belirlenir ve bi-tişik dokulara
lenf damarları yoluyla lenf bezlerine ya da kan dolaşımı aracılığıyla daha uzak bölgelere ya-yılıp yayılmadığı değerlendirilir.
Değişik evreleme sistemleri var-dır ancak bunlar arasında en sık kul-lanılanı TNM evrelendirilmesidir. T harfi birincil tümörü
N harfi lenf dü-ğümlerine (nodlarına) yayılımı ve M ise uzak bölgelere yayılımı (metas-taz) gösterir. Her harf için bir sayı belirlenir. Örneğin çapı 3 cm olan ve koltuk altındaki lenf düğümlerin-den bazılarını etkilemiş bulunan
ancak daha uzak yayılım belirtisi vermeyen bir tümör T2N1MO olarak sınıflandırılır. Buradaki T2
birincil tümörün boyutlarının 2-5 cm ara-sında olduğunu gösterir. Nl ise kol-tuk altında hastalıktan etkilenen an-cak çıkartılabilecek nitelikteki lenf düğümlerini işaret eder. MO
sapta-nabilir uzak metastaz olmadığı anla-mına gelir.
Evrelendirme akıbetin (prognoz) tahmin edilmesinde
tedavi konu-sunda önerilerde bulunulmasında ve tedavinin sonuçlarını değerlendirip karşılaştırmada yararlı olabilir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,723
Son üye
AlanDQ
Üst