>>Her şey bozuldu!<<

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yavuz BAHADIROĞLU

Bir dostumla yemek yiyoruz…


“Müşteri”nin “misafir” sayıldığı, misafirin hürmetle anıldığı günlerde, yemek yediğimiz yerlere “aşhâne” denirdi. Aşhânelerde, envai çeşit şerbetler eşliğinde güzel ev yemekleri sunulurdu…
Sonra ismi değişti, “lokanta” oldu; derken “kebapchy”ye dönüştü!..
Birden aklıma takılanı dostuma sordum: “Sence fazla et yediğimiz için mi böyle şiddete meylettik?”
“Ne alâka?” dedi şaşkın şaşkın.
“Etoburlar genelde vahşi oluyor ya, ondan.”
Devam etmek niyetindeydim, ama sözüm şiddetli bir çarpma sesiyle kesildi. Önümüzdeki caddede iki araba toslaşmıştı…
Az sonra ise sürücüler bir birlerini boğazlamaya çalışıyorlardı. Küfürler bizim “kebapchy”ye kadar geliyordu.
Arkadaşıma gülümseyerek baktım. O da omuz silkip kebabına daldı…
Dışarıda hâlâ kavga vardı. Zaman zaman dövüş, zaman zaman küfürleşme ve ağız dalaşı şeklinde, polisler gelene kadar devam etti.
Arkadaşım bir ara kebabından başını kaldırıp kaza yapan arabaların etrafında el-kol hareketleri eşliğinde ahkâm kesen kalabalığa baktı. Başını iki yana sallayarak:
“Her şey çok bozuldu” dedi.

“Üzüm üzüme baka baka kararır” derler ya, insanlar da galiba birbirlerine baka baka bozuluyor!..
Eskiden hafif argoya kaçana, “Başka İstanbul yok, gelmişken konuşmasını öğren” derlerdi…
Şimdi ise düzgün konuşana “züppe”, nazik ve centilmen olmaya çalışana “sünepe”, herkesin hakkına-hukukuna saygı duyana “pısırık”, kendi hakkına rıza gösterene ise “korkak” diyorlar.
İstanbul, İstanbul olmaktan çıkalı çok oldu, maalesef. İstanbul’da ne İstanbul kaldı, ne İstanbullu!.. O kadar ki, İstanbul’da güzelim “İstanbul Türkçesi”ni mumla arıyoruz!
“İlkeli yayıncılık” sorumluluğu içinde, topluma aynı zamanda Türkçe öğretmesi gereken ekranlar “gidiyom-geliyom”dan geçilmiyor…
Hadi dizi filmlerde yerel ağız kullanılması, diyelim ki, renkliliktir; peki koskoca “haberci”lerin Türkçe hatalarıyla malul “bülten”ler okumaları nedir?..
Hoş zaten “baş haberci”ler de çoktan beri, “enkırmen” olmuş, Türkçeyi enkırıp geçiriyorlar.
Hâlâ anlamış değilim: Biz kendi dilimizden nefret mi ediyoruz?..
Nefret etmiyorsak neden Amerikan ağzıyla Türkçe geveliyor, iki kelime arasına İngilizce sıkıştırıyoruz?..
Neden muvazî varken “paralel”, bestekâr varken “kompozitör”, edebiyat varken “literatür”, yahut “yazın”, hakikat varken “realite”, usul varken “metod”, perhiz varken “diyet”, teşkilat varken “organizasyon”, müsamaha varken “tolerans”, itibar varken “prestij”, menkıbe varken “anekdot”, aksülâmel varken “reaksiyon”, vahim varken “kritik”, nazariye varken “teori”, üslup varken “stil”, sanayi varken “endüstri”, idman varken “egzersiz”, resmi kabul varken “resepsiyon”, kâtip varken “sekreter”, tahlil varken “analiz”, nâşir varken “editör”, elektronik mektup varken “mail” diyoruz?
Binyılın adı “milenyum”, yılbaşınınki “bienal” oldu olalı, mertlik iyiden iyiye bozuldu, Türkçemiz Allah’a emanet bir hâle geldi…
Bir yandan çıtakça benzeri Türkçe konuşanlar, öte yanda “gâvurca”dan ne kadar çok kelime kullanırsa o kadar “aydın” olacağını zannedenler…
Bilgisizlikle sorumsuzluğun, duygusuzlukla duyarsızlığın, düşüncesizlikle nemelâzımcılığın arasında dilimiz de, nezaketimiz de, hoşgörümüz de aşındı…
Ne öğretmene saygımız var, ne anne-babaya, ne de hocaya…
Büyüklerimizle dalga geçiyor, küçükleri eziyor, internette “sörf” yapmayı bilgilenme zannediyoruz…
Ağız dalaşına girmeyi de, çoktan beri “tartışma” ilân etmişiz…
Geçenlerde üst düzey (böyle demek moda şimdi) bir trafik görevlisiyle konuşuyorum. Dedi ki:
“Bu millet düzelmedikçe bu trafik düzelmez.”
Baktım, çok haklı: Kendi şeridinde düzgün gitmeyi “acemilik”, trafik kurallarına uymayı “enayilik”, başkasının hakkına saygı göstermeyi “korkaklık”, trafik içinde yarışmayı “ustalık”, başkasının hakkını yemeyi “uyanıklık”, doğru düzgün konuşmayı “ukalâlık” addeden bir toplum, düzgün trafiği hakketmediği gibi, düzgün sağlık ve düzgün eğitim hizmetini de hakketmez…
Bozduğu kuralların içinde patinaj yapar durur.
Medeniyet “uygar”laştırıldığından bu yana, “aygır” sayısı çok arttı!
Hepimiz “vatan kurtarmak”la öylesine meşgulüz ki, kendimizi kurtarmaya vakit bulamıyoruz!
Kendimize emek harcamıyoruz, gelişmeye çalışmıyoruz; okumuyor, yazmıyor, dinlemiyoruz… Ortaya ne çıkıyor o zaman? Agresif, saldırgan, anlayışsız, hoşgörüsüz, ilkel, kavgacı, az gelişmiş, korkak tipler çıkıyor…
Bilmeyen korkar… Ya da, korkmamak için korkutmaya çalışır. Bu eğilim de, şiddete çıkar…
Oysa şiddet hiçbir sorunun çözümü değildir.


Vakit
 

isokor

Özel Üye
Katılım
31 Ocak 2010
Mesajlar
2,048
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
İnsanlar en basitinden yolda yürerken bile birbirlerine yol vermiyolar kamikaze gibi insanın üzerine üzerine geliyolar.
Sadece Trafik kemerini değil kurallarıda takmıyoruz!
Teşekkür ettim çok haklı bi makale.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst