Ahmet midhat efendi üzerine ...

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
AHMET MİDHAT EFENDİ

Ahmet Midhat Efendi, romancılığı ve gazeteciliği ile tanınan edebiyatçılarımızdandır.
Biyografisinde Tophane’de Karabaş Mahallesi’nde bir evde doğduğu ibaresi mevcuttur. Fakir bir ailenin çocuğudur. Babasını kaybettikten sonra bir aktarcı dükkânında aktar olarak çalışmıştır. Galata’da bir Fransızdan Fransızca dersleri almıştır.Küçük yaşlarda eğitim vermeye başlamış olması kendisine öğreticilik vasfı kazandırmış ve kendisine Hâce-i evvel (İlk hoca) ünvânı lâyık görülmüştür.İlk eserlerini de bu imzasıyla okurlarına sunmuştur.
Tanzimat, Servet-i Fünûn ve Cumhuriyet dönemi Türk romancıları arasında önemli yere sahiptir.
Ahmet Midhat, daha çok romancılığı ile tanınır. Kronolojik olarak baktığımızda Şemsettin Sami’nin bir, Namık Kemal’in iki ve Recâizâde Mahmut’un ise bir romanı olduğunu biliyoruz; fakat Türk edebiyatı, Midhat’ın romanlarını tanıyınca, kendisinden önce yazılan romanların birer roman denemesi olduğu kanısına varmıştır. Kısacası Türk edebiyatında roman, Ahmet Midhat ile başlamıştır.
Kendisini edebi türler içerisinde en çok romana veren Midhat için Kemal Tahir’in şu sözü Ahmet Midhat’ın tarifi gibidir: “Roman yamakla romancı olmak başka bir şeydir. Romancılığı kendine dert etmiş kişidir romancı... Günün 24 saati romanla uğraşır; günün her saatini romanla geçirir.”
Ahmet Midhat da tıpkı Kemal Tahir’in ifade ettiği gibi günün her saatini romanla, yazı yazmakla geçiren bir yazarımızdır. Romanlarını yazarken halkı eğitmek, topluma kültürel fayda sağlamak, okuyucularına bir şeyler katmak gibi kendisinin temel prensiplerini oluşturan unsurları hiçbir zaman gözden kaçırmamıştır. Öyle ki, romanlarında (“Dürdâne Hanım” romanında ‘telefon’ cihazı hakkında ansiklopedik bilgilere ve yine “Hasan Mellâh” adlı romanında ise Akdeniz coğrafi yapısı hakkındaki ansiklopedik bilgilere rastlamak mümkündür.) toplumu eğitmek ve bilgilendirmek için sıklıkla ansiklopedik ibârelere yer verir; fakat daha sonra bu durum diğer edebiyatçıların tepkisini çeker, Ahmet Midhat yoğun tenkitlerle karşı karşıya kalır. Ahmet Midhat’ın eleştirilere cevabı ise gâyet açıktır: “Ben edebiyatçılık iddiasında olan biri değilim. Eserlerimin çoğunu yazdığım sırada memleketteki okur yazar sayısı çok azdı. Memleketimizde edebiyattan anlamayan nüfusun toplam nüfusa oranı %95’ti. Dolayısıyla ben de bir şeyler öğretmek amacıyla eserlerimi kaleme aldım. Edebiyat yapmaya vaktim ve kalemim de müsâit değildi. Haddimi ve hudûdumu bildim; çizmeden yukarıya çıkmadım. Gerçek edebiyatı da Hâmid’lere, Ekrem’lere bıraktım.”
Ahmet Midhat belki de ailesinin maddi koşullarının elverdiği kadarıyla eğitimini tam anlamıyla gerçekleştiremedi; ama kendi çabaları ve edebiyata olan aşkıyla, eserleriyle halkına nasıl fayda sağladıysa, kendini de mükemmel bir şekilde sadece kendisinin yardımıyla yetiştirmiştir. Avrupa kültür ve medeniyetini okuduğu gazete, dergi ve kitaplardan adım adım takip etmiştir. Avrupa ile ilk tanışması ise 1888 yılında Osmanlı delegesi olarak Şarkiyâtçılar Kongresi’ne (Stockholm) gitmesiyle gerçekleşmiştir.
Ahmet Midhat, “Hasta Adam” olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin diğer edebiyatçıların yapmış oldukları siyâsi münâkaşalarla değil; toplumun kültür ve eğitim seviyesinin yükselmesiyle, Avrupa standartlarının gerektirdiği noktanın ancak bu şekilde gerçekleşebileceği inancıyla, eserlerini topluma yarar sağlamak amacıyla vermiştir ve bu ilkeleriyle yaşamış bir yazarımızdır. Fakat yaşanan münâkaşa ve kargaşa ortamından kendisi de etkilenmiş ve sürgüne (Rodos) gönderilmekten kendisini kurtaramamıştır. “Menfâ” adlı eserinde de bu sürgün sırasında geçen günlerini anlatmaktadır.
Hayatının neredeyse tamamını yazı yazmakla geçiren Ahmet Midhat için roman yazmak artık bir hayat davası olmuştur. Tüm geçimin neredeyse yazmakla kazanan Midhat’ın önce Tahtakale’deki evinin bir odasını matbaa atelyesine dönüştürdüğü; Cağaloğlu’nda açmış olduğu bir de matbaa atölyesi olduğu bilinmektedir. Maddî durumu düzelince ise Beykoz sırtlarında kendine bir yalı satın alıp hayatının geri kalan bölümünü burada geçirmiştir. Yazmayı o kadar seven bir yazardı ki; her sabah Boğaz’daki balıkçılardan kayık kirâlar, Cağaloğlu’ndaki matbaa atelyesine giderken Eminönü-Sirkeci’ye kadar ki 2-3 saatlik zaman diliminde hem kürek çeker hem de yazılarını yazardı.
Her ne kadar Şarkiyatçılar Kongresi hâriç, Avrupa’yı yakından tanıma fırsatı bulamasa da, eserlerinde ve romanlarında Batı kültürünün etkilerini açıkça görmekteyiz. 1894’te kaleme aldığı “Avrupa Âdâb-ı Muâşereti Yâhut Alafranga” adlı eserin de kendisinin Avrupa kültür ve medeniyetini ne denli tanıdığının bir beyannâmesi sayılan, görgü ve ileri görüşlülüğü vurgulayan eseridir. Fakat aynı zamanda Avrupa medeniyetine körü körüne bağlanmanın da kötü sonuçlar doğurabileceği inancını da taşımaktadır. Bu doğrultuda iki önemli romanı vardır: “Felâtun Bey ve Râkım Efendi”,“Acâib-i Âlem”ve “Jön Türkler”. Felâtun Bey ve Râkım Efendi” adlı romanı iki ana karakteriyle aslında iki insanı değil; aksine Batı kültürü ile Doğu kültürü arasındaki etkileşimlerin doğurmuş olduğu sonuçları anlatmaktadır. Bu romanda diğer dikkat çeken bir unsur ise yapıttaki Râkım Efendi karakterinin aynı zamanda Ahmet Midhat’ın bir prototipi (gerçek hayattaki temsilcisi) olmasıdır.

Roman ve Ahmet Midhat

Ahmet Midhat romanlarında irdelediği önemli konuların başında:
· Alafrangalık meselesi. ( Felâtun Bey ve Râkım Efendi, Acâib-i Âlem bu mesele üzerine yazmış olduğu önemli iki eseridir.)
· Kölelik meselesi: Özellikle kızların câriye olarak alınıp satılmasına karşıdır. ( Dün- ya’ya İkinci Geliş, Esâret, Ölüm Allah’ın Emri ve Firkât adlı romanlarında bu meseleye geniş yer vermiştir.)
· Gençlerin aile zoruyla evlendirilmesi meselesi. ( Gençlik Tahakkük adlı eserinde değindiği meseledir.)
· Genç kızları tıpkı erkekler gibi eğitim görmeleri gerektiği ve kadın- erkek eşitliği inancı ve meselesi. ( Felsefe-i Zenân ve Diplomalı Kız adlı romanları bu inancın temsilcileri olan iki önemli eseridir ki; Ahmet Midhat bu konuları eserlerinde ele alırken dozunu feminist duyguların barınaklarına kadar yerleştirmiştir.)
· Kadın meseleleri: XIX. Yüzyılda, hemen hemen Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” nden başlayarak neredeyse tüm Tanzimat edebiyatı yazarlarınca ele alınıp işlenen bir mesele olmuştur. Ahmet Midhat da bu mesele üzerinde fazlaca durmuştur. Kadına bakış özellikle Avrupa medeniyetini daha yakından tanıma fırsatının yakalanma- sıyla restore edilmeye başlanmıştır. Fakat bu meselede diğer şair ve yazarlara na-
zaran Ahmet Midhat’ın daha bir öne çıkmasındaki en önemli unsur, annesinin de bir Çerkez câriye olması ve bu duruma daha da yakından şâhit olmasıdır.Bu kadın meselesini, roman türünde ilk olarak annesi de bir câriye olan Sâmipaşazâde Sezâî’nin “Sergüzeşt” adlı eserinde dile getirmiş, Ahmet Midhat da devamını getirmiştir. Ahmet Midhat her zaman kadın- erkek eşitliğini savunmuş ve kadınların da bir gün erkekler aynı yolda yürüyeceği inancıyla fikirlerini topluma yansıtmıştır.Toplumda düşmüş kadınlara yapılan muâmelelere son verilmesi; onların yeniden topluma kazandırılması gerektiği düşüncesinin temsilcisidir. Bu meseleyle ilgili olarak da üç önemli romanı vardır: “Müşâhedat”, “Henüz On Yedi Yaşında” ve “Yer Yüzünde Bir Melek”.

NOT: “Esrâr-ı Cinayât” adlı bir polisiye ve bir de yaşanan olaylardan ders çıkarılması gerektiği düşüncesinin vurgulandığı “Kıssadan Hisse” adlı romanları bulunan Ahmet Midhat Efendi, irili – ufaklı tüm bu eserlerini (29 hikâye) Bağdat seyahâti dönüşü “Letâif-i Rivâyât” adlı kitabında derlemiştir.

Ahmet Midhat Efendi’nin diğer Tanzimat romancıları gibi Batı’dan örnek aldığı yazarlar arasında Fenelon’lar, Racine’ler, Voltaire’ler değil de, daha çok ikinci sınıf yazarlar olarak tâbir edilen A. Dumas, P. De Kock, Eugene Sue ve Don Kişot gibi yazarlar vardır.
Gerçek anlamda roman yazarı diyebileceğimiz o dönemdeki yegâne şahıs Ahmet Midhat’dır. Bu işi çok ciddiye alan bir kişidir. Romancılık sayesinde gerçekleştirmek istediği idealleri vardır. Tanzimat devri okuyucularının sadece eğlenmelerini değil; eğlenirken öğrenmelerini de kendisine amaç edinmiştir. Vermiş olduğu bilgilerin de çoğu Batı kültürüyle yakından ilgilidir; o kültürü, Avrupa’yı ve oranın insanlarını, icatlarını ve medeniyetini okurlarına sunmuştur.Eserlerini sanki okuyucusuyla sohbet edermiş edâsıyla vermiştir. Batı romanına aykırı olmasına rağmen eserlerinde ilâve bilgilere yer vererek Türk okuyucularının kültür seviyesini yükseltmeyi amaçlamıştır. Bu çok yönlülüğünden dolayı da kendisinden sonraki pek yazar ve edebiyatçı O’nun takipçisi olmuştur.

Gazetecilik ve Ahmet Midhat

Gazete Tanzimat’tan sonra Batı’dan hayatımıza giren bir türdür. Şinasi’nin çıkarmış olduğu gazetelerle özel gazetecilik artıyor, rekabet başlıyor ve bu süreç içinde Ahmet Midhat da I.Meşrutiyet’ten II. Meşrutiyet’e kadar 30 sene yayın hayatını sürdürecek olan Tercümân-ı Hakîkât adlı gazetesini çıkarmaktadır. Bu gazete Midhat’ın tek başına çıkardığı ve kesintisiz olarak yayımladığı gazete olması açısından önemlidir. Bu dönemde okuyucularını tefrika romancılığına alıştırıyor.Okuyucunu merak duygusunu ve okuma alışkanlığını pekiştirmeyi ve bu amaçla da gazetenin sürümünün devamlı hâle gelmesini sağlamıştır. Hasan Mellâh romanındaki Denizci Hasan ile Cüleyyâ’nın aşkının anlatıldığı tefrikalar okuyucunu büyük ilgisini çekmiş ve hattâ ahmet Midhat Efendi ile tanışmak isteyen bu okur kitleleri gazetenin önünde kuyruklar oluşturmuştur. Yine gazetesinin bir köşesinde okurların okuma alışkanlığını pekiştirmek amacıyla “Muşâhebât-ı Leyliyye” (Gece sohbetleri) adlı yazıları bulunmaktadır; çünkü O’na göre okumanın yaşı ve saati yoktur, olmamalıdır.Daha sonra bu yazıları “Okuma Zevki” adı altında kitap hâline getirilmiştir.
Mithat Paşa’yla tanışmasından sonra O’na ait olan Tuna gazetesinde yazılar yazmaya başlıyor. O dönemde Mithat Paşa’nın yanında bulunan Osman Hamdi Bey’le tanışıyor. (***Osman Hamdi, Batılı anlamdaki resim geleneğini Osmanlı toplumuna kazandıran ve Tanzimat devrinde bunun kökleşip kurumlaşmasına önayak olan, sanat tarihi açısından önemli bir yere sahip olan şahıstır.)
Mithat Paşa’nın Bağdat’a tayininin çıkmasıyla beraber üçü birlikte Bağdat’a gider ve bu Ahmet Midhat Efendi için Doğu’yu tanıması açısından eşsiz bir fırsattır. Bağdat’ta bulunduğu süre içerisinde devamlı sanatla iç içe kalmış, yeni çıkan dergi ve gazeteleri merakla takip etmiş, kendisini sürekli olarak geliştirmiştir. Hayatı boyunca doymak bilmeyen bir kültür açlığıyla hemkendisini hem de yaşadığı toplumu aydınlatmayı amaç edinmiştir. Bu alanda, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim ve Muallim Nâci Ahmet Midhat Efendi’nin çizdiği yolda ilerleyen ve O2nu takip edenler arasındadır.

Ahmet Midhat’ın diğer önemli bir özelliği ise dönümindeki tartışmaları ve münâkaşaları yakından takip ve onlara iştirâk etmesidir. Bu tartışmaların başlıcaları:

· Hayaliyyûn – Hakîkiyyun: Realizm – Romantizm tartışmasıdır. Beşir Fuad’ın Victor Hugo ile ilgili bir kitap yayımlamasıyla patlak veren bir tartışmadır. Bu noktada Ahmet Midhat Efendi realizmi savunu ve bu akımın etkisiyle “Müşâhedât”ını yazar. Bu romanın edebiyatımızda müstesnâ bir yeri vardır. Romandaki karakterlerde Ahmet Midhat adındaki şahsın aslında kendisinin ta kendisi olması ve bu romanda aslında kendisini özeleştirel olarak Berna Moran’ı şu sözleri söylemeye itiyor: “Bu realist teknik, o dönemde başka benzeri olmayan bir tekniktir.”
· Klâsikler: Bizim kültürümüzün ( Osmanlı – Türk ) klâsikleri var mıdır; yok mudur? Ahmet Midhat’a göre vardır.
· Dekadanlık: Çürümüş, kokmuş, değersiz mânâsına gelen bir kelimedir. Bu kelime daha çok, doldurulmış akım ve anlayışlar için kullanılmaktadır. Tartışma, Servet-i Fünûncuların toplumdan uzak bir edebiyat yaptıklarını vurgulamak amacıyla yazılan bir makâle ile başlamıştır. Ahmet Midhat bu noktada sanatın toplum için olması gerektiği düşünenler safhasında yer almıştır.

Kısacası bu tartışmalarda da gördüğümüz üzere Ahmet Midhat’ın çok yönlü bir özelliğe sahip olmasının edebiyat alanına nasıl etki ettiği açık ve nettir. Hayatı boyunca öğrenmeyi ve öğretmeyi amaçlayan yazarımız yaşamış olduğu hayata lâyık bir şekilde, meccânen hocalık yaparken vedâ ediyor...
 

KatreiAsk

Özel Üye
Katılım
1 Şub 2010
Mesajlar
530
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şehir:
Çorum
emeğine sağlık bilgiler için teşekkür ederim canım ;)
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,417
Mesajlar
134,315
Kullanıcılar
90,726
Son üye
LeonUO
Üst