Tecrübe İle Sabittir!

isokor

Özel Üye
Katılım
31 Ocak 2010
Mesajlar
2,048
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya

Cihangirin şaibeli ara sokaklarında dört katlı köhne bir binanın üçüncü katındaki mütevazı dairemizde oturuyorduk biz. Kuytudaki bir hayatın en arka sokağında…


*Kilidine sıkışmış bir anahtarın
kapıya bakışındaki çocuksu ifade kadar seviyorum seni…



Kilidi sıklıkla tutukluk yapan onun genellikle tekmeleyerek açtığı bir kapısı vardı dairemizin. Kapımız antre mutfak oturma odası ve salon olarak kullanabildiğimiz entegre bir alana açılırdı. Onun dışında küçücük bir banyomuz köşede kalan yatağımız ve ille de onun eskiciden topladığı kitapları tıka basa doldurduğu raflarımız vardı. Eşyalarımızın hemen hepsi ikinci eldi. Başkalarının zevklerini kendi zevklerimizle harmanlayıp da dekore ettiğimiz eşyalardı her biri de...
Mutfak raflarımızı eşi olmayan bardaklar işgal ederdi. O çok sevdiği fincanlarımızın dışında. Tarihini tam çıkaramıyorum şu an ama gereksiz olduğunu düşündüğü bir sevgililer gününe rastlamıştı o fincanları aldığım vakit.


“ Birini seviyorum dedi bana ondan vazgeçemem! “

Sıcaklığıyla uyumayı severdim. Onunlayken anlamlandıramadığım tuhaf bir huzur kaplardı içimi. Gece uyandığımda gözlerimi açmadan elimle yatağı yoklardım. Eğer uyanmışsa hassas bir termometre gibi kalktığı zaman hakkında fikir yürütmek için yattığı yerin ısısını kontrol ederdim. Gözümü açıp odanın kapısına bakardım sonra gölgesi yansırdı kalem tutan elinin. Ah gölgesi bile yeterdi varlığının.
Peşinden usulca kalkardım bazen arkasından ensesine sıcak bir öpücük kondururdum tek kelime bile etmeden. Çünkü etsem terslerdi beni “Kadın git başımdan kelimelerimi kaçırma!“ diyerek. Ben de küsüp yaramazlık yaptığında azar işiten küçük bir kız çocuğu edasıyla dönerdim yatağımıza. Sabaha karşı kabahatli kediler gibi kuyruğunu kıstırıp yanıma gelirdi. İzlerdi beni öperdi çok! Çok öptün deyip de serzenişte bulunsam da bilirdi dayanamazdım ona. Sarılırdım içimden hiç bitmesin diye ettiğim dualarımla. Gün doğardı üzerimize bir anda uzaklardan süzülen ezan sesi ve karşı binanın altındaki pastaneden gelen paskalya çöreği kokuları eşliğinde. Gözümün içine bakıp dudaklarını şekilden şekle sokar şımarık bir velet gibi “Hadi kalk bana çay demle çörekleri alıp geliyorum.“ derdi. Neydi zorumuz bilemiyorum ama severdik sabahın körüne eşlik etmeyi. Ben çayımı hani o meşhur günde aldığım o fincanda içmeyi severdim. Hani onun eve sarhoş döndüğü evvel bir vakitte elinden düşürerek kulpunu kırdığı… Çayı demleyene kadar o çoktan dönmüş olurdu. Hızlı hızlı çaldığı kapıyı aşkla açardım her defasında. Beklemeye tahammülü olmamasına rağmen anahtar taşımazdı yanında. Kapıyı anahtarla açmayı sevmezdi. Bensiz boş gelen bir eve girmek istemezdi hiç. Nedeni de buydu evde tek anahtarımız oluşunun ve bende durmasının. Sehpanın üzerine örtü sererek masa niyetine kullanır neşe içinde yapardık kahvaltımızı. Çenem düşerdi benim o pek konuşmazdı yalnızca gülümserdi. Mutlu olduğu zamanlar çok konuşurmuş bazı insanlar sahi şimdi düşünüyorum da ben ondan daha mı mutluydum acaba?

“ Birini seviyorum dedi bana ondan vazgeçemem! “

Gözleri kızarırdı çoğu sabah. Bazen dayanılmaz migren ağrıları çekerdi ben de ilaçlarını içirip yatırırdım onu. Uyuyana kadar beklerdim başında canından can var eden bir anne şefkatiyle. Uyuyunca yanından sessizce kalkıp salona geçerdim. Annemin şalını örtü olarak kullandığım koltuğa otururdum istisnasız. Televizyonu açmak isterdim ama ne mümkün yazık ki huyundan bir o anlardı aksi ihtiyarlara benzeyen televizyonumuzun. O sıra annemin televizyon üstü danteline kayardı gözüm. Annemi anımsardım. O da babamı az önce huzurlu bir uykuya uğurladığım adamı sevdiğim kadar sevmiş olabilir miydi? Ve babamın onu terk etmesiyle evimizi saran naftalin kokusu o el üstünde tuttuğu hatıralarının eskimemesi için miydi? Ah annem yalnız yaşlanıyor benim annem. Annenin kaderi kızına derler acaba kaderin yansır mı bana? soruları beynimin etini yerdi.

Tam bunlara kafa yorarken ağlama krizim tutardı birden. Ne ağlak bir kadındım o dönem hoş şimdi de çok farklı sayılmam. O gün ağlayarak kalkmıştım yerimden. Banyomuzun boy aynasında hıçkırıklara boğulan yansımamı izlemiştim bir süre. Ağladığımı anlamasın diye yüzümü yıkayıp çıkmıştım ne çocukça!
Ardından tekrar oturduğum yere dönüp radyoyu açmıştım. Farid Farjad’ ın Hiç’ i çalıyordu nasıl unuturum. İçime işliyordu kemanın içli sesi keza hâlâ da aynı etkidedir benim için. Derin çok derin diye düşünürken o sessizce gelip karşımdaki koltuğa oturmuştu. Tedirgin etmiş içimi üşütmüştü bakışları. Belli ki bir şey vardı ama neydi diye sorgulamak ne büyük bir ahmaklıktı. Neticede dakikalar sonra öğrenecektim nedenini. Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve ellerimi avuçlayıp sıkıca tuttu. Bu hareketlerinden belliydi aslında durumun vahim bir hâl alacağı. Allah’ım ne kadar saftım sonraları elbette yapılacaktı bu gidişin içsel muhakemesi. “Biz herkese farklı birbirimize aynı olduk hep. Daima dürüst davrandık ilişkimize. Bunu bozmadan devam ettirmek istiyorum.” diyerek başladı cümlelerine o umarsızca sevdiğim adam. ( Allah’ım ne korkunç bir andı! ) Gözlerime bakıp “ Birini seviyorum dedi bana ondan vazgeçemem! “ Susuyordum sessizliğimin bizi biz’likten çıkarmayı engellemeyeceğini bildiğim hâlde susuyordum. (O an türlü intihar senaryoları geçiyordu gözlerimin önünden. İçimdeki çocuk elma şekerini düşürmüşçesine ağlarken kadınlığım ise çaresizdi. Kederli anlarımız mutlu anlarımıza sıkı sıkıya sarılmış hiçbir aaaatlığı boş geçirmemek maksadındaydı sanki. Yaşadığımız her ne varsa hepsini o kadınla yaşayacaktı artık anılarımızı yıpratacak hayallerimizin üstüne yeni hayaller kuracaktı. Her şeyimdi o benim peki ya gidince nasıl olacaktı? “Gitme beni bırakma desem bir işe yarar mıydı? Bir anlamı olur muydu onun için beklentilerimin?” ve benzeri saçma sorular geçiyordu acizleşen aklımdan. Nihayetinde kararını gitmekten yana kullanmış adama susmaktan başka hiçbir şey gelmemişti elimden! )

Alnıma bir öpücük kondurup bıraktı ellerimi. “Düzeninin bozulmasından nefret edersin biliyorum evdeki her şeyi olduğu gibi bırakacağım korkma.” dedi. O bir evi terk ettiğini sanıyordu oysa koca bir hayatı ardında bıraktığını bilmiyordu. Son kez açtı o tekmelerinden bolca nasiplenen kapımızı. İçimden dönüp ardına bakmaması için yalvarmama rağmen fütursuzca bana bakarak üzerime basa basa gidiyordu. Kapı kapanır kapanmaz hızla kirli sepetine yönelerek kirli gömleklerini koklamıştım. Adam! Sen yokken bile sen gibi kokardı her şeyin. Aynadaki aksimde sevdiği renge boyattığım iki yana ayrılmış saç örgülerimi düzeltmeye çalışmış vazgeçmiştim. Onun elinin değdiği her şeyi oluruna bırakarak…


*Hiç sormadım neydi başka elbiseler içinde bulduğun aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz. Güveye benzer bir şey oldu suskunluğun! Anladım ki;
Aşk naftalinlenmiyormuş meğer eğer kanıtlanmıyorsa suçun!


Derman İskender Över
 

imqossibLe

Yeni Üye
Katılım
29 Ağu 2008
Mesajlar
832
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Şehir:
Düzce
paylasım ıcın tesekkurler ..
gercekten askı uldugunda karsı tarf bıraktıgında sankı hersey eskısı gıbı olmayacak dusuncesıne nasıl kapılırlar anlamam:(
 

tbua

Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2009
Mesajlar
656
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Şehir:
Adana
çok güzel paylaşım için teşekkürler
 

isokor

Özel Üye
Katılım
31 Ocak 2010
Mesajlar
2,048
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
paylasım ıcın tesekkurler ..
gercekten askı uldugunda karsı tarf bıraktıgında sankı hersey eskısı gıbı olmayacak dusuncesıne nasıl kapılırlar anlamam:(
çünkü alternatifsiz seversin içinden çıkmaz koca bi ömrü göze alırsın onsuz. onun gelmesiyle çevrendekiler sıradanlaşmıştır gitmesiylede onları farketmezsin yine eskidir her şey içinde ama en çok yer kaplayan en anlamlı olan gitmiştr o yüzden kesinlik olarak olmucak bundan sonra diye düşünülür sanırım.
Ricalar..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst