Senin gelmeyişine bir nesir denemesi

sonsuz_nur

Özel Üye
Katılım
30 May 2009
Mesajlar
1,860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Şehir:
Yozgat
SENİN GELMEYİŞİNE BİR NESİR DENEMESİ


İşte Eylül de bitti. Ve sen hâlâ gelmedin.
Yağmurlar damlayacaktı ıslak saçından. Gözyaşından bir deniz getirecekti seni.
"Aah"ların şişirdiği yelkenleri yürek zarından yapılmış bir gemiyle gelecektin.
Ellerinde gözlerimi getirecektin; seni Yusuf bilip, Yakup gibi, giderken ardın sıra yolladığım gözlerimi.
Bunca küf kokmayacaktı ayrılığımız. Kavlimiz böyle değildi. Beni hacil bırakmayacaktın ele-güne, dosta-düşmana karşı.
Sevmek yüreğe saplanmış bir bıçaktı, biliyorum; fakat bunca firkatin adını da koyamıyorum.
Bilseydim, imrenir miydim hiç uçan kuşlara ? Bilseydim, aylardan Eylül'ü, vakitlerden akşamı, çiçeklerden zambağı, kuşlardan turnayı, leyleği koyarmıydım lügatlere ?
Bak, kokun geldi burcu burcu toprak gibi, bir yoksulun ellerine düşmüş sıcak ekmek gibi, kan gibi, gözyaşı gibi, ter gibi, emek gibi; fakat sen gelmedin.
Acın geldi, sancın geldi.
"Derin bir nefret olmadan derin bir muahbbet nasıl olur ?" demiştin ya, bak, kıtlıkta verilmiş bir sokum gibi yolladığın hıncın geldi.
Nemrud'un geldi, ateşin geldi. Maskelere dönüşmüş yüzün ve bin bir türlü sahte eşin geldi. Yokluğun, güzün ve kışın geldi. Şarkıların, resimlerin, ağlayışın geldi; sen gelmedin...
Firavun'un geldi, Haman'ın geldi, Karun'un geldi; fakat Harun'un gelmedi.
Şeytan'ın geldi, Tufan'ın geldi, Kenan'ın geldi, tüm düşmanlarına taş çıakrtır düşmanın geldi; ama sen gelmedin...
Bak, sevdamı süpürüyor Firavun'un çöpçüleri.
Hatıranı kundaklıyor kırılası elleri.
Ocağına tüneyen baykuşlar, mabedine put dikmek için Azer'i çağırıyorlar.
Anaların rahimlerine bir yılan gibi süzülüyorlar; bu yüzden Neron gibi, Kaligula gibi, Şeddad gibi, Haccac gibi, Hülâgu gibi kanlı doğuyor yeni doğan bebelerin elleri.
Zavallılar !
Her biri bir yediveren olan milyonlarca sevdayı toprağa gömüyorlar.
Güneşe seni seviyor diye tutuklama emri çıkarıyorlar.
Senin rengin diye, yeşilin her tonunu darağacına çektiler.
Senin mevsimin diye, baharı gıyabında idama mahkûm ediyorlar.
Senin insan kardeşlerine yerin üstünü zindan ettiler; fakat yerin altı imdada yetişti. Senin doğal kardeşlerin onlar; fakat bunu bilmiyorlar. Tıpkı Nuh'un yer-gök kardeşleri, İbrahim'in ateş kardeşi, Musa'nın asası gibi...
Onlar, senin uğruna çektiğimiz her "ahh"ın bir fırtına, senin uğruna kaldırdığımız her elin bir dağ, senin uğruna döktüğümüz her damlanın bir atom bombası olduğunu yeni yeni öğreniyorlar... Öğrenecekler...
Fakat sen, sen biliyorsun bir nice beklendiğini. Anaların göğsünde hamayıl gibi gezdiğini, her biri sana Meryem kesilen genç kızların başına taç olduğunu biliyorsun.
Ah, biliyorsun sırtlarında Firavun'un kamçısı şakladıkça, her birinin isyan kraliçesi birer Asiye kesileceğini.
Gürbüz çocukların, ağır sancılarla doğduğunu biliyorsun.
Biliyorum, bu yüzden gelişini erteliyorsun. Sevenlerini aşkına bileyliyorsun. Yokluğunun daha çok fark edilmesini bekliyorsun. Bak, diyorsun, ufka bak, karanlığın en koyu olduğu an, fecre en yakın zamandır.
Ey dünyaların en muhteşem gelini ! Kim bilir, belki de sevdalılarından sana sadakatlerini ispatlamalarını bekliyorsun. Sahte âşıklarını deşifre ediyorsun.
Doğru ya, mehir bedelini ödemeden, hangi dünyalı seni görebilmiş ki ?..
Ama kefaretimiz, yokluğunun dehşetine bunca zaman katlanmak olsun.
Bu acıyı mehre bedel kabul et.
Bilir misin "el-intizâr, eşeddu mine'n-nâr" dır ?

Bekletme ki, bekleniyorsun...
Vuslat ki, emelimiz olsun!


"Yokluğunda Düşülmüş Notlar", Mustafa İslamoğlu, Sayfa 9-10-11
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst