Aöf 18.Yüzyıl Türk Edebiyatı 6.Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf 18.Yüzyıl Türk Edebiyatı 6.Ünite Ders Notları



XVIII. Yüzyılda Klasik ve Hikemî Üslup
XVIII. YÜZYILDA KLASİK ÜSLUP VE TEMSİLCİLERİ
Anlamdan ziyade sese önem veren, sanat kaygısından uzak,
nükteli, acık ve zarif bir söyleyişe yaslanan klasik üslup, bu asırda kadim zevki temsil eder
Günlük konuşma diline ait unsurların yoğun bir şekilde kullanıldığı mahalli üslup,yeni olmakla birlikte klasik estetiğin derinlik ve zarafetinden yoksundur. Klasik estetikte,bu tur şiirler basit bulunmuştur
Mahalli üslubun yüzeyselliğine ve Sebk-i Hindi’nin aşırı zihniliğine tepki gösteren şairler ise, Baki ve Şeyhulislam Yahya’da en güzel ifadesini bulan klasik üsluba dönmeyi yeğlemişlerdir

Pertev’e gore bu tarz söyleyiş “tarz-ı hasen” yani güzel, gönle ve kulağa
hoş gelen bir tarzdır. Bu tarz şiirler, bir girdaba benzeyen mazmun yüklü şiirlerden farklı
olarak su gibi akıcı, acık ve zarif bir söyleyişe sahiptir.

Klasik estetik çizgisinde kalan şairlerden Seyyit Vehbi ve Sunbulzade Vehbi de, şiirlerinde heceyle şiir yazma ve sadeleşmeye karşı cıkarak şiir makamını çöğür şairlerinin almasından yakınmışlardır

Raşit ise, zihni şiiri eleştirerek şiirde nüktenin de önemli olduğunu, nüktesiz şiirin pejmürde kıyafetli bir güzelden farksız olduğunu söylemiştir.

Şeyhulislam Yahya ve Neşati’yi ustat kabul eden Nazim Yahya, Enis ve Esrar Dede, Nahifi gibi Mevlevi şairler ile Nevres-i Kadim, Pertev, Beylikci İzzet bu asırda klasik üslup çizgisinde kalan şairlerdir

Klasik üslubun bu asırdaki en önemli temsilcileri Kami ve Nahifi’dir. Fakat Nahifi, Nazim ve Enis Dede ile birlikte, dini-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldığı şiirleriyle bu üslup içerisinde farklı bir yonelişi temsil ederler.

Kâmî (o.1136/1724)

Nabi (o.1712)’den sonra onun boşluğunu dolduracak şairlerden biri olarak görülmüş ve devrinde oldukca meşhur olmuş bir şairdir

Beliğ (1079/1668-1142/1729)

asrın daha çok mesnevileri, olgunluk döneminde kaleme aldığı biyografik eserleri ve tarihleriyle dikkati çeken şairlerinden biridir

nüktedan, zarif, her makama uygun bir manzume yazmaya muktedir iyi bir musikişinas olarak tanıtılmıştır

Divanı ise elimizde yoktur. Tarihleri ve mecmualardaki gazelleri, onun klasik estetiğin inceliklerine vakıf bir şair olduğunu göstermektedir. Şiirlerinde,mahalli söyleyişler bakımından zengin, külfetsiz bir söyleyişi vardır

Nevres (Abdürrezzak) (o. 1175 / 1761-62)

Mahlastaşı Osman Nevres’ten ayırmak için Kadim unvanıyla anılır, yaşadığı zorlukları ve sıla hasretini dile getirdiği lirik şiirleriyle tanınan bir şairdir

Hoca Neşet (1148/1735–1222/1807)

şairliğinden ziyade birçok önemli şahsiyetin yetişmesine katkıda bulunması ve yazdığı mahlasnameleri ile büyük bir şöhrete kavuşan, devrin
renkli şahsiyetlerinden biridir.
hayatını Mesnevi okutmaya ve gençlere Farsca öğretmeye adamıştır.

Aksaray’daki evi, şiir ve edebiyat meraklısı gençler, tarikat ehli insanlarla dolup taşmıştır. devrinde şairliğinden ziyade verdiği dersler ve yetiştirdiği talebelerle tanınmıştır

Şeyh Galip, Pertev, Arif, Beylikci İzzet, Ali Efendi, Arif Mehmet, İhsan, Neyyir,Ferri, Niyaz gibi bazıları devrinin tanınmış isimleri, onun meclisine devam eden şairlerdendir.

etrafında toplanan şairleri, Hint üslubunun önemli temsilcileri Saib ve Şevket gibi şairlere yönlendirmiş ve birçoğunun mahlasını da kendi vermiştir.
şiirlerinde daha çok kadim zevkin peşinde koşmuştur.
Dini-tasavvufi içerikli birçok mensur eseri olan şairin en önemli eseri,hayatta iken 1785-86’da talebesi Pertev tarafından tertip edilen Divanı’dır

Neşet kuvvetli bir şair olmamakla birlikte, birçok önemli şahsiyetin yetişmesine yaptığı katkıları, mahlasnameleri, renkli kişiliğiyle asrın ihmal edilmemesi gereken bir ismidir

Pertev

Muvakkitzade ve Vakanuvis olarak anılan Pertev’in Divanı (Gurol 1994), Beylikci İzzet
tarafından tertip edilmiştir

Divanında 500’un üzerindeki gazele karşılık hiçbir kasidesi yoktur. Pertev, Nayab icin yazdığı mahlasnamesinde, renkli, sanatlı, derin anlamlar ve mazmunlarla yüklü, girdaba benzeyen şiirlerin hayal ve anlamı örteceğini; şiirin akan su gibi okuyucuyu yormayan, akıcı bir üslupla yazılması gerektiğini söylemiştir

sadece zevk ve sefa, şiir için yeterli değildir. Onda insanı etkileyen, yakıcı, hassas duygularda olmalıdır. Çünkü şiir kalbe ait bir maceradır. bu sebeple“kadim zevk’’ e yönelir.

Şiirlerinde, Baki ve Şeyhulislam Yahya’yı hatırlatan klasik üsluba uygun, külfetten uzak, lirik, canlı, özenli bir üslubu vardır.

bu üslubuyla güzel bir tarz (tarz-ı hasen) icat ettiğini söylemekle birlikte, bu tarzda iyi bir takipçi olmanın ötesine geçememiştir

geçememiştir. Şair, mecazi aşkın dedikodusunu bile etmeyi gereksiz gördüğünü söylemekle birlikte, yer yer Nedim gibi beşeri aşk şiirleri de söylemiştir. Onun da gönlü sarışın bir güzeldedir; esmerliği bazen şikayet konusu bile eder.
Gönlünü hoş etmeyen, cefalı sevgili istemez. Bu tur imajlar, klasik estetikte başlayan çözülmenin göstergeleridir
Esrar Dede (o. 1211/1796)
Mevlevi şairlerle ilgili tezkiresiyle tanınır, Şeyh Galib’in edebiyat dünyasına kazandırdığı, klasik şiirin ilginç simalarından biridir,
Şeyhülislam İshak Efendi (o. 1147/1734)
lale düşkünlüğünün dışında devrin coşkusuna ilgi göstermeyen şairlerden biridir.
Devrinde, Batıni çizgilerden uzak bir tasavvuf anlayışına sahip, büyük bir bilgin olarak tanınmıştır. Damad İbrahim Paşa’nın etrafındaki alim ve şairler arasında yer alan şair, asıl şöhretini I. Mahmud döneminde kazanmıştır.Divanı’nı da onun adına tertip etmiştir

dini-tasavvufi bir neşve ile kaleme aldığı gazelleriyle tanınmıştır.

Divanı (Doğan 1997) dışında dini içerikli bir mesnevisi ve mensur eserleri vardır.

Feyzî (o. 1152/1739)

Mesnevi alanda verdiği eserleriyle,külfetsiz, lirik bir üslupla kaleme aldığı gazelleri ve müfret söylemedeki maharetiyle önemlidir.

Divanı’nda (Arslan 1999) kasideler önemli bir yer tutmazken,tarih ve müfretlerin fazlalığı dikkati çekmektedir. Gerek gazelleri ve gerekse kaside ve kıtalarında yer yer güzel şiirlere rastlanmakla birlikte, bunlar bu devirde çokça örneğini gördüğümüz alelade örneklerden öteye geçmemektedir

Beylikçi İzzet Bey de (o. 1809)

Neşet’in Molla Gurani mahallesindeki evinin müdavimlerinden, Pertev gibi hocasının gözde şairlerinden biridir

Divan-ı Hümayun’a katip olarak giren İzzet, padişahla ters düşmesi sebebiyle genç yaşında oldurulmuştur, öldürülme sebebi olarak kendine verilen görevlerle ilgili cüretkar, alay yollu konuşmaları gösterilmektedir

Divanı (Şen 1995), genç yaşında öldürülmesi sebebiyle ölümünden sonra Seyyid Resai tarafından tertip edilmiş, S. Mehmed Nail tarafından da biyografisi eklenerek bastırılmıştır

Şiiri hoşça vakit geçirmeye yarayan iyi bir arkadaş olarak gördüğünü söyleyen İzzet’in şiirleri derinlikten yoksun, lirik söyleyişlerden ibarettir

İlhamî (1761-1223 / 1808)
Donemin şair padişahları içinde anılmaya değer tek isim,mahlasıyla şiirler söyleyen ve şimşirlik kasrındaki kafes hayatını ve saltanat yıllarında yaşadığı ıstırapları içtenlikle dile getirdiği hasbihal turu şiirleriyle dikkati çeken III. Selim’dir
şiirlerini dostlarının tavsiyesiyle bir Divançede toplamıştır,Şeyh Galip’le yakın dostluk kurar
Sûz-ı dil-ârâ makamının mucidi olan İlhami, sanata ve sanatkara verdiği önemle tanınmış; reformist, hassas ruhlu bir padişahtır, bestekarlığının şairliğinden
ustun olduğu söylenmektedir
Şair, hikemi ve aşıkane şiirlerinden çok kafes ardında gecen veliahtlık günlerinde yaşadığı ıstırabı, kasveti, saltanat yıllarında yaşadığı buhranları lirik bir dille ifade ettiği şiirleriyle dikkati çekmiştir

Klasik Üslupta Dinî-Tasavvufi Söylem
Nahifi, Nazim, Enis Dede ve Sakıp Dede dini-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldıkları şiirleriyle klasik üslup içerisinde farklı bir yönelişi temsil ederler. Bunlar içinde şair olarak en
güçlüsü Nahifi’dir.
Onun ardından Nazim gelmektedir. Enis ve Sakıp Dede ise, taklit seviyesinde kalan, nazire şairlerindendir

Nahifî (o. 1115/1738?)

dini-tasavvufi bir neşve ile yazdığı lirik şiirleri ve bilhassa Mesnevi tercümesi ile büyük bir şöhrete kavuşmuş, devrin en verimli şairlerinden biridir.

Çok zayıf olması sebebiyle Nahifi (bazı şiirlerinde Nahif olarak geçer) mahlasını aldığı tahmin edilen şair, küçük yaştan itibaren gördüğü dini terbiye sebebiyle naat söylemeye başlamıştır

dini-tasavvufi duygularını lirik bir dille ifade eden, kendine has bir söyleyişe sahip üstat şairlerden biridir. Onun “taze-guy” yani yeni soluklu bir şair olarak nitelendirilmesi, daha çok bestelenen ve Yunus tarzında söylediği şiirlerinden kaynaklanmaktadır.

Nahifi iki Divan (Aypay 1992) tertip etmiştir. Bunlardan biri, sadece dini şiirlerden meydana gelmektedir. Onun asıl başarılı olduğu şiirler gazel ve rubaileridir

Haleti’den sonra edebiyatımızın en çok rubai söyleyen şairi olan Nahifi, kendini zamanın Hayyam’ı olarak nitelendirmiştir.(gazelleriylede)

Divanı ve Mesnevi tercümesi dışındaki eserleri, küçük hacimli mesnevilerle dini-tasavvufi risale ve şerhlerden meydana gelmektedir

sanat ve mazmun kaygısından uzak, manevi zevklerini zarif ve güçlü bir dille ifade ettiği şiirleriyle de asrın önde gelen şairleri arasına girmeyi hak etmiş bir şairdir.

Nazîm (o. 1139/ 1727)

Bestekardır,enderunda yetişmiştir.
Nazim, 5 ayrı Divan tertip etmiştir. Şair,bestekarlığının yanında aynı zamanda iyi bir icracıdır. Fakat 500’e yakın bestesinden günümüze sadece 6’sı ulaşabilmiştir.

Nazim’in en önemli özelliği edebiyatımızın en çok naat söyleyen şairi olmasıdır. O, sanatını peygambere karşı beslediği derin sevgiyi anlatmaya adayan bir şairdir. İkinci ve uçuncu divanları sadece naatlardan meydana gelmektedir

Naatları, anlam ve hayal derinliğinden yoksun olmakla birlikte, samimi, lirik ve canlı üslubuyla dikkati çekmektedirler

Gazelleri genellikle rindane ve aşıkanedir. Dini ve tasavvufi gazellerinin sayısı oldukça azdır

Enis Dede (o. 1146 / 1733)

Mevlevi şeyhi, meşhur mutasavvıf, gerek şekil ve uslup, gerekse hayal bakımından klasik şiir anlayışını benimseyen bir şairdir.

yaklaşık elli yıl sureyle Edirne Mevlevihanesinin şeyhlik makamında kalmıştır. Ömrünü Mevlana ve Mesnevi’yi okumaya ve okutmaya adayan şair, sanatını da Mevleviliğin hizmetine vererek Peygamber’e beslediği samimi sevgisini, İlahi aşkı, hakikat aleminin sırlarını dile getirmeye çalışmıştır.

Tek eseri olan küçük hacimli Divanı’nı naatlardan meydana gelir

Sakıp Dede (o. 1148 / 1735)

Mevlevilikle ilgili biyografik eseriyle tanınır, Mevleviliğin değerini anlatmaya adadığı didaktik şiirleriyle dikkati çeker

Mevlevi şeyhleri ve tanınmış dervişlerin biyografilerinden oluşan uc ciltlik Sefîne-i
Nefîse-i Mevleviyânadlı eseriyle Mevleviler arasında oldukça meşhur olan Sakıb (Mustafa), hayata tamamıyla Mevlevihane penceresinden bakan bir şairdir

Yetişme yıllarında Kadızadelilerin her turlu bidatı haram sayarak, tekke ve tarikat mensuplarına karşı başlattıkları saldırılar, şairi Mevleviliğin değerini, Mevlana’ya olan
sevgisini anlatmaya yöneltmiştir. Onda Mevlevilik bir neşve olmaktan cıkmış, bir amaç
haline gelmiştir

Divanı (Arı 2003) Mevleviliği anlatmaya donuk, baştan sona Mevlana ve Mevlevilikle ilgili şiirlerle dolu didaktik bir risale hüviyetindedir

Sakıb, bu özellikleriyle tam bir mutasavvıf şair olmakla birlikte, kullandığı dil ve üslup itibariyle onlardan ayrılmaktadır. Şiirleri, baştan sona hikmetli sözler, nasihatlar, dini-tasavufi öğütlerle doludur
Kâmî
Asıl adı Mehmed olan, fakat daha cok Edirneli Efendi, Edirnevî Çelebilakabıyla tanınan
şair Edirne’de doğmuştur
İstanbul’daki çeşitli medreselerde müderrislik, Bağdat, Mısır ve Galata’da kadılık görevlerinde bulunan Kami, humma (sıtma) hastalığından İstanbul’da Olmuştur

En önemli eseri Divanı’dır (Yıldırım 1994). Eserin 15 yazma nüshası bilinmektedir.
Manzum, mensur bir cok eser kaleme alan kucuk hacimli manzum mesnevileri;
Tuhfetü’z-Zevra, Behçetü’l-FeyhaFiruz-name
mensur Mehamü’l-Fukaha adlı Hanefi fakihlerle ilgili Arapca eseri ve yine fıkıhla ilgili Farscadan tercume ettiği Nefisetü’l- Uhreviyye’si vardır

Gulşeni şeyhlerinden İbrahim Gulşeni’nin oğlu olması sebebiyle küçük yaşlardan itibaren tasavvuf potasında yoğrulmuş, şair ve nasirliğinin yanında fıkıh ilmindeki bilgisiyle tanınan bir şairdir

latife ve hiciv söylemenin oldukça rağbet gördüğü bir donemde, şiiri ciddiye alan, klasik estetiğin sırlarına vakıf bir şairdir

Önemli olan söz vadisinin buyulu güzelini bulmaktır. Kami, bir gazel şairi olmakla birlikte divanında kaside, tarih, lugaz ve matlalar önemli bir yer tutmaktadır.Kasidelerinde Nefi etkisi bariz bir şekilde kendisini hissettirmektedir.

Devrinin imar faaliyetleri, çeşitli düğün ve ölümler sebebiyle yazdığı çok sayıda tarihi vardır. Bunlar arasında kızı,eşi ve babasının ardından yazdıkları lirik tarihler çok beğenilmiştir.

Şair, asıl kudretini kaside ve kıtalardan ziyade gazellerinde göstermiştir, Gazelleri genellikle aşıkanedir, Şiirlerinde tasavvuf on planda değildir

O, Lale Devri eğlencelerine, folklorik ve hikemi şiire ilgi göstermemiş, klasik üsluba bağlı aşıkane şiirler yazmıştır

Mesnevileri ise küçük hacimli, turunun basit örneklerindendir. Bunlardan ikisi Bağdat’taki kadılık yıllarında yazılmıştır

Tuhfetü’z-Zevra’; Bağdat’ta gömülü bulunan meşhur şahsiyetler

Behcetü’l-Feyha; Bağdat valisi Hasan Paşa’nın asi Arap aşiretleriyle mücadeleleri anlatılır. Yer yer yörenin güzelliklerinin de tasvir edildiği mesnevide, yöresel sözcük ve benzetmelerle süslenmiş, sanat kaygısından uzak bir üslup kullanılmıştır(Bağdat kadılığı sırasında)

Firuzname; bir padişahla azat ettiği kölesinin karısı Gulruh arasında gecen yasak aşkı
anlatan orijinal bir aşk mesnevisidir


Kami’nin gazellerinde, Türkçe kelime ve deyimler ve zarif hayallerle süslü bir üslup
hakimdir. Kasidelerinde ise daha külfetli ve ağır bir dil kullanılmıştır.

Kami, Lale Devri’yle birlikte Nedim’in kazandığı şöhret sebebiyle geri plana düşmekle birlikte, zarif, nükteli şiirleriyle dönemin üstat şairleri arasına girmeyi başarmıştır

Nevres-i Kadîm (o. 1175 / 1761-62),
Mahlastaşı Osman Nevres’ten ayırmak için Kadim unvanıyla anılır,yaşadığı zorlukları ve sıla hasretini dile getirdiği lirik şiirleriyle tanınan bir şairdir

Şair,mensur eser,münşi ve hattat olan Nevres, küçük yaşlarda İstanbul’a gelmiş ve hayatının önemli bir kısmını Hekimoğlu Ali Paşa’nın maiyetinde katiplik yapmakla geçirmiştir

Koca Ragıb Paşa, Seyyid Vehbi, Raşid gibi çağdaşı üstat şairlerin izinde yazdığı şiirleriyle de kendini gösterme fırsatı bulmuştur.

Turkce ve Farsca Divanları ile Bedir savaşını anlatan Gazve-i Bediradlı manzum bir mesnevisiMünşe’at, Tarihçe-i Nevres, Vekayi-i Tebriz, Mebaligu’l-Hikem, Terceme-i
Tarih-i Cihangir Şah adlı mensur eserleri vardır.
Türkçe Divanı(Akkaya 1996) ile bu divan içinde bulunan Farsça Divanıvardır.

Mizaç itibariyle içten, dilini sakınmayan acık sözlü bir insandır. Bu sebeple atandığı
görevlerden duyduğu memnuniyetsizliği, insanların riyakarlığını eleştirmekten çekinmemiştir

bu tavrı, I. Mahmud devrinde şair Haşmet’le birlikte sürgüne gönderilmesine sebep olmuştur. Sıkıntılı bir hayat suren şair, ikinci defa sürüldüğü Bursa’da olmuştur

Sürgün yıllarında kaleme aldığı hasret yüklü, lirik manzumeleri, onu devrinde kendine özgü olmayı başarmış şairler arasına dahil etmiştir

Tezkirelerde de, kendine has tarzı olan, devrinin hoş edalı, güzide simalarından biri olduğu söylenmekle birlikte, sürgüne gönderilen diğer şairler gibi döneminde hak ettiği yeri alamamıştır

Esrar Dede(o. 1211/1796)

Mevlevi şairlerle ilgili tezkiresiyle tanınan Şeyh Galib’in edebiyat dünyasına kazandırdığı, klasik şiirin ilginç simalarından biridir

Şairlik yeteneği Mevleviliğe intisabından sonra gün yüzüne çıkan Esrar (Mehmed), üç yıl gibi kısacık bir sureye birçok eser sığdırmayı başarmış, benzerine ender rastlanabilecek bir şairdir

Arapca ve Farsca’nın yanında, Latin, İtalyan ve Rum dillerini de bilen şairin, Lügat-i
Talyan (Horata 2000: 73-80) adlı yarım kalmış kucuk bir sozluk tercumesi vardır


Esrar’ın, birçok dil bilmesi ve şiirlerindeki Hıristiyanlıkla ilgili motiflerin fazlalığı onun mühtedi
(din değiştiren)lerden olabileceğini akla getirmekle birlikte, bu konuda yeterli bir bilgi yoktur

Galib yolunda eserler vermeye çalışmış; fakat Sebk-i Hindi tarzı şiirlerden ziyade lirik ve külfetsiz bir dille yazdığı gazelleriyle kendini gösterme fırsatı bulmuştur. Bu sebeple
Galib’in etkisi, daha cok onun fikri yapısı üzerinde kendini göstermiştir.

Esrar, daha cok Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye’siyle tanınmakla birlikte, sanat hayatı bakımından en önemli eseri Divanı’dır

Gazellerin çoğu aşıkanedir. Rindane ve tabiat konulu gazeller fazla değildir.

Sevgilisinin ardından döktüğü göz yaşlarını ve aşk yolunda çektiği cefaları anlattığı şiirler divanın en güzel kısımlarını oluşturmaktadır. Konuşma diline yaklaşan bu canlı nazım sentaksı, bilhassa hüznün hakim olduğu şiirlerde daha da incelik ve zarafet kazanmıştır.

XVIII. YÜZYILDA HİKEMÎ ÜSLUP VE TEMSİLCİLERİ
Donemin en çok takipçi bulan şairlerinin başında Nabi’nin gelmesi sebebiyle, bu asırda
klasik üsluptan duygu ve sesin yerine, fikri ve manayı öne çıkarması bakımından ayrılan
hikemi (tebliği, didaktik) üslup, en verimli cağını yaşamıştır
Hikemi şiirin rağbet görmesinde, Nabi’nin etkisinin yanında sosyal ve siyasi hayattaki aksaklık
ve huzursuzlukların had safhaya çıkmasının da önemli bir etkisi vardır. Fakat bir taraftan
sefalet artarken, bir taraftan da sefahat yaygınlaşmış;

Neyli’nin dediği gibi zevk ve sefanın rağbet gördüğü bir devirde şairler düşünce ve hikmet deryasına aşina bir insan bulmakta zorlanmışlardır.

Hikemi şiiri tercih eden şairler Nabi’ye olan hayranlıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Bunlardan Hazık kendini “Nabi-i sani” olarak nitelendirmiştir

Hikmetli söyleyişin en onemli isimleri, Raşit, Seyyit Vehbi, Munif ve Koca Ragıp Paşa’dır.

Sunbulzade Vehbi ve Neyli ise hikemi şiirlerinin yanında Nedim vadisinde de şiirler söyleyen
şairlerdir.

Bu uslubun diğer temsilcileri ise, Durri, Atıf, Asım, Hazık, Naşit, Salim, Rahmi, Fıtnat, Şeyhulislam Es’at, Ratip, Haşmet ve Fıtnat’tır.

Raşit (1148 / 1735)

Önemli bir tarihçidir,reis-i şairan Taip’in Seyyit Vehbi ile birlikte şiir ülkesinin padişahı olmaya layık gördüğü isimlerden biridir

Lale Devri’nde de Damat İbrahim Paşa’nın en yakınındaki isimlerden biri olan şair, Patrona İsyanı sonrasında bir sure sürgün hayatı yaşamıştır.

Ona göre, şiire ruh veren fikir / anlam olmakla birlikte nükte de ihmal edilmemelidir.
Çünkü, sadece fikirden ibaret nükteden yoksun şiir, pejmürde kıyafetli bir güzelden farksızdır.
fikrin yanında nükteyi de ihmal etmemeye çalışan bir şairdir. Birçok şiiri, hikemi şiirin üstadı olan Nabi’ye nazire olarak yazılmıştır
Divanındaki (Biltekin 1993) en güzel şiirler gazellerdir. Şair, devrine uyarak çok sayıda tarih yazan şair musammatlara ise rağbet etmemiştir
Lale Devri’nin coşkusunu en yakından yaşayan şairlerden biri olmakla birlikte, bu donemle ilgili olarak birkaç tarih dışında başka bir şiir yazmamıştır
Nabi taklitçilerine göre, taklit seviyesinde kalmayarak şiirine kendi özelliklerini aksettirebilen, kusursuz bir söyleyişe sahip güçlü bir şairdir
Seyyit Vehbi (o. 1149 / 1736)
Nabi takipçilerinden biridir. Devrinde Nabi’nin yegane varisi olarak görülen şair, hakimane
tavrına tezat olarak zekası ve sanatını her fırsatta padişah ve sadrazama yaklaşmaya bir
araç olarak kullanmaya çalışmıştır.
çok kolay yazabilen güçlü bir şair olmakla birlikte şiiri yeterince ciddiye almamıştır, kasidede Nefi, gazelde ise Nabi’yi örnek almıştır. Fakat Nedim’in ortaya çıkmasıyla onun yolunda da gazeller yazmıştır
asıl Nabi vadisinde dolaşmış, kendini Nabi’nin “hayru’l-halef”i saymıştır.
*edebiyatımızın en çok kaside söyleyen şairlerinden biridir.
Kasideleri arasında yer alan, Osmanzade Taip’in vasiyeti ve sadrazam İbrahim Paşa’nın emri üzerine kaleme aldığı 170 beyitlik vekaletnamesinde; Sultan III. Ahmet devri şair ve münşilerini değerlendirmiş, artık herkesçe üstatlığı kabul edilen bir şairin kalmadığını belirterek şairle “muteşair”i ayırmak için Nedim’i vekil bırakmıştır.
Onun da son hükmü vermek icin defterini Selim Efendi’ye vermesini vasiyet etmiştir

Divanı (Dikmen 1991) dışındaki eserlerinin en önemlisi, III. Ahmet’in çocuklarının sünnet düğünü ile Sultan Mustafa’nın kızı Ayşe Emetullah Sultan’ın evlenme merasimlerini günü gününe anlattığı, yer yer manzum parçalar da içeren mensur Surname’sidir. Bu eser, İstanbul’un mahalli hususiyetleri, örf ve adetlerini yansıtan bir vesika niteliğindedir.

Münif (o. 1156 / 1743)

derviş meşrep, hoş sohbet, hazır cevap bir kimsedir. Turk, Acem, Irak ve Arap makamlarına vakıf iyi bir musikişinas ve iyi bir icracıdır.

İlk şiirlerinde Hezarîmahlasını kullanmış, İstanbul’a geldikten sonra Raşit’in tesiriyle Munif mahlasını tercih etmiştir. Meslek hayatında olduğu gibi, sanat hayatında da Atıf ve Raşit’in onemli etkisi olmuştur

Gençlik yıllarında Hezari mahlasıyla genellikle aşıkane şiirler yazan şair, Şam, Bağdat ve Halep’te bulunduğu sıralarda Nabi ve Raşit gibi şairlerle karşılaşma fırsatı bulmuş ve onların etkisiyle hikemi şiir tarzına yönelmiştir

Nabi-Saib yolunda yazdığı şiirlerinde büyük başarı göstermiş, bazı şiirleriyle
taklidin ötesine geçmeyi başarmış güçlü bir şairdir
Divanında bir munacat dışında dini şiirler yoktur. Asıl şöhretini kasideleriyle sağlamıştır
Ziya Paşa’nın Harabat’ına alınan “kaside-i nuniyye” ve “devlet” redifli şiirleri beğenilmiştir. Şiirlerinin asli unsuru fikirdir. Bu, zaman zaman külfetli, ağır bir söyleyişe sebep olmuştur.

Antakya’da doğan ve eğitimini de burada tamamladıktan sonra Lale Devri’nde İstanbul’a gelerek kalemiye sınıfına katılan şair, yüzünü devrin zevk ve sefa hayatına değil, hayatın diğer yüzüne çevirmiştir.

Az sayıdaki gazellerinde, kasidelerindeki başarıyı gösterememiştir. Şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutmamaktadır. Mesnevileri ise turunun basit örneklerindendir.

Koca Ragıp Paşa(1699 - 1176 / 1763)

devrin büyük devlet adamlarından ve bilge şahsiyetlerinden biridir,

Koca sıfatıyla anılan şair, İstanbul’da doğmuş ve babasının çalıştığı defterhane kaleminde küçük bir memur olarak başladığı meslek hayatında, yeteneği ve kişiliğiyle hızla ilerleyerek; ulaşabileceği en yüksek makam olan sadrazamlığa kadar yükselmiştir.

vaktini okumak ve ilmi konularla uğraşmakla geçiren, yüksek ahlaklı, latif sözlü bir zat olarak anlatılan şair, devletin gücünden çok şey yitirdiği bir devirde, akılcı politikalarıyla devlete itibar kazandırmaya çalışmış ve bu yolda da önemli başarılar sağlamıştır.

Devlet adamlığı ve şairliğinin yanında, ilim, kültür ve imar faaliyetlerine verdiği önemle tanınmıştır. Kendi adına Laleli’de bir kütüphane yaptırmış ve bütün eserlerini buraya vakfetmiştir.

az şiir yazmakla birlikte yazdığı az sayıdaki şiiriyle sadece devrinin değil, eski şiirimizin de önemli isimleri arasına girmeyi başarmış bir şairdir.

Vakarlı, olgun kişiliğini sanatına da yansıtmış, mahalli üsluptan ziyade klasik estetiğe bağlı kalarak hikemi şiirleriyle Nabi’yi takip etmiştir

Olaylara hikmet gözüyle bakmış, bunları tasannudan uzak güçlü, acık bir dille ifade etmeye çalışmıştır. Şiirleri, olgun kişiliğinden ve engin hayat tecrübesinden süzülüp gelen hikmet yüklü beyitlerle doludur

Ragıp Paşa, hikemi şiirin bu asırdaki en büyük temsilcisidir. Gazellerinde Nabi ve Saib (o. 1671) tesiri son derece belirgindir. Birçok gazeli Nabi’ye nazire olarak yazılmıştır

Ragıp Paşa, hayattayken divanını tertip etmemiş ve şiirleri daha sonra Mustakimzade’nin
himmetiyle toplanmıştır
Divanının (Ragıp 1253) çok sayıda nüshası vardır. Çok sayıda eseri olmakla birlikte, edebi bakımdanDivanı’ndan sonraki en önemli eseri Mecmuasıdır

Mecmuadakiler bir tarafa bırakıldığında, divanında 174 gazele karşılık, kaside şeklinde yazılan sadece iki şiir vardır

Ragıp, güçlü, pürüzsüz ve acık bir söyleyişe sahiptir. Ragıp’ta, Nabi’deki çok yönlülük
ve derinlik yoktur. Atasözleri ve deyimler bakımından şiirinin zenginliği anlatımını daha
da güçlendirmiştir

Birçok yeri görme fırsatı bulan, çok önemli görevler üstlenen şair, günlük dilden alınan sözlerin yanında, bizzat başından geçenleri ve yaşadığı hayatla ilgili gözlemlerini de şiirlerine aksettirmiştir. Zaman zaman Nedim’i hatırlatan gazeller söylemiştir.

devrinde birçok şaire üstatlık etmiş ve kendinden sonra önemli takipçiler bulmuştur. Haşmet ve Fıtnat, onun meclisinin müdavimlerinden ilk akla gelen şairlerdir.
Fıtnat Hanım’la karşılıklı latife ve nazireleri devrinde epeyce meşhur olmuştur.

Hanımefendi Hazretleri veya Şairler Kraliçesi: Fıtnat Hanım

Tanzimat yazarlarınca “Hanımefendi Hazretleri” ve “Şairler Kraliçesi” gibi lakaplarla anılan Fıtnat Hanım (o. 1194 / 1780) , klasik edebiyattaki kadın şairlerin en meşhurudur
Diğer kadın şairler gibi, kültürlü, seckin bir aileden gelen Fıtnat (Şerife Zubeyde), kendini iyi
bir şekilde yetiştirmiş, nüktedan, acık sözlü bir şairdir. Babası, şeyhülislam, aynı zamanda şair ve musikişinas olan Mehmet Es’at Efendi’dir.
Fıtnat’ın Koca Ragıp Paşa’nın konağındaki edebi meclislere katılması, hatta söylentilere göre aralarında hissi bir yakınlığın oluşması, Paşa ve Haşmet’le arasında geçtiği rivayet edilen kaba ve müstehcen latifeler, onun devrin geleneksel kalıplarını zorlayan bir kadın olduğunu düşündürmektedir

Sonraki asrın şairelerinden Fatma Aliye Hanım ise, Fıtnat’ın böyle meclislere iştirak etmeye, karşılıklı olarak tartışmalara katılabilmeye imkan veren sosyal bir cevreden yetiştiğini belirterek, bunların yadırganmaması gerektiğini ileri sürer

Şairin, kendinden tamamıyla zıt bir mizaca sahip olan Rumeli kazaskeri Derviş Mehmet’le evliliği de, İzzet Molla ve Namık Kemal gibi şairlerce şaşkınlıkla karşılanmıştır.

Divanının (Azaklı 1998; Cecen 2008) 31 yazma ve 4 matbu nüshasının olması, devrin
çok okunan şairlerinden biri olduğunu göstermektedir

Nabi ve Ragıp yolunda yazdığı şiirleriyle duygularını başarıyla dile getiren Fıtnat, Ragıp Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesinden sonra gerek hakkındaki rivayetler, gerekse şiirleriyle oldukça meşhur olmuştur
Divanındaki 59 gazelden birkaçı hariç, hepsi başta babası Es’at Efendi olmak üzere, C. Asım,
Ragıp Paşa, Haşmet, Nabi, Raşit, Nedim ve kardeşi M. Şerif Efendi’ye nazire olarak yazılmıştır. Fakat o, basit bir taklitçi olarak kalmamış, kendi duygularını zarif bir şekilde ifade ederek yer yer örnek aldığı şairlerin seviyesine çıkmayı başarmıştır.

Şiirleri, kendi kadın hassasiyetini yansıtmaktan uzak hikemi ve aşıkane söyleyişlerden
ibarettir. Kanaatkar olmak, dünya malı ve mevkilerine önem vermemek, felekten şikayet
şiirlerinin başlıca konusudur

Onun, külfetsiz, akıcı, zarif bir söyleyişi vardır. Fakat, kudretli bir şair olmaması sebebiyle şiirleri duygu ve hayal derinliğinden yoksundur.

Fıtnat az yazan titiz bir şairdir. Daha çok gazellerinde başarılı olmuştur. Divanında sadece 4 kaside vardır. Divanında, diğer şairler gibi tarihler önemli bir yer tutmaktadır

devrinde fıkraları ve şairliğiyle oldukça meşhur olmuş, şiirleri elden ele dolaşmış bir şairdir. Bazı gazelleri bestelenmiştir

Fıtnat, renkli kişiliğiyle olduğu kadar, küçük divanıyla da sonraki asırda da unutulmamış, klasik şiirin en güçlü kadın şairi olarak kabul edilmiştir.

Fıtnat’a gelinceye kadar, edebiyatımızda yetişen kadın şairlerin sayısı;
Zeynep Hatun, Mihri Hatun, Ayşe Hubba Hatun gibi birkaç isimle sınırlıyken ondan sonra kadın şairlerin sayısında büyük bir artış olmuştur


HAZIRLAYAN:MELİS EDEBİYAT'a çok tşk. ediyoruz..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst