Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 7.Ünite (1.Kısım) Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 7.Ünite Ders Notları

ANI/HATIRA TÜRÜ VE ÖZELLiKLERi
v “Geçmişte yaşanan veya olup biten bir şeyi hatırlamak; hatırlayarak anmakmanasındaki “anı”kelimesi, “anmak” fiil kökünden (-ı) yapım ekiyle türetilmiş (yapmak-yap-ı, çatmak-çat-ı, yazmak-yaz-ı vb.) bir isimdir. “Hatırda kalan, hatıra gelen şeyanlamındaki hatırakelimesi ise, Arapça “hutur” kökünden türetilmiş bir isimdir. “Hatırât”da, onun çoğul hâlidir.
v “Anı”, “hatıra”, “hatırât” kelimelerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kavramlaşması oldukça yenidir.
v XIX. yüzyılın ikinci yarısında Fransızcadaki “memorieskelimesi,“hatırât(hatıralar) kelimesiyle karşılanmıştır. Yakın döneme kadar kelime/kavramın hem çoğul (hatırât), hem tekil (hatıra) hâli kullanılmıştır. Söz konusu kavramın “anıkelimesi ile karşılanması çok daha yenidir.
v Anı/hatıra/hatırât;kişinin yaşadıkları, gördükleri ve işittiklerini, üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra hatırlaması ve bu hatırladıklarını kendi algı ve bakış açısına göre yazmasıdır. insanın hafıza ve hatırlama gücüne dayanan bu eylem sonucu ortaya konan farklı uzunluktaki nesir metinlerine deanı/hatıra/hatırât denir.
v Anılar, kişinin bütün bir hayatını kapsayabileceği gibi, hayatının sadece bir dönemine ait herhangi bir olay ve gözlemleriyle de sınırlı olabilir. Buna bağlı olarak hacmi belirlenecek olan anı türünün uzunluğu veya kısalığı hakkında belli bir ölçü söz konusu değildir.
v Geçmişte yaşanan olaylara dayanması, doğal olarak anıyı tarihe yaklaştırır. Bir başka ifadeyle tarih toplumsal; anı ise daha çok bireysel bir tarihtir.
v Ayrıca, kişinin yaşadıkları ve gözlemlediklerini anlatmaları bakımından otobiyografi, seyahatname, sefaretname, tezkire, mektup ve günlüktürleri ile anı arasında önemli ortaklıklar mevcuttur. Söz konusu türlerin birbirlerinden ayrıldıkları temel nokta, içerikleri, yazılış amaçları ve üslûplarındaki farklılıklardır.
v Yaşanılan, görülen ve işitilenlerin, üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra yazılması, anıların ayrıntıdan ve anlık sübjektif yargılardan önemli ölçüde temizlenmesini sağlar.
v Anıyı günlükten ayıran temel özellik de burada karşımıza çıkar.
v Yaşanılanların hemen sıcağı sıcağına yazılması olan günlük, anıya göre bir hayli ayrıntı içerdiği gibi bir o kadar da sübjektif yargılar içerebilir.
v Bununla birlikte anılarda anlatılanların, her zaman yazanın bakış açısı çerçevesinde bize aktarıldığını unutmamak gerekir. Üstelik yaşananların aradan geçen uzun zaman sonra hatırlanarak anlatılması, bazı şeylerin unutulması veya yanlış hatırlanmasını da beraberinde getirebilir. Bu sebeple anıların tarihî bir belge olarak kullanılması, verilen bilgilerin diğer kaynaklar ve belgelerle karşılaştırılması hâlinde mümkün olabilir.
v Nitekim edebî türlerin “en ziyade ferdî olanı” değerlendirmesinde bulunan Yahya Kemal, bir kısmını yazıp yayımlamasına rağmen, hatıraların okuyucu tarafından şüphe ve tereddütle karşılanacağı ihtimali üzerinde durur.
v Anı türünün yapısında dikkati çeken temel özellik, geçmişte yaşanmış ve gözlemlenmiş olayların sebep-sonuç bağlantısı içinde ve kronolojik bir sıra dâhilinde peş peşe anlatılmasıdır.
v Bu sebeple anı, hikâye, roman, masal gibi belli olaylar dizisini anlatmaya dayanan edebiyat türlerine benzer.
v Anı, söz konusu türlerden, - yukarıda belirtildiği gibi- anlatılanların gerçeği ve yaşanmışı esas almasıyla ayrılır.
v Hikâye ve roman, birebir yaşanmış gerçeği anlatma amacı ve iddiasında değildir. şair ve yazar eserinde (hikâye, roman, şiir, tiyatro vb.), kendi hayatı veya çevresine dair gözlemlerinden faydalanmakla beraber, bu malzemeyi esere dönüştürürken ciddi bir seçme-ayıklama süzgecinden geçirir. Yaşanmamış veya gerçek dışı şeyler (olay, insan, mekân) ilâve edebilir.
v Daha da önemlisi yazar, bütün bu malzemeyi, yaratıcı gücü, sanat anlayışı ve vermek istediği mesaja göre yeniden kurgular. Bu sebeple edebiyat eseri kurgusaldır. Hâlbuki anı, yaşanan veya gözlemlenen gerçekleri anlatma iddiasındadır. Bununla birlikte anıda kalem sahibi birtakım değişiklikler yapabilir.
v Edebiyat eseri ile anıyı birbirine yaklaştıran temel değer, anlatılanların kurgusallığı ile dil ve üslûbudur. Eğer anı yazarı, hatıralarını -gerçeği zedelemeden- belli bir kurgu içinde sunabiliyor ve kendine özgü ve estetik bir dil ve üslûpla kaleme alabiliyorsa, eseri, edebîlik değeri kazanır.
v Anıların yazılış amaçları konusunda farklı sebeplerden bahsedilebilir. Kişinin yaşayıp gördüklerini gelecek nesillere aktarıp bunlardan ders almalarını istemesi, geçmişteki olay ve gelişmelerin gelecekte büsbütün unutulması veya yanlış bilinmesinin önüne geçme düşüncesi, kendisi ve hayatının kamuoyu tarafından doğru biçimde bilinmesi ve tanınması arzusu, toplumun tarih ve kültürüne katkıda bulunma isteği, bu sebepler arasında sayılabilir. Bunların ötesinde insan, geçmişi hatırlamak ve -duygu veya düşünce planında- yeniden yaşamaktan zevk alır.


v Kâmildir o insan ki yaşar hâtıralarla;
v Bir başka kerem beklemez artık gelecekten; (Yahya Kemal Beyatlı)
v Her anı bir değer olmakla birlikte yazan kişinin toplumdaki yeri, mesleği, dünya görüşü, karakteri, yaşı, cinsiyeti gibi hususlar, onun niteliği ve içeriği gibi önemini de belirler.
v Bir başka husus, yazan kişinin dile olan hâkimiyeti ve sanatkâr kimliği, anıların dil ve üslûbunu belirleyecek; değerini bir kat daha artıracaktır.
v Edebiyat sanatı bakımından kıymet ifade eden ve asıl anı türünü oluşturan metinler, daha çok yazar ve şairlerin kaleminden çıkmış anılardır.
v Anıları, yazarının toplumdaki yeri, yaşı, mesleğine; içeriğine veya yazılmış olduğu yere göre tasnif etmek mümkündür.
v Siyasî anı, askerî anı, edebî anı; öğretmenlik anıları, hapishane anıları, askerlik anıları; gençlik anıları,yaşlılık anıları; toplum hayatında önemli rol oynamış (padişah, başbakan, filozof vb.) kişilerin anıları, sanatkârların anıları ve diğer insanların anıları bunlardan bazılarıdır. Ancak bu tasnifin mutlak bir kesinlik ifade etmediğini belirtmek isteriz. Çünkü herhangi bir gruba dâhil edilen bir anı, diğer grupları ilgilendiren olay ve gözlemleri içerebilecektir ve çoğu zaman da içerir. Kitabımızda anı türünü üç grup olarak tasnif ettik. Bunlar:
v Siyasî, Tarihî ve Toplumsal içeriği Ağır Basan Anılar: Anılar içinde hem okuyucu hem de toplum açısından en çok tercih edilenleri siyasî, tarihî ve toplumsal olay, durum, gelişme veya değişmeler ile toplum hayatında önemli rol oynamış kişileri anlatan anılardır. Çünkü bu tür anılar, anlattığı dönemin pek çok olay, kişi, durum, gelişme veya değişmeleri hakkında bilgi, gözlem ve yargı içerirler. Dolayı-sıyla bu tür anılar, anlattığı dönemin yeterince veya hiç bilinmeyen yanlarını gün yüzüne çıkarır; toplumun siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihine önemli katkılarda bulunurlar.
v En üst düzeyde toplumsal içerikli anılar, elbette devlet adamları (padişah, sadrazam, cumhurbaşkanı, başbakan, komutan vb.) tarafından kaleme alınırlardır.
v Kültür, Sanat ve Edebiyat içeriği Ağır Basan Anılar:Anılar arasında yapılacak tasnifte ikinciönemligrubu, daha çok kültür, sanat ve edebiyat konularını içeren anılar oluşturur.
v Çeşitli sanat türlerinde (edebiyat, resim, musiki, heykel, mimari vb.) eser veren sanatkârların (yazar, şair, ressam, bestekâr, heykeltıraş, mimar vb.) kaleme aldıkları bu tür anılar, bir taraftan anı sahibinin hayatı, sanat anlayışı ve faaliyetleri hakkında birinci elden bilgiler verirlerken; diğer taraftan anlattığı dönemin kültür ve sanat hayatında yaşanan olay, durum ve gelişmeleri hakkında kıymetli gözlem ve yargıları içerirler.
v Dolayısıyla hem kalem sahibinin sanat hayatı ve dünyası hem de dönemin sanat hayatını aydınlatmada önemli görevler üstlenmiş olurlar. Her iki sonuç da bu tür anıların, toplumun kültür, sanat ve edebiyat tarihinin ortaya konabilmesindeki önemini ortaya koyar. Bir başka önemli husus, şair ve yazarların kaleme aldıkları anılar, doğal olarak kusursuz bir dil ve güzel bir anlatıma sahiptirler.
v Bireysel içeriği Ağır Basan Anılar:Anıların içerik bakımından üçüncü grubunu, yukarıdaki iki grubun dışında kalan anılar oluşturur. Devlet yönetiminin değişik basamaklarında; ticaret, eğitim, spor gibi çeşitli meslek veya alanlarda şöhrete ulaşıp tanınmış; mesleği veya ilgi alanında önemli hayat tecrübesi ve gözlem imkânı elde etmiş kişilerin kaleme aldıkları bu tür anılar da önemli kıymete sahiptirler. Çünkü bir taraftan toplum hayatının ilgili alanındaki olay ve gelişmelere ışık tutarken, diğer taraftan kıymetli hayat tecrübelerini okuyucuya aktarırlar.
GÜNLÜK TÜRÜ VE ÖZELLiKLERi
v “Günlük, “günce” kelimelerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kavramlaşması oldukça yenidir. ingilizcede “diary”, Fransızcada “journal, Arapçada yevmiyyât” kelimeleriyle karşılanan günlük, eski Türkçede “rûznâme” kelime/kavramlarıyla karşılanmıştır.
v Günlük;kişinin yaşadıkları, gördükleri ve işittiklerini sıcağı sıcağına veya –adı üstünde- “günlük” olarak kendi algı ve bakış açısına göre bir deftere yazması veya not etmesidir. Bu faaliyet sonucu ortaya konan metin/defter veya esere de günlük denir.

v Elbette yaşanan veya gözlemlenen her şey günlüğe yazılmaz. Hayatımızdaki sıradan olay ve gözlemlerin dışında kalan ilginç ve etkileyici olaylar, kişiler ve gözlemler günlüğümüze girme şansı bulur. Yaşanılan, görülen ve işitilenler, tarih belirtilerek her gün aralıksız biçimde yazılabileceği gibi, belli aralıklarla da yazılabilir.

v Günlüklerde kişinin yaşadıkları, gördükleri ve işittiklerini her gün veya kısa süre sonra yazması, pek çok ayrıntı ve anlık sübjektif yargıları kaçınılmaz kılar. Bunun ötesinde günlükler, çoğu zaman yayımlama düşüncesi olmadan kaleme alındı kları için kişinin kendi özel ve mahrem hayatını içerirler.

v Günlük türünü anı türünden ayıran temel özellik de burada karşımıza çıkar. Yani günlükler, anılara göre hem çok daha sübjektif yargılar, hem de ayrıntı içerirler. Hâlbuki anılar, aradan geçen uzun yılların kazandırdığı bir olgunluk ve soğukkanlılığa sahiptir.

v Nitekim Andre Gide; “Günlüğün anıdan tek farkı, günü gününe tutulmuş olmasıdır” der. iyi tutulmuş bir günlük, daha sonraki yıllarda yazılacak olan anıların kaleme alınması nda, yıllarca biriktirilmiş büyük bir hazine işlevi görür.

v Günlükler, öncelikle sahibinin hayatına ait ayrıntılı tutanaklardır. Bu sebeple onlarda, yazan kişinin hayatına dair pek çok şey bulmak mümkündür. Günlük hayatın akışı, bu akış içinde yaşananlar ve gözlemlenenler, karşılaşılan insanlar, gezilip görülen yerler, okunan eserler; kişinin ekonomik, sosyal, kültürel, duygusal hayatı bunlardan bazılarıdır.
v Bu sebeple günlüklerin merkezinde yazan kişinin kendisi yer alır. Bunun yanında günlükler, yazan kişinin toplumla olan ilişkisi ve gözlem gücüne göre, toplum hayatına dair de pek çok olay, durum, gelişme, insan ve geleneği içeren hayat tabloları da sunarlar. Bu çerçevede günlükleri; “içe dönük” ve “dışa dönük” günlük olarak iki gruba ayırmak mümkündür.
v Ayrıca günlüklerde yaşananların anlatımı, görülen mekân ve insanların tasviri, gözlem ve intibaları n yorumu ve bütün bunların günlük sahibinin ruhunda doğurduğu duyguları n tahlili öne çıkar.
v Anıda olduğu gibi, günlükte de kişinin toplumdaki yeri, mesleği, dünya görüşü, karakteri, yaşı, cinsiyeti gibi hususlar, günlüğün niteliği, içeriği ve önemini belirler. Bu etkenlere günlük sahibinin gözlem, anlatma ve yorumlama gücü ile dil yeteneğini de ilâve etmek gerekir.
v Günlük tutmanın farklı sebeplerinden bahsedilebilir. Kişinin çevresiyle iletişim kurmasını zorlaştıran içe dönük karakterde olması, başkalarıyla paylaşamadığı duygu ve düşüncelerini anlatma isteği, bilgi, tecrübe ve gözlemlerini yarınlara bırakma düşüncesi, kendini ruhen ve zihnen rahatlatma ve geliştirme arzusu, bu sebepler arasında sayılabilir.
v “Çoğu zaman çevreyle bağlantı kuramamaktan, yalnızlıktan, toplumdan uzak düşmekten kaynaklanan günce tutma gereksinimi, bu durumun tam karşıtından da doğabilir, yani çok yoğun gerçeklikler, çok çeşitli yenilikler ve izlenimlerle karşı karşıya gelme de günce tutmaya itebilir.
v Fransız yazarı Henri Frederic Amiel, günlük yazmasının bireysel sebepleri hakkında şu itiraflarda bulunur: “Neden bu Jurnal’e devam ediyorum? Devam ediyorum, çünkü o benim kendimle diyaloğum, çevrem, dostum, sırdaşım. Tesellim aynı zamanda. Hafızam, yankım. Acılarımı da paylaşıyor. Jurnalim kişisel deneyimlerimin deposu, psikolojik güzergâhım, düşüncelerimin paslanmasına karşı bir önlem. Yaşama bahanem, neredeyse benden sonrakilere bırakacağım tek yararlı şey..”
v Anılarda olduğu gibi, günlükleri de içeriklerinin özelliğine göre; siyasî, tarihî ve toplumsal tarafı ağır basan günlükler; kültür, sanat ve edebiyat tarafı ağır basan günlükler; bireysel tarafı ağır basan günlükler olmak üzere üç ana grupta tasnif edebiliriz.

CUMHURiYET ÖNCESi DÖNEMDE ANI VE GÜNLÜK Anı/Hatıra
v imparator Julius Sezar’ın kendini savunmak düşüncesiyle kaleme aldığı Gallia Savaşı adlı eseri, Batı kültüründe hatıra türünün ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir.
v Bununla birlikte anı türünün asıl şekillenmesi ve yaygınlık kazanması birey ve bireyciliğin güçlendiği XVIII. ve XIX. yüzyıllardadır.
v Romantik duyarlılığın yaygın olduğu dönemlerde bireyin kendini bütün çıplaklığı ile anlatma arzusu öne çıkar.
v Tanzimat sonrasında pek çok sahada olduğu gibi, bu konuda da sanatkâr ve aydınlarımıza büyük ölçüde örneklik eden Batılı meşhur anı yazarı ve eserlerinden bazıları şunlardır:
v J. J. Rouseau’nun itiraşar’ı, Goldoni’nin iyilik Sever Somurtkan’ı, Goethe’nin şiir ve Gerçek’i, Victor Hugo’nun Gördüklerim’i, Stendhal’in Bencillik Anıları, Verlaine’in itiraşar’ı, Tolstoy’un itirafım’ı.
v Yukarıda belirtildiği gibi anı, hatıra, hatırât kelimelerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kavramlaşması oldukça yenidir.
v Nitekim “hatırât” (hatıralar) kelimesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Fransızcadaki “memories”kelimesine karşılık olarak türetilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır.
v Modern anlamdaki hatıra türü, Türk kültürü ve edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür. Bu gelişmede Osmanlı-Türk toplumunun Batı’ya yönelmesi ve etkilenmesinin açık bir tesiri vardır.
v Çünkü Tanzimat aydın ve sanatkârları Batı kültürü ve edebiyatında somut ve gelişmiş bir anı edebiyatıyla karşılaşmışlardır. Gazete ve dergi gibi basın-yayın organlarının toplum hayatına girmesi ve romantizmin bireyi merkez alma anlayışı gibi sebepler de anı türünün doğup gelişmesine önemli tesiri olduğu söylenebilir.
v Bununla birlikte -modern anlamda olmamak üzere- anı türünün tarihini gerek Türk kültürü, gerek diğer milletlerin kültürlerinde çok eskilere götürmek mümkündür. Elbette burada anıdan kastımız, bugünkü manada kendine özgü özellikleri olan türü değil, en geniş manada kişinin yaşadıkları ve gördüklerini şu veya bu biçimde, şu veya bu amaçla anlatmasıdır. Bu bağlamda kültürümüzdeki bazı tarihler, seyahatnameler, tezkireler, anı sınırları içinde değerlendirilebilecek bölümlere sahiptir.
v Hatıra, “Doğu milletlerinde başlı başına bir tür değil, genellikle tarih, seyahat, tezkire, menâkıp gibi daha yaygın diğer türlerde yazılmış eserlerin içinde bazı bahisler olarak yer almaktaydı. Nitekim Arap literatüründerihlât, vefeyât, havâdis;
v Farsçada sefernâme, tezkirenevilerindeki kitaplarda yer yer dikkati çeken hatıra notlarına rastlanır. Türkçede de vekayi, sergüzeşt, seyahatnâme, sefaretnâme gibi metinler arasında hatıraların da yer aldığı görülmektedir.”
v Bu açıdan bakıldığında VIII. yüzyıla ait Göktürk Kitabeleri, Türk kültür tarihinin ilk anı türü örneği olarak kabul edilebilir.
v Bâbur şah (1483-1530)’ın hatıraları nı içeren Bâburname(XV. yüzyıl), anı türünün çok daha olgun örneğidir.
v Öte yandan Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si (XVII. yüzyıl) de, yazarın seyahatlerine dair pek çok hatıralarını ihtiva eder. Bunların dışında Barbaros Hayreddin Paşa’nın savaşlarını anlatan ve Seyyid Muradî Reis tarafından yazılan Gazavât-ı Hayreddin Paşa; Malta korsanlarına esir düşen Kıbrıs kadısı Macuncuzâde Mustafa Efendi’nin Sergüzeşt-i Esir-i Malta (1597)’sı, 1688’de Viyana kuşatması sırasında esir düşen Tameşvarlı Osman Ağa’nın hatıralarını (Viyana Muhasarasından Sonra Avusturyalılara Esir Düşen Osman Ağa’nın Hatıraları (1961) sayabiliriz.
v Tanzimat sonrası dönemde görülmeye başlayan modern anı türünün ilk örnekleri, daha çok şair ve yazarlara aittir.
v Bunlardan bazıları; Keçecizâde izzet Molla’nın Mihnetkeşan’ı (1852), Ahmet Mithat Efendi’nin Menfa’sı, Ziya Paşa’nın Defter- i A’mâl’i (1881), Muallim Naci’nin Medrese Hatıraları (1886) ve Ömer’in Çocukluğu, Sami Pşazâde Sezai’nin Londra Hatıraları, Ahmet Rasim’in Gecelerim (1896), Eşkâl-i Zaman (1918), Muharrir-şair-Edib’i (1922) ve Ali Kemal’in Ömrüm (1919)’üdür.


Günlük
v Günlük türünün Batı’da başlangıcı XV. yüzyıl; yaygınlık kazanması ise XIX. yüzyıldadır.
v Özellikle XX. yüzyılda büyük bir artış gösteren ve birçoğu Türkçeye çevrilen Batılı yazarlara ait bazı önemli günlükler şunlardır:
v Cesare Pavese’nin Yaşama Uğraşı’sı, Franz Kafka’nın Günlükler’i, Andre Gide’in Günlük’ü, Charles Baudelaire’in Apaçık Yüreğim’i, Albert Camus’nun Defterler’i, Andrei Tarkovski’nin Zaman Zaman içinde’si, Katherine Mansşeld’ın Bir Hüzün Güncesi, Soren Kierkegaard’ın Günlükler’i, Virginia Woolf’un Bir Yazarın Günlüğü, Stefan Zweig’in Günlükler’i.
v Günlük türünün Türk kültüründeki tarihi, anıya paralel bir seyir takip eder. Yani modern manadakigünlük, kültürümüzde Tanzimat’tan sonra görülmeye başlar. Bununla birlikte Osmanlı kültüründeki “günlük olayların, tevcihlerin ve savaşların, bu işle özel olarak görevlendirilmiş şahıslar tarafından kaydedildiği şehnâme, vekayinâme, rûznâme, rûznamçeadları verilen defterler, -resmî de olsa- bir çeşit günlük mahiyetindedir.
v Bunlar arasında III. Selim’in sır kâtibi Ahmed Efendi tarafı ndan tutulan Rûznâme, 1791-1802 yıllarını içine alan siyasî olaylarla beraber padişahı n günlük hayatını, saray ve çevresini, yenileşmekte olan istanbul’daki yaşayı şı yansıtması bakımından önemlidir.”
v Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferlerini anlatan Haydar Çelebi Ruznamesi ile ikinci Viyana kuşatmasını anlatan Osmanlı Teşrifatçılarından Ahmet Ağa’nın Vaka-yı Beç adlı eseri (Viyana Kuşatması Günlüğü olarak yayınlanmıştır.) de günlük türünün Tanzimat öncesi örnekleri arasında sayılabilir.
v Türk kültürü ve edebiyatında bugünkü manada günlük, Tanzimat’tan sonra görülmeye başlar.
v Direktör Ali Bey’in Hindistan’a yaptığı gezinin intibalarını içeren Seyahat Jurnali(1897) ilk günlük örneği olarak kabul edilebilir
v Bunu şair Nigâr Hanım’ın ölümünden sonra yayımlanan Hayatımın Hikâyesi, Ahmet Reşk’in Kafkas Yollarında adlı seyahat günlüğü, Ömer Seyfettin’in Balkan Harbi günlerini anlatan Ruznâmesi izler.
v Söz konusu örneklere rağmen yakın dönemlere kadar Türk toplumunda yaygın bir günlük yazma alışkanlığı olduğu söylenemez. Türün yeterince yaygınlaşmamış olmasının bir başka sebebi, günlükleri yayınlama konusundaki çekingenliktir. Çünkü çok büyük ölçüde kişinin mahrem dünyasını içeren günlükler, çoğu zaman özeldir ve herkesle paylaşılmak için kaleme alınmamış olabilir. şimdi Cumhuriyet öncesi dönemine ait anı ve günlükleri, içeriklerine göre gruplandırarak örnekleri eşliğinde daha yakından tanımaya çalışalım.
v Siyasî, Tarihî ve Toplumsal Tarafı Ağır Basan Anılar: Tanzimat sonrası dönemde kaleme alınmış, bazıları Cumhuriyet öncesinde, çoğunluğu da Cumhuriyet sonrasında yayımlanmış anıların önemli bir kısmını, siyasî, tarihî ve toplumsal tarafı ağır basan anılar oluşturur.
v Padişah, sadrazam, asker, bürokrat gibi toplum hayatı nda etkin konumlarda bulunmuş kişiler, yakından şahit oldukları; Tanzimat hareketi, Batılılaşma istikâmetindeki çeşitli ıslah ve tanzim çalışmaları, I. ve II. Meşrutiyet’in ilanları ve sonuçları, Doksan üç, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya harpleri ve Millî Mücadele, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, ittihat ve Terakki hareketleri gibi dönemin önemli olay, gelişme ve değişmelerine dair anılarını yazmışlardır.
v Meselâ aynı zamanda bir vakanüvist olan Tanzimat aydın ve devlet adamlarından Cevdet Paşa, Tezakir veMa’rûzat isimli ilk siyasî hatıra örneği kabul edilebilecek eserlerinde, Tanzimat döneminin siyasî olaylarına dair gözlem ve değerlendirmelerini anlatır.
v Sultan II. Abdülhamid, hayatının son yıllarında kaleme aldığı günlük/anılarında (Abdülhamid’in Hatıra Defteri), otuz üç yıllık (1876-1909) saltanat döneminin pek çok önemli olay (I. ve II. Meşrutiyet’in ilânları, Doksanüç, Balkan, Birinci Dünya savaşları) ve kişilerini (Mithat Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa), kendi gözlem ve kanaatleri doğrultusunda anlatır.
v Halit Ziya Uşaklıgil ise, Cumhuriyet döneminde yazdığı Saray ve Ötesi (1940-1942) isimli hatıralarında, Mabeyn başkâtibi olduğu dönemde (1909-1912) yaşadıkları ile devrin padişahı Sultan Reşat, saray hayatı, ittihat ve Terakki-saray ilişkileri hakkında kıymetli bilgi ve gözlemlere yer verir.


v Tanzimat sonrasında kaleme alınan siyasî, tarihî ve toplumsal tarafı ağır basan anılardan bazıları şunlardır:
v Sultan II. Abdülhamid, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 1975;
v Cevdet Paşa, Tezakir (1853-1887), Ma’rûzat (1890);
v Reşit Paşa, Reşid Paşa’nın Hatıraları, (1939);
v Talat Paşa, Talat Paşa’nın Hatıraları, 1946;
v Enver Paşa, Enver Paşa’nın Anıları, 1991;
v Cemal Paşa, Cemal Paşa Hatırât, 1922;
v Kazım Karabekir, ittihat ve Terakki Cemiyeti, 1982; Meşrutiyetten Cumhuriyet’e Hatıralarım,
v Mithat şükrü Beleda, imparatorluğun Çöküşü, 1979
v Ahmet Muhtar Paşa, Sergüzeşt-i Hayatım;
v Hüseyin Raci, Tarihçe-i Vaka-i Zağra;
v Hüseyin Cahit Yalçın, Kavgalarım, 1910;
v Memet Arif, Başımıza Gelenler 1-2-3;
v Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, 1940-1942;
v Ali Kemal, Yıldız Hatırat-ı Elimesi (1910);
v Ebüzziya Tevik, Yeni Osmanlılar Tarihi,
v Siyasî, Tarihî ve Toplumsal Tarafı Ağır Basan Günlükler: Bu grupta yer alan önemli günlük Ömer Seyfettin’in bir asker olarak katıldığı ve Yunanlılara esir düştüğü Balkan Savaşı esnasında tuttuğu Balkan Harbi Ruznamesi’dir.
v Yazar günlüğünde 27 Eylül-1328/1912-15 Kasım 1329/1913 tarihleri arasındaki on dört ay müddetince yaşadıkları ve gözlemlerini anlatmaktadır. Bunun dışında Ömer Seyfettin’in 1917-1918 dönemine ait bir günlüğü daha vardır.
v Kültür, Sanat ve Edebiyat Tarafı Ağır Basan Anılar: Tanzimat sonrası dönem modern anı türünün ilk örnekleri, dönemin bazı şair ve yazarları tarafından kaleme alınmıştır. Daha çok kültür, sanat ve bilhassa edebiyat alanına dair yaşanan veya gözlemlenen çeşitli gelişme ve değişmeleri içeren bu anılar, hem bireysel hem de toplumsal değer taşıması bakımından önemlidir.
v Meselâ Keçecizâde izzet Molla, Mihnetkeşan isimli manzum eserinde Keşan’a sürgün edilmesinin hikâyesini, sürgün günlerini, gidiş ve gelişindeki gözlemlerini anlatır.
v Ahmet Mithat Efendi Menfa’sında II. Abdülhamid tarafından Rodos’a sürgüne gönderilmesinin hatıralarını yazar. Muallim Naci ise Ömer’in Çocukluğu’nda, çocukluk yıllarına ait hatıralarını; Medrese Hatıraları’nda da öğrencilik yıllarını dile getirir. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte kaleme alınan bu gruba dâhil anılardan bazıları şunlardır:
v Keçecizâde izzet Molla, Mihnetkeşan, (1852);
v Ahmet Mithat Efendi, Menfa (1876);
v Ziya Paşa, Defter-i A’mâl (1881);
v Muallim Naci, Medrese Hatıraları (1886); Ömer’in Çocukluğu (1889);
v Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, 1936;
v Ahmet Rasim, Gecelerim (1896), Muharrir-şair-Edib, (1922), Eşkâl-i Zaman (1918);
v Ali Kemal, Ömrüm, (1919);
v Mehmet Rauf, Edebî Hatıralar, 1997;
v Ali Ekrem Bolayır, Ali Ekrem Bolayır’ın Hatıraları, 1991;
v Hüseyin Cahit Yalçın, Edebi Hatıralar, (1935).
v Kültür, Sanat ve Edebiyat Tarafı Ağır Basan Günlükler: Cumhuriyet öncesi kadın şairlerimizden Nigar Hanım (1856-1918), birçok defterden oluşan günlükler tutmuş ve bunların vefatından elli yıl sonra yayımlanmasını vasiyet etmiştir.
v Bu defterlerden seçmeleri içeren bir bölümü Hayatımın Hikâyesi (1959) adı altında yayımlanmıştır.
v Selim ileri, günlüklerin içerikleri hakkında şunları söyler: “Hayatımın Hikâyesi günceden bir seçme. On dokuzuncu yüzyılın sonu, yirminci yüzyılın başı zaman dilimi olarak karşımıza çıkar. Aydın bir Osmanlı kadınının, üstelik bir şairin istanbul hayatını yakalarız: Mutsuz evlilik, Rumelihisarı, Büyükada, çocuklar, platonik yakınlıklar -aşk sözcüğünü özellikle kullanmadım-, geçen zaman, Abdülhamid’in tahttan indirilişi, Sultan Reşat’ın huzurunda, Naciye Sultan’a rica, savaşlar, çöken imparatorluk, yıkım... şair Nigâr Hanım bütün içtenliğiyle anlatıyor. Defterlerin tümü kim bilir daha neler, ne zenginlikler içeriyor!”
v Bunun dışında Direktör Ali Bey’in Hindistan’a yaptığı gezinin intibalarını içeren Seyahat Jurnalini (1897) ve Ahmet Reşk’in Kafkas Yollarında’sını da ilk günlük örnekleri arasında sayabiliriz.
v Vakanüvist; Osmanlı döneminde yaşanan önemli olay ve gelişmeleri yazmakla görevlendirilmiş tarihçi.
v Tezkire: Daha çok şairlerin biyografileri ile şiirlerinden örnekleri içeren kitap/eser.
v Sefaretname: Yabancı ülkelerde bulunan elçilerin bulundukları ülke ile ilgili gözlem ve izlenimlerini içeren kitap/eser.

HAZIRLAYAN:ÖZKAN YURTSEVER'E ÇOK TŞK. EDİYORUZ..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst