Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 8.Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 8.Ünite Ders Notları


BiYOGRAFiNiN ANLAMI VE TARiFi
v “Biyografi”,otobiyografi ve monografiyi de içinde barındıran bir üst kavram olarak; sanat, edebiyat, tarih, politika vs. alanlarda tanınmış, sevilmiş; ülkesine ve bütün insanlığa veya belli bir sanat bilim alanına önemli katkılarda bulunmuş kişilerin yaşam öykülerinin yazılmasıyla ortaya çıkan edebiyat türüdür.

v Bir anlamda biyografi, geçmişte kalan hayatı ve ona bağlı başarıyı ve ürünü yeniden üretme, deneyimleme ve bunu yaygınlaştırma girişimi olarak değerlendirilebilir.

v Bu tanınmış kişinin doğduğu yer ve tarih, ailesi, eğitim hayatı, alanında yaptıkları, başarıları; kısaca içinde yetişmiş olduğu maddi ve manevi çevre içerisinde kişiliği ve eserleri çerçevesinde anlatılmaya çalışılır.
v Dolayısıyla biyografilerde bir gerçeklik vurgusu ön plana çıkar. Bu gerçeklik ilkesi gereği, söz konusu edilen bilgiler, resmi belgelere, kayıtlara, günlüklere, mektuplara, söyleşilere veya bahsi edilen kişinin yaşamında yer tutan kimselerin sözlü bilgilerine dayandırılmaya çalışılır.

v Ele aldığı kişiyi bütün yönleriyle anlatan oldukça hacimli biyografiler bulunmakla birlikte, ansiklopedilerde, edebiyat tarihlerinde kısa olan biyografiler de bulunmaktadır.

v Edebiyatımızda biyografilere “yaşam öyküsü” de denmektedir. Eski Türk edebiyatında bu tarz yazılar;Tercüme-i Hal” ya da “Hal Tercümesiolarak bilinmekteydiler.

v Bir yazarın kendi yaşam öyküsünü yazmasıyla ortaya çıkan biyografiye otobiyografiveya “özyaşam öyküsüdenir.
v Otobiyografiler, ben merkezli olduğu için kişisellik ön plandadır. Dolayısıyla yaşanmışlığa bağlı olarak yazarın yaşadığı zamana ait sosyal düşünceleri, tutum ve tavırları, zihniyeti, dini, ahlaki düşünceleri, mutlulukları, hüzünleri söz konusu olabilmektedir.
v Otobiyografi ile anı/hatıra türü birbirine oldukça yakındır. Fakat otobiyografide merkezde yazarın kendisi vardır; bir nevi yazar kendi dünyasına bakar, öznel bir yaklaşım söz konusudur; anı/hatırada ise çevredeki insanlar da ön plana çıkar.
v Ünlü bir kişinin bütün şahsiyetini, hayatının tamamını, eserini, her yönüyle ele alan veya aynı detaylı bakış açısıyla herhangi bir konuyu ele alan yazılara “monografi” denmektedir.

v Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yahya Kemal üzerine yazdığı monografisinin yanı sıra İstanbul , Ankara, Konya, Erzurum ve Bursa’yı geniş bir çerçeveden tarihsel, kültürel, mimari, yaşayış vs. boyutlarıyla ele alıp anlattığı Beş şehirisimli şehir monografisi de bulunmaktadır

v Dolayısıyla bir eleştiri, tarihi olay özel bir bakış açısıyla derinlemesine bir araştırma, bir edebiyat veya sosyal hayat olgusunu ayrıntılarıyla ortaya koyan bir çalışma da monografinin sınırları içerisine girmektedir. Bu sebeple monografinin zaman zaman biyografiden ayrılan bir tarafı bulunmaktadır.
v Bunun haricinde, bilimsel anlayışa bağlı olarak söz konusu kişiye ait bilgiler, bir mantık silsilesi içerisinde , mesela kronolojik düzende, alt başlıklar halinde; doğumu, yetişmesi, eğitimi, dönemi içerisinde konumu, eseriyle tuttuğu yer, başarıları, eserinin özellikleri; şekli, içeriği, vs. bölümler halinde verilip bütün bunlar eleştirel bir tutumla ele alınıp bilgi ve belgelerle desteklenmeye çalışılıyorsa, bu tarz biyograşlere “bilimsel biyograş” denir. Mesela Mehmet Kaplan’ın, Tevşk Fikret Devir-şahsiyet-Eser (1971), ismail Parlatır’ın,Recaizade Mahmut Ekrem (1995) Ö.Faruk Huyugüzel’in, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Hayatı ve Edebî Eserleri Üzerinde Bir Araştırma (1984) isimli çalışmaları bilimsel biyografiye örnektir.
v Dolayısıyla biyografi eserleri arasında edebi ve sanatsal yönü ağır basanlar kadar bilimsel tarafı öne çıkan örnekler de bulunmaktadır. Bilimsel biyografiler, yukarda bahsini ettiğimiz gibi bilimsel bir araştırmanın bütün gereklerine bağlı olmak iddiasıyla yola çıkarlar.
v Biyografisi yazılan kişinin hayatı ve biyograşsinin yazılması na neden olan tarafı, ilgili bütün materyallerin gözden geçirilmesi sonucunda tarafsız ve bilimsel ciddiyete bağlı bir üslûpla okuyucuya aktarılmaya çalışılır.
v Bilim adamı, bilimsel biyografisinde edebiyat, sanat veya kültür tarihinde önemli bir yeri bulunduğu düşünülen bir kişiyi, hayatının veya eserinin karanlıkta kalmış yanlarını aydınlatmak iddiasıyla araştırır.
v Edebî biyografiler ise bu kadar tarafsız ve nesnel olma iddiasında değillerdir. Zaten bu tip biyograşlerde yazarı yaşam öyküsünü yazmaya iten neden genellikle söz konusu edilen kişiye duyulan yakınlık, bağlılık gibi kişisel nedenlerdir.
v Mesela yukarda söz konusu ettiğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yahya Kemal hakkında yazdığı biyografi, bu tarz bir edebi biyografi olarak da görülebilir. Çünkü söz konusu olan, Tanpınar’ın hem hocası hem de yakı n dostu olan bir şahsiyettir. Bu sebeple Tanpınar’ın kişisel duyuş ve düşünüşü ile bu yakınlığın sanatkârane üslubu zaman zaman esere yansır.
v Bilimsel ve edebi biyograşlerin yanı sıra belki de edebi-sanatsal biyograşnin farklı bir boyutu olarak görülebilecek “biyografik roman”dan da söz edilebilir.
v Yani bütün biyografik veriler bir kurmacaya dönüştürülerek bir roman veya hikâye formatında veriliyorsa, diğer bir anlamda, önemli bir şahsiyet bir romanın bir hikâyenin kahramanına dönüştürülerek anlatılıyorsa, bu tarz eserlere de “biyografik romandenmektedir.

v Bir anlamda burada söz konusu edilen kişi, hayat içerisinde yaşayış, düşünüş; fiziksel, ruhsal bütün özellikleriyle canlı bir kişilik olarak sergilenir. Mesela Tahir Alangu’nun Ömer Seyfeddin: Ülkücü Bir YazarınRomanı (1968), M. Emin Erişirgil’in Mehmet Akif-islâmcı Bir şairin Romanı,

v Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı (1975). Fakat burada yine de bir romandan beklenen bütün bir kurmacanın, tam bir karakter yaratmanın söz konusu olmadığı bir gerçektir. Bu durumda biyografi eserleri için her zaman sorulan soru tekrar ve hem de daha güçlü olarak söz konusu edilebilir:
v Biyografi yazarı bir sanat eseri mi yazmaktadır, yoksa tarihi bir realiteyi mi metinleştirmektedir? Her durumda biyografik roman ne tam olarak bir kurmaca metindir, ne de tam olarak bir biyografi yazısıdır.
v Diğer taraftan ünlü bir şahsiyetin ölümü üzerine, hemen aynı günlerde gazete ve dergilerde yakınları tarafından yazılan ve onun şahsiyetinden, eserlerinden bahseden yazılara da “ölüm ardı yazısı” bağlamında“nekroloji”denmektedir.
v Bu gibi yazılarda da yer yer biyografiye ilişkin bilgiler yer aldığı için nekrolojiler bir alt başlık olarak ele alınırlar. Kültür, edebiyat ve sanat dünyamızda bu gibi yazıların sayısı oldukça fazladır. Fakat bu gibi ölüm ardı yazılarının deneme türü içinde de değerlendirilmektedirler. Çünkü bu gibi ölüm ardı yazılarının tümüyle biyografiye dayalı olanları olduğu gibi, haber verme nitelikli olanları, duygusal içerikli olanları, bir anıya dayalı olanları, portre özellikli olanları, eleştirel olanları da bulunmaktadır.
v Ayrıca, biyografi türünün içinde sayabileceğimiz yazılardan bir diğeri de “portre” dir.
v Bir yazarın, yakından tanısın ya da tanımasın değerli saydığı, etkilendiği, beğendiği kişilerin karakter özelliklerini, belirgin yanlarını, aralarında geçen ilginç olayları veya daha başka özelliklerini anlattığı üç beş sayfalık kısa yazılara portredenir.
v Bunun iki türü vardır. Bunlardan birincisi ele alınan kişinin dış görünüşünden bahseden fiziki portre’dir. Diğeri ise tahmin edildiği üzere karakter özelliklerinden, iç dünyadan bahseden ruhsal portredir.
v Biyografi Latince “biyo” yaşam, canlı; “graphe” ise yazı, şekil anlamlarına gelmektedir.

v Dolayısıyla ikisinin birleşiminden oluşan biyografi, yaşamı anlatan yazı demektir.
DÜNYA EDEBiYATINDA BiYOGRAFi
v Eski zamanlarda başlı başına bir tür olarak ortaya çıkmadan önce değişik edebi türler içerisinde biyografi diyebileceğimiz bazı yazılara rastlamak mümkündür. Var olma, var kılma, kendi varlığını devam ettirme içgüdüsünün farklı bir yansıması olan sanatsal faaliyetin değişik alanlarında insana ait bulgular, Milattan önceki zamanlardan beri görüle gelmiştir.
v Mesela mağara resimlerindeki gündelik insan yaşamı na ait veriler biyograşnin henüz yazıya geçmeyen başlangıcı olarak görülebilir. Çünkü her ikisinin de temelinde ölümlü olmanın karşısına çıkarılan var kılma, devam ettirme, anma, anlamlı kılma, yüceltme gibi insani duruş söz konusudur.
v Aynı şekilde mezar taşları, yazılı anıtlar veya ölüm törenlerindeki anmalar, aynı tarzda biyografinin başına koyabileceğimiz başlangıç örnekleridir. Harold Nicolson’ı n “Biyografi, anma içgüdüsünü tatmin etmek için icat edilmiştir: aileler, ölüyü anmayı arzu eder bu yüzden ağıtlarımız, kitabelerimiz bulunmaktadır; kabileler, kahramanlarını anmak ister bunun için destan ve menkıbelerimiz vardır; kilise, kurucuları nı anmayı ister bu yüzden azizleri anlatan hikâyeler vardır.” (Çelebioğlu, 2007) derken bir taraftan biyograşnin ortaya çıkış realitesine ışık tutmakta, diğer taraftan da farklı edebi türler içerisindeki dağılmışlığına da işaret etmektedir.
v Bütün bunları bir taraf bırakıp edebiyatın bir türü olarak biyografiye döndüğümüzde, bağımsız bir tür olarak biyogrfişnin öncüsü, M.S. 46-120 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı deneme, tarih ve biyografi yazarı Plutarkhos gösterilmektedir.
v Plutarkhos’un 23 Yunanlı ile 23 Romalının hayatlarını çifter çifter birbirine paralel olarak kaleme aldığıParalel Yaşamlarkitabı dünya edebiyatında ilk biyografi örneği olarak kabul edilmektedir.
v Pek çoğu tanınmış isimlerden oluşan bu 46 kişiyi tanıtırken tarihi verilerden ziyade karakter özellikleri üzerinde duran yazar, kin ve nefretin, aç gözlülüğün, asaletin, erdemin vs. kişisel özelliklerin bu isimlerdeki yerine değinerek bir taraftan da eğitici bir rol icra etmek istemiştir.
v Altıncı yüzyıl ingiltere’sinde ise dini ve ahlaki kavramlar etrafında şekillendirilen aziz kimselerin hayatlarını anlatan hagiographi adı verilen biyografi tarzı eserlerin yaygınlık kazandığı görülmektedir.

v Ortaçağ boyunca bu tarz biyografiler devam etmekle beraber Boccacio 56 biyograşye yer verdiği De Casibus Virorum et Feminarum Illustrium (Ünlü Erkeklerin ve Kadınların Kaderi) adlı eseriyle türün yeniden canlanmasını sağlar.
v Fakat ortaçağ boyunca azizlerin hayatlarına dair biyografiler devam eder. Ortaçağ sonlarına doğru bu kez kralların ve şövalyelerin biyografileri ön plana çıkmaya başlar.
v Rönesansla birlikte artık sanatçılar, yazarlar ve şairler biyografilere konu olmaya başlar.

v Bu anlamda italyan Giorgio Vassari’nin Lives of Artists (1550) adlı eseri ve Thomas More’un idam edilişi üzerine damadı William Roper tarafından yazılan Life of Sir Thomas More isimli biyograşsi ve George Cavendish’in Life of Wolsey’i dikkat çeker.

v Bundan sonra 18. yüzyılda Johnson’ın saf bir biyografi yazma niyetiyle ele aldığı Life of Savage adlı eseri ve yine aynı çağın bir başka biyografı James Boswell’in ise gerçeklik merkezli bir anlayışı oturtmaya çalıştığıLife of Johnson’ı gelir..
v Modern anlamdaki biyografi ise psikolojik merkezli bir anlayışı kullanan ve aynı zamanda bir eleştirmen de olan Lytton Strachey’in Eminent Victorians (Viktorya Çağı Seçkinleri (1918) ile Queen Victoria (Kraliçe Viktorya) (1921) isimli eserleriyle başlatılır.

v Son yıllarda Türkçeye çevrilen ve Türk okuru tarafından da büyük bir ilgiyle karşılanan Stefan Zweig’inDünya Fikir Mimarlarıise dünya edebiyatında edebi biyografilerin önemli örneklerinden birisidir.
v İslam dünyasında ise erken zamanlardan beri biyograş benzeri eserlere rastlamaktayız.
v Tarihin başlangıçta devlet büyükleri etrafında şekillendirilmesinden dolayı, biyografi tarzı yazılar da tarih kitaplarının içerisinde yer almaktaydı. Fakat zamanla önce peygamberlerin, din büyüklerinin, halifelerin hayatlarını anlatan siyerler şeklinde başlayan biyografi benzeri eserler, çok değişik şekillerde karşımıza çıkmaya başlar.

v Hz. Peygamber’in gazalarını anlatan Gazavât kitapları, onun çevresinde bulunanların hal tercümesi sayılabilecek ahbâr kitapları, hadis rivayetçilerinin, tefsircilerin, fakîhlerin, imamların, âlimlerin, şairlerin, tabiplerin hal tercümesi sayabileceğimiz tabakât kitapları, tezkire kitapları, menakıpnameler, şecere kitapları,vefeyatnameler, kısasü’l-enbiyalar, biyograş edebiyatı bakımından zengin bir kaynak oluştururlar.
CUMHURiYET ÖNCESi TÜRK EDEBiYATINDA BiYOGRAFi
v Yukarıda son paragrafta bahsini ettiğimiz islam kültüründe biyografiye benzeyen eserlerin hemen tamamını klasik Türk edebiyatı içerisinde de görmek mümkündür.
v Fakat bilhassa tezkire geleneği klasik Türk edebiyatında biyografi anlamında zengin bir malzeme oluşturur. Ancak şüphesiz ki bunları modern biyografinin başlangıcına koymak mümkün değildir. Çünkü klasik edebiyatın pek çok türünde olduğ u gibi tezkirelerde de kalıplaşmış ifade biçimlerini hemen bütün eserlerde aynı şekilde görmek mümkündür. Dolayısıyla bilimsel, eleştirel, özgün bir biyograş anlayışından bahsetmek henüz söz konusu değildir.
v Eski Türk edebiyatı içerisindeki tezkirecilik geleneğinin başlangıcı, Arap edebiyatı na dayanmaktadır.
v “şairler etrafında yazılan tezkirelerin ilk örneği, Arap edebiyatı nda Muhammed b. Sallam el-Cumâhi(ö.865) tarafından Tabakâtu’ş-şu’arâadıyla verilmiş ve XII. yüzyıldan sonra Fars edebiyatına geçmiştir. Bununla birlikte bu tür en olgun örneklerini Türkçede vermiştir.
v Edebiyatımızda tezkire ilk olarak XV. Yüzyılda Çağatay sahasında Ali şir Nevayî tarafından yazılmıştır.
v Anadolu sahasında ise, ilk örneği Sehi Bey (Heşt-Behişt)tarafından verilmiştir. Latifî ve ÂşıkÇelebi’nin tezkireleri, bu türün en başarılı örnekleri olarak kabul edilmektedir.”
v Diğer taraftan Tanzimat sonrasında da tam bir tezkire olmamakla birlikte tezkirelerden
v hareketle oluşturulmuş eski edebiyat şairlerinden bahseden biyografilere rastlamaktayız.

v Mesela Mehmed Siraceddin’in Mecmuau’ş-şuarâ ve Tezkire- i Üdebâ (1907) adlı eseri,Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellişeri (3 cilt,ibnülemin Mahmud Kemal inal’ın Son Asır Türk şairleri (1930) veSadettin Nüzhet Ergun’un Türk şairleri (1935), Recaizade Mahmut Ekrem’in Kudemadan Birkaç şair (1885), Ebüzziya Tevşk’in Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye,Muallim Naci’nin Osmanlı şairleri (1890) ve Esâmi (1890) isimli eseri bunlar arasında sayılabilirler.

v Tanzimat dönemi Türk edebiyatıyla Avrupai bir görünüm kazanmaya başlayan edebiyatımızda klasik edebiyatta görülmeyen bazı batılı türler ortaya çıkar. Özellikle akıl merkezli bir anlayışı da beraberinde getiren roman, hikâye, tiyatro gibi türler ve gazete ve dergi gibi iletişim araçları yavaş yavaş rasyonel bir mantığı da yaygınlaştırır.
v Fakat bu dönemin yeni edebi türlerinde batılı örneklerinin bir benzerinin tam bir olgunlukla bulunmadığını; bunun yerine bir geçiş dönemi özelliği taşıdıklarını söylemek mümkündür. Dolayısıyla aynı geçiş mantığını biyografi tarzında yazılmış eserlerde de görmekteyiz. Gerçi modern biyografilerin yazımı batılı edebiyatlarda da çok geç olmuştur. Fakat kaynaklara, belgelere dayalı konuşma mantığı batılı edebiyatlarda daha erken başlamıştır.
v Ahbâr kitapları: “Ahbâr”, haberler demekse de klasik kültürümüzde “bilgi” anlamında kullanılmıştır.

v Daha çok da din ulularının hayatlarını, söylediklerini anlatan “ahbar” kitapları, birer biyografiözelliğinede sahiptirler.

v Tabakât kitapları:Daha çok belli bir dönemdeki hadisçilerin hayatlarını anlatan kitaplar olmakla birlikte, bir bilim dalında belli zamanda yaşamış bilim adamlarının hayatlarını anlatan kitaplara da bu ad verilmektedir.
v Vefeyatnameler: Din büyüklerinin ve bazı meslek mensuplarının ölümleri üzerine yazılan öe onların hayatları hakkında bilgi veren kitaplardır.
CUMHURiYET SONRASI TÜRK EDEBiYATINDA BiYOGRAFi
v Cumhuriyet sonrasında edebiyatımızın gelişmesine paralel olarak biyograş türündeki yazılarda da bir çeşitlilik ve zenginlik görülmektedir. Bir bütün halinde bunlardan bahsetmek yerine gruplandırıp dikkat çekici olanlarından bahsetmek daha uygun olacaktır.
v Cumhuriyet Döneminde Yazılan Bazı Genel Biyografi Eserleri :
v Süleyman Nazif, Mehmet Akif, (1924)
v Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Âkif- Hayatı, Seciyesi, Sanatı (1939)
v Mithat Cemal Kuntay, istiklâl şairi Mehmed Âkif (1944)
v Mithat Cemal’in bu iki biyografik çalışması, Mehmet Akif’le yakın tanışıklığının izlerini taşır. Mithat Cemal, kendi sanatı ve hayatı üzerinde önemli etkileri bulunan Mehmet Akif’i bu iki eserinde bir insan, bir eylem adamı, bir edebiyat adamı, bir aydın olarak ele almış ve anlatmıştır.
v Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal: Devrin Olayları ve insanları Arasında (1944-1956)
v Mithat Cemal Kuntay, Sarıklı ihtilâlci Ali Suavi (1946)
v Abdülhak şinasi Hisar, istanbul ve Pierre Loti (1958)
v Abdülhak şinasi Hisar, Yahya Kemal’e Veda (1959)

v Bu eserde Abdülhak şinasi Hisar, Yahya Kemal’in hayatını Üsküp’ten istanbul’a gelişinden başlayarak anlatır; hayatı ve şairliği ile ilgili ayrıntılı ve değerli bilgilere yer verir. Ayrıntı bakımından oldukça zengin bir Yahya Kemal portresinin yer aldığı bu biyograşk eser, yazarın Yahya Kemal’le yakın dostluğunun izleri ve izlenimlerini taşımaktadır.
v Kitapta, Abdülhak şinasi Hisar, genel olarak Yahya Kemal’in karakterinden kişisel hayatına, hassasiyetlerine, hatıralarına, edebiyat dünyasına, eserlerinin yayımlanması macerasına kadar hayatının önemli ayrıntılarını nakleder.
v Abdülhak şinasi Hisar, Ahmet Haşim: şiiri ve Hayatı (1963)
v Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim (1934)
v Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk (1946)

Sadettin Nüzhet Ergun’un özellikle divan edebiyatı ve halk edebiyatının önemli

v yazar ve şairleriyle ilgili pek çok biyografik çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
v Gevheri (1928), Pir Sultan Abdal (1929), Mevlânâ (1932), şeyh Gâlib (1932), Beşiktaşlı Gedâî (1933),Hengâmî (1933), Kâtibi (1933), Kuloğlu (1933), Silleli Sururî (1933), Namık Kemal (1933), Neşâtî (1933),Cenab şahabeddin (1943), Bakî (1935), şeyh Gâlib (1935), Aka Gündüz (1937), Ali Cânib (1937)...

Asım Bezirci
de edebiyatımızda pek çok biyografi yazan araştırıcılardan birisidir.

v Biyografik nitelikteki eserlerinden bazıları şunlardır:
v Edip Cansever (1961); Abdülhak Hamit ve Tarık yahut Endülüs Fethi (1966); Ahmet Haşim (1967); Nazım Hikmet ve Seçme şiirleri (1975); Nurullah Ataç (1968); Orhan Veli Kanık ; Sabahattin Ali , ibrahim Alaettin Gövsa, Türk Meşhurları Ansiklopedisi (1945) Gündüz Akıncı, Abdülhak Hamit Tarhan (1956) Behçet Necatigil,Edebiyatımızda isimler Sözlüğü (1960) şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (Atatürk’ün yaşamöyküsü, 3 cilt, 1963-1965) şevket Süreyya Aydemir, ikinci Adam (ismet inönü’nün yaşamöyküsü, 3 cilt, 1966-1968)

v Bilimsel Biyografiler:Cumhuriyet sonrası dönemde bilhassa Türkiye’de üniversitelerin yaygınlaşmasına ve bilimsel çalışmaların artmasına bağlı olarak biyografik eserlerde de nitelik ve nicelik olarak bir gelişme söz konusu olmuştur. Özellikle 1980 sonrasında akademik çevrelerde oldukça fazla sayıda biyografi çalışmalarına rastlamaktayız.
v Türk edebiyatında önemli sayılabilecek hemen bütün yazar ve şairlerin bilimsel çerçevede biyografilerinin gerek kitap ve gerek makale boyutunda yazılmış olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Diğer taraftan son yıllarda sadece hayatta olmayanlar için değil, yaşamakta olan bilim adamı, sanatkâr vs. kimseler içinde armağan, hatıra sayısı kabilinden dergiler, özel sayılar, kitaplar basılmakta ve bunlarda önemli ölçüde biyografik kaynaklı yazılara yer verilmektedir. Aşağıda akademik çevrelerde yazılmış olan ve bu alanda önemli sayılan bilimsel biyografilerden birkaçı yer almaktadır. Ayrıca bunların bir kısmı aynı zamanda birer monografi özelliği de taşımaktadır.
v Kenan Akyüz, Tevşk Fikret (1947)
v Mehmet Kaplan, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri (1948)
v Mehmet Kaplan, Tevşk Fikret Devir-şahsiyet-Eser (1971); Bu eserde Kaplan, Tevşk Fikret’in hayatının merhalelerine yer vermekle birlikte daha ziyade eser merkezli bir yol takip etmiş; Tevşk Fikret’in hayatındaki önemli değişim ve dönüşümlerin izlerini şiirlerinde aramıştır.
v Olcay Önertoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Romancılığı ve Romanımızdaki Yeri (1965)
v Birol Emil, Mizancı Murad Bey, Hayatı ve Eserleri (1979)
v Ö.Faruk Huyugüzel, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Hayatı ve Edebî Eserleri Üzerinde Bir Araştırma
v Haluk ipekten, Fuzuli-Hayatı Sanatı ve Eserleri (1999)

ismail Parlatır, Recaizade Mahmut Ekrem (1995),

v Fatih Andı, Ara Nesil şairi Mehmed Celal-Hayatı, Görüşleri, şiirleri-(1995)
v ismail Çetişli, Cahit Külebi ve şiiri (1998)
v ismail Çetişli, Memduh şevket Esendal (insan-Eser) (1999)
v Nurullah Çetin, Behçet Necatigil, Hayatı, Sanatı ve Eserleri (1998).
v Yakup Çelik, Atilla ilhan (2006)
v Mustafa Özbalcı, Ahmet Kutsi Tecer-şairliği ve şiirleri Üzerine Bir inceleme (1998)
v Ramazan Korkmaz, ikaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı (2002)
v Güler Güven, Sami Paşazade Sezayi ve Eserleri (2009)
v Burada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1946’da basılan Beş şehir ve 1962’de yayımlanan Yahya Kemalmonograşlerine ayrı bir yer vermek lazımdır. Çünkü bütün eserlerinde olduğu gibi bu iki monografide Tanpınar’ın hem bir bilim adamı olarak ve hem de bir sanatkâr olarak duyuş ve düşünüşünün yansımaları dikkat çeker. Bu bakımdan bu iki monografi bilimsel biyografi kısmında yer alabildiği gibi edebi biyografi içinde de sayılabilirler.

Tanpınar
Beş şehir’de istanbul, Ankara, Konya, Bursa, Erzurum şehirlerini kimi zaman bir gezi ve hatıra havası da taşıyan bir çerçevede tarihsel, kültürel, sanatsal boyutuyla ve daha da çok zamanda devamlılık ve değişerek devam eden, devam ederek değişen zihniyet bağlamında ele alır. Bir anlamda Tanpınar, bu şehirlere derinlemesine bakarken, bunları bir çeşit “giydirilmiş zaman” olarak görür. Diğer taraftan Yahya Kemal monografisi ise aynı sanatkârane duyuş ve düşünüşün, hocası ve yakın dostu olan bir şaire yönlendirilmesiyle oluşturulmuştur.

v Tanpınar, Yahya Kemal’in hayatına ve bilhassa şiirine bakarken Bergson’un fenomenolojik yöntemini kullanır.
v Diğer bir anlamda bu esere monografik derinliği veren Bergson’un su, hava, ateş ve toprak merkezli imge çözümlemesidir.

Biyografik Romanlar:Cumhuriyet döneminde biyografik roman diyebileceğimiz ilk eserlerden biri, Hasan Ali Yücel’in 1932’de basılan Goethe Bir Dehanın Romanı’dır.

v Türk edebiyatında kaleme alınmış bir diğer biyografik roman Mehmet Emin Erişirgil’in 1951’de yayımlananBir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp isimli eserdir.
v Aynı yazarın yine aynı formatta yazdığı bir başka biyografik roman ise islamcı Bir şairin Romanı: Mehmet Akif adını taşımaktadır. Bu çalışmalarında Mehmet Emin Erişirgil, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif’i birer roman kahramanı olarak tasarlamış ve yer yer onların eserlerinden, görüşlerinden alıntılarla ve kendisinin düşüncelerinin yanı sıra, şahit olduklarıyla zenginleştirmiştir.
v Tahir Alangu’nun 1968’de yayımlanan Ömer Seyfeddin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı adlı eseri ise roman adını taşımakla birlikte tam olarak bir biyografik roman değildir.
v Yine Yusuf Ziya Ortaç’ın yazmış olduğu ve “Bir Hayatın Romanı” takdimini taşıyan ismet inönü adlı eser de roman özelliklerine sahip değildir.
v Bu saydıklarımız haricinde gerçekten bir roman kurgusuna ulaşan biyografik roman diyebileceğimiz bir eser Oğuz Atay’ın bilim adamı ve hocası Prof. Dr. Mustafa inan’ın hayatını anlattığı ve 1975’te yayımlanan Bir Bilim Adamının Romanıadlı eseridir. Dediğimiz gibi bu eser kurgusundaki başarı dolayısıyla biyografik romanların alışılagelen yapısının biraz dışında yer almaktadır.
v Diğer taraftan 1980 sonrası Türk edebiyatında postmodern bir anlayışın yaygınlaşmaya başlamasıyla türler arasında da daha güçlü geçişler söz konusu olmuştur. Daha doğrusu postmodern anlayışın türler arası ayrımı ortadan kaldırma, çok üsluplu, çok değişik türlerdeki metinlerin özelliklerini barındıran metinlerarası eserler yazma anlayışına bağlı olarak biyograşk roman tarzındaki eserlerde de bir değişme dikkatimizi çeker.
v Kimi zaman yakın akrabalar, kimi zaman tarihi kişilikler, bu kez modern roman anlayışını bir kırma girişimi olarak biyograşyi bir malzeme alarak ortaya çıkarlar.
v Mesela Nermin Bezmen’in kendi dedesinin hayat hikâyesini anlattığı Kurt Seyt ve Shura ile Kurt Seyt ve Murka isimli eseri, Ayşe Kulin’in bir hayli ilgi çeken ve kuzeni Aylin Devrimer’in hayatını anlattığı Adı: Aylin’i, Hıfzı Topuz’un hem tarihsel romanın, hem de biyograşk romanın özelliklerini taşıyan eseri Meyyale ile Mediha Sultan’ı anlattığı Paris’te Son Osmanlılar’ı, Atilla şenkon’un Nazlı Eray’ın fantastik roman anlayışına bağlı olarak onun hayatını da fantastik bir çerçevede ele aldığı Bütün Düşler Nazlı’dır’ı bu çerçevede dikkat çeken biyograşk romanlardan bazılarıdır.


v Portreler:Edebiyatımızda Cumhuriyet sonrası dönemde yazılan bazı portre eserleri aşağıda verilmiştir.
v Yusuf Ziya Ortaç, Portreler (1960)
v Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (1979)
v Beşir Ayvazoğlu, Defterimde Kırk Suret (2010)
v Hüseyin Cahit Yalçın, Tanıdıklarım (1936)
v Hakkı Süha Gezgin, Edebî Portreler (1939)
v Orhan Okay, Silik Fotoğraşar (2001)
v Hilmi Yavuz, Yüzler ve izler (2006)
v Bütün bunların yanı sıra Türk edebiyatında zengin bir nekroloji edebiyatı bulmak da mümkündür. Hemen bütün önemli devlet adamı, sanatçı, yazar, şair vb. kimselerin ölümü üzerine gazete ve dergilerde yazılan biyografik içerikli yazıların sayısı bir hayli fazladır. Bunların bazılarının kimi araştırmacılar tarafından toplanıp bir araya getirildiği de görülmektedir.
v Mesela Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Necip Fazıl’ın, Atilla ilhan’ın ölümleri üzerine yazılan nekrolojiler sayıca bir hayli fazladır.

HAZIRLAYAN:ÖZKAN YURTSEVER'E ÇOK TŞK. EDİYORUZ..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst