Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 9.Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 9.Ünite Ders Notları



CUMHURiYET DÖNEMi TÜRK NESRi 9.ÜNİTE ÖZETİ MEKTUP: Mektup Türünün Tanımı ve Özellikleri
v Mektup”, kelime olarak Arapçada “yazılı nesne, yazılmış şey” anlamına gelmektedir. Bir haberi, dileği, duyguyu birine iletmek için kullanılan; konu sınırlaması olmadan bütün hayatı içine alabilen; yazanın iç dünyasını, dünyaya ve hayata bakışını yansıtan bir yazı türü ve iletişim aracıdır.
v En eski haberleşme araçlarından biri olan mektup, sosyal yaşantımızda sıkça başvurduğumuz yazılı bir anlatım türüdür. insanların duygu ve düşüncelerini, çevrelerinde olup bitenleri yakınlarına bildirme ihtiyacından doğmuştur. Birbirleriyle ilişkisi olan insanların karşılıklı olarak yazdıkları özel mektuplarla, herhangi bir düşüncenin, görüşün açıklandığı mektuplar edebiyatın inceleme alanına girmektedir.
v Edebiyatın en eski türlerinden biri olan mektubun yazıyla yaşıt olduğu söylenebilir. Yazının bulunuşuyla birlikte mektuplaşmalar da başlamıştır. Latin yazarı Ciceron’un bu türe kimliğini kazandırdığı bilinmektedir
v Bu türün elde bulunan en eski örnekleri Mısır firavunlarının yazdığı diplomatik mektuplar (MÖ XV.-XIV. yüzyıllar) ile Hitit krallarının Boğazköy arşivinde bulunan mektuplardır.
v Mektuplar yalın ve içtendir. Konu alanları sınırsızdır. Yaşamın ve yaşanılanların değişik yönleri (gözlemler, duygular, dedikodular, haberler, düşünceler, yorumlar, kaygılar, korkular, özlemler, istekler, vb.) mektupların konusu olabilir.
v Dil ve anlatı m özellikleri bakımından toplumsal yaşamın değişik görünümlerinden kesitler sunduğu için bir bakıma tarih belgesi niteliği taşırlar, Yazanın iç ve dış yaşamından seçilmiş kareler, haberler, çevresi üzerine yaptığı gözlemler, yorumlar mektubun konusu içinde yer alabilir.
v Tıpkı günlük ve anılar gibi mektuplarda da yazar kendisini içinde yaşadığı ortamdan soyutlayamaz; kendisiyle birlikte çevresini ve o zaman dilimini de anlatır. Temel özelliklerinin do-ğallık, yalınlık ve içtenlik oldukları söylenebilir (Özdemir, 1981: 165-166).
v Sabahattin Eyüboğlu’nun Necati Cumalı’ya yazdığı mektupta mektup türünün özelliklerini bir arada görmek mümkün. Özel mektup türünün bir örneği olan bu mektup, yayınlandığı için yazınsal bir mektup haline dönüşmüştür. Anlatım tarzının doğal, içten ve yalın olması dikkati çekiyor. Mektupların gerçek bir yaşamdan kaynaklandığı ve belgesel nitelik taşıdığı bu örnekte de görülmektedir. Mektupta geçen isimler edebiyatımızın tanıdık isimleridir ve onların sanat yaşamlarıyla ilgili kesitlere yer verilmektedir.
v Mektup-Söylev: Mektuplar yazarın kişiliğini yansıtan birer ayna gibidir. Yapaylıktan uzak, yalın , özentisiz ve tam bir içtenliğin ürünüdür.
Mektup Çeşitleri
v Mektup türleri konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Kimi yazarların, “özel” ve “yazınsal ve düşünsel boyutlu mektup” diye ikiye ayırdıkları; kimlerinin ise, “iş” ve “özel” mektup şeklinde sınışandırdıkları görülmektedir. Bu farklılıklara karşın mektuplar genel olarak; özel mektup, iş mektubu ve edebi-felsefi mektup olmak üzere üç gruba ayrılabilir.
v Özel Mektuplar:Birbirleriyle yakın ilişkideki insanlar arasında yazılan mektuplardır. Mektubun içeriği sadece yazan ve yazılanı ilgilendirmektedir. Aynı zamanda bu tür mektupların gizliliği vardır. Bu gizlilik kanunlarla korunmaktadır. Özel mektuplar akla gelebilecek her konuda yazılabilirler. Duygular, düşünceler, gözlemler, yaşantılar bu tür mektupların konusu içine girebilir. Doğal, içten ve sade bir anlatım tarzıyla yazılır.
v Yakınlar ve tanıdıklarla haberleşme mektupları; teşekkür, başsağlığı, özür dileme, davet, tebrik mektupları; tebrikler, bayram ve yılbaşı tebrikleri bu grubun içine girmektedir.
v Memduh şevket Esendal’ın Kâbil’den oğlu Ahmet şevki Esendal için yazdığı mektup bu türün özelliklerini yansıtan bir örnek olarak aşağıya alınmıştır
v iş Mektupları:Özel kişilerle iş kurumları veya iş kurumları ile özel kişiler arasında, işle ilgili olarak yazılan mektuplardır. Bu mektuplarda, konusu ne olursa olsun bir iş veya hizmet söz konusudur. Bu bir sipariş, satış, borç alıp verme isteği, bilgi isteme veya bir konuda şikâyet olabilir.
v Edebi ve Felsefi Mektuplar:Herhangi bir düşüncenin, görüşün açıklanması; bir tezin savunulması için yazılan mektuplardır. Bu yoldaki mektuplar sanat amacı güdülerek bir görüşün açıklanması ve savunulması amacıyla yazılırlar. Kişiden kişiye gönderilmek üzere yazılanlar, bir gazete veya dergide yayımlanmak üzere yazılmış olan açık mektuplar bu mektup türünün çeşitleri arasında yer almaktadır. Ali Canip Yöntem’in Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Beyle Münakaşalarım adlı eseri açık mektuplardan oluşmaktadır. Özel mektuplardan bazıları da açık mektuplardan oluşmaktadır
Mektup Türünün Gelişimi
v Eski Yunan’da mektup, klasik edebiyatta olduğu gibi halk yaşamında önemli bir rol oynamıştır. O döneme ait Platon, Demosthenes ve isokrates’in mektupları bugün de okunmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Roma’da; askerî seferler, sömürgeciliğ in gelişmesi, büyük yolların doğuyla birleşmesiyle birlikte mektupla yazışmada büyük ilerlemelerin kaydedildiği görülmektedir.
v Latinlerde iyice işlenen ve gelişen mektup türünün bu dönemdeki en belirgin ismi Çiçero’dur.
v XIV. yüzyılda mektuplar, kâğıdın bulunmasıyla birlikte yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
v Okur yazar oranının o yıllarda düşük olması nede niyle mektupları, daha çok çarşı ve pazar gibi yerlerde bulunan kâtipler kaleme almışlardır.
v Konularının çeşitliliği ve yazanların kişilikleriyle zenginleşen mektuplara, ortaçağın skolastik düşüncesinden sonra başlayan hümanizmin ilk yayılışı sırasındaki rönesans italya’sında rastlanır. Bu dönemdeAretino, Tasso ve Ariosto’nun mektupları önemlidir.
v 15. yüzyıla kadar bir yazın türü olmaktan çok, bir iletişim aracı olan mektubun, bütünüyle bireysel konulara yer vermesi, birbirinden ayrı düşmüş insanların hasretlerini, duygu ve düşüncelerini ifade edebilmesi bu yüzyılla birlikte gerçekleşmiştir.
v Avrupa’da 15. yüzyıldan 19. yüzyıla gelinceye kadar Machiavelli, Michalengello, Mozart, Vagner, Racine, Leopardi, Goethe, Schiller, Madame de Sevigne, Dostoyevski, Puşkin gibi sanatçıların yazdıkları mektuplar bu türün güzel örneklerini oluşturmaktadır.
v Türün en büyük ustasının Voltaire olduğu bilinmektedir. On sekiz bin mektubu barındıran Voltaire’in mektupları, o zamana kadar yapılmış en hacimli yazışma olup on sekiz bin mektubu içerisinde barındırmaktadır.
v Avrupa edebiyatlarında olduğu gibi Doğu edebiyatlarında da mektubun tarihi eskidir. islâmiyet’ten önce Arap edebiyatında bir tür olarak mektup vardı. “Mükatebe” ve “ Mürasele” denilen bu tür, islâmiyet’in ilk yıllarında da kullanılmıştır. Bu dönemde Hz. Muhammed’in değişik toplulukları islâmiyet’e davet etmek üzere yazdığı mektuplar önemlidir.
v ÖNEMLİ :Mektubun geçmişinin ilkçağa kadar uzandığı bilinmektedir. Eski Mısır’da kil tabletler ve papirüslere yazılmış mektupların bir bölümü bulunmuştur. Mısır’da bulunan mektuplardan Firavun Amenoşs III ve Amenoşs IV’ün (M.Ö 1408-1354) Filistin, Suriye ve Babil prensleriyle yaptıkları yazışmalar, M.Ö. IV ve III bin yıllarda Doğu’nun bin yıllarda Doğu’nun siyasal koşullarıyla ilgili bilgiler vermesi bakımından önemlidir.
v Türk Edebiyatında Mektup Türünün Gelişimi
v Dilimizde, mektup karşılığı olarak kullanılan kelimelerin fazlalığı dikkat çekmektedir.
v Dostluk, kardeşlik, sevgi belirten mektuplara; “muhabbetname” “meveddetnâme”, “uhuvvetnâme”; rütbeolarak astın üste yazdığı mektuplara; “arıza”, “şukka”; alçak gönüllüğü göstermek için bazen “varakpâre”dendiği görülmektedir.
v Âşık edebiyatında mektuba; “kağıt”, “gam yükü”, “gönül dili”, “çile bohçası” şeklinde isimler verilmiştir.
v Divan edebiyatı döneminde ise mektup türü, “inşa” adı verilen düz yazının bir çeşidi olarak değerlendirilmiştir.
v Bu dönemde, düz yazı veya mektup yazanlar, “münşi”, devletin ve sarayın resmî yazıcılığını yapanlar da, “nişancı” adıyla anılmışlardır.
v Divan edebiyatında münşilerin yazdığı özel veya resmî mektuplarla başka nesirlerin toplandığı eserlere“münşeat” adı verilmektedir.
v Münşeatlardaki mektuplarda sanatlı nesir kullanılmış, üslupta seci, teşbih, istiare ve abartıya fazlasıyla yer verilmiş, nesir yazmak bir bakıma hüner göstermek olarak algılanmıştır.
v Fuzuli’nin şikâyetname adlı eseri bu türde yazılmış önemli eserler arasında yer alır.
v Lamii, Gelibolulu Âli, Ragıp Paşa gibi yazarların eserlerinde de mektup türünde yazılmış metinlerin varlığı dikkat çekmektedir.
v Tanzimat döneminde Abdülhak Hâmit, Namık Kemal ve Muallim Naci’nin bu türde eserler verdikleri görülmektedir.
v Servet-i Fünûn döneminde, sanatçıların özel mektupları kitap halinde yayımlanmamıştır. Sanatçıların kimi mektuplarına değişik dergi ve kitaplarda rastlanmaktadır.
v II. Meşrutiyetten sonra, toplum yaşamında birbirini kovalayan ağır olayların etkisiyle önemli kişiler arasında yazılmış mektuplar Tanzimat dönemindeki gibi fazla değildir. Ömer Seyfettin ile Ziya Gökalp’in mektupları ancak Cumhuriyet döneminde yayımlanma olanağı bulmuştur.
v Tanzimat’tan sonraki edebiyatımızda mektupları kitap halinde toplanan sanatçıların varlıkları dikkat çekmektedir.:
v Namık Kemal (Namık Kemal’in Hususi Mektupları 3 cilt),
v Abdülhak Hamit Tarhan (Mektuplar, 2 cilt), Ahmet Mithat-Muallim Naci (Muhaberat ve Muhaverat),
v Ziya Gökalp (Limni ve Malta Mektupları), Cahit Sıtkı Tarancı (Ziya’ya Mektuplar), Ahmet Hamdi Tanpınar (Mektuplar) bu sanatçılar arasında yer almaktadır.
v Namık Kemal, batılı anlamda eleştiriyi mektuplarıyla edebiyatımıza taşımıştır.
v Ziya Gökalp, sürgün gittiği Malta’da yazdığı mektuplarda zaman zaman felsef, sosyal ve eğitim konularına değinmiş, mesajlar vermiştir.
v Cahit Sıtkı Tarancı’nın Diyarbakır, Paris, Burhaniye ve Ilıca’dan Ziya Osman Saba’ya 1930-1946 yılları arasında yazdığı mektuplar Cumhuriyet döneminin bu türde yayımlanan en geniş kapsamlı kitapları olarak nitelendirilebilir.
v Halit Ziya Uşaklıgil, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin, Ziya Osman Saba, Nazım Hikmet, Orhan Veli Kanık, Halikarnas Balıkçısı ve Aziz Nesin bu türde eser veren sanatçılar arasında yer almaktadır.
v ÖNEMLİ : Tanzimat edebiyatı döneminde şinasi’nin öncülüğünde başlayan sade anlatım tarzını mektuplarda da görmek mümkündür. şinasi’nin Paris’ten annesine yazdığı mektup, türün bu dönemdeki önemli örnekleri arasında yer almaktadır.
SÖYLEV :Söylev Türünün Tanımı ve Özellikleri
v Bir kişinin topluluk karşısında bir düşünce ve inancı savunmak ve onu topluluğa aşılamak amacıyla yaptığı etkili konuşmaya söylev (nutuk) denir.
v Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te etkili söz söyleme sanatı olarak geçmektedir. Söylev sanatına“hitabet”, söyleyene de “hatip” denir.
v Söylevler çok çeşitli konularda verilebilir. Ortak özellik, bir topluluk karşısında söylenmek için hazırlanmış ve söylenmiş olmasıdır. Söylevlerde öncelikle konu ve amaç belirlenir; hitap edilecek toplumun kültür, bilgi ve görgü seviyesi göz önüne alınır.
v Konuya uygun malzemeler, inandırıcı kanıtlar toplandıktan sonra konuyla ilgili incelemeler ve gözlemlere geçilir. Gereken ön hazırlıklar bittikten sonra fikirlerin önem sırasına göre öncelikleri belirlenir ve konu belli bir plana oturtulur.
v Metnin giriş bölümünde amaç dile getirilir. isteğe bağlı olarak dikkat çekmek, ilgi çekmek amacıyla bu bölümde bir özdeyiş, bir olay ya da bir anıya da yer verilebilir.
v Gelişme bölümünde ise konu ayrıntılı olarak ele alınır. Konuyla ilgili tezler ileri sürülür, düşünceler dile getirilir, örnekler verilir, belgeler, kanıtlar sunulur. Karşıt görüşler ele alınarak çürütülmeye çalışılır. Ele alınan konuyla ilgili olarak kesin bir yargıda bulunulmaya çalışılır.
v Sonuç bölümü söylevin en önemli bölümüdür. Konuyla veya öne sürülen tezle ilgili yargılar, olabildiğince çarpıcı ve etkili şekilde bu bölümde toparlanır.
v Söylevlerde cümleler genellikle kısadır. Devrik cümleler tercih edilir. Sözcükler, cümleler çarpıcı, açık ve anlaşılırdır. Daha çok haber kipi veya mastar halindeki şller kullanılır. Basmakalıp sözler ve deyimlerden kaçınılır.
v Söylevlerde topluluğu yakından ilgilendiren bir düşünce ya da sorun işlenir. Düşünceler belli bir plana uygun olarak sıralı haldedir. Söylevin özü, köklü bir zihin kültüründen kuvvet alır. Zihin kültürü ise, edebi, sosyal, tarihi bilgilerin bir bileşimidir.
v Dolayısıyla konuşmacının geniş ve köklü bir kültüre sahip olması bir zorunluluktur. Söylevi yapanın konuşma sırasında telaşa düşmemesi, sakin ve soğukkanlı olması, karşısındaki topluluğu bir bütün olarak kucaklayabilmesi gerekir.
v İnsan beyninde soyutlamanın oluşması ne denli önemli bir evrimsel aşamaysa, seslenmeye tartışmanın katılması öylesine önemli bir düşünsel aşamadır.
v Bu nedenle söylevcilerin en başta gelen özelliği, toplulukları inandırma alanında gösterdikleri yetkinliktir.
v Sesi topluluğun sesine dönüştürme, coşturma, toplulukta duygusal doruklar ve insanın içinde bir tartışma yaratma söylevin baş amacıdır.
v Kimi yazarların söylev türü ile roman ve öykü arasında yakınlık kurduğu görülmektedir.
v Adnan Binyazar’a göre söylev; öykü ve roman türünün özelliklerini taşır.

v Söylev, yoktan var olan bir ulusun, kendi öncüsünün ağzından anlatılmış bir öyküdür. Tarihle, siyasayla, sanatla çakışan bir öykü. Atatürk, Türk toplumunun tarih karşısında verdiği “var olma-yok olma” savaşının öyküsünü, romanını yazmıştır.

v Atatürk’ün Söylev’inde özellikle siyasal sorumluluk, yoğun ve etkili söz söyleme, öyküleme geniş yer tutar. Bu yönüyle Söylev bir romandır, bir hesaplaşmadır, bir özdeyişler kitabıdır.

v ÖNEMLİ :Arapça bir kelime olan hitabet; hitap etmek, vaaz etmek, güzel söz söyleme sanatı, hutbe okuma, nutuk irad etme gibi anlamlara gelmektedir.
Söylev Çeşitleri
v Siyasi Söylev:Siyasi konularda yapılan söylevlerdir. Millet meclisleri, siyasi toplantılar, mitingler ve seçim meydanlarında yapılan söylevler bu gruba girmektedir. Siyasi hatiplere en çok devlet adamları arasında rastlanır.
v Bilimsel ve Kültürel Söylev:Belli bir kültürel derinliğe sahip düşünce adamları ve sanatçıların farklı şkir, sanat ve kültür konularında verdikleri konferanslar, genele açık bilimsel toplantı, panel ve sempozyumlarda yapılan akademik konuşmalar bu gruba girmektedir.
v Fazıl Ahmet Aykaç’ın Hitabeler (1934), Necip Fazıl Kı-sakürek’in Müdafaalarım (1946) ve Sahte Kahramanlar (1976) bu türün ilk akla gelen örnekleri arasında yer almaktadır.
v Hamdullah Suphi Tanrıöver, Osman Yüksel Serdengeçti’nin de bu türde örnekler verdiği bilinmektedir.
v ÖNEMLİ : Söylevler, ele alınan teze, işlenen konuya göre siyasi, dini, askeri ve bilimsel kültürel söylev olarak adlandırılan çeşitleri vardır.

v Askeri Söylev:Büyük komutanların askerlerini coşturmak, onlara cesaret vermek amacıyla yaptıkları konuşmalardır. Fatih’in, Napolyon’un, Atatürk’ün savaş alanlarında yaptıkları konuşmalar bu gruba girmektedir.
v Dini Söylev:Mâbetlerde din konusunda yapılan konuşmalardır. Dini ve ahlâki değer ve konuların yer aldığı söylevlerdir. Peygamberlerin, din adamlarının konuşmaları bu gruba girmektedir. Belirli günlerde hatiplerin camilerde minbere çıkarak topluluğa karşı konuşmaları (hutbe), camilerde yetkin din adamları tarafından güncel konularla ilgili olarak topluluğa karşı yapılan konuşmalar (vaaz) bu tür söylevler içinde değerlendirilebilir.
v Hukuki Söylev:Mahkemelerde hak-hukuk konularında yapılan konuşmalar, savcıların iddianameleri, avukatların savunmaları bu tür söylevler arasında yer almaktadır.
Türk Edebıyatında Söylev Türünün Gelişimi
v Türk edebiyatında söylev türünün gelişimine değinmeden önce dünya edebiyatındaki gelişimi üzerinde kısaca durmak gerekir.
v Söylev ile ilgili en önemli kaynak eserin Aristo tarafından M.Ö. 330 yılında Retorika adıyla yazıldığı bilinmektedir.
v Aristo’dan önce de çeşitli söz söyleme sanatları yazılmıştır, ancak Aristo onların retorikteki kanıtlama öğesini tümüyle göz ardı ettiklerinden ve dinleyicilerde heyecan yaratma gibi özle ilgisi olmayan konuları önemsemelerinden yakınmıştır. Heyecan uyandırmanın önemini Aristo da kabul etmiş, ancak heyecanın konuşmanın kendisiyle uyandırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Aslında o, eski retorik yazarları nın bu kusurlarını, onların bu sanatın daha soylu politik dalından çok, mahkemelerdeki retorikle ilgilenmelerine bağlamıştır. Onun için bu iki konuda kendisinden öncekilerin yaptıklarını geliştirmeye çalışmıştır.
v Aristo kitabında baştan sona retorikteki kanıtlama öğesini vurgular. Kitap üç bölüme ayrılmıştır. Birinci ve ikinci kitap, retoriksel söylevin içeriğiyle (söylenmesi gereken şeyler), üçüncüsü ise ifade (nasıl söylemek gerekir) ile ilgilidir.
v Aristo’dan sonra hitabet konusunda çalışan en büyük düşünürlerden biri de Cicero’dur.
v Cicero, döneminin en önemli Romalı hatibi, avukatı ve politikacısı olarak tanınmaktadır. En önemli esrelerinden biri olan ‘De re publica’da siyaset felsefesine dair görüşlerini belirtmiştir. Mevcut yönetimi hicivsel bir dille eleştirdiği eserinde, Roma devletinin ideal, olması gereken şeklini anlatmış, iyi devlet adamının özelliklerinden bahsetmiştir.
v Söylevin Eski Yunan’da ortaya çıkmasının ardından pek çok düşünür bu kavramı ele alarak geliştirmeye çalışmış ve araştırmalar yaparak eserler ortaya koymuşlardır.
v Bu düşünürlerden birisi de Farabi’dir. Aristo’nun ve Platon’un eserlerinden etkilenerek söylev konusunda araştırmalar yapan Farabi, ‘Fusulül Medeni isimli yapıtında, iyi bir devlet adamının sahip olması gereken özellikleri sıralarken, güzel söz söyleme yeteneğinden ayrıca bahsetmiştir.
v Farabi, islâm dünyasına Aristo’yu ve Aristo’nun bakış açısını getirerek, kendisinden sonraki bütün islâm mantı kçılarının Aristo’yu, kendi bakış açısıyla yorumlamalarına kaynaklık etmiştir. Cabiri, Farabi’nin mantık alanında islâm dünyasının Aristoteles’i sayılabileceğini ifade etmektedir
v Orhun Yazıtları’nın edebiyatımızdaki ilk siyasi söylev örneği olduğu bilinmektedir. Bu yazıtlar; 732’de dikilen Kül Tigin, 735’te dikilen Bilge Kağan, 720-725 yılları nda dikilen Tonyukuk yazıtlarıdır.
v Halide Edip Adıvar’ın özellikle Mondros Mütarekesinden sonra istanbul ve izmir’in işgal edildiği sıralarda, 16 Mayıs 1919’da Sultanahmet’te düzenlenen protesto mitingindeki konuşması, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 30 Mayıs 1919’da ikinci Sultanahmet Mitingi’nde izmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto konuşması, Mehmet Emin Yurdakul’un 23 Mayıs 1919 günü Sultanahmet Meydanı’nda 200.000 kişiye seslendiği konuşma, Süleyman Nazif’in 1920’de istanbul Üniversitesi Konferans salonunda düzenlenen Piere Loti gününde yaptığı konuşma, Mustafa Kemal Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi ikinci Kurultayı’ nda 36.5 saat süreyle okuduğu Nutuk’u, Gençliğe Hitabe’si ve Cumhuriyetin 10. yılında okuduğu 10. Yıl Nutku siyasi söylevler arasında değerlendirilebilir.
v Rıza Tevşk Bölükbaşı, Süleyman Nazif, Behçet Kemal Çağlar, Selim Sırrı Tarcan, Osman Bölükbaşı gibi siyasi kimliği olan kişiler de siyasal söylevlerde başarılı isimler arasında yer almaktadır.
v Mustafa Kemal, Nutuk ile Türk tarihinin 1919-1927 yılları arasındaki 8 yıllık dönemin olaylarını belgeleri ile ortaya koymuştur. Uzunluğundan dolayı bazı araştırmacı ların “altı günlük nutuk”, “uzun süreli nutuk” gibi ifadelerle tanımladığı Nutuk’ta Mustafa Kemal, bir yandan milletine hesap verirken diğer yandan da milletini çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarırken yapacağı yenilikleri ve bunları gerçekleştirirken uygulanacak yöntemleri anlatmaya çalışmıştır.
v Yurdumuzun parçalanıp işgal edildiği günlerden başlayarak Türk tarihinde bir dönüm noktası olan istiklal Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ve inkılâpların yapılışını anlatan Nutuk, siyasi ve milli tarihimizin birinci elden değerli bir kaynak eseridir. Atatürk’ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından 36,5 saat süren ve 6 günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır Nutuk, söylendiği dönemde, millî kültür ve terbiyenin tek kaynağı olarak görülmüş ve milletin bilinçlenmesinde yapacağı katkı ile gelecek nesiller için bir rehber ve sonsuz kaynak eser olarak ele alınmıştır .
v Necati Cumalı Nutuk adlı yazısında Nutuk’un bildiğimiz edebiyat türlerinden hiçbirine uymadığını dile getirir. Roman, şiir, hikâye ve deneme türlerine benzemediğini söyler. Bu türlerden hiçbirine uymamasına rağmen bölüm bölüm çeşitli edebiyat türlerine uyduğunu söyler. Nutuk’u okuyanın, her sayfada bir devlet adamı nın siyasi demecinden değişik, ayrı, üstün, yaratıcı bir kitap olduğunu kavrayacağı nı ifade eder.
v Nutuk’un; 1927, 1934, 1950, 1963, 1973, 1978, 1984 yıllarında Türkçe baskıları yapılmıştır. 1927yılında italyanca ve Almancaya, 1929 yılında Fransızca ve ingilizceye çevrilmiştir.
ÖNEMLİ :Yakın tarihimiz için en önemli söylev örneği M.K. Atatürk tarafından önce kaleme alınmış, sonra kendisi tarafından okunmuş olan Nutuk’tur. M. K. Atatürk, Nutuk’u 15-20 Ekim 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkasının 2. Kurultayında günlük ortalama 6 saat olmak üzere- toplam 36 saat 31 dakikada okumuştur


HAZIRLAYAN: Özkan YURTSEVEN


 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst