Aöf Çağdaş Türk Edebiyatları -1- 7.Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Çağdaş Türk Edebiyatları -1- 7.Ünite Ders Notları


1905’TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM TATAR EDEBİYATI

Rus yönetiminin ilk yaptığı işlerden biri Kırım’da Müslümanların dinî işlerine ve kendi aralarındaki ihtilaflara bakmakla görevli “Kırım Müslüman Ruhanî İdaresi”ni kurmaları olmuştur. Bu idareye Kırım ve Batı Rusya Müslümanlarını temsil etme yetkisi de verildi.Bu makamın başında bulunan “Kırım Müftüsü”nü atama yetkisi Çar’a aitti. Çarlar da Kırım müftülüğüne dinî bilgisi ve gerekli ölçüde saygınlığı olan ulemadan birini değil, Rus yönetimine sadakati bilinen “mirza”lardan atama yapıyordu. Bu problem ileride İsmail Gaspıralı tarafından Tercüman gazetesinde tenkit edilmiştir. 1871’de Akmescit’te misyonerlerin yönettiği Tatarskaya Uçitel’skaya Şkola [Tatar Öğretmen Okulu] açıldı. Bu okulda mahallî dil (Kırım Tatar Türkçesi) ve İslamiyetle alakalı dersler göstermelikti; sadece haftada birkaç saatlik bir yer tutuyordu.Müslüman Türkler, Çarlık Rusyası’nın her yerinde olduğu gibi bu okullarda da Hristiyanlık propagandası yapıldığını bildiklerinden çocuklarını Rus okullarına göndermek istemediler.Kırım’daki hayatı birçok yönden değiştiren Rusya’nın çeşitli bölgelerinden getirilip Kırım’da iskân edilen Rus ve diğer Hristiyanlar (Alman, Bulgar vd.) oldu.Bölgedeki hayatı tamamen değiştirdiler; ticaret, ziraat, mimarî, kültür vd. hızla değişime uğradı.

Dışarıdan gelen bu tesirlerin yanı sıra İsmail Gaspıralı’nın Tercüman gazetesiyle açtığı modernleşme ve okuma-yazma kurslarıyla başlattığı modern eğitim (Usul-i Cedid), açık fikirli ve zamanı kavrayabilen din adamları, millet ve din sevgisi sahibi tüccarlar (Türk-Tatar burjuvazisi), Türkiye’de öğrenim görmüş gençler yardımıyla kısa zamanda geniş halk yığınları tarafından benimsendi ve sadece Kırım’a değil İdil-Ural’a, Rusya’nın hâkim olduğu diğer Türk yurtlarına da yayıldı.

Modern okul, ıslah edilmiş medrese sayısının artması önemli olsa da , daha önemli olan Gaspıralı ve onun yolundan gidenlerin, “Usul-i Cedid” öğretime öncü olan aydınların, millet sevgisi ve bilgiye ulaşma aşkıyla dolu idealist bir nesil yetiştirmiş olmalarıydı. Türkiye’de öğrenim gören gençler ve bu dönemde Türkiye’den gidip Kırım’da öğretmenlik yapanlar, bu bölgede Batılılaşma hareketlerini güçlendirdi ve hız kazandırdılar.

XX. yüzyılın başlarında Kırım’da gençler arasında iki temel eğilim dikkati çeker.Bir grup İsmail Gaspıralı ve Türkiye’nin etkisi altında, öncelikli olarak eğitime önem veren Türkçü, İslamcı ve ıslahatçı bir ruha sahipti. Bir başka grup ise daha çok Rus okullarından yetişerek 1905 Rus Meşrutiyeti’nden sonraki serbestlik döneminde siyaset meydanına atılmış, görüş itibarıyla daha çok Rusya’daki siyasî, sosyal ve kültürel gelişmelerin etkisinde, genel olarak sosyalist ve devrimci düşüncelere bağlı sosyal demokrat genç bir kuşak idi. Bu iki grup arasında, bazen birine, bazen diğerine yakın, orta bir yol tutturmaya çalışan daha küçük bir grup oluşmuştu. Sonraki yıllarda Kırım Tatarları arasındaki siyasî ve kültürel gelişmeler, çekişme veya sürtüşmeler esasen bu farklı gruplara bağlı gençler arasında geçecektir. Bu farklı gruplarla Rus yönetimi arasında cereyan edecek hadiseler ise Kırım’ın kaderini belirleyecektir.

Birinci grubun aralarında Zincirli Medrese’de müderris olan Hacı Habibullah Efendi gibi ileri görüşlü din adamları; Hasan Nuri , Hasan Sabri Ayvazof , Abdülhakim Hilmi , Cafer Seytahmet Kırımer, Cemil Kermencikli , Osman Akçokraklı gibi tahsilini kısmen veya tamamen Türkiye’de yapanlar; Bahçesaray’daki matbaasında Gaspıralı’nın yetiştirdiği Bekir Emektar , Mahmut Refat ; Gaspıralı’nın görüşlerini benimseyen Seyit Abdullah Özenbaşlı , Abdurrahman Kadrizade medreseden yetişmelerine rağmen ana dilinde yeni eğitim-öğretim usullerini benimsemiş “mollalıktan öğretmenliğe” geçmeye başlamış İsmail Lemanov gibi aydınlar vardı. Bunların bir kısmı üzerinde Türkiye’den Mehmet Akif ’in etkileri olduğu ifade edilmiştir.

Bu grubun hemen tamamı Gaspıralı’nın “ortak edebî dil” ilkesine bağlı olarak sade bir İstanbul Türkçesi kullanıyorlardı. Bu grubun izinden giden 1913-1914 yıllarından itibaren edebiyat hayatına girmelerine rağmen, 1917’den sonra kendilerini tanıtabilen, Türkiye’deki millî edebiyat cereyanına yakın, milliyetçi şairler arasında Romanya Tatarlarından Numan Bayburtlu, Mehmet Niyazi , Şevki Bektöre , Kırım’dan [H]abibulla Odabaş , Bekir Sıdkı Çobanzade ‘dir , bunların üzeride Mehmet Emin Yurdakul’un etkileri görülüyordu.Bu gruba 1917 ihtilalinden sonra Cemil Kermencikli , Ömer İpçi , Abdulla Latifzade ve daha sonra [H]amdi Giraybay katıldılar

İkinci gurupta sıralayabileceğimiz gençlerin ekserisi Kırım’daki Rus Öğretmen Okulu’ndan mezun, Çarlığa karşı aktif siyasî mücadeleden yana olan Abdurreşit Mehdiyev , Hüseyin Şamil Toktargazi , İlyas Boraganski , Osman Zaatov , Hasan Çergeyev , Ali Bodaninski bulunmaktadır.


OSMAN AKÇOKRAKLI

Kırım’ın yetiştirdiği çok yönlü şahsiyetlerden biridir. Puşkin’in Bahçesaray Çeşmesi ve Tılsım adlı eserlerini, Kirilov’dan On Kıssa adını verdiği temsilleri çevirdi. İlyas Boraganski’nin davetiyle Petersburg’a gitti orda Hutut-i Islâmiye kitabını bastırdı.1905’ten sonra Reşit Mehdi ve H. S. Ayvazof ’la birlikte Vatan Hadimi gazetesini çıkardı. Kırım Goncaları adlı şiir kitabı Orenburg’ta basıldı.Tercüman gazetesinde çalıştı. Ufa’da Rızaedddin bin Fahreddin’in Şura dergisine davet edildi ve bu dergide çalıştı.Bahçesaray’da İsmail Gaspıralı’nın evinin müze olarak düzenlenmesinde rol oynadı.Kırım-Türk Tatar Edebiyatınıñ Kıskaca Tariħçesi adlı eserini yazdı. Yeni Dünya gazetesinde tarih,etnografya,dil ve edebiyat konularında makale yayımladı.

Kırım’daki eski kitabeleri, mezar taşlarını inceledi. Daha önce de Çufutkale’deki türbenin kitabesini inceleyerek bunun Altın Ordu hanı Toktamış’ın kızı Canike Hanım’a ait olduğunu belirlemiş ve tarihî belgelerden ve halk arasında bu türbe hakkında söylenen rivayetlerden esinlenerek Hikâyet-i Nenkecan Hanım adlı hikayesini yazmıştı.Çora Batır, Koplandı Batır, Edige destanları üzerinde çalıştı. Bahçesaray Çeşmesi piyesini ve Çora Batır operasının librettosunu ve Kırım’da Tatar Tamğaları adlı araştırmasını yayımladı. Sudak’taki bir araştırma seyahatinde XVII. asır şairi Canmuhammed’in “Toğay Bey” adlı manzum eserini buldu, üzerinde çalıştı ve yayımladı. 1930’lı yılların başında milletçilikle suçlandı, öldürüldü.

Bekir Çobanzade ve daha başka şahsiyetler şiirlerinde “Çöl şivesi”ni, yazılarında Türkiye Türkçesini kullanmışlardı. “Çöl şivesi”, Kırım’ın kuzey kesimlerinde kullanılan, Kıpçak unsurlarının hâkim olduğu bir ağızlar topluluğuna verilen isimdir.

Daha çok siyasî hayattaki faaliyetleriyle bilinse de Numan Çelebi Cihan akıcı bir dille yazdığı şiirlerle de sevilmiştir. Onun “Ant Etken Men” adlı şiiri, Kırım Türklerinin millî marşı olarak kabul edilmiştir.1922-1927 yılları arasında edebî hayata girenler Ziyaettin Cavtöbeli, Kerim Reşit Camanaklı, Fevzi Abdulhay, Mehmet Nüzhet , Cemil Kence, Eşref Şem’izadedir.

Çobanzade, “Son Devir Kırım Tatar Edebiyatı Tenkit Tecrübeleri” adlı eserinde Kırım Türk-Tatar edebiyatı hakkında zamanın katı siyasî-ideolojik şartları sebebiyle tam manasıyla objektif, bilimsel bir yorum yapamamıştır. Bu eserinde, Ömer İpçi ile H. Odabaş’tan başkalarının hep kuzey şivesiyle yazdıklarını,Yalı Boyu’nun sosyal yapısı sebebiyle oradan pek şair çıkmadığını, şairlerin daha çok kuzeyden çıktığını ve günlük hayatta kullandıkları “çöl şivesi”yle yazdıklarını bildirir.Odabaş’ının şiir dilini yapmacık bulur, beğenmez ama, onun nesrini beğenir; Odabaş’ıyı Kırım’da yeni nesrin kurucularından, ilk hikâye yazarlarından biri kabul eder. Mehmet Nüzhet’in şair ile “geday” arasında olduğunu, konu bakımından tasvirci, dil cihetinden oldukça temiz bir şair olduğunu, Şevki Bektöre’nin halk dilini güzel kullandığını, Mehmet Nüzhet’in ise hicivleriyle bu dönemde halk arasında ilgiyle karşılandığını bildirir.


HASAN SABRİ AYVAZOF

19 yaşındayken Jön Türkler’in yayın organı olan Muvazene ve Türk’te yazı yazmıştır. Hüseyinzade Ali ve Ahmet Ağaoğlu’nun yönetimindeki Hayat gazetesinde ve sonra Hüseyinzade’nin tek başına yayımladığı Füyuzat’ta yazıları neşredildi.1905 Rus Meşrutiyetinden sonra Kırım’da milliyetçi “Genç Tatarlar” arasında bulundu. Karasupazar’da yayımlanan Vatan Hadimi gazetesinde “Umum Lisan-ı Edep Hakkında Fikrim” adlı makalesinde Gaspıralı’nın yolundan giderek “ortak edebî Türk dili”ni savunur.Kahire’de çıkan İçtihad dergisinde Rus inkılapçılarıyla Jön Türkleri karşılaştıran “Rusya İnkılabı Kebiri” adlı bir makalesinde Jön Türkleri, pasif davranmakla, halkla ilişkilerinin kopuk olmasıyla ve halkın anlayamayacağı bir dil kullanmakla suçlamış, onlara Rus inkılapçılarının fedakârlıklarını örnek göstermiştir .Ayvazof İstanbul’da Yusuf Akçura ile Jön Türklerle ve bu şehirde kurulmuş olan “Rusyalı İslam Talebe Cemiyeti”yle de yakın ilişkiler içinde olur.

Yalı Boyu: Kırım’ın sahil kesimine verilen isim. Kırım’ın güneyi ve sahil bölgeleri Oğuz unsurlarının hâkim olduğu bir dil kullanırdı ve bu dil Türkiye Türkçesiyle bütünleşmiş bir hâlde idi. Bazı dilciler bu şive için “Yalı Boyu Osmanlıcası” terimini kullanmışlardır.Geday: Kırım’da halk şairlerine, âşıklara verilen isim.

H. S. Ayvazof milliyetçi gençlerin kurduğu gizli bir cemiyet olan Vatan Cemiyeti’ne üyedir. İsmail Gaspıralı’nın ölümünden sonra Tercüman gazetesini yönettiği ve Vatan Cemiyeti’nin üyelerine gazeteyi açtığı anlaşılıyor Nitekim “Altaylı” imzasıyla Abdülhakim Hilmi’nin, Çelebi Cihan ve Cafer Seydahmet’in yazıları Tercüman’da görülmektedir.1917 Rus devriminden sonra bütün Rusya Türkleri arasında olduğu gibi Kırım’da da millî hareketler su yüzüne çıktı; bağımsız hükûmetler veya devletler kurulmaya başladı.Bahçesaray’da Kırım Tatar Milli Meclisi” (Kurultay) toplandı. Kırım Tatar Hükûmeti’nin başına Numançelebi Cihan getirildi.Aynı yıl çıkartılan Millet gazetesinin de baş yazarı da Ayvazof ’tur.1918’de Kırım’ı Bolşevikler istila eder, ardından 1918’de Almanlar Kırım’ı ele geçirir.General Sülkeviç Kırım Ülke Hükûmeti’ni kurar. H. S. Ayvazof da elçi olarak Osmanlı devletine gönderilir.Ayvazov, Sovyet döneminde, Kırım’ın resmî temsilcisi olarak tekrar Türkiye’ye gönderilir. Kırım’da açlık çeken halka Türkiye’nin yardımını talep eder, Atatürk’le görüşür ve temin edilen yardım, gemilerle Kırım’a gönderilir.Ayvazof ’un üç ciltlik “Türk-Tatar Dili ve Edebiyatı” adlı bir eser yazmaya başladığı, açıklanmıştır ama, sözü edilen eser ele geçmemiş veya hiç tamamlanmamış olmalıdır.1926’da Bakû I. Türkoloji Kurultayı’na gönderilen Kırım delegeleri arasındadır ve Kurultay’da Arap harflerinin yetersizliği hakkında görüş bildirmiştir. “Bütün Kırım Dil Konferansları”na katılır. Yeni Alfabe Komitesi’nin başkanlığını yapar. Yeni Dünya gazetesinde İleri ve Okuv İşleri dergilerinde dil konusunda birçok makale yazarak Gaspıralı’dan gelen “ortak edebî Türk dili” düşüncesini savunur. Latin harfli Köz Aydın dergisinin redaktörü olur.Rejim düşmanı ithamıyla kurşuna dizilir.Hasan Sabri Ayvazof, sadece Kırım Türk edebiyatının değil, XX. yüzyıl başlarında oluşmaya başlamış Türk dünyası ortak edebiyatının önde gelen şahsiyetlerinden biridir.

Neden Bu Hale Kaldık piyesi Füyuzat dergisinde, tefrika edilir. Sonra kitap olarak basılır. Bu Piyesteki Gazeteci Ali’nin söyledikleri aslında yazarın kendi düşünceleridir. Nitekim H. S. Ayvazof her zaman ortak edebî Türk dilinden yana tavır koymuş birçok makalesinde bu görüşü savunmuştur.Piyesin ikinci perdesinde, birinci meclis Abdulvatan, Abdülislam ve “İhtiyarlar”ın arasındaki konuşmalardan oluşur. Buradaki sembolizm oldukça açıktır; yazar, “İslam dini”ni ve “vatan”ı kişileştirmiş, onları konuşturmaktadır. H. S. Ayvazof, bu eserindeki “kahramanlar” ağzından dönemin belli başlı problemleri hakkındaki görüşlerini, açıklar. Bu tiyatro eserinde Rusya Türklerinin XX. yüzyıl başlarındaki durumu geniş bir açıdan ele alınmıştır. Başka bir deyişle Batılılaşma zaruretinin ortaya çıkardığı problemler ve bu problemler için yazar tarafından önerilen çözüm yolları, piyesteki kahramanların konuşmalarıyla okuyucuya ulaştırılır.

Ayvazof, Rus edebiyatından Turgenyev’in Babalar ve Oğullar romanından parçaları, Çehov’un yirmiden fazla hikâyesini, Tolstoy’un , Avrupa edebiyatından ise Longvelli’nin Tayfun ve Knut Hamsun’un Yarım Ay Altında adlı eserlerini başarıyla tercüme etmiştir .Bunların yanında Usul-i Tedris ve Talim-Terbiye adlı bir eseri de vardır.

Hasan Sabri Ayvazov’un Esaret Kurbanları (Ebeveynlere İbret) adlı hikâyesinde XX. Yüzyılın başlarında Kırım Tatar toplumunda kadın problemi ele alınmıştır. Hikayede kadınlar eğitim, evlilik meselelerinde aslında şeriatın kendilerine sunduğu haklardan bile mahrum edilmişlerdir.


ŞEVKİ BEKTÖRE

İstanbul’da okuyan Kırımlı gençlerle “Yaş Tatar Yazıcıları” adlı cemiyet kurdular Karılgaç Yuvası, Altın Yarık, Şiirler Cöngi gibi kitapları yayımladılar. O sıralarda şiire başladı.Bazı araştırmacılara göre 1912’de Balkan Savaşı’na katılmak, bazılarına göre de 1914’te I. Dünya Savaşı’na katılmak için gönüllü olarak Türkiye’ye döndü. Türk Yurdu dergisinde Gözlerin , Ağlama Emi? adlı şiirleri yayımlandı. 1918’de Türkiye’den Kırım’a esir mübadelesi için gönderilen heyette görevlendirildi. Bu sırada Türkiye’den Kırım’a öğretmenler getirtilmesinde etkili oldu. Ergenekon adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Tatarca Sarf ve Nahv gramer kitabını yazdı.Milliyetçiler üzerindeki siyasî takip ve baskı artığı bir sırada Dağıstan’dan öğretmenlik teklifi alınca Temirhan Şura’ya giderek orda çalıştı.Bakû’daki I. Türkoloji Kongresi’ne Dağıstan temsilcisi olarak katıldı. KGB’nin takibinden kurtulmak ümidiyle Türkmenistan’a giderek Aşkabat’ta Öğretmen Okulu müdürlüğü ve hocalık yaptı. Burada Türkmen Dilinin Sarfı adlı ders kitabını yazdı. 1932’de tutuklandı. İki yıl sonra Zerefşan ve Zengiata kamplarına gönderildi. Türk vatandaşı olduğunu belirterek Türkiye’ye iadesini ısrarla talep etti, Türkiye’ye gönderildi. İstanbul’da Kırım derneklerinde çalıştı. Volga Kızıl Akarken adlı hatıratı ölümünden sonra basıldı.


BEKİR SIDKI ÇOBANZADE

Kırım Türklerinin önde gelen şair ve bilim adamlarındandır. Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi’nde okurken Tevfik Fikret Çobanzade’ye büyük ilgi ve yakınlık göstermiş, hatta ona bir şiir defteri hediye etmiştir . Peter Pazmany Üniversitesi’nin Doğu Dilleri Fakültesi’de okurken Hamit Zübeyr Koşay’la ve şair Enis Behiç Koryürek’le yakın ilişki içindedir. İ. Kunoş’un danışmanlığında “Kıpçakların Cedex Comanicus Yazma Edebiyat Abideleri ve Türk Dillerinde Telaffuzun Temel Problemleri” adlı teziyle “Türk Filolojisi ve Felsefe İlimleri Doktoru” unvanını elde eder. Macaristan’da tanıdığı tarihçi Rasony ve hocası Németh ile yakın ilişkiler içinde olmuştur.Türk-Tatar Lisaniyatına Medhal adlı eserini bastırır .Kırım’da üzerindeki siyasî baskılar atmaya başlar, o sırada Azerbaycan’da Latin harflerine geçme çalışmalarının başındaki Samed Ağamalıoğlu, Çobanzade’yi Bakû’ya davet edince Azerbaycan’a gider. Alfabe işleriyle ilgilenen komisyonda görevlendirilir.1926’da Bakû’daki I. Türkoloji Kongresi’ne katılarak “Türk-Tatar Dillerinin Karşılıklı İlişkileri”, “Türk-Tatar Dillerinde İlmî Terminolojiyi Düzenlemenin Prensipleri” adlı bildirilerini sunar. 1928’de Boran adlı şiir kitabı Kırım’da basıldı.Çobanzade’nin Bakû’da çalıştığı yıllarda bu şehir ilmî ve medenî seviyesine göre diğer Türk dilli şehirlerden ilerideydi. Bu devirde muhtelif yerlerden çalışmak için davet edilen V. V. Bartold, A. N. Samoyloviç, N. K. Dmitriyev, Aziz Kubaydullin, N. İ. Aşmarin, İsmail Hikmet ve başkalarının Bakû’da olması onu Türkoloji merkezine çevirmişti.

Siyasî hayatla ilişkisi olmamasına, kendini tamamen bilimsel araştırmalara adamasına rağmen Çobanzade’nin milliyetçi, Türkçü geçmişi, Bolşevik Rusların her zaman onu “rejim düşmanı”, “pantürkist” vd. şekilde suçlamalarından kurtaramaz.Türk dili ve edebiyatının çeşitli dönemleri hakkında günümüzde de önemini koruyan birçok eseri olan Çobanzade, başlangıçta Kırım’ın Kıpçak şivesi (“Çöl Şivesi”) ile şiirler yazsa da yayımladığı Boran’da dili İstanbul Türkçesine bir hayli yaklaşmıştır.Bilimsel araştırmalarında ise daima sade bir Türkiye Türkçesini kullandı. “Yerli lehçelere dayanan ayrı ayrı edebiyat ve ilim dili yaratmak fikrine muhalifti.Türk dilinin bütünlüğü yolunda çalıştı. Kitaplarını bu idealle yazdı, derslerini bu inanç ve bu dille verdi, o devrin çok ağır şartları altında bile bütün Türklerin alfabe ve dil birliği için uğraştı; velhasıl İsmail Gaspıralı’nın ‘Dilde, Fikirde İşte Birlik’ şiarına uygun hareket etti”.Çobanzade bütün Türk dünyasının bilim ve edebiyat hayatında önemli bir yer tutan şahsiyetlerin başında gelir. Türk lehçelerini, Doğu dillerini ve birkaç Batı dilini bilmesi, Avrupa, Sovyetler Birliği ve Türkiye’deki araştırmaları yakından takip etmesi ; Avrupa bilim çevrelerinden edindiği bilgi ve araştırma metotlarını Türk diline uygulayan ilk bilim adamı olmasını sağladı. Onun yetiştiği dönemde Türkiye’de Batı metotlarını Türk diline uygulayan kimse yoktu. Varlığı Türkoloji için büyük bir şanstı; ama, Sovyetler Birliği’nin sadece katı ideolojik yapısı değil, aynı zamanda Türklüğe yönelmiş düşmanca tavrı, onun ve daha birçok çağdaşı bilim, edebiyat adamının en büyük şansızlığı oldu. Yönetimin baskısıyla inanmadığı şeyleri, söyleyip yazmak zorunda kaldı. Ölmeden önce bilimsel şahsiyeti hırpalandı. Sonuçta birçok Türk aydınının kötü kaderini paylaştı; Stalin döneminin kurbanlarından biri oldu.Türkiye’de biyografisi ve bütün şiirleri İsmail Otar’ın Kırımlı Türk Şair ve Bilgini Bekir Sıdkı Çobanzad adlı eserinde yayımlanmıştır. Kenan Acar da onun belli başlı araştırmalarını değerlendiren Kırımlı Bekir Sıdkı Çobanzade adlı bir eser yayımlamıştır. Kırımlı araştırmacı Safter Nagayev onun bütün eserlerinin listesini “Yılnamedeki İzler” adlı kitabında vermiş, Kenan Acar bu listeyi daha mükemmel bir hâle getirerek sözü edilen araştırmasında “Bekir Çobanzade’nin Eserleri” başlığı altında, alfabetik bir sırada kitabına dâhil etmiştir . Azerbaycan’da, yazdığı eserlerin önemli bir kısmını ihtiva eden “Seçilmiş Eserleri” beş cilt hâlinde yayımlanmıştır.


1905’TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM’DA BASIN HAYATI

1905 Rus meşrutiyetinin ilanından sonra Kırım’da yeni gazete ve dergilerin yayımlanmasıyla gençliğin siyasî, edebî eğilimleri daha belirgin olmaya başlar.İsmail Gaspıralı “Usul-i Cedid” eğitimin yaygınlaşıp benimsenmesi için Tercüman’a ilave olarak Mekteb’i ile Ha Ha Ha adlı mizah dergisini ve kızı Şefika Hanım’ın yönettiği Âlem-i Nisvan’ı müstakil dergi olarak haftalık yayımlasa da ilgisizlik sebebiyle kapatır. Âlem-i Nisvan’ı yine Şefika Gaspıralı’nın yönetiminde Tercüman’ın ilavesi olarak çıkartır. Bir çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyan’ı da on beş günde bir, tek varak yayımlar. İsmail Bey, Tercüman’ın eski tarzını değiştirmek istemez, zamanın da değiştiğini bazı fikirleri daha açık söylemek gerektiğini fark ettiği için Millet adlı bir başka gazete çıkarmak ister, hatta örnek bir sayı da bastırır fakat, nedense bu gazete çıkmaz.Yetiştikleri Rus okullarının ve 1905 Rus Meşrutiyeti’nin etkisiyle kendilerini hürriyet ortamında bulan, Çarlığa karşı daha açık ve sert bir mücadeleden yana olan, ekserisi Rus-Tatar öğretmen okulu mezunu olup “Yaş Tatarlar” şeklinde adlandırılan gençler, Seydahmet Çelebi’nin çıkardığı Vatan Hadimi gazetesi etrafında toplandılar. Gazetenin müdürü ve baş yazarı sosyalist ve milliyetçi bir kişiliği olan Abdurreşit Mehdiyev’di. Hasan Sabri Ayvazof, Hüseyin Şamil Toktargazi bu gurubun içindeydi.Gazete, Çarlık yönetimine doğrudan karşı çıktığı için yedi ay sonra kapatıldı. Siyasî alanda İsmail Gaspıralı’yı pasif olmakla suçlayan bu gençler gazetelerini “ortak edebî Türk dili”yle çıkartmışlardı.Vatan Hadimi’nin kapatılmasından sonra Bahçesaray’daki Genç Tatarlar grubundan bazı milliyetçi öğretmenler, çocuklara hitap edecek bir dizi risaleler neşretmeyi kararlaştırdılar.Yahya Naci Bayburtlu’nun teklifi üzerine bunlara Uçkun (Kıvılcım) adını vererek aynı isimle bir cemiyet de kurdular. Dili itibarıyla “orta yolak” şivesine dayanan, öğretmenlerin kendilerinin yazdığı veya Rusçadan tercüme ettiği bu risalelerin beş altı tanesi ancak yayımlanabildi; çünkü Rus sansürü devamını yasakladı.

Orta Yolak Şivesi: Kırım’ın orta kesimlerine kullanılan ağızlara verilen ad. Güneydeki Oğuz, Kuzeydeki Kıpçak unsurları arasında, her ikisinden de izler taşıyan bir ağız grubu.

Tahsilini İstanbul’da yapan ve 1909’da gizli “Vatan” cemiyetini kuran Numan Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet gibi Kırımlı milliyetçi gençler arasında bulunan Abdülhakim Hilmi (Altaylı), etrafında toplanan gençlerle “Kırım Ocağı”nı kurdu. Halit Çapçakçı ve Ali Badaninski tarafından Tatar Sedası adlı gazete çıkartıldı. İşçi Halk, Gökbayrak, Albayrak gazeteleri de bunları izledi. Ali Bodaninski ve Türkiyeli Bolşevik Mustafa Suphi, birlikte Yeni Dünya gazetesini yayımladı. [H]abibulla Odabaş, Akmescit’te Yeşil Ada ve Bilgi dergilerini neşretti. Yañı Çоlpan , İleri , Оkuv İşleri gibi süreli yayınlar Kırım’da yeni kurulan Sovyet hükûmetinin ideolojik baskısı altında yayımlansa da bu süreli yayınlar milliyetçi düşüncelerin, eğilimlerin tamamen ortadan kalkmadığını da gösteriyordu. İleri dergisi Kırım edebiyatında hikâye türünün gelişmesinde de etkili oldu. Bu dergideki hikâyeciler arasında Ömer İpçi, Cafer Gafarov, Abdulhekim Hilmi (Altaylı), Cemil Seyitümmet, Tanabaylı sayılir.


1905’TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM’DA TİYATRO

Modernleşme hareketlerinin uzantısı olarak Kırım’da tiyatro faaliyetleri ortaya çıkar. Bahçesaray’da Celal Muinov, Hüseyin Baliç, Akmescitt’te Seytahmet Memedof birer tiyatro grupları teşkil etmişlerdi. Celal Muinov, İsmail Lütfi’nin tercüme ettiği Puşkin’in Saran Rıtsar trajedisini Bahçesaray’da sahneye koyar. Osman Zaatov da Gogol’ün Jenitba (Evlilik) komedisini çevirir. Seyit Abdulla Özenbaşlı Kırım Tatarlarının ilk tiyatro eseri olan Olacağa Çare Olmaz adlı tiyatro eserini yazar ve aynı yıl bu eser sahnelenir. Abdureşit Mehdi de Karasupazar’da bir tiyatro topluluğu kurmuş ve 1907 yılının sonlarından itibaren bazı oyunları sahneye koymuştur.Bu oyunların bir kısmı gençler tarafından yazılmış, bir kısmı da Osmanlı Türk veya Rus edebiyatından tercüme edilmişti. H. S. Ayvazof ’un Neden Bu Hâle Kaldık piyesi konusu ve kuruluşu bakımından dönemin en ilginç eserleri arasındadır.Hüseyin Şamil Toktargazi’nin de Mollalar Proyekti, Rahmsiz Balalar gibi tiyatro eserleri, Ömer İpçi’nin Fa[h]işe dramı, tiyatro alanında başarılı eserler arasındadır.Yusuf Bolat ’ın özellikle Toy Devam Ete, İşlegen Tişler, Dubaralı Toy gibi komedileri, Deniz Dalgasız Olmaz, Sonki Gece, Arzı Kız dramları dönemin dikkat çeken eserleridır.

Ömer İpçi çok yönlü bir şahsiyettir. Öğretmen, artist, şair, hikâyeci ve oyun yazarıdır. Bir yandan da yeni Yol Dünya gazetesinde çalışmıştır. Gazi Mansur hakkındaki manzum hikâyesinde din ve vatan uğrunda cesaretle savaşan bir “evliya”yı anlatır. Hikâyeciliğini geliştirir ama, o daha çok Sovyet döneminde tiyatronun gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Yirmiye yakın tiyatro eseri yazmış, sadece yazar olarak değil Kırım Tatar Devlet Tiyatrosu’nun rejisörü olarak da başarılı çalışmalar yapmıştır. Yazarın Fa[hişe] , Alim , Nenkecan Ħanım , Motor, Ayınıklar, Azat Ħalk , Şa[h]ingeray , Düşman gibi tiyatro eserleri Sovyet döneminin temel eserlerini teşkil eder.Nenkecan Ħanım adlı tarihî dramı Osman Akçokralı’nın “Nenkecen Ħanım Dürbesi” adlı hikâyesi esas alınarak yazılmıştır.

Sovyetler Birliği’nin kuruluş yıllarında ve II. Dünya Savaşı boyunca, yeni rejimin yerleşmesi, Sovyet hayat tarzının ve dünya görüşünün benimsenmesi için Komünist Partisi tiyatroya özel bir değer vermiş, tiyatro faaliyetini maddî olarak desteklemiştir.Bu yüzden Sovyetler Birliği’ndeki bütün Türk halkları arasında da tiyatro hayatının en canlı olduğu bu dönemdir. Burada yazılan ve sahnelenen eserlerin büyük bir kısmının komünist ideolojisine hizmet eder mahiyette olması da bir mecburiyet idi.


SÜRGÜNDEN SONRA KIRIM TATAR EDEBİYATI (1944-1991)

Kırım’da millî hükûmetin yıkılması, Sovyet yönetiminin işbaşına gelmesiyle edebiyat hayatı iki kat sıkıntıya düşmüştür: Bolşevik görüşler dışında hiçbir görüşe yer verilmemiş, hatta 1920’lı yıllarda sosyalist görüşlerde olan veya başından beri Bolşevikler arasında bulunan birçok Kırım Türkü çoğu kere de sudan bahanelerle, rejim düşmanı ilan edilerek şiddetli bir şekilde cezalandırılmıştır. İsmail Gaspıralı’nın ideallerini silmek, ektiği ve artık meyve vermeye başlamış tohumları yok etmek azminde olan Sovyet yönetimi, birçok aydının benimsediği “ortak edebî Türk dili”ni yasaklamış, edebî dil ve bilim dili, Kırım’ın Kıpçak ağızlarına doğru yönlendirilmiştir. Bu siyaset sadece Kırım’da değil diğer Türk yurtlarında da uygulanan bir siyasettir. Böylece hem edebiyatçılar hem de olgunlaşan edebi dil yok edilmiştir.Kırım’da Sovyet döneminden önce de Kıpçak şivelerini tercih eden edebî şahsiyetler olmuşsa da bu daha çok şiir alanında kalmıştı. Nesir ve bilim dili,Gaspıralı’nın açtığı çığırdan devam ediyordu.1944 toplu sürgünü, Kırım’daki Türk-Tatar medeniyetinin sonu olmuştur. Sürgünde sadece insanlar değil, birçok yazma ve basma eser de yok olup gitti. Kırım’da evlerde, kütüphanelerde olan eserler bile toplatılıp yok edildi. Yıllarca Kırım Tatarcası yazı dili olarak kullanılmadı. 1953’te Stalin’in ölmesinden sonra yavaş yavaş onlara da bazı haklar tanınmaya başladı. 1957de Lenin Bayrağı adlı gazete çıkarmalarına ve sürgün yerleri olan Özbekistan’da Kırım Tatarları için ayrı bir şube oluşturulmasına izin verildi. Hayatta kalabilen “Şamil Alâdin, Abdura[h]im Altanı, Abdulla Dermenci, Eşref Şemizade, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Ra[h]im Tınçerov, Reşid Murad, Fetta[h] [H]akim, Gafar Bulğanaklı gibi yazar ve şairler toplanarak Kırım Türk edebiyatını canlandırmaya çalışmışlardır.

Sürgün döneminde şiirin bütün edebî türlerden önde olduğu görülür. Bunun sebebi ; nesir türlerini yazacak hacimde gazete ve dergi yoktur, kitap bastırmak da kolay değildir. Kırım Türkçesiyle otuz Kırımlı müellifin hikâyeleri, denemeleri ve şiirlerden oluşan Ba[h]ar Ezgileri yayımlanır. Bu 1941’den sonra Kırım Türkçesiyle yayımlanan ilk eserdir.1970’li yıllardan itibaren Özbekistan’da resmî okullarda öğrenci olan Kırım Tatarları kendi ana dili derslerini de okumaya başlarlar. Bu arada ana dili için ders kitapları da yazılır.Yıldız adıyla antoloji mahiyetinde bir eser çıkartılır, bu eser dergiye dönüştürülür. Bu derginin kırım Tatar edebiyatının yeniden oluşmasında büyük rolü vardır.1991’den sonra kitleler hâlinde Ukrayna’ya bağlı Özerk bir Cumhuriyet olan Kırım’a yerleşmeye başladılar. Orada “yeniden doğuş” başladı. Maddî-manevî birçok sorunları var. Büyük bir gayretle millî varlıklarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Ukrayna hükûmeti’nin izniyle yeniden ilk ve orta okullar açılıyor, ana dilinde eğitim-öğretim yapılıyor. Ana dilinin korunması ve gelişmesi için sanatçılar, öğretmenlere, aydınlar büyük fedakarlık yapıyorlar. Yeniden gazete ve dergiler yayımlıyor, kitaplar basıyorlar. Yayımlanan kitapların önemli bir kısmını, sürgünden basılmış tarih, dil, edebiyat kitapları oluşturuyor. Taşkent’teki Yıldız dergisi de artık Akmescit’te çıkıyor.


EŞREF ŞEMİZADE

Sürgün dönemdeki en önemli edebî şahsiyettir.İlk şiiri “Köyde Yaz Akşamı”dır. Şiirleriyle Bekir Çobanzade ve Abdulla Latifzade’nin dikkatini çeker, onu Akmesçit’e çağırıp edebî faaliyetlerini orada sürdürmesini sağlarlar.O dönemde “Sovyet kuruculuğu”nun önemli başarılarından biri olarak gösterilen “DneproGES” (Dinyeper Barajı) barajı hakkında 1931’de yazdığı “Dneprelstan” adlı büyük manzumesi (poéma) edebî ve siyasî çevrelerde takdirle karşılanmış bu eser şaire ün ve itibar kazandırdığı gibi 1936’da Rusçaya da çevrilmiştir.Kırım Yazarlar Birliği’nin kâtibi olarak çalışır. Bu sıralarda birçok aydın gibi rejim düşmanlığı, milliyetçilik ve “pantürkist” olmakla suçlanır. Latin harflerinden Kiril alfabesine geçişi Ruslaştırma olarak değerlendirmesi; Atatürk’ü büyük Türk devlet adımı olarak övmesi, Bekir Çobanzade için şiir yazması suçlarıdır.“Dneprelstan” manzumesindeki bazı mısralarda da “zararlı düşünceler” “tespit” edilmiştir! Akşam Deñiz Yalısında ,Yırlarım , Şaylı Kız , Arıkbaş Eteginde , [H]asret adlı şiir kitapları yayımlanır. Sürgündeyken Kaval , Toğan Kaya , Şiirler ve Poemalar kitapları basılır. Şiir kitaplarından başka Ömür ve Yaratıcılık , Halk Hızmetinde , Edebiy ve Tenkidiy Makaleler gibi yazı ve makalelerini ihtiva eden eserleri de vardır.

Şemizade Rusçadan Şekspir’in “On Ekinci Gece” trajedisini, Puşkin, ve Lermontov’tan bazı şiirleri çevirir. Ayrıca Genceli Nizami’den yaptığı tercümeler de vardır.Şemizade halk arasında Aslı Han adıyla bilinen destanı yeniden işlemiş; Kırım Türklerinin başına gelen talihsiz hadiseleri, çektikleri acıları bu eserinde alegorik bir tarz da işlemiş, destandan bazı parçaları da zamanında yayımlatmış ama, tamamı Közyaş Divar adıyla ancak yakın dönemlerde basılabilmiştir. Bu eser de Şemizade’nin diğer eserleri gibi zengin bir dile, ata sözü ve deyimlerle pekiştirilmiş canlı bir anlatıma sahiptir.Kırım Türklerinin en iyi şairlerinden ve örnek bir insan olan Şemizade, eserleri, tavırları ve edebiyat bilgisinin derinliğiyle, vatan Kırım ile sürgündeki Kırımlılar arasında köprü olmuş millî-edebî geleneklerin genç kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol oynamıştır.


CENGİZ DAĞCI

Kırım Tatar edebiyatının en tanınmış yazarlarındandır.Aile muhitinin milliyetçi ruhu kişiliğinin oluşmasında etkili olur. İlk şiirleri Gençlik dergisinde yayımlanır. Tanınınca şiirleri Edebiyat Mecmuası’nda basılır. Yangın adlı ilk hikâyesini yazar ve aynı yıl Komsomolest gazetesinde çalışmaya başlar.Savaş yıllarında çektiği sıkıntıları, şahit olduğu savaşın korkunç yüzünü Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam’da anlatır. Yine de bu eserlerin tam bir otobiyografik karakter taşıdığını söyleyemeyiz. Yazarın kedisi de bu durumu kabul etmez.Savaş sonrasında yazdığı bir hikâyesini İstanbul’a Varlık Yayınevi’ne gönderir. Yayınevi yöneticisi Yaşar Nabi Nayır, hikâyesini genişletirse yayımlayacağını bildirince bu sefer Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam’ı gönderir. Ziya Osman Saba, eserlerin dili ve imlası üzerinde bazı düzeltmeler yaptıktan sonra, bir romanın iki ayrı bölümünden ibaret olan bu eserler basılır ve Türkiye’de ilgiyle karşılanır.Yazarın en önemli romanlarından biri olan Onlar da İnsandı ; Ölüm ve Korku Günleri , O Topraklar Bizimdi , Dönüş vd. basılır. Böylece Türkiye Türkleri, kendileriyle hiç ilgisi olmadığını düşündükleri II. Dünya Savaşı’ndan Türk dünyasının nasıl kayıplarla, ne büyük ıstıraplarla çıkmış olduğunu öğrenme imkânı bulur.Cengiz Dağcı, Polonyalı bir genç kızın hikâyesi olan Ölüm ve Korku Günleri ile Cengiz Han hakkındaki yazdığı Genç Timuçin hâriç, daha çok Kırım’da olup bitenleri anlatır.Ömrünün son dönemlerinde hatıralarını kaleme alır: Yansılar , Ben ve İçimdeki (Yansılardan Kalanlar, 1994), Hatıralarda Cengiz Dağcı.1920’li yıllardan itibaren Sovyet döneminde Kırım Türkleri, büyük ölçüde sömürge ideolojisinin baskı ve ileriye dönük hesapları yüzünden ve aynı zamanda kendi içlerinde ulusal kimlik anlayışının farklılaşması gibi nedenlerle Türk dünyasından ayrılmaya, Kırım’da kendi içlerine kapanmaya başladı. 1944 toptan sürgünü Kırım’ı Türksüzleştirdiği gibi, Kırım Türklerini de tarihte eşi az görülen büyük bir felakete sürükledi. İsmail Gaspıralı’nın , Kırım’ın Türkiye ve Türk dünyasıyla kültürel bütünleştirilmesi sürecini, yıllsr sonra Cengiz Dağcı, koptuğu noktadan devam ettirdi; Türk kültürünün en önemli halkalarından birini, Kırımla Türkiye’yi birleştirerek yeniden oluşturdu. Cengiz Dağcı olmasaydı, Türkiye Türkleri Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar, Kırım Türklerinin başlarına gelen tarihî felaketi, II. Dünya Savaşı’nda Türkülüğün yaşadığı acıları bu kadar yakından tanımayacak, bilmeyecekti.Eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazarak hem Türkiye’nin hem de Kırım Türklerinin yazarları arasında yer adı. İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği, Türk Ocağı başta olmak üzere Türkiye’de birçok kurumun ödülüne layık görüldü, T. C. Cumhur Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı tarafından özel olarak Türkiye’ye davet edilse de yaşlılık ve uçak korkusu sebebiyle gelemedi.Kırım’da yaşanan ve yazarın da doğrudan doğruya büyük ölçüde etkilendiği onca ıstıraplı, facialarla dolu hayatı eserlerinde anlatırken zehir dilli olmadı; insanlığını, objektif tavrını koruyabildi. Haklı da olsa kendisini nefret ve intikam duygusuna kaptırmadı.Bu bakımdan eserleri hem Kırım millî Türk hayatını hem de insanlığın gördüğü en dehşetli savaş ortamında ırkı, dini, dili ne olursa olsun insanın çektiği azabı, katlandığı acıları anlatır. Böylece o dünyanın hümanist kültürüne de kendi ölçüsünde katkıları olan bir yazar olarak tarihe geçti.Cengiz Dağcı hakkında Türkiye’de çeşitli bilimsel toplantılar düzenlendi, üniversitelerde tezler hazırlandı, kendisi ve eserleri hakkında araştırma yapıldı. Bunların önemli bir kısmı Dr. Mustafa Çetin’in editörü olduğu yazar hakkındaki veb sayfasında bulunmaktadır.Ölümünden önce Zafer Karatay TRT için Cengiz Dağcı belgeselini hazırladı. Neşe Sarısoy Karatay, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında adlı belgeselinde Cengiz Dağcı ve eserlerinden de geniş ölçüde yararlandı. Vefatından sonra Ötüken Yayınevi, Bellek -İnsan- Eser: Cengiz Dağcı kitabını yayımladı.

HAZIRLAYAN: Derya Derya

 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst