Aöf Çağdaş Türk Edebiyatları -1- 8.Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Çağdaş Türk Edebiyatları -1- 8.Ünite Ders Notları


MODERNLEŞME EŞİĞİNDE TATAR BİLİM VE KÜLTÜR HAYATINDAKİ DEĞİŞİMLER

İdil-Ural bölgesi, Rus yönetimi altına giren ilk Türk yurtlarındandır.
Çuvaşlar, Tatarlar ve Başkurtlar arasındaki kültürel değişime baktığımızda Ruslar vasıtasıyla ortaya çıkan bu değişikliklerin kültürel alanda en önemli belirtisi zorla Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırmaya bağlı olarak İdil-Ural bölgesinde eski dönemlerde oluşmuş yazılı kültür eserlerinin büyük ölçüde yok edilmesidir.
Petro zamanında Kazan’da kurulan “Tersane”de çalıştırılan Tatar köleler ve İdil-Ural bölgesinden gelen işçiler için “Türkî til” bilen tercümanlara ihtiyaç duyuldu. Tercümanlık babadan oğula intikal edebiliyordu. Tercümanlar içinde en tanınmış aile Halfinler oldu.
Halfinlerin (Said, İshak, İbrahim) Rusça-Tatarca yazdıkları dilbilgisi kitapları, düzenledikleri Rusça-Tatarca, Tatarca-Rusça sözlükler kitaplar, Avrupa dil bilim metotlarının İdil-Ural’daki ilk uygulamalarıdır.

SAİD HALFİN
Said Halfin , Rusya’da Tatar Türkçesiyle basılan ilk alfabe kitabı “Tatar Tili Elfbası”nın da yazarıdır. Yazarın “Tatar Tilin Öynenüvçi Yaşlerge Tatar Tili Sözligi Hem Kıskaça Grammatika” adlı eseri basılmamıştır.
İshak Halfin , eğitimci ve mütercim olup bazı Rus kanun ve yönetmeliklerini çevirmiştir.
İbrahim Halfin ise, “Kazan I. Er Balalar Gimnaziyası”nda ve aynı zamanda Kazan Üniversitesi’nde Tatar dili ve Arapça okutmuştur. O yıllarda bu üniversitede çalışan Azerbaycan Türklerinden Mirza Kazım Bey’le yakın ilişkisi vardı.

ESERLERİ
1- Kazan gimnaziyasınde okıtılaturgan Tatar tili elifbası hem grammatikası .
2- Ahval-i Çıngız Han ve Aksak Timir . Kasım Hanlığı’nda yazılan, dilinde yerel özellikler görülen anonim bir tarih kitabı.
3- Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî adlı eserini neşre hazırladı. Doğubilimci N. P. Rumyantsev, Latince önsöz yazdı.
4- Elifba ile Kikçine Nahiv-Sarf : Rus mekteplerinde ders kitabı olarak okutuldu.
5- Tatar Tili Konspektı basılmadı; elyazma olarak kaldı.
Diğer tercümeleri yanında F. Volkov’dan yaptığı Çiçek Hastalığı adlı bir eser de vardır.

Halfinlerin dil hakkındaki yazdıkları eserler yanında metin neşirleri ve çevirileri de Tatar kültür ve bilim hayatının değişmesinde belirli bir rol oynamıştır.
Mirza Cafer Topçubaşı ve Mirza Kâzım Bey , Batılı bilim anlayışının Rusya Müslümanları arasında yerleşmesine hizmet etmiş, aynı zamanda Rus muhitinin Müslümanları aşağılayan ve cahil bulan bakış açısının değişmesinde önemli rol oynamıştır.
Batılı bilim metotlarını esas alarak tarih, Doğu kültürü ve edebiyatı hakkında çeşitli eserler veren, bazı Rus Şarkiyatçılarının hocası olan M. Cafer Topçubaşı, Rusya’da nümizmatik bilim dalınında kurucusudur.
Kazan Üniversitesi öğretim üyelerinden Mirza Kâzım Bey’in “Umumî Türk-Tatar Dili Grameri adlı kitabı vardır.. Bu eser Theodor Zenker tarafından Almanca’ya da çevrilmiştir: Allgemeine Grammatik der Türkisch-Tatarischen .
Osmanlı, Azerî ve Çağatay yazı dillerini Tatar Türkçesiyle karşılaştırmalı bir şekilde incelendiği, Batı dil bilim anlayışına uygun tarzda yazılan bu eserde, Kâzım Bey, Rusya Türklerinin tümü için şivelerden arınmış bir Türk dili fikrini savunmuştur.

Kazan’da kitap basımının XIX. yüzyılın ilk yıllarında başlaması ve 1830’lı yıllardan sonra gelişmesi, çok geçmeden yazar ve yayımcıları, İdil-Ural bölgesinin dışına da kitap satmanın yollarını arayıp bulmaya yöneltmiştir.
Bütün Rusya Müslümanlarına (Türklerine) kitap satmanın bir yolu da onların hepsinin anlayabileceği “ortalama bir dille” eser neşretmekti. Kazanlı naşirler bunun için Osmanlıca, Çağatayca ve Tatarcadan yararlandılar. Onların bu dil anlayışıyla Gaspıralı’nınki aynı değildir.

MUHAMMED GALİ MAHMUDOV
Dil konusunda önemli araştırmaları olan bilim adamlarından biridir.
Kazan Üniversitesi’nde göreve başladı ve Tatarca okuttu. Rusça öğrenmenin onlara sağlayacağı yararları anlatarak Tatarları, Rusça öğrenmeleri için ikna etmeye çalıştı.
Hem metodik hem de pedagojik bakımdan başarılı bulunan “Pratik Tatar Dili Kılavuzu” adlı ders kitabını yazdı.
Marzubanname’yi Türkçeden Tatarcaya çevirip “Kitab-ı Destur-i Şahî ve fi Hikayet-i Padişahî” adıyla yayımladı.Bu çeviride oldukça sade bir Tatarca kullanması dikkati çekti.

HÜSEYİN FEYİZHANOV
Tatarlar arasında dil, tarih ve etnografya alanında Batılı bilim metotlarıyla araştırmalar yapan bilim adamlarının öncülerindendir, bilimsel araştırmaların Tatarlar arasında yerleşmesinde önemli rol oynadı.
Dinî bilimlerden daha çok tarihe ilgi duydu.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın arşivindeki Kırım hanlarının yarlıklarını tasnif ederek hazırladığı “Kırım Yurtına ve Ol Taraflara Dair Yarlık ve Hatlar , adlı eseri V. V. Vel’yaminov-Zernov’un ön sözüyle basıldı.
Petersburg ve Kazan’daki Arapça, Farsça ve Türkçe elyazmalarının ilmî katalogunu hazırladı.
İlmî araştırmalar için gönderildiği Kasım şehrinde Arapça ve Tatarca 40 kadar eski mezar taşı kitabesinin önemini fark ederek bunların 29’unu kopya etti, ilmî araştırmasında kullanması için Vel’yaminov-Zernov’a verdi.
Tetiş şehri yakınlığında bulduğu üç mezar taşı kitabesi hakkında yazdığı “Üç Bulgar Kabir Taşındagı Yazuv” adı Rusça makalesiyle Bulgar dilinin Tatar diliyle akraba olduğunu ortaya koydu.
Diğer araştırmalarında da Tatarların İdil-Kama boyu Bulgarlarıyla aynı soydan geldiğini, bu bölgede Türklerle Finlilerin karışmasıyla Tatar soyunun ortaya çıktığını ileri sürdü. Onun bu görüşleri, zamanla Rus bilim çevrelerine hâkim olan yanlış kanaatlerin temelden değişmesini sağladı.
“Tatar Tilinin Kıskaça Ukuv Grammatikası” adlı eseri basıldı.
Türk dillerinin sözlüğünü ve ħrestomatiyasını hazırladı. Yazı dilinin Arapça, Farsça kelimelerden uzaklaşıp konuşma diline yakınlaşması gerektiği kanaatindeydi. Bu görüşü ileride Tatar yazı dilinin gelişmesinde kendi ölçüsünde etkili oldu.
Mercanî ile birlikte “Islah-ı Medaris” adlı medrese reformunu tasarlayan (bir manada İslam Üniversitesi) bir proje hazırladıkları bilinmektedir.

Tatarlar arasında XIX. yüzyılın ortalarında dil, tarih, etnografya, folklor alanında görülen ilerleme ve gelişmeler , doğrudan doğruya Kazan’daki Rus okulları ve üniversitenin etkisiyle açıklanır.
Modern edebiyatla ilgili gelişmeler ise başlangıçta İ. Gaspıralı’nın çalışmalarıyla Türkiye’nin ve doğrudan doğruya Avrupa kültür hayatının etkisiyle açıklanabilir.
Rus sanayicilerinin istekleri, Pugaçov ayaklanmasının ortaya çıkardığı tehlikeler sebebiyle II. Katerina döneminde Müslümanlara yönelik siyasette bir yumuşama olur.
“Dinî Hoşgörü Kararnamesi” çıkartılır, Tatarlara Rusya içleriyle ticaret yapma imkânı sağlanır, onların yeniden cami ve medrese açmalarına verilir, Ufa’da Rusya Müslümanları Müftülüğü (diğer adı Orenburg İdare-i Ruhaniyesi) kurulur.
Zamanla medreselerin çoğalması, eski-yeni dinî eserlerin Türkiye veya Kazan’da basılması, Türkistan’da veya diğer yerlerde okuyan medrese öğrencilerinin eski mantık, kelam, fıkıh, eserlerini ve İslam tarihinin kaynaklarını tanımasına, onların etkisinde kalmasına sebep olur.
Böylece din anlayışı da değişmeye başlar. Bazı din adamları, cahil halkın hurafelere, bazı kötü âdet ve alışkanlıklara karşı çıkmaya başlar.
İdil-Ural medreselerinde Türkiye ve Türkistan etkisiyle ortaya çıkan bu değişim, bir “öze dönme” hareketi olarak düşünülebilir.
Bu hareket başlangıçta dinî ilimler, tarih ve coğrafya gibi alanlarla sınırlıydi.
Bu hareketin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan, Kursevî ile kendini gösteren tenkit fikridir. Nitekim bu eleştirel bakış, daha sonra Şıhabüddin Mercanî ile önemli bir gelişme kaydederek “Usul-i Cedid”i doğurmuştur.

ABDUNNASIR KURSEVÎ
Tatarlar arasında din anlayışını yenileyen ilk şahsiyetlerden biri olan Abdunnasır Kursevî , Buhara ve Semerkant’ta okuma, inceleme imkânı bulduğu eski dinî, felsefî yazma eserlerden edindiği bilgiler sebebiyle medresedeki skolastik zihniyete karşı çıkmıştır. Böylece bilimsel araştırmalar için şart olan tenkit fikrini yeniden gündeme getirmiş olur.
Kitabü’l-İrşad li’l-İbad adlı Arapça eserinde, İslam dünyasında eski dönemlerdeki “âlimlere” ve yazılan her kitaba körü körüne itaat edilip değer verdiğinden, bilginin ağızdan ağıza hikâye edilmesinden şikâyet ederek, fikirlerin, kitapların akılcı bir gözle değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürer. Tasavvufun yanlış anlaşıldığını, yeni içtihatların yapılabileceğini belirtir. Bunun üzerine Buhara’da tekfir edilerek ölüme mahkûm edildi ise de, tövbe ederek ölümden kurtuldu.
Heftyek Tefsiri adında Kuran’ın bazı surelerini Tatar Türkçesine çevirdi. Bu eser İdil-Ural bölgesinde yayımlanan ilk Kuran meallerinden biri olması bakımından önemlidir; çünkü o dönem medreselerde Arapça gramer bile Farsça anlatılıyordu.

Maarif hareketi: Tatarlar arasında “Meġ’rifetçilik” denilir. Rusya Türkleri arasında aydınlanma hareketi ve bunların temsilcileri için kullanılan tabir.

ŞİHABEDDİN MERCANİ
Şihabeddin Mercani ; Buhara’daki eski İslâm kaynaklarıyla temas neticesinde dinî düşünce ve tarih anlayışında önemli gelişmeler oldu. Özellikle kelam, mantık, matematik, astronomi, İslam tarihi üzerinde yoğunlaştı.
Ġalaletü’z-Zamân fi Tariħ-i Bulgar ve Kazan adlı eseri Radloff tarafından Rusçaya çevrildi, Kazan’daki Dördüncü Rus Arkeoloji Kongresi’ne sunuldu ve kongrenin bildiriler kitabında tam metni basıldı.
Otuza yakın dinî, tarihî eserini Arapça yazdı. Sadece Müstefadü’l-Aħbar fi Ahval-i Kazan ve Bulgar adlı eserini büyük ölçüde Çağatay Türkçesinin etkisinde bir Tatarca ile yazdı.
Eski Arap kaynaklarına İbn Faldan gibi İdil-Ural bölgesinde bulunmuş seyyahların eserlerine dayanarak Bulgarlarla Türklerin, Tatarların ilişkileri olduğunu ispat etti. Bu konuda farklı düşünen Avrupa ve Rus âlimleri arasındaki bazı yanlış kanaatleri değiştirmeyi başardı.
Kursevî’nin açtığı yoldan giderek dinî ve ilmî araştırmalarda tenkit fikrini iyice yerleştirdi.
İslam dinini akılcı bir görüşle ele aldı, Kuran ve hadislere birinci derecede önem verdi.
İslam dinini “Asr-ı Saadet”teki saf hâliyle anlamak gerektiğini ileri sürdü. Böylece Rusya Müslümanları arasında din anlayışının hurafe ve bazı kötü geleneklerden temizlenmesinde büyük rol oynadı.
Modern tarih araştırmalarının yolunu açtı; Tatarlar arasında millî tarih anlayışının güçlenmesini sağladı; mutaassıp medreseli direnişini büyük ölçüde kırarak Rusya’da usul-i ceditçilerle usul-i kadimciler arasındaki mücadelede “Usul-i Cedid” eğitim-öğretim hareketinin önünü açtı ve en büyük destekçilerinden biri oldu.

KAYYUM NASİRİ
İdil-Ural bölgesinde modern kültür ve bilim hayatının gelişmesinde, modern edebiyata zemin hazırlayan çalışmalarda en büyük pay, çok yönlü şahsiyet olan Kayyum’ye aittir.
Başta Radloff, Katanov, J. Gottwalt, Lebedev vs. olmakla Rus ve Alman şarkiyatçılarla, bilim adamlarıyla ilişkiler geliştirdi. Böylece Rusları ve Rus eğitim ve bilim hayatını yakından gözlemleme imkânı buldu.
Kazan Üniversitesinin “Arkeoloji, Tarih ve Etnografya Dergisi”nde Kazan Tatarlarının İslamdan önceki dinî inançları ve merasimleri gibi konularda makaleler yazdı.
Rus bilim adamlarıyla yakın ilişkileri, birlikte çalışması, yazdığı Rusça makaleler sebebiyle Kazan Üniversitesi “Arkeoloji, Tarih ve Etnografya Cemiyeti”ne üye kabul edilen ilk Müslüman oldu .
Bu ilişkileri sebebiyle ansiklopedik bilgi sahibi olmuş, modern araştırmaların usulleri, metotları hakkında bilgiler edinmiş ve bunları kendi eserlerinde uygulamaya başlamıştır.
Dille bu kadar ilgilenmesinin doğal sonucu olarak Tatarca-Rusça, Rusça-Tatarca dilbilgisi kitapları ve sözlükler yazmıştır.
Basılan ilk eseri “Kratkaya Tatarkskaya Grammatika” (Kısaca Tatarca Nahv kitabı)’dır. Eser Rusça öğrenmek isteyen Tatarlar ve Tatarca öğrenmek isteyen diğer milletler için yazılmıştır. Cümle kuruluşu, Tatarca ve Rusça karşılaştırmalı olarak işlenmiştir.
Kayyum Nasiri , Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sini örnek alarak Lehçe-i Tatarî adlı sözlüğünü hazırladı.
Bu eserine “Kazan Türk lehçesi sözlüğü olmaktan ziyade, tasarlanmış bir Kazan kitap dili lûgatı denilebir.
Enmüzec adlı eseri Tatarca cümle kuruluşunu ve kelime köklerini ele alır.
Fevakifü’-l-Cülesa fi’l-Edebiyat adlı eserini yazar. Nasiri bunun kısa varyantı olan Kırık Bakça’yı eserin tamamıyla bastırır. Bu hacimli eserinde, Kuran ve hadislerde din, ilim, ticaret ve sanatkârlık hakkındaki emirleri, tavsiyeleri derlemiş; Tatar sözlü edebiyatından topladığı metinlere geniş yer vermiştir.
Kayyum Nasirî, İdil-Ural Tatarları arasında sözlü edebiyat metinlerini derleyen, halkın inançlarını araştıran folklorcu ve etnograf olarak da karşımıza çıkar.
1871’den 1897 senesine kadar (1886, 1887, 1895 yılları hariç) yayımladığı “Kalendar”lar (masa takvimleri) birçok bakımdan önemlidir. Bu takvimlerde çeşitli konular; hastalıklar, bitki ve hayvanlar, ülkeler, edebiyat ve tarih konuları, biyografiler vs. yer alıyordu.
Tatarların çağdaş dünyadan haberdar olmalarında bu takvimler büyük rol oynar. Bunlara bir çeşit yıllık da denebilir.
Rus yönetimi XIX. asrın ortalarından itibaren İdil-Ural’da veya Kafkasya’da gazete çıkarmak için müracaat eden birçok Türk aydınının talebini geri çevirmişti; çünkü, gazetenin Müslüman-Türk halkın gözünü açmasından, onları dünyada olup bitenlerden haberdar etmesinden, onlar arasında milliyet bilinci ve demokrasi gibi çağdaş düşüncelerin yayılmasından korkuyordu.
“Tañ Yoldızı” adlı bir gazete çıkarmak için müracaat etmiş izin alamamıştır.
Kayyum Nasiri’nin Osmanlı Türkçesinden Kazan Tatarcasına uyarladığı, aktardığı birçok eser de vardır. Bunlar içinde Şeyhzade Ahmet Mısri’nin adaleti, doğruluk, yiğitlik gibi erdemleri öne çıkardığı Kırk Vezir adlı hikâye kitabını ; Giritli Ali Aziz Efendi’nin Muhayyelatname adlı eserinden aldığı Efsane-i Gülruh ve Kâmuran’ı , Ebu Ali İbn Sina Hikâyesi’ni , Muhtasar Tevariħ-i Enbiya’yı sayabiliriz.
Farsça’dan Kabusname adlı ünlü eseri de tercüme etmiştir.
Istılahat-ı Coğrafya , Hesaplık , İlm-i Hendese , Ħavass-ı Nebatat , Usul-i Coğrafyayı Kebir gibi çeşitli bilim dallarındaki eserleride vardır.
Rusça eserleri : “Kazan Tatarlarının Halk Edebiyatından Örnekler” (N. F. Katanov’la birlikte, 1896); “Sünnî Müslümanlığın Etkisinde Olmayan Kazan Tatarlarının Halk İnanışları ve Merasimleri” , “Kazan Tatarlarının Masalları ve Bunların Diğer Milletlerin Masallarıyla Karşılaştırılması” (P. A. Poliakov’la birlikte), “Eski Kazan’dan Tatar Masalları” “Tarihî Tatar Şarkıları” (Rusçaya çeviren Katanov).
Ruslar arasındaki “Panslavizm”, Rus milliyetçiliği gibi siyasî-sosyal cereyanları yakından takip etmesi Nasiri’de milliyetçilik duygularını uyandırmış milletinin Türk-Tatar, dilinin de “Tatarca” olduğunu idrak etmiş, eserlerini yerel dille yazmaya çalışmıştır.
Kayyum Nasiri, özellikle Sovyet döneminde modern Tatar yazı dilinin kurucu olarak öne sürülmüştür. Buna rağmen, Tatarcanın gelişebilmesi için Arapça ve Farsçadan yararlanılması gerektiğini bildirmişti. Kendisinin eserlerinde Osmanlı Türkçesi ve Çağataycanın etkisinden tamamıyla kurtulamadığı görülmektedir.
Buna rağmen Kayyum Nasiri Tatarcanın düzenli, kurallı bir dil olduğunu söyler, fiil çekimimin zenginliğiyle de diğer dillerden üstün olduğunu iddia eder.
Aynı dönemde Şihabeddin Mercanî’nin Arapçayı mükemmel bir dili olarak görüp eserlerinin hemen tamamını Arapça yazması, Kayyum Nasiri’nin bu fikirlerinin zamanı için ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Rusya Müslümanları: O dönemde Rus sansürü “Türk” ırkından söz etmeyi yasakladığı için 1905’e kadar Rusya Türkleri yerine “Rusya Müslümanları” tabiri kullanılmıştır.


MODERN TATAR EDEBİYATININ ORTAYA ÇIKIŞI - İSMAİL GASPIRALI’NIN ROLÜ VE ETKİSİ
Dil, tarih, etnografya, folklor araştırmaları, din anlayışı ve medreselerdeki değişimlerden sonra İdil-Ural bölgesinde modern edebiyatın yolu da açılmış bulunuyordu.
Bunda modern bilim ve edebiyat dilini hazırlayan, toplumda edebiyat zevkini, edebî eser okuma alışkanlığını geliştiren Kayyum Nasirî’nin hizmetleri büyüktür.
İdil-Ural ve Kırım bölgelerinde fikir ve edebiyat alanındaki modernleşme doğrudan doğruya İsmail Gaspıralı’nın 1880’li yılların başlarındaki faaliyetleriyle başlar.
Rusya’daki “Panslavizm”, Avrupa’daki uluslaşma hareketlerinden etkilenen İsmail Gaspırlı, bütün Rusya “Müslümanlarının” (Türklerinin) içinde bulunduğu kötü durumdan nasıl kurtulacağı konusunda düşünmüş ve bir projeyi uygulamaya koymuştur:
O, 1883’te Bahçesaray’da yayımladığı Tercüman gazetesiyle, fonetik metot (Usul-i Savtî)’la başlattığı “Usul-i Cedid” eğitim-öğretim hareketiyle ve Tercüman gazetesinde Molla Abbas Fransevî imzasıyla yazmaya başladığı roman ve hikâyeleriyle bu genel projesini, Rusya Türklerinin dikkatine sunmuşdu.
Gaspıralıya göre ulusal kimlik tek olduğu gibi, bütün Türk dünyasında edebiyat da edebî dil de tek ve ortak olmalıydı.
İsmail Gaspıralı, bu işe öncülük etmek amacıyla Molla Abbas Fransevî imzasıyla Tercüman’da tefrika edilen Frengistan Mektupları , Darürrahat Müslümanları , Sudan Mektupları , Kadınlar Ülkesi , Arslan Kız , Gün Doğdu (Kart Ağay imzasıyla ) gibi eserlerini yazdı.
Bu eserler, İsmail Gaspıralı’yı sadece Kırım Türlerinin değil aynı zamanda bütün Rusya Türklerinin ilk yazarlardan biri (hem sayı itibarıyla en çok eser yazanlardan biri) olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Üstelik o, sadece yeni nesrin kurucusu olarak kalmamış aynı zamanda edebiyatın teorik problemleriyle ilgilenen ve bu konuda görüşlerini açıklayan ilk şahsiyetlerinden biri olarak da öne çıkmıştır.
İsmail Gaspıralı’yı bütün Rusya Türklerinin, tabii bu arada İdil-Ural Türklerinin de ilk hikâye, roman yazarları arasında kabul etmek gerekir.
Rus askeri okulunda öğrenci olmasına rağmen Tercüman okuyucuları arasında bulunan ve İsmail Bey’in yolundan giderek Tatarların ilk “romanı” Hüsameddin [Ħisametdin] Molla’yı yazan Musa Akyiğit, bunun en güzel örneklerindendir. Aynı şekilde, Sadrî Maksudî, Rızaettin Fahrettin ve Fatih Kerimî’yi de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Tercüman gazetesinde M. İskenderov imzasıyla Meyve-i Zaman adıyla küçük hikâyeler yayımlanır. Bunlar Rusya Türkleri arasında görülen ilk modern hikâye örneklerindendir.


MODERN TATAR HİKÂYE VE ROMANI

MUSA AKYİĞİT VE HÜSAMEDDİN MOLLA [ĦİSAMİTDİN MİNLA] ROMANI
Musa Akyiğit ; Penza’da Rus gimnaziyasında üstün başarı göstererek mezun olmasına rağmen Moskova ve Kazan üniversiteleri onu öğrenci olarak kabul etmedi. Çünkü Rus yönetimi, Müslüman öğrencilerin üniversitede okuyup çağdaş düşüncelerle tanışmasını, dünyada olup biteni kavrayacak bir duruma gelmesini istemiyordu.
Musa Akyiğit , Hüsamedddin Molla’da “kadim tarzda eğitim görmüş” tutucu, cahil mollanın karşısına “Usul-i Cedid” üzere İstanbul’da yetişmiş genç ve açık fikirli bir mollayı çıkardığı, “kadimci hazret”i küçük düşürdüğü için Tatar muhitinde tepkiye sebep oldu. Bunun üzerine Musa Akyiğit Bahçesaray’a gidip bir yılı aşkın süre orada Tercüman gazetesinde çalıştıktan sonra İsmail Gaspırlı’nın tavsiyesi üzerine Türkiye’ye geldi.

Türkiye’de edebiyatla değil fikir hayatıyla ilgilenir.
Avrupa Medeniyetinin Esasına Bir Nazar adlı eserini yayımlayarak Avrupa medeniyetinin, Müslümanların ilmî araştırmalarından yapılan tercümeler sayesinde geliştiğini, yükseldiği ve başarılarını da Müslümanlara borçlu olduğu fikrini savunur.
İktisat yahud İlm-i Servet adlı eserinde “... serbest pazar iktisat sistemi ile himayecilik sistemi arasındaki tartışmayı uzun uzadıya tahlil ettikten sonra Türkiye için himayecilik sistemini kabul etmenin meziyetleri ve zaruretlerini gösterdi.
M. Akyiğit’in Hüsameddin Molla romanı, sadece Tercüman’ın diline yakınlığı (diğer bir ifadeyle ortak edebî dille yazılması) ile değil aynı zamanda Gaspıralı’nın “yeni İslam- Türk toplumu” hakkındaki görüşlerini yansıtmasıyla, realist bir görüşle ele aldığı sosyal (kadın hakları dâhil), dinî, ahlâkî, iktisadî problemlerle, eğitim meselesi hakkında ileri sürülen fikirlerle de dikkati çeker.
Bu roman eski-yeni zihniyet, bir başka deyişle Doğu-Batı çatışması üzerine kurulmuştur.
Doğu-Batı çatışması, İsmail Gaspıralı’nın Frengistan Mektupları’nın da çatısını oluşturur.

Hüsameddin Molla’nın “İnsan maişetinde bir bahalı [değerli] ve yaħşı şey; hürriyettir.
Bu canlı tipler, romanın kendi dönemini güçlü karakteristik çizgilerle, realist bir tarzda yansıtmasını sağlar. Roman her hâliyle acemi bir yazarın elinden çıkmasına, anlatım dilinde bir hayli pürüzler bulunmasına (cümle kuruluşunda yer yer Rusçanın etkisi görülmektedir, zevkle okunacak bir dili yoktur vs) rağmen, kendi sahasında çığır açmış, modern edebiyatın ilk eserlerinden biri olduğu gibi kendisinden sonra gelen eserler üzerinde de etkili olmuştur.

MUHAMMED ZAHİR BİGİ
Çağdaş Tatar edebiyatının ikinci romanı Ulûf yaki Güzel Kız Hatice’yi yazan Muhammed Zahir Bigi , tanınmış din âlimi Musa Carullah Bigi’nin kardeşi olduğu için Sovyet dönemi kaynaklarında hakkında çok kısa bilgi verilmiş, romanları değerlendirilirken de çoğu kere objektif yorumlar yapılmamış, bazen tahriflere bile yol verilmiştir.
Ulûf yaki Güzel Kız Hatice’yi yazdı.
Kazan’da yakından tanıdığı ve gözlemlerde bulunduğu medrese öğrencilerinin hayatından alınmış Günah-ı Kebair romanını yazdı ve bastırdı .
Flun Musin’in verdiği bilgilere göre , Günah-ı Kebair’in devamı niteliğinde Mürted ve Katile isimli romanlarını yazmış “Kitap” neşriyatına vermiş fakat, bunlar basılmamıştır.
Ahmet Kanlıdere, yazarın Mâverâünnehir’de Seyahat adlı eserini yayımlamış bu esere Muhammed Zahir Bigi’nin hayatı ve eserleri hakkında önemli açıklamalar yazmıştır.

Ulûf yaki Güzel Kız Hatice romanı da Musa Akyiğit’in eseri gibi Türkiye Türkçesine yakın bir dille yazılmıştır ama, bu eserde dil, daha düzgün ve akıcıdır.
Eserin dilinde Rusça kelimeler de dikkati çeker. Bu durum, artık bazı Rusça kelimelerin Tatarların günlük diline geçtiğini de gösterir.
Ulûf Yaki Güzel Kız Hatice, konusu itibarıyla realist bakış açısıyla yazılmış bir cinayet romanıdır. Zahir Bigi’nin macera ve dedektif romanları okumaya düşkün olduğu bilinmektedir.
Nikolay Aşmarin’e göre bu eseri yazarken de Émile Gaboriau’dan etkilendiği düşünülür Abdurrahman Sadi ise Rusça bir eserden ilham aldığını belirtir.

Romanda Tatar zenginlerinin yaşayış tarzı , günlük meşguliyetleri, çevreyle ilişkileri, Rus yönetimi, mahkeme ve adliyede işlerini nasıl yürüdüğü realist bir gözle anlatılmıştır
Günah-ı Kebair’de Kazan medreselerindeki talebelerin içinde bulunduğu ahlakî zaafı içki ve eğlenceye düşkünlükleri, Kazan’ın Müslüman zenginlerinin “traktir” denilen salaş meyhaneler ve fuhuş hayatıyla ilişkileri (yani büyük günahlar!) yine realist gözlemlere dayanılarak anlatılır. Kötü işlere bulaşanlar sadece erkekler değildir; bazı genç-yaşlı Tatar kadınları da fuhuş batağına sürüklenmektedirler. Yazarın amacı, medrese yöneticilerinin ve Kazan Müslümanlarının dikkatini bu kötü gidişe çekmektir.

Maveraünnehir’de Seyahat’te yazar, Batı Türkistan’ın siyasî, sosyal ve kültürel hayatı, zaman zaman da tarihî durumu hakkında bilgiler verir, eleştirilerde bulunur. Bu seyahatname’yi Türkiye Türkçesiyle yayımlayan Ahmet Kanlıderedir.
Yazar bir taraftan Batı kültürü ile Doğu arasındaki farkları yansıtırken, diğer yandan göreceli olarak ‘Batılı’ olan ve Avrupaî Rusya’daki Müslümanlarla onların Türkistan’daki dindaşları ve soydaşları arasında karşılaştırmalar yapmaktadır. Seyahatnamesinin en büyük kıymeti buradan gelmektedir.
M. Zahir Bigi, realist roman anlayışının ve roman dilinin gelişmesinde önemli bir rol oynamış, ilk dedektif romanını da yazmıştır.

RIZAEDDİN FAHREDDİN
Rızaeddin Fahreddin, “Rıza Kadı” olarak da bilinir.
“Gafil bin Abdullah” takma adı ile yayımladığı büyük bir hikâye olan Selime Yaki İffet , Esma Yaki Emel ve Ceza adlı romanı dışındaki eserleri tarih, biyografi, din, eğitim gibi konular hakkındadır.
Halk edebiyatı ve folklorla ilgili yazılarını “Murad” takma adıyla yayımladı.
Rusya Türklerinin en önemli fikrî, edebî, pedagojik süreli yayınlarından olan Şura dergisini çıkarttı ve yönetti.
Asar adıyla (15 kitap) içlerinde E. Kargalı, H. Salihov, Ş. Zeki gibi edebî şahsiyetler de olan Rusya Müslümanları arasında meşhur şahısların biyografilerini, Tatar edebiyatının ilk seyahatnamelerinden olan “İsmail Seyahati”ni yayımladı.
Ayrıca Meşhur Hatunlar , Til Yarışı , Ahmet Midhat gibi eserleri de vardır.
Rıza Kadı, ulusal kimlik anlayışı ve tarih görüşü itibarıyla İsmail Gaspıralı’yı takip eder.
“Müslüman Türkçülük” cereyanının önde gelen temsilcilerindendir.
Türk boylarının edebî dillerinin Türkiye Türkçesiyle (Osmanlıca değil!) bütünleşmesi için çalışır, kendisi de açık ve sade bir Türk dili kullanır.
O Türkiye Türkçesine çok yakın Tatarcayı tercih eder.
Musa Akyiğit ve Zahir Bigi’den dahi ileri seviyede, açık, zevkli ve gramer bakımından daha sağlam bir dil kullanmıştır.

SELİME YAKİ İFFET
Eserinde yenilikçi düşüncelere sahip, üniversite öğrenimi görmüş kadın ve erkek tipi, o dönemde Rusya Müslümanlarının hayatında henüz ortaya çıkmamış tiplerdir. Eserin ana fikri şudur: “İyi eğitilmiş, iyi öğrenim görmüş bir kadın” erkeklerle eşit olmak bir yana dursun onlardan üstün de olabilir!”
Hikâyedeki aydın genç kız tipi Selime, Osmanlı edebiyatında Ahmet Midhat’ın Felsefe-i Zenan’ındaki Fazıla Hanım’ı hatırlatır ama, Selime, Fazıla Hanım gibi kendini bilime verip hayattan el ayak çekmemiş, dış âleme açık, sosyal muhitte de oldukta aktif bir tiptir.
İdil-Ural bölgesindeki halkın Altın Ordu zamanında “Tatarların” (Moğolların) üstünlüğü dolayısıyla “Tatar” olarak adlandırıldığı, atalarının Bulgar Türkleri olduğu kanaatindedir.
Rıza Kadı, İsmail Gaspıralı’nın da savunduğu bu fikri tekrar eder, diğer eserlerinde de aynı tavır içindedir. Bu hikâyesinde de hep “Kazan Türkleri” tabirini kullanır.

ESMA YAKİ EMEL VE CEZA ESMA
Eserinin temeli iyilikle-kötülük, yenilikle-eskilik arasındaki çatışmalar zemininde kurgulanmıştır. Her iyiliğin bir mükâfatı, her kötülüğün bir cezası olur görüşü, eserin ana fikri olarak söylenebilir.
Rıza Kadı, İsmail Gaspıralı’nın yolundan giderek onun Frengistan Mektupları ve Darürrahat Müslümanları adlı eserlerinin ruhuna uygun bir eser yazmıştır.
Selime ile Esma, hem ideolojide ve dilde Batılılaşan, “ceditlenen” [yenilenen], Türk-Müslümancılığın Tatar bediî edebiyatında iyi derecede sanatçılıkla işlenen bir örneği hem de bu akımın bediî edebiyatımızda gelişmeye, büyümeye doğru gidişinin devamıydı.

SADRİ MAKSUDÎ
Tatarların ilk romanlarından biri de Sadri Maksudi’nin Maişet eseridir. Realist bir anlayışla, daha önceki romanlara nazaran Kazan Tatarcasına daha yakın bir dille yazılan bu eserde ön planda Müslümanlar arasındaki çok evlilik meselesi ve bunun sebep olabileceği problemler ele alınmıştır.

FATİH KERİMİ
İdil-Ural bölgesinin tanınmış gazeteci, yazar ve yayımcısıdır.
Şakir Remiyev’in tercümanı olarak onunla birlikte Avrupa’yı dolaştı. İntibalarını Avrupa Seyahatnamesinde anlattı.
İdil-Ural bölgesinde “Usul-i Cedid” öğretimin yaygınlaşmasında rol oynadı.
Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinin 20. yıl jübilesine katılmak için Bahçesaray’a gitti ve intibalarını Kırım’ga Seyahat adlı eserinde anlattı.
Remiyev kardeşlerin sahibi olduğu Vakit gazetesinde başyazarlık yaptı.
Balkan savaşları sırasında Orenburg’ta çıkan Vakit gazetesinin İstanbul muhabiri olarak Türkiye’de bulundu, birçok aydınla görüşmeler yaptı, savaş haberleri gönderdi. Sonra bu yazılarını toplayıp İstanbul Mektupları adıyla bastırdı.
Kerimi’nin bu eseri, Sovyet döneminden önce, Türkiye’yle İdil-Ural Türklerini arasındaki ilişkilerin ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından son derecede önemlidir.
Kerimi, yazar ve gazeteci olarak İslamcılık ve Türkçülük ideallerine sadık, batılılaşmaya gönülden inanmış bir aydındı.
İsmail Gaspıralı ve Rızaeddin bin Fahrettin’in izinden gitti. Roman ve hikâyelerinde de her zaman topluma yararlı olmayı düşündü; halkı terbiye edip bilgi seviyesini yükseltecek, ahlakını güzelleştirecek eserler yazmayı, hayatının anlamı olarak gördü.
Bazı Edebi Eserleri: Salih Babaynıñ Öylenüvi , Bir Şagirt İle Bir Student .
Sonraki baskılarında adı kısaltılır: Şegirt İle Student ), Cihangir Mahdumnıñ Avıl Mektebinde Ukuvı , Merhum Gılman Ahund (babasının biyografisi), Morza Kızı Fatıyma , Kayınana , Ħıyalmı, Hakiykatme , Annan-monnan.
Ayrıca halka ihtiyacı olan konularda güvenilir bilgiler sağlama amacıyla Fransızca ve Rusçadan birçok eserler tercüme edip yayımlamıştır.

AYAZ İSHAKİ
Fikir adamı, yazar, siyasetçi ve gazetecidir.
Çıkardıkları gazetenin adından dolayı “Tañçılar” olarak adlandırılan Fuat Toktar, Şakir Muhammedyar, Sait Remi, Hüseyin Abuzer sosyalist devrimci gizli Tatar millî teşkilatın kurucuları arasında yer aldı. Bu teşkilat Tañ ve Tañ Yuldızı adlı gazeteleri çıkardı.
Sait Remiyev’in mesul müdür olduğu gazeteyi Ayaz İshaki ve Fuad Toktar yönetiyordu.
Ayaz İshaki, 1906’da toplanan Rusya Müslümanları II. Kongresi’nde alınan hep birlikte hareket etmek, Rusların Kadet partisiyle işbirliği yapmak ve “İttifak-ı Müslimin” adlı bir parti kurmak kararlarına, Ayaz İshaki, Rus partisi Kadet’e güven duymadığı ve her Müslüman halkın farklı şartları ve talepleri olduğu gerekçesiyle karşı çıktı.
Tavuş gazetesini çıkardı.
Zamanla Türkçü-milliyetçi görüşleri benimsedi. İl, Söz, Bizniñ İl, gazetelerini çıkardı. İl gazetesi Rusya Türklerinin tamamı tarafından okunma başarısını yakalamıştı.
Türkiye’nin Kafkas cephesindeki Sarıkamış harekatı sırasında ayaklanan Acarlar, harekatın başarısız olması üzerine şiddetli şekilde cezalandırılıp katledilmeye başladı. Bunu yazarak durumu bütün Rusya’ya duyuran İl gazetesi kapatıldı.

Avrupa ve Türkiye’de Sovyetler Birliği’ne karşı Tatar ve diğer Türk halklarının millî mücadelesini yürüten en ünlü ve etkili siyasî mültecilerden biri oldu.
Varşova’da , Milli Yol ve değiştirilen adıyla Yaña Milli Yol dergilerini yayımladı.
Tatar modern edebiyatının gelişmesinde hikâye, roman ve piyesleriyle önemli rol oynadı. Dönemin en etkili yazarlarından ve gazetecilerinden biri oldu.
Edebî eserlerinde de gazetecilik faaliyeti gibi halkı aydınlatma düşüncesi önde gelir.
Tatarların geri kalmışlıktan kurtulması, başta eğitim ve birçok kurumun çağın ihtiyaçlarına göre yenilemesi, Tatarların Ruslarla eşit haklara kavuşması, Batının olumlu yanlarını alarak modern bir kültür sahibi olması, bağımsız bir devlet kurması onun idealidir.
Sovyet döneminden önceki Tatar modern edebiyatının,önde gelen yazarlarından biridir.

Bazı eserleri: Hikâye ve Romanları: Taallümde Saadet (hikâye), Kelepuşçı Kız (hikâye), Bay Ugulı , İki Yöz Yıldan Sonra İnkıraz (fantezi roman), Zindan (hikâye), Cıyıntık (ufak hikâyeler), Tilinçi Kız (Kelepuşçı Kız’ın yeniden işlenmiş genişletilmiş şekli, üç bölümlü roman), Turmış mı Bu? (roman), Mulla Babay (üç bölümlü roman), Dulkın İçinde , Üyge Taba (büyük hikâye), Güz (küçük roman).
Tiyatro eserleri: Öç Ħatın Bilen Tormış (piyes), İki Gaşık (piyes), Mögallim (piyes), Aldım Birdim (dram), Kıyamet (piyes), Tartışuv (piyes), Züleyha (dram , basılmadan önce sahnelenmiştir), İki Ateş Arasında (dram), Jan Bayeviç (komedi).

XX. yüzyıl başlarında roman ve hikâyeleriyle Tatar edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynayan Fatih Emirhan, Alimcan İbrahimov, Şeref Kemal gibi şahsiyetlerde vardır.
İdil-Ural bölgesinde başlangıçta tek bir edebî hareket olarak Tatarlar ve Başkurtlar arasında gelişen modern edebiyat, 1920’li yıllardan sonra siyasî gelişmelerin akışına bağlı olarak Tatar ve Başkurt edebiyatları şeklinde iki kola bölündü. Her iki edebiyat da Sovyet döneminde belli bir ideoloji zemininde olmasına rağmen önemli gelişmeler gösterdi.


MODERN TATAR TİYATROSU

Cedit hareketiyle başlayan modernleşme süreci içinde tiyatro eserleri de modern hikaye ve romanla aynı dönemde ortaya çıkar.
Bilinen ilk tiyatro eseri Abdurrahman İlyasî’nin Biçare Kız adlı eseridir.

ABDURRAHMAN İLYASİ
İlyasi, Kazan Üniversitesi’nde bulunan “Arkeoloji, tarih, etnografya… cemiyeti”nde zaman zaman Tatarca eski elyazmaları, folklor ürünleri vs. hakkında bildiriler okuyordu.
Mercanî’nin “Müstefidü’l- Ahbar fi Ahval-i Bulgar ve Kazan” kitabını da basımından hemen sonra bu bilim kurumunda tanıtmıştır.
1887’de Yaş Kız ve Ħatınnarga Hediye adlı eseri basıldı. Bu eserinde terbiye meseleleri üzerinde durmuştur.
Abdurrahman İlyasi, aynı zamanda Tatarların ilk aktör ve rejisörüdür.
Biçare Kız, taşbasma olarak basıldı ,yazar tarafından kendi evinde sahneye konuldu.
Kasım şehrinde halka açık ilk tiyatro oyunu sahnelendi. Bu oyunun da Bîçare Kız olduğu tahmin ediliyor. Eserde, evlilik meselesi işlenmiştir.
Bu romantik eserde dönemin hayatında ortaya çıkan eski ve yeni zihniyet taraftarlarını görüyoruz. Tatar toplumunda değişmeye başlayan değer yargılarının, evlilik ve aileyi etkilediğini anlatılmaktadır. Bu modernleşmenin kaçınılmaz bir sonucudur. Nitekim ilk hikâye ve romanlarda da aynı konunun işlenmesi bu görüşü destekler.

Biçare Kızdan sonra FATİH HALİDİ’NİN “Redd-i Biçare Kız” ve M. Kazanlı’nın İħtiyarlı Kız İħtiyarsız Ulmış eserleri basılır.
Türkçeden tercüme edilen Ħaset Baba ve Rusçadan kimin çevirdiği bilinmeyen Komédiya Çistayda gibi eserler yayımlanır.
Fatih Halidi’nin Redd-i Biçare Kız adlı eserindeki kahramanlar, Biçare Kız’ın konusu, kahramanları ve amacı hakkında konuşur, bu eseri haksız yere tenkit eden, onu yanlış yorumlayan geri düşünceli kimselere cevap verir, İlyasî’nin eserini tahlil ederler. Fatih Halidi’nin dramı bu bakımdan da ilgi çekicidir.

O dönemde tiyatroya ilgi duyan gençlerden GALİESGAR KÂMAL , Beħitsiz Yigit dramını yazar. O arada Namık Kemal’in Zavallı Çocuk’unu Kızganıç Bala adıyla çevirir, Öç Bedbeħet dramını yazar.
Aynı yıl Ayaz İshaki’nin Öç Ħatın Bilen Tormış piyesi de yayımlanır.

Bu yıllarda Kazan’da Rus okullarından mezun gençler ve Muhammediye Medresesi öğrencileri bazı tiyatro eserlerini sahneye koymaya başlar. Böylece Tatarlar arasında amatör tiyatro toplulukları da oluşur. Sovyet dönemine kadar Tatarlar arasında tiyatro faaliyetleri hem eser, hem de sahne faaliyeti olarak bir hayli güçlenir, gelişir.


MODERN TATAR ŞİİRİ

Modernleşme hareketleri başlamadan, Rus istilasından sonra değişen şartları fark edip, Müslüman-Tatar toplumunun bu şartlara göre kendini toparlamasını, değişmesini arzu eden, cemiyetin kusurlarını, eksikliklerini eleştiren şairler olmuştur. Bunlar arasında özellikle Gabdreħim Utız İmeni, Hibetulla Salıhov, Şemseddin Zeki önemlidir.
Bunlar ve daha başka şairler, sosyal hayatın bozuk yanlarını eleştirerek, cehalete karşı çıkarak, cahil din adamlarını, açgözlü tacirleri hicvederek halkı bilim ve sanat öğrenmeye davet eden şiirleriyle tanındılar. Tatarlara, kız, erkek ayrımı yapmadan çocuklarının okutmalarını ve Rusça öğrenmelerini tavsiye ettiler.
Yeni şiir başlangıçta Türkiye’de de olduğu gibi vezin, şekil, kafiye itibarıyla klasik şiire ve halk şiiri geleneklerine bağlı kaldı: Şiirde özellikle içerik değişti, dünya görüşü farklılaştı.
“Cedidçi” aydınlarının “maarifçi” görüşleri, daha çok didaktik manzumelerde, çoğu çeviriye dayanan manzum masallarda, ders kitaplarına konulan ve çocuklar göz önünde tutularak yazılan şiirlerde kendisini gösterdi.
Ceditlerin İslamcı-Türkçü görüşler çerçevesinde yazdığı din, vatan, millet sevgisiyle dolu romantik şiirler ise Rus meşrutiyetinden sonra ortaya çıktı.
Aynı şekilde daha geniş anlamda çağı ifade eden, realist veya romantik görüş ve duygularla yazılmış ferdî duyguları dile getiren, sosyal ve siyasî hayatı değişik görüşler ışığında yansıtan, toplumdaki kusurları, insanlardaki ahlakî zaafları eleştiren manzumeler ise, Türkiye, Rusya ve Avrupa şairleri örnek alınarak oluşturuldu. Böylece modern Tatar şiirinin ilk temsilcileri 1905’ten sonraki gazete ve dergi sayfalarında ilk eserlerini vermeye başladılar.
Bu genç şairlerin bir kısmı ortak edebî dille, bir kısmı da mahalli dille (Tatarca, Başkurtça) yazmayı tercih ettiler. Zamanla artan Sovyet baskısı ortak edebî dille eser yazmaya imkân vermedi. 1905’ten sonra başarılı eserleriyle diğer şairlerden ayrılanlar arasında Derdmend mahlasını kullanan Muhammed Zakir Remiyev , Mecit Gafurî , Necip
Dumavî , Mir Aziz [Gaziz] Ukmasi , Sait [Segit] Sünçeley , Abdulla Tukay sayılabilir.

ABDULLAH TUKAY
Sadece modern Tatar şiirinin ilk büyük şairi değil, genel olarak Tatar şiirinin en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Tukay şiirlerine anne sevgisi, anneye duyulan özlem çok samimi ve dokunaklı bir şekilde yansımıştır.
Kahire’deki medrese tahsilini tamamlayıp Cayık’a dönen hocası Mutiullah’ın oğlu Kâmil Mutii’nin de Tukay’ın dünya görüşü, edebî zevki üzerinde etkisi olduğu bilinmektedir.
Kamil Mutii, daha sonra gazeteci, yazar ve tiyatro oyuncusu da olmuştur.
İlk şiirlerinde bir yandan Osmanlı Türkçesi ve Aruz vezninin, manzum dinî eserlerin, diğer yandan Tatar halk şiir ve şarkılarının, ayrıca Rus edebiyatının etkisi görülür.
Mizahî şiire olan eğilimi de ilk şiirlerinden itibaren ortaya çıkar.
1905 Rus meşrutiyetinden sonra Kâmil Mutii Cayık’ta Fikir gazetesini, El-Asrü’l- Cedid dergisini ve Uklar adlı mizah dergisini çıkartır.
Kitap adlı neşriyatta bazı süreli yayınlarda çalışarak, bir yandan da şiir ve yazılarını, sık sık kapanıp bir yenisi çıkan El-Islah, Yeşin, Yalt-Yult gibi dergi ve gazetelerde yayımlayarak geçimini temin eder.
Yayık döneminde yazmaya başladığı mizahî şiirlerini epeyce olgunlaştırır; hicivlerindeki tenkit, artık daha keskin, sosyal, siyasî muhteva bakımından da daha etkilidir.
O, çeşitli, günün meselelerine ait hicvî ve iğneli fıkralar ve şiirler kaleme alıyor, mektepler için Rusçadan küçük hikâyeler (fabller) tercüme ediyor ve çocuk manzumeleri yazıyor, türlü türlü konular üzerine ciddî ve oldukça derin mânalı şiirler yaratıyordu.

Tukay, Rusya Müslümanları arasında tek bir medenîleşme hareketi olarak başlayan İslamcılık ve Türkçülük ideallerinden Tatar milliyetçiliğine geçişte de önemli rol oynadı.
Kazan döneminde sosyal demokrat görüşleri benimsediği gibi Tatar milliyetçiliğinin de ilk büyük şairi oldu; halkın beğenisini kazandı.
Tugan Til, Par At, Bir Tatar Şagıyriniñ Süzleri, Tugan Cirime, Kitmiybiz, Şüreli gibi şiirleri millet sevgisinin en güzel örnekleri olarak Tatar edebiyatında özel bir yer tutmaktadır.
Tatar millî ruhunu Tukay’ın temsil ettiği “milli matem” sırasında iyice anlaşıldı.

Halkıyla bütünleşen bu gibi şahsiyetler, cemiyete derinlemesine nüfuz eder onu bir bütün olarak algılayıp eserlerine sade, realist bir tarzda yansıtmakla kalmaz, cemiyetin kusurlu, bozuk, çarpık yanlarını, insanlarının kötü ahlak ve davranışlarını da eserlerinde sert bir şekilde tenkit etmekten çekinmezler. Eskiyi ve hâli tenkit ederken geleceği de kurmaya çalışır, toplumlarının hasret, arzu ve ümitlerine de tercüman olurlar. Bu gibi şahsiyetler arasında Tataristan’da Tukay’ı, Azerbaycan’da Sabir’i, Kazakistan’da Abay’ı ve Türkiye’de de Mehmet Akif ’i örnek olarak gösterebiliriz.

Rusya Türkleri arasında siyasî faaliyetlerdeki ataklığı ve cesaretiyle tanınan Abdurreşid İbrahim (Reşid Kadı) Rus yönetiminden izin almadan Mirat [Ayna] adlı dergiyi çıkarır.
Rusya Türklerinin basın hayatında önemli bir merhale olan Mirat 22 sayı yayımlanır.
A. Benningsen, Mirat’ı “Panislamist ve aşırı reformist eğilimlerin etkisinde, politik ve edebî bir dergi” olarak değerlendirir.
A. N. Kurat ise daha farklı bir değerlendirme yapar: Ona göre Abdurreşid Efendi’nin bu ‘Mirat’leri birbirini tutmayan görüşler ve gayet sathî yazılar ihtiva etmekle beraber yine de Kazan Türklerinin uyanış hareketlerinde mühim bir rol oynamıştır.
Abdurreşid Kadı, Mirat’taki yazılarında, cahil Müslümanları olduğu kadar Rus okullarından yetişen Müslüman gençlerini de eleştirir. Bu gençlerin tavırlarını beğenmediğini; onların Müslümanları insan yerine bile koymadıklarını; edindikleri bilgileri yerinde kullanmadıklarını; hatta baba ve annelerine bile saygı göstermediklerini; Tatarlar arasında kendilerine denk insan bulamadıklarını; kendilerini büyük görüp, çoğu zaman Tatar olduklarını bile belli etmekten kaçındıklarını, söyler.
Reşid Kadı’nın bu görüşleri, Kursevî ve Mercanî’nin başlattığı, Gaspıralı’nın devam ettirdiği Müslüman toplumun kusurları ve eksiklikleri üzerine yoğunlaşan fakat, onlardan daha açık ve toplumu sarsıcı tenkitleri ihtiva eder.

Japonya’yla savaş Rusya’nın ağır yenilgisiyle sona erince Çar 5 Nisan 1905 tarihinde yayımladığı bir fermanla Rusya’da söz ve basın hürriyetini ilan etti, sansür kaldırıldı.
Böylece Rusya’da çeşitli Türk lehçelerinde yeni gazete ve dergiler yayımlanmaya başladı, yeni matbaalar açıldı ve basılan kitaplasın sayısında büyük bir artış görüldü.
Süreli yayınlar incelendiğinde İslamcılık, Türkçülük ve sosyalizmin İdil-Ural bölgesinde de dönemin fikir ve edebiyat hayatını büyük ölçüde etkilemiş olduğu anlaşılır.
İdil-Ural bölgesinde yayımlanan belli başlı gazete ve dergiler şunlardır:
Ülfet; Yayımlayan: Abdurreşid İbrahim. Musa Carullah da yazarları arasında. Daha çok dinî meselelere ağırlık verdi. Türkiye’ye yakındı. İslamcılık düşüncelerini savunuyordu.
Nur; , Yayımlayan: Ataullah Beyazıdof. Rus yönetimini desteklediği ve daha çok dinî problemlere yer verdiği için ulusal bir gazete kabul edilmemektedir.
Kazan Muhbiri; “İttifak-ı Müslimin”in yayın organı.
Muharrir ve nâşir: Seyitgeray Aklin. İlk yıllarda gazeteyi Yusuf Akçura yönetti. Rusya Müslümanlarının Kongrelerinde kurulan “İttifak-ı Müslimin” adlı partinin yayın organı ve en etkili gazetelerden biri idi.
Fikir; Uralsk (Cayık) . Yayımlayan: Kamil Mutiî.
El-Asrü’l-Cedid; , Uralsk (Cayık). Yayımlayan: Kâmil Mutii. Yazar Mısır’da dinî eğitim görmüş açık fikirli bir insandı. Sosyal ve edebî problemleri dile getirdi. Abdulla Tukay’da bu dergide çalıştı ve eserleri burada yayımlandı.
Uklar; Uralsk (Cayık), (Resimli, satirik dergi). Yayımlayan: Kamil Mutiî.
Yuldız; . Yayımlayan: Hadi Maksudî. En uzun ömürlü gazetelerdendir. Yazı kadrosunda tanınmış yazarlar, âlimler vardı.
Tilmiz; (Arapça), Yayımlayan: R. Rahim.
Tañ; Yayımlayan: Ayaz İshaki. Onun yayımladığı süreli yayınlar birçok kere kapatılır, başka adla açılır. Bazen de başka aydınlarla birlikte çıkartır .Tavuş adlı gazeteyi çıkardı .
Muharrir ve Naşir: Muhammed Arif Bikin, Hüseyin Ebuzerov. Genç sosyalistlerin çıkarttığı gazete idi. Ayaz İshaki, Musa Carullahla birlikte İl’i çıkarttı, kapatılınca Moskova’da, Söz’ü çıkardı. Redaktör: Gabdulla Sagidev, Naşir: Ahmed Bek Salihov. Moskova’da Bizniñ İl . Muharrir: Ayaz İshaki ve Şakir Muhammedyarov.
Añ; (Resimli dergi). Yayımlayan: Ahmedgeray Hasanî.
Ural; Yayımlayan: Hatice Yamaşeva. Tatar sosyalistlerinin gazetesi idi.
Vakit; Sahipleri Şakir ve Zakir Remiyev kardeşler, baş yazarı Fatih Kerimi. Tatarların en ciddî, etkili ve önemli gazetelerindendir. Dili Türkiye Türkçesi’ne yakın. Gaspıralı’nın dil anlayışını temsil etmiştir.
Şura; .“Unbeş künde bir çıkan edebî, fennî ve siyasî mecmua”. Yayımlayanlar Muhammed Şakir, Muhammed Zakir Remiyev kardeşler. Baş yazarı: Rızaeddin bin Fahreddin, yazarları arasında Fatih Kerimi de vardı. Fikrî seviyesi yüksek, dili anlaşılırdı. Bu sebeple okuyucusu da çok olmuş, ünü İslam âlemine yayılmıştı.

Ceditçi din adamlarından ve Tatarca ilk ders kitaplarını yazan aydınlardan biri olan GILMAN KERİMÎ (Gılman Ahund), tanınmış zengin ve hayırsever Gani Bay’ın yardımlarıyla kitap basımı işine girmek için bir matbaa satın alır.
Gılman Ahund, bir yandan da Türkiye’de tahsilini tamamlayıp Rusya’ya dönmüş olan oğlu Fatih Kerimi’yi matbaa işletimini ve baskı işlerini öğrenmesi için Moskova ve Petersburg’a gönderir. Kazan Türkleri arasında yetişen ilk önemli yazar ve profesyonel gazetecilerden biri olan Fatih Kerimi, aslen Kırımlı soylulardan olan ve Petersburg’da bir matbaa açarak Arap harfli kitaplar basma işinde ustalaşmış İlyas Mirza Boraganski’nin yanında, bir müddet tecrübe edinir ve gerekli matbaa malzemelerini temin eder.
Böylece baba-oğul, 1901’de Orenburg’ta “Matbaa-i Kerimiye”yi açar ve aynı adla bir kitapevi kurarak yayın işlerine başlar. 1902’de babalarının ölümün sonra 1906 yılının ortalarında “Kerimof, Hüseynof ve Şürekası” adlı bir şirket kuran Kerimof kardeşler işlerini daha da ilerletir. Onların matbaa ve kitapçılık faaliyeti, sadece İdil-Ural bölgesi Türklerinin değil, bütün Rusya Müslümanlarının fikir ve edebiyat hayatında önemli bir merhaleyi temsil eder.
Kitapevi aynı zamanda Türkiye ve Mısır’dan da dinî, edebî, fennî kitaplar getirterek bütün Rusya çapında satışa sunar. Diğer yandan 1905 Rus Meşrutiyeti’nden sonra başta Vakit, Ural, gazeteleri ve Şura dergisi olmak üzere birçok süreli yayın da bu matbaada basılır.


HAZIRLAYAN:DERYA DERYA
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst