Aöf Eleştiri Tarihi 3.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Eleştiri Tarihi 3.Ünite Ders Notları


Tanzimat Döneminde Eleştiri-I (I. Nesil)
Tanzimat’ın ilânından sonra başlayan yenileşme hareketleri sonucunda ,edebiyat kamuoyunda üzerinde durulan,düşünülen ve tartışılan bir konu hâline gelmiştir. Bunlardan en önemlisi edebiyatın çerçevesinin çizilmesi çabalarıdır.Edebiyatı o güne kadarki yaklaşımlarla sürdürmek, açıklamak veya sınırlarını çizmek” mümkün değildi. Osmanlı aydınları bu değişimi gerçekleştirirken Batı’da örneklerini
gördükleri “edebiyat eleştirisi” türünün imkânlarından yararlandılar

ŞİNASİ VE ELEŞTİRİLERİ
Türk edebiyatında Batılı anlamda bir eleştiri anlayışının ortaya çıkması, daha çok Tanzimat’tan sonra olmuştur. Şinasi’nin Türk edebiyatına getirdiği en büyük değişiklik, dil anlayışıdır. Çıkardığı Tercümân-ı Ahvâlve Tasvir-i Efkârgazetelerinde halkın kolayca anlayacağı sade ve sanatsız bir dil kullandı. Yeni Türk nesri, onunla başlamıştır. Bu yeni nesir dönemin eski dil taraftarlarını rahatsız etmişti. 1864 yılında Rûznâme-i Cerîde-i Havâdisile Tasvîr-i Efkârgazeteleri arasında geçen ilk büyük dil tartışması “Şinasi’nin dili” çerçevesinde başladı. Şinasi, gazetesinde, Rûznâme i Cerîde-i Havâdis gazetesinin aksine sade bir dil kullanıyordu. Rûznâme yazarlarından Sait Bey, Şinasi’nin kullandığı bu sade dille alay etti. Şinasi, kullandığı dille alay edenlerin gazetelerinde “mebhûsetü’n anha, tûl ü dırâz, sâlifetü’z-zikr” gibi yanlışların bulunmaması gerektiğini yazdı. Şinasi’ye göre bu terkiplerin doğrusu “mebhûsu anh, dûr ü dırâz, sâlifü’z-zikr” idi. Tartışma bu terkipler üzerinde uzun müddet devam etti. “Mesele-i mebhûsetün anha” adıyla da bilinen bu tartışmada Şinasi, önemli bir meseleyi gündeme getirdi: Şinasi’ye göre Türkçe, bağımsız bir dildi, bu dilin kuralları vardı. Yabancı dillerden gelen unsurların Türkçe kullanıma uyması gerektiği fikrini savundu. Bu tartışma sırasında Şinasi, bilimsel bir tartışmanın nasıl olması gerektiğini de gösterdi. Muhataplarına eski “Münâzara” biliminin yani “tartışma kuralları” biliminin ilmî ve ahlâkî esaslarını hatırlattı ve kendisi tartışmayı bu kurallara uyarak sürdürdü. Şinasi’nin bu savunması, bir eleştiri yöntemi olarak eşsizdir ve günümüzde dahi aşılabilmiş değildir.
Tanzimat sonrası Türk edebiyatında edebiyat kavramını, yeni bir yaklaşımla ilk defa ele alıp tanımlayan kişi de Şinasi’dir. “Fenn-i edeb bir marifettir ki insana hasletâmûz-ı edeb olduğu için edeb ve ehli edîb tesmiye olunmuştur” şeklindeki bu tanımda, edebiyatın ahlâkla olan ilgisine de vurgu yapılır. Bu yaklaşım, Şinasi sonrası Türk edebiyatını derinden etkilemiştir.

Şinasi’nin bir başka eleştirel yaklaşımı Fâtin Tezkiresihakkındadır. Dostu Fatin Efendi, Tezkiresini (Fatin Tezkiresi) yeniden yayımlamayı düşününce Şinasi onun dikkatini şu noktalara çeker:
• Tezkireye çeşitli edebî konularla ilgili bazı açıklamalar konulmalı,
• Yüksek rütbeli kimselerin biyografilerine yer verilirken abartılı hüküm ve ifadelerden kaçınılmalı,
• Her şairin şöhret kazandığı alandaki nitelikleri ile topluma yapmış olduğu hizmetlere de yer verilmeli,
• Eğer intihal (aşırma) tespit edilmişse hangi şair olursa olsun bu durum açıklanmalı,
• Tezkire ifade ve anlam yanlışlıkları yönünden de düzeltilmeli.
Şinasi, böylece yazar ve dil üzerinde durulmasıyla “filolojik eleştiri”ye ve tarafsızlık ilkesiyle de “nesnel eleştiri”ye taraftar olduğunu ortaya koymuştur. “intihal” ler üzerindeki ısrarı ise Doğu edebiyatları geleneğini de bildiğini göstermektedir


NAMIK KEMAL VE ELEŞTİRİLERİ
Mehmet Akif Ersoy, Namık Kemal’i, edebiyat tarihimizin ilk “münekkidi”(eleştirmeni) olarak kabul eder. Abdullah Uçman, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan ilham alarak Namık Kemal’in eleştirilerini üç ana madde altında toplar:

1. Divan edebiyatının eleştirisi: Eski Türk edebiyatının bütünüyle iran edebiyatı etkisi altında kaldığını iddia eden Namık Kemal, “edebiyat-ı sahîha”(gerçeğe uygun edebiyat) adına bu edebiyatı tamamen reddeder. Özellikle Harâbât mukaddimesi dolayısıyla Ziya Paşa’ya yönelttiği eleştirilerde divan edebiyatını “menfûr-ı tabiat”(doğallığa ters) olarak niteler.
2. Eskiden tamamen farklı yeni bir edebiyat kurma arzusu:Namık Kemal’in “edebiyat-ı sahîha” ve “edebiyat-ı hakikiye” (gerçeğe uygun edebiyat) terimleriyle nitelediği yeni edebiyat, akla, hakikate ve insan duygularına aykırı olmayan edebiyat olmalıdır.
3. Yeni edebî türlerin müdafaası: (roman ve tiyatro gibi..)

Namık Kemal’in bu konuda öne çıkan eleştiri yazıları;
Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir(1866): Namık Kemal, “Türk edebiyat ve fikir hayatında dil ve edebiyatın problemleriniilk ve en geniş” olarak ele alan, yol açıcı edebiyatçımız ve eleştirmenimizdir
Kemal, edebiyatı halkı aydınlatmanın bir aracı olarak görür. Ona göre, halkı aydınlatacak edebiyatın gerçeğe, tabiata ve akla uygun olması, mübalağadan kaçınıp fikri geliştirici bir özellik taşıması, yazıldığı gibi okunması, tatsız söz sanatlarından arınması ve bütün bunlarla birlikte yeni türleri ifade edecek güç ve kuvvete ulaşması gerekir.Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan bu makalede Namık Kemal edebiyatı her şeyden önce bir dil meselesi olarak ele alır.Namık Kemal’e göre; “dilin ve edebiyatın ıslah edilmesi” gerekir.

• Tahrib-i Harâbât:Magosa’da kaleme alınan bu eser, Ziya Paşa’nın Harâbât adıyla yayınladığı üç ciltlik antolojisinin birinci cildini ve bilhassa mukaddime bölümünü eleştirmek için yazılmıştır. Eserin yazılış amacı Ziya Paşa’ya karşı bir tavır almak değil, onun edebiyatla ilgili görüşlerinin yanlışlığını ortaya koymaktır. Namık Kemal, Ziya Paşa’nın bu eserde eskiyi diriltmeye çalıştığını oysa asıl yapılması gerekenin edebiyatın yenileşmesine ve gelişmesine katkı sağlamak olduğunu söyler.

• Takîb:Magosa’da yazılan bu yazı Ziya Paşa’nın Harâbât’ının ikinci ve üçüncü cildini tenkit eder. Eserin bir diğer adı Takib-i Harâbât’tır. Tahrib-i Harâbât’a göre daha ağır bir dille yazılmıştır. Hem Tahrib hem Takîb-i Harâbât Ziya Paşa’nın üç ciltlik Harâbât adlı antolojisinin dil, üslup ve içerik yönünden eleştirildiği eserlerdir.
Ömer Faruk Akün’ün değerlendirmesine göre , “N. Kemal’in Tahrib-i Harâbât ve Takîb’de tenkit ettiği yalnız Ziya Paşa’nın Harâbât’ı değil türlü kusurlarıyla divan şiiridir

• İrfan Paşa Mektubu: Magosa’da kaleme alınmıştır.Eserin amacı eski şiiri yermektir.

• Bahâr-ı Dâniş Mukaddimesi:Yine Magosa’da yazılan bu yazı, Hindli Şeyh inâyetullah Kanbu’nun Urdu dilinde kaleme aldığı Bahar-ı Dâniş adlı eserinin Namık Kemal tarafından yapılan Türkçe çevirisinin “önsöz”üdür. Yazar bu “önsöz”de iran edebiyatının Türk edebiyatı üzerindeki etkisini tahlil ve tenkit eder.Namık Kemal, burada Doğu edebiyatlarından ve özellikle iran’dan Türkçe’ye çevrilen eserler hakkında değerlendirmeler yapar.

• İntibah Mukaddimesi : Türk edebiyatının ilk romanlarından birisi olan intibah adlı eserin “önsöz”üdür. Namık Kemal burada, Avrupa edebiyatına uymak ve onu taklit etmek zorunda olduğumuza vurgu yapar. Yazıda ayrıca romantik kelimesi üzerinde de duran Kemal, daha sonra ana hatlarıyla Shakespeare,Walter Scott, Schiller, Lord Bayron, Victor Hugo ve Alfred de Musset gibi Batı’nın
önde gelen yazarları hakkında kısa bilgiler verir.

• Mes-Prison Muâhezenâmesi :Yine Magosa’da yazılmıştır. Mes-Prison italyan şairi Silvio Pellico’nun iç savaş sırasındaki hapishane hatıralarından oluşur. Kemal, Türkçe’ye çevirisini öğrencilerinden biri olan Recaizâde Mahmut Ekrem’in yaptığı bu eserle kendi hayatı arasında bazı benzerlikler bulur. Kemal de o sırada vatanı için Magosa’da hapisteydi. Eleştirileri iki yönlüydü: Birinci kısım, öğrencisi Recaizâde Mahmut Ekrem’in tercüme ederken kullandığı dilin tenkidine ayrılmıştır. ikinci kısımda şair Silvio Pellico’nun hapisteki duyguları ile kendisinin sürgün duyguları karşılaştırılır.

• Renan Müdâfaanâmesi :Midilli’de yazılan bu eser, Ernest Renan’ın, 29 Mart 1883’te Sorbon’da verdiği “L’Islamisme et la Science” başlıklı konferansında, islâm dininin ilerleme, gelişme ve medeniyete engel olduğu iddiasına cevap niteliği taşır

• Mukaddime-i Celâl: Ömer Faruk Akün’ün ifadesiyle; Namık Kemal’in; “bütün yazıları içinde edebiyata dair görüşlerini en geniş ölçüde açıklayan eseridir.” Victor Hugo’nun Cromwell Önsözü’nden esinlenerek yazıldığı da iddia edilen ve dokuz alt bölümden oluşan bu edebî eleştiri, edebiyatın o dönemdeki genel sı-nırlarını da çizer.
Mukaddime-i Celâl, şu başlıklar altında ele alınabilir:


a) Eski Edebiyatın Hayal Dünyasına Yöneltilen Eleştiriler
b) Gazete ve Gazetecilik Faaliyetlerine Yönelik Değerlendirmeler:
Namık Kemal’in bu görüşlerini özetleyen anahtar ifade “tarz-ı cedîd” (yeni tarz) kavramıdır. Namık Kemal’e göre bütün yeniliklerin ve değişimlerin zemininde bu algı vardır. c) Eğitim
d) İmlâ
e) Siyasî Makale, Roman ve Tiyatro

ZİYA PAŞA VE ELEŞTİRİLERİ Şiir ve İnşâ makalesinde divan edebiyatını reddedip bizim gerçek edebiyatımızın halk edebiyatı olduğunu söyleyerek edebiyatımızda âdeta ihtilâl yapan Ziya Paşa, daha sonra Harâbat Mukaddimesi’nde kapılarını eski edebiyata tekrar açarak tezada düşer ve Namık Kemal’in çok ciddi tenkitlerine muhatap olur.
Nurullah Çetin’in Ziya Paşa’nın sanat görüşlerini ve eleştirilerini sınışandırması;
1. Türk Halk Şiirini Yüceltip Divan Şiirini Yermesi: Şiir ve İnşâ.(Londra’da Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır)
2. Halk Edebiyatını Reddedip Divan Şiirini Yüceltmesi: Harabat Mukaddimesi.

3. Batı Dilleri ve Edebiyatları Karşısındaki Tutumu: Harabat Mukaddimesi
Şiir ve İnşâmakalesinin temel özellikleri ;
a.) Gerçek/asıl Türk şiiri divan şiiri değil, Halk şiirimizdir.
b.) Necati ve Bâkî’nin gazelleri, Nedim ve Vâsıf’ın şarkıları iran şiirini taklit yoluyla yazıldığından Osmanlı şiirine dahil edilemez, “melez şiir” kategorisine girer.
c.) Gerçek/asıl şiirimiz taşra halkı ile istanbul ahalisi arasında bulunan şairlerin “nâ-mevzûn” diye beğenmedikleri “avâm” şarkıları, yine taşralarda ve çöğür şairleri arasında deyiş, üçleme ve kayabaşı denilen nazımlardır. Gerçek/asıl inşâmız (nesrimiz) ise Kamus mütercimi ve Muhbir Gazetesi tarafından kullanılan “şive-i kitabet”tir.

• Harabât Mukaddimesi(1874): Ziya Paşa’ın 1874 yılında istanbul’da bastırdığı bu eserin Mukaddeme (Önsöz) kısmının Tanzimat dönemi eleştiri metinleri içinde ayrı bir önemi vardır. Bu mukaddime ayrıca modern anlamda ilk Türk edebiyat tarihi olarak kabul edilmesi bakımından da mühimdir.
a) Halk Edebiyatının Reddedilip Divan Şiirinin Yüceltilmesi:Ziya Paşa’nın Divan edebiyatına yaklaşımı Avrupa dönüşünden sonra ,Divan edebiyatı lehine değişir. Halk şiiri artık onun gözünde “nehâk/eşek anırması” gibidir.
b) Batı Dilleri ve Edebiyatları Karşısındaki Tutumu: Ziya Paşa dünyayı ve dünyadaki gelişmeleri doğru anlamak için Batı dillerini
öğrenmek gerektiğini düşünür. Terkib-i Bend’inde de belirttiği gibi bunu yaparken kendi özümüzden asla kopmamamız gerektiğini söyler. Ziya Paşa’ya göre her milletin kendine mahsus özellikleri vardır, bu temel nitelikleri olumsuz etkileyecek “taklit”ten ise ısrarla kaçınmak gerekir. Racine ile Lamartine Nef’î gibi kaside yazamayacağı gibi Senâî ile Ferezdak da Moliere gibi tiyatro yazamaz.

Ziya Paşa ayrıca Batı’daki tiyatroları da eleştirir. İnsanlık hallerini ayrıntılı olarak tasvir eden tiyatroların genel ahlâka hizmet ettikleri düşüncesine yüzde doksan dokuz oranında katılmaz.


HAZIRLAYAN:DİLEK BUCAK
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst