Aöf Eleştiri Tarihi 2.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul

Aöf Eleştiri Tarihi 2.Ünite Ders Notları


KLASİK DÖNEM TÜRK EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ


Türk edebiyatının XIII. yüzyıl sonlarından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan dönemi Eski Türk Edebiyatı kapsamında ele alınır. XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar olan süreç, Türk edebiyatında klasik dönem olarak adlandırılır. Bu dönemde şairlerin uymak zorunda oldukları kurallar dizisi belirlenir. Bu dönemin varlık, insan ve dil algısına uygun eleştiri anlayışını yansıtan eserler yazılır.
Klasik dönemde sosyal eleştiri, Fuzulî’nin Şikâyet-namesive Bağdatlı Ruhî’nin Terkîb-bend’i ileen iyi örneklerini verir. Eleştirinin bir başka türüolan hiciv tarzında ise Nefî ve Sihâm-ı Kazaadlı eseri akla gelir. Edebî eleştiri konusunda başlı başına bir eser yazılmamış olmakla beraber geleneğin kurallar dizisi belagat kitaplarında, bu kuralların eserlere nasıl uygulandığı ise başta şair tezkireleri olmak üzere dibace ve sebeb-i telişerde,divanlardaki bazı şiirlerde görülür. Bunlardan başka Nevî’nin, klasik dönemin bilim anlayışını yansıtan Netayicü’l-Fünun adlı ansiklopedik eserinde, Nabî’nin Hayriyye ve Vehbî’nin Lutfiyye adlı öğüt kitaplarında da şiir ve nesir ayrımına ilişkin değerlendirmeler yapılır. Klasik dönemdeki eleştiri anlayışı yenileşme döneminde de sürdürülür. 1867-1876 tarihleri arasında dikkat çekici bir biçimde sayısı artan belagat kitaplarında da klasik anlayış belirgin biçimde görülür. Süleyman Paşa’nın Mebani’l-inşa adlı eseriyle birlikte, değişen zihniyete uygun bir yaklaşımın belirlendiği söylenebilir.

BELAGAT KİTAPLARINDA ELEŞTİRİ

Belagat, bir düşünce ya da duygunun yerinde ve zamanında, manası en açık bir biçimde ve akıcı bir dille ifade edilmesidir. Belagat, bir ilim dalı olarak üç kısma ayrılır: Meani, beyan ve bedî.
Meani, sözün duruma uygun bir şekilde nasıl ifade edileceğini,
beyan, bir maksadın birbirinden farklı usullerle nasıl dile getirileceğini,
bedî, ise maksadı ifade eden söze, anlam ve ahenk açısından güzellik verme yollarını gösterir.
Divan şairleri uymak zorunda oldukları kurallar dizisini belagat kitaplarından,bunun yöntemini de usta-çırak ilişkisi içinde meşk (Yazı hocasının ders olarak verdiği yazı örneği,öğrenmek ve alışmak için yapılan çalışma)geleneğine uyarak öğreniyorlardı.
Osmanlı medreselerinde başlangıçta Arapça ve Farsça belagat kitaplarının okutuluyordu. Arapça belagat kitaplarının başında Sekkakî tarafından yazılan Miftahü’l-Ulumile Hatib el-Kazvinî’nin yazdığı Telhisü’l-Miftahgelir. Bu esere Sadettin Taftazanî’nin ve Seyyid Şerif Cürcanî’nin yazdıkları şerhler, özellikle Taftazanî’nin yazdığı Mutavvelile ona yazdığı Muhtasar adlı şerh kitabının ilgi gördüğü bilinmektedir. Medreselerde okutulan Miftah, Telhis, Mutavvel ve Muhtasar’a haşiye ve şerhler yazılmıştır.
Osmanlı medreselerinde, Farsça belagat kitaplarından Reşidüttin-i Vatvat’ın yazdığı Hadayıku’s-Sihr fî Dekayıku’ş-Şi’rokutulmuş, bu eser şerh ve tercüme edilmiştir. XV. yüzyıl Osmanlı şair ve bilginlerince bu kitabın bazı bölümleri şerh ve haşiyelerle çoğaltılmıştır. Bunların başında şair Ahmedî tarafından yazılan Bedaiyu’s-Sihr fî Sanayi’i’ş-Şi’rile Amasyalı Hüsamettin’in Risaletün Mine’l-Aruz ve Istılahi’ş-Şi’r adlı eseri gelir.

Belagatla ilgili Arapça ve Farsça kaynaklar, mevcut bilgilerimize göre ilk defa Akkoyunlular zamanında yaşayan şeyh Ahmet Bardahî tarafından Türkçeye uyarlanır. Onun Kitabu Camii Envai’l-Edebi’l-Farisî adlı eserinde bazı edebî sanatlar, aruz ve muamma gibi kavramlar işlenir. Osmanlı kültür çevrelerinde ise Türkçe ilk belagat kitabı Gelibolulu Sürurî (1491-1561) tarafından yazılır. Onun Bahrü’l-Maarif’iTürkçe yazılmış derli toplu ilk belagat kitabı sayılır. Sürurî eserini şehzade Mustafa’nın hocası olarak Amasya’da bulunduğu sırada şehzadenin isteği üzerine kaleme almıştır (y.1549). Eserde beyan, meani, bedî, aruz, kafiye, şiir ve nesir kuralları anlatılmıştır. Yazar başta Hadayıku’s-Sihr ve Enisü’l-Uşşakolmak üzere daha önce yazılan belagat kitaplarından yararlandığını eserinde belirtmiştir.Sürurî’nin eseri bir mukaddime (giriş/önsöz), üç makale (konunun anlatıldığı bölümler) ve bir hatimeden (sonuç) oluşur.

Birinci makalede aruzla ilgili bilgiler verilir. İkinci makalede ise edebî sanatlar tanımlanıp örnekler sıralanır. Bu bölüm, Reşidüttin-i Vatvat’ın Hadayıku’s-Sihr fî Dekayıku’ş-şi’radlı eserinin kısa bir tercümesidir. Türkçe örnekler ise Şeyhî’nin şiirlerinden alınmıştır. Bu bölümün sonundaki Sultan Mustafa için yazılan kaside,her bir beytinin açıklanan bir sanata örnek olması bakımından dikkate değerdir.Üçüncü makalede ise sevgili; sevgilinin saçı, yüzü, kaşı gibi uzuvları; güzellik,aşk ve sözle ilgili benzetmeler; harf ve kelime oyunlarıyla yapılan bazı sanatlar ele alınmış; Farsça, Arapça ve Türkçe örneklerle konular geniş bir şekilde işlenmiştir.Sürurî, eserinin bu bölümünü XIV. yüzyıl Fars şairlerinden Şerafettin-i Ramî’nin Enisü’l-Uşşakisimli eserini örnek alarak yazmıştır.Hatimede de şiir ve şairliği,özellikle dini açıdan ele almakta,bu konudaki görüşlerini ayet ve hadis naklederek temellendirmektedir.Bu eserin çok ilgi gördüğü, kütüphanelerdeki yazma nüshalarının sayısından anlaşılmaktadır.

Sürurî’nin eserinden sonra çoğu tercüme olmak üzere belagatla ilgili kitap ve risalelerin sayısı artar. XVI. yüzyılda Muidî, Miftahü’t-Teşbih adlı bir çeşit benzetme (teşbih)ler kılavuzu hazırlar. Altıparmak Muhammet Efendi , Terceme-i Telhis diye tanınan eserini kaleme alır. Yine aynı dönemde İsmail-i Ankaravî tarafından yazılan Miftahü’l-Belaga ve Misbahü’l-Fesaha adlı eser yenileşme dönemi belagat kitaplarına kaynaklık eder.

Osmanlı döneminde kaleme alınan belagat kitaplarından biri de Müstakimzâde Sadettin’in yazdığı Istılahatu’ş-Şi’riyye adlı eserdir. Bu kitap şiirle ilgili bazı kavramların açıklandığı sözlük niteliğindedir.Tanzimattan sonra, özellikle 1867-1876 tarihleri arasında belagat kitaplarının sayısı dikkat çekici bir biçimde artmış ve içerikleri çeşitlenmiştir. Süleyman Paşa’nın Mebani’l-İnşaadlı eseri değişen zihniyetin belagat kitaplarına yansımasını göstermesi ve bir model oluşturması bakımından dikkate değer özellikler taşır.

ŞAİR TEZKİRELERİNDE ELEŞTİRİ
Belli bir meslekte şöhret bulan kişilerin biyografilerini anlatan eserlere tezkire,bunlardan şairlerin hayatlarını anlatan, eserlerinden örnekler verenlere de şair tezkiresi denir. Türk edebiyatında(Doğu Türk Ed.) bu türün ilk örneği, Ali Şir Nevayî’nin Mecalisü’n-Nefayisadlı eseridir. Nevayî’den önce Fars edebiyatının büyük ustası Camî, Baharistan’ını, aslen bir Türk olan Emir Devletşah da Tezkiretü’ş Şu’ara adlı eserini aynı muhitte yazmışlardı.Osmanlı tezkire geleneğine modellik eden bu üç tezkire, “Herat Tezkireleri” diye adlandırılır.
Anadolu sahasında (Batı Türk Ed.) tezkire türünün ilk örneğini Heşt-Behiştadlı eseriyle Sehî Bey verir. Sehî Bey’den sonra Latifi, Tezkiretü’ş-şu’ara ve Tabsıratü’n-Nuzama adlı eserini kaleme alır. Bunu Âşık Çelebî’nin Meşa’irü’ş-şu’ara adlı eseri takip eder.
Şair tezkirelerinin mukaddimelerinde şiirin ne olduğu, kökeni, biçim ve içerik bakımından özellikleri gibi poetikaların temel konuları olan sorunlar irdelenir. Ardından gelen bölümlerde şairlerin biyografilerine ilişkin bilgiler verilir, edebî kişiliklerine ilişkin tespitler sıralanır. şairin “tab’, selika, kabiliyet” gibi kavramlarla ifade edilen doğal sanat gücü, “hûb, latîf, nazik, zarîf, bülend, sâde, rûşen” gibi sıfatlarla değerlendirilir. “Îcâd, ibdâ ve ihtirâ” gibi sıfatlarla şairin orijinal buluşlarına;“bedihe-gû, fevrî, tîz” gibi kelimelerle de anında ve çabuk yazabilme becerisine yönelik tespitler yapılır. “Âbdâr, selîs, melîh, garîb” gibi sıfatlarla doğrudan eser;“âşıkâne, rindâne, şûhâne, Türkâne” gibi sıfatlar kullanılarak üslup değerlendirmesi yapılır.

Tezkire yazarlarından Ali Şir Nevayî, Latifî ve Âşık Çelebi’nin görüşleri ayrıntılara dikkat çektikleri için daha önemlidir.
Latifî’nin yaptığı şu sınıflandırma, dönemin sanat ortamını ve şaire bakışını yansıtır.
şairler zümresi birkaç kısımdır:
1. El değmemiş düşünceler ve kendine mahsus hayallere sahip olabilen yaratıcı şairler,
2. Ölçülü söz söyleme yeteneğine sahip olup doğru ya da yanlış, ağızlarına geleni söyleyenler.
3. Hırsız şairler;
a. şiir söyleme yetenekleri olmadığı için bir şiirin mahlasını değiştirip veya içinden birkaç iyi beyti çalıp kendine mal edenler,
b. Vezinli sözler söyleyebilen, yeteneksizliklerinden dolayı hayal ve mana bulamayan,bu yüzden başka şairlerin şiirlerindeki manaları tekrar edenler,
c. Başkalarının şiirlerindeki anlamı biçimsel olarak değiştirip sanat ve hayal bakımından aynı şeyleri söyleyenler.
4. Usta bir şairin şiirinde yer alan bir mazmunu ince bir nükteyle orijinal söyleyiş hâline getiren yetenekli şairler

Şair tezkirelerinde mukaddimeden sonraki bölümlerde şairlerin hayat hikâyeleri kısaca anlatılır ve şiirlerinden örnekler verilir. Hem biyografi metinlerinde hem de şiir örneklerinde dönemin anlayışına uygun biçimde eleştiriler yapılır


Latifî, eserinin “Filibeli Fani” maddesinde şairlere öğütlerini nakleder.
1. şiire başlayan kişinin kelime dağarcığının, sözlük bilgisinin geniş olmasıgerekir.
2. şiirden anlamak şair olmak kadar önemlidir.
3. şair, bilgisiz kişilerin övgülerine aldanıp gurura kapılmamalıdır.
4. şairin kendini ve şiirini övmesi yakışık almaz.
5. şair, ibadetlerini aksatacak kadar şiirle fazla meşgul olup eğlenceye dalmamalıdır


Tezkire yazarları, biyografisini anlattıkları şairler hakkında daha önce bilgi veren tezkirecilerin verdikleri bilgileri zaman zaman eleştirirler.
Tezkirelerde selîs, selâset gibi kavramlar kullanılır. Bu kavramlarla şiirin ritmini sağlayan ölçüye, sözün ahenk ve akıcılığına işaret edilir. Belagat kitaplarında sözün akıcılığına selâset, ifadenin ahenksiz olmasına ise rekâketdenir.
Tezkire yazarları söz sanatları, aruz ölçüsü açısından şiirlerde gördükleri kusurlara da işaret ederler. Öyle ki Gelibolulu Âlî, kendi çağının geçerli olan eleştiri kuralları çerçevesinde verdiği örnek beyitleri imale, rekâket, tam teşbih olmama, aruz kusuru taşıma, manaca uygunsuzluk ve yanlış eda gibi kusurlardan dolayı eleştirir.

Şair, şiir ve edebî eseri değerlendirmek için tezkirelerde kullanılan kelimeler ile dibace ve sebeb-i telişerde, gazel ve kasidelerde aynı amaçla kullanılanlar büyük ölçüde örtüşür. Bununla birlikte edebî eleştiri çerçevesinde işlev üstlenen kelime ve terimlerin sistematik bir yapı arz ettiğini söylemek zordur.
DİBACE VE SEBEB-İ TELİŞERDE ELEŞTİRİ
Divanların başında şiir ve şair kavramlarını açıklayan, şairin divan tertip etme gerekçesini ifade eden mensur veya manzum/mensur karışık olmak üzere yazılmış bölümlere dibace denir. Tezkirelerin başındaki benzer nitelikli metinler ise mukaddime olarak adlandırılır. Mesnevilerin yazılış nedenlerinin anlatıldığı, çoğunluğu kurmaca olan konular da genellikle sebeb-i telif veya sebeb-i nazm-ı kitâbgibi başlıklar altında anlatılır.
Türk edebiyatında divan tertip eden şairlerden yaklaşık kırk kadarı dibace yazmıştır. Klasik dönemin eleştiri anlayışını yansıtan divan dibacelerinin en önemlilerini yazan şairler Fuzuli ve Lamii’dir.

Mesnevilerin yazılış nedeninin anlatıldığı kurmaca nitelikli sebeb-i telişerinde şairler kendilerinden önce yaşamış veya çağdaşları olan mesnevi şairlerini zaman zaman eleştirirler. Bunların en çok bilineni Cafer Çelebi’nin Ahmet Paşa ve şeyhî eleştirisi ile şeyh Galip’in Nabî’ye yönelik eleştirileridir. Bunlar estetik ölçütleri de gözardı etmeyen metinlerdir.Cafer Çelebi Heves-name adlı mesnevisinde Türkçe söyleyen şairler arasında şöhreti olan şeyhî ve Ahmet Paşa’yı eleştirir. şeyhî’nin şiirinde fesahat (düzgünlük ve açıklık) olmadığını, çok fazla garip sözün bulunduğunu söyler.

Ahmet Paşa’nın şiirinde ise selâset (akıcılık) ve fesahat (açıklık) bulunduğunu, fakat belagat konusunda kusurlu ve kiliselerdeki resimler gibi ruhsuz olduğunu belirtir.Sonuç itibariyle her ikisinin de orijinal hayallerden yoksun olduğunu ve aslında bunların şair olmadıklarını iddia eder.

Her ne kadar geçen zaman içinde şeyhî ve Ahmet Paşa, divan şiirinin en usta şairleri arasında sayılmayı hak etmişlerse de Cafer Çelebi’nin eleştirilerinin çağdaşları,özellikle Latifî tarafından kabul görüp yinelendiğine bakılırsa devrin eleştiri anlayışını yansıttığı söylenebilir.şeyh Galip de Hüsn ü Aşk mesnevisinin “Der Beyân-ı Sebeb-i Telîf” kısmında anlattığına göre; samimi bir meclisin sırdaşı olur. O mecliste Nabî’nin Hayrâbâd’ı okunur, bu esere övgüler yağdırılır. şeyh Galip buna karşı çıkar ve eserin kendince eksikliklerini dile getirir. Hayrâbâd’ı konusunun orijinal olmaması ve içerdiği Farsça tamlamaların şiire ağırlık (siklet) vermesinden ötürü eleştirir.

Divan şairlerinin dibacelerde ve sebeb-i telişerde ortaya koydukları eleştirel tutum,başkalarının eserlerini değerlendirmek çabasından çok, kendi konumlarını pekiştirmek ve eserlerinin yer edinmesini sağlamak arzusundan kaynaklanmaktadır.

DİVANLARDA ELEŞTİRİ İÇERİKLİ ŞİİRLERKlasik dönemde şairliğin göstergesi divan sahibi olmaktır. şairler, şiirlerini divan denilen kitaplarda toplarlardı.Ancak her şair, düzenli bir divana (mürettep divan) sahip olacak kadar talihli olmayabilirdi. Sadece gazel söyleyen veya farklı nazım biçimlerinde olsa da az sayıda şiiri olan divançe sahibi şairlerin yanı sıra epeyce şiir söyledikleri halde farklı nedenlerden ötürü divan tertip etmeye fırsat bulamayan, eserleri değişik şiir mecmularının arasında kalan talihsiz şairler de vardı.

şairler, yazdıkları kasidelerin fahriye bölümlerinde,gazellerin maktalarında, müzeyyel gazellerin zeyl (ilave, ek) beyitlerinde,kıta ve rubailerinde kendi şiirlerine veya başka şairlere dair değerlendirmeler yaparlar. Bu tür doğrudan eleştiri ve değerlendirmelerin yanında dolaylı biçimde de görüşlerini yansıtırlar. Dolaylı değerlendirmenin en önemli örneklerinin başında nazireler gelir.Nazireler kadar belirleyici olmasa da terbî, tahmis gibi musammat nazım biçimleriyle yazılan şiirler de şairlerin birbirine nasıl baktıklarını yansıtır.Metinlerarası ilişkiler kadar şairler arası ilişkileri anlamak açısından da önemli olan bir başka gösterge ise tazmin ve iktibastır.

Tezkirelerde olduğu gibi divanlarda da mevzûn, selis ve selâset kavramlarıyla şiirin ritmini sağlayan ölçüye,sözün ahenk ve akıcılığına işaret edilir.
Divan şairleri bazı belagat kavramlarını farklı anlamlarını da çağrıştıracak biçimde şiirlerinde kullanırlar. Divanlarda edebî sanatlarla ilgili kavramlar gibi musikiyle, nakışla ve hatta çeşitli meslek dallarıyla ilgili kavramlar da şiirsel çağrışım uyandıracak biçimde kullanılır. şairler çeşitli sanatların ustalarına göndermede (telmih) bulunurlar. Kimi zaman da doğrudan anarak değerlendirme yaparlar. Şairlerin meslektaşları hakkında yaptıkları bu değerlendirmeler, edebiyat eleştirisi açısından önemlidir. Bu çeşit değerlendirmeler arasında Nedim’in kendisinden önce yetişen ustalara dair yaptığı tespitler, edebiyat araştırıcıları tarafından isabetli bulunduğu için diğer şairlerin benzer yaklaşımlarının da titizlikle ele alınması gereğini doğurmuştur.

Şairlerin çağdaşlarını ve kendilerinden önce yetişen ustaları toplu olarak ele aldıkları manzumelerde sıkça rastlarız. Kendi kuşaklarından sonra gelenler için yaptıkları değerlendirmeleri içeren vekâlet-nameler, kendilerini de dâhil ederek dönemin genel şiir havasını yansıttıkları hasbihâller divanlarda yer alır. Âşık edebiyatının temsilcilerinin de bu metinleri andıran şair-nameler yazdıklarını biliyoruz. şair mahlaslarının bazı nitelemelerle sıralandığı bu tarz şiirler, her zaman isabetli değerlendirme ve tespitler içermemekle birlikte devrin kültür ve sanat hayatıyla ilgili genel görüntüyü yansıttıkları için eleştiri tarihi açısından gözardı edilmemesi gereken ürünlerdir.
Bağdatlı Ruhî’nin şam’dan Bağdat’a gönderilmiş bir mektup gibi düzenlediği “ne demdedür” redişi kasidesinde sabah rüzgârını kişileştirir ve ondan, yolu Bağdat’tan geçerse dostlarının ne hâlde olduklarını sormasını ister. şiirin başında bazı dostlarını sayar. Andığı dostları Keşfî, Tabî, Feyzî ve Daî Efendi’dir.

Bu beyitlerden Kelamî’nin hoş edalı olduğunu, Mehdî’nin taze gazeller yazdığını, Fazlî’nin tarih düşürdüğünü, Rindî’nin şiir ilmindeki ustalığını, Eminî’nin Figanî’ye nazire söylediğini, Nusretî’nin terkibi hoş şiirleriyle duyanları kendisine hayran ettiğini anlıyoruz.Şair çağdaşlarının adlarını anmakla kalmaz, aynı zamanda onların edebî kişiliklerine dair değerlendirmelerde de bulunur.

Divanlarda şaire yönelik bu değerlendirmeler gibi doğrudan şiir sanatına yönelik manzumelerle de karşılaşırız. Divan edebiyatı
şiir ağırlıklı olduğu için ders kitaplarından ilmihal kitaplarına kadar birçok türde manzum örnekler veren şairlerin şiire dair görüşlerini de manzum olarak ifade etmeleri doğaldır.

Özellikle XVIII. yüzyıldan sonra pek çok konu manzum olarak da işlenmiştir.Bu asrın şairlerinden Hasan Yaver, belagat kitaplarında ele alınan şiir, şair ve edebiyata dair diğer kavram ve kuralları Fenniye-i Eşaradlı 429 beyitli mesnevisinde anlatır.
Hasan Yaver, eserinin giriş kısmında güzel şiir yazmanın incelikleri, yöntemi ve şairliğin sırlarından söz eder. şiir söylemeye meyli olanlara çeşitli öğütler verir. Güzel söz söylemenin yollarını şöyle anlatır: şair olmak isteyen kişi ezberinde en az bin gazel bulundurmalı, onları tekrarlayarak sözüne akıcılık kazandırmalı ve orijinal mazmunlar bulmalı,şiir sanatını öğrenmelidir.

Onun bu öğütleri ile Latifî’nin “Filibeli Fanî”den naklettiği öğütler örtüşmektedir.
Hasan Yaver, şairlerin uyması gereken kuralları sıraladıktan sonra şiir söylemenin üstattan öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunu belirtir. Ardından teşbih, cinas,kinaye, tezat, teşbih-i beliğ gibi bazı sanatlar hakkında bilgi verir. Sözün nasıl güzelleştirilebileceğine dair kurallardan söz eder. Sözü güzelleştirmenin yöntemleri çerçevesinde terdid, tevriye ve iham sanatlarını anlatır. Tercümeyi de bir sanat olarak değerlendirir. Divan şairlerinden Nahifî ve Lamiî Çelebi’nin tercemanlığını takdir eder . Sonra rubai, kıta, kaside, tahmis ve tesdis gibi nazım biçimlerinin bazı özelliklerine dikkat çeker. Belagat kitaplarında, tezkire mukaddimelerinde ve divan dibacelerinde söylenenlerin bir bakıma manzum özeti sayılan Fenniye-i Eşarın kendi içinde tutarlı, değerlendirmelerinde ise isabetli olduğu görülmektedir.

Not:ARKADAŞLAR ÖZET İÇERİSİNE KİTAPTA GEÇEN ÖRNEK BEYİTLERİ ALMADIĞIM İÇİN BU BEYİTLERE KİTAPTAN GÖZ ATMANIZ YARARINIZA OLACAKTIR..


HAZIRLAYAN:DİLEK BUCAK
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst