Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 4.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 4.Ünite Ders Notları



DENEME

DENEMENiN ANLAMI VE TARiFi

Batı edebiyatlarında öncelikle Montaigne’in icadı olan ve daha sonra da dünya edebiyatında oldukça yaygınlık kazanan “deneme” kavramı için Cumhuriyet öncesinde tecrübe-i kalemiyye, kalem tecrübesi gibi tamlamalar kullanılmakla birlikte, essay karşılığında “deneme” sözcüğünün kullanılması Cumhuriyet sonrasındadır. Deneme, bir tür olarak Türk edebiyatına Batı edebiyatlarından geçmiştir. Tanzimat sonrasında ve bilhassa II. Meşrutiyet döneminde benzer yazılar yazılmasına rağmen denemenin Türk Edebiyatında Batılı anlamda yer etmesi de yine Cumhuriyet sonrasındadır.
Deneme, Batı edebiyatlarında bir edebî form olarak Montaigne’in buluşu olarak kabul edilmektedir. 1580’de Les Essais adlı eserinin girişinde eseri hakkında bilgi veren Montaigne, bir anlamda denemeyi tanıtmış oluyordu:

NOT:“Okuyucu, bu kitapta yalan dolan yok. Sana baştan söyleyeyim ki, ben burada yakınlarım ve kendim dışında hiçbir amaç gütmedim. Sana hizmet etmek yahut kendime ün sağlamak hiç aklımdan geçmedi; böyle bir amaç peşinde koşmaya gücüm yetmez... Kısacası, okuyucu, kitabımın özü benim. Boş zamanlarını bu kadar sudan ve anlamsız bir konuya harcaman akıl karı olmazdı
Batı kültüründe deneme; “bir konuyu tartışmayla anlatan, o konu hakkında belli bir bakış açısından insanları ikna etmeye çalışan bir nesir türü”; yazarın herhangi bir konuyu tartışmaya açtığı veya okuyucuyu belli bir bakış açısından ikna etmeye çalıştığı kısa edebiyat türü olarak tanımlanır.
Deneme, belli bir alandaki okuyucu tipine değil, daha genele hitap etmeyi amaçlar. Deneme, belirlenmiş bir tekniği olmayan; anekdotlarla, örneklemelerle, ironi ve hicivle çekici hale getirilmiş serbest bir yazıdır.
Kesin ilkeleri, kuralları olmayan; yazarın iddiasız, ispatsız, içtenlikle konuştuğu, herhangi bir bağlayıcı plâna bağlı kalmadığı; insanı ve toplumu ilgilendiren her konuda yazabildiği bir türdür. Yazarın kendi kendisiyle konuşur gibi bir anlatım üslubu içerisinde bulunduğu ve kesin yargıya varmak gibi bir amacının olmadığı denemelerde hayat, ölüm, sanat, felsefe, edebiyat, siyaset gibi insanı ilgilendiren her konuyu görebilmek mümkündür.
Türk edebiyatında deneme ile ilgili pek çok tanım bulmak mümkündür. 1961’de Türk Dili dergisi özel bir deneme sayısı çıkarırken sunuş yazısında son yıllarda bu türde yazılmış yazıların yoğunluğuna dikkat çekilir. Bu özel sayının “Deneme Deyince” adlı sunuş yazısında denemenin özgürce seçilen bir konuda yazılan orta uzunlukta bir nesir türü; “ağırbaşlı” edebiyat yazıları içinde en dikkat çekici tür olduğu, okurun denemeyle hoşça vakit geçirdiği; denemedeki gelişi güzelliğin bir düzeni olduğu belirtilir. Bu özel sayıda ayrıca Montaigne, Sartre, Unamuno, Rilke gibi yabancı yazarların ve pek çok yerli yazarın denemelerine yer verilir.
ilk baskısı 1963’te yapılan Sözlü/Yazılı Kompozisyon-Konuşmak ve Yazmak Sanatı adlı eserinde Seyit Kemal Karaalioğlu ise denemeyi; “...bir yazarın herhangi bir konu üzerinde, özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksızın anlattığı yazı...” şeklinde tanımlar.
Karaalioğluna göre denemeye “kalem tecrübesi” de denir.
Karaalioğlu, “Deneme yazarı; denemeyi yazarken, konu ile ilgili olan kendi duygu ve düşüncelerini araştırır. Eleştirmesini teklifsiz ve samimi bir dille yapar.” demektedir. Yazısının devamında Batı edebiyatlarında bunun adının “essai” (ese) ve bu türün en tanınmış isimlerinin ise Montaigne ile Bacon olduğunu ekler. Karaalioğluna göre “Denemeler; daha çok fıkra, makale uzunluğunda, bazen de büyük bir kitap genişliğinde olabilirler...
Edebiyatımıza ilkin “tecrübe-i kalemiye” adıyla giren deneme; okumaktan, düşünceler üzerinde durmaktan hoşlananların seçeceği bir kompozisyon türü, sakin yavaş bir sohbettir.
Her konuyu işlemeye elverişli olmasına rağmen; ele alınan konuyu derinleştirmek denemenin belirli özelliklerindendir.” Karaalioğlu, deneme yazarının her şeyden önce kullandığı dili iyi bilmesi gerektiğini ve işleyeceği konuyu her yönden iyi kavramış olması gerektiği söyler.
Denemenin başta gelen özelliğinin ise yazarın kendi kendisiyle konşur gibi yazması olduğunu belirtir. Karaalioğlu denemeyi “kişisel, sanatsal deneme”, “öğretici, eleştirel deneme” ve “hikmetli, özsözlü, aforizmalı deneme” olmak üzere üçe gruba ayırır ve son olarak denemenin plânına değinir:
“Deneme bir makale havası, bir anılar defteri kokusu taşımakla beraber, belirli bir tekniği, bir plânı yoktur denilebilir. Monologu andırır. Bir konu, türlü konularla karşılaştırılır, bu konuları birbirine bağlamak, aralarında ilişkiler kurmak gerekir. Sağlam bilgi sahibi olmayanlar, deneme türünde başarı sağlayamazlar. Çünkü bir konu yerine göre, bilimsel, ahlâksal, ruhbilimsel v.b. yönlerden incelemeyi gerektirecektir.”
1971’de Edebiyatta Türler kitabında Kemal Demiray, denemeyi bir konu üzerinde yazarın düşüncelerini yansıttığı kısa nesir olarak tanımlar. Demiray’a göre bu tür nutuk, konferans, özdeyiş, edebî eleştiri, mektup biçiminde de olabilir.
Cemal Süreyya ise denemeyi düşünmeyi sağladığı için edebiyatımız açısından önemli bulur ve bazı konuların denemeyle daha iyi anlatılabileceğini belirtir.
Edebiyatımızda deneme türünde yazıların çoğalmış olması, antolojilerinin de hazırlanmasını beraberinde getirir. Nitekim ismet Kemal Karadayı 1977’de basılan Denemeler, Denemeciler Antolojisi adlı eserinde yazarlarımızdan seçilmiş pek çok deneme örneğine yer verir.
Karadayı, eserinin “Antoloji için Birkaç Söz” başlıklı sunuş yazısında “savsız, kesinliksiz”, “içtenlikli ve konuşur, söyleşir gibi”, “özgün, ilginç, bence’li” bir tür olduğunu belirttiği denemenin çağımızın en önemli yazı türlerinden biri olacağına inanır ve denemenin geniş bir kültürü ve yazı yeteneğini gerektirdiğini ekler. Karadayıya göre küçük güncel konulardan genel konulara kadar geniş bir çerçevesi bulunan denemenin üslup bakımından akıcı ve inandırıcı olması gerekir.
Yine aynı antolojide Ceyhun Atuf Kansu “Deneme” başlıklı yazıda denemenin batı kültüründe Latince “exaqium”dan geldiğini, bunun da ağırlık, tartı, ölçü demek olduğunu, denemenin “bir açık hava, açık alan yazısı” olduğunu belirttikten sonra denemecinin ise “kendisiyle birlikte gelmiş geçmiş tüm insanlığın birikimini deneyen insan...” olduğunu vurgular.
Suut Kemal Yetkin de “Deneme” başlıklı yazısında denemenin bu serbestliğine temas eder. Ona göre “deneme makale gibi belli bir fikri kesin bir sonuca bağlamaz. Bir felsefe incelemesi gibi bir doktrinin boyunduruğu altında solumaz.”
Denemenin geniş bir çerçeveye sahip oluşuna temas edenlerden biri de Cemil Meriç’tir. “Roman ve Deneme” yazısında Meriç, çağımız insanının “inzibatsız tecessüsünün” deneme yöneldiği fikrindedir ve ona göre deneme yunan felsefesi gibi “her duyguya, her düşünceye, her tereddüde açıktır.
Emin Özdemir, Türk ve dünya edebiyatından deneme örneklerini bir araya getirdiği antolojisinin girişinde denemede konunun özgürce seçimine, konuşma havası taşımasına, hoşça vakit geçirici olmasının yanında öğretici oluşuna, bir iddiayı ispatlama endişesi barındırmayışına ve denemecinin içtenliğine temas eder.
ismail Tunalı denemelerini bir araya getirdiği Denemeler kitabının girişinde, bu adı kitabına verişini “yazıların olaylara felsefi açıdan bir yaklaşma denemesi” olmalarına bağlar. Böylece deneme yazılarında felsefi bir bakışın gerekliliğini öne sürer.
Deneme üzerine pek çok yazısı bulunan Füsun Akatlı ise denemenin edebiyatımızın en cılız türlerinden biri olduğunu belirtir ve birbirinden farklı deneme tarzları arasında bir ortaklık aramanın gereksizliği üzerinde durur.
Kediler kitabında Salah Birsel kendi denemelerinden bahsederken denemelerinde olayın esas olduğunu, bu bakımdan onlara “olaylar mozaiği” demenin doğru olacağını söyleyerek kendi deneme tarzından hareketle deneme türüne yeni bir nüans katar. Denemelerini yazarken onları parça parça yazdığını, işlediği konuyla ilgili fişler hazırladığını ve denemelerini yavaş yavaş zenginleştirdiğini ekler.
Birinci baskısı 1983’te yapılan Tarihten Güncelliğe kitabında Murat Belge, buraya kadar söz konusu ettiğimiz yazarların denemeye karşı göstermiş oldukları ilginin aksine şimdiye kadar denemenin çağını tamamlamış bir tür olduğuna inandığını söylemektedir. Bunun sebebini de denemenin bireye dayalı bir söyleminin bulunmasına kaşılık kendisinin bilimsel bir tavra inanmış olmasına bağlar. Hatta denemenin bir nevi “entelektüel teşhircilik” içerdiğinden de kuşkusu olduğunu dile getirir.
Mehmet Fuat da denemenin en çok üzerinde durulan özelliklerinden “öznellik” ve “sınırsızlık”a vurguda bulunur. Ona göre deneme; “yazara göre yazı”, her şeyin ön plânda olduğu içtenlikli bir yazıdır.
Nurdan Gürbilek ise denemenin tür olarak sınırlarının belirsizliğine temas eder. Ev Ödevi kitabındaki yazılarının birer inceleme mi, eleştiri mi yoksa deneme mi olduğu konusundaki şüphelerine yer verdikten sonra bunlarda bir “deneyim olarak” edebiyatın söz konusu olmasından dolayı denemeye daha yakın olduklarını ifade eder, fakat ele aldığı metinlere “eleştirel bir mesafeden” yaklaştığını da ekler.
Feridun Andaç da kendisiyle yapılan bir röportaja verdiği cevapta denemenin çok yönlülüğüne temas eder: “Deneme, insana insanı, toplumu, hayatı anlatır biraz da. Hayatın ayrıntılarını yani. Göze ilişenler, ilişmeyenler... Duyup hissettiklerimiz, dile getiremediklerimiz. Her şey, her şey denemenin konusudur. Söz’ünün bir ucu ‘insan’adır, bir ucu ‘insanda’dır denemenin. Bu yazı biçemini besleyen kaynaklar zengindir. O zenginliği yakalayabildikçe, deneme biçimlenir... Deneme biçimsel yanı ön plânda olan bir yazı uğraşıdır. Her şey denemenin konusu olabilir, ama biçemi yakalamak o ‘her şey’ den daha da önemlidir, bence.”
1998’de basılan Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı adlı kitapta denemeyle ilgili birkaç yazıya rastlamaktayız. Bunlardan ilki Emin Özdemir’in “Deneme ve Denemecilerimiz” başlığını taşımaktadır. Bu yazıda Özdemir, denemenin edebiyatımıza 1940’lı yıllarda başladığını belirttikten sonra deneme türünün “ben”e dayalı bir söylemi bulunduğunu, 40 öncesinde edebiyatımızda denemeye benzer yazılar bulunmakla birlikte bunlara deneme denemeyeceğini belirtir ve bilhassa Nurullah Ataç’ın denemeyi edebiyatımıza yerleştirdiğini söyler, Yazısının devamında da çeşitli yazarların deneme anlayışları üzerinde durur.
Bu kitaptaki denemeyle ilgili ikinci yazı ise Afşar Timuçin’in “Eleştiri ve Deneme Alanında Yeni Adlar ve Ürünler” yazısıdır. Burada Afşar Timuçin deneme konusunda ismail Tunalı’ya yakın bir bakış açısıyla bu türün edebiyatta felsefenin bir casusu ve denemecinin de çağımızın bilgesi olduğunu yazar. Timuçin, Batı edebiyatında deneme ve denemeciler üzerinde durduktan sonra Türk edebiyatında 60-98 arası denemecileri ele alır.
Deneme ve Eleştiri Üstüne Bir Deneme Denemesi” adlı üçüncü yazıda Hayati Baki, şimdiye kadar denemenin çağını tamamlamış bir tür olduğunu belirten Murat Belge’nin aksine bu türün yeniliğine vurguda bulunur ve 60-98 arası edebiyatımızdaki denemeciler ve deneme anlayışları üzerinde durur.
Deneme konusunda yazılmış orijinal eserlerden birisi pek çok deneme yazısı bulunan Nermi Uygur’un Denemeli Denemesiz kitabıdır. Deneme üzerine yazılmış denemelerden oluştuğunu söyleyebileceğimiz bu kitap “Neden Yazıyorum”, “Adıyla Sanıyla Deneme”, “Dil, Biçem, Okur”, “Delinin Delisi”, “Katkı Çabalar›”, “Zeytinsi Deneme”, “Yazmasam mı”, “Deneme Sanatı Bilinci” ana başlıklarından ve bunların alt başlıklarından oluşmaktadır. Uygur, “Tanımlama Tutanağı” başlığı altında denemeyi tanımlamanın güçlüğü üzerinde durduktan sonra şöyle bir tanım yapar: “Ne salt, ne eksiksiz, ne yetkin; ne yaşamın efendisi, ne öğretmeni deneme. Ne her şeyin anahtarı, ne her şeyin temeli, ne her şeyin anlamı. Deneme: arayışlar buluşlar, mutsuzluklar mutluluklar, başlangıçlar varışlar, ölüşler doğuşlar. Sonra gene mutluluklar, başlangıçlar, doğuşlar, arayışlar, mutsuzluklar, başlangıçlar. Henüz d’sine flöyle bir göz atarken sezinlediğimiz, sezinler gibi olduğumuz görünümüyle bile ‘böyle’ bir şey deneme”. “Ustalarla Esenleşme” başlığı altında ise Uygur denemeyi; “... her şeyin her şeyle sarmaş dolaş seviştiği bir süreç...” şeklinde tanımlar. (Uygur, 1999: 39) Kitabının tamamında yazar, denemenin dille, üslupla ve okurla ilişkisine; denemenin diğer türlerden ayrılan taraflarına, kendine has özeliklerine yer verir.
Türk Dil Kurumu’nun 1999’da yayımlamış olduğu Güzel Yazılar-Denemeler antolojisinin “Deneme Üzerine” başlıklı sunuş yazısında da denemenin Avrupa’daki ve Türk edebiyatındaki macerasına kısaca temas edilir ve denemenin bir kültür birikimini gerektirdiği vurgulanır.
inci Enginün, ilk baskısı 2001’de yapılan Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı kitabında “Deneme ve Denemecilik” başlığı altında bir bölümü deneme türüne ayırır. Enginün’e göre deneme hiçbir şeyi ispat etme amacı olmayan geniş bir türdür. Denemecinin geniş bir kültüre sahip olması gerekir. Enginün, sohbet ve fıkrayı da deneme türü içinde sayar. Enginün, edebiyatımızın ilk denemecileri arasında Ahmet Rasim, Ruşen Eşref, Reşat Nuri, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, A. Hamdi Tanpınar, Abdülhak şinasi, Suut Kemal, Ahmet Muhip, Sabahattin Eyüboğlu, Haldun Taner, Salah Birsel, Mehmet Kaplan gibi yazarları sayar; denemeleri konusunda bilgi verir ve bazılarından örnek metinler alır.
Ahmet ınam, Eleştirinin Kıyılarında kitabının bir bölümünde eleştiriyle bağlantılı olarak denemeye de temas eder: “Eleştiriyle denemeyi birbirinden ayıranlardan değilim artık. Eleştirimin belki belgelere daha dönük, araştırma isteyen bir yanı var. Ama denemeci tavrı olmadan eleştiriyi elektronik beyin bile yapar.” Ahmet ınam denemeciyi ise bir “edebiyat yorumcusu” olarak tanımlar. ınam’a göre “O, gözlüğüyle yargılanacak. Gördüğü, sorduğu, deşmeye çalıştığı sorularla.. Çözüm getirdiğini sandığı şeylerle demiyorum. Çözüm her zaman gözlük oluşturmaz. Soruları da sorunlara yaklaşma biçimi de bir denemecinin gözlüğüdür.”
Deneme konusunda en orijinal yazılardan birisi, M. Kayahan Özgül’e ait “Denemeyi Deneme” yazısıdır. Bu yazıda Özgül, denemenin tarifinin belirsizliğine dikkat çeker; makale eleştiri, sohbet ve fıkrayla yakınlığına temas eder; her biriyle olan bağlantıları üzerinde ayrıntılar vererek durur. Özgül yazısının bunun sonrasında yerli ve yabancı kaynaklardan hareketle essay kelimesinin etimolojisi üzerinde durur ve essayın Arapça sa’y(çalışma)dan Batı dillerine geçmiş olduğunu ve bu anlamın batı dillerindeki essayda da bulunduğunu belirtir. Türkçede 1800’lü yılların ortalarında yazılmış olan bazı Osmanlı lügatlerinde essai karşılığı “risâle” ve “âzmâyiş-i kalem” tabirlerinin kullanıldığını, bunlardan sonra gelen “tecrübe-i kalemiyye” nin ise 1950’lere kadar kültür hayatımızda yer ettiğini belirtir.
Deneme konusunda dikkat çeken analitik yazılardan birisi Nurullah Çetin’in “Türk Edebiyatında Deneme” başlıklı yazısıdır. Çetin, bu makalesinde Özgül’ün etimolojik yaklaşımının aksine Fransızca essai olan denemenin Latince exagium, exigere sözcüklerinden geldiğini belirtir. Türkçede ise önceleri bend, tecrübe-i kalemiyye, kalem tecrübesi dendiğini söylemektedir. Bunun ardından deneme ve denemecinin özelliklerine yer veren Çetin, daha sonra Batı edebiyatlarında denemeye yer vermiş ve Türk edebiyatında denemeyi konularına göre sınıflandırarak ele almıştır.
Denemenin serbest konulu bir yazı olduğu, samimi bir üslubu bulunduğu ve denemecinin geniş bir kültüre sahip olması gerektiği konularında yazarların bir fikir birliği içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak denemenin daha doğrusu essay sözcüğünün etimolojisi konusunda ve çağın önemli bir türü olduğu veya çağını tamamladığı konularında yazarlar arasında bir fikir birliği yoktur.




BATI EDEBIYATINDA DENEME
Fransız yazar Montaigne, 1580’de Les Essais ile ilk kez bu türün adını koymadan önce Greklerde Theophrastus ve Plutarch; Romalılarda Marcus Aurelius, Çiçero ve Seneca denemeye benzer yazılar yazmışlardı.
Bazı araştırmacılar bu türün Avrupa edebiyatlarında ortaya çıkmasından çok önce Çin ve Hindistan gibi doğu ülkelerinde var olduğunu ileri sürmüşlerdir. Essay/Deneme, kelime anlamı itibarıyla enemek, girişmek, teşebbüs etmek, kalkışmak” anlamlarına geliyordu ve bilimsel ve teknik yazıların tersine Montaigne’in tartışmalarının sistematik olmayan yapısını ifade ediyordu. 1597’de Bacon bu terimi “Hakikat Üzerine”, “Evlilik ve Bekâr Hayatı Üzerine” gibi bazı konularda kurnazca yorumlarını içeren kendi Essays’ının adı olarak kullanarak onu ingiltere’ye taşıdı Bacon deneme türüne şekil, üslup ve içerik bakımından yeni bir çehre kazandırmıştır. Fakat bizzat Bacon’un kendisi denemenin çok daha önceki bazı yazı tecrübelerine dayandığını ifade etmekteydi.
Daha sonra Alexander Pope bu terimi “Eleştiri Üzerine Deneme”, “insan Üzerine Deneme” adlı eserlerinde kendisinin manzum açıklamalarını ifade için kullandı. Fakat XVIII. yüzyıldan sonra manzum deneme pek az rağbet gördü. Kendilerinden sonra gelen pek çoğuyla birlikte Addison ve Steele’in Tatler ve Spectator’u düzyazı denemesine modern şeklini verdi ve deneme XIX. yüzyılın başlarında edebiyat dergilerinin önemli bir türü haline geldi. Bu yüzyılda deneme sanat ve edebiyat konularına yönelik tenkit içeren bir tür haline gelir.
Montaigne ve Bacon Batı edebiyatlarında formal (resmi) ve informal (teklifsiz, senli benli) olmak üzere iki farklı denemenin de ortaya çıkmasına yol açmışlardır. Formal denemenin tanınmışl isimleri; Jonathan Swift, J.H. Newman, Mark Twain, Charles Lamb, William Hazlitt, Thomas De Quincey, James Thumber, E.B. White, George Orwell, E.M.Forster’dır. informal denemenin tanınmış isimleri ise; Joseph Addison, Samuel Johnson, Matthew Arnold, John Stuart Mill, J.H.Newman, Walter Pater, Ralph Waldo Emerson, Henry David Thoreau’dur. Bugün formal ve informal deneme arasındaki fark ortadan kalkmış gibidir.

TÜRK EDEBIYATINDA DENEME
Cumhuriyet Öncesi Dönemde Deneme
Edebiyat türlerinin hemen hepsi XIX. Yy da edebiyatımıza girmiştir.vb
Nesir yazılarını içeren “münşeat”larda, “tezkire”lerde, “siyasetname”lerde, “kıyafetname”lerde, “şehrengiz”lerde denemeye yaklaşan kısımlar bulabiliriz.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle “...eski nesir bir çeşit rahat ve dağınık konuşmada kalmıştır... Türkçede nesrin teşekkülü için insanın ve cemiyet müesseselerinin değişmesi, tahsil sisteminin Türkçeye dönmesi lazımdı. işte Tanzimat bunu yaptı.”
Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr’da çıkan ve makale diye adlandırılan yazılarının ne derece gerçek makaleyle örtüştüğü de tartışılır bir konudur. Çünkü bir düşünce vasıtası olarak edebiyatımızda yer etmeye başlayan nesrin türler bakımından henüz tam olarak birbirinden ayrışmadığı bir gerçektir.
Tanzimat’ın ikinci neslinde birey ve sanat merkezli bir anlayışın oturmaya başlaması, denemenin ruhuna uygun bir zemin hazırlar. şahsî bakışın değer kazanması, acemice de olsa birey merkezli bir tenkit anlayışının yavaş yavaş oluşması bunda etkilidir. Recaizâde Mahmut Ekrem’in, Abdülhak Hâmid’in, Muallim Naci’nin ve edebiyat ortamının zenginliğine katkıda bulunan diğer yazar ve şairlerin deneme kategorisine koyabileceğimiz bazı nesirleri bulunmaktadır.
Genellikle adı deneme olmasa da Batılı anlamda ilk deneme örneklerinin II. Meşrutiyet dönemi edebiyatçılarında görüldüğü ifade edilir. Bilhassa Ömer Seyfettin’in, Ahmet Rasim’in, Ahmet Haşim’in, Yahya Kemal’in, Yakup Kadri’nin, Halide Edib’in başarılı deneme yazıları söz konusudur. Fakat bunların büyük bir kısmı bahsini ettiğimiz deneme türündeki eserlerini daha çok Cumhuriyet devrinde vermişlerdir.
Bu dönemde çok sayıda denemeye benzer yazıların yazılmış olmasında edebiyatımızın batılılaşma yolunda önemli bir mesafe kat etmiş olması, artık ciddi bir alt yapıya sahip olması ve daha önemlisi Batı edebiyatlarını ve edebiyatçılarını yakından tanımış yazarlarımızın sayıca artmış olması etkilidir.
Denemenin temel motiflerinden birisi, bireyci bakış açısına sahip olmasıdır.
Aynı şekilde yirminci yüzyıl şiirimizin önde gelen isimlerinden Yahya Kemal, şiirleriyle olduğu kadar nesirleriyle de kendi döneminde ve sonrasında dikkat çekmiş bir şairimizdir. Uzun yıllar Fransa’da kalmış olması, Batılı yazar ve şairleri, Batılı edebi türleri yakından tanımış olması edebiyatımızda da bu alanlarda orijinal örnekler vermesine yol açmıştır.
Bir sohbet havası içerisinde yazdığı nesirlerinin çoğunda deneme türünün inceliklerine de rastlamış olmamız bu etkiye bağlanabilir. Aziz istanbul, Eğil Dağlar ve Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım’da kendi zamanının sosyal ve siyasi meseleleriyle karışık bir hatırat havası ağır bassa da bunlarda yer yer bir deneme havası da sezilir.
Yine Meşrutiyet yıllarının ve edebiyatımızın önde gelen şairlerinden biri olan Ahmet Haşim’in büyük bir kısmını Cumhuriyet sonrasında yazdığı Bize Göre, Gurabâhâne-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi adlı eserlerinde toplanan yazılarında Montaigne tarzı informal denemenin oldukça başarılı örneklerini bulmaktayız. Yahya Kemal’in Aziz istanbul kitabından aldığımız örnekte daha ziyade formal; yani Bacon tarzı bir üslup bulunmakla birlikte, Ahmet Haşim’in deneme diyebileceğimiz yazıları daha şahsi bir özellik taşımaktadır. Bu eserlerin tek bir cilt halinde basıldığı MEB baskısına bir önsöz yazan Mehmet Kaplan, bu yazılarda Ahmet Haşim’in Fransız filozof yazar Alain’in proposlarının etkisinin bulunduğunu söyler. (Kaplan, 1992:ıv) Yer yer bu yazılardan bahsederken Kaplan sohbet ve fıkra kelimelerini kullansa da çoğunlukla “bu nesirler” ifadesini tercih etmesi deneme, sohbet, fıkra ve kimi zaman da şahsi tenkidin birbirinden kesin çizgilerle ayrılamamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim inci Enginün, sohbet ve fıkrayı da deneme türü içinde saymaktadır.
Adı geçen eserlerinde Ahmet Haşim sanat, edebiyat, kültür, tarih içerikli yazılarının yanında gündelik konulara, sosyal ve şahsi problemlere temas etmekte; bunlar üzerindeki duygu ve düşüncelerini akıcı ve samimi bir üslupla dile getirmektedir.
Mesela, Bize Göre’de yer alan “Bahar”, “At”, “Çingene”, Dostum”, “Dilenci”, “Esnemek”, “Leylek”; Bir Seyahatin Notları’nda yer alan “Paris Kadını” ve sayısı diğer eselerindekilerle daha da arttırılabilecek örnekleri edebiyatımızın tamamında deneme için örnek gösterilebilecek metinlerdir. Nitekim Mehmet Kaplan da bu yazıları en az onun şiirleri kadar değerli ve dolgun bulur.
Ahmet Rasim’in ise Şehir Mektupları (1316), Tarih ve Muharrir (1329), Eşkâli Zaman (1334) ve Cumhuriyet döneminde basılmış olan Muharrir Bu Ya (1926) adlı eserlerinde fıkra, makale ve sohbet havasıyla karışık denemeler bulmak mümkündür.
Cumhuriyet Sonrası Dönemde Deneme

Deneme türünün “deneme” adıyla Cumhuriyet öncesi edebiyatımızda yer etmediğini bir kez daha yinelemekte fayda vardır. Bunların başında denemenin kişisel bir vizyon taşımış olmasının etkisi vardır. Çünkü Tanzimat’tan itibaren yenileşme edebiyatımız genellikle sosyal fayda fikri üzerinde ilerlemiştir. Dikkat edildiğinde denemeye en çok yaklaşan “musahabe” türünün Servet-i Fünun’da yoğunluk kazandığı görülür. şüphesiz ki bunda bireysel duyuş ve düşünüşün etkisi vardır.
Bilhassa Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi yazarların nesirlerinde kuvvetli bir deneme bilinciyle yazılmış içeriğe rastlamaktayız. Bu yazarların söz konusu ettiğimiz yazılarında sadece sanat, edebiyat konularına değil, hayatın tamamını ilgilendirecek geniş bir çerçevede konu zenginliği bulunduğunu ve bu konular etrafında yazarların kişisel bakış, yorum ve eleştirilerinin söz konusu olduğunu görmekteyiz.
Deneme türü Türk edebiyatında bu adla Cumhuriyet sonrasında görülmüş bir türdür. Servet-i Fünun sonrasında musahabe edebiyatının yoğunluk kazanmış olması da bir anlamda Cumhuriyet dönemindeki denemelere zemin oluşturmuştur.
1 Nisan 1936’da Kültür Haftası dergisinde Peyami Safa, “Musahabe Edebiyatı” başlıklı yazısında, bu türü metotsuz, üslupsuz bulur ve bu özellikleri eserlerinde metot kuramayan yazarların bir sığınağı, bir “lafazanlık sanatı” olarak değerlendirir. Nitekim bizde denemenin ilk ve önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Nurullah Ataç’ın yazılarını da bundan dolayı beğenmemektedir.
Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında deneme türü hakkında ilk bilgi verenlerden biri olan Orhan Burian’ın bu konudaki ilk yazısı da aynı yılda basılmıştır. 1936’da Yücel dergisinde çıkan “Essay Hakkında” adlı yazısında Burian, denemenin bizim edebiyatımızda ve bilhassa Batı edebiyatlarındaki seyri hakkında ve denemenin özellikleri hakkında bilgiler verir. Deneme yerine “essay” sözcüğünü kullanmış olması da henüz edebiyatımızda ayrı bir tür adı olarak denemenin yerleşmediğini göstermektedir. Nitekim dipnotta yaptığı açıklamada kendisinin “essay” adını kullanmasına rağmen bunun yerine Türkçe bir isimlendirme olarak “dengi” demenin uygun olacağını belirtir.
Burian yazısına Montaigne’in Les Essais’inden denemeyi tanıtan alıntılar yaparak başlar. Montaigne’in “Kitabımın konusu ben kendimim.” sözüne vurguda bulunur. Burian denemeyi ise gerek konuda, gerek biçimde herhangi bir kalıba konamadığı için bütün yazı türlerinden daha özgür olan ve amacına daha çabuk ulaşan bir tür olarak tanımlar. Bunun sebebinin ise özün düşünme değil de konuşma olmasından kaynaklandığını belirtir. Burian yazısının devamında denemeyi üslubun amaç olduğu tek yazı türü olarak tanıtır ve Batı edebiyatlarındaki macerasından bahseder. Bacon ve onun tarzındaki denemenin kişiliği silip bilimsel bir yolu tutturmalarına rağmen, Montaigne tarzı denemenin daha yaygın olduğunu belirtir. Bizim edebiyatımızda deneme konusuna gelince bu türün yirminci yüzyıl edebiyatımızın adsız yapıcılarından olduğunu söyler:
(“Birçok yazarlarımızın bu nevide, batılı yoldaşlarınınkiyle boy ölçüşebilecek yazıları vardır. Fakat bunlar nesir gibi müphem bir adla, öteki edebi nevilere verilen itibardan mahrum ortada duruyorlar. Ahmet Haşim bunun en meydanda olan bir örneğidir. Herhangi bir dilde onun nesir parçaları son derece güzel birer essay olurdu. Nitekim o da bunları birer essay olarak yazmıştı. Kitaplarından birine “Bize Göre” adını verişi essay edebi nevinin edebiyatımızda neden adsız, saygısız kaldığını acı acı söylemiyor mu?”)
Nurullah Ataç da 1938’de yazdığı bir yazısında kendisinin münekkit değil de essayist olduğunu söylemektedir: “Bu gazetede, daha başka gazetelerde yazdıklarım -iyi veya kötü- birer essaidir, bir moralistin düşünceleridir. Tekrar ediyorum: Yazdıklarımın iyi olduğunu iddia etmiyorum. Fakat onlar tenkit, critique değildir, essaidir...”demesi deneme adının henüz edebiyatımıza girmediğinin bir başka örneğidir. Yine 1943’te Türker Acaroğlu’nun Yücel dergisinde Nurullah Ataç’a ithafen yazdığı “Essai Tecrübe mi Demektir” adlı yazıda da deneme yerine essai adının kullanıldığını görmekteyiz. Fakat Nurullah Ataç 6.11.1944’te Ulus gazetesinde çıkan bir yazısında essai kelimesinin yanında denemeye de yer verir: “...asıl essai, deneme yazmağa, bir moraliste olmağa heves ederim...” demektedir. Bu bize essai yerine deneme adının yerleşmeye başladığı yılları vermektedir. Nitekim 1940’lı yıllardan sonra denemenin bir tür bilinciyle edebiyatımıza yerleştiğini Montaigne ve Bacon’dan yapılan çevirilerden de anlamaktayız. Sabahattin Eyüboğlu, Montaigne’den yaptığı deneme çevirilerine 1940’da yazdığı önsözde söze Montaigne’in memleketimizde pek tanınmadığından başlar, fakat Montaigne’in ve eserinin Türk okuyucusuna pek de yabancı gelmeyeceğini de belirtir. Aynı çevirilere 1950’de yazdığı Önsöz-II’de Sabahattin Eyüboğlu, denemelerin serbest düşünme tarzına temas eder ve denemeler yoluyla okuyucunun kendini bir yola soktuğunu söyler. Aynı şekilde 1943’te Bacon’ın denemelerinin de kitap halinde çevrildiğini görüyoruz. Saffet Korkut’un Denemeler’i sunuş yazısında Bacon ve denemeleri hakkında bilgi verdiğini görmekteyiz. Korkut’a göre Bacon’ın Denemeler’inin ingiliz nesir tarihinde“devrim yapacak kudrette” önemli bir yeri olmuştur.
Gerçekten de 1940’lı yıllardan sonra deneme bilinciyle yazılmış yazıların ve adı deneme olan kitapların sayısının arttığını görmekteyiz. Nurullah Ataç’ın yanı sıra Refik Halit, Falih Rıfkı, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve daha da sayılabilecek isimler edebiyatımızda denemeleriyle tanınmış isimlerdir. Fakat bu yazar çeşitliliği denemenin sınırlarını kesinleştirme konusunda da sıkıntılar yaratmıştır. Yazarların eleştirel, mizahi, paylaşımcı, kanıtlayıcı, diyalog, mektup veya fanteziye dayalı farklı anlatım tutumları zaman zaman denemeyi diğer düzyazı türleriyle iç içe geçirmektedir.

DENEME TÜRLERİ

Üslup Bakımından Denemeler
İnformal-Senli Benli Deneme
Montaigne tarzı olarak da bilinen bu deneme okuyucu ile senli benli bir üslup içerir. İnformal deneme okuyucu ile samimi bir ilişkiye sahiptir. Özel konular yerine her gün olan şeyleri yazarın keşfettiği orijinal açılımlarla rahat bir atmosfer içinde anlatma tercih edilir. İnformal deneme samimidir, yumuşak bir hava taşır, konuşma diline yakın bir üslupla yazılır. Nurullah Ataç’ın denemeleri bu gruba konabilir.

Formal-Resmi Deneme
Bacon tarzı olarak da bilinen formal denemede ise yazar bir otorite kimliğinde konuşur ya da en azından o konuda yüksek bir bilgi sahibi bir insan konumunda konusunu derli toplu izah eder. Bu tür deneme dogmatik, sistematik ve açıklayıcıdır. Örneklerini ise o konuda yazılmış ciddi makale ve kitaplardan seçer. Yahya Kemal’in denemeleri bu gruba konabilir.

İçerik Bakımından Denemeler
Konusunu Sanat ve Edebiyattan Alan Denemeler
Bu tür denemelerde resim, müzik, dil, şiir roman, hikâye ve benzeri sanat edebiyat ürünleri, teknikleri, yazarları, akımları, kuramları üzerinde yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini söz konusu ettiği denemelerdir. Zaman zaman bu denemelerin öznel bir eleştiri özelliği kazandığı da görülür. Aslında bu tür yazılarda bazen sohbet
ve fıkra türlerine yaklaşan taraflar da dikkatimizi çeker. Bu başlık altında yer alabilecek belli başlı deneme yazarları ve eserleri şunlardır:
• Nurullah Ataç, Günlerin Getirdiği (1946), Karalama Defteri (1952), Sözden Söze (1952)
• Cemal Süreyya, Şapkam Dolu Çiçekle
• Ismet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu (1980)
• Vedat Günyol, Dile Gelseler (1966)
• Orhan Burian, Denemeler Eleştiriler (1964)
• Peyami Safa, Sanat Edebiyat Tenkit (1971)
• Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden (1978), Kültür ve Dil (1982)
• Oktay Akbal: Konumuz Edebiyat (1967), Dost Kitapları (1977), Yaşasın Edebiyat (1977), Temmuz Serçesi (1978), Önce Şiir Vardı (1982), Geçmişlin İçinden(1985), Bir de Simit Ağacı Olsaydı (1990)
• Memet Fuat: Düşünceye Saygı (1960),
• Sezai Karakoç, Edebiyat Yazıları-I (1982), Edebiyat Yazıları-II (1986), Edebiyat Yazıları-III (1996)
• Hilmi Yavuz: Yazın Üzerine (1987)
• Enis Batur: Şiir ve Cinayet (1979)
• Suut Kemal Yetkin: Edebiyat Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952)
• Nermi Uygur: Dilin Gücü (1962)
• Cemil Meriç: Kırk Ambar (1981)

Psikoloji-Felsefe Konulu Denemeler

Bu alandaki denemeleri daha çok psikoloji, felsefe, sosyoloji gibi alanlarda kendini yetiştirmiş olan ve bir kısmı akademisyenlik de yapan yazarlar yazmışlardır. Dolayısıyla bu özel alanların getirmiş olduğu felsefi, psikolojik ve sosyolojik birikimin ve bakış açısının şekillendirdiği bir içerik, bu denemelerde karşımıza çıkar.

• Nurettin Topçu: Türkiye’nin Maarif Davası (1960), Var Olmak (1965), Kültür ve Medeniyet (1970)
• Nusret Hızır: Felsefe Yazıları (1976), Geride Kalanlar (1987), Denemeler(1980)
• Suna Tanaltay: Sevdikçe (1995), Yaşam Nehri (1996)

Şehir Konulu Denemeler

Şehri konu alan yazılar aslında bütün dünya edebiyatlarında çok yaygındır. Klasik Türk edebiyatında da şehrengizler, bu tarzdaki şehir yazılarının edebiyatımızdaki ilk örneklerinden sayılabilir. Fakat bu tarz yazıların gezi yazılarına da yaklaştığını belirtmek gerekir. Bu itibarla yazarın gezip gördüğü yerlerin kültürel, tarihi, mimari, sanatsal boyutlarını bir deneme havası içinde anlattıkları yazıları şehir denemeleri içinde ele alabiliriz.

• Ahmet Rasim: Şehir Mektupları (1912-1913)
• Malik Aksel: İstanbul’un Ortası (1977)
• Yahya Kemal: Aziz İstanbul (1964)
• Ahmet Hamdi Tanpınar: Beş Şehir (1946)
• Nihad Sami Banarlı: İstanbul’a Dair (1986)
• Samiha Ayverdi: İstanbul Geceleri (1971)
• Hilmi Yavuz: Şehirlerin İskeleti (1988)
• Beşir Ayvazoğlu: Şehir Fotoğrafları (1997)
• Ahmet Turan Alkan: Altıncı Şehir (1992)

Sosyal, Siyasi, Dini Konulu Denemeler

Bu gruba giren denemeler, kimi zaman gündelik, kimi zaman da evrensel siyasi, sosyal ve dini konulu denemelerdir. Bu konuda yazan yazarların bazıları bizzat bahsi geçen konularda otorite sayılan veya mesleki bir donanımla bu alanda yazanlar olmakla birlikte, bazıları ise gazetecilik mesleğine mensup olup gündelik konular bağlamında bu içerikte denemeler yazmışlardır.

• Mehmet Kaplan: Nesillerin Ruhu (1967), Büyük Türkiye Rüyası (1969)
• Tahsin Banguoğlu: Kendimize Geleceğiz (1984)
• İsmet Özel: Üç Mesele (1978)
• Nurettin Topçu: İslâm ve İnsan (1969)



Karışık Konulu Denemeler
Gündelik hayat, kadın konusu, günlük problemler, tarih, tabiat ve benzeri farklı farklı konuların söz konusu edildiği denemeler şu başlık altında toplanabilir :
• Ahmet Haşim: Bize Göre (1928), Gurabâhâne-i Laklakan (1928), Frankfurt Seyahatnamesi (1933)• Ahmet Hamdi Tanpınar: Yaşadığım Gibi (1970)
• Cemil Meriç: Mağaradakiler (1978), Bu Ülke (1974)
• Murat Belge: Tarihten Güncelliğe (1983)


HAZIRLAYAN:Gözde DEMİR / Asuman KURT/Envercan ULUĞ



 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst