Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 1.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri 1.Ünite Ders Notları




Cumhuriyet Devri Türk Nesri

  • Dil, diğer insanlarla ilişki kurabilmemizin en yaygın, en kesin, en açık, en sağlam ve en sağlıklı yoludur.
  • Dilin temel varlık sebebi, insanlar arası iletişimi sağlamaktır.
  • insanın hem bireysel hem de sosyal bakımdan gelişmesinin temel dinamiklerinden birisi olması gelir. Bir başka ifadeyle dil, bizim “insan olma” noktasındaki kimlik ve kişiliğimizi inşa eden aslî değerlerin başında yer alır.
  • Dilin millet hayatındaki daha önemli işlevi; kültürün aynası, koruyucusu, taşıyıcısı ve ifade vasıtası olmasıdır.
  • Her dilin sahip olduğu anlam, ses, yapı ve mantık dokusu, o dili konuşan millete aittir. Dilin millet hayatındaki önemi:
  • Atatürk: Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişâfında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.
  • Ömer Seyfettin: Milletimiz nasıl Türklük, vatanımız nasıl Türkiye ise lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevî ve mukaddes vatanımızdır. Manevî vatanın istiklâli, kuvveti resmî ve millî vatanımızın istiklâlinden daha mühimdir. Çünkü vatanını kaybeden bir millet eğer lisanına ve edebiyatına hâkim kalırsa mahvolmaz, yaşar ve yine bir gün gelir siyasî istiklâlini kazanır, düşmanlarından intikamını alır. Fakat bir millet lisanını bozar, kaybederse, hatta siyasî hâkimiyeti bâkî kalsa bile tarihten silinir.
  • Ali Canip Yöntem: Milletleri tutan taştan, topraktan, çelikten yapılmış kaleler değildir; zengin bir dil ve bu dilin üstünde yükselmiş yine zengin bir edebiyattır; öyle ki asırlarca evvel istiklâlini kaybeden nice milletler vardır ki vatanlarının üstünde esen istiklâl kasırgaları onların kökünü kazıyamamış ve bir gün yine meydana çıkmışlardır; çünkü o milletler mazide zengin edebiyatla tetevvücetmiş zengin lisanlarını muhafaza etmişlerdir ve çünkü milliyetle lisan birdir.
  • Yahya Kemal Beyatlı: Bizi ezelden ebede kadar bir millet halinde koruyan,birbirimize bağlayan bu Türkçedir, bu bağ, öyle metîn bir bağdır ki vatanın hudutlarıkoptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar; Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir.
  • Mehmet Kaplan: Türkiye’nin en mühim kültür davası, hiç şüphesiz, dil davasıdır. O, bütün davaların başında gelir. Onu halletmedikçe, kültürle alâkalı diğer meseleleri halletmeye imkân yoktur.
- Dilin birçok farklı kullanımı söz konusudur. Bunlar:

• Sözlü Dil/Konuşma Dili
• Yazılı Dil/Yazı Dili
• Manzum Dil
• Mensur Dil
• Günlük Dil
• Edebiyat Dili
• Bilim Dili

NESiR/DÜZYAZI ÜZERiNE
ü Sözlükte “yayma, saçma, dağıtma” anlamına gelen Arapça kökenli “nesir”in kavram anlamı; “manzum olmayan söz veya yazı”dır. Daha geniş biçimde tanımlamak gerekirse nesir; “herhangi bir duygu, düşünce, olay vb. şeylerin, dilin tabiî yapısına, gramer kaidelerine uygun bir biçimde ve düz cümleler hâlinde yazılı veya sözlü olarak ifadesi”dir.

  • İnşâ; sanatlı ve güzel nesir.
  • Manzum; nazım hâlinde; yani vezinli ve kafiyeli biçimde söylenmiş söz.
Nesir kavramı eski dilde “inşâ, mensûr, mensûre” kelimeleriyle karşılanırkenyakın dönemde “düzyazı” kelimesiyle karşılanmış ve karşılanmaktadır. Nesir kavramı Türk edebiyatında, Tanzimat yıllarından itibaren kullanılmaya başlanmış; ondanönceki dönemlerde büyük ölçüde “inşâ’’ kavramı tercih edilmiştir. Nesir yazarı demek olan “nâsir” yerine de “münşî” kavramı kullanılmıştır.

Daha önceleri dil nesir halinde kulanıldı. Manzum halde kullanımı sınırlıdır. Bununla birlikte ilk edebî eserlerin (destan, trajedi, halk şiiri vs.) hemen hepsi manzumdur. Nesrin edebî bir tür olarak kabulü çok daha sonralarıdır.

Nesrin en belirgin tarafı ve temel şartı, ait olduğu dilin doğal hâli ve bu hâlin kuralları çerçevesinde hayat bulmuş olmasıdır. Nesir, “nazım”da vazgeçilemez olan kafiye ve vezni reddeder; yani manzum değildir. Ayrıca mısralar hâlinde değil, düz cümleler hâlindedir. Öte yandan nesir dili, nazım diline göre çok daha açık ve açıklayıcıdır. Onun varlık sebebi, taşıdığı manayı, en açık ve anlaşılır bir biçimde ifade edebilmektir. Bir başka ifadeyle, nazımda ahenk-ritim endişesi daha ön plândayer alırken nesirde, düşüncelerin dilin tabiî yapısı içindeki ifadesi önem kazanır. Düzenli noktalama işaretleri, nesrin okuyucu tarafından daha rahat anlaşılmasına hizmet eder.

Nesrin en küçük birimi; bir fikri, duyguyu, hareketi, işi, bir hüküm hâlinde ifade eden cümle’dir. Cümlelerin mantıkî sıra içinde bir anlam veya fikir çekirdeği etrafında toplanması ise paragraf’ı; paragrafların hem anlam hem yapı bakımından birlik ve bütünlüğü ise metin’imeydana getir. Bu sebeple metin; herhangi bir konu veya olayın dil vasıtasıyla yazılı, sözlü veya basılı olarak ifadesinden oluşan söz bütünü’dür.

Nesir, kendi içinde ilk önce sözlü nesir, yazılı nesir; yazılı nesir de edebî nesirve edebî olmayan nesir olmak üzere ikiye ayrılır. Bir başka yaklaşımla, kullanım alanı ve bundan kaynaklanan niteliklerine göre dil ürünlerini üç gruba ayırmak gerekir.Bunlar; günlük dil, bilim dili ve edebiyat dili’dir. Bunlardan sadece edebî dil ekseninde var olan nesirler edebî nesir, diğer dillerle kaleme alınan nesirler ise edebî olmayan; didaktik nesirlerdir.

Edebî nesir, çok daha titiz bir dikkatle kaleme alınmış, alelâdelikten uzak, belli bir bilgi, fikir, duygu, yorum derinliğine sahip, okuyucuya estetik haz verebilen ve edebîlik özelliğine sahip nesirdir. Edebî nesirde şair ve yazar, dilin kaidelerine bağlı kalmak şartıyla, kendine has ifade biçimleri ve edebî sanatları kullanabilir. Bu, onun üslûbunu oluşturur.

Edebî nesir; masal, efsane menkıbe, halk hikâyesi, roman, hikâye, tiyatro, deneme gibi pek çok türü kapsar. Edebî olmayan nesir ise, bilimsel ve didaktik eserler ile günlük hayatın değişik alanlarında karşımıza çıkar. Sanat endişesi taşımayan bu nesir, edebî nesre göre, daha açık ve açıklayıcıdır. Öncelik, bilgi ve değerlerin açık ve anlaşılır biçimde okuyucu/dinleyiciye aktarılmasıdır.
CUMHURIYET ÖNCESI TÜRK NESRİNE GENEL BIR BAKIŞ
Türklerin islâm kültür ve medeniyeti (X-XI. yüzyıl) ile Batıkültür ve medeniyeti (XIX. yüzyıl) dairelerine girişleri, dil ve nesirlerindeki ana dönemleri belirler.

Türk nesrinin tarihini, sahip olduğu özellikler bakımından üç ana başlık altında incelenir:

I- Tanzimat Öncesi Türk Nesri
Tanzimat öncesi Türk kültürü ve edebiyatında asıl olan şiirdir. Bir hayli geri plânda kalan ve
çoğu zaman edebî bir değer olarak kabul edilmeyen nesir, çok açık biçimde şiirin tesirindedir.
şiire bir hayli uzak olan didaktik ve ahlâkî metinlerin bile manzum hâlde yazılması, bu hususun somut örneklerinden birisidir.

Tanzimat öncesi Türk nesri, islâmiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana döneme ayrılır

A- İslâmiyet Öncesi Türk Nesri: Sözlü edebiyat devri ürünüdurumundaki sav’ ları, bu dönemin ilk nesir örnekleri olarak kabul etmek mümkündür.Yenisey(V. ve VI. y.y.) ve bilhassaOrhun Yazıtları(VIII. y.y.), yazılı edebiyat dönemi Türk nesrinin ilk ve en önemli örnekleridir. Sade, açık ve işlek bir dile sahip olan Orhun Yazıtları, Bilge Tonyukuk ve YolluğTigin tarafından yazılmıştır. Uygur dönemi nesri ise, Maniheizm ve Budizm çerçevesinde şekillenen metinlerde (Irk Bitig, AltunYaruk, Prens Kalyanamkara ve Papam Kara Hikâyesi,SekizYükmek) ifadesini bulmuştur.

B- İslâmiyet Sonrası Türk Nesri: Türk milletinin Orta Asya’dan Batı’ya doğru bir göç süreci içine girmesi, islâm dinini kabul etmesi, bu çerçevede söz konusu olan farklı kültürlerle karşılaşması, alfabe değiştirmesi ve yeni bir medeniyet dünyasına katılması gibi sebepler, IX.-XIV. yüzyıllar arasındaki dönemde Türk nesrinin önemli ölçüde duraklamasına sebep olmuştur. Bununla birlikte islâmiyet’i kabul edişten bir süre sonra XI. yüzyılda Karahanlılar bölgesinde bu dönemin eserleri vücut bulmaya başlar. Bunların başında da Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyıkve DivanuLügati’t-Türk yer alır. Daha sonra Harezm sahasına ait Rabguzî’ninKısas-ıEmbiyâ’sı, Altınordu sahasına ait KerderliMahmud b. Ali’nin Nehcü’l-Ferâdis’i, Altınordu sahasına ait Kodeks Komanikus, Çağatay sahasına ait Ali ŞirNevâî’ninMecâlisü’n-Nefâisve Muhakemetü’l-Lugateyn’i, Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk ve Şecere-i Terâkime’si ve ilk Kur’ân tercümeleri, islâmî dönemin ilk nesir örnekleri olarak anılabilir. İslâmiyet sonrası Türk nesri, XV. yüzyıldan itibaren Divan edebiyatının oluşumu ile birlikte -özellikle Anadolu’da- iki kola ayrılır. “Tanzimat’tan önceki Türk edebiyatında nasıl biri halk, ötekisi yüksek ve kültürlü tabakaya has, dil ve üslûp bakımından birbirinden tamamı ile farklı iki şiir ananesi var idiyse, tıpkı bunun gibi,
biri halk kitaplarında kullanılan kısa, açık ve sade, ötekisi resmî kitabet, muhaberat,
tarihî, ilmî eserlerde kullanılan, umumiyetle uzun, dolaşık, kapalı ve süslü iki nesir vardı.”

Halk Edebiyatında Nesir: Bütünüyle halkın malı olan bu nesir, çok büyük ölçüde sözlü geleneğe bağlıdır. Ağızdan ağıza veya nesilden nesile sözlü olarak aktarı lagelmişltir. Masallar, efsaneler, menkıbeler, hikâyeler, mizahî fıkralar, halk nesrinin belli başlı türlerini teşkil eder. Halk nesrinin temel özelliği, tamamıyla halk dili ile ifade edilmiş olmasıdır. Bu sebeple açık, yalın ve doğaldır. Ancak söylendiği anda yazıya geçirilmediği için halk edebiyatı nesri üzerinde konuşmak zordur. Bazıları, üzerinden bir hayli zamandan geçtikten sonra yazıya geçirilmiş ve günümüze ulaşma imkânı bulabilmiştir. Bunun en güzel örneği, XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın başında yazıya geçirilmiş olan Dede Korkut Hikâyeleri’dir. Toplam on iki hikâyeden meydana gelen Dede Korkut Hikâyeleri’nde, manzum ve mensur anlatım iç içedir. Mensur kısımlar açık, yalın ama işlenmiş ve ahenkli bir dile sahiptir. Yer yer de kalıplaşmış ifadeler yer alır

Divan Edebiyatında Nesir: Genellikle tarih, destan, hikâye,seyahatnâme, biyografi, mektup ve didaktik eserler gibi türler etrafında hayat bulan
- Divan nesri, üç gruba ayrıldığı görülür.
  • Sade Nesir
  • Orta Nesir
  • Süslü Nesir
Sade Nesir: Sade nesrin temel niteliği, halk dili veya konuşmadiline yakın özelliklere sahip olmasıdır. Yalınlık, açıklık, tabiîlik, düşünce ve olayların doğrudan doğruya ifadesi, sade nesrin asıl özellikleridir. Onda sanat yapmadüşünce ve gayreti söz konusu değildir. Kur’ân tefsirleri, hadis kitapları, menkıbevi islâm tarihleri, fütüvvetnâmeler, menakıpnâmeler, gazavatnâmeler, dinî-destanîhalk kitapları, halk hikâyeleri, halka mahsus tasavvuf, ahlâk kitapları, sade nesrinhâkim olduğu eserlerdir. Mercimek Ahmet’in Farsçadan çevirdiği Kâbusnâmebunlardanbirisidir.


Fütüvvetnâme; din uğruna yapılan savaşları anlatan eser.

Gazavatnâme; din uğruna yapılan savaşları anlatan eser.

Menakıpnâme; Çeşitli kişi ve olaylara dair dinî ve tasavvufî menkıbeleri anlatan eser.

  • Orta Nesir: Medrese eğitimi almış, üst zümrelerin içinde veya onlarla çeşitli seviyelerdeirtibatı olan yazarların çoğu orta nesri tercih etmiştir. Zaman zaman süslünesrin unsurlarını da bünyesinde yer veren, bu sebeple halk konuşma dilindenuzaklaşan orta nesirde temel amaç, sanat yapmaktan çok düşüncenin okuyucuyailetilmesidir. Nâimâ’nınTarih’i, KatipÇelebi’nin Mîzân’ül-Hak’ı, Evliya Çelebi’ninSeyahatnâme’si, Koçi Bey’in Risale’si ve bazı dinî eserler, fetvalar, sefaretnâmeler,orta nesrin örnekleridir.
  • Süslü Nesir: Fatih Sultan Mehmet devrinden itibaren (XV. yüzyıl) görülmeyebaşlayıp gittikçe gelişen süslü nesir (inşâ), sanat endişesi ekseninde var olan ve Divanşiiri tesiri altında kalan nesir çeşididir. Yüzyıllar boyu tek edebî nesir olarakkabul edilen süslü nesirler, yoğun Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları, bol secileri,uzun cümleleri ve sun’î yapısı ile diğer iki nesir türünden ve halk dilindentamamen uzak ve farklıdır. Bu tür nesir yazarına münşîdenir. Veysî ve Nergisî’ninkalemlerinde en üst noktaya ulaşan süslü nesir, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Sâlim,Safayî tezkirelerinde; Hoca Sadedin ve Karaçelebizâde Abdülaziz tarihlerinde; SinanPaşanın Tazarrunâme’sinde örneklerini bulmuştur.
II- Tanzimat Sonrası Türk Nesri

Türk toplumunun Batı’ya yönelmesi, hayatın pek çok alanında olduğu gibi,kültür, edebiyat ve dilinde de önemli değişikleri beraberinde getirmiştir. Bu değişikliklerin ilki, önceki dönemde esas olan şiir hâkimiyetinin nesre geçmiş olmasıdır. ikincisi ise dilin, zaman içinde eski pürüzlerinden temizlenerek sadeleşmesidir.

Tanzimat nesrinin ilk örnekleri resmî yazılmalarıdır.

Böyle bir ortamda hayatımıza giren gazete ve mecmualar, Tanzimat sonrası
nesrinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında temel faktör durumundadır. Takvim-i Vekâyi(1831), Ceride-i Havadis (1840), Tercüman-ı Ahvâl (1861), Tasvir-i Efkâr(1862) gibi ilk gazeteler, haklı olarak halka hitap etmeyi amaçlarlar. Bu amaç, halkın anlayabileceği bir nesir dilini kaçınılmaz kılar. Nitekim Şinasi, Tercüman-ı Ahvâl önsözünde gazetenin “giderek umum halkın anlayabileceği bir dil” ile yayınlanacağını belirtme lüzumu hisseder.

Bunun ötesinde gazete ve dergilerde yayımlanan veya tefrika edilen makale, fıkra, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri gibi yeni türler -şiire göre- hızla nesrin alanını genişletir. Bütün bu olumlu gelişmelere 1727 yılında kurulan matbaan›n ve giderek artan matbaa imkânının getirdiği kolaylıkları da ilâve etmek gerekir. Böylece kullanım alan› itibariyle, kendinden önceki dönemlere göre çok daha genişleyen Tanzimat sonrası Türk nesri, dilin gelişimine paralel olarak da giderek sadeleşir. Şinasi,Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Mithat Efendi, şemsettin Sami, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi yazarlar, Tanzimat nesrinin oluşmasında önemli katkıları bulunan isimlerdir.

Söz konusu olumlu gelişme, Servet-i Fünûn (1896-1901) ve Fecr-i Âti (1909-1912) mektepleri dönemlerinde, benimsenen sanat anlayışı yüzünden bir dönemduraklar ve nesir dilinde ağırlaşma görülür. Çünkü Cenap şahabeddin, SüleymanNazif, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Haşim gibi isimler, toplumahitap eden bir edebiyat anlayışı yerine sanatı ve sanatkâraneliği esas alan bir edebiyatanlayışını benimserler.

Tanzimat sonrası nesrindeki asıl plânlı sadeleşme Ömer Seyfettin, Ali Canip veZiya Gökalp’ın II. Meşrutiyet’ten sonra (1911) başlattıkları Yeni Lisan ve Millî Edebiyathareketiyle mümkün olur. Adı geçen hareketin temel düşüncesi şu ilkeler etrafında toplanır:
Bundan böyle Arapça ve Farsça gramer kaidelerine göre tamlama yapılmaması ;bazı küçük istisnalar dışında (fevkalâde, darb-ı mesel, sevk-i tabiî gibi) Arapça ve Farsça tamlamaların kullanılmaması;
Bundan böyle Arapça ve Farsça çoğul eklerinin (kâinât, inşaât, ahlâk, Müslüman gibi klişe hâline gelmişler müstesna) kullanılmaması;
Bundan böyle Arapça ve Farsça edatların (ama, şayet, şey, keşke, lâkin, hem,hemen, henüz, yani müstesna) kullanılmaması;
Arapça ve Farsçadan dilimize geçmiş ve halk tarafından benimsenmiş (Türkçeleşmiş)kelimelerin korunması ve söylendiği gibi yazılması;
Konuşma dilinin özünü teşkil eden istanbul Türkçesinin yazı dili hâline getirilmesi;
Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmaması;
Unutulmuş (arkaik) Türkçe kelimelerin diriltilmeye çalışılmaması.

Kısacası Yeni Lisan hareketinin dilde yapmak istediği şey, Türkçeyi yabancıdil kaidelerinden ve halkın dilinde kullanmadığı yabancı kelimelerden temizlemek,mevcut konuşma dili ile yazı dili arasındaki ikilik ve uçurumu ortadan kaldırmak ve konuşma dilini yazı dili hâline getirmektir.

Resmî yazışmalarda bir süre daha devam eden eski dil alışkanlıklarını, zaman içinde aynınoktaya gelir ve Türk nesri konuşma veya halk diline yaklaşır. Ömer Seyfettin,Ziya Gökalp, Ahmet Hikmet, Refik Halit, Reşat Nuri, Halide Edip gibi çeşitliyazarların eserlerinde (hikâye, roman, makale, hatıra vb.) somut örneklerine kavuşur.Artık bu dönem nesrinde, düşünce, duygu, intiba ve olayların açık bir biçimdeifadesi temel esastır. Cümle, anlam bakımından açık ve yalın; yapı itibarıyla da basit ve kısadır.



CUMHURİYET SONRASI TÜRK NESRİ
Cumhuriyet Döneminde Türkçe
Cumhuriyet devrinde dili olumlu veya olumsuz yönde etkileyen bazı gelişme veya olaylar mevcuttur.Harf inkılâbı, Türk Dil Kurumunun kurulması, basın-yayın imkânlarının gelişmesi, okuma-yazma ve okullulaşma oranının artması, dilde özleştirme çalışmaları, Cumhuriyet devrinde dilin venesrin gelişmesinde olumlu veya olumsuz yönde etkileyen önemli hususlardır.

Harf İnkılâbı:Cumhuriyet sonrasında dil ve kültürümüzdeki en önemli gelişmelerinbaşında, 3 Kasım 1928’de gerçekleştirilen harf inkılâbı gelir. Arap alfabesindenLatin kökenli yeni Türk alfabesine geçiş, öncelikle okuma-yazmada ciddikolaylıkları getirmiş; Arap alfabesinin getirdiği bazı sıkıntıları ortadan kaldırmış;Türk milletinin Batılı milletlerle olan uyumunu kolaylaştırmıştır. Bununla beraberharf inkılabın -belli bir süre de olsa-, kalem sahiplerinin yeni alfabeyi alışma; gazete,dergi ve kitap basımında birtakım sıkıntılara yol açtığı da bir gerçektir.

Türk Dil Kurumu: Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz 1932’de bizzat Atatürk’ündirektifiyle kurulmuştur. Amacı; Türk dili üzerinde araştırma ve incelemeler yaparakproblemlerinin ortadan kaldırılması, zenginleştirilmesi ve millette ortak bir dilbilinci oluşturulmasıdır. Nitekim kurulduğu yıl (26 Eylül-5 Ekim 1932), Atatürk’ünde iştirakiyle Dolmabahçe Sarayında Birinci Türk Dili Kurultayı toplanmış ve dilleilgili çeşitli konular tartışılmıştır. Aradan geçen seksen yıl müddetince Türk Dil Kurumuçalışmalarını sürdürmüştür. Buna, yine Atatürk tarafından kurdurulan ve dille yakın alâkası bulunan Türkiyat Enstitüsü (1924) ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi(1936) ve çalışmalarını da ilâve etmek gerekir.

Dil Çalışmaları: Cumhuriyet döneminde Türk Dil Kurumu, Türkiyat Enstitüsü,Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve çeşitli üniversitelerde Türk diliüzerine pek çok derleme, tarama, gramer ve sözlük çalışmaları yapılmıştır. Sekizciltlik Tarama Sözlüğü (1943-1976), on iki ciltlik Derleme Sözlüğü (1963-1983),Karşılaştırmalı Lehçeler Sözlüğü (1992), çeşitli meslek veya bilim dallarıyla ilgili terimsözlükleri (Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Biyoloji Terimleri Sözlüğü, Eğitim TerimleriSözlüğü, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, Matematik Terimleri Sözlüğü (vb.), sözlük çalışmalarından sadece birkaçıdır. ilk ciddi Türkçe sözlük olan ve1901’de yayımlanan şemsettin Sami’nin hazırladığıKamus-ı Türkî’de toplam 35.000kelime mevcut iken Türk Dil Kurumunun yayımladığı son Güncel Türkçe Sözlük’te100.000’nin üzerinde kelime mevcuttur.

Basım-Yayım imkânlarının Gelişmesi: Belirtmek gerekir ki Cumhuriyet dönemindebasım-yayım imkânlarında büyük bir gelişme olmuştur. Memleketimizdematbaanın ilk kurulduğu 1727’den 1928’e kadarki iki yüz yıllık dönemde toplam25.000 kitap basılmışken, sadece 2004 yılında basılan kitap sayıısı 15.000’nin üzerindedir.(Argunşah 2005: 44) Dilin gelişmesindeki bir başka önemli faktör Cumhuriyet’inkuruluş yıllarında % 5 olan okuma-yazma ile okullaşma oranlarındaki
büyük artışlardır.

Dilde Özleştirme Çalışmaları: Cumhuriyet devrinde dil ve nesri etkileyen asılönemli gelişme, Türk Dil Kurumu merkezindeki dilde özleştirme çalışma veya politikalar›dır. Atatürk’ün vefatından sonra tek parti döneminde yoğunlaşan ve 1960-1980 yılları arasında da devam eden “Öz Türkçecilik” anlayışı, bir taraftan kutuplaşmayıberaberinde getirmiş, bir taraftan da “tasfiyecilik”e dönüşüp Türkçeyi sarsmıştır. Öz Türkçecilik cereyanı, dile yüzyıllar önce girmiş, halk veya konuşma dilineyerleşmiş Arapça ve Farsça bütün kelimelerin atılması, yerlerine de

Türkçelerinintüretilmesi anlayışına dayanır. Hareketin asıl rahatsız edici yan›, ciddi bir dilbilincinden ziyade ideolojik düşünce temeline dayanmış olmasıdır. Sonuçta Türkçedenpek çok kelime atılırken kelime hazinesi daraltılmış, yeni nesillerin HüseyinRahmi, Halide Edib, Yakup Kadri, Refik Halit, Mehmet Âkif, Yahya Kemal gibi yazarve şairlerin eserlerini bile anlamalarını zorlaştırmıştır. 1980 sonrasında önemliölçüde zayıflayan bu anlayış ve çalışmalar, dilin giderek kendi doğal seyri içindegelişme ve değişmesinin kapılarını aralamıştır.

Yabancı Dillerin Türkçeye Etkisi: Cumhuriyet devrinde dil ve nesri etkileyenbir başka önemli gelişme, özellikle 1960 sonrası dönemde giderek belirginleşenbaşta ingilizce ve Fransızca olmak üzere- yabancı kelimelerin Türkçeye girişindekiartıştır.

Cumhuriyet Döneminde Nesir
Cumhuriyet dönemi Türk nesri, zamana bağlı kendi iç değişmeleri dikkate alındığında iki döneme ayrılabilir. Bu iki dönem; 1923-1940 dönemi Türk nesri ve1940-2010 dönemi Türk nesridir.

1923-1940 Dönemi Türk Nesri
Cumhuriyet sonrası Türk nesri için bilinmesi ve belirtilmesi gereken ilk husus, yukarıda kısaca özetlenen Tanzimat sonrası, özellikle Yeni Lisan ve Millî Edebiyat hareketisonucu oluşan nesrin devamı olmasıdır. 1923 öncesinden devralınan dil vebu dil ekseninde var olan nesir, Cumhuriyet nesrinin temelini teşkil eder. Bu gerçeğin en önemli sebebi, Cumhuriyet öncesi yazarlarının büyük ölçüde hayatta olmaları ve yazma faaliyetini sürdürmeleri ile yine Cumhuriyet öncesi dil anlayışınınönemli bir değişme göstermeden devam etmekte oluşudur.

Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Refik Halit, Yakup Kadri, Halide Edip, Memduh Şevket, Reşat Nuri, Ahmet Hikmet, Mehmet Emin, Yahya Kemal, Faruk Nafiz gibiCumhuriyet öncesi yazar ve şairlerinin kalemlerinde ilk olgun, kusursuz ve güzelörneklerini bulan XX. yüzyıl Türk nesri, aynı kişilerin Cumhuriyet döneminde kalemealdıkları eserlerde daha da gelişip zenginleşir. Yeni nesilden Peyami Safa,Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar, Nurullah Ataç,Hamdullah Suphi, Necip Fazıl Kısakürek ve daha pek çok yazar, bu nesri, geçişdöneminin kusurlarından büsbütün temizleyip işleyerek çok daha olgun seviyeyeyükseltirler. Döneme hâkim olan “millî dil” şuuru, Türk dili üzerine yapılan ciddiçalışmalarla bir kat daha güçlenir.

1923-1940 dönemi nesir türleri karşılaştırmalıolarak incelendiğinde, hem düşünce hem de kullanım olarak, bu tür çalışmalarınsomut sonuçlarını görmek mümkündür.

Meselâ Cumhuriyet öncesinde konuşma dilinde kullanılmayan Arapça ve Farsçakelime ve tamlamalarla yüklü, sun’î ve bir hayli kapalı bir dil ile şiir ve nesirleryazan Ahmet Haşim ve Cenap Şahabettin gibi şair ve yazarlar, Cumhuriyet sonrasında dillerini daha anlaşılır bir düzeye getirirler. Halit Ziya Uşaklıgil, daha öncedenkaleme aldığı romanlarının dilini sadeleştirme ihtiyacı duyar.

1940-2010 Dönemi Türk Nesri
Tek parti döneminde güçlenenÖz Türkçecilik çalışmaları, ikinci Dünya Savaşı sonrası belirginleşen çeşitli ideolojik hareketler, 1950 sonrası dönemde çok daha hızla gelişen basım-yayım ve iletişimimkânları, küreselleşme olgusu gibi etkenler, 1940 sonrası Türk nesrinde birtakım gelişme ve değişmelere sebep olur. Bu değişmelerin başında, Arapça ve
Farsça kökenli kelimelerin atılıp yerine türetilen yeni kelimelerin nesir dilinde yer
alması gelir. ikinci bir husus, özellikle çeşitli bilimsel alanlar, basın-yayın, televizyon,internet, ticaret, ekonomi sahalarıyla ilgili nesir dilinde giderek artan orandayabancı kelimelerin yer almasıdır.

Cumhuriyet Döneminde Nesir Türleri
Cumhuriyet dönemi nesrini tasnifte kullanılabilecek birbaşka ölçüt, bu nesrin niteliğidir. Çünkü kullanıldığı saha ve kullanma amacı ile budoğrultuda şekillenecek olan dil, nesrin özelliğini belirlemede son derece önemlidir.amacımız, dilin kullanım biçimi ve ortaya konan metnin niteliğini belirleyecektir. Buna göre Cumhuriyet dönemi
Türk nesri 4’e ayrılır:
  • Edebi Nesir
  • Bilimsel Nesir
  • Didaktik Nesir
  • Günlük Nesir
Edebî Nesir
Cumhuriyet nesrinin en geniş, en kusursuz, en zengin ve en güzel kısmını edebînesirler oluşturur. Belli bir sanat endişesi ve yeteneğine sahip yazarların kalemindençıkan edebî nesirler, diğer amaçlarının yanında, güzellik ve okuyucuya estetikhaz verme amacıyla kaleme alınırlar. Onlarda dil, olabildiğince kusursuz vehatasız bir biçimde kullanılır. Kelimelere temel anlamlarının yanında bilinen veyabilinmeyen yan anlamlar yüklenir. Benzetme, istiare, tezat, mecaz, kinaye gibi çeşitliedebiyat sanatlarına sahip olan dil, günlük dilin çok üstünde bir zenginlik ve derinlik kazanır. Bir başka ifadeyle edebiyat eserinde dil, günlük ve ilmî dille aynıkaynaktan beslenmesine veya aynı dil unsurlarını kullanmasına rağmen, onlardanbir hayli farklı ve başka bir dildir. Söz konusu farklılık, tamamıyla dil veya dilunsurlarının farklı biçim ve tarzda kullanılmasından; onlara farklı anlam, ses, çağrışım ve duygu değerleri yüklenmesinden; onların yeni ve orijinal terkiplere dönüştürülmesindenkaynaklanır. Edebî dil, dilin alelâde bir iletişim “vasıta”sı olmaktançıkarılıp “amaç” seviyesine yükseltilmesi ve sanat objesine dönüştürülmesiile elde edilir. Yazar ve şair dediğimiz insanlar, sahip oldukları olağanüstü sabır, gayret, hassasiyet, zevk-i selim ve kabiliyetleriyle böyle bir dil terkibinin sanatkârlarıdır. Hepimizin çok iyi bildiğini zannettiğimiz dil, onların kaleminde dinleyenve okuyanda heyecan ve hayranlık uyandıran bir güzellik objesine; yaniedebiyat sanatına dönüşür. Tıpkı alelâde bir mermer kütlesinin heykeltıraşın elindenâdide bir heykele dönüşmesi gibi. Buradan hareketle diyoruz ki edebî dil, diliçinde bir “üst dil”dir.

Cumhuriyet dönemi edebî nesrinin en somut ve en yaygın örnekleri, elbette ki,her biri bir edebî tür olan hikâye, roman, tiyatro, mensur şiirlerdir. Seyahat, anı,günlük, mektup, makale, fıkra, deneme, biyografi, otobiyografi, mülâkat ise, Cumhuriyet nesrinin diğer türlerini oluştur.

Türlerin dil bakımından en önemli ortak yanları, hepsinin de mensur olmaları; yani nesir diliyle kaleme alınmış olmalarıdır.

Bilimsel ve Öğretici Nesir
Cumhuriyet döneminin nesrinin ikinci ana kolunu, bilimsel ve öğretici/eğitici özelliğe sahip metinler oluşturur. Felsefe, tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ilâhiyat,iktisat, fizik, kimya, biyoloji, tıp gibi bugün her biri bağımsız bir bilim dalı hâlinegelmiş pek çok alanla ilgili bilgileri içeren kitap, makale ve bildiriler bilimsel nesirmetinlerini oluştururlar.

Bilimsel nesir, açık, yalındır. Ayrıca içerdiği bilgiyi açıklayıcı ve öğreticiliği esasalır. Amacı, işaret edenle edilen arasında tam bir uygunluk kurmaktır. Bu sebepleokuyucunun dikkatini kendi üzerine çekmeden işaret ettiği şeye, açık ve kesin bir
biçimde götürür. Kelimeler bütünüyle temel anlamlarında kullanır. Ayrıca ilim dilinin
kendine has “terim”leri mevcuttur. Nesir metni bu terimler ekseninde vücutbulur. Dolayısıyla ilim dili matematik ve sembolik mantık gibi, bir işaretler sistemiolma ve evrenselleşme eğilimi gösterir.

Birebir bilimsel bir içeriği veya bilimsellik iddiası olmayan; daha çok okuyucuyukültürel, sosyal, ahlakî, dinî vb. yönlerden bilgilendirme ve eğitme amacını esas alanmetinleri de eğitici/öğretici nesir metinleri olarak isimlendirmek gerekir. Dinî, ahlâkî,fikrî, siyasî, felsefî içerikli kitap, makale veya yazıları bu grupta düşünmek gerekir.
Eğitici/öğretici nesirdeki asıl amaç da öncelikle anlaşılır olmaktır. Bu amacın dileyansıyan sonucu yalınlık ve açıklıktır. Çünkü anlamdaki kapalılık veya karmaşıklık, metnin amacına ulaşmasını ortadan kaldırır. Telkin edicilik, eğitici/öğretici nesrin bir diğer önemli özelliğidir.

Günlük Nesir
Dilin en yaygın olarak kullanıldığı alan, hiç şüphesiz günlük hayattır. Evde, sokakta,çarşıda, pazarda, kahvede, okulda insanlar birbirleriyle dil aracılığıyla iletişimdebulunurlar. Dolayısıyla Cumhuriyet nesrinin üçüncü yaygın türünü, günlük hayatiçindeki nesir oluşturur. Günlük hayat içindeki dil kullanımının çok büyük birbölümü sözlü nesirdir.
Günlük hayat içindeki nesrin bir başka yaygın kullanım alanını, devlet veya özel sektör kurumlarındaki yazışmalar (dilekçe, rapor, program vb.) oluşturur.

HAZIRLAYAN:Gözde DEMİR / Asuman KURT/Envercan ULUĞ
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst