Açıköğretim İktisada Giriş 2 / 1. Ünite Ders Notları / Ders Kitabı

nzeytinevi

Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2013
Mesajlar
764
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Açıköğretim İktisada Giriş 2 Ders Notları / Ders Kitabı


1.ÜNİTE -

MAKRO İKTİSADIN TEMELLERİ

Mikro İktisat, iktisadın mikro birimleri olan bireyler (tüketiciler) ve firmaların (üreticiler) iktisadi faaliyetlerini inceleyen ve aynı zamanda ihtiyaç, fayda, değer ve fiyat kavramlarını analiz eder.
*Makro iktisat ekonomiyi bir bütün olarak ele alan ve bu bütün içindeki birimlerin ayrı ayrı dengeleri değil de ekonominin tüm dengesini araştıran bir iktisat dalıdır. Toplam gelir, toplam tüketim, toplam tasarruf, toplam yatırım ve fiyatlar genel seviyesi, ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıkları, istihdam, büyüme, enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konular makro iktisadın temel ilgi alanlarıdır.

Makro İktisadın Doğuşu ve Keynes

Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” (1776), iktisadi analizin doğuş yılı olarak kabul edilmektedir (18.yy). Adam Smith’in içinde bulunduğu Klasik iktisatçılar fiyat mekanizmasının görünmeyen bir el gibi işlediğini, piyasayı daima tam istihdamda dengeye getirdiğini ileri sürmüşlerdir. Klasikler denge durumunun zaman zaman ufak değişiklikler geçirebileceğini ancak bozulan dengenin kendiliğinden tekrar tam istihdama geleceğine inanmışlar ve makro iktisatla ilgilenmemişlerdir. 1930 yılı ve sonrası dönem makro iktisadın ortaya çıkışı anlamında oldukça önemlidir. Büyük Bunalım dönemi olarak da adlandırılan 10 yıllık süreçte, işsizlik oldukça yüksek düzeylere çıkmıştır. Bu kadar uzun süren yüksek işsizlik dönemini açıklayabilmekte Klasik iktisadi düşüncenin yetersiz kalması, makro iktisadın doğup gelişmesine öncülük etmiştir.

*Büyük Bunalım döneminin (1929) özellikleri: büyük boyutlu işsizlikler ortaya çıkmıştır, gelir önemli ölçüde azalmıştır, mal ve hizmet üretimi düşmüştür, yaşanan borsa çöküşleri sonucunda milyarlarca dolarlık kişisel servet kaybedilmiştir, geniş ve yaygın şekilde iflaslar yaşanmıştır.

Bu dönemde “Büyük Buhran”’ı açıklayan ve devletin belli politikalarla ekonomik çöküntülerin üstesinden gelebileceğini iddia eden bir iktisadi düşünür, John Maynard Keynes’in görüşleri öne çıkmıştır.

İktisat tarihinin en önemli çalışmalarından birisi,John Maynard Keynes’in 1936’da yayınlanan “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” isimli kitabıdır. Keynes, Klasik modellerin öne sürdüğü şekilde istihdamın fiyatlar ve ücretler tarafından belirlendiği görüşünü reddetmiş ve ekonomide üretilen mal ve hizmetlere olan toplam talebin, istihdamı belirleyen temel faktör olduğu görüşünü geliştirmiştir. Keynes, Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun kurulmasında ve II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası para sisteminin oluşumunda, kitabındaki düşüncelerinin dışında önemli katkılar yapmıştır. Keynes devletin çeşitli politikalarla ekonomiye müdahale edebileceğini, böylece üretim ve istihdam hacmi üzerinde etkili olabileceğini savunmuştur.


MAKRO İKTİSADIN BİLEŞENLERİ

Mal ve hizmetlerin üretim, tüketim, alım ve satımı,ihracat ve ithalatı, bunlar karşılığında yapılan ödemeler, borç alma- verme ve yatırım gibi ekonomik faaliyetler makro ekonomik yapı içinde gerçekleşmektedir.

Ekonomideki Faaliyetlerin Döngüsel Akımı :

Makro iktisat ekonomide dört temel gurubun (hane halkı, firmalar, devlet ve dış alem) davranışları üzerinde durmaktadır.

Bunu ‘’Ekonomideki Faaliyetlerin Döngüsel Akımı’’ yardımıyla üç aşamalı olarak açıklayabiliriz:

Birinci aşama, ‘’mal ve hizmet akımı’’dır. Bu akımın başlangıç noktasını hane halkı ve firmalar oluşturur.
İkinci aşama devletin yer aldığı, vergiler ile mal hizmetlerin oluşturduğu bir süreçtir.
Üçüncü aşamada ise dış alem ilişkileri yer almaktadır.

Firmalar hane halkı için tüketim malları sağlamaktadır. Buna mal ve hizmet akımı denir. Diğer tarafta firmalar ürettikleri malları hane halkına sattıkları için, hane halkı bu malların karşılığını ödeyeceklerdir. Bu sayede mal akımına ters yönlü bir para akımı daha oluşacaktır. Buna da harcama akımıdenilebilir.

Hane halkı üretim için gerekli üretim faktörlerini (doğa, sermaye, emek) firmalara sağlamaktadır. Burada hane halkının üretim kaynağı olarak verdiği sermaye emek ve doğa karşılığında ters yönlü rant, ücret ve faiz hane halkına gelmektedir. Bu aynı zamanda hane halkının gelirlerini oluşturmaktadır. Buna gelir akımı da denilebilir.Diğer bir ekonomik birim ise devlettir. Devlet kamu hizmetini yerine getirebilmek için vergi toplayarak gelir elde etmektedir.

Bu vergiler dolaylı ve dolaysız vergi olarak ikiye ayrılır. Dolaysız vergiler; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, taşıt vergisi gibi doğrudan vergi dairelerine yatırılan vergilerdir. Dolaylı vergiler ise ürün fiyatlarına karışmış durumda olan vergilerdir.

Devlet, vergileri firmalar ve hane halkından toplayarak devletin gelirini oluşturmakta, aynı zamanda topladığı vergi karşılığında firma ve hane halkına kamu hizmeti sağlamaktadır. Ayrıca devlet, kamuda çalışacak emek ve sermayeyi de hane halkından hizmet akımı ile sağlarken ters yönde hane halkına gelir akımı oluşmaktadır. Devlet firmalardan da kamu hizmetini sağlamak için mal ve hizmet alımı yapmaktadır. Bunların karşılığı olarak da harcama akışı oluşmaktadır.

Günümüz ekonomileri artık dışa açık ekonomilerdir. Bu anlamda ekonomik birimler bir taraftan dış satım(ihracat) yapmakta, diğer taraftan da dışarından alım (ithalat) yapmaktadır. Buna göre ithalat karşılığı diğer ülkeler doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, bizim ülkemize doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır. Diğer taraftan ihracat karşılığında ise bizim ülkemize doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, diğer ülkelere doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır.

Bir ekonomide makro ekonomik dengenin gerçekleşmesi gelir, harcama eşitliğinin sağlanabilmesine bağlıdır. Bunun için ekonominin geneli için elde edilen gelirin tamamının harcanması gerektiği açıktır. Yani harcanmayan, arta kalan hiçbir gelir kalmamalıdır. Bunun anlamı ekonomik birimlerin tasarruf yapmamasıdır. Oysa gerçek yaşamda bu mümkün değildir.

Günümüz ekonomilerinin işleyişinde finansal sistemin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Finansal sektör, finansal piyasalar sayesinde birikimleri reel yatırımlara dönüştürür. Bununla birlikte ekonominin etkin bir şekilde işlemesi ve büyümesi için finansal sistemin etkin çalışması da oldukça önemlidir.


MAKRO İKTİSADIN TEMEL KONULARI

1. Üretim Düzeyi ve Ekonomik Büyüme
Bir ekonominin bütün olarak büyüklüğünün ölçüsü o ekonominin üretim gücü tarafından belirlenir. Bu anlamda en sık kullanılan kavramlardan birisi Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) dır.
GSYH;bir ekonomide belli bir dönemde (1yıl) üretilen tamamlanmış (nihai) mal ve hizmetlerin parasal değerleri toplamıdır.
GSYH’ nın (ya da üretim gücünün) artması yoluyla yaşam standartlarının yükseltildiği düşünülür.
Ekonomik büyüme basit olarak ülke vatandaşlarının istediği mal ve hizmetleri üretebilme gücünü arttırmak olarak tanımlanabilir. Ekonomik büyümenin iki kaynağı bulunmaktadır. Üretimde kullanılan üretim faktörlerinin miktarının artması ve *üretim faktörlerinin verimliliğinin artmasıdır. Bir ülkenin sahip olduğu üretim kaynakları iş gücü , sermaye, doğal kaynaklar, teknoloji ve bilgi birikimi yıldan yıla değişmektedir. Büyüme bu kaynakların nicelik ve niteliğindeki artışlarla ortaya çıkmaktadır.
Büyüme hızı ise belirli bir dönemde, genellikle bir yılda, milli gelirin yüzde kaç arttığını gösterir.

2. İşsizlik ve İstihdam

İstihdam, emek, sermaye, toprak vb. gibi çeşitli üretim faktörlerinin fiili olarak üretim sürecinde kullanılması demektir.
*Mevcut üretim faktörlerinin bir kısmının üretime katılmaması (katılamaması) durumuna eksik istihdam(işsizlik) denir.
Üretim faktörlerinin tamamının kullanımı durumu ise tam istihdam olarak ifade edilir. Tam istihdam, cari ücret düzeyinde çalışmak isteğinde olanların tamamının çalıştırıldığı durumdur.
İşgücübir ekonomide çalışma istek ve kabiliyetine sahip nüfus (aktif nüfus). İş gücü ya da aktif nüfus ise çalışanlar (istihdam edilenler) ve çalışmayanlar (işsizler) olarak sınıflandırılmaktadır.

İşsizlik:
Çalışma gücü ve arzusu olduğu halde cari ücret düzeyinde iş arayıp da bulamayanların toplamıdır. İşsiz: Çalışma istek ve gücünde olup, piyasadaki cari ücret haddinde çalışmak isteyen, fakat makul ve uygun bir iş bulamayan kimse olarak tanımlanır.

Okun yasasına göre, işsizlik oranındaki her %1’lik artış GSYH’nın %2,5 oranından daha düşük olmasına neden olmaktadır.
Bir ülkede işsizler ile çalışanların toplamı iş gücünü meydana getirir.


İradi İşsizlik: Kendi istediği şekilde bir iş olursa çalışacaklarını söyleyen kişilerin oluşturdukları işsizliktir. Bu kişiler genellikle tembel oldukları için, iş beğenmedikleri ya da iş koşullarında küçük bir değişikliğe bile razı olmamaları nedeniyle hemen işi bıraktıkları için işsizdirler.

Gayri İradi İşsizlik: İş bölümü, uzmanlaşma ve otomasyonun önemli olduğu ülkelerde sık sık ortaya çıkan ve ekonomi açısından asıl önemli olan işsizlik türüdür. Şartlar ne olursa olsun çalışmak isteyen insanların, kendi iradesi dışında iş bulamamaları durumudur. Bunun en önemli sebebi iş gücüne olan talebin yetersizliğidir.


-Mevsimlik İşsizlik: Bazı ekonomik faaliyetlerin belirli mevsimlerde yapılabilmeleri sebebiyle ortaya çıkan işsizliktir. Örneğin tarım sektöründe işler mevsimlere dağılmıştır. Hasat sonrası birçok kişi tarla işleri bittiği için işsiz kalırlar.


-Konjonktürel(Devrevi) İşsizlik: Ekonomik yaşamda zaman zaman ortaya çıkan daralmaların yarattığı işsizliktir. Özellikle talepte meydana gelen daralma sonucu üretimde bir daralma ya da durgunluk olduğunda birçok işçi işini kaybeder ve ekonomi tekrar canlanma dönemine girene kadar işsiz kalır. Bu işsizliğin sebebi efektif taleptir.


-Yapısal İşsizlik: Bir ülkenin ekonomik yapısında meydana gelen değişmelerin sebep olduğu işsizliktir. Çeşitli mal ve hizmetlere olan talepteki değişmeler sonucu, emek talebinin yapısı da değişir. İş gücünün bu yeni duruma uyum sağlamasına kadar ortaya çıkan işsizlik yapısal işsizliktir. Yapısal işsizliğin bir türü de teknolojik değişimlerden kaynaklanır. Bunun yanında sanayi üretimin çeşitli kollarında da bu işsizlik görülür.


-Gizli İşsizlik: Genellikle az gelişmiş ülkelerde çok rastlanan gizli işsizliği, marjinal verimliliği sıfır ya da sıfırın altında olan işçilerin durumu olarak tanımlayabiliriz. *Bu kişiler fiilen çalışıyor görünmelerine rağmen, iş alanından çekildiklerinde üretimde hiçbir azalma olmaz. Kasabaya veya şehre gidip iyi ücretle iş bulabilecek bir insanın ailesine veya köyüne bağlılığından dolayı, kendisine ihtiyaç olmadığı halde köyünde çalışması gizli işsizliktir. Ülkemizde tarımda çalışanların çoğu gizli işsizlik durumundadır.


-Friksiyonel (Geçici) işsizlik: İş gücüne yeni katılanları ve işinden çıkartılanları ya da yeni iş arayanları kapsamaktadır.

Ekonomik açıdan gelişmiş veya gelişmemiş bütün ülkelerde emek piyasasının iyi işlememesinden kaynaklanan bir işsizliktir.
Ekonomide bazen bazıları boş gezerken, bazı yerlerin işçi araması gibi durumlar söz konusu olabilir. Her iki tarafın da piyasa şartları hakkında tam bilgiye sahip olmamaları ve “işgücü (emek) piyasası”nın işleyişindeki aksaklıklar nedeniyle meydana gelmektedir. Örneğin, bir işçinin var olan işinden ayrılıp yeni iş araması sürecinde içinde bulunduğu işsizlik friksiyonel işsizliktir.


3. Fiyat İstikrarı ve Enflasyon
*Fiyat istikrarı, bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin aşağı ya da yukarı yönde hareket etme eğiliminin olmaması durumudur. Ekonomide fiyat istikrarsızlığı denilince iki kavram kaşımıza çıkmaktadır: Enflasyon ve deflasyon.
Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli azalmalara ise deflasyon denir. Deflasyonist bir ekonomide, fiyatların sürekli düşmesi nedeniyle daha da düşeceğini bekleyen bireyler harcamalarını ileriki dönemlere erteler ya da harcama yapmak istemezler. Bu durum talep yetersizliğine, üretimin azalmasına ve ekonomide durgunluğa neden olur.

Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Fiyat genel düzeyindeki hızlı yükselişler ise hiper enflasyon olarak adlandırılır. Enflasyon, paranın değerindeki sürekli bir düşmeyi de içermektedir.

Enflasyonun düşmesi; fiyatların düşmesi, insanların alım gücünün artması, gelirlerinin yükselmesi demek değildir. Enflasyonun düşmesi, fiyatların daha az artması, insanların alım güçlerindeki azalma oranının düşmesidir.


Enflasyon Oranı ve Endeksler

Enflasyon oranı veya fiyatlar genel düzeyindeki artış oranının (Enflasyon büyüklüğü) ne olduğu hakkında fiyat endekslerine bakarak karar verilir.
a. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE): Enflasyonu ölçmek için en çok kullanılan endeks, tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmetlerin perakende fiyatlarındaki değişmeleri ölçen TÜFE’ dir. TÜFE, perakende fiyatlara göre hesaplanan bir endekstir.
TÜFE’nin hesaplanması için öncelikle tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmetlerden oluşan bir tüketici sepeti oluşturulması
gerekir. Ülkemizde TUİK, tüketici sepetini belirler.

b. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE): Toptan fiyatlardaki değişmeleri ölçer. Tarım, madencilik, imalat sanayi ve enerji sektöründeki belli sayıdaki ürünün fiyatlarındaki değişimleri inceler. ÜFE’de en çok izlenen rakam “çekirdek enflasyon”dur.

Çekirdek enflasyon, özel imalat sanayi fiyat endeksidir ve özel imalat sanayinde oluşan üretim maliyetlerinin fiyat olarak değişimini ölçmektedir. Yani, imalat sanayi özel kesiminin o ay içinde yaptığı fiyat hareketini gösterir. ÜFE’nin artış eğiliminde olması, firmaların üretim maliyetlerinin arttığını ve bu artışın ilerleyen dönemlerde tüketici fiyatlarına da yansıyacağını göstermesi bakımından önemlidir.

c. GSYH Deflatörü: En iyi enflasyon ölçüsü olarak kabul edilir. GSYH deflatörü, milli gelir hesabında yer alan tüm mal ve hizmetlerin fiyat artışını içerir. Bu deflatörü bulmak için, GSYH’ deki cari artış, sabit fiyatlarla hesaplanan reel artışla karşılaştırılır. GSYH deflatörü nominal GSYH’ nın reel GSYH’ ya oranıdır ve aradaki fark, fiyat gelişmelerini ifade eder.



Enflasyonun Etkileri:
• Gelir Dağılımını Bozucu Etkisi: Sabit gelirli kesim enflasyondan en fazla zarar gören kesimdir.

• Tasarruf Oranlarını Azaltma Etkisi: Enflasyon dönemlerinde ekonomik birimler faiz oranının enflasyon oranı altında kalacağı endişesiyle birikimlerini tasarruf etmektense harcama yoluna giderler. Böylece tüketim harcamaları artar. Bu durumda tüketim malları fiyatları yükselirken, tasarruf hacmi düşer.


• Ödemeler Dengesini Bozucu Etkisi: Enflasyon dönemlerinde iç fiyatlar yükselirken ithal mallar ucuzlar. Bu durumda ithalat artar, ihracat azalır ve dış ticaret dengesi açık vermeye ve dış ödemeler dengesi bozulmaya başlar.


• Ulusal Paradan Kaçış Etkisi: Enflasyon nedeniyle ulusal paranın değeri sürekli olarak düştüğü için, borçların ve ödemelerin yabancı para cinsinden yapılması yaygınlaşır. Bu durum ulusal paranın değişim ve değer saklama fonksiyonlarının çalışmamasına, ulusal paradan kaçışa ve yabancı para ikamesine neden olur.



4. Dış Ekonomik İlişkiler (Ödemeler Bilançosu)
Bir ülkenin bir yıl içerisinde tüm yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkilerini göstermek için belirli bir sisteme göre tutulan kayıtlara ödemeler dengesi (ödemeler bilançosu) adı verilir. Ödemeler bilançosunda, ana ülkede yerleşik gerçek kişi, firma veya kurumların, yabancı ülkelerle yürüttükleri ekonomik işlemlerin sistematik olarak tutulan kayıtları yer alır.

Ödemeler bilançosu yapısal olarak; cari işlemler hesabı, sermaye hesabı, finans hesabı, net hata ve noksan diye 4 gruba ayrılır.

Dış ödemeler bilançosunun açık vermesi, söz konusu ülkenin dış ekonomik ilişkilerindeki bozulmayı gösterir. Dış açık veren ülkelerin parası yabancı paralar karsısında değer kaybeder.
Ödemeler bilançosu, muhasebe sistemine göre tutulan bir bilanço olmasına rağmen, kalemler aktif ve pasif diye yan yana yazılmaz. Döviz çıkısına neden olan işlemler (-), döviz girişine neden olan işlemler ise (+) olarak kaydedilmektedirler. Bir ülkenin ödemeler bilançosuna kaydedilen işlemler, ülkeye döviz giriş ya da çıkısına yol açması dikkate alınarak, borçlu ya da alacaklı işlemler olarak kaydedilir. Genelde, ülkeye döviz girişi sağlayan dış ekonomik işlemler alacaklı işlem olarak ödemeler bilançosuna kaydedilirken, ülkeden döviz çıkısına neden olan işlemler ise borçlu işlemler olarak kaydedilir.

MAKRO İKTİSATTA DEĞİŞKENLER ARASI İLİŞKİLER

Büyüme - İşsizlik Oranı ve Okun Yasası: Arthur Okun, reel büyüme oranının yüksek olduğu yıllarda işsizlik oranının düştüğünü, aksine reel büyüme oranının düşük düzeyde kaldığı hatta negatif olduğu yıllarda, işsizlik oranının arttığını saptamıştır. Büyüme ve işsizlik arasında, normal şartlarda rastlanan ilişki bu yöndedir.
Ancak bunun tersi de mümkündür. Yani bir taraftan ekonomik büyüme yavaşlar veya gerilerken, diğer taraftan işsizliğin arttığı durumlara da rastlanır. Durgunluk ve işsizliğin birlikte yaşandığı bu duruma ekonomide stagflasyon denir
Okun’un 1962’de ABD ekonomisi için işsizlik oranı ile ekonomik büyüme arasındaki ters yönlü ilişkiyi test eden çalışması iktisat literatürüne “Okun Kanunu” olarak girmiştir. Okun, ABD ekonomisini esas aldığı çalışmasında; işsizlik oranı ile potansiyel hâsıla arasındaki ters yönlü ilişkiyi kanıtlamıştır. Okun yasası fiili hâsılanın potansiyel hâsıladan sapması durumunda işsizlik oranının bundan nasıl etkileneceği (yani fiili işsizlik oranının tam istihdam işsizlik oranından ne ölçüde sapacağı) konusundaki ilişkiyi belirtmektedir.

Enflasyon – İşsizlik:
Enflasyon da işsizlik gibi başlıca ekonomik sorunlardan biridir. Ancak enflasyonun maliyeti işsizlik kadar açık değildir. İşsizlik, direkt olarak potansiyel üretimin azalmasına yol açarken, enflasyonda açık bir üretim kaybından söz edilemez.


Enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişki teorik olarak Phillips eğrisi ile açıklanmaktadır. Eğri, onu geliştiren İngiliz ekonomist Phillips’in (1861-1957) adını taşımaktadır. Phillips eğrisi, enflasyon ile işsizlik arasındaki ters orantıyı işaret etmektedir. Ekonomik faaliyet sürecinde işsizliğin azaltılması yönündeki çabalar, enflasyonu artırma eğilimi gösterebilir. Ekonomide talep düzeyinin yükselmesi işsizlik oranını düşürecek, ancak enflasyon oranını yükseltecektir

Ancak Phillips eğrisi ile açıklanan enflasyon- işsizlik ilişkisi sadece kısa dönem için geçerlidir, uzun dönemde böyle bir ilişki söz konusu değildir.


Sınavlarda Hepinize Başarılar Diliyoruz..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst