Açıköğretim Türkiye'nin Toplumsal Yapısı Ders Notları / Ders Kitabı

nzeytinevi

Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2013
Mesajlar
764
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Açıköğretim Türkiye'nin Toplumsal Yapısı Ders Notları / Ders Kitabı


TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL YAPISI

1.ÜNİTE


Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar


1) TOPLUMSAL YAPI KAVRAMI


İzmir Selçuk’taki Efes Antik Kenti ise Ege Bölgesi’nde yaşamış eski uygarlıkların en görkemli örneklerindendir.
Büyüklüğü, uygarlık düzeyi, ekonomik uğraşısı, dili, dini, inandığı değerler ve uyduğu kurallar ne olursa
olsun, ortak bir yaşayışa sahip her insan topluluğu bir toplum meydana getirir.
Toplum bir araya gelen insanların basit bir toplamı değildir, toplumsal ve fonksiyonel olarak
farklılaşmış kişiler arasında eş güdümlü eylemlerin yer aldığı bir örgüt biçimidir.
Öte yandan her toplumda görülen iki evrensel özellik söz konusudur. Her toplum bir iç düzene yani
belli bir yapıya sahiptir.
Toplumların iç düzeni ya da yapısı, toplumsal ve ekonomik koşullara bağımlı olarak farklı değişim
hızlarına sahiptir.
Toplumsal yapı kavramı, toplum içinde olup biteni gözlemlemeye,açıklamaya ve analiz etmeye
yardımcı olan bir araç olması açısından önem taşımaktadır.
Toplumsal yapı kavramı, çeşitli toplumların yapısını, toplumsal olayları, toplumsal gelişmeleri,
toplumsal ilişkileri ortaya koymaya ve bu konularda yasalara ulaşmaya çalışan sosyolojinin en temel
kavramlarından biridir.
Bu kavram, ilk kez Herbert Spencer tarafından kullanılmıştır.
Radcliffe-Brown, toplumsal yapıyı kişiler arası tüm ilişkiler olarak görmektedir.
Bazı sosyologlar da toplumsal yapıyı toplumdaki sürekli ve örgütlenmiş ilişkiler olarak tanımlamaktadır.
Örneğin Ginsberg’e göre toplumsal yapı, toplumu oluşturan temel grup ve kurumlardan meydana
gelmektedir.
Bu yaklaşıma göre toplumsal yapı yalnızca kurumsal düzenlemeleri ve sosyal gruplar arasındaki
ilişkileri kapsamaktadır.
Durağan bu yapı anlayışına göre, toplumsal yapının kurucu ögeleri nüfus, çevre ve yerleşim, ekonomi,
toplumsal sınıflar,eğitim, siyaset, hukuk, aile ve dindir.
Diğer bir yaklaşıma göre, toplumsal yapı rol fikriyle sınırlandırılmaktadır.
Nadel, toplumsal yapı kavramını somut nüfustan hareketle bireyler arası davranışlardaki roller
çerçevesinde açıklamaktadır.
Aynı şekilde Gerth ve Mills de “kurum” kavramının anahtar biriminin rol olduğunu ve kurumun da
sosyal yapı kavramındaki temel birim niteliği taşıdığını ileri sürmektedir.
Toplum yaşamının varlığı ve sürekliliği için yerine getirilmesi zorunlu olan temel toplumsal fonksiyonlar
vardır;
• neslin sürdürülmesi,
• yeni üyelerin toplumsallaştırılması
• bireylerin yaşama bir anlam ve amaçla bağlanması
• mal ve hizmetlerin üretimi,
• dağılımı ve toplumda düzenin sağlanması gibi.
Merton ise kişinin çevresini kültürel ve toplumsal olmak üzere iki farklı yapının oluşturduğunu ileri
sürmektedir.
Kültürel yap, belli bir toplum ya da grup üyelerinin ortak davranışlarını yöneten örgütlenmiş bir dizi
normatif değerlerdir.
Toplumsal yapı ise bir toplumun ya da grubun üyelerinin çeşitli şekillerde içinde bulundukları
örgütlenmiş bir dizi toplumsal ilişkilerdir.

2) TOPLUMSAL YAPININ PARÇALARI
Toplumsal yapının parçaları; toplumsal statü, toplumsal rol, toplumsal gruplar, toplumsal sınıf,
toplumsal ağ, toplumsal kurumlar ve kültürdür.

a) Toplumsal Statü
Statü, kişinin toplumsal yapı içinde işgal ettiği konumdur.
Örneğin; öğretmen, öğrenci, din adamı, polis ve sanatçı gibi .
Bireyin statüsü onun toplumda kim olduğunu ve kimlerle ilişki kuracağını gösterir.
Örneğin, hastanede çalışan bir hasta bakıcı çalıştığı kurumda doktorlar, hemşireler, sağlık memurları,
hasta bakıcılar, teknisyenler, hizmetliler, güvenlik görevlileri, yöneticiler,memurlar, hastalar ve hasta
yakınları ile karşılıklı ilişki içindedir.
Bireyin sahip olduğu statü zamanla değişebileceği gibi, birden fazla statüye de sahip olabilir, buna statü
dizisi adı verilir
Statü dizileri toplumun kurumları ve alt sistemleri arasında karşılıklı bağımlılığı sağlamaktadır.
Aynı birey farklı toplumsal sistemlerle ilişkili olabilir.
Toplumsal statüler gibi bireyler de statülerinin sayıları ve karmaşıklığı açısından farklılıklar gösterirler.
Karmaşık toplumsal yapıda her bireyin aynı karmaşıklıkta statü dizileri bulunmaz
Bireyin sahip olduğu statülerden biri, diğerlerine göre daha fazla önem taşıyabilir ve bireyin toplum
içindeki kimliğini belirler. Buna temel ya da master statü adı verilir
Örneğin, tiyatroya uzun yıllar emek vermiş bir tiyatrocunun temel ya da master statüsü tiyatro
oyunculuğu olabilir.
Bireyler toplum içindeki statülerini iki biçimde elde ederler: Edinilmiş ve kazanılmış statüler.
Edinilmifl statü, bireyin doğrudan bir çabası olmadan, kendi dışındaki faktörler tarafından sağlanan
statüdür.
Yaş, cinsiyet ve doğumla beraber sahip olunan özellikler buna örnek olarak verilebilir.
Kazanılmış statü ise bireyin kendi isteği ve çabalarıyla gönüllü olarak elde ettiği statüdür.
Üniversitede rektör olmak ya da öğrenci olmak buna örnek olarak verilebilir.
Geleneksel toplumlarda yaş, cinsiyet ve gelinen sosyal köken gibi edinilmiş statüler baskınken modern
toplumlarda kazanılmış statülerin daha yaygın olduğu söylenebilir.
Statülere ilişkin normlar bulunmaktadır.
Bu normlar, statülere ilişkin hakları, görevleri, ayrıcalıkları ve zorunlulukları kapsamaktadır.
Söz konusu normlar bireylere değil, statülere ilişkindir.

b) Toplumsal Rol

Rol, belirli bir statüyü iflgal eden kişiden beklenen davranıştır.
Statü ve rol aynı madalyonun farklı iki yüzü gibidir.
Statü bireye belli hak ve yükümlülükler getirirken; rol, bunun gereklerini yerine getirmektir.
Bir kültür içinde normlar, roller yoluyla öğrenilir.
Toplumsallaşma, büyük ölçüde rol davranışları sürecidir
Roller, kültürel sistemlerin nasıl eyleme geçirildiğini gösterirler.
işgal ettiğimiz statüde davranırken semboller sistemini (kelimeler, dil, değerler, formel ve informel
normlar) dikkate almamız gerekir
Örneğin, adliyede çalışan bir kâtibin statüsü gereği yerine getirdiği roller, yine adliyede başka
statülerde görev yapan bir hâkimden, avukattan ya da güvenlik görevlisinden çok farklı olacaktır.
Rol, bir bireyin işgal ettiği statüde ne yaptığıdır.
Rol, bireyin statüsünün zorunluluklarını yerine getirdiği, ayrıcalıklarından yararlandığı bir davranış
biçimidir.
Toplumda aynı statüde bulunan kişiler farklı şeyler yaparlar, bu farklılığı ortaya çıkaran roldür.
Bireylerin çeşitli statüleri işgal etmesi ve bu statülere uygun rol davranışlarında bulunması diğer
taraftan çatışma olasılığını da artırmaktadır.
Rol çatışması sosyolojik anlamda iki veya daha fazla statüde oynanan rollerin çatışması olarak
tanımlabilir.
Bu çatışma statü dizilerinin bir sorunudur

c) Toplumsal Gruplar
Toplumsal grup, statü ve rolleri arasında belirli ilişkileri olan iki veya daha fazla kişiden oluşur.
Grup üyeleri benzer değer, norm ve beklentileri paylaşırlar.
Aile, arkadaş grupları, şirketler buna örnek verilebilir.
Gruplar en yaygın biçimde birincil ve ikincil gruplar olarak incelenir.
Birincil gruplar, birbirleriyle sevgi, özveri gibi duygularla yaklaşan ve yoğun ilişki içinde olan insanlardan
oluşur. Aile, arkadaş grupları, akrabalar gibi.
İkincil gruplar ise birbirleriyle geçici bir biçimde ilişki kuran ve çıkar amacı taşıyan gruplardır. Resmî
örgütler, flirketler ve siyasi partiler gibi
Bu ikiliye bir kişi daha katılır ve grup üç kişiden oluşursa bu kez üçlü yani “triad” ismini alır.
Simmel’e göre üçlü gruptan birinin ayrılması grubun dağılmasına neden olmazken ikili gruptaki bir
ayrılma grubun varlığını sona erdirmesi anlamına gelecektir.
İkili grupta sadece bir ilişki varken, gruba katılan her bireyle ilişki sayısı da geometrik bir şekilde
artacaktır

d) Toplumsal Sınıf
Toplumsal sınıf, insanların toplumsal ve ekonomik pozisyonlarına göre bu pozisyonu bilincinde olsun
veya olmasın bölünmeleridir.
Toplumsal sınıflar, maddi ve kendiliğinden oluşan gerçeklerdir
Sosyal bilimciler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan toplumlarda üç temel sınıfın varlığına işaret
ederler. Bunlar;
a) Üst sınıf: Büyük ölçekli sermaye, mülk ve rant sahiplerinden oluşan ve burjuvazi
olarak da anılan bir sınıftır.

b) Orta sınıf: Kendi içinde eski orta sınıf ve yeni orta sınıf olmak üzere ikiye
ayrılır.
1) Eski orta sınıf Endüstri Devrimi ile birlikte ortaya çıkan, az sayıda işçinin
çalıştığı küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerinden ve kendi hesabına çalışan esnaf ve zanaatkârlardan
oluşmaktadır.
2) Yeni orta sınıf ise Endüstri Devrimi sonrasında genellikle hizmet sektörünün gelişimi ile birlikte ortaya
çıkan bir sınıftır.
• Literatürde büyük tartışmalara konu olmakla beraber, yeni orta sınıf da genellikle kendi içinde
üst-orta ve alt-orta sınıf biçiminde ikiye ayrılabilir.
• Üst-orta sınıf içinde kamu ve özel sektördeki kurum ve kuruluşlarda çalışan üst düzey
yöneticiler ile teknik iş gücü becerilerine sahip profesyoneller (avukatlar, eczacılar,
mühendisler, doktorlar vb.) ele alınırken, alt düzey profesyoneller, orta ve alt kademe
yöneticiler ve memurlar genellikle alt-orta sınıf içinde ele alınmaktadırlar

c) Alt sınıf: Kamu ve özel sektörde vasıfsız ve düşük ücretli işlerde işçi statüsünde
çalışan ve bu nedenle işçi sınıfı olarak adlandırılan sınıftır. Alt sınıfta yer alan bireyler, genellikle vasıfsız ve
eğitimsiz bir iş gücünden oluşur ve daha çok kol emeğine dayalı işlerde istihdam edilirler.

e) Toplumsal ilişkiler Ağı
Toplumsal ilişkiler ağı bir bireyin hem grup içinde hem de diğer gruplar, kuruluşlar ve kurumlarla olan
bütün ilişkilerini kapsayan ağdır.
Bu ağ, ailemizi, arkadaşlarımızı, diğer grupları ve ilişkide olduğumuz diğer bireyleri kapsar.
Toplumsal ilişkiler ağı, bireyler arası ilişkileri, grup içindeki ilişkileri, grupların diğer gruplarla,
organizasyonlarla ve bütün toplumla ilişkisini içine alır.
Bir başka deyişle, toplumsal ilişkiler ağı, bir bireyin diğerleriyle ilişkisinden başlayıp, diğer bireylerin
sosyal ilişkiler ağından diğerlerine geçerek, kuramsal olarak, sonuçta bütün toplum üyelerinin birbirine
bağlandığ bir örüntüyü oluşturur.
Grup içindeki ilişkiler ağı “gevşek örülmüş” veya “sıkı örülmüş” olabilir.
Eğer üç kişiden oluşan bir arkadaş grubunda herkes birbirini yakından tanıyor ve yakın ilişkiler
sürdürüyorsa bu grubun yapısının oldukça sıkı örülmüş olduğu söylenebilir.
Gevşek yapılı ilişkinin olduğu gruplar da olabilir.
Bu tip gruplarda grup içinde yalnız bir kişi diğerlerini tanımaktadır.
Granovetter’e göre, bu ayrı ilişkiler ağı kümeleri arasındaki bağlar genellikle zayıf bağlardır, örneğin
aşina olma ilişkisi gibi.
Granovetter, zayıf ilişkilerin önemine değinirken, zayıf bağ ilişkisi içindeki bireylerin güçlü ilişkiler ağı
içindeki bireylerden daha fazla bilgiye ulaşabildiklerini ileri sürmektedir.
Zayıf ilişkiler ağı diğer ilişki ağlarını birbirine bağlar.
Böylelikle ilişki ağları içlerine kapalı olmaktan çıkıp büyük bütünleşmiş bir sistem oluştururlar.
Bu “köprü” ilişkiler daha büyük bir topluluk duygusu geliştirir.

f) Toplumsal Kurum

Toplumsal kurum, toplumun yapısı ve temel değerlerinin korunması bakımından zorunlu sayılan,
nispeten sürekli kurallar topluluğudur.
Toplumsal kurumlar ve kurumsal kalıplar, belli bir toplumda hangi eylemlerin ya da ilişkilerin meşru ya
da beklenen ilişkiler olduğunu kurallarla belirlerler.
Sosyolojide toplumsal düzeni sağlayan kurumlar genelde aile, siyasal kurumlar, din, ekonomi ve eğitim
kurumu olarak sıralanmaktadır.

g) Kültür
Kültür, toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaştıklarını kapsayan bir kavramdır.
Topluma katılan her yeni üye, bunu öğrenerek geliştirir ve bunlar duygu yüklüdür.
Kültür, toplumsal bir üründür, insanlar arasındaki etkileşim sonucu doğar ve gelişir.
Öğrenilmiş davranışlardan oluşur, yani doğuştan edinilmez.
Kültür olduğu gibi kabul edilir, bir başka deyimle toplumun üyeleri, içinde yaşadığı kültürü nadiren
sorgular.
Semboliktir, dil aracılığıyla aktarılır. Yer ve zamana göre değişir

TOPLUMSAL YAPIYI AÇIKLAYAN KURAMLAR
Toplumsal yapıyı açıklayan kuramların başlıcaları yapısalcılık, yapısal fonksiyonalizm, sosyal alışveriş
kuramı, çatışma kuramı ve evrimci sentez kuramıdır.

A. Yapısalcılık
Yapısalcılığın, sosyolojik anlamdaki en basit ve doğru tanımına göre “ilişki, taraflardan daha önemlidir.”
Sosyolojik yapısalcılık Fransa’da Auguste Comte ve Almanya’da Karl Marx’ın çalışmalarıyla ortaya
çıkmıştır

B. Yapısal Fonksiyonalizm
Yapısal fonksiyonalizm, özellikle Comte, Spencer, Durkheim, Weber gibi klasik sosyologlardan ve
antropolojideki fonksiyonalizmin ilk temsilcilerinden A.R. Radcliffe- Brown, B. Malinowski’den de
etkilenmiştir.
Toplumdaki bütünleşme, değerler, normlar, durağanlık, düzen ve konsensus üzerinde odaklanmıştır.
Başlıca temsilcileri T. Parsons, R.K. Merton, W. Ogburn, W. Buckley, E. Tiryakian olan yapısal
fonksiyonalizmin temel kavramları; yapı, fonksiyon, toplumsal yapı, kültürel yapı, sistem, sosyal
sistem,statü, rol, değer, norm, düzen, yapısal farklılaşma, dinamik denge ve konsensustur
Yapısal fonksiyonalizm, sosyolojide birbirleriyle karşılıklı bağımlı parçalardan oluşan birimlerin yani
toplumsal yapıların çalışılmasını amaçlamıştır.
Coser ve Rosenberg yapısal fonksiyonalistlerin sosyolojik kavramları tanımlamada birbirlerinden
farklılıklar gösterdiklerini gözlemlemişlerdir.
Fakat iki anahtar kavramın tanımını üretmek olanaklıdır.
Yapı (structure) “görece durağan ve kalıplaşmış toplumsal birimler dizisi” veya “görece kalıcı kalıplar
sistemini” anlatır
Coser ve Rosenberg fonksiyonu “bütünü oluşturan parçaların uyumu(adaptation) veya ayarlanması
(adjustment) için gerekli toplumsal etkinliklerin sonuçları” şeklinde tanımlarlar.
Böylelikle, fonksiyon (function) yapı içindeki dinamik süreci anlatır.

Yapısal fonsiyonalizm çağdaş Amerikan sosyolojisinde uzun yıllar hâkimiyetini sürdürmüştür.
Toplumsal yapı ve işleyiş, sosyolojinin en temel konularından biri olagelmiştir.
Auguste Comte’a göre sosyoloji, toplumsal statik (yapı- structure) olduğu kadar toplumsal dinamik
(süreç/ process- process/function) üzerinde çalışmaktadır.
Herbert Spencer’dir. Spencer’in toplumu yaşayan bir organizma olarak görmesi tartışması aşağıdaki
noktalarda özetlenebilir:
1. Toplum ve yaşayan organizma her ikisi de büyüme eğilimi gösterirler.
2. “Toplumsal bünyeler” (social bodies) ve “canlı bünyeler” (living bodies) her ikisi de hacimce
büyürlerken yapıca da büyürler.
3. Canlı bünyeler ve toplumsal bünyelerde her bir parça bir fonksiyon veya amaca hizmet eder.
4. Hem canlı hem de toplumsal sistemlerde parçaların birinde meydana gelen bir değişme diğer parçaları
ve sonunda bütünü etkilemektedir.
5. Parçalar birbirine bağımlı olmakla beraber bağımsız olarak incelenebilirler.

Comte ile başlayıp Spencer ile devam eden fonksiyonalist düşüncenin temel varsayımı, birbirlerine
bağımlı parçalardan oluşmuş bir sistem olarak toplumun görüntülenebileceğidir.
Durkheim modern toplumu kendine ait bir gerçekliğe sahip organik bir bütün olarak görür.
Bu bütün “normal” durumunu sürdürebilmek için onu oluşturan parçalar tarafından sağlanan
gereksinme veya fonksiyonlara sahiptir.
Radcliffe-Brown ve Malinowski toplumun yaşayan bir organizma olduğu görüşünü savunan
sosyologlardan etkilenmiş ve organik model üzerine kurulu fonksiyonalist yaklaşıma katkıda
bulunmuşlardır.
Radcliffe-Brown’un yapısal fonksiyonalist anlayışı çağdaş fonksiyonalist yaklaşımın temelini
oluşturmaktadır.
Parsons’un kuramı,sistemin yenilenmesi ve varlığın sürdürülmesine yönelik bir inancı açıklamaktadır.

C. Yapısal Fonksiyonalizmin Eleştirisi

Bütün kuramlar gibi yapısal fonksiyonalizm, toplum doğası ve insan doğasına ilişkin birtakım özel
varsayımlara dayanır.
Bu varsayımlar tutucu olma eğilimindedirler, yani bunlar toplumsal değişmeden çok varolan toplumsal
yapıda odaklanmaktadır.
Toplumun düzenli bir biçimde birbirleri ile ilişkili olan parçaları içerdiği varsayılır.
Yapısal fonksiyonalizm, yalnızca düzenli bir topluma ilişkin belirli varsayımlara dayanmamakta fakat
aynı zamanda insan doğasına ilişkin belirli varsayımları da yansıtmaktadır.
Fonksiyonalizm de insanlar, kurumları veya toplumsal yapıları biçimlendiren statü ve rolleri işgal eden
soyutlamalar olarak nitelendirilmektedir.
En uç biçimiyle yapısal fonksiyonalizm, insan varlığını kurumsallaşma normu veya toplumsal kurallara
göre rollerini oynayan yaratıklar olarak görmektedir.
Yapısal- fonksiyonalist yaklaşımın sunduğu insan, yaratıcılık ve seçiciliğe çok az yer veren toplumsal
sınırlılıklar ve normlar tarafından belirlenmiştir

D. Sosyal Alışveriş Kuramı
Blau, sosyalleşmenin temeli olarak karşılıklılık ilkesine dayanarak, toplulukların yapı ve dinamiklerini
çözümler.
Hem mikro hem de makro sosyolojik düzeylerde çalışan Blau, karmaşık örgütlenmeler içinde olduğu
kadar küçük samimi gruplar içindeki toplumsal davranış farklılıklarını vurgular.
Blau’ya göre alış veriş pek çok ilişkinin temelini oluşturur fakat samimi ilişkilerdeki alışveriş ile karmaşık
toplumsal örgütlerde gözlemlenen alışveriş arasında önemli farklılıklar vardır. Bu farklılıklardan bazıları
şöyledir:
1. Yüz yüze ilişkilerde, ilişkiler doğrudandır; büyük topluluklarda toplumsal değerler karmaşık yapıların bir
araya gelmesinde önemli bir rol oynarlar.
2. Karmaşık yapılar kısmen kurumlaştırılır; “bu kalıcı kurumsal ögeler topluluk yaşantısının diğer ögeleri
üzerinde geleneksel zorlamalar sarf ederler”. Yüz yüze ilişkiler böyle süre giden zorlayıcı bir güce sahip
değildir.
3. Yüz yüze ilişkiler bireylerden oluşur; büyük toplumsal yapıların bileşenleri ise yine toplumsal yapılardır.
Blau’nun toplum kavrayışı, klasik yapısal fonksiyonalizmle birçok konuda benzerlik taşımaktad›r.
Blau, toplumsal yapıya ilişkin düşüncelerini şöyle açıklar:
Toplumsal yapı kavramı, onu oluşturan parçalar ve bunların arasındaki ilişkilerin basit ve
somut tanımlamalarıyla başlar.
Parçalar insan grupları veya sınıflarıd›r, kad›nlar ve erkekler, etnik gruplar veya
sosyoekonomik tabaka gibi; onlar insanların değişik grup ve tabakalarındaki konumlarıdır.
Parçaların kendi içinde olduğu kadar parçalar arası bağlantılarda insanların değişik gruplar ve
tabakalar içindeki toplumsal ilişkileridir.
Kendi içinde olduğu kadar, birbirleri arasında olan bu bağlantılar, insanların toplumsal
etkileşimlerinde ve iletişimlerinde anlam bulan ilişkilerdir

E. Sosyal Alışveriş Kuramının Eleştirisi
Homans, hem rasyonel hem de dış güçlerin etkisiyle belirlenmiş bir insan imajı sunar.
Homans kendi insan modelinin, kaynaklarını üstünlüğü için kullanan yeni “ekonomik insan” modeli
olduğunu söyler.
Homans’ın insan imajı birçok eleştiriye maruz kalmıştır.
insanların doğasını hayvan doğasından çok az farklı bulan daraltılmış bir Skinnerci “davranışçı
psikolojiye” dayanır.
Homans’ın yaklaşımı psikolojik indirgemecilik olarak nitelendirilmektedir
Blau’nun kuramının en büyük zayıflıklarından biri insan davranışlarının çoğunun alışveriş ile
yönlendirildiği şeklindeki temel varsayımdır.
Blau’nun kuramı sosyolojik bakış açısından topluluklar içi ve arası farklılıkları çözümlemeye
çalıştığından Homans’›n kuramından daha tamdır fakat kuramın sonuçları amaca ulaşmada yetersiz
kalır.

F. Çatışma Kuramı
Çatışma, toplumsal yapının oluşumu, birleşimi ve korunması açısından araç olabilecek bir süreçtir.
Grup içi ve gruplar arası sınırların belirlenmesi ve korunmasını olanaklı kılar.
Diğer gruplarla çatışma, grubu çevreleyen toplumsal dünya ile bütünleşmesini önleyerek, grubun
kimliğinin yeniden benimsenmesine katkıda bulunabilir.
Çatışmanın tüm bu olumlu fonksiyonları bir grubun bir dış grupla çatışma hâlinde olduğu örneklerde
görülebilir.
Çatışma kuramcılarına göre insan toplumları düzenli ve sistemli bir biçimde var olan, paylaşılan değer
inanç ve çıkarlardan oluşmuş düzenli bir yapıya sahip değildir.
Aksine üye oldukları çeşitli grupların bir mücadele içinde yer aldığı, her grubun kendi gücü
doğrultusunda bu mücadeleye katıldığı ve toplum içerisinde bir çatışmanın var olduğu bir yapı
biçimidir.
Coser,yapısal fonksiyonalist geleneğe sıkıca bağlı kalmakla beraber, çatışmanın, iktidarla çatışma
grupları arasında denge sağlayarak toplumun korunmasının bir aracı olabileceğini göstermiştir.
Çatışma yaklaşımı içinde en bilineni Marksist yaklaşımdır.
Marx’a göre insanlık tarihi, bir şeylere sahip olanlarla olmayanlar arasındaki bir sınıf mücadelesidir.
Marx’a göre bir toplumun en önemli unsuru ekonomik sistem veya kendi deyimiyle üretimdir
Üretim biçimi olan bu alt yapı bir toplumdaki bütün sosyal ve kültürel şartları etkileyen ve değiştiren
temel bir unsurdur.
Bir toplumun üst yapısını oluşturan politika, eğitim, hukuk, din, aile ve evlilik ise bu alt yapı ya bağlı
olarak değişir veya ondan temellenir.
Bir toplumdaki bütün sosyal pozisyon ve ilişkiler üretim ilişkileri tarafından tanımlanır.
Marx’a göre özel mülkiyete sahip olanlar bir toplum içindeki üretim sürecinde önemli bir güce
sahiptirler, özel mülkiyete sahip olmayanlar ise emek güçlerini kiralayarak yaşamlarını sürdürürler.
Diğer sınıfla olan farklılıkları ortaya çıkar ve tarihi sınıf mücadelesi başlar.
Marx’a göre modern toplumlarda ikili bir sınıf yapısı vardır.
Bunlardan birincisi güce, mal ve mülke sahip olan burjuvazi, diğeri ise güçsüz ve üyelerinin mal ve mülk
sahipliği olmadığı proletaryadır.
Her iki sınıf doğuştan bir uyumsuzluk içindedir çünkü her iki sınıfın çıkarları farklıdır.

G. Çatışma Kuramının Eleştirisi
Çatışma yaklaşımı içinde en bilineni olan Marx’ın yaklaşımına yöneltilen en büyük eleştiri, Marx’ın
toplumsal yapının belirleyici unsuru olarak alt yapıya (ekonomik ilişkileri) esas önemi vermesi, siyasal,
hukuksal, felsefi, dinsel ve edebi alanları içine alan üst yapıyı ihmal etmesidir.
Marx’a göre ekonomik faktörler diğer olayları belirleyen ilk ve en önemli faktördür.
Buna göre Marx’ın kuramı tek yanlı nedensellik ilişkisine dayanır.
Marx, en büyük eleştiriyi “ekonomik determinizm” anlayışından almaktadır.
Marx’ın sınıf kuramında kapitalist toplumda işçi sınıfının gittikçe daha fazla yoksullaşacağı, yaşam
koşullarının daha kötü devrimci olacağı öngörülmektedir.
Toplumsal hizmetler genişlemiştir, iş güvenliği sağlanmıştır.
İşçi sınıfı böylece burjuvalaşmıştır.
Sınıf bilinci, Marx’ın beklediğinin tersine keskinleşmemiş, zayıflamıştır.
İşçiler sınıf mücadelesinden uzaklaşmış, orta sınıf değerlerine yönelmeye, orta sınıflara özenmeye
başlamıştır.

H. Evrimci Sentez Kuramı
Lenski’nin tabakalaşma kuramı, çatışma kuramı ile fonksiyonalizmi evrimci bir çerçevede birleşik bir
kuram içinde sentezleme girişimidir.
Lenski, radikal çatışma kuramından toplumun doğası, tabakalaşma sisteminde baskının kullanımı ve
toplumsal çatışmanın yarattığı eşitsizlik derecesi aksiyomlarını alır.
Muhafazakâr fonksiyonalizmden ise insan doğası ve eşitsizliğin kaçınılmazlığı görüşlerini alır.
Lenski, hak ve ayrıcalıkların nasıl elde edildiği ve tabakalaşma sisteminde devletin rolünü açıklarken
radikal ve muhafazakâr pozisyonlar› birleştirmeye çalışır.

I. Evrimci Sentez Kuramının Eleştirisi
Lenski insanlık tarihi boyunca toplumsal yapının başlıca belirleyenlerini şöyle tanımlamıştır:
a) İnsanın kalıtsal mirası (yani, organik evrim süreciyle edindiği araçlar ve davranışsal eğilimler)
b) Bu mirası arttırmak için yavaş yavaş şekillendirdiği teknolojiler,
c) İnsan etkinliği ve teknolojik gelişmesine çevresel engeller, özellikle diğer toplumlardan bilgi akışını
engelleyen çevreler,
d) Arazi kaynak tabanlarını koruma mücadelesi veren toplumlar arasındaki ölümcül yarış


TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL YAPISI İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Türk sosyoloji yazınında yapı olgusuyla ilgili araştırmaları inceleyen Başak’ın tespitlerine göre; bu
araştırmalarda başat kuramsal yaklaşımlar Marksist ve yapısal fonksiyonalist yaklaşımlardır.
Türkiye’de toplumsal yapı üzerine yapılan ilk çalışmalar, Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’de en fazla okunan sosyolog olma unvanını elinde bulunduran Ziya Gökalp, II. Meflrutiyet ve
Cumhuriyet Dönemi siyasi çevrelerinin teorisyenliğini üstlenmiştir.
Gökalp, Çalışmalarında saltanat, hilafet, Batılılaşma, halkçılık, demokrasi, siyasi ve ekonomik
bağımsızlık, laiklik, eski Türk medeniyeti gibi Cumhuriyet’in başat konularını, Cumhuriyet öncesinde ele
almış bir sosyologdur.
Pozitivist sosyolojinin düşün ilkelerini tümüyle ülkemize aktaran Gökalp’in sosyoloji anlayışının temelini
kültür uygarlık, evrensel sosyoloji-millî sosyoloji, ilkel toplumlar-uygar toplumlar gibi ikili ayrımlar
oluşturur.
Prens Sabahattin, ülkemizde bir Fransız sosyologu olan F. Le Play’in temsilcisi olarak tanınmış ve
değerlendirilmiştir.

Prens Sabahattin ve Ziya Gökalp’in de asıl amacı toplumsal sorunlara radikal çözümler önermek değil,
belli bir düzen içerisinde imparatorluğu yıkılmaktan kurtarmak olmuştur.
Prens Sabahattin’e göre bir toplum ve yönetim erkini düzeltebilmek için o toplumun sosyal yapısını
tanımak ve diğer sosyal yapılarla arasındaki ayrımı belirlemek gereklidir.
Prens Sabahattin’e göre sosyal sorunların ana nedeni “yapı sorunu”dur ve bütün problemler kamucu
yapıdan bireyci yapıya geçememekten kaynaklanmaktadır.
Ali Erkul, Prens Sabahattin’in Türk sosyolojisine olan katkılarını 4 başlıkta toplar:Toplumsal yapı
araştırmalarını getirmiş ve bu çalışmalarda bilimsel yöntemin kullanılmasını önermiştir.
Eğitim alanında, kız erkek ayrımı gözetmeksizin, devlet ya da aile koltuk değneklerine dayanan tüketici
memur tipi yetiştirmek yerine, kişisel girişimciliğe dayanan üretici bireyler yetiştirecek aydınların
yetiştirilmesini önermiştir.
Saha araştırmalarının olumlu etkileri üzerinde durmuştur.
Araştırmalara bilgi ve kolaylık sağlama açısından sınırlı olsa da Osmanlı toplum yapısını belirlemiştir.
Niyazi Berkes, sosyoloji alanında Türkiye’de yayımlanan ilk monografiyi 1942 yılında “Bazı Ankara
Köyleri Üzerine Araştırma” isimli çalışmasıyla yapmıştır.
“Türkiye’de Çağdaşlaşma” (1973) adlı çalışması ise sosyolojinin en önemli eserlerindendir.
Türk sosyoloji yazınında toplumsal yapıyla ilgili yazılarda en çok adı geçen ve atıf yapılan iki yazar
Behice Boran ve 2007 yılında kaybettğimiz Mübeccel Belik Kıray’dır.
Behice Boran’ın 1945 yılında yayınladığı “Toplumsal Yapı Araştırmaları” adlı eserinde amacı; “bir
topluluğun sosyal yapısının farklılaştığı fonksiyonel kısımlar arasındaki ilişkileri aydınlatmaktır.” Boran’a
göre her toplum bir kurumlar topluluğudur.


Açıköğretim AÖF Türkiyenin Toplumsal Yapısı ders kitabı pdf olarak görüntüleyebilir ve bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz. Ders Kitabını Görebilmek İçin bilgisayarınızda Adobe Acrobat Reader veya muadili bir programın yüklü olması gerekmektedir. PDF'i hala göremiyorsanız Güvenli ve Hızlı İnternet için Google Crome internet tarayıcısını bilgisayarınıza kurmanızı tavsiye ederim. ( Programlar Bilgisayarınızda Bulunmuyorsa İsimlerinin Üzerine Tıklayarak Bilgisayarınıza İndirip Kurabilirsiniz. )


Sınavlarda Hepinize Başarılar Diliyoruz..
 

biz10

Yeni Üye
Katılım
7 Nis 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
aöf ana sayfasındakileri direk buraya paylaşmanın amacı ve mantığı nedir?
eskiden bu site daha iyiydi.gerçekten ders notları vardı.ama gerçekten
 

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Çoğu kişi ders kitaplarının online halerine erişemiyor maalesef. Yada nerden gireceğini bilemiyor. Bizlerde kitaplara erişimin kolaylaşması amacından paylaşımda bulunuyoruz. Eskiden daha iyi diyorsunuz ama şu an ders sayısı ve içerikleri çok değişti. Bizlerde elimizden geldiğince ders notlarını eklemeye devam ediyoruz. Ama yardımcı olan kişi sayısı bir elin parmaklarını bulmadığından elimizden bu kadar geliyor maalesef. Herkes ders notu çıkarsa iletse seve seve yayınlarız. Ama maalesef destek olan kişi sayısı çok az...
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst