Açıköğretim Çağdaş Sosyoloji Kuramları Ders Notları / Ders Kitabı

nzeytinevi

Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2013
Mesajlar
764
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Açıköğretim Çağdaş Sosyoloji Kuramları Ders Notları / Ders Kitabı

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI

AÖF KİTAP ÖZETİ -

[SUB]ÜNİTE 01[/SUB]
[SUB]

Amerikan sosyologu Daniel Bell’in sosyolojiye katkılarını özetleyebilmek.
Daniel Bell’in sosyolojisinde temel amaç “kuramdan çok toplumsal çözümlemeye” ağırlık vermektir. Bell, büyük toplumsal sorunların çözümü için öngörülerde ve önerilerde bulunma eğiliminde olan bir sosyologdur. Sosyolojide bu tarz toplumsal önkestirim (social forecasting) olarak adlandırılmaktadır. Bell, 1950’lerde ortaya çıkan yakınlaşma (convergence) teorisinin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bell toplumsal yapıyı sosyal, politik, kültürel olmak üzere üç düzlemde incelemektedir. “İdeolojinin sonu” tezinin de öncülerindedir.


Sanayi sonrası toplum kavramını açıklayabilmek.
Daniel Bell “sanayi sonrası toplum” kavramının sahibi kuramcı olarak bilinmektedir. Bu kavramı kullanan ilk kişi olmasa da, kavramı ele alış biçimiyle en çok tartışma yaratan isim olarak değerlendirilmektedir. Bell sanayi sonrası toplumun çok farklı özelliklere sahip olduğunu öne sür- mektedir. Sanayi sonrası toplumun genel hatları itibariyle en temel özellikleri teknoloji, ekonomi ve toplumsal yapıda görülmektedir. Ekonomi; ağırlıklı olarak imalat sanayinden hizmet sektörüne kaymakta, teknolojik alanda bilim destekli sanayi merkezi önem kazanmakta, toplumsal yapıda ise yeni teknik elitlerin yükselişi ile birlikte yeni bir toplumsal tabakalaşma prensibi görülmektedir (Bell: 1974’ten akt. Watson, 1995, s.180). Sanayi toplumunda egemen olan mavi yakalı iş alanlarının yerini, artık beyaz yakalı iş lerin ve işçilerin profesyonel, bilimsel ve teknik meslek sahibi sınışar olarak sanayi sonrası toplumun sınıfsal yapısını biçimlendirdiği gözlemlenmektedir.


Daniel Bell’in sanayi sonrası toplum teorisini analiz edebilmek.
Sanayi sonrası toplum teorisi bir toplumsal değişme teorisidir. Sanayi sonrası toplumun en önemli özelliklerinden birisi üretim biçiminin farklılaşmasıdır. imalat sanayi yerini hizmet sektörüne bırakmıştır.İkinci özellik toplumsal sınıfların yapısında gözlemlenen değişimdir. Sanayi toplumunun aksine sanayi sonrası toplumda ilk kez mavi yakalı işçilerin oranı beyaz yakalı çalışanların oranına göre düşüş göstermiştir. Sanayi sonrası toplumun bir diğer özelliği ise bilginin artan önemi olmuştur. Bilginin üretimi, kontrolü son derece önem kazanmıştır. Sanayi sonrası toplumda belirleyici olan, teorik bilginin merkezi önem kazanmasıdır

Daniel Bell’in sanayi sonrası toplum teorisinin eleştirilerini özetleyebilmek.
Tüm toplumlar sanayi sonrası aşamaya geçememişlerdir; çoğunun geçme olasılıkları da bulunmamaktadır. Sınıfsal çatışma halen geçerliliğini korumaktadır. Mavi yakalı işçiler ile beyaz yakalı işçilerin yaptıkları işler arasında, nitelik açısından farklılık yok denecek kadar azalmıştır. Öte yandan sosyolojide geleceğe ilişkin toplumsal çıkarımlarda ya da başka bir ifadeyle önkestirimde bulunmak genellikle hem zor hem de oldukça risklidir. Bu nedenle Bell’in teorisi kısmen fütürolojik bulunmaktadır. Daniel Bell’in sanayi sonrası toplum teorisine en bariz eleştiriler ekonomik ve endüstriyel analizine yönelik olarak yapılmıştır. [/SUB]
[SUB]

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI AÖF KİTAP ÖZET

ÜNİTE 02


Touraine’in Programlanmış toplumkavramını tanımlayabilmek.

Touraine’e göre, programlanmış toplum hedefleri bakımından sanayi toplumundan daha fazla iktisadi büyümeye odaklanmış ve sanayi toplumunun sahip olduğundan çok daha fazla bir yatırım kabiliyetine sahip olan bir toplumdur. Ancak, sanayi toplumu yatırım imkânını korumak ve geliştirmek için sermaye birikimine ağırlık vermekte, bu birikim ise emek sömürüsü yoluyla gerçekleştirildiği için emek ve sermaye arasındaki mücadele de toplumdaki temel mücadele biçimini almaktaydı. Buna karşılık, programlanmış ya da sanayi sonrası toplumda ise emek sömürüsünün önemi izafi olarak gerilemiş ve bunun yerini bilimsel ve teknik araştırma, mesleki eğitim, değişimi programlama ve değişim unsurlarını idare etme, çoklu ilişkilere sahip örgütlerin yönetimi ve bütün bu üretim etkenlerinin harekete geçirilmesinden yana olan tutumların oluşturulup, idare edilmesini de içerecek şekilde bilginin ve toplumun yaratıcılığının idare edilmesi ve yönlendirilmesi almıştır.

Touraine’in toplumu anlamada kullandığı yöntemi açıklayabilmek.
Touraine’
e göre, toplumu anlayabilmenin yolu, klasik sosyolojinin yaptığı gibi, toplumsal aktörleri tarihin önceden nereye gittiği bilindiği varsayılan seyri içine ya da kurumsal yapısı ve işleyişi tespit edilmiş bir toplumsal yapı içine yerleştirerek onların ne kadar uyum ya da sapma gösterdiklerini gözlemlemekten geçmez. Aksine, bir toplumu anlamanın yolu, “onun toplumsal ve kültürel yönelimlerini, bu yönelimlerin ortaya konulduğu toplumsal çatışmaların ve güç mücadelelerinin doğasını ve egemen güçlerin toplumsal hareketleri tahrik eden şeylerin nesini bastırdıklarını” anlamaktan geçer (Touraine, 1971: 4). Touraine 1973 tarihli bir çalışmasında, kendi tabiriyle “toplum sosyolojisi yerine aktörler sosyolojisini” koyacak ve böylece sosyolojide mevcut olan nesnel-öznel ya da sistem-eylem kuramları şeklindeki yanlış bölünmeyi aşacak yeni bir kuram geliştirmeye çalışır. Touraine’in, toplumu toplumsal aktörlerin eylemleriyle şekillenen bir toplumsal sistem olarak gören bu nedenle de toplumsal aktörleri kuramın merkezine alan bu yaklaşımı bundan dolayı “eylemci (actionalist) sosyoloji” olarak adlandırılır. Yöntem olarak da Touraine “sosyologların toplumsal değişim hareketlerini, onların içinde doğrudan yer alarak inceledikleri ‘sosyolojik müdahalecilik’ yöntemini önerir (Marshall, 1998:5). Özetle Touraine toplumsal değişim süreçlerine aktif olarak katılacak bir eylemci sosyoloji önerir.

Touraine’in kültürel demokrasi kavramını tanımlayabilmek.
Touraine’e göre, kültürel demokrasi insanları ve toplulukları kendi kültürel cemaatlerine hapseden çok kültürlülük değil, kültürel çeşitliliğin ulusal-toplumsal birlik ve dayanışma içinde korunması ve kültürel değerlerin akıl ve akılcılığın gerekleri ile uzlaştırılmasını ferdiyet kazanmış bireyin yani Öznenin yaratıcılığına ve iradesine bırakan bir demokrasi anlayışıdır.

Touraine’ın modernliğe ve liberalizme yönelik eleştirilerini kavrayabilmek.
Touraine’e göre modernliğin temel sorunu araçlar dünyası ile anlamlar dünyasını birbirinden ayırmış olmasında yatar. Modernliğin araçlar dünyası, programlanmış toplum tanımında da görüldüğü üzere, hayatın her alanını akılcılık ve bilimsel bilgi ışığında ve etkinlik ilkesine göre düzenlemesi girişimine atıfta bulunur. Ancak, bu girişim, ona göre, insanı adeta demir bir cendereye hapsetmekte ve onun aynı zamanda bir kültürün, bir cemaatin de insanı olduğunu ihmal etmekte ve bu suretle insan öznesinin bütünlüğünü tehdit etmektedir. Pratikte bu durum bir yanda piyasa mekanizmalarının tahakkümü diğer yanda ise insanı ve toplumu tek kültür, tek kimlik ve tek geleneğe hapsetme, dolayısıyla içe kapanma eğiliminde olan bir cemaatçilik arasındaki gerilim olarak ortaya çıkmaktadır ki, Touraine bu hali birlik ve dayanışma içinde kültürel çeşitliliğin sürdürülmesi sorunu olarak tarif etmektedir.

Touraine’ın kültürel demokrasi fikrini tartışabilmek.
Touraine’in adına kültürel demokrasidediği yeni demokrasinin üç temel amacı vardır. Bunlar;

(ı)
artan eşitsizlikler ve daha fazla dışlanmaya yol açan küresel iktisadi ve mali sistemler karşısında sınıf farklılıklarını azaltmak ve ekonomi üzerindeki toplumsal ve siyasal kontrolü artırmak,

(ıı) bu gayri-şahsi tahakküm sisteminin toplumsal aktörleri kendi kişisel veya cemaatçi kimliklerine kapanmaya zorlaması ve bu suretle azınlıkların reddedilmesini teşvik etmesi karşısında kültürel çeşitliliğin saygı görmesini temin etmesi ve herkese eşit toplumsal ve kültürel hakları garanti etmesi

(ııı) üretim ve yönetim sistemlerinin teknik akılcılığına tâbi olan tüketicilerin sağlık, eğitim, bilişim vb alanlarındaki taleplerinin dikkate alınmasıdır. Touraine’in kanaatince böyle bir demokrasi liberalizmin siyasal, iktisadi ve toplumsal ilkeleri üzerine inşa edilemez çünkü liberalizm otoriter ve totaliter rejimlere kıyasla demokrasinin yaşatılması için daha uygun bir çerçeve sağlıyor olsa da öngörmüş olduğu kültürel çoğulculuk ve piyasa serbestiyeti ile toplumun bütünüyle parçalanmasına, eşitsizlik ve ayrımcılığın daha da kötü bir hal almasına karşı etkin bir çare üretmemekte, aksine bunları daha da ilerletmektedir. Bu nedenle, ona göre, özgürlüklerin savunulması herkes için eşit fırsatlar temin edilerek, karşılıklı tanımanın ön şartları yaratılarak ve özgür bir toplumun bir parçası olunduğu hakkında farkındalık yaratılarak yapılmalıdır.

Touraine’ın Özne, demokrasi, modernlik ve topLumsal hareketler arasında kurduğu ilişkiyi değerlendirebilmek.
Touraine’
e göre demokrasi en temelde öznelerin, kendi kültürleri ve özgürlükleri bağlamında, sistemlerin mütehakkim mantığına karşı yürüttükleri savaş ya da özne siyaseti, onun var olabilmesinin koşullarını yaratma ve sürdürme siyasetidir. Bunun gerçekleştirilebilmesi bireyin kendi eylem ve durumlarını kontrol etme, kendi deneyimlerini ve hatıralarını kişisel bir hayat hikâyesi içinde birleştirmek için kendini bir aktör olarak ortaya koymasına imkân yaratılması mümkün olabilir. Ancak modern toplumun bugün içinde bulunduğu durumda özne bir yandan pazar ve teknolojilerin zaferine (yani araçsal-teknik akılcılığa karşı) karşı mücadele ederken diğer yanda cemaatçiliğe ve ondan ortaya çıkan otoriteryenliğe karşı mücadele vermektedir. Dolayısıyla, öznenin özgürlüğünü garantileyecek bir demokrasi hem dağılma, hem de aşırı bütünleşme ve tek biçimleşme tehditlerini bertaraf edebilecek bir yapıda olmalıdır.

Toplumsal hareketlerin bu süreçteki temel işlevleri onların modernliğin ve demokrasinin temel değerlerini ve kültürel yönelimlerini paylaşıyor olmaları fakat öte yandan bunlardan ortaya çıkan faaliyetlerin yönetimi ve ürettiği sonuçlar konusunda tâbi konumda olanların tahakküm konumunda olanlarla rekabet ve çatışma içine girmelerinde yatmaktadır. Böylelikle toplumsal hareketler modernlik ve demokrasinin terk edilmesi yönünde değil, onun aksayan, olumsuz yönlerinin yine aynı değerler adına girişilen mücadeleler yoluyla düzeltilmesi ve geliştirilmesi yönünde çaba gösteren kolektif hareketlerdir. Bu kolektif hareketler bir çıkar grubuna dönüştürdüklerinde ya da modernlik ve demokratik değerler dışındaki değerler etrafında yeni bir toplum kurmaya yöneldiklerinde Touraine’in nazarında toplumsal hareket olma vasışarını kaybederler.




ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI AÖF KİTAP ÖZET

ÜNİTE 03


Postmodernizmin ne olduğunu tanımlayabilmek :
Özellikle 60’lı ve 70’li yıllardan itibaren mode nizm karşıtı ya da modernizmden sonrası anlamında kullanılan kavram, birçok kültür ve toplum kuramcısının ifadesiyle modernizm kültüründen radikal kopuşları ifade etmekte ve yeni postmodern sanat biçimlerinin ortaya çıkışının tartışılmasını getirmektedir.Bu anlamda postmodernizm sanatta pop eğilimler, yeni malzemeler ve eğreti yapılar gibi formların inşasını gündeme getirir.Böylelikle postmodernizmin içinde,modern düşüncenin içli dışlı bir şekilde geliştiği görülür. Dolayısı ile postmodern sözcüğü tam olarak modern sonrası anlamına gelmemekte birlikte postmodernizm, modernlik eleştirisi içinden yeni bir döneme atıfta bulunmaktadır.Postmodernistler için modern çağdan postmodern çağa geçildiği fikri oldukça indirgemeci ve doğrusal bir bakış açısını yansıtmaktadır.Onlara göre tarihsel dönemler arasında bu şekilde doğrusal, birbirinden net çizgilerle ayrılmış tarihsel dönemlerden bahsetmek mümkün değildir. O halde postmodernizm nedir, sorusuna verilen en basit yanıt, modernizmin radikal bir biçimde eleştirisidir.Modernizmin toptan yadsınmasıdır.


Postmodern kuramcıların Aydınlanma dönemine yönelttiği eleştirileri özetleyebilmek.
Aydınlanma düşüncesi akla, bilime ve ilerlemeye büyük anlam atfetmiş ve doğal toplum düzeni ve doğal hukuk tartışmaları ile tarih sahnesine çıkmıştır. Doğal toplum ve doğal hukuk düşüncesi bir anlamda laikleşmiş mutlak gerçekliğin yansıması biçiminde değerlendirilmiştir. Bu durum laikleşme /sekülerleşme sürecinin de başlangıcı olarak nitelenmiştir. Bu şekilde kapitalizmin büyük dönüşümler yaşayarak ilerlemesi, bilim ve bilgilenmenin tanrısal bir süreç anlayışından uzaklaşılması ve aklı yürütmeye dayalı bir insan tasarımının varlığı ile söz konusu olmuştur. Diğer bir ifade ile tarihin akış süreci çerçevesinde ilerlemesi için insanın katkısına gerek duyulmuştur.

Aydınlanma bu bağlamda bir proje olarak ileriye yönelik projeksiyonu ifade etmektedir. Bu projede nesnel ve evrensel bilim, buna bağlı ola rak gelişen evrensel ahlak ve hukuk, kurucu ögeler işlevini üstlenmiştir. Öte yandan Aydınlanma evrensellik, tek doğru, bilim ve mantık ilişkisi gi- bi ögeleri ortaya koyarken,ahlaksal temelini de hümanizmden almıştır. Ancak Aydınlamanın aklı getirdiği nokta bireyin/öznenin silinişi biçiminde oluşmuştur. Postmodernistler Aydınlanmanın aklını mit olarak nitelemişlerdir. Aklın toplumda çatışan çıkarlara hizmet ettiğini belirtmişlerdir. Aklın araçsal boyutunun geliştiği ve yeni bir egemenlik biçimini gerektirdiğini ifade etmişlerdir. Böylece tümel, bireyin aklını işgal ederek Aydınlanmanın kendi kendisini imha etmesine yol açmıştır. Aydınlanmanın bilimi olarak nitelendirilen pozitivizm ise gerçekliğin anlaşılmasında geçerliliğini yitirmiş ve diğer bilgi türlerinin üzerinde bilimsel bilgi egemen olmuştur. Bu durum ise ilerlemeyi değil sorunların giderek artmasını getirmiştir. Dolayısıyla postmodernistler aydınlanmanın bir mit olduğu noktasından hareketle modernizmi eleştirmişlerdir.


Postmodern sanatı modern sanattan farklılaştıran özellikleri karşılaştırabilmek:
Postmodernizmin görüldüğü ilk alanın sanat olduğu bilinmektedir. Özellikle mimaride ve edebiyatta karşılaşılan bu durum dadaizm adı altında toplumsal sorunların giderek artması karşısında bir karşı duruşu, bir başkaldırıyı sergiler.Modernitenin romantik ve iyimserliği, postmodernitede toplumsal sorunları kapsayan ve bu sorun yumağının oluşmasını protesto eden dadaist anlayışla kendini göstermektedir. Postmodernizmde sanatçının topluma karşı bir misyon ve anlatısının bulunmadığı, gerçekliği yansıtmak yerine belirsizlik ve kararsızlığın önem kazandığı, bireyin hümanist değerlerden arındırılması ve yüksek sanat ve kitle sanatı ayrımı yadsınarak taklit ve yapıştırma teknikleri ile sanat yapıtının üretimi esas alınmıştır. Postmodern sanat, modern sanata bir başkaldırı olarak kendini gösterir.


Jean-François Lyotard’a göre postmodern çağda bilgi ve bilimin almış olduğu konumu değerlendirebilmek :
Lyotard’a göre toplumların içine bulundukları postmodern çağda bilginin konumu değişmektedir.Bilginin biçiminin giderek değişmesi sonucunda, postmodern çağ içinde bilgi satılmak için üretilmekte ve tüketilmektedir.Bilgi kendinde bir amaç olmaktan uzaklaşmakta ve artık kullanım değerini kaybetmektedir.Bilginin doğası içindeki bu dönüşüm, birçok sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel sonuçlarıda beraberinde getirecektir. Lyotard’a göre, birkaç on yıldır bilgisayarlaşmış bilginin, üretimin ana gücü durumuna geldiği geniş oranda kabul görmektedir.Bilgisayarlaşmış bilginin alabildiğine gelişmiş toplumlardaki işgücü dağılımı üzerinde gözle görülür bir etkisi bulunmaktadır.Bilgi dünya çapında gerçekleşen iktidar rekabetinde ana bileşen olacak, eskiden ulus devletlerin toprağın denetimi için verdiği savaş, zamanı gelince enformasyon denetimi için verilecektir.Postmodernçağda bilim, muhtemelen ulus devletlerin silah üretimindeki üstünlüklerini daha çok güçlendirecek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurum daha da büyüyecektir.

Fredric Jameson’ın kapitalizmi neden geç olarak nitelediğini açıklayabilmek :
Jameson’a göre buradaki “geç” nitelendirmesinin genel olarak vurgulamak istediği, dünyanın artık eskisi gibi olmadığı, bir anlamda kesin,Ancak modernleşme ve endüstrileşmenin yaşamış olduğu sarsıntılarla karşılaştırılamaz, daha zor algılanan ve daha az dramatik, ancak daha akıcı ve bütünüyle nüfuz etmesi nedeniyle daha kalıcı bir yaşam dönüşümünü yaşadığımız gerçeği ile karşı karşıya kaldığımızı bilmeliyiz.Geç kapitalizm kapitalizmin üçüncü aşaması olan çok uluslu kapitalizme denk düşer. Bu dönem kültürde yaşanan radikal dönüşümler sayesinde kendine özgü bir doğruluk anı yaratır. Geç kapitalizm, metalaşma dinamiklerini toplumsal ve kişisel hayatın her alanına yayar ve metalaşma kültürü geliştirir.





ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI AÖF KİTAP ÖZET

ÜNİTE 04


Zygmunt Bauman’ın Modernliğe yönelttiği eleştirilerin nedenlerini kavrayabilmek.
Bauman’
a göre modernlik her şeyden önce bir sınır uygarlığıdır. Bir düzen rüyasına sahip olan modernlik, kontrol etme, düzenleme ve sınıflandırma düşüncesine takılmıştır. Bu duruma bağlı olarak da ulaşılan sonuç düzenlemeler, kurumlar, yasalar ve ahlaki kodlar yoluyla düzen yaratmaya kalkışan bir toplum olmuştur. Modern anlayış doğruluk, adalet ve akıl için evrensel olarak uygulanabilir standartlar belirlerken göreceliği, belirsizliği ve muğlâklığı bastırmaya çabalamıştır. Bauman, modern zamanlarda her bir düzen adacığının daha fazla biçimlendirilebilir, daha iyi denetlenebilir ve daha etkin uygulanır hâle gelmesinden dolayı tam bir kaosa neden olduğunu ileri sürmektedir. Bauman’a göre, modern dönemin bir özelliği olan kaos yerine düzen getirme, yakın çevremizdeki dünya parçasını kural tanır, kestirebilir ve denetlenebilir kılma mücadelesi sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bauman’ın modernliğe yönelttiği diğer bir eleştiri ise modernliğin farklılığı büyük bir suç olarak görmesi gelmektedir.

Zygmunt Bauman’ın Modernlik ve Yahudi Soykırımı arasındaki ilişkiye yönelik görüşlerini açıklayabilmek.
Eşi
Janina’nın savaş yıllarındaki kendi yaşam öyküsünü kitap olarak yayınlaması Bauman’ın modernliğe ve Yahudi Soykırımına bakış açısının değişmesine neden olmuştur. Çünkü daha önce Yahudi Soykırımını tarihin akışındaki bir olay olarak değerlendiren Bauman, eşinin yazdığı kitabı okuduktan sonra Yahudilere uygulanan soykırımın tarihin akışında basit bir olay olmadığını, modernlikle önemli bir bağlantısının olduğunu fark ettiğini belirtir. Çünkü Yahudi Soykırımı modern akılcı toplumda, uygarlığın yüksek sahnesinde ve insanoğlunun kültürel zaferinin zirvesinde doğmuş ve uygulanmıştır. Dolayısıyla ona göre, Yahudi Soykırımı bu nedenle toplumun, uygarlığın ve kültürün bir sorunudur ve bunun araştırılması gerekmekteydi. Yahudi bir ailenin çocuğu olan Bauman göre, modernlik, soykırımın yeterli sebebi olmasa da gerekli koşuludur.

Çünk
ü Yahudi Soykırımı, toplumsal gelişmesini tamamlayamamış, daha doğrusu modernleşmemiş toplumlardan birinde değil, modernliğin en üst aşamasını yaşayan Avrupa’daki bir toplumda gerçekleşmiştir. Modern soykırımı, modern kültür gibi, genelde bir bahçıvanlık işi gibi ele alan Bauman’a göre, Yahudi Soykırımının arkasında, yönettiği toplumu düzenlenecek, yetiştirilecek ve yabani otları denetime alınacak bir şey olarak gören modernliğin “bahçıvan” devlet anlayışı durmaktadır. Bauman’a göre, modernlik kaçınılmaz bir şekilde baskı hiyerarşileri kurmuş, onları meşrulaştırmış, ayrıca muğlâklığı bastırmaya yol açmıştır. Birden fazla kategoriye yerleştirilebilecek ya da modernliğin düzenleyici ilkelerinin çatlakları arasında kalan sosyal gruplar asimilasyonist yaklaşımlara ya da (Avrupa Yahudileri örneğinde olduğu gibi) zulme ve yok edilmeye maruz bırakılmıştır. Zygmunt Bauman’ın postmodernlikle neyi kas- tettiğini tanımlayabilmek. Bauman’a göre, postmodernite, çok farklı insanlara çok farklı şeyler anlatır. Özünde çok anlamlı ve tartışmalı olan postmodernlik düşüncesinin çoğunlukla işaret ettiği şeyin dünyanın ortadan kaldırılması imkânsız çoğulluğunun kabulü olduğunu belirten Bauman, postmodernliğin illa da modernliğin reddi, itibarsızlaştırılması ya da sona erdirilmesi anlamına gelmediğini savunur. Ona göre, postmodernlik, kendi kendisine, durumuna ve geçmişte yaptıklarına daha derinlemesine, dikkatle ve sağduyuyla bakan, gördüklerini tamamen sevmeyen ve değişme gereksinimi hisseden modernlikten başka bir şey (ne eksik ne fazla bir şey) değildir. Diğer bir ifadeyle postmodernlik, rüştüne ermiş modernliktir. Bundan dolayı da postmodernlik, kendi orijinal projesinin uygulanamazlığını kabul eden modernliktir.

Zygmunt Bauman’ın postmodern düşünceye katkılarını değerlendirmek
Z. Bauman, Postmodern düşünceye çok önemli katkılar sağlamış bir düşünürdür. Bu katkılarından dolayı Dennis Smith, onu postmodernitenin peygamberi olarak ilan etmiştir. Postmodernliğin, dünyanın büyüsünü bozmak için girişilen, sonunda sonuçsuz kalan uzun ve gayretli modern mücadeleden sonra dünyanın “yeniden büyülü hale getirilmesi” olarak değerlendirilebileceği görüşünde olan Bauman’a göre, postmodernilkte, önceki süreçten kesin bir kopma ya da belirgin bir farklılaşma yoktur. Bauman, bu durumu postmodernliğin doğasına bağlar. Çünkü onun yaklaşımında postmodernliğin dışlama gücü zayıftır. Dolayısıyla sınırlara sınır koyan postmodernliğin, kendi ayırt edici özelliği olan farklılığa, modernliği de dâhil etmekten başka çaresi yoktur.

Bauman, postmodernliğin kendi kimliğini inkâr etmeden modernliği dışlayamayacağının altını özellikle çizer. Onun bu yaklaşımı tarihsel süreci bir bütün olarak ele aldığını göstermektedir.
Bauman’ın küreselleşme yaklaşımını özetleme yabilmek. Modernliğin bir zamanlar kendisini evrensel gördüğünü, günümüzde ise küresel saydığını ileri süren Bauman, bu sıfat değişikliğinin arkasında, modern öz-bilinç ve özgüven tarihindeki bir dönüm noktasının gizli olduğu görüşündedir. Bauman’a göre, günümüzde küreselleşme olarak adlandırılan süreç ayrıcalıkların ve mahrumiyetin, servetin ve yoksulluğun, kaynakların ve acizliğin, gücün ve güçsüzlüğün, özgürlüğün ve kısıtlamanın yeniden dağıtımında yankılanmaktadır. Dolayısıyla bugün tanık olduğumuz şey dünya çapında bir yeniden tabakalaşmadır. Bu tabakalaşma süresince yeni bir toplumsal-kültürel hiyerarşi, dünya çapında bir sıralama oluşturulmaktadır. Küreselleşme sürecinin olumlu tarafları yanında olumsuz yönlerini de dikkate alan Bauman, küreselleşme sürecinin herkesin hemfikir olduğu varsayılan etkilerinin aslında tümüyle birleştirici olmadığı görüşündedir. Bauman’a göre, küreselleşme birleştirdiği kadar bölmektedir de. Yerkürenin tek tipliliğini artıran nedenlerle bölen nedenlerin özdeş olduğunu ileri süren Bauman’a göre, bazıları için küreselleşme olarak görülen şey başkaları için yerelleşme anlamına gelmekte; bazıları için yeni bir özgürlüğün emaresi olan şey başkalarının üzerine davetsiz ve kötü bir kader olarak çullanmaktadır.
[/SUB]


 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst