Açıköğretim Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi Ders Notları / Ders Kitabı 1.2.3.4. Ünite Özetleri

nzeytinevi

Yeni Üye
Katılım
22 Şub 2013
Mesajlar
764
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Açıköğretim Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi Ders Notları / Ders Kitabı

ÜNİTE 1 ÖZET

Toplumsal cinsiyet ve onunla ilişkili kavramları tanımlayabilmek.

Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı olarak, kadınla erkeğin sosyal ve kültürel açıdan tanımlanmasını, toplumların bu iki cinsi birbirinden ayırt etme biçimini, onlara verdiği toplumsal rolleri anlatmak için kullanılan bir kavramdır, Bu kavramın feminist çalışmalar yapanlar tarafından önemi, onun kadınlar ile erkekler arasındaki güç ilişkilerini anlamaya, eşitsizlikleri sorgulamaya yarayacak bir kavram olarak düşünülmesinden sonra artmıştır.

Toplumsal cinsiyetin feminist perspektifli sosyoloji için önemini açıklayabilmek.Toplumsal cinsiyetin feministler tarafından kavramsal bir araç olarak kullanılmasının önemli bir yararı, gündelik uygulamalar ve varsayımlar için-de gizlenmiş iktidar ilişkilerinin üzerini örten örtüyü kaldırmak için kullanılabilmesidir, Toplum-sal cinsiyet, toplumu anlamayı sağlayan bir mercek işlevi görür, Bu merceği kullanarak topluma bakabilmek, sosyolojinin en egemen kuramlarını sorgulamayı sağlamıştır, Genel olarak sosyal yaşamın ve özel olarak sosyoloji araştırmalarının içine işlemiş, doğal karşılanan ve hiç sorgulanmayan varsayımlara kuşku ile bakılmaya başlanmıştır, Ancak sosyoloji disiplininin konu ve alanlarına feminist etkilerin aynı derecede olduğu söylenemez, Sosyolojinin bazı alanları çok, bazı alanları az etkilenmişlerdir, Feminist bakış açısı ile yeniden canlanan veya yeniden inşa edilen sosyoloji konuları cinsellik ve beden, kimlik ve farklılık, görsel ve kültürel sosyolojidir, İkinci grupta feminist bakış açısının oldukça önemli et-kiler yaptığı alanlar gelir: sağlık ve hastalık; aile, ev içi emeği, çalışma ve emek, istihdam, eğitim, suç, medya ve popüler kültür, Sosyolojinin feminist perspektife en dirençli olduğu alanlar ise sosyal sınıf ve tabakalaşma, siyaset sosyolojisi ve sosyolojik kuramdır, Bu üç alanda da paradigma değişikliklerine gereksinim vardır,

Toplumsal cinsiyetin diğer sosyal bilim dallarında yarattığı farklı feminist etkileri karşılaştırabilmek.

Antropoloji alanındaki feminist kazanımlar, bu disiplinde paradigma değişikliğinin var olduğunu iddia edebileceğimiz boyutlardadır, Disiplinin temel varsayımları birçok antropolog tarafından sorgulanmıştır, Tarihte de kadınları merkeze alarak ve onları 'görünür kılmak' için yapılan çalışmalar disiplinin bakış açısında önemli değişiklikler yaratmıştır, Feminist tarihçiler artık sadece kadınların durumuna değil, erkeklerin durumuna ve her iki cinsin birbiriyle olan ilişkilerine bakabilen, yani toplumsal cinsiyeti temel alan çalışmalar yapmaktadırlar, Feminizmin ana akım psikolojiye girmesi ve kabul görmesi ise zayıf olmuştur, Toplumsal cinsiyet ilişkilerini ele alan, bununla da kalmayıp bu ilişkilerin hızlı değişiminin bilincinde olan ve toplumsal güçler ile birey psikolojisi arasında karşılıklı etkilemelerin olduğunu dikkate alan psikoloji araştırmalarına gereksinim vardır,

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve kadınların ikincil konumlarını tartışan feminist kuramcıların yaklaşımlarını ayırt edebilmek. Feminist kuramcılar son otuz yılda çok yol kat ettiler ve kadınları merkeze alan kuramsal çalışmalardan toplumsal cinsiyeti merkeze alan, ( kadınlar ile kadınlar arasındaki ilişkiler ve kadınlar ile erkekler arasındaki ilişkiler)anlamaya çalışan kuramsal çalışmalara doğru, üstelik de kuramların sentezine ulaşmaya çalışarak ilerlediler, Bu kuramların birçoğu sentez kuramlardır, yani feministler kadınların ezilmişliği, erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları iktidar, ataerkillik gibi konuları analiz ederken sosyolojinin ve başka disiplinlerin kuramları ile kendi düşünceleri arasında bağlantılar kurmaya, bu bağlantılardan sentezler oluşturmaya çalışmışlardır, Bu kitapta ye verilen kuramlar: Liberal, Radikal, Marksist, Sosyalist, Psikanalitik, Kültürel, Çevreci, Postmodern ve Queer kuramlarıdır,

Toplumsal cinsiyet tartışmalarında gelişmeler hakkında bilgi sahibi olabilmek.


Toplumsal cinsiyet kavramının postmodernist sorgulamasıyla son on senede yeni bir aşamaya geçilmiştir, Postmodern kuramcıların çalışmaları, sosyal değişme ve feminizmin ve sosyolojinin doğası hakkında yeni sorular sorulmasında uyandırıcı olmuştur, Aynı zamanda feminist bilginin gelişimine daha fazla yansımalı yaklaşımın girmesi ile de uyarıcı olmuştur.

ÜNİTE 2 ÖZET

Feminist bilim tarihinin gelişiminde hangi düşüncelerin etkili olduğunu ifade edebilmek.

Feminist düşünürler, belirli çelişkileri içeriyor olsa da, feminist bilim tarihinin gelişimine, özellikle yöntem bilim ve epistemoloji konularında ciddi katkıda bulunmuşlardır. Şu tartışmaların öne çıktığı söylenebilir:
(1) Kadınların toplumsal özelliklerinin, birey kategorisine indirgenerek, kadınların toplumsal özelliklerinin incelenmesinin sınırlı olacağı savunulmuştur.
(2) Feministler, başlangıçta, bilimin tarafsızlık ve nesnellik iddiasını çok yönlü eleştirmişler, ancak inkâr etmemişlerdir. Bilimin iktidar ilişkilerinden tamamen soyutlanmasını değil, bilimsel uğraşın erkek egemen yapısını sorunsallaştırmışlardır. Bilim ve toplumsal ilişkilerin ataerkil olduğu düşüncesi, toplumsal kurama feminist düşüncenin eklediği güçlü bir sorgu alanı haline gelmiştir. Feminizm, sadece analitik bir çözümleme değil, güce, iktidara, ideolojiye ve siyasete içsel toplumsal bir hareket olarak kavramlaştırılmıştır.
(3) Bilime egemen olan erkek bilim insanların diğer konularda değil, ancak kadın konusunda, tarafsızlıklarını koruyamadıkları ileri sürülmüştür.
(4) Araştırılan erkeklerin kadın konusunda verdikleri bilgilerin, bilinçli bir biçimde çarpıtılma ihtimali de söz konusu olduğundan, araştırılanların kadın olması gerektiği düşüncesi yaygınlaşmıştır.
(5) Daha güvenilir ve geçerli bilgilerin toplanabilmesi için araştıran ile araştırılan arasındaki ilişkinin sıra düzenli olmaması gerektiği düşünülmüştür.
(6) Buna paralel olarak, araştıranın kadın olmasının daha uygun olacağı savunulmuştur.
(7) Araştıran ile araştırılanın kadın olması, aralarında karşılıklı bir 'etkileşim' ortamının sağlanabilmesi için gerekli görülmüştür.
(8) Bu etkileşimin, araştıranın araştırma sürecine, kendi öznellikleri ile daha fazla katılmasına olanak vereceği yaygın kabul görmüştür.

Feminist düşünce, önce cinsiyetin sosyal ve kültürel bir kategori olarak ele alınmasının gerekli olduğunu savunmuştur. Ancak, daha sonra bu inşanın yanlılık yarattığı düşüncesi ile toplumsal cinsiyet kavramı eleştirilmiştir. Kadınlar arasındaki farklılıkları yaratan ortamın ne tür bir bilgiye karşılık geldiği, epistemolojik bir sorgu olarak kendini belirgin hale getirmiştir. Bu sorgu, kadınların yaşam deneyimlerine odaklanan feminist yaklaşımı, bu deneyimlere içsel olan öznelliklerin sorgulanmasına yöneltmiştir. Öznellik vurgusu, hem kadınlar arasındaki farklılıkların zenginliğinin gizlenmemesine, hem de bu farklılıkların, genellenerek bir kadın kategorisinin (toplumsal cinsiyet) yarattığı yanlılığın önlenmesine yönelik olarak gündeme getirilmiştir. Bu nedenlerle, kadınların öznelliklerinin sorgulanması, feminist eleştirinin merkezine yerleşmiş ve feminist epistemoloji tartışmalarının zeminini hazırlamıştır. Bu kapsamda, öznelliklerin özgül, konumsal, durumsal, yansımalı, söylemsel ve benzeri özelliklerini içeren bir 'duruş' ve pozisyonun mümkün olduğu düşüncesinin çok yönlü sonuçları olmuştur. Bu temelde gerçekleştirilecek toplumsal cinsiyet siyasetinin, bilginin ve bilim pratiğinin tüm aktörleri ve içinde bulundukları yapıları ve aralarındaki ilişkileri içine alacak bir kapsamda sorgulanmasını olanaklı kılmıştır. Oluşan bu durum, feminist kuramı, içinden çıktığı pozitivist anlayışı, içerden yapılabilecek eleştirisini en üst düzeye taşımıştır.

Feminist kuram bu çizginin ötesine geçildiğinde, kendisini en genel düzeyde, postmodernite yaklaşımının yapısalcı ve postyapısalcı söylemleri içerisinde bulmuştur. Postmodern düşünce, toplumsal yapıyı değil, dilin yapısını temel alarak ve toplumsallığın genellemelerle elde edilen büyük anlatılar haline getirilmesini reddeden ve oluşturulmuş genel anlatıların söylemsel inşaların yapı söküme uğratılmasını öngören bir yaklaşım haline gelmiştir. Postmodernite yaklaşımlarının feminist kurama 'alternatif' bir açılım çizgisi sağladığı söylenebilir. Modernite kapsamında, toplumsal inşadan dönüşlü öznelliğe uzanan ve söylem ve yapı söküme dayalı postmodernite düşüncesinin oluşmasına feminist düşünce önemli açılımlar sağlamıştır.

Feminizm, modernite söyleminin bilim anlayışını hangi düşüncelerle eleştirdiğini özetleyebilmek. Sosyal bilimlerin farklı alanlarında gerçekleştirilen çalışmalarda, bilimin nesnelliği ve tarafsızlığı sorgulanarak, bilen, bilinen ve bilmenin araç ve aygıtlarının güç ilişkilerine nasıl içsel olduğu, erkeklerin ve erkek egemen ilişkilerin tarihsel ve güncel olarak, bilimi biçimlendirerek, bilim alanında nasıl egemenlik kurdukları gösterilmeye çalışılmıştır. Bilgi üretiminin ve bilme sürecinin, tüm ögelerinin (bilenler, bilinenler ve bilmenin kendisinin), hem birer aktör hem de onlara içsel yapılar olarak ele alınması öngörülmüştür. Bu sürecin, sadece bir toplumsal inşa ile sınırlı olmadığı, özgüllükleri, konumları, durumları, şartları, olasılıkları, içeren ve ona bağlı olan yaşam deneyimlerinin öznelliklerine içsel olduğu düşüncesi, hem sosyal kuramı hem de felsefenin temel ilgi alanlarını güçlü bir biçimde etkilemiştir.

Feminist yöntembilimin temel önermelerinin neler olduğunu tanımlayabilmek. Bilgi ve bilim sorunsalı, yöntem tartışmalarından bilim felsefesine uzanan bir sorgulamadır. Feminist yöntembilim tartışmalarını, özgün ve tamamen farklı tekniklerin oluşturma çabası olarak görmemek gerekir. Bu çerçevede, feminist araştırma sorunsalı,

(i) bilgi üretimindeki kurumsal ve entelektüel pratikler,
(ii) bilginin doğasının ve içeriğinin ne olduğuna ilişkin varsayımlar,
(iii) varlık ve bilginin kuramsallaştırılmasmı,
(iv) bir kurum olarak bilimin nasıl inşa edildiği ve
(v) yaşam deneyiminin öznelliklerinin nasıl oluştuğu gibi kuramsal ve felsefi konularla ilişkilidir.

1970lerde feminist düşünürler, toplumsal cinsiyetin sosyal olarak inşa edildiğini kabullenmişlerdir. Feminist yöntembilim, kadınların ve diğer marjinal grupların deneyimlerini anlamaya yönelik olarak gelişmiştir. 'Renkli' kadınların araştırmalarda marjinal kılınmalarının sadece bir ihmal sonucu olmadığı, bunun önemli bir yöntembilim sorunu olduğu vurgulanmıştır. Birçok feminist farklı yöntemler kullanarak, toplumsal cinsiyet ile ilişkili ırk, cinsellik ve sınıf kategorilerinin birlikte nasıl incelenmesi gerektiğini göstermişlerdir. Aynı zamanda, feminist yöntembilim tartışmaları, araştıran ile araştırılan arasındaki güç dengesizliğini; araştırılanların hangi sorumluluklara sahip olması gerektiğini; katılımcı araştırmanın araştırmayı nasıl etkilediğini ve araştırmacının yansımalı konumunun incelenmesinin, araştırma sürecinin saydamlığını ve kadınların güçlenmesini nasıl sağladığını sorunsallaştırmışlardır.

Feminist kuramda, 1980'ler sonrası dönemde, erkekler ve kadınlar arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların neler olduğunu belirleme çabasının ötesine geçilerek, bunların varlığı ve oluşumu (inşası) eleştirilmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, toplumsal değişimin eyleyicileri olarak bireyler ile yapıların nasıl biçimlendiği ve aralarındaki etkileşimin nelere bağlı olarak nasıl oluştuğu sorgulanmaya başlanmıştır. Bu aktör-yapı ilişkisine yönelik feminist kuramın geliştirdiği düşünceler, toplumsal cinsiyet konusunun eleştirilerek sorgulanmasına yol açmıştır. Toplumsal cinsiyetin kültürel bir olgu olmanın ötesinde, hem bir öznellikler ilişkisi, hem de yapısal/kurumsal bir olgu, durum ve konum olarak ele alınması gerektiği vurgulanmıştır.

Feminist düşünürlerin birçoğu, toplumsal cinsiyetin, tekli bir yapı olarak değil, onun çoklu öznelliği, sosyal ve tarihsel özellikleri, kurumların sıradüzen varlığı ve işlevleri tarafından nasıl etkilenerek biçimlendirildiklerini ve kişilerin öznel toplumsal cinsiyet davranışlarını nasıl ürettiği ve yeniden ürettiğini sorgulanmaya başlamışlardır.
Bu çaba içerisinde, pozitivizmin başat ikiliklerini (öznel/nesnel, rasyonel/duygusal, erkek/kadın, bilim/yaşam, erkeklik/kadınlık) sorgulayarak, feminist yöntembilim, erkek bileni geleneksel bilgi üretim sürecinin (nesnel, rasyonel, cinsiyetçi, ırkçı ve sınıf temelli) merkezi konumundan uzaklaşmıştır. Feminizmin tüm bu eleştirileri, yöntemlerin belirgin özellikleri ile sınırlı değildir. Feminist yöntembiliminin sadece çoklu yöntemlerden oluşan bir yöntem sorunu olmadığı, özyansımalı tekniklerin kullanılmasının da bir gereklilik olduğu savunulmuştur. Aynı zamanda, feminist yöntembilim, sadece analiz ve anlama amacı ile sınırlı olmayıp, kadınların yaşamlarının değişmesine katkı yapacak bir niteliğe sahip olması gerektiğini vurgulamışlardır. Kadınların gündelik yaşam öykülerinin, biçimlendirilmiş anlatılarının, süregelen kurumsal egemenlik ilişkilerinin bilgisinde nasıl gizlendiğini ve bunun feminist aktivizme nasıl yansıdığını göstermişlerdir.

Feminist epistemoloji tartışmalarının feminist düşünceye ne tür açılımlar sağladığını açıklayabilmek.

Feminist epistemoloji, kadınların yaşam deneyimlerinin koşullarını, bilen ve bilinenler olarak, neden geleneksel bilim pratiklerinde ikincil kılındıklarını sorgulamıştır. Ana akım epistemolojiler, bilginin kimin bilgisi olduğunu sorgulamadan, bilenler olarak, üretilen bilgiye sahip çıkmışlardır. Aynı zamanda, aklı erkek olmakla, beden ve duyguyu kadın olmakla özdeşleştiren Batı felsefesi, duyguları irrasyonellikle özdeşleştirip önemsizleştirmiştir. Bu çerçevede nesnellik, doğruluk ve gücün, erkeksi bir dürtü/istek/arzu olduğu ve bilen ve bilinen, ben ve öteki, akıl ve beden, özne ile nesne ikilemlerine dayalı olarak, kadınların farklılaşmadığı ve bu nedenle muğlaklığın ve çoklu doğruluğun daha geçerli ve gerçekçi olduğu düşüncesi belirli bir ölçüde yaygınlık kazanmıştır.

Feministlerin bir kısmı, epistemoloji tartışmalarını bilginin ve bilenin durumuna, bir kısmı da veri/kanıtın özelliklerine bağlı olarak 1980lerin ortalarından itibaren, feminist duruş kuramı ve feminist ampirizm yaklaşımı olarak ayrıştırmışlardır. Feminist epistemoloji, 'kimin bilgisi' sorgusunu öne çıkararak, bilginin bağlamsal ve konumsal olduğunu, aktörleri (eyleyicileri) araştırmanın tamamına içsel kılarak, bilgi üretiminin merkezine taşımışlardır. Aynı zamanda, ampirizmin tekrar inşasına yönelmiş, duruş pozisyonlarını eklemlemiş ve tekli ve genel anlatıların egemenliğine karşı çıkmışlardır. Böylece, bilimsel bilginin, nesnellik temelinde nasıl egemenliğini sürdürdüğünü açıklamaya çalışmışlardır. Bilimsel uğraşın ve bilginin kavramsal sorgusu (bilgi kuramı) olarak epistemoloji, en genel kapsamı ile bilen, bilinen ve bilme durumlarının ve aralarındaki ilişkilerin sorgulanmasıdır. Bu sorgu, en yalın haliyle, öznelliklerin/değerlerin toplumsal inşasıdır. Söylemler bu inşaya aracılık ederler. Bu çerçevede, duruş kuramı, öznelliklere ve toplumsal konumlara bağlı olarak, bilginin otoriter, araştırmanın da iktidara içsel olduğunu vurgulamıştır.


Feminist epistemolojinin felsefe disiplininin han-gi alanlarında etkili olmaya başladığını ayırt edebilmek.

Genel olarak feminizmin, felsefeye dışsal denmese de, felsefenin dışında ve felsefenin 'ötekisi' olma konumunu hala koruduğu söylenebilir. Feminist epistemolojinin sorgu alanları, önceleri felsefenin ikincil denilebilecek alt dallarında kendini hissettirmiştir. Ancak birçok feminist düşünürün varoluşçuluk, Marksizm, yapısalcılık, postyapısalcılık ve benzeri alanlarda ileri sürdüğü düşünceler, felsefenin ana akım alanlarında da kendisini göstermeye başlamıştır. Bu çerçevede, feminist felsefe, sadece etik ve politik felsefe alanında değil, epistemoloji, metafizik ve bilim felsefesi benzeri konularda da sorgulamalara yönelmiştir. Sosyal bilimlerin bilgi, güç, akıl ve deneyim benzeri en temel konularının tartışılmasında, feminist felsefecilerin ciddi açılımlar sağlayarak, sosyal bilimin gelişmesine önemli katkı sağladıkları gözlenmektedir.



ÜNİTE 3 ÖZET


Kadınların siyasete erkeklerle karşılaştırıldığında daha az katılımının nedenlerini açıklayabilmek.


Siyasi düşüncede kamusal alan, özel alan ayrımını esas alan yaklaşım, siyaseti kamusal alana ait bir eylem biçimi olarak kabul etmektedir. Kadınların biyolojik özellikleri ve aile içinde onlara yüklenen görevleri nedeniyle özel alandaki yerleri, siyasette kadın algısını negatif etkilemektedir. Kadınların siyasete katılımını olumsuz yönde etkileyen ilk etken kültürel, ideolojik sebeplerdir. Kültürel değerler ve gelenekler erkekleri siyasi aktörler olarak onaylayıp, kadınları özel alandaki çeşitli yükümlülüklere yöneltmektedirler. Siyasetin erkek işi olduğuna dair algı, siyasete girecek kadınları yüreklendirmemektedir. Kadınların güncel durumları ve sosyoekonomik anlamda dezavantajlı konumları da onların siyasete katılımını olumsuz yönde etkilemektedir. Siyaset için gerekli olan eğitim, para, profesyonel, iş hayatı ve sosyal ağlar açısından kadınlar, erkeklerle karşılaştırıldığında dezavantajlı durumdadırlar. Üstelik çalışan kadınların ev içi yükümlülükleri de zaman kullanımı açısından oldukça fazla yer tutmaktadır.

Siyasi kurumlar da kadın katılımını zorlaştırıcı bazı özelliklere sahiptir. Siyasi kültür hala erkek egemen değerlerle tanımlanmaktadır. Öte yandan devletlerin yapısı, parlamentonun yapısı, seçim sistemi de kadın katılımı üzerinde etkilidir. Federal devlet yapısı ve kalabalık bir parlamento yapısı, kadının siyasetteki kariyer olanaklarını arttırırken, nıspi temsil sistemleri kadınların aday gösterilmesini kolaylaştırmaktadır. Kadınların parlamentoda yer almalarında en önemli karar verici yapı siyasi partiler olduğu için, siyasi partilerin özellikle örgütsel yapıları bu katılımı etkilemektedir.

Dünyadaki kadın hareketinin kadının siyasete katılımına etkisini değerlendirebilmek.

Fransız devrimi, aydınlanma ve liberalizm kadınların erkeklerle eşitliği açısından önemli bir düşünsel zemin hazırlamıştır. 19. yy'ın sonu ve 20.yy'ın başında gelişen kadın hareketi, bu düşünsel zemin üzerinde eylemde bulunmuştur.

Bu dönem feminist hareketin (birinci dalga) kadın hareketi açısından en önemli kazanımları fırsat eşitliği fikri, seçme ve seçilme hakkının elde edilmesi, mülkiyet ve aile hukuku alanında kadınlar lehine düzenlemeler yapılması olarak sayılabilir.
Toplumsal hareketlerin hız kazandığı 1960'larda ortaya çıkan ikinci dalga feminizmse hem örgütlenme şekli, hem temel aldığı esaslar, hem de gündemi itibariyle birinci dalga feminizmden farklılaşmaktadır. Özel alandaki eşitsizliklere dikkat çekmeyi hedefleyen hareket, kadınların erkeklerle eşitliğine değil, onlardan farklılığına vurgu yapmıştır. Aile içindeki rolleri ve kadınlık durumlarını sorgulayan bu hareketin kadın ve siyaset açısından yaptığı en önemli katkı, özel alandaki güç ilişkilerini de sorgulamaya açması ve özel alanın da politik olduğunu göstermesidir.

Farklı siyasi katılım türlerini ve kadınların siyasi katılım eğilimlerini tanımlayabilmek.

Siyasi katılım türlerinden en yaygın olarak kullanılanı ve üzerinde en çok çalışılan türü, oy vermektir. 1960 ve 1970 yıllarında yapılan araştırmalar kadınların seçimlere erkeklerden daha az katıldıklarını ve daha sağdaki partilere oy verdiklerini belirtmektedirler. Ancak günümüzde yapılan çalışmalar, kadınlar ve erkekler arasında oy verme davranışıyla ilgili farkın gittikçe kapandığını ve kadınların yeni sol partilerin seçmen kitlesini oluşturduklarını vurgulamaktadırlar. Kadınlar geleneksel olmayan katılım türlerinde daha fazla yer almaktadırlar.

Bu katılım türleri kurumsallaşmamış, geçici süreli, esnek formları ve daha çok yerel konuları ele alan gündemleriyle kadınların katılımına olanak vermektedirler. Kadınların katılımında esas problem siyasi partiler, parlamento gibi kanallar vasıtasıyla katılımda ortaya çıkmaktadır. Kadınların siyasi parti üyelikleri artarken, partilerin karar verici organlarında ve parlamento üyeliklerinde görünürlükleri oldukça azdır. Dolayısıyla kadının siyasete katılımında esas problem siyasi elitler arasındaki kadının varlığında ortaya çıkmaktadır.


Kadınların siyasete katılımını artırmaya yönelik stratejileri tanımlayabilmek.

Özellikle kadınların karar alıcı mekanizmalarda yer almasını desteklemeyi amaçlayan stratejilerdir. Bu sürecin en önemli özneleri siyasi partilere yükümlülük getirmektedirler. Söylemsel stratejiler: Bu stratejiler, siyasi partilerin kadın katılımını destekleyici bir söylem ortaya koymasını ve kadın katılımı ile ilgili antlaşmalardan yana bir tavır sergilemelerini gerektirmektedir. Olumlu eylem stratejileri: Kadın adaylara maddi destek sağlamak, kadınlara yönelik eğitim düzenlemek ve destek birimleri kurmak gibi stratejilerdir.

Pozitif ayrımcılık stratejileri: Diğerleri arasında kadının parlamentoda yer alması açısından en radikal sonuçları doğuran stratejiler bütünüdür. Bu grupta en önemli örnek de toplumsal cinsiyet kotalarıdır. Kotalar, buradaki anlamıyla, parlamento üyeliklerinin belli bir sayısının kadınlar tarafından oluşturulması zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Kota düzenlemeleri anayasa ya da seçim yasalarında yer alabileceği gibi, siyasi partilerin kendi inisiyatiflerine de bırakılabilinir. Dünyada gittikçe daha fazla ülke toplumsal cinsiyet kotalarını kullanmaktadır.


ÜNİTE 4 ÖZET


Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önemini kavrayabilmek.


Eğitim birey ve toplum açısından sosyal sermayenin geliştirilmesinde, ilerlemenin ve güçlenmenin gerçekleştirilmesinde büyük önem taşır.
İnsanın kendi gücünü ve güçsüzlüğünü sonuçla yan etmenleri farkedebilmesi ve bunları dönüştürebilmesi için ortam yaratır. Olanaklardan ve risklerden haberdar olmanın ve toplumdaki karar alma süreçlerine katılmanın en önemli anahtarı sayılır. Eğitim, uluslararasında insani gelişmeyi ölçmeye yarayan temel göstergelerden biri ve bu konuda kadınlarla erkekler arasında var olan engellerin kaldırılması Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CE- DAW), Pekin Eylem Planı, Binyıl Kalkınma Hedeşeri gibi temel andlaşmaların ilkeleri arasındadır. Eğitimin her düzeyindeki eşitsizlikler, kız çocukların ve kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarınındaki fırsatlarını ve olanaklarını olumsuz etkilemektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin eğitime erişimi nasıl etkilediğini açıklayabilmek.

Dünyanın pek çok ülkesinde, değişik toplumsal ekonomik kesimlerde, etnik kümelerde, kırsal ve kentsel bölgelerde, yerli, mülteci ve göçmen gruplarında eğitimden yararlanabilen kadınların sayısı, hala aynı kategorideki erkeklerle eşitlenememiştir. Eğitime erişim, özellikle de kadınlar için, sınıfsal eşitsizliklerle yakından ilişkilidir. Kentlerdeki kadınların kırsal alanlarda yaşayanlara göre eğitime erişimleri daha fazla ve eğitimde kalma süreleri daha uzundur. Farklı yörelerdeki çocuk işgücü talebi, ulaşım sorunları, güvensizlik ve şiddet ortamı, ataerkil aile yapısı ve kültür de kız ve erkek çocukların okullulaşmasında önemli farklar yaratmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin eğitim aracılığıyla nasıl pekiştirildiğini farkedebilmek.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin eğitimdeki izdüşümü, kadınlar ve erkekler arasındaki sayısal eşitsizlikten ibaret değildir.Bir süreç ve kurum olarak eğitimin içeriği, yapısı, gündelik yaşamı ve etkileşimleri cinsiyetçiliği pekiştiren özellikler taşır. Bu bağlamda okul bilgisinin, yönetiminin, yöntemlerinin erkek merkezliliği ve kadınların hala bu kültüre eklemlendikleri, oranda varolabilmeleri ciddi sorun oluşturur. Kadın öğretmen, yönetici ve öğrencilerin arasında bile bu konuda farkındalık geliştirebilenlerin sayısı, cinsiyetçi pratikleri destekleyenlere kıyasla çok azdır.Dolayısıyla da, kadınların belli eğitim alanlarında toplanmaları ‘yatay ayrışma’, öğretmenliğin okul öncesi ya da ilköğretim gibi alt düzeylerinde yığılmaları ‘dikey ayrışma’, pek az kadının yönetici konumlarında bulunması ‘cam tavan’, kız öğrencilerin daha başarılı oldukları örneklerde bile derslerde daha az söz almaları genelde kendi tercihleri olarak gerekçelendirilir.

Toplumsal cinsiyet ve eğitim ilişkisinin çeşitli kuramlardaki açıklamalarını karşılaştırabilmek.

Kuramsal incelemeler, eğitimin toplumsal cinsiyetle ilişkisi hakkında sosyolojik bir anlayış geliştirilebilmesi için çeşitli etmenlerin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda öne çıkan konulardan bazıları toplumdaki iktidar ve tahakküm ilişkilerinin temelleri, eğitimle işgücü piyasası ve hane yapıları gibi öteki kurumlar arasındaki ilişkiler, okulun günlük etkileşimlerinde sınıf, toplumsal cinsiyet, ırk, etnisitenin etkisi, insanların bilinçli özneler olarak toplumsal yapıları nasıl dönüştürdükleri ya da direndikleridir (Short, 1994:137).

Kimi kuramlar ‘örneğin, Cinsiyet Rolü Toplumsallaşması, Liberal Feminizm, vb.’ eğitimin cinsel kimliklerin kuruluşunda bir öğrenme süreci olarak etkisini incelemişlerdir. Kimi kuramlar ‘örneğin, Feminist Yeniden Üretim, Radikal Feminizm ve Akademik Kapitalizm’ eğitimin yapısını odağa almışlardır. Bu yaklaşımlarda eğitim kurumları, sınıf toplumunun statü ve iktidar farklılıklarını yaratan ve meşrulaştıran yapıları arasında yer alır.
Üçüncü kategoride yer alan Postyapısalcı Feminizme göre eğitim programları ya da araştırma raporları, insanların kadın erkek gibi ikincil kategorileri üretmelerini koşullayan ve güç ilişkilerini sürdürmeye yardım eden söylem sistemleri arasındadır.

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin çözüm yollarına ilişkin politika önerilerini değerlendirebilmek.

Bu konudaki politikaların temelde bütünlük, süreklilik ve kararlılık ilkelerine dayanması, hem eğitime erişim ve eğitimin cinsiyetçilikten arındırılması hem de mevcut erkek iktidarının öteki alanlarının dönüştürülmesi bağlamında değerlendirilmesi gerekir. Toplumsal cinsiyet duyarlılığı bir politika olarak tüm eğitsel süreç ve politikalara, öncelikle de öğretmen yetiştirme programlarına özümsenmelidir. Gerek eğitime erişimde, gerekse uzmanlık alanlarında ve yetki ve karar organlarında daha dengeli bir toplumsal cinsiyet dağılımı için geçici özel önlemler uygulanmalı, kadınlar gibi erkeklerin de daha eşit ve adil bir toplum hedefine yönelik olarak
eğitilmeleri sağlanmalıdır.




Açıköğretim AÖF Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi kitabını pdf olarak görüntüleyebilir ve bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz. Ders Kitabını Görebilmek İçin bilgisayarınızda Adobe Acrobat Reader veya muadili bir programın yüklü olması gerekmektedir. PDF'i hala göremiyorsanız Güvenli ve Hızlı İnternet için Google Crome internet tarayıcısını bilgisayarınıza kurmanızı tavsiye ederim. ( Programlar Bilgisayarınızda Bulunmuyorsa İsimlerinin Üzerine Tıklayarak Bilgisayarınıza İndirip Kurabilirsiniz. )


Sınavlarda Hepinize Başarılar Diliyoruz..
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst