Masal nedir- Masal ve masalların özellikleri

asah

GOLD Üye
Katılım
14 Eki 2012
Mesajlar
2,943
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Bölüm:
Türk Dili ve Edebiyatı
Şehir:
Zonguldak
Masal nedir- Masal ve masalların özellikleri

Masallar olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi öncelikle, Sindirella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır. Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.

Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. Lafontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir.

Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.

Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.

Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.






1. Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk hikâyelerine masal denir.

2. Kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabiatüstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden, hayal mahsulü olduğu halde, dinleyicileri inandırabilen bir sözlü anlatım türüdür.

3. Genellikle özel kişiler tarafından, kendisine mahsus (olağanüstü) zaman, mekan ve şahıs kadrosu içinde, yaşanılan hayatla hayal edilen hayatın sistemli bir şekilde ifade edildiği, klişe sözlerle başlayıp, yine klişe sözlerle biten hayal ürünü sözlü anlatım türüdür.

4. Günlük hayattan sıyrılarak, insanların muhayyilelerinde tabiat ve gerçek dışı âlemde yaşattığı kahramanların hikâyesi, sözlü nesir türüdür. diyebiliriz.
Masal Nedir ? (Detay)
Masal halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür. Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilmiştir.

Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür. Yer ve zaman belli değildir. Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Masallarda eğiticilik esastır. Çoğu kez evrensel konular işlenir. Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür. Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır. Eflatun Cem Güney masallarımız derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır.

Doğaüstü güçlere yer veren veya gerçekçi, destansı veya alaylı bir anlatı olan masal, sözlü halk edebiyatının en eski biçimlerinden biridir. Yerli, yabancı veya mahallî folklor masallarından yapılan sayısız derlemeler masalın günümüzde de büyük bir ilgiyle karşılandığını gösterir.

Masalların kaynağı oldukça tartışmalıdır; fakat gerçek olan bir şey varsa o da bazı masallarda işlenen ana konulara dünyanın çok değişik bölgelerinde rastlandığıdır; öyle ki bu masalların tek bir masal ailesine dahil oldukları ispat edilebilmiştir. Yazılı edebiyatın başlangıcından beri, masal bir edebî çeşit haline gelmek eğilimi göstermiştir.

Başlangıçta bu edebî çeşidin kendine has unsurlarından biri, olağanüstülük niteliğiydi. Ama bundan, masalın özünün olağanüstü niteliğe dayandığı sonucunu çıkarmamak gerekir. Masala kendine has niteliğini veren, daha çok, onu hayal gücüyle işleyen bir anlatıcının varlığıdır. Bu bakımdan türe örnek olarak Binbir Gece Masalları'nı göstermek mümkündür; ama Odysseia'da anlatılan Odysseus'un serüvenleri; Chaucer'in Cantorbery Masalları ve Boccacio'nun Decameron'u da masalın bu tanımına uygun düşer.

Nitekim, Maupassant'ın bazı hikâyelerini de, yine aynı sebeple, yani yazar hikâyesini kahramanının ağzından ve onun hatıraları biçiminde anlattığı için masal çeşidinden saymak yanlış olmaz. Yazar hikâyesini bir kahramanın ağzından anlatmadığı zaman hikâyenin ardında yazarın kendisinin varlığı sezilir ve hikâyenin anlatılışı da ona göre değişir; meselâ La Fontaine'in masallarının ayrıcalığı, zaten pek çoğu İtalyan masalcılarından alınmış olması dolayısıyla, konularından çok yazarın anlatım sanatıdır.

Kısaca söylemek gerekirse, masalın tarihî evrimini belirlemek öteki edebî türlerin evrimini belirlemekten daha zordur. Gerçekten de masalın değişmez özelliği sadece bir anlatı olması ve içinde uzun tasvirlere de, psikolojik tehlikelere de yer verilmemesidir; ayrıca tek bir olaydan veya bazı masallarda görüldüğü gibi birbirinden ayrı olarak ele alınabilecek bir olaylar dizisinden meydana geldiği için öteki edebiyat türlerine göre kısa da sayılabilir.

Öte yandan masalda ilk özelliği alan sözlü anlatı tarzının tabiiliği ve serbestliği vardır, ifadenin çocuksu olmasını ilk masallara has bir nitelik saymamak gerekir; çünkü çocuksu olmasına rağmen hiç de sunî kaçmayan aynı söyleyişi Perrault'nun, Grimm'in ve Andersen'in masallarında ve bir yüzyıldan beri bütün ülkelerin edebiyatlarında rastlanan çocuk masallarında da bulmak mümkündür.

Masalın bu temel özellikleri, meselâ romanın geçiregelmiş olduğu evrimlere oranla, masal türüne nispî bir değişmezlik kazandırmıştır. Hiç şüphesiz masalların malzemesi yüzyıllar boyunca zenginleşmiş ve özellikle konuları edebiyatın evrimiyle birlikte gelişmiştir. Meselâ Voltaire, masalı felsefî propagandaya uyarlar. Zadig ve Candide yazarı, masal türünün geleneksel metotlarını kendi amacı için kullanırken, hikâyenin okur üstündeki etkisini sağlayan çekicilik unsurunu da kaybetmemeğe dikkat eder. Romantik akım da, fantastik hikâyelerinde masalın en eski süslemelerinden biri olan tabiatüstü unsurunu yeniden değerlendirdi.

Fransa'da bu yeniden değerlendirmenin öncülerinden biri Ch. Nodier olmuştur. Flaubert ise romanlarında pekiştirdiği nesir sanatını Üç Masal'ında uyguladı. Türk edebiyatında Tanzimat'tan sonra yazılan ilk roman ve hikâyelerde masal unsurları geniş ölçüde kullanıldı. Ahmed Midhat Efendi, Sabahattin Ali (Sırça Köşk), Aziz Nesin (Büyükler İçin Masallar) gibi yazarlar yeni Türk edebiyatında çağdaş meseleleri ele alırken masal unsurlarını kullandılar.

Biçimi ve evrimi bakımından masalı romandan ayırmak kolay olduğu halde, masal ile hikâye arasında kesin bir sınır çizmek hayli zordur. Başlangıçta hikâye diye, masallara göre daha gerçekçi konuları işleyen anlatılara denirdi; fakat zamanla bir anlatının, masal mı hikâye mi olduğunu ayırt etmek yazarlarının bile içinden kolay kolay çıkamadıkları bir mesele halini aldı. Bu karışıklığa rağmen denilebilir ki hikâye, tabiatüstü unsurlara yer vermediği oranda ve ölçüde masaldan farklıdır; öte yandan tekniği de masalınkine benzemez; hikâye aslında romanın kısasıdır ve özellikle günümüzde anlatanın damgasını taşıyan masalın esnekliğine karşı bir dereceye kadar nesnellik ölçüleri içinde gelişir.

Milletlerarası Masal Kataloğu'nda masallar şu ana çeşitlere ayrılmıştır:
1. Hayvan Masalları:
bu çeşit masallarda hayvanlar genellikle kılık değiştirmiş insan niteliğindedir. Bir düşünceye güç kazandırmak, ibret dersi vermek, örnek göstermek amacıyla anlatılır. Asıl masallardan daha kısa olur, başlangıç tekerlemeleri yoktur. Türk hayvan masalları da genellikle başka ülkelerdeki benzerleriyle aynı kaynaklara dayanır. (Bey ile Horoz, Keloğlan ile Eşeği masalları v.b.). Bunların bazıları eski dinî inançların kalıntılarıdır. (Hayvanlarla Süleyman peygamber veya Nuh peygamber arasında cereyan eden olayları konu edinmiş masallar);

2. Asıl Masallar:
a) olağanüstü masallar: Asıl masalların, yani masal denince ilk akla gelen masalların yer aldığı bu bölümdeki masallarda peri, cin, dev anası gibi tabiatüstü varlıklara rastlanır. Hayvanlar, hayvan masallarında olduğu gibi, insan rolünde değil, tabiat dışı varlıklar seklindedir. Olaylar da, kişiler gibi olağanüstüdür (Rüzgâr Dev, Tık Tık Kabacık masallarında olduğu gibi);
b) gerçekçi masallar: Kişiler, hayvanlar, olağanüstü masallarınkinden çok farklı değildir. Şehzadeler, sultanlar, padişahlar, bezirganlar, hocalar, kadılar, yoksul ailelerin genellikle en küçük kız veya oğulları Türk masallarının bu çeşidinin ana kişileridir. Bamsı Beyrek Masalı, Akıllı Terzi Kızı v.b.);

3. güldürücü fıkralar:
Nükteli hikâyeler, yalanlamalar (Bekri Mustafa, İncili Çavuş, bektaşi, yörük, uşak-efendi, asker-subay, ana-baba, karıkoca fıkraları ve hikâyeleri);

4. zincirlemeli masallar:
Çoğunun kişileri insan ve hayvanlardır. Küçük çocukların severek dinledikleri ve kendi aralarında en çok anlattıklarıdır (Keloğlan, Sırça Köşk masalları v.b.).

Türk geleneği en masalımsı anlatıları bile gerçeğe yaklaştırma eğilimindedir, masalda olağanüstü unsurlar, akıl dışı nitelikte değildir. Masalların başında yer alan tekerlemeler, masalın konusunun gerçekten ayrılan yanlarına dikkati çekecek niteliktedir. Masallar sözlü halk edebiyatı türleri içinde ülkeden ülkeye, çağdan çağa en çok yayılan yaratmalardır. Türkiye masalları hem Anadolu'nun eski kültür geleneklerini, hem de eski Türk masal geleneğini devam ettirmektedir.

Türkiye masalları, Pertev Naili Boratav, Eflâtun, Cem Güney gibi yazarlar tarafından derlenip incelendi.

Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür. Yer ve zaman belli değildir. Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Masallarda eğiticilik esastır. Çoğu kez evrensel konular işlenir. Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür. Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır. Eflatun Cem Güney masallarımız derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır. Ek bilgiGünlük hayattan sıyrılarak, insanların muhayyilelerinde tabiat ve gerçek dışı âlemde yaşattığı kahramanların hikâyesi. Sözlü nesir türüdür. Yazarları yoktur. Halk masallarına benzeterek ve aynı zamanda içlerine özel bir dünyâ görüşü konarak, belli yazarlar tarafından meydana getirilen masallara sun’î, yâni “yapma masal” denir. İngiliz yazar Oscar Wilde, Danimarkalı Andersan ile Fransız Lafontaine bu tür masallarıyla tanınırlar. Türk edebiyâtında on sekizinci yüzyıl yazarlarından Giritli Aziz Efendi, türlü kaynaklardan derlediği bu türden olan Muhayyelât’ını yazmıştır.

Masallar rüyâya benzer ve insanlardaki arzuları sembolleştirir. Çünkü hayatta mümkün olmayan ve çok istenen her şey masallarda gerçekleşiyor. Adâlet, eşitlik, mutluluk, istenilen şekilde masal dünyâsında bulunur. Meselâ hor görülen bir keloğlan, kurnazlığı sâyesinde şehzâdeleri küçük düşürür. Fakir, öksüz bir kızcağız bir târih cilvesiyle sultan oluverir. Yoksul birinin başına devlet kuşu konar. Masal dünyâsında, gam, kasvet, çirkinlik, âdilik yoktur. İyiler dâimâ mükâfâta kavuşur, kötülereyse en adâletli cezâlar verilir. Masalların bütün dünyâya yayılma gücü ve alanı çok geniştir. Ancak masalların ilk defâ dünyânın hangi bölgesinde söylenildiğine dâir elde kesin bilgi yoktur. Böyle olmasına rağmen masalların kaynağı, yâni menşei ile ilgili bâzı görüşler vardır. Bu görüşlere ilk yer verenler Alman masallarını toplayan Girimm Kardeşler olmuştur. Daha sonraki araştırmacılar Hindoloji, Antropoloji ve Mitolojiye dayanan görüşler ileri sürmüşler, her görüşün temsilcileri diğerlerini tenkit etmişlerdir. Gerçekte masallar rüyâlardan çıkmış ve buna paralel olarak gelişmiştir. Yapı bakımından incelendiğinde rüyâ ve masal arasında sıkı bir bağlılık vardır. Ancak rüyâ kendiliğinden, masallar ise sun’î düşünce mahsülü olarak ortaya çıkar.

Masallar girdikleri toplumun rengine az çok bürünürler. Masallardaki konular, temelde birbirine benzerse de, onu her milletin kendi örf ve âdetlerine, kültürüne uydurduğu bilinmektedir. Hindistan, Arabistan, Anadolu, Akdeniz devletleri masal söyleme bakımından batıya nazaran daha zengindir.

Masallarda gerçek veya gerçeğe yakın bâzı olaylar bulunabilir. Fakat bunlarda gerçek dışı olaylar esas teşkil edip, gerçekçilik bir süs gibi kalmaktadır. Masallarda belki târihî olaylara bile yer verirler. Fakat bunlar masal havasında erimiştir.

İnsanlar, cin (peri), hayvanlar gibi hakîkî veya dev, şahmerân gibi hayâlî varlıklar masallarda içiçe yaşar ve masalların kahramanlarıdır. Bunlar insanlara mahsus ölçüler, huylar içinde ele alınırlar. Yâni insanlar gibi sever, hırslanır, öç alır veya yardım ederler. Masallarda yaşayan balık, kuş, ceylan, at gibi hayvanlar da olağanüstü vasıflar taşırlar. onlar da insan gibi düşünür, konuşur, üzülür, sever, acıma veya kin duyarlar. Hattâ bu katagoriye cansız varlıklar bile katılır.

Masalda insanlar, gerçek veya gerçekdışı vasıflarda görünürler. Bu gerçek olmayan kuvvetlerini büyülü bir araçtan, var olmayan bir mahluktan veya evliyâdan alır. Masalın kahramanları, belli bir toplumun bilinen bir zamanda yaşamış kişileri değildir. Her ülke ve zamanda olabilecek pâdişah, vezir, köylü, kadı, derviş, ırgat, harâmî gibi sembol tiplerdir.

Ancak masallarda her şey tatlıya bağlandığı için, bu tiplerin kötülükleri üstünde fazla durulmaz. Kötüler, korkunç olmaktan gülünç duruma getirilir ve yaptıklarının cezâlarını görürler. İyiler ise uzun yaşayıp mutlu olurlar.

Masallarda çevre büsbütün hayâlî ve gerçek dışı ülkelerdir. Kafdağı, Yedi Derya Adası, Yedi Yerin Altı ve Üstü gibi haritalarda bulunmayan ülkeler gösterilir. Masallarda tasvirler gözlere değil hayâle dayanmaktadır. Dünyâda rastlanması imkansız olan bahçeler, saraylar, ırmaklar, şehirler yer alır. Ne zaman, hangi yerde bulundukları asla bilinmez.

Masallarda aynı kahraman bir ceylan, bir kuş veya bir gül fidanı oluverir. Kısaca şekilden şekle girer. Kötüler biçim değiştirerek sevimsiz varlıklar hâline gelirler. Bir anda kıtalar ötesi mesâfe alındığı gibi, yine bir anda korku, yerini sevince ve mutluluğa bırakır.

Masalı destanlardan ayıran fark, masallarda millî ve dinî inançların zayıf olması, diğer taraftan masalların geniş ve alabildiğine hayâle yer vermesi, her dala konma ve hiçbir şeyde uzun uzadıya durmayış göze çarpar.

Masalın eğitici değeri vardır. Keloğlan masalları dışında, masala müstehcen, çirkin ve ayıp sayılacak hiçbir söz katılmaz. Aşk sahneleri, çabuk ve rümuzla geçiştirilir. Masalın çocuk muhayyilesine geniş ufuklar açtığı gerçektir. Masalın yerini tutmaya çalışan sinema, televizyon gibi şeylerin çocuk muhayyilesini darlaştırdığı ve kalıplaştırdığı son yıllarda eğitimcilerin üzerinde durdukları ve karşı çıktıkları bir durumdur.

Çeşitli milletlerin masallarında, mevzular temelde birbirine benzerse de, her milletin, masallarını kendi örf ve âdetlerine, hislerine, kültürüne uydurduğu, ona kendisinden pekçok şey kattığı şüphesizdir. Ancak memleketi Hindistan sayılan masalların zamanla Avrupa’ya göçtükleri de kuvvetli iddialardandır. Umûmiyetle çocukların sevip okuduğu masallar seçilirken, bu yabancılık unsuru gözden uzak tutulmamalıdır. Bir masalı dinleyen çocuk, masalın vermek istediği dersten çok, oradaki kişilerden ve hâdiselerden etkilenecektir. Bu sebeple, yabancı masallar alınacaksa, bunlardaki yabancı unsurların selâhiyetli kişiler tarafından çıkarılması lâzımdır. Yoksa, millî kültüre yabancılaşma, daha çocuk yaşta dinlenen ve körpe dimağlarda, kuvvetli izler bırakan masallarla başlayabilir.

Halkımız arasında Dede Korkut Hikâyeleri, Binbir Gece Masalları, Keloğlan Masalları sık rastlanan masallarımızdandır. Hele Keloğlan’ın içinden çıkamadığı iş yoktur. Cemiyetimizde, eskiden “Masalcı Nine”ler vardı. Bunlar, tatlı üsluplarıyla, uzun kış gecelerinde, ramazan gecelerinde, evlerde, konaklarda, çıtır çıtır yanan sobaların başında, çocuklara masallarımızı anlatırlardı. Masallar ve bilhassa Türk masalları ekseriyetle, şu üç kısımdan meydana gelir: Giriş veya tekerleme kısmı, mevzuyla pek alâkası olmayan sözlerden meydana gelir: “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, ben fırladım eşikten, babam kaptı küreği, annem aldı maşayı, gösterdiler kapının ardındaki köşeyi...” Bu kısımla, masalı anlatan şahıs dinleyicilerin dikkatini tamâmen kendine çekmeye çalışır. İkinci bölüm asıl vakaların geçtiği kısımdır. Son kısımda yine, bir tekerleme olabilir, ama bunlar, baştakiler kadar uzun olmaz. Pek çoğunda, “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” diye sona erer.

Türk masal geleneği, en hayalî anlatış tarzlarını bile gerçeğe yakın bir şekle getirir. Vakalar, olağanüstü unsurlar, fazla akla aykırı bir nitelik taşımaz. Türk masalları, birçok ilmin, sanatın faydalandığı birer hazine değerindedir. Milletimizin, birçok eski örf ve âdetleri, inançları, huyları, masallarımızda bulunabilir. Özellikle dilciler, târihçiler, roman, hikâye, tiyatro, film senaryosu yazanlar için masallar birer hazine değerindedirler.

Folklorcuların masallarla ilgilenmeleri pek eski târihlere uzanmaz. Bu alanda ilk ilmî araştırma 1807’de Elai Johanneaus’nun Halk Masalları Üstüne Görüşler kitabıdır. 1813’te Alman Grimm Kardeşler, Alman masallarını derleyerek bu yolda hizmet vermiştir. Türk masalları ilk önce Billur Köşk adlı bir eserle görülmüştür. George Jakob’un 1898’de yayınladığı bu eser, Menzel tarafından 1923’te yayınlanmıştır. Macar İ. Kunoş’un çalışmaları tâkib etmiştir. İgnace Kunoş Türk masallarını araştırıp incelemiş ve tasnif etmiştir. Ayrıca Türk Halk Edebiyatı eserini 1925 yılında İstanbul’da neşretmiştir. İstanbul Halk Masalları (1905), Adakale Masalları ise 1907’de neşredilmiştir.

Daha sonra bu çalışmalar Erzurum A.Ü. Edebiyat Fakültesinde geniş yer tutmuştur. Gümüşhane Masalları, Elazığ Masalları, Erzurum Masalları, Taşeli Bölgesi Masalları ve Türk-İskoç Masalları Mukayesesi gibi çalışmalar görülmüştür. Tâhir Alangu, Eflatun Cem Güney, Şükrü Elçin, A. Edip Uysal gibi araştırıcı ve yazarlar da bu sâhada çalışmalar yapmışlardır. [HR][/HR]
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst