Açıköğretim Maliye Poltikası Dersi 1-2 Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Açıköğretim Maliye Poltikası Dersi 1-2 Ünite Ders Notları

Ünite 1A-1980 ÖNCESİ İTHALİKAMECİ SANAYİLEŞME POLİTİKASI

Türkiye de 1980 öncesiekonomik yapının belirleyici özelliği devlet öncülüğünde üretilen ithal ikameci sanayileşme politikasıdır. ithal ikameci sanayileşmepolitikası: Yurt içi tüketiminde ihtiyaç duyulan malların ithal edilmek yerine
koruma ve teşvik yoluyla gerekirse girdi ithal edilerek yurt içinde üretilmesinin sağlanmasıdır.
Buna göre yurt içitalebe yönelik olarak yapılan üretimle büyüme sağlanacak ve kamu yatırımlarıile bu süreç desteklenecektir. Bu politika ikinci dünya savaşı ile birçok ülkeve Türkiye'de de 1963 yılında başlanan planlı kalkınmayla başlamıştır. Ancak butip politikalar bazı nedenlerle uluslararası ekonomik yapı içerisinde başarısızolma riski ile karşı karşıya kalmıştır.
1.Yurtiçi talebe yönelik üretimyapıldığından büyümenin sürdürebilmesi için tüketici kitlelerinin gelirininyüksek olması gerekmekte bu durum ise aynı zamanda bir maliyetleriarttırdığından enflasyonu körüklemektedir.
2.Üretimdeki girdilerin bir kısmıdışarıdan satın alındığı için dövize ihtiyaç vardır.Türkiye bu ihtiyacı birsüre yurt dışında çalışan işçi dövizlerinden karşılamış ancak bu kaynakazaldığında sürekli borçlanma yapılamayacağına göre döviz darboğazına girmiş veödemeler dengesi sorunları ortaya çıkmıştır.
3.Yatırımları teşvik edecektasarruflar yetersiz kalmasıyla yeterli istihdam yaratılamaz.
4.Dışa kapalı rekabetçi olmayan birekonomik yapıda verimlilik ve kalite sorunu ortaya çıkarmasıdır. BU Nedenlerleülkemizde daha önce bir süre sürdürülebilen bu büyüme politikası 1970 lerdetıkanması ile şu sorunlar oluşmuştur :
a. Yüksek düzeyde fiyat artışları(1970 lerin ikinci yarısında fiyatlar hızla artmış, 1977 yılında TEFE %24 1980yılında %100 ün üzerine çıkmıştır )
tefe=toplam eşya fiyatlarıendeksi
b. İşsizlik (1978de %13 ün altındaiken 1980 yılında % 15 in üzerine çıkmıştır.
c. Dış ödemeler dengesi : 1977yılında dışa bağımlılık azaltılacağı öne sürülmesine rağmen dış ticaret açığı 4milyar dolar iken 1980 yılında 5 milyar dolara yaklaşmış ihracatın ithalatıkarşılama oranı 1977 yılında %30 larda iken 1980 yılında %36 nın üzerineçıkmıştır.
d. Bununla beraber büyüme içingerekli olan yatırımların Gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranı aynı dönemdesürekli düşmesi( 1977 yılında %25 civarında , 1979yılında %18 civarına inmiş) ve sanayi üretiminde de ciddi düşüşler ortaya çıkartmıştır.
Türkiye ekonomisini 1970 lerinsonunda istikrarsızlığa götüren temel nedenler yapısal niteliğe sahiptir.Örneğin:
1.Ekonomide tarımın payının yüksekolması
2.Tarımın doğa koşullarına bağlıolması
3.Nüfus hızla şehre akması
4.Nüfusu istihdam edecek yatırımlargerçekleşmemesi
5.Talep yapısı değişirken üretimyapısı değişen talebe ayak uyduramaması
6.İşletmelerin küçük ölçekli olması
7.Sanayi üretimi tekstil gibi çok azsayıda sektörde rekabetçi olabilmesi kalite ve maliyet açısından rekabet edecekgücü elde edememesi.
8.İhracatın içerisinde sanayiürünleri çok düşük oranda iken ithalatın önemli bir bölümü sanayi mallarındanoluşmuştur.
9.Tasarruf oranlarının yetersizolması (1963 planlı döneminde yurt içi tasarruf / GSMH oranının %12,5 iken 1975yılında 20 fakat 1970 lerin sonlarında %16 civarına düşmüştür. )
10. Kamu kesiminin bütçegelirlerindeki artışın yavaşlamasıyla bütçe açıklarının artması ve kamuharcamalarının sağlam kaynaklaarla finanse edilememesi.
11.Bütçe açığı ile daha fazla merkezbankası kaynaklarının kullanılmasıyla kredi dağılımını olumsuzetkilemesi.
12.Ülke dışı sorunların başında ise1970 lere damgasını vuran temel bir istikrarsızlık nedeni petrol fiyatlarınınhızla artmasıdır.
13.Türk lirasının değerinde ortayaçıkan olumsuz gelişmeler ve yurtdışına iş gücü çıkışı ile bütün reel ve parasaldengelerin bozulması , iç ve dış finansmanda ciddi sorunların ortayaçıkması.
Bozulan dengeler gelirdağılımını,talebi ve dolayısıyla üretim yapısını da olumsuz etkilemiştir.
Oluşan istikrarsızlıkları yok etmekiçin 1978 ve 1979 da;
1.Devalüasyon yapılmış (Yerliparanın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesidir)
2.Temel mal ve hizmetlerin fiyatlarıile faiz oranları arttırılmıştır.
3.Dış borç ve kredi imkanlarınınarttırılması için de bazı önlemlere başvurulmuştur.
Özellikle yapılandevalüasyon ile dış ticarette geçici bir iyileşme sağlanmış fakat enflasyonhızla artmıştır. Ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye ekonomisiyurt dışındaki olumsuz gelişmelerin de etkisiyle krize doğru sürüklenmişve alınan önlemler başarısız olmuştur.Sonuçta bu istikrarsızlık süreci ekonomiyiçok daha köklü sayılabilecek önlemler içeren 24 ocak 1980 tarihinde alınankararlara götürmüştür.

B-1980SONRASI DIŞA AÇIK BÜYÜME POLİTİKASI

24 ocak 1980 tarihinde alınan kararlar önceki önlemlerden köklü olarakfarklıdır. dışa açık ya da ihracata dayalı büyüme politikası olarakadlandırılan bu geni bakış açısı sadece Türkiye'de değil ABD ve İngilteredeistikrar politikaları nın ana eksenini oluşturmustur.
Temelde monetarist (parasalcı) yaklaşıma dayanan bu yonelis çözümü parasaldüzenlemelerde aramaktadır
Devletin ekonomideki rolünü azaltarak piyasa mekanizmasına işlerlikkazandırmaktadir.
Dışa açık bir yeniden yapılanmayla ekonomiye istikrar kazandırmayı veekonomik büyümeyi sağlamaya yönelmistir.

1.Kamu Kesiminin Sinirlandirilmasi ve Piyasa Mekanizmasi

24 ocak kararlarının temel unsurlarindan birisi para arzı ve kamuharcamalarının kontrol altına alınması ile enflasyona neden olan yüksek talebinkisılmasıdır.Cunku yüksek enflasyonu yüksek talep oluşturur.
Kamu kesiminin küçültülmesinin bir baska nedeni, özel sektöre daha fazlaönem verilerek kamu müdahalesinin azaltılması ve piyasa mekanizmasına işlerlikkazandırılmasıdır.
Kamu harcamalarını azaltmak her zaman mümkün değildir. Çünkü buharcamaların bir kısmı personel harcamaları bir kısmı da yürütülmekte olankamusal faaliyetlerle doğrudan bağlantılıdır. Genel kamu hizmetleri eğitimsağlık adalet ve emniyet türü hizmetleri gibi. Bu yüzden de kamu harcamalarıazaltılamamış Bütçe harcamaları/GSMH oranı 1980-89 döneminde ortalama %22ninaltına düşmemiştir.
Kamu gelirlerinde ise çelişki yaşanmıştır. Bir yandan piyasa ekonomisininyerleşmesi açısından vergi yükünün düşürülmesi gerekirken diğer yandan bütçeaçıklarının azaltılması için kamu gelirlerinin attırılması gerekmektedir.

2.Ücret Maliyetlerinin Düşürülmesi ve Uluslararası Rekabet

1980 öncesinde yüksek ücretler üç temel sorun oluşturulmuştur.
a.Yüksek talebin neden olduğu enflasyon
b.Yüksek maliyet nedeniyle uluslararası rekabet gücünün azalması
c.Düşük tasarruf nedeniyle yatırım yapılamaması
Ücretlerin düşürülmesiyle yurt içi talepte azalış meydanagelecek ve daha fazla ihracat yapabileceği düşünülmüştür. Üretim maliyetlerinidüşürerek ülkenin uluslararası rekabet gücünü arttıracaktır(ücret ve maaşlarınmilli gelir içerisindeki payı 1980 yılı itibariyle %27 civarında iken dönemiçerisinde sürekli azalarak 1988 yılı itibariyle %16 civarına kadar düşmüştür.)
Fakat ücretlerin düşürülmesi ile sadece maliyetler değil,aynızamanda iş gücü verimliliği de etkilenmiştir(azalan ücretler nedeniyleverimlilikte düşüş meydana geleceğinden, maliyetler yeniden artabilir)Ücretlerin düşürülmesi ile nitelikli iş gücü kaybı daolmuştur.

3.Yüksek Faiz Oranları ve Tasarruflar

< Tasarrufların arttırılması için alınan önlemlerden birisi faizoranlarının yüksek tutulmasıdır.Tasarrufların artması
< Yatırım yapılabilir kaynakları artacak
< Tüketimin kısılmasıyla ihraç edilebilir bir üretim fazlasıoluşturacaktır.
Uzun dönemde gelir arttıkça tasarrufların artmasıbeklenir.Faiz oranları yüksek olduğunda da üretim ertelenerek tasarrufyapılabilir. Ancak Türkiye'nin o günkü koşullarında mevcut tasarrufların birkısmı bankacılık sisteminin dışında kalmıştır. Bunun nedeni bankacılıksisteminin yeterince gelişmemiş olması ve bireylerin de bankacılık sisteminegüvenlerinin sınırlı olmasıdır.
Yüksek faizler yatırım maliyetlerini de arttırmıştır( özelsektör yatırımları /GSMH oranı 1980 e kadar % 10 civarında iken kararlarınuygulanması sonrasında önceleri düşmüş daha sonra 1986 yılında %7.7 olmuştur)
Faizlerin yüksek olmasından dolayı daha çok spekülatif amaçlıyatırımlarda artış eğiliminin ortaya çıktığı görülmüştür.
Uygulanan programdan beklenen diğer bir sonuçta yüksek faizoranlarının tüketim eğilimini azaltması ve enflasyon artışını sınırlamasıydı.Bu etki konusunda bir belirsizlikten söz etmek mümkündür. Ele alınan dönemde beklendiğinin aksine özel tüketim harcamalarının GSMH ye oranındaartış meydana gelmiştir.Bu artışın bir nedeni hesaplamalardankaynaklanabilir.
Yatırımların azalmasından dolayı, özel tüketim harcamalarınınpayı yüksek olacaktır. Diğer bir nedeni ise yüksek faiz oranlarındandolayı elde edilen faiz gelirlerinin bir kısmını tüketime yönelmiştir.

4.Serbest Döviz Kuru ve Dış Finansman

Dışa açık bir ekonomide büyümeyi destekleyecek kaynaklardanbirisi de dış kaynaktır. Bir ülkede yapılan yatırımlar, yurt içitasarruflar ( kamu +özel ) ve yabancı tasarruflarla karşılanır. 24 ocakkararları doğrultusunda uygulanan programın temel bileşenlerinden birisidöviz kurunun serbest piyasada belirlenmesidir.
Yurt içinde de resmi kurlar ile karaborsa fiyatlarıarasında ciddi farklar vardı. Serbest döviz kuruna geçişten 2 önemli sonuçbeklenmiştir.
1.Döviz kurunun serbest piyasada daha gerçekçi olarak belirlenmesi TL nindeğer kaybetmesine neden olacak, yurtiçinde üretilen mallar dış piyasalardadaha ucuz hale geleceği için,ihracat artacak,döviz geliri elde edilecek,ithalatpahalı hale gelip dış ticaret açığı azalacaktır.
2.Diğer olumlu bir beklenti de resmi fiyatlar ile karaborsa fiyatlarıarasındaki farkın azalması ile yurt dışında çalışan işçilerden gelen dövizmiktarı artacaktır.
Fakat zorunlu olarak ithal ed,len ara mallar ve yatırımmalları açısından durum farklıdır. Yurt içindeki üretimin devam ettirilebilmesiiçin bu malların ithal edilmesi kaçınılmazdır. Bu durumda da üretim maliyetlerive dolayısıyla fiyatlar artacaktır.
1980 li yıllarda Türkiyenin ithalatının yaklaşık %95'nin ham maddeve yatırım mallarından oluşması ve tekelci bir yapıda maliyetlerinin büyük ölçüdefiyatlara yansıtılması nedeniyle TL nin değer kaybetmesi sonucunda artanithalat fiyatları yoluyla yurt içi fiyatlarda belirgin artışlar meydanagelmiştir.

5.İhracatın Arttırılması ve Döviz Geliri

24 ocak 1980 kararlarını zorunlu hale getiren temelnedenlerden birisi ödemeler dengesindeki açıklar idi.Dış ticaret açığı,ihracatın artırılması veya ithalatın azaltılması ile mümkündür. Yurtiçi üretimiçin ithalatın düşürülme imkanı sınırlı olduğundan dış açığı azaltmanınyolu ihracatın arttırılması ile mümkündür.
Döviz kurunun serbest bırakılması,ücretlerin düşürülmesi vetalep daraltıcı sıkı maliye ve para politikalarının uygulanması ihracatınarttırılmasına yöneliktir.Bu önlemlere ek olarak ihracatı arttıracak başka bazıuygulamalara da gidilmiştir. İhracatta vergi iadesi ve ihracat için düşükfaizle kredi verilmesi gibi imkanlar yaygınlaştırılarak arttırılmıştır.
Sonuç olarak 1980 li yıllarda ihracat hem miktar olarakartmış hem de bileşimi değişmiştir.Türkiye 1980 yılına kadar tarım ihracatçısıiken 1980 sonrasında sanayi ihracatçısı bir ülke konumuna geçmiştir.
1980 öncesi Tarım %60 Sanayi %35
1980 sonrası Tarım %18 Sanayi %79
Uygulanan bu programın ihracatı arttırıcı etkisi açısından başarılıolduğunu söylemek müümkündür. İhracattaki bu olumlu gelişmelerekarşılık,uygulanan politikaların sürdürülebilirliği de önemlidir. İhracatartışının yapısal dönüşümler sonucunda artan mal kalitesi ve miktarı ilegerçekleşmesi önemlidir. Halbuki 1980 lerdeki ihracat artışlı büyük ölçüde verilenparasal desteklerle mümkün olabilmiştir.
Bu tür bir politikanın da 2 olumsuz etkisi ortaya çıkabilir
1. Yurt içinde verilen parasal desteklerle yabancı mallar karşısında fiyatların düşürülmesinin ülkeekonomisini reel bir kayba uğratmasıdır.
2.Parasal destekler verilmesi sonucunda ülkede ihracat yapan kesimlerlehine bir kaynak tahsisi ortaya çıkarmasıdır.

C-1980 İSTİKRAR POLİTİKASININ UYGULAMA SONUÇLARI

24 ocak 1980 kararları ile enflasyon sorununuhafifletmek, ihracatı artırarak dış dengeyi sağlamak ve serbest piyasaekonomisini işler hale getirmek gibi hedefler yer alsa da öncelikli hedef, dışaaçılma ve dış dengenin sağlanması olmuş ve dışa açılma serbest döviz kuru önlemleridış kredilerle desteklenerek bazı olumlu sonuçlar da alınmıştır.
1980 öncesinde yaşanan ekonomik sorunlar hafifletilmek istenmiştir. Ancakülke sadece kısa dönemli istikrar sorunlarının ötesinde yapısal bazı sorunlarlada karşı karşıya olduğundan, reformların yeterli olmaması nedeniyle kısadönemde elde edilen başarılar sürekli olmamıştır. Uluslararası düzeyde rekabetiattırmanın bir yolu olarak ücretlerin düşürülmesi önerilmiş ve bu yönde uygulamalarada gidilmiştir. Ancak verimliliğin artmaması halinde sadece maliyet avantajıile rekabet etmenin bir sınırı vaardır. Diğer taraftan piyasa mekanizmasınaönem verilmiş olmakla beraber gerekli kurumlar mevcut olmadığı gibi,bu işleyişisağlayacak kurallar da kısa sürede oluşturulamamıştır. Sonuç olarak, yapısalsorunların aşılamaması ve serbest piyasa mantığının yerleşmesinin zaman almasınedeniyle 24 ocak kararları kısa dönemde beklenen başarıyı sağlayamamıştır.
Artan enflasyon baskısı yanında iç ve dış borç yükü büyümeninyavaşlamasına yol açmıştır. Genişleyen iç kredi hacmi ithalat ve sermayegirişleri yoluyla 1990 yılında yakalanan %9 un üzerindeki yüksek büyüme isekalıcı olamamıştır. Ancak sermaye girişlerinin sürekli olması ile mümkün olabilenbu büyüme 1991 yılında Körfez Krizi'nin patlaması ile yavaşlayan sermayegirişleri ve döviz gelirlerindeki azalma nedeniyle yavaşlamıştır.

5 NİSAN İSTİKRAR PROGRAMI

24 Ocak kararlarının uygulanması ile bir ölçüde ihracat artışı ve dövizdebir miktar rahatlama olmasına karşılık,ekonomik göstergelerdeki bozulmalarsürekli artmıştır. Örneğin,temel hedefler arasında yer alan enflasyon , kontrolaltına alınamamış ortalama %70 lerde seyretmiştir.
1.Hem tüketimin kısılması hem de borçların geri ödenmesi içinkamu iç borçlanması sürekli artmış ve iç borç faiz oranları rekor düzeylereçıkmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereği 1980 lerde GSMH ya oranı %4 iken 1993yılında %12 ye çıkmıştır.
2. Hızla artan dış borçlanma daha çok tüketim harcamalarının finansmanındave borç geri ödemesi için kullanılmıştır (1980 lerde yaklaşık 3 milyardolar dış ticaret açığı iken 1993 yılında 14 milyar dolar)
3.Tasarruflarda beklenen artışlar gerçekleşmemiş hatta birmiktar azalma olmuştur ( Tasarrufların GSMH ya oranı 1990 yılında % 23ünüzerinde iken 1993 yılında %22 ye düşmüştür.
4.Yatırım harcamalarında artış sağlanamamış. Özel sektör üretkenyatırımlara gereği kadar yönelmemiştir. Döviz cinsinden mevduatın TL cinsindenmevduata oranı %35 lerden % 70 in üzerine çıkmış kısaca dolarizasyonyaşanmıştır.

Dolarizasyon : Bir ülkede yurt içi yerleşiklertarafından hesap birimi, ödeme aracı ve değer saklama aracı olarak ulusalparanın yerine yabancı ülke paralarının kullanılmasıdır.
5.Kamu açıklarının sürekli olarak artması nedeniyle Merkez Bankasıkaynaklarına daha fazla başvurulmuş, iç borçlanma miktarı ve faizleri yüksekoranlarda artmıştır.
Bütün bu göstergelerdeki bozulmalar ile ülke ekonomisinin bir krize doğrusürüklenmiş,1994 yılının başlarından itibaren 3 haneli enflasyonbelirtileri ortaya çıkmıştır. Giderek derinleşen ekonomik sorunlar veborçlanamayan hükümetin Merkez Bankası kaynaklarına aşırı yönelmesi ile % 100ünüzerine çıkan enflasyon sonucunda ise 5 nisan istikrar programıaçıklanmıştır.
5 Nisan Kararları Olarak adlandırılan bu programda alınan önlemlerşunlardır:
1.Yüksek oranda KİT zamları
2. % 139 civarında bir devalüasyon
3. KİT lerin özelleştirilmesi veya kapatılması
4. Tarımda destekleme alımlarının daraltılması
5. Merkez Bankası'nın yeniden yapılandırılması
6. Kamu kesiminde ücret artışlarının bütçe ödenekleri ilesınırlandırılması
7. Tekel ürünleri ve akaryakıttan alınan vergi ve fonların yükseltilmesigibi önlemler alınmasına karar verilmiştir.
8. Kısa dönemde kamu açıklarını bir ölçüde azaltmak üzere ek vergileralınmıştır.(Net aktif vergisi ve eş değer matrah vergisi,birden fazla konutuolanlardan bir defaya mahsus olmak üzere düşük oranlı bir emlak vergisialınması )
9. Kamu açıklarının azaltılması. Kamu açıklarını kontrol altına alınması,kamuharcamalarının kısılması veya vergi gelirlerinin arttırılması ile mümkündür.
10. Ayrıca orta vadeli makroekonomik hedeflerin bir bütünlük içindebelirtilmemesi, finansal piyasaya ve borç yönetimine ilişkin önlemlerinaçıklanmaması programın eksik olduğu kanısını yaygınlaştırmış ve bu programyeterince güven vermemiştir.
Kaynak sorunu yaşayan ülke ekonomisi için hazırlanan kaynakpaketleri genellikle geçici önlemler içeren niteliktedir. Kısa sürede kaynakyaratmak amacıyla hazırlanan bu paketler, döviz ve dövize endeksliborçlanma, işçi dövizlerinin ülkeye çekilmesi, bedelsiz ithalat gibi önlemleriiçermektedir.

ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI
ENFLASYONLAMÜCADELE PROGRAMI

Ancak beklenen sonuçları vermeyen bu paketler yanında,ücretlerin ve tarım desteklerinin enflasyonun üzerinde seyretmesi sonucundakamu açıkları artmış ve enflasyon yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. IMF ileimzalanan Yakın İzleme Anlaşması ile açıklanan Enflasyonla Mücadele Programındaüç yıl içerisinde enflasyonun %5 e düşürülmesi hedeflenmiş programınuygulanmasına KİT fiyatlarının altı ay dondurulması ile başlanmış ancak baştaRusya olmak üzere bazı ülkelerde ortaya çıkan krizler dalgalanmalara nedenolmuş ve enflasyon 1998 yılında ancak %50 civarında tutulabilmiştir.Alınmasıgereken yapısal önlemler kapsamında ise vergi reformunda bazı adımlaratılabilmiş ancak bankacılık, sosyal güvenlik ve özelleştirme gibi alanlardadikkate değer uygulamalara gidilememiştir.

Enflasyonla Mücadelede Alınan Önlemler:

Nominal Çıpa: Para politikası uygulamasında, nihaihedef olan fiyat istikrarına ulaşabilmek amacıyla ara hedef olarak kullanılanpara arzı ve döviz kuru gibi nominal değişkenlerdir.
Programla beraber: Faiz oranları gerilemiş,Enflasyonyavaşlamış ve iç talep canlanmıştır. Başlangıçta bir güven ortamı yaratılmışolmakla birlikte enflasyonun beklenen ölçüde düşmemesi sonucunda TL bekleneninüzerinde değer kazanmış,iç talepteki canlanma ve enerji fiyatlarındaki artışında etkisiyle dış ticaret açığı artmıştır. Başta Arjantin olmak üzere dışpiyasalarda ortaya çıkan olumsuz gelişmelerin de etkisiyle Türkiye'ye dışkaynak girişi azalmış ve faizler artmıştır. Bu koşullar altında ortaya çıkanfinansal dalgalanma, bankaları faiz riski ile karşı karşıya bırakmış ve 2000yılı Kasım 'ında ekonomi krize girmiştir. Kur riskinin de ağırlaşması ilebankacılık sektörü ağır kayıplara uğramış,2001 yılının Şubat ayında Türkiyeekonomisi tarihinin en derin krizlerinden birine girmiştir. Faiz veenflasyondaki aşırı artışlarla beraber döviz kurundaki aşırı dalgalanmalarsonucunda ortaya çıkan belirsizlik ortamı, finans sektörü ile beraber reelsektörü de derinden etkilemiştir.

GÜÇLÜEKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI

Döviz kuruna dayalı enflasyonla mücadele programı Kasım 2000 ve şubat 2001krizleri ile sonuçlanınca yeni bir ekonomik istikrar programına gerek duyulmuşve krizden çıkmak ve istikrarsızlık yaratan yapısal sorunları ortadan kaldırmakamacıyla IMF ile imzalanan stand_by anlaşması gözden geçirilerek Güçlüekonomiye Geçiş Programı adı altında yeni bir istikrar programı hazırlanarakyürürlüğe konulmuştur.
Bu programın nihai amacı: mali disiplin, fiyat istikrarı veistikrarlı bir büyüme sürecini başlatacak yapısal bir dönüşümü sağlamaktır.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında Temel Hedefler:
1.Ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak kaynak kullanmasürecindeki verimliliği arttırmak
2.Dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet gücünü geliştirmek
3.Ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı arttırmak
4.Siyasal irade ile birlikte ekonomiyi yeniden yapılandırmak
5.Kamu kesiminde kaynak dağılımının saydam ve hesap verme sorumluluğuçerçevesinde gerçekleştirmek
6.Yolsuzluğun ve rasyonel olmayan kamu müdahalelerini önlemek
7. Piyasalarda güven ortamı yaratmak

PROGRAMDAALT HEDEFLER

Bu programda öngörülen önemli konu ise fiyat istikrarına yönelik olarak 2000 yılı içerisinde uygulanan döviz çıpasına dayalı enflasyonlamücadele uygulamasından vazgeçilerek dalgalı döviz kuruna geçilmesidir.Güçlüekonomiye Geçiş Programı ile ara hedefler yerine enflasyon hedeflemesinegeçileceği ve koşullar oluştuğunda uygulamaya geçileceği belirtilmiştir.
Fiyat istikrarına yönelik politikaların gelirler politikasıile destekleneceği vurgulanmıştır. 2001 yılında yaşanan krizle beraberbelirginleşen yapısal sorunlardan birisi de bankacılık sektöründekikırılganlıktır. Bu nedenle sektörün güçlü bir yapıya kavuşturulması içinBankalar Kanunu' nda değişiklikler yapılmıştır. Kamu bankaları açısından enönemli sorun görev zararlarıdır. Bu zararların azaltılmasına yönelik çalışmalaryapılmıştır.
Görev Zararı:Siyasal otorite tarafından kamu iktisadi teşebbüslerineverilen görevler veya bu teşebbüslerin ürettiği mal ve hizmet fiyatlarınınmaliyetin altında belirlenmesi sonucu ortaya çıkan zarardır.
Ekonomide rekabet ve etkinliğin arttırılması amacıylaŞeker Kanunu,Tütün Kanunu,Doğalgaz Kanunu,Sivil Havacılık Kanunu, TürkTelekom'un özelleştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmış,programın sosyalyönünü güçlendirecek İş Güvencesi Kanunu,Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanunuçıkarılmıştır.

GÜÇLÜEKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMININ UYGULAMA SONUÇLARI

1.Kısa dönemde sağlanan güven ve atılan bazı adımlar sonucunda 2003yılında kısa vadeli sermaye girişi yüksek düzeyde gerçekleşmiş.
2.Sermaye girişleri artmış
3.İç talep canlanmış
4.Ekonomide büyüme eğilimleri güç kazanmış
5.2001 yılında %94 olan borç yükü 2003 yılı sonu itibariyle %70 civarınainmiştir.
6.2003 yılında cari işlemler dengesi 6,8 milyar dolar civarında açık vermiş, bu açık da net hata ve noksan denilen kalemle kapatılmıştır. Bu kalem biranlamda kayıt dışı sermaye hareketleri olarak düşünülebilir.

NOT: ÖNEMLİ:
NET HATA VE NOKSAN : ödemeler dengesinde nereden sağlandığı veya nereye ödendiği bilinmeyendöviz gelir ve giderleridir.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı kamu açığını ve dış açığıdisipline etmeye dayalı Kamu dengesi için birincil (faiz dışı ) fazlayaratılarak borç yükünün hafifletilmesi, dış denge için ise dalgalı kur rejimibenimsenmiştir.Kısa dönemli bir istikrar programından çok, yapısal dönüşümü de hedefleyen yeni bir yapılandırma programıdır.
Alınan önlemler ile 2001 yılında % 6 nın biraz altındaki birküçülmeden sonra,2002 yılında %6 nın üzerinde bir büyüme ve 2004 yılında % 9un üzerine çıkmıştır. Enflasyon oranları ise 2000-2001 yılında %50nin üzerinde iken 2002 yılında %45 2003 yılında % 25 ve 2006 yılında enflasyon hedeflemesinegeçilmesiyle birlikte sonraki yıllarda %10 dolayındaki bir dalgalanmadan sonra2009 yılında % 6 lara kadar inmiştir. Bu oranlar Türkiye Ekonomisinde 1980 sonrasında ilk defa tek haneli enflasyonun yaşandığı yıllar olarakgündeme gelmiştir.
Bu olumlu gelişmelerin yanında Türkiyenin yapısalsorunlarından birisi olan işsizliğe ilişkin olarak dikkate değergelişmeler sağlanamamıştır. Bu yüzden istihdam yaratmayan büyüme kavramı sıkçagündeme gelmiştir.Ayrıca dış ticaret hacmi de giderek büyümüştür.

2008KÜRESEL KRİZİ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının uygulanması sonucunda uygulamayönündeki siyasal kararlılığın da etkisiyle büyük ölçüde başarı sağlanmıştır.Örneğin,faizler düşerek borç vadeleri uzamış,Enflasyon tek haneli rakamlaradüşmüş,mali disiplin sağlanarak büyümeninde olumlu etkisiyle borç yüküdüşürülmüştür.Ancak yapısal bir sorun olan dış açık ise devam etmektedir.Bu başarının arkasında elbette dünyadaki gelişmelerin,özellikle de likiditebolluğunun etkisini dikkate almak gerekir.
2008 yılında küresel düzeyde ortaya çıkan kriz ise bütün dünyaekonomilerini etkilemiştir.Türkiye' de küresel krizin etkisiyle 2009-2010yıllarında faiz dışı fazlanın milli gelire oranı ortalama olarak %1 in altınadüşmüştür.
2009 yılı aynı zamanda ekonominin daraldığı bir yıldır. 2001 krizisonrasında yapılan yasal kurumsal düzenlemeler Türkiye ekonomisinin küreselkrizden daha az etkilenmesi sağlamıştır. Ancak küresel düzeyde ortaya çıkanmali dalgalanmalar sözü edilen önlemler nedeniyle ülkeyi doğrudan etkilememekle birlikte küresel beklentileri olumsuz etkilemiştir.
2007 yılının seçim yılı olması nedeniyle kamu maliyesine ilişkinbazı reformların gecikmesi ve vergilere ilişkin bazı düzenlemelerin yapılamaması ,yurt içindeki beklentileri de olumsuzetkilemiştir. Türkiye ekonomisinin 2008 yılından itibaren karşılaştığısorunların bir bölümü küresel krizden kaynaklanmaktadır.Ancak ülkenin bazıyapısal sorunlarının da göz ardı edilmemesi gerekir.
Ünite 2
MALİYE POLİTİKASI VE EKONOMİK BÜYÜME
Ekonomik büyüme olgusu gelişmiş ülkeler içinkullanılır. Ekonomik büyüme kavramı ile sosyo-ekonomik açıdan toplumunilerlemesi değil, ileri ve olgunlaşmış nitelikli gelişmiş bir toplumda ekonomikalanın daha da genişletilmesi ifade edilir.Ör: Yeni teknolojilerin yaşamageçirilmesi sonucunda görülebilen yeni üretim niteliğidir.
Ekonomik Büyüme:Reel GSMH' deki artıştır.
Ekonomik kalkınma süreci nispi olarak geri kalmışekonomilerde köklü ve yapısal değişim ve dönüşüm oluştururken ekonomik büyümeyapısal değişim öngörmeden bazı ufak değişikliklerle sadece zenginlik düzeyininyükseltilmesini amaçlar.
Ekonomik gelişme ile istihdam arasında bir ilişkivardır ki bu ilişki OKUN KURALI ile açıklanır. Okun kuralı belirli gelişmeoranında ne oranda istihdam artışı sağlanabileceğini ampirik olarak saptayanyöntemdir. ABD li ekonomist Arthur Okun kendi adı ile anılan Okun kuralında ABDde milli gelirin her % 2,5 dolayındaki artışının istihdamda %1 lik bir artışsağlayacağını tespit etmiştir.Bu kuralın teorik bir yanı yoktur. Gözlemedayanır ve her ekonomide farklı oranlarda gerçekleşebilir.
Ekonomik büyümenin sağlandığı ekonomilerde gözlemlenentemel sağlık hizmetlerinin düzeyi, sosyal güvenlik hizmetlerinin kapsamı, eğitimimkanlarından toplumun çeşitli kesimlerinin yararlanma imkanları gibi sosyalgöstergeler sosyal gelişmişlik ölçütü ile ifade edilir.

Sosyal Gelişmişlik Ölçütü: Bir ülkenin sağlık,eğitim ,çocuk ölümoranları, kentleşme ya da fert başına TV, otomobil gibi araçların kullanımıgibi göstergelerle ifade edilen gelişmişlik düzeyi göstergesidir. Sosyalgelişmişlik ölçütü her koşulda ekonomik büyüme ölçütü ile örtüşmeyebilir.Nedeni, ekonomik büyüme gerçekleşirken sosyal ve siyasi faktörlerin, ekonomikgelişme ile aynı anda hareket etmemesidir.Buna en iyi örnek uluslararasıkarşılaştırmalarda kişi başına sağlık harcamalarının en yüksek olduğu ABD degelir düzeyi daha düşük bir çok ülkenin gerisinde olmasıdır. Ekonomik büyümeile sosyal gelişmişlik ölçütü aynı paralelde yürütülememektedir.

Ekonomik büyümede dikkat edilmesi gerekendiğer bir konu da büyümenin sosyal maliyetleridir. Ekonomik büyümeyaşanırken istihdam ve tüketim artışı ile daha yüksek refah düzeyineulaşılmaktadır.Fakat büyüme ile doğal kaynaklar ve çevre kayıpları dikkatealınmamaktadır.

EKONOMİK BÜYÜMENİN ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ
1- POTANSİYEL BÜYÜME ORANI
Veri üretim faktörleri ve teknoloji koşulunda tam istihdam vetam kullanım ile belirli bir zaman boyutunda ulaşabileceği en yüksek büyüme oranıdır.Oranınbir sınırı vardır.Kısa dönemli bir yaklaşımdır.Uzun dönemdedeğişebilir.Potansiyel büyüme oranı zaman faktörü ile pozitif eğilimlidir.

2- EKONOMİK BÜYÜME ORANI
Bir dönemde sağlanan ekonomik kaynakların mevcut kaynaklaraoranıdır.Büyüme oranın hesaplanmasında fiyatlar kullanılır. Bir dönem boyunca(genellikle bir yıl ) üretilen tüm üretim ve tüketim kaynaklarının değerlerinindönem başı ekonomik büyüklüğe bölünmesi sonucunda dönemsel (örneğin yıllık )büyüme oranı bulunur.

3- NOMİNAL (PARASAL)BÜYÜME ORANI
Fiyat değişimlerini de içererek hesaplanmış büyümeoranıdır.Enflasyonist dönemlerde nominal büyüme oranları fiyat değişmelerindenetkilendiğinden dolayı gerçeği yansıtmaz.

4-REEL BÜYÜME ORANI
Bir dönem içinde yaratılan kaynakların fiyat etkisinden arındırılmışdeğerleri toplamının başlangıç gelirine oranıdır. (Belirli bir yılın fiyatısabittir)

5-KİŞİ BAŞINA BÜYÜME ORANI
Belirli bir dönemde (genellikle bir yıl ) üretilen gelirin nüfusabölünmesi ile bulunan orandır.Burada önemli olan gelir artış oranı ile nüfusartış oranı arasındaki farka bağlıdır.
Gelir artış oranı = Kişi başına gelir artışımilli gelir artık oranından düşük

Ekonomilerde her dönemde tam istihdam geçerli olmaz. Genellikle %65-75 oranlarında kapasite kullanım oranı ile faaliyette bulunan bir ekonomide,doğal olarak, potansiyel büyüme oranı ile fiili büyüme oranı arasında bir farkvardır.
Büyüme Aralığı: Potansiyel büyüme oranı ile fiili büyüme oranı arasında bulunanaralıktır. Fiili durumun potansiyel durumdan uzaklığını gösterir.
Amaç,Büyüme aralığını azaltmak ya da düşürmektir. Bunun içinde fiilibüyüme oranını potansiyel büyüme oranına yaklaştırmak gerekir.
Nicel büyümeler, büyüme oranı ile ölçülür.
Milli gelir ya da kişi başına gelir artışları hesaplanırken dikkate alınandiğer faktörler:
1-Sermaye aşınma veyıpranma maliyeti
2-Çevre kirlenmesi vsgibi diğer dışsal maliyetlerdir.
Yıpranma ve aşınmanın hesap edilmesinden ve gerekli paylarınayrılmasından önce hesaplanan gelir artışı gayrisafi milli geliri oluştururGayrisafi milli gelirden yıpranma ve aşınma paylarını ( amortisman) çıkardıktansonra bulunan değere safi milli gelir adı verilir.
SMH=GSMG - Amortisman
Net Gelir Artışı:Safi Milli Gelir Artışını
Kişi başı Net Reel Gelir Artışı ise Kişi başına Safi Gelir Artışıoluşturur.

YURT İÇİ GELİR: Kaynağı hangi ülke olursa olsun ulusal sınırlar içinde yaratılangelirlerin toplamıdır.(Yabancı sermaye karının bir bölümünü kendi merkezülkesine ya da başka bir ülkeye transfer ettiğinde bu miktar Türkiye nindeğil,transfer edilen ülkenin milli gelirine dahil edilir)
Yabancı yatırım sermayesi alan her ülkede yurt içi gelir ile milligelir arasında fark vardır.Bu yüzden ulusal zenginleşme ve kişi başına iyileşmehesaplarının yurt içi gelir kavramı ile değil, milli gelir kavramı ile yapılır.
Ekonomik büyüme konusu sadece ulusal ekonomilere özgü değildir. DünyaBankası ya da Uluslararası Para fonu (IMF) belirli aralıklarla dünyaekonomisinin büyüme oranını hesaplamakta ya da gelecek dönemlere ait büyümetahminlerinde bulunmaktadır.
Ekonomik büyüme küresel boyutta incelendiğinde hesaplamayöntemi aynıdır. Fakat küresel büyüme oranında çok sayıda ülke ekonomilerihesaplamaya dahil edilmektedir. Bu ülkelerin enflasyon oranları da birbirindençok farklı düzeylerde olduğundan küresel büyüme oranları genellikle nominalolarak hesaplanmaktadır.
Büyüme tartışmalarında genellikle nicel hesaplamanınyapılmakta fakat teknolojinin değişimi ve ilerlemesi, gelir dağılımınındüzelmesi sonucunda sosyo-ekonomik koşulların daha da iyileştiğinde gelişmişekonomilerde de nitel gelişmeler de dikkate alınır.
Nitel İyileşme: Nicel ekonomik gelişme ilebirlikte sosyal göstergelerdeki gelişmelerdir.Gelişmiş ekonomilerdeki niteldeğişme daha çok sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, iletişim imkanlarınıngeliştirilmesi ya da hizmet alanlarında gerçekleştirilen bazıiyileşmeler. Gelişmekte olan ekonomilerdeki nitel değişim ise kentleşme ya daokur yazar oranında iyileşmedir.

EKONOMİK BÜYÜMEYİ AÇIKLAYAN GÖRÜŞLER
KAPALI EKONOMİ MODELİNDE BÜYÜMEDİNAMİKLERİ
HARROD-DOMAR MODELİ BÜYÜME

1.Emek gücü esnektir ve sabit reel ücret koşullarında istihdamedilmektedir.
2.Emek sermaye bileşim oranı sabittir.
3.Tasarruf oranı gelire göre değişir.
4.Teknolojik değişimler dikkate alınmaz.
5.Tasarrufla oluşturulan sermaye emekle birleşerek gelir yaratmaktadır.
6.Emekle sabit oranda birleşen sermayenin gelir yaratma kat sayısı sermaye/ hasıla oranı ile gösterilir.
7.Sermaye / hasıla kat sayısı: Bir ünite gelirin ne kadar sermaye ile gerçekleştirildiğini gösterirve veri tasarruf miktarında gelir artışının hesaplanabilmesini sağlar.
8.Teknoloji sabit ve veri alındığından,geliri yükseltmenin tek aracıtasarruf olur.
9.Yaratılabilecek gelirin üst sınırı istikrarlı denge koşulu altında belirlenir.
İstikrarlı denge koşulu üretim faktörleri artış hızlarının eşit olduğunuvarsayar.
KEYNESYEN EKONOMİK BÜYÜME MODELİ
Gelir artışının talep yaratarak ekonomik büyümeyi etkileyeceğinisavunmuşlardır. Gelire bağlıdır.
NEO-KLASİK EKONOMİK BÜYÜME MODELİ
Temel anlayış olarak Harrod-Domar modeline dayanmakla beraber,emek sermayebileşim oranının sabit kabul edildiği varsayımını emek ve sermaye öğelerininbirbiriyle ikame edilebilmesidir. Sermaye -emek oranın düşük olması gelirdüzeyini yükseltir. Neo - klasik ekonomik büyümenin ana kısıtı tasarrufeksiğidir. Emek sermaye oranının düşük olması atıl tasarrufları yansıtır.

İÇSEL BÜYÜME MODELİ
Arrow' un 1962 yılında geliştirdiği yeni bilgi ve buluşlarındışsallık etkisi yanında, Lucas' ın 1988 yılındaki ve Romer' in 1986 yılındakiçalışmalarının da katkılarıyla geliştirilen modeldir.
Üretim faktörlerinin piyasa işleyiş mekanizmaları çerçevesinde oluşandeğişimlerle verimliliğin arttırılarak daha yüksek gelir düzeyine ulaşılmasıolgusunu açıklayan modeldir. Teknolojinin devreye girmesiyle emek ve sermayeninverimliliği yükselir gelir düzeyi artar. Bu modelde özellikle kalifiye emekgücü ( beşeri sermaye ) önemlidir.
AÇIK EKONOMİ MODELİNDE BÜYÜME DİNAMİKLERİ
Ekonomiler arasındaki ilişkiler iki kanaldan olur.
1.Dış ticaret ilişkisi
2.Sermaye akımları ilişkisi (Reel yatırım ya da portföy )
REEL YATIRIM ALANINDA, NEO - KLASİK EKONOMİ TEORİSİ sermaye, tasarruf fazlası olan ve emekbaşına sermaye stoku yüksek olan ekonomilerden düşük tasarruf sahibi olanekonomilere doğru hareket eder.Kişi başına geliri ve sermaye /emek oranı yüksekolan ekonomide kâr oranı ve faiz oranı düşüktür. Sermaye kar oranı ve faizoranı düşük olan ekonomiden kar oranı ve faiz oranı yüksek ekonomiye yani kişibaşına gelir ve sermaye/emek oranı düşük ekonomiye doğru gider.
Uluslararası sermaye hareketleri sonucunda: yabancı sermaye;yüksek teknolojiyikendi teknik elemanları getirdiğinde sermayeyi alan ülkeyle üretim alanında yatay ve dikey ilişkiye girmez.
1. O ülkeden hiç bir tamamlayıcı girdi temin etmez.
2. Ülke istihdamına fazla katkı sağlamaz.
3.Gelen teknolojinin içsel büyüme modeli anlayışı ile o ülkede üretimkoşullarına katkı yaptığı ileri sürülemez.
4. Elde ettiği karın büyük bölümünü merkez ülkeye transfer ettiğindeekonomik anlamda teknoloji yoğun sermaye gelmiş sayılmaz. Bu durum ödemelerdengesini de olumsuz etkiler.
SHAW HİPOTEZİ (PORTFÖY YATIRIMLARI )
Spekülatif amaçlı portföy fonlarının özellikle gelişmekte olanekonomilerde
1.Sermaye noksanını giderme
2.Kur dalgalanmalarını yumuşatma işlevi görebilir
Uluslararası portföy sermaye hareketleri yüksek faizli ekonomilereyönelir. Sermaye kıtlığı çeken ekonomilerde tasarruf açığı kapanırken sermaye /emek oranı yükselir ve daha yüksek gelir düzeyine ulaşılabilir.
Burada önemli nokta: Bu portföy yatırımlarının ekonomide kalış süresi içinde faizmaliyetinden daha yüksek gelir yaratıcı alanlarda kullanılabilme durumudur.Aksi halde portföy yatırımı ekonomide anlamlı değer yaratmadan faiz eldeederken ekonomiye katkı yapmamış tam tersine ekonomiye yük olmuş olur.
Açık ekonomi modelinde büyümeyi etkileyen bir diğer durum dışticaret yolu ile dış talep destekli yatırım ve üretimin arttırılmasıdır.
Merkantilist anlayışa dayalı bu model dış ticarette ticaretinyaratılması ilkesine dayanarak üretimin düşük maliyetli yörelerde yapılarakuluslararası ticarete konu edilmesini hedefler.
Geçmiş dönemlerde bu hedefin önünde koruyucu gümrük vergileri,kur ayarlamaları ve iç ekonomilerde farklı oranlarda uygulanan dolaylı vergilerbulunurken, Dünya Ticaret Örgütü nün müdahaleleri ile koruyucu gümrükler vedengesiz kur ayarlamaları ortadan kaldırılmış ayrıca vergi ahenkleştirmeleripolitikaları yaygınlaştırılarak dolaylı vergilerde engel olmaktançıkarılmıştır. Genellikle günümüzde tasarruf kıtlığı yaşayan ve yüksek cariaçık veren ekonomiler acil cari açık gereksinimlerini portföy sermaye girişleriile kapatmaktadır.
EKONOMİK BÜYÜME UNSURLARI ÜZERİNDE MALİYE POLİTİKASI ARAÇLARININETKİLERİ
VERGİLERİN ETKİLERİ
Vergilerin sermaye arzı üzerindeki etkileri 3 aşamadaele alınır.
1.Tasarruf aşaması
2. Tasarrufun sermayeleşmesi aşaması
3.Sermayenin idamesi aşaması
Toplam Tasarruf=Kamu tasarrufu + Özel tasarruflar
Toplam Tasarruf (Ulusal Tasarruf) : Yaratılan gayrisafi milli gelirdenaşınma ve yıpranma payı çıkarıldıktan sonra kamu ve özel tüketim harcamalarıdışında kalan kısımdan oluşur.
Formüllerin incelenmesi sonucu oluşan sonuçlar:
1.GSMH düzeyinin sabit olduğu varsayımı altında ulusal tasarruf hacmi özelve kamu tüketim harcamalarının büyüklüğüne bağlıdır.
2. Ulusal tasarruf hacminin sabit olduğu varsayımı altında toplamulusal tasarrufun kamu ve özel kesim payları uygulanan vergi sistemininfonksiyonudur.
3.Vergi sisteminin veri olduğu varsayımı altında toplam tasarrufun kamu veözel kesimlere giden payları gelir dağılımı ve bütçe harcama dağılımınınfonksiyonudur.
Kapitalist sistemde milli gelirin kaynağının özel kesim olduğugörüşü varsayımı altında, özel kesimde tasarruf net safi gelirin birfonksiyonudur. Yani vergisi ödenmiş safi gelirden tüketim harcamaları çıktıktansonra kalan kısım tasarruf olarak ortaya çıkar. Veri gelir koşulu altında özeltasarruf hacmi vergi, aşınma payı ve özel kesim tüketim eğilimi düzeyinin fonksiyonudur.
Harcama vergilerinin son temsilcisi Kaldor 'dur .
Harcama vergisi sisteminde mükellefler gelirlerini değil harcamalarınıbeyan eder ve vergi tarhı bu beyana göre yapılır bu sistemin savunucularınıniddiası harcama vergisi sisteminde tasarrufların vergileme dışında kalarakteşvik edilmesidir.
VERGİNİN GELİR ETKİSİ : Ortalama vergi yükünün emek arzını yükseltmesidir.
VERGİNİN İKAME ETKİSİ: Marjinal vergi oranlarının emek arzını kısma etkisidir.
Günümüzde tüm ülkelerde uygulanan gelir vergisi sisteminde ilkdikkat edilecek nokta veri vergi gelirinin sağlanmasında dolaysız ve dolaylıarasındaki farktır. Veri vergi geliri sağlanırken tasarrufu teşvik etme gayretivergi yükü ağırlığını tüm adaletsizlik iddialarına karşın dolaylı vergilereyöneltir.
Aynı amaçla dolaysız verginin kullanılması halinde yine adaletilkesinden vazgeçilerek marjinal oran artışı hafif olacak şekilde basamakyüksekliği dar ve dilim alanı geniş vergi tarifesi tercih edilir.
İkame etkisini nötralize etmeyi amaçlayan optimal vergi tarifesindebelirli gelir grupları oluşturularak, aynı gelir aralığında bulunanlara artanoranlı tarife uygulanmaz.
Bir ünite gelir vergisinin tüketim ve tasarrufu kısma etkisi marjinaltüketim ve tasarruf eğilimlerine bağlıdır.
a. Marjinal tasarruf eğilimi (özel sektör)= Marjinal tasarruf eğilimi (kamusektörü) ise toplam tasarruf hacmi sabit kalmıştır.
b.Marjinal tasarruf eğilimi ( özel sektör) > Marjinal tasarruf eğilimi (kamusektörü) ise özel tasarruf azalmıştır. Toplam tasarruf hacmi azalır.
c. Marjinal tasarruf eğilimi (özel sektör) < Marjinal tasarrufeğilimi (kamu sektörü) ise özel tasarruf azalmıştır. Toplam tasarruf hacmiartar.
Özel tasarrufları yükseltmek için bir dizivergi önlemi alınır. Bunlar:
1. Yatırım indirimi
2.Risk faktörüne kamunun iştirakidir.(Hızlandırılmış amortisman veileri-geri zararların mahsubu)
3.Yüksek marjinal oranlı gelir vergisi yerine düşük marjinal oranlı gelirvergisi
Amortisman gider olarak yıllık gelirden indirildiği için ne kadaryüksek miktarda uygulanırsa o kadar vergi yükü azalır ve yatırımıngetirisi yükselir. Amortisman ile ilgili uygulamanın en uç hali ANİAMORTİSMANDIR. İlk yılda tüm amortisman giderlerini gelirlerden indirmeyöntemidir.
Yatırım indirimi uygulamasında da yatırımın maliyetinin bir bölümübelirli yıllara yayılmış olarak gelirden indirilir. Yatırım sonucunda zararoluştuğunda doğal olarak vergi ödenmez. Ancak zarar ileriki yıllarda sağlanacakkârlardan indirilebilir.

KAMU HARCAMALARININ ETKİLERİ
Devlet en önemli işlev olarak
1. Yaygın eğitim hizmeti kurarak kaliteli emek üretimi sağlayıp sermayeninverimliliğini yükseltebilir.
2.Devlet teknoloji ve makine parkları kurarak ucuz ya da bedava olarak özelkesime sermaye ve teknoloji imkanı sağlar.
3.Devletin özel kesime sağlayabileceği en yaygın ve etkili işlev iseiletişim adalet ve emniyet gibi özel kesimin şiddetle ihtiyaç duyduğu alanlardakamusal nitelikli altyapı yatırımları gerçekleştirmektir. Alt yapı yatırımlarıhem özel kesimin güvenlik içinde yatırım yapmasını teşvik eder hem de iletişimve piyasalara ulaşmada verimliliği arttırarak gelecek dönem yatırımları içinfon oluşumuna destek olur.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME
Ekonomik büyüme, Rostow' un ünlü üçlü kalkınmaaşamalarının son aşaması olup, uzun dönemde gerçekleştirilen bir durumdur.Günümüzün en büyük ekonomisi olan ABD ve bütün olarak Avrupa ekonomileri büyümesürecinde küresel ısınma olarak adlandırılan iklim değişikliklerine yol açmaktadır.Çevreselönlemler alınarak sera gazlarının ozon tabakasındaki etkisihafifletilmeye çalışılıyor olmakla beraber ekonomik sürecin sürekli temposuçoğu durumda söz konusu önlemlere engel oluşturabilmektedir.
Örneğin,Kioto Sözleşmesine ABD nin itirazı damgasını vurmuştur. Oysatek başına ABD nin sera gazı salınımı ve yarattığı çevre kirliliği birçok ufak ve gelişmekte olan ekonomiler topluluğunun tümünden daha fazladır.Ekonomik büyüme devamlı gelişen bilgi birikimine de gereksinim duymaktadır.Bununnedeni Schumpeter' in yaratıcı yıkıcılık ifadesinde açıklanmaktadır. Bu görüşegöre ekonomik durgunluğa çare yeni teknolojilerle yeni piyasaların açılmasıolduğundan ekonomik büyümenin önemli bir tetikleyicisi buluş ve icatlardır.
Ekonomik büyümenin yarattığı çevre sorunları ise iki nedenle ihmal edilir.
1. Küresel ısınma ve doğal kaynakların tükenmesi konusuna verilen yanıt,yeni buluş ve teknolojiler ile gelecekte yapılacak üretimin bugünün teknolojisiile yapılamayacağından var olan ve giderek tükenen doğal kaynaklaraaynı derecede ihtiyaç olmayacağı şeklindedir.
2.Çevre sorunu algılanması itibarıyla uzun dönemde ortaya çıkanönlenebilmesi ise ancak yoğun siyaset ve sermaye gücü barındıran yaygıntoplumsal kararı gerektirdiğinden kısa dönemde bu konuda etkili önlemlerinalınması beklenmemektedir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst