Açıköğretim Çevre Sorunları ve Politikaları Dersi 5.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Açıköğretim Çevre Sorunları ve Politikaları Dersi 5. Ünite Ders Notları

ÇEVRE SORUNLARI VE POLİTİKALARI
ÜNİTE 5

Ekosistemin bütünleşik özelliği, doğal ve fiziksel çevrenin dünyanın değişik coğrafyalarında benzer çevrebilimsel ve Ekolojik değişkenlere bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Çevre sorunlarının küresel bir nitelik taşıması, çevre koruma politikalarının ve sorunun çözümüne yönelik arayışların da küresel olmasını gerektirmiştir. 1972’de 113 ülkenin katılımı ile yapılan Birleşmiş Milletler Stockholm Çevre ve insan Konferansı, insanlığın geleceğini tehdit edici boyutlara varan çevresel sorunlara çözüm aramak amacıyla uluslararası düzeyde atılan ilk adım olmuştur. Dünya kamuoyu çevre sorunlarının giderilmesi konusunda işbirliğine hazırdır ve böyle bir işbirliği ile geleceğini güvence altına alabilme beklentisi içindedir Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” isimli çalışma bunun en iyi örneği olarak değerlendirilebilir. Ortak Geleceğimiz Raporunda özetle, çevre sorunları konusunda yaşananların küresel düzeydeki gelişmelerin bir sonucu olduğundan söz edilmekte, çevresel sorunların değişik ekonomik sistemleri de göz önüne alarak ve uluslar arası işbirliği ile çözülebileceği vurgulanmaktadır. Ayrıca raporda, geleceğe yönelik çevre eylem planları üzerinde de durulmaktadır ki, bu yaklaşım 1990’lar ve 2000’li ilk on yıldaki birçok küresel çevre sorununda oluşturulmaya çalışılan uluslar arası işbirliğinin temeli olarak görülebilir.
Ortak geleceğimiz raporu 1987 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Ülkeler, küresel iklim değişikliği, sera gazlarının ve karbon dioksit salımlarının azaltılması konularında uluslararası işbirliği ve anlaşmayı zorunlu görmektedir. Ancak aynı ülkeler, sanayileşme süreçlerinin gözden geçirilmesi konusunda ve çevre ile uyumlu sanayileşme ve kalkınma politikalarından söz edildiğinde karşı karşıya gelebilmektedir.
1970’li yıllara kadar uluslararası ortamda, ülkelerin gündemini genel olarak belirleyen unsurlar ekonomi, serbest ticaret ve askeri güvenlik konuları olmuştur.
Sınır ötesi çevre sorunları, sınır aşan suların kirliliği ve uluslararası suların korunması gereği, küresel iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, enerji ve çevresel güvenlik ve çevre korumanın uluslararası rekabete etkileri ilk akla gelen uluslar arası çevre politika konuları olarak görülebilir.
Çevre sorunlarına çözüm bulmak için uluslararası işbirliği ve dayanışmanın gerekli olduğu gerçeği ilk kez 5 Haziran 1972’de İsveç’in Başkenti Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler “Çevre ve insan Konferansı”nda dile getirilmiştir.
Ülkelerin çevre sorunları ile yüzleşmeye başlaması ve işbirliği ortamları yaratma çabaları 1972 Stockholm Konferansı ile başlamıştır. 1968 gençlik hareketlerinin tartışma konularından biri de çevre sorunları ve dünyanın doğal ortamına ilişkin kaygılar olmuştur. Çevre sorunlarına yönelik kaygıların ve toplumsal duyarlılığın artması ile birlikte, 1960’lı yılların sonunda bir dizi girişim ve etkinlik olmuştur. Bu eylem ve etkinlikleri takip eden araştırmalar, dünyanın karşı karşıya olduğu sorunu ortaya koyan çalışmalar, çevre sorunsalının ilk kez uluslararası ortamda ve resmi düzeyde ele alınmasını sağlamıştır. Sanayicilerin ve sermaye çevrelerinin oluşturduğu Roma Kulubü isimli uluslar arası kuruluş, 1972 yılında “ Büyümenin Sınırları” adı altında bir rapor hazırlatarak, çevre sorunlarına değişik bir boyutta değinmiş ve kalkınma-çevre ikilemi üzerinde durarak, sanayi ve iş çevrelerine uyarılarda bulunmuştur.
Arjantin kökenli Bariloche Vakfı tarafından yayınlanan “Yoksulluğun Sınırları” isimli çalışmada ise, Roma Kulübü’nün raporuna çok ciddi eleştiriler getirilirken, sınırlanması gerekenin büyüme değil, ülkelerin ölçüsüz ve eşitsiz tüketim alışkanlıkları olduğu savı ileri sürülmüştür.
Uluslararası çevre politikalarının oluşturulmasında, Uluslararası ilişkiler Kuramı ve Ticaret Kuramı olarak adlandırılan iki kuram öne çıkmaktadır. Uluslar arası ilişkiler Kuramında, dünya, toplumsal, siyasal ve ekolojik bir sistem olarak görülmekte, bunlar arasındaki ilişki ise ülkelere, bölgelere göre farklılık göstermektedir. Ticaret Kuramı ise, ulusal çevre politikalarının uluslar arası alandaki ekonomik sonuçlarından hareketle oluşturulan uluslar arası politik yaklaşımları ve tercihleri tanımlar.
Uluslararası politikada çevre olgusu; Fiziksel ve doğal çevrede, yaşam ortamlarında gerçekleşen bozulmalar ve kirlenme Çevre sorunlarının ve çevre koruma alanındaki çalışmaların siyasal boyutları Ülkeler arasındaki toplumsal, kültürel, insani ve ekonomik farklılıkların belirlediği öncelik ve tercihler, ülkelerin/ulusların gelişmişlik ve gelişmemişlik durumları Çevresel güvenlik Uluslararası çevre politikalarında bir diğer olgu ise, ülkeler arasındaki yapısal farklılıklar nedeniyle toplumsal, siyasal, kültürel ilişkilerin zorluğu ve çeşitliliği yanında “uluslararası çevre koruma politikaları” nın da çok daha karmaşık ve zor bir alan olduğu gerçeğidir. Uluslararası çevre politikalarında, uluslar/ülkeler arasındaki çevre koruma çabaları ve işbirliği arayışları, uluslararası çevre politika belgelerinin oluşmasını da sağlamıştır. Uluslararası konferans belgeleri olarak adlandırılan belgeler, anlaşma ve sözleşmeler, bir süre sonra uluslararası hukukun bir parçası haline gelmiştir. Çevre sorunlarının küresel olması ve karşılıklı bağımlılık özelliği taşıması çevre koruma alanında uluslararası işbirliği ve ilişkileri her zamankinden daha önemli kılmaktadır. Uluslararası örgütlerin uluslararası çevre politikalarında etkili olabilmeleri, aynı zamanda siyasal gelişmelere de bağlıdır.
Birleşmiş Milletler (BM)ye bağlı bu uzmanlık kuruluşları:
UNESCO (BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü)
FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü)
WHO (BM Dünya Sağlık Örgütü)
Bölgesel Örgütlenmeler;
Ekonomik işbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)
Avrupa Birliği (AB)
Avrupa Konseyi
Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Bölgesi (ingilizce FTAA, ispanyolca ALCA)
Bizim Amerika Halkları için Bolivarcı ittifak (ALBA)
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS)
Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA)
Asya Pasifik Ekonomik işbirliği Örgütü (APEC)
Çevre Amaçlı Bölgesel Örgütlenmeler (Akdeniz Eylem Planı, Mavi Plan, Karadeniz’de Kıyısı Bulunan Ülkeler işbirliği Teşkilatı vb.)
Uluslararası Çevre Politikaları ve Dönüm Noktası Olan Konferanslar;
Uluslararası Çevre Politikaları ve Dönüm Noktası Olan Konferanslar
Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı
Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı
5-16 Haziran 1972 tarihlerinde Stockholm’de gerçekleştirilen “Birleşmiş Milletler Çevre ve insan Konferansı”nda (Stockholm Konferansı), sosyo ekonomik yapıları ve gelişme düzeyleri farklı olan birçok ülke, “çevre” konusunda ilk kez bir araya gelmiştir. Konferans sonunda, “Birleşmiş Milletler insan Çevresi Bildirisi” kabul edilmiştir. Konferansın bir yansıması olarak ilerleyen süreçte, Birleşmiş Milletler düzleminde “Çevre Programı” oluşturulmuştur.
Brundtland Raporu; genel olarak yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın dağılımında eşitliğin sağlanmasını, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir.
3-14 Haziran 1992 tarihlerinde Rio de Janeiro’da yapılan “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda ise (Rio Konferansı), ulusların yönetimlerinin çevreye duyarlı olmasına yönelik ilkelerin benimsenmesi açısından önemli adımlar atılmıştır.
“Binyıl Kalkınma Hedefleri” çerçevesinde yer alan sekiz hedefin 2015 yılına kadar yerine getirilmesi öngörülmektedir.
26 Ağustos-4 Eylül 2002 tarihleri arasında Johannesburg’da “Dünya sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” yapılmıştır. Zirve sonunda iki temel belge ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Uygulama Planı, diğeri ise siyasi iradenin yansıtıldığı Siyasi Bildiri’dir. Uygulama Planı yoksullukla mücadele, sürdürülebilir olmayan tüketim ve üretim kalıplarının değiştirilmesi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın doğal kaynak temelinin korunması ve yönetilmesi ve sağlık konularını kapsamaktadır. Planda öngörülen hedeflerin bazıları;
Dünyada günlük geliri 1 ABD dolarından daha az olan ve açlık çeken insan sayısının 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltılması; temiz içme suyundan mahrum insan sayısının da aynı tarihe kadar yarı yarıya azaltılması
Kız-erkek bütün çocukların her yerde ilkokul eğitimini tamamlamalarının sağlanması, sürdürülebilir nitelikteki üretim ve tüketim kalıplarının yerleştirilmesine yönelik politika ve önlemlerin benimsenip yaşama geçirilmesi
Daha temiz üretime ve eko-verimliliğe yönelik yatırımların bütün ülkelerde artırılması Bütün ülkelerde, daha temiz ve ekolojik açıdan verimli üretim biçimlerine yönelik yatırımlar ve teşvikler sağlanması İleri, daha etkin ve maliyet açısından kabul edilebilir teknolojilerin geliştirilmesi; fosil yakıt, hidrolik ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin devreye sokulması yoluyla enerjinin çeşitlendirilmesi
Temiz içme suyu ve sağlıklı çevre koşullarından yoksun insan oranının 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltılması
Biyolojik çeşitliliğin yok olma hızında önemli bir azalma sağlanması.

Haziran 2012’deki BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın dört alanı şu şekilde belirlenmiştir:
Taahhütlerin gözden geçirilmesi
Ortaya çıkan yeni sorunlar
Yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma bağlamında “Yeşil Ekonomi”
Sürdürülebilir kalkınma için kurumsal çerçeve
T.C. Anayasası’nın 90. Maddesi’ne göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne Başvurulamaz Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.
Çerçeve sözleşmesi: Özel bazı konularda uluslar arası kontrolü ve işbirliğini sağlamak için genel ilkeleri ortaya koyan ve yasal olarak bağlayıcılığı olan uluslararası anlaşmadır.
Türkiye’nin uluslararası düzeydeki yasal yükümlülükleri, taraf olduğu/kabul ettiği çok taraflı sözleşmeler ve anlaşma tutanakları ile bildirge, eylem planı gibi küresel ve/veya bölgesel düzeydeki akitler doğrultusunda belirlenmiştir.
Avrupa Birliği’ni çevre sorunlarıyla ilgilenmeye iten nedenler nelerdir? Avrupa Birliği’nde “ortak bir çevre Politikası”nın oluşturulması öncelikli bir hedef olarak belirlenmiştir. “Avrupa’da çevre üzerindeki baskının giderek ağırlaşması, doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi, sel, kuraklık, orman yangını gibi yıkımların çoğalması, evlerden ve ulaşım araçlarından kaynaklanan karbon dioksit salımının sürekli artış göstermesi, özellikle kentsel alanlarda kirlilik ve gürültüden dolayı yaşam kalitesinin düşmesi, her yıl yaklaşık iki milyar ton atığın üretilmesi ve bunun yılda ortalama %10 artması...” gibi sorunların ön plana çıkarıldığı görülmektedir.
İlk “Çevre Eylem Programı” nın yapıldığı 1973 yılına kadar Topluluğun ortak bir çevre politikasından söz etmek olanaklı değildir.
1970’li yıllarda kirliliği önlemeye yönelik ilk tüzel düzenlemeler, daha çok tehlikeli kimyasal maddelerin denetimi, içme suyu ve yüzey sularının korunması, enerji santralleri ve motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirleticilerinin kontrol edilmesi üzerine olmuştur.
1973 yılı hazırlanan ilk çevre eylem programıdır
Türkiye, Avrupa Birliği ile değişik evrelere ve biçimlere yayılan ortaklık çabalarını, 1987 yılında tam üyelik başvurusu ile yeni bir aşamaya taşımıştır.
1995 yılında Türkiye’nin “ Gümrük Birliği “ anlaşmasını imzalaması ile mali işbirliği protokolünde öncelikli alanlar arasında çevre başlığının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu noktada, Türkiye’de bir dizi yeni kavram gündeme gelmiştir: Gerek AB iç hukukunun daha çevreci, çevre korumacı bir hal alması ve azarın bu yönde iyileştirmelere sahne olması, gerekse de Dünya Ticaret Örgütü DTÖ) gündemlerinin yansıması ve GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) ile çevre kirliliğini gidermeye yönelik yatırımların önünün açılması şeklinde bir değişim yaşanmaya başlanmıştır. Bu yeni durum, Türkiye’nin diğer birçok konu ve başlık yanında AB ile çevre konularında da “uyum” kaygısını arttırmıştır.
AB Çevre Mevzuatı 400 civarında hukuksal düzenlemeyi içermektedir. Bu düzenlemelerin önemli bir bölümü yönergelerdir. Yönergeler, ülkelerin hukuksal ve yönetsel eğilimleri dikkate alınacak şekilde esnek olarak düzenlenebilmektedir Bu husus, AB “Gündem 2000” belgesinde, “ Her aday ülke topluluk müktesebatının tümünü ulusal hukuk düzeni içerisinde kabul edecek ve idari sistemini de buna uygun hale getirecektir” şeklinde aday ülkeler için açıkça ifade edilen bir yükümlülük olarak belirlenmiştir.
Çevre koruma politikalarını oluşturmak üzere, devletlerarasında işbirliği ve dayanışmanın gerekliliği ve uluslararası ilişkilerin taşıdığı önem ilk kez 1972 Stockholm Konferansı, Birleşmiş Milletler Çevre ve insan Konferansı zamanında gündeme gelmiştir
Sürdürülebilir Kalkınma kavramı, ilk kez ortak geleceğimiz adlı resmi belgede yer almıştır
Avrupa Birliği’nin 1. Çevre Eylem Planı 1973 de yürürlüğe girmiştir.
Çevre ve ekonomi arasındaki ilişkiyi, çevre ile uyumlu kalkınmayı tanımlayan kavram sürdürülebilir kavramdır.
Türkiye’nin taraf olduğu/imzaladığı uluslararası çevre sözleşmeleri iç hukukta kanun hükmündedir.
Ülkeleri çevre alanında uluslararası işbirliğine ve dayanışmaya yönlendiren Brundtland Raporu 1987 - Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilmiştir.
Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılan anlaşmalardan biride Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesidir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst