Açıköğretim Çevre Sorunları ve Politikaları Dersi 6.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Açıköğretim Çevre Sorunları ve Politikaları Dersi 6.Ünite Ders Notları

Politika, belirli bir sorunun çözümü için geleceğe yönelik olarak alınması gereken önlemlerin ve benimsenen ilkelerin bütünüdür. Bu bağlamda dar anlamda politika, devlet işlerine katılım ve devlet etkinliklerinin biçim, amaç ve içeriğinin belirlenmesi işi olarak da tanımlanmaktadır.
“Çevre Politikası” ise bir ülkenin çevre konusundaki ve çevre sorunları alanındaki çözüm arayışlarına yönelik tercih ve hedeflerinin belirlenmesi olarak tanımlanır. Çevre politikası, en genel anlamı ile toplumların sağlıklı bir çevrede yaşamalarının sağlanmasını ve doğal varlıkların korunmasını hedefler.

Sosyal bilimler açısından bakıldığında, Çevre Koruma Politikaları’nın, nesnel ve bilimsel olmasını sağlayan temel ilkeleri;
Çevre politikalarının ekolojik sistemler ve nüfus dağılımı üzerinde yaratacağı etkiler dikkate alınmalıdır. Çevre üzerindeki olumsuz etkilerden bazıları tümüyle giderilebilecek niteliktedir, bazıları ise ciddi ve kaçınılmaz sorunlar yaratabilir. Bunların birbirlerinden ayrılarak, her birini gerçekleştirmenin kısa ve uzun dönemdeki maliyetleri hesaplanmalıdır. Bir yatırım, yerleşim kararı vb. faaliyetlerin gelecek kuşaklar için etkileri dikkate alınmalıdır. Etkilerin, geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açması durumunda, karar vericilere durum aktarılmalıdır. Yatırım, yerleşim vb. kararların farklı toplumsal kesimlere getireceği yarar ve zararlar göz önüne alınmalıdır. Prof.Dr. Ruşen Keleş’e göre; “Politika kavramı üzerinde konuşulmaya başlandığında, politikanın ne olduğunun ya da ne olacağının belirlenmesi ve bu noktada doğru zaman ve koşullarda bu politikanın uygulanması büyük önem taşımaktadır. Kuramsal olarak, çevre politikasının belirlenmesinde ve ardından uygulanmasında temel koşullar;
Tanı (Teşhis): Bu aşama, çevre sorununun belirlenmesi, sorunun nedenleri ve bileşenleri ile çözüme taraf olabilecek kişi - kurumlar arasında bağlantı kurulması gibi noktaları kapsar.
Karışma / Düzenleme (Müdahale): İkinci aşama olarak görülebilecek bu süreçte, çevre sorununun çözümüne yönelik arayışların, yöntemlerin incelenmesi ve karşılaştırması yapılır ve en uygun çözüm yöntemine karar verilir.
Uygulama: Son aşama olarak, belirlenen çözüm yönteminin ve politikanın karar mekanizması içinde uygulanması sağlanır.” Ülkelerin çevre politikalarını belirleyen ortak hedefleri ise kısaca; Sağlıklı bir çevrede, insanca bir yaşam ortamının sağlanması, toplumun sahip olduğu çevre değerlerinin korunması ve geliştirilmesi, çevre politikalarının uygulanmasında, gerekli olan işbirliğinin ve buradan hareketle bireyler ve toplumun değişik kesimleri arasında eşitlik ve paylaşımın sağlanması, böylece doğal varlıkların korunması ve geliştirilmesinde işbirliği yapılması olarak sıralanabilir. Çevre Politikaları, kuramsal olarak içerik ve Yöntem açısından iki ayrı eksende incelenmektedir. Prof. Dr. Ruşen Keleş, Çevre Politikası isimli kitabında, çevre politikaları alanındaki bu farklı yaklaşımları şu şekilde tanımlamaktadır:
İçerik Yönünden Çevre Politikaları;
Düzeltimci Politikalar
Düzeltim Karşıtı Politikalar
Yöntem Açısından Çevre Politikaları
Onarımcı Politikalar
Önleyici Politikalar
Çevre Politikaları alanında temel yaklaşımlar ve ayrımlar; siyasal yapılar, ideolojik temeller ve ekonomi politikaları bağlamında farklılıklar göstermektedir. Serbest rekabetin, kirliliği artırıcı, hiç değilse azaltılmasını güçleştirici bir etmen olduğu genellikle kabul edilmektedir. Ekonomik sistemlerin çevre sorunlarına bakışlarına ilişkin görüşler, çevrenin ideolojik içeriğini tamamlayıcı bir nitelik taşır. Bu görüşler iki temele dayanmaktadır: Çevre sorunu, kapitalist sistemde de, sosyalist sistemde de aynı nitelikte ve önemdedir. Bu görüşe göre, farklı gelişme ve sanayileşme düzeyinde, farklı nüfus yoğunluğunda, kentleşme derecesinde, coğrafya ve iklim koşullarındaki ülkeler birbirine benzemezler. Ama ekonomik sistemlerin, siyasal rejimlerin ve ideolojilerin çevre açısından önemli rolü olduğu söylenemez. Bu görüşe göre kamu mülkiyetindeki sanayi işletmelerinin, çevreyi özel kuruluşlardan daha az kirlettiği yaklaşımı ortaya çıkabilir ki bunu kabul etme olanağı yoktur. İkinci görüşe göre, durum pazar ekonomilerinde ve sosyalist ekonomilerde birbirinden farklıdır. Pazar ekonomilerinde, ekonomik etkinliklerin başlıca güdüsü tüketimdir Her iki ekonomik sistem arasında, kirlenmenin nedenleri yönünden bir ayrım bulunmasa bile, izlenen politikalar özde birbirinden farklıdır. Örneğin, piyasa koşullarında tüketiciler ve kirleticiler topluma verdikleri zararları ödemek, üstlenmek sorumluluğunu duymadıkları gibi, bu sistemde kirleten öder kuralı da gereği gibi işlemez. Son olarak, kapitalizmin felsefesi, çevre ve kent sorunlarına karşı kalıcı çözümler bulmaya, gelecek için planlar yapmaya elverişli değildir. Örneğin, profitpolis, yani kazançlı kent olarak adlandırılan kapitalist kentlerde, kazanç dürtüsü çevre için duyulan kaygıları ikinci plana itebilir. Bu durum toplumsal sorumluluk duygusunun azalması olarak da görülebilir.
Çevrebilimin bir yansıması olarak tanımlanabilecek “çevre politikası”, birçok uzmanlık alanını ilgilendiren özgün ve önemli bir yere sahiptir.
Türkiye’de çevre alanında ulusal politikaların gelişmesinin 1970’li yıllarda başladığı görülmektedir. 1972 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Stockholm Çevre ve insan Konferansı kararları ile uluslararası ortamda yaşanan gelişmelerin Türkiye’yi de etkilediği söylenebilir.
1992 yılında gerçekleşen Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı kararlarının Türkiye’ye yansıması, “sürdürülebilir kalkınma” kavramı nın çevre politikalarının merkezine yerleşmesi şeklinde olmuştur
Türkiye’de çevre koruma politikalarının oluşması sürecinde, başlangıçta sorumluluk, merkezi devlet mekanizmalarında iken, son yıllarda yerel yönetimlere devredilmeye başlamıştır.
Türkiye’de planlama deneyimleri ve çevre politikalarının oluşma süreci kapsamında Cengiz Ekiz ve Ali Somel’in,” Türkiye’de Planlama ve Planlama Anlayışının Değişimi” isimli araştırmalarında değinilen noktalar önem taşımaktadır.
Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulduğu 1960’lı yıllarda başlayan, “beş yıllık kalkınma planları” ulusal çevre politikalarının oluşması ve gelişmesi açısından incelenmesi gereken ilk ve temel belgeler olarak görülebilir.
Tarihsel bir gerçek olarak; ilk iki kalkınma planında çevre sorunlarına ve çözümlerine ilişkin hiçbir politika, hedef veya ilkeye rastlanmadığı belirtilmelidir. Türkiye’de, “Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı” ile birlikte (1973-1977), çevre sorunlarına yönelik politika belirleme yönünde ilk adımlar atılırken, çevre örgütlenmesi ve çevre tüzesinin oluşturulması yönünde de tartışmalar başlamıştır.
Türkiye’de çevre alanında 1980’ler boyunca yaşanan ve günümüzde de süren kurumsal ve politik arayışların, 1990’ların ikinci yarısında yerini cılız korumacılığa bıraktığını söylemek mümkündür çevrecilik öne çıkmış, kentsel sorunlar ortaya çıkmış, kıyılar kirletilmiş, doğal varlıklar yasalarla yok edilmiştir
Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulduğu tarih 30.09.1960 Devlet Planlama Teşkilatı’nın iki temel görevinden birincisi hükümete iktisadi ve sosyal konularda danışmanlık yapmak; ikincisi ise hükümet tarafından kabul edilen hedefleri gerçekleştirmek için uzun ve kısa vadeli planlar hazırlamaktır. 1973 - 1977 dönemini kapsayan ve 15 yıllık dönemin üçüncü kısmını oluşturan “Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı”, siyasal ve ekonomik belirsizliklerin başladığı, ithal ikameci büyümenin yarattığı sorunların ortaya çıktığı bir dönemde gündeme gelmiştir. Üçüncü 5 yıllık kalkınma planında, çevre sorunları açısından ayırt edici özellik, ayrı bir çevre bölümünün olmasıdır. Burada, ülkenin su, hava ve kıyılar gibi belli başlı sorunlarına dikkat çekilmekte ve bunların bir bütün olarak, planlama sistemi içinde incelenmesinin gereği vurgulanmaktadır. 1985 - 1989 dönemini kapsayan “Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı”nda, kentleşme, sanayileşme ve tarımda modernleşmenin yarattığı çevre sorunlarının çözümünde temel ilkeler ortaya konmuştur. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı”nda (1990-1994) benimsenen temel çevre politikası, insan sağlığını ve doğal dengeyi koruyarak, sürekli bir ekonomik büyüme sağlanmasıdır. 1996 - 2000 döneminde gündeme gelen “Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı”, 1994 ekonomik krizinin etkileri ve Avrupa Birliği üyelik süreci ile birlikte “Gümrük Birliği” anlaşmasının politik - ekonomik kararları belirlediği bir dönemde şekillenmiştir. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2000-2007) hazırlık sürecinde de Çevre Özel ihtisas Komisyonu kurulmuş, hatta bu komisyonun raporu, ilk kez hükümet, DPT ve ilgili bakanlık tarafından (çevre alanına yönelik kurumsal reform önerisi nedeni ile) sakıncalı bulunmuştu.
Bu planın çevre alanındaki temel yaklaşımı ise;
Kurumsal reform,
AB uyum sürecinin hızlanması ve
Ulusal Çevre Eylem Planı’nın yenilenmesi üzerine şekillenmiştir.”
Dokuzuncu Kalkınma Planı da, bu yaklaşımın bir ürünü olarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Dokuzuncu Kalkınma Planı, “istikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” Dokuzuncu Plan, özellikle çevresel altyapı yatırımları konusu üzerinde durmakta, uluslararası çevre politikalarının gereği olan düzenlemelerin hızla ulusal düzenlemelere yansıtılması da planın ana ruhu olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de çevre politikalarının oluşturulması ve çözüm önerilerine yönelik en önemli çalışma ve politika belgesi ise Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) olmuştur.Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, Dünya Bankası’nın desteği ile hazırlanan ve 1998 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından yayınlanan UÇEP Raporu, bugüne kadar çevre alanında hazırlanmış Türkiye’deki en kapsamlı politika dokümanıdır. “çevre etiği” kavramı; doğaya saygı ve gelecek kuşaklara yönelik sorumluluk duygusunu geliştirmek için yeni bir çözüm yolu olarak öne çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından her yıl hazırlanan; “insani Kalkınma Göstergesi”nde de ülkelerin, ekonomik gelişmişlikleri dışında kalan göstergeleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu çalışmada, gayri safi milli gelir dışında kalan çeşitli ölçütler göz önüne alınmaktadır. Sağlık, eğitim, çevre koruma faaliyetleri, iklim değişikliği ve enerji alanındaki çevre dostu uygulamalar, sürdürülebilir gelişme konusundaki çalışmalar bu göstergenin belirleyici unsurları olarak görülmektedir.
2011 Yılı Birleşmiş Milletler insani Gelişme Göstergesi’nde, Türkiye ikinci grup ülkeler arasında, “yüksek insani gelişim düzeyi” sınıfında bulunmakla birlikte yeri, 187 ülke içinde 92. sırada kalmıştır.
Çevre Politikaları’nı etkin kılan başlıca unsurlar; Politika belgelerinin demokratik ölçülere göre katılımcı bir tarzda hazırlanması, Çevrebilimsel ve teknik doğruları içermesi, kamu ve toplum yararını temel alması, insan ve doğa öncelikli bir eksene sahip olması olarak özetlenebilir. “çevre politikalarının” oluşturulması ve uygulanmasında temel unsurlar;
Tanı (Teşhis)
Karışma / Düzenleme (Müdahale)
Uygulama
“Çevre Koruma Politikaları”nda yeni yaklaşım Çevre ve ekonomi arasında denge sağlanması Çevre Politikaları’nın yöntem açısından tanımlandığı politika anlayışı onarımcı politikalar Çevre Politikaları belgelerinde, hukuksal düzenlemelerde sıkça rastlanan “kirleten öder” yaklaşımı onarımcı politika ile tanımlanır Çevre koruma alanında, “kirlilik önleme” yaklaşımı, yöntem olarak çevre politikalarında önleyici politika sınıfında ele alınır. Türkiye’de çevre politikalarının belirlenmesi ve çözüm önerilerine yönelik en önemli politika belgesi ulusal çevre eylem planı (UÇEP) Ülkelerin çevre politikalarını belirleyen ortak ilkeler arasında 5 yıllık kalkınma planı yoktur. Bu planların süresi her ulusun kendisine aittir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst