Aöf Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar Dersi 7.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar Dersi 7.Ünite Ders Notları

YÖNETİŞİM:

“Yönetşim”, kavramı da son zamanlarda hemen her alanda oldukça sık işlenen, her derde deva, sihirli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta “yönetim” ve “idare”kavramlarının yerine dahi ikame edildiği, ideal bir kavram olarak savunulduğu dahi olmaktadır. Yönetişim kavramının kökeni 16. yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Kavramın
ilk Kuzey Avrupa’da, özellikle 17. yüzyılda Fransa’da, hükûmeti sivil toplumla uzlaştırmaya ya da uyumlulaştırmaya çalışan bir yaklaşımdan esinlenilerek kullanıldığı, ardından da bütün dünyaya yayıldığı belirtilmektedir. Avrupa Komisyonu kendi yönetişim anlayışını “EuropeanGovernance: A White Paper” adlı “Avrupa Yönetişimi” olarak nitelendirilebilecek olan belgeyle, ortaya koymaktadır. Belge, Avrupa Birliği’nin yurttaşları tarafından kendisine verilen yetkileri nasıl kullandığı sorunuyla ilgilenmekte, belgede iyi yönetişimin açıklık,
katılım, hesap verebilirlik, etkinlik ve tutarlılık olarak 5 temel ilkesi olduğundan söz edilmektedir.1990’lı yıllardan bu yana “iyi yönetişim” (goodgovernance) kavramıliteratürde geniş bir şekilde tartışılmaktadır.Uluslararası örgütler, gelişmekte olan ülkelerin hem neoliberal ekonomik politikaları hem de yönetişim modelini benimsemeleri gerektiğini savunmuşlar, yönetişimin neoliberal politikaların gerçekleşmesini sağlayabilecek uygun bir araç olduğunu düşünmüşlerdir. 1980’lerin ilk yarısından itibaren yönetişim kavramı, minimal devlet, kurumsal yönetişim, yeni kamu işletmeciliği, iyi yönetişim, sosyo-sibernetik sistem, kendi kendine organize ağlar gibi farklı ifadelerde kullanılmıştır.Kamu sektöründe etkinliğin sağlanması, rekabetin ve piyasaların desteklenmesi ve özel teşebbüs için uygun ortamınyaratılması amacıyla devlet içinde ve dışında girişimciliğin geliştirilmesi; kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi; kamu personel sayısının azaltılarak kamu hizmetlerinde reforma gidilmesi; bütçenin kontrol edilmesi; idarenin ademimerkezileşmesi ve devletin dışındaki aktörlerin daha fazla kullanılması”. Bunların gerçekleşebilmesi için ise sivil toplumun geliştirilmesi, merkezden yerele yetki devrinin sağlanmasıve devletin rolünün kamu, özel, gönüllü kuruluşlar adı da verilen hükûmet dışı örgütlenmeler ile paylaşımı gerekmektedir.Sermaye şirketlerinde, hisse oranları farklı da olsa ortakların, yönetsel kararları hep beraber almaları yönetişim uygulamalarının ilk örneklerini teşkil etmektedir.ABD’de Osborne ve Gaebler’in Devletin Yeniden Keşfi kitabında Yönetişim kavramı, “kürek çeken değil dümen tutan devlet” sloganıyla gündeme getirdikleri ve tüketicilik veya pasif vatandaşlık yerine katılımcı vatandaşlık anlayışıyla ele aldıkları yeni yaklaşıma dayandırılmıştır.

Yönetişimin Tanımı : Dünya Bankası, yönetişimi iyi yönetişim olarak ele almakta ve şöyle tanımlamaktadır: “iyi yönetişim (goodgovernance), açık ve öngörülebilir bir karar alma sürecinin; profesyonel bir bürokratik yönetimin; eylem ve işlemlerinden sorumlu birhükûmetin; ve kamusal sürece aktif bir şekilde katılımda bulunan sivil toplum ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir düzeni ifade eder”. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP- United Nations Development Programe) göre: “iyi yönetişim, bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve idari otoritenin her düzeydeki işlemleri yürütmesi anlamına gelmektedir. iyi yönetişim, vatandaş-
ların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını korumak ve yasal haklarını kullanmak için gerekli mekanizmalara ve kurumlara sahip olmalarını gerektirir.”
Yönetişim: “bir sosyo-politik sistemdeki ilgili bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzen”; “değişik aktörlerin etkileşiminin ortaya çıkardığı bir süreç”; “kamu kuruluşları ile özel sektör arasındaki sınırlarda gelişen yönetim tarzları”; “daha iyi yönetebilmek amacıyla yönetimin yeniden yapılandırılması”; “birbirine bağlı olan pozisyonların ve çatışan, karşıt çıkarları olan aktörlerin oluşturduğu, farklı ağsal yapıları koordine eden bir süreç”. Yönetişim çok aktörlü yönetim yaklaşımı olarak görülmekte,aktörleri ise devlet, özel sektör ve sivil toplum olarak belirtilmektedir.

Heterarşi;
karşılıklı ilişki ve bağımlılık hâlindeki faaliyetlerin eş güdümünü ve kendi kendini organize eden kişiler arası ağları, örgütler arası eş güdümü ve sistemler arası döngüyü içermektedir. Yönetişim yönetimin bir alternatifi değil, yönetim anlayış ve tekniklerinden biridir. Katılımcılık dolayısıyla, sivil toplum kuruluşlarının ve özel kesimin, karar almadan denetime kadar her aşamada yönetime katılması, kavramın temelini oluşturmaktadır.5393 sayılı Belediye Kanunu’yla kurulan Kent Konseyleri Yönetmeliği’nde yönetişim, “saydamlık, hesap verebilirlilik, katılım, çalışma uyumu, yerindelik ve etkinlik gibi kriterlere dayanan, çok aktörlü ve toplumsal ortaklıklara dayalı yönetim anlayışı” olarak tanımlamıştır.Ortaya çıkan ortak unsurlar irdelendiğinde, kamu yönetiminin özel sektörün yönetim anlayışına yaklaştırılmasının hedeflendiği, yönetişimin bir süreç olduğu, çok aktörlülüğün ve böylece yönetilen-yöneten beraberliğinin sağlanması süreci olarak görüldüğü, bu sürecin kamu yönetiminin ve yönetim anlayışının yeniden düzenlenmesi akımı olarak geliştiği söylenebilir.

Yönetişimin Kapsamı: Uzun bir süre özel şirketlerin yönetim süreci içinde hisse senetleri sahipleri ile şirket yöneticileri arasındaki ilişki biçimini anlatmak için kullanılmıştır. Günümüzde yönetişim kavramı; kamu yönetimi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını içine alan kompleks bir sistemi ve aralarındaki ilişkiler ağınıve karşılıklı etkileşimlerini ifade etmektedir. Aynı zamanda devlet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları yönetişimin kapsamını da oluşturmaktadır.Yönetişim yönetimden daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Çünkü devlet dışı aktörleri de kapsamaktadır. Yönetişim devletin sınırlarını özel sektörün, kamu sektörünün ve gönüllü kuruluşların sınırlarına çekmektedir. Devlet ve özel sektör eskiden beri var olan sektörlerdir. Üçüncü sektör olan sivil toplum kuruluşları, gönüllü kuruluşlar veya hükûmet dışı kuruluşlar yönetişim kavramının parlayan yıldızıdır ve sistemde eşitlik ilkesi gereği belirleyiciliği de oluşmuş gelişen bir sektördür. Yönetim sürecinde devlet, bu örgütlenme ve kuruluşlarıyla kendi vatandaşlarına nasıl daha etkin şekilde hizmet verebileceği üzerinde yoğunlaşmakta, temel hak ve hürriyetlere saygılı, demokratik, sosyal bir hukuk devleti anlayışıyla hareket etmektedir. Özel sektör ise her alandaki özel işletmeleri kapsamaktadır. Bu sektör istihdam, gelir, üretim ve ticaret gibi temel ekonomik kavramları canlı tutan, insan kaynaklarını geliştirerek ekonomik kalkınmayı ve büyümeyi sağlamaktadırlar. Yönetişimin kapsamında yer alan diğer aktörü ise kâr amacı gütmeyen üçüncü sektör kuruluşlarıdır. Ticari bağları olmayan çeşitli toplumsal örgütlenmelerdir. işveren dernekleri, işçi konfederasyonları, meslek odaları, dernekler, vakıflar bu kapsama girmektedir.Yönetişimin bir aktörü olarak sivil toplum örgütleri hem toplumsal amaçları belirleyecekler ve hemde bu amaçları gerçekleştirme fonksiyonu içinde yer alacaklardır.Yönetişimin kapsamında egemen bir otorite yoktur. Yönetişimi oluşturan aktör ve ilişki ağları devletten özerk hatta bazen bağımsız yapılandırılır. Yönetişimde aktörler arasındaeşitlik ve güvene dayalı ilişkiler ağı vardır. Aktörler ve ilişki ağları kendi kendilerini yönetmektedirler.

Yönetişimin Türleri Yönetişimin idari, siyasi ve iktisadi içerikleriyle birlikte ele alınarak genel bir sınıflandırılması yapılabilmektedir. Bir ülkenin ekonomik faaliyet ve değerlerini diğer ekonomilerle olan ilişkileri, eşitlik, kalkınma, yoksulluk, yaşam kalitesi gibi temel ekonomi kavramlarıyla ele alındığında ekonomik yönetişim; kamu politikalarıoluşturmak; üst düzey kararlar almak anlamında siyasal yönetişim, politikaları uygulamaya geçirme yani hizmetleri fiilî görme ve gördürme açısından da idari yönetişim sınıflaması yapılabilir. Yönetim bilimleri ile ilgili literatürde ise küresel yönetişim, kamu yönetişimi, yerel ve bölgesel yönetişim, iyi yönetişim sınıflandırmasının yaygın olarak kullanıldığını görmekteyiz.
Kurumsal yönetişim “kurumsallaşma” kavramı ile karıştırılmamalıdır. Kurumsal
yönetişime (corporategovernance) “yönetişim”, “kurumsal egemenlik”, “kurumsal yönetim”, “işletmenin üst yönetiminin yönetilmesi” de denilmektedir. Kurumsal yönetişim, işletmelerin stratejik yönetimi ve yönlendirilmesi ile görevli ve sorumlu üst yönetimin bu görev ve sorumluluklarını yerine getirirken işletme üzerinde kendilerini belirli nedenlerle hak sahibi gören paysahipleri, çalışanları, tedarikçi müşteri ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkileri kapsamaktadır.
Küresel yönetişim, uluslararası alanda ulus devletlerden oluşan bir ilişkiler sisteminde yönetme sistemine alternatif bir anlayış, yeni yönetme stratejisi olmuştur. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütler faaliyetlerinde ülkelere yönetişim telkininde bulunmaktadır. Bu telkin, kamu hizmetlerini merkezden uzaklaştırarak yani ademimerkezileştirerek veya yerelleştirerek, özerkleştirerek, bağımsızlaştırarak ve özelleştirerek toplumdakimevcut güç dengesinin hükûmetlerden ve kamu sektöründen giderek özel kişi ve gruplara doğru kaymasını tasarlamaktadır.
Kamu yönetişimi, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde siyasal, sosyal içerikli baskıve çıkar gruplarından, sosyal kuruluşlardan özel örgütlerden oluşan ağların yönetimini ifade etmektedir. iyi yönetişim, siyasal, sosyal ve ekonomik ilişkileri şeffaflık, hesap verebilirlik,
katılımcılık, cevap verebilirlik, hukukun üstünlüğü, etkinlik, eşitlik ve stratejik vizyon ilkeleri ile yönlendiren süreçler ve yapılar olarak tarif edilebilmektedir.

YÖNETİŞİMİN TEMEL İLKELERİ :Literatürde yönetişimin başlıca ilkeleri şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, cevap verebilirlik, hukukun üstünlüğü, açıklık, etkinlik, eşitlik, stratejik vizyon sahibi olmak şeklinde sıralanmaktadır.
Şeffaflık İlkesi, yönetişimin aktörlerinin kararları ve uygulamalarına bireylerin kolayca erişebilirliği anlamında kullanılmaktadır. Yani şeffaflık, devletlerin ekonomik, politik ve sosyal konularda aldıkları kararlara, özel sektörde faaliyet gösteren kuruluşların mali durumlarına, uluslararası kuruluşların faaliyetlerine ilişkin zamanında, anlaşılır, ilgili, nitelikli, güvenilir bilgiye bireyler tarafından erişilebilmesini ifade etmektedir.
Hesap verebilirlik, bir kurumdaki görevlilerin, yetki ve sorumluluklarının kullanılmasına ilişkin olarak ilgili kişilere karşı cevap verebilir olma, bunlara yönelik eleştiri ve talepleri dikkate alarak bu yönde hareket etme ve bir başarısızlık, yetersizlik ya da hilekârlık durumunda sorumluluğu üzerine alma gerekliliğidir. Hesap verebilirlik, kamuoyunun güvenini kazanmanın ve artırmanın bir yoludur. Merkezî ve yerel seçimler, seçimlerle ilgili reformlar, yerelleşme, yerel düzeyde kişilerin katılımı, güçlü sivil toplum, sürdürülebilir bir siyasi irade ile şekillenen siyasi hesap verebilirlik, siyasi partilerin ve temsilcilerin seçimler yoluyla hesap verebilirliğini ifade etmektedir.Devlet kuruluşlarının kamu program ve hizmetlerinin; kurumsal gelişme ve reform çalışmalarını yürütmek, şikâyet prosedürleri, yürütme kanunu, performansgöstergeleri gibi idari rehberler oluşturmak, kaynak kullanımına ilişkin rapor vermek ve en iyi uygulamaları paylaşmak yoluyla yönetimi için bir ortam yaratılarak idari ve mali olarak hesap verebilir hâle getirilmesi idari hesap verebilirlik ilkesidir. Bu ilke etkin, verimli, duyarlı ve sorumlu karar alma sistemlerine ilişkindir.
İyi işleyen bir devlette, hükûmet hem dışarıdan vatandaşlar tarafından hem de kendi içerisinde kamu kurumları yoluyla hesap verebilirliğe tabidir. Hesap verebilirlik ilkesi vatandaş tarafından (dikey hesap verebilirlik) ve kurulu kurumlar tarafından (yatay hesap verebilirlik) gerçekleştirilebilir. Seçim süreçleri sivil toplum kuruluşları, medya vasıtalarıyla vatandaşın aktif olmaları yoluyla veya yargı, yasama, genel denetçiler, yolsuzluk karşıtı birimler, seçimle ilgili kurullar ve insan hakları komisyonları, ombudsman veya kamu şikâyet komisyonları gibi devletin kötüye kullanma ve verimsizliklerini kontrol etmek için oluşturulmuş kamu kurumları tarafından sağlanmaktadır.
Yargı organları da dâhil olmak üzere devletin tüm birimlerinin karar ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olmasıhukuki hesap verebilirlik ilkesidir.

Katılımcılık: Yönetişim yaklaşımında vatandaş sadece “yönetilen” değil, aynı zamanda bir “paydaş” olarak görülmektedir.Halka daha yakın olunduğu düşüncesinden hareketle, merkezî idareye ait kimi yetkiler yerel düzeye aktarılarak katılımcılık teşvik edilmektedir. Katılımcılığın sağlanabilmesi için, karar verme sürecine vatandaşı da dahil eden açık ve şeffaf bir devletin varlığı, devletle vatandaş arasında karşılıklı olarak tutarlı ve sürekli bir bilgi akımı, vatandaşları katılım mekanizması konusunda bilgilendirecek etkin yolların varlığı gerekmektedir.Mahallî idareler reformu, yerel gündem 21 çalışmaları, kent konseyi uygulaması, stratejik planlama, mahallenin temsili, ihtisas komisyonları, gündem ve hemşehri hukuku Türkiye’de katılımcılık konusundaki önemli düzenlemelerdendir.
Cevap Verebilirlik Yönetimin toplumsal değişime hızla yanıt verecek kapasite ve esnekliğe sahip olması, genel kamu yararını tanımlarken sivil toplumun beklentilerini de dikkate alması, yönetimin rolünü eleştirel bir sorguya tabi tutmaya istekli olması bu noktada cevap verebilirliği anlatmaktadır.
‘Cevap veren yönetim ya da hükûmet’ yaklaşımının temelinde yatan görüş, “vatandaş önce gelir” sloganı ile özetlenebilmektedir.Cevap verebilirlik ilkesi; vatandaşların hükûmette ya da kamu yönetiminde yer alanlar tarafından dinlenerek cevaplandırılacaklarını bilmeleri anlamına gelir.Modern bilgi ve iletişim teknolojileri farklı gruplara seslerini duyurma fırsatı verirken vatandaşların, ihtiyaçların daha az maliyetle ve daha iyi karşılanmasına yönelik şeffaf ve hesap verebilen kamu hizmeti talepleri de hızla büyümektedir.

Hukukun Üstünlüğü Yönetişimin temel ilkelerinden olan hukukun üstünlüğü, kurumların adil olarak oluşturulan yasal çerçeveler içinde hareket etmeleri ve kişilerin kendi davranışları- na kanunun tatbik edilebileceğini kabul etmeleri anlamına gelmektedir.Hukukun üstünlüğü anlayışının gelişiminde uluslararası organizasyonların önemli rolü olmuştur. Örneğin Dünya Bankası bu kavramı, ekonomik ve sosyal ilerlemenin zorunlu bir ön şartı olarak ele almaktadır. Bu kapsamda, hukukun üstünlüğü, devletin tutarlı ve şeffaf eylemlerini ve istikrarlı yatırım koşullarını güvence altına alması sebebiyle iyi yönetişimin zorunlu bir unsuru olarak düşünülmektedir.

EtkinlikEtkinlik, sonuca ulaşmada gösterilen başarı olarak ifade edilmekte olup; uzun dönem vizyonu koruma, kaynakların etkin kullanımı, bunun için teknik donanım, insanların birtakım kaygılarına karşı duyarlı olma, bu kaygıların ifade edilebildiği ve çözüm arandığı bir ortam yaratma gibi kriterlerle ölçülmektedir. Kamu yönetiminin varlık nedeni olan toplumsal sorumluluk,sosyal adalet, demokratik sorumluluk, kamu yararı gibi ilkeler, iyi yönetişimde göz ardı edilemez.Özel sektörün kâr maksimizasyonu elde etmeye çalıştığı verimlilik ve etkililik, her şeye rağmen ve her durumda öncelikli amaç olurken iyi yönetişimde, sürdürülebilir bir etkililik ve verimlilik, katılımcıdemokratik bir yapı içinde elde edilmeye çalışılır. Kamu hizmetinde kamu yararının gözetilmesi, sosyal adaletin, dengeli gelir dağılımının, yurttaşlık haklarından yararlanmada eşitliğin sağlanması gibi amaç ve ilkeler, hiç bir zaman kârlılık, verimlilik ve etkinlik gibi ilkelere feda edilemez.

Eşitlik: Yönetişimde eşitliğin bir başka anlamı, tüm aktörlerin (tüm sektörlerin) sorumlulukları eşit bir biçimde üstlenmesidir. Eşitlik yönetişimin, herkese eşit olanaklar sunan, aynı zamanda aynı derecede hak ve sorumluluklar yükleyen bir ilkesidir.


Stratejik Vizyona Sahip Olma:Yönetişimin sürdürülebilir politikalarla belirlenmiş kamu hizmetlerini sunmak olan açık ve belirli bir misyonu yanında çevreye duyarlı, vatandaş talep ve beklentilerini dikkate alarak değişen ve gelişen bir çizgide kamu hizmetlerinin verimli bir noktaya en makul sürede ulaştırılmasını hedefleyen stratejik bir vizyonunun olması da zorunludur.stratejik bir vizyon üretmek ve sorumluluk alabilmek, her birimin kendi görev ve hizmet alanı ile ilgili düşünce üretmesi ve yeni icatlar yapması ile mümkün olabilir. Türkiye’de tüm kamu kurum ve kuruluşlarda araştırma geliştirme birimleri strateji birimlerine (genellikle bakanlıklarla strateji daire başkanlığına) dönüştürülmüştür. Bu birimler, kurumlarının stratejik planlarını hazırlayacaklar ve kurumlarının faaliyetleri sonucunda stratejik planlarının ne kadarının gerçekleştiğini de ölçeceklerdir. Böylece kurumun performansı da ölçülmüş olunacaktır.

Yönetişime Yöneltilen Eleştiriler: Kamu yönetiminin yanında, özel sektörün temsil edileceği ve küreselleşme sürecinde yerli yabancı özel sektör ayrımının kalkacağı için yönetişim sürecine çok uluslu sermaye de katılabilecektir. Bu noktada yönetişim kavramı eleştirilmektedir.Türkiye’de de 90’lardan sonra yaygınlaşan “üst kurulların” örgüt yapısını, geleneksel bürokrasiden farklarını, bunların IMF, Dünya Bankası, OECD gibi küreselkapitalizmin temsilcileriyle ilişkilerini, yurttaşlık kavramının yerini “kamu hizmetini tüketen müşteri” kategorisine terk ediş sürecini yönetişim kavramının olumsuz içeriği ile birlikte değerlendiren görüşler bulunmaktadır.Uluslararası sermaye grupları ve örgütleri tarafından ulus devletlerin kapalı ekonomilerini dışa açmak, korumacı politikalarını ve duvarlarını özel sektör ve sivil toplum desteği ile aşmak için özellikle gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde yerleştirilmek istenilen küresel esneklik yöntemi olarak da görülebilmektedir.

YÖNETİŞİM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN DÜZENLEMELER:
Demokratikleşmeye paralel olarak Türk kamu yönetiminde şeffaflığı ve hesap verebilirliği sağlamak amacıyla son yıllarda birçok yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile 5176 sayılı Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkında Kanun bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca şeffaflık, hesap verebilirlik, cevap verebilirlik ilkeleriyle olduğu kadar, yönetişimin diğer ilkeleri olan etkinlik, katılımcılık, eşitlik ve stratejik vizyonsahibiolma ilkeleriyle de ilgili başka düzenlemeler de yapılmıştır. Mahallî idareler reformu, performans esaslı bütçeleme sisteminin benimsenmesi, stratejik planlamaya geçilmesi, seçilmiş yöneticilerin faaliyet raporu hazırlama zorunluluğu, e-devletin oluşturulması için yapılan düzenlemeler gibi. Bu yasal düzenlemelerle Türk kamu yönetimine getirilen yeniliklerin bir kısmına aşağıda değinilmektedir.

Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik ile İlgili Düzenlemeler
Bilgi Edinme Hakkı :2004 yılında çıkarılan 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’yla, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesi amaçlanmıştır. Kanuna göre, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, hakkın yükümlüsü olarak belirlenmiştir Bilgi edinme hakkı herkese tanınmıştır. Türkiye’de ikamet eden yabancılar ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı tüzel kişiler, isteyecekleri bilgi kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olmak kaydıyla ve karşılıklılık ilkesi çer- çevesinde bu haktan yararlanabilirler.Kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi edinme hakkına ilişkin yükümlülüklerinigerektiği şekilde yerine getirip getirmediklerinin denetlenmesi ve bu konuya ilişkin itirazların incelenebilmesi için Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur. Kurul, her yıl kendi internet sayfasından hakkın kullanımına ilişkin istatistik de sunmaktadır:

Dilekçe ve fiikâyet Hakkı
“Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazıile başvurma hakkına sahiptir”. Anayasa’nın 74. maddesinde düzenlenmiş bu hak, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınmış bir hak iken 4709 sayılı Yasa ile yapılan anayasa değişikli- ğinin ardından Türkiye’de ikamet eden yabancılara da karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla tanınmıştır. 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’da02.01.2003 tarihinde yapılan değişikliklerle, Kanun, Anayasa hükmüne paralel hâle getirmiştir. Hakkın nasıl kullanılacağı, bu kanunda düzenlenmiştir.

Mali Saydamlık
24 Aralık 2003 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5018 sayı- lı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun mali saydamlığı düzenleyen 7. maddesine göre, her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında denetimin sağlanması amacıyla kamuoyu zamanında bilgilendirilir. Bu amaçla görev, yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanması, hükûmet politikaları, kalkınma planları, yıllık programlar, stratejik planlar ile bütçelerin hazırlanması, yetkili organlarda görüşülmesi, uygulanması ve uygulama sonuçları ile raporların kamuoyuna açık ve ulaşılabilir olması, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından sağlanan teşvik ve desteklemelerin bir yılıgeçmemek üzere belirli dönemler itibarıyla kamuoyuna açıklanması, kamu hesaplarının standart bir muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun bir muhasebe düzenine
göre oluşturulması zorunludur. r. Kamu idareleri, kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için bütçeleri ile program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar

Kamu Denetçiliği Kurumu
Türkiye’de uzun yıllar Kamu Denetçiliği (ombudsmanlık) sisteminin kurulmasıyönünde tartışmalar yapılmış ve bu alanda atılan ilk somut adım ise 5227 sayılıKamu Yönetiminin Temel ilkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun- ’la olmuştur. Cumhurbaşkanı tarafından (TBMM’ye geri gönderildiğinden) yürürlüğe girmemiş olan bu Kanun’un 42. maddesinde, her ilde mahallî idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelerin, kurum dışı gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinden kaynaklanan anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak üzere bir mahallî idareler halk denetçisinin seçilmesi öngörülmüştü. Daha sonra, 2006 yılında çıkarılan 5548 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’yla Kamu Denetçiliği Kurumu oluşturulmuştur. Ancak, Anayasa Mahkemesi 5548 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun önce yürütmesini durdurmuş, daha sonra 25.12.2008 günlü kararıyla bu Kanunu tümden iptal etmiştir.29 Haziran 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu aynı kurumu yeniden kurmuştur. Kanuna göre Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir. Kuruma illerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar aracılığıyla da başvurulabilecektir, başvuru ücrete tabi değildir. Başvuru yapabilmek için 2577sayılıidari Yargılama Usulü Kanunu’nda öngörülen idari başvuru yolları ile özelkanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gereklidir. idaribaşvuru yolları tüketilmeden yapılan başvurular ilgili kuruma gönderilir. Ancak Kurum, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, idari başvuru yolları tüketilmese dahi başvuruları kabul edebilir.Kurum, inceleme ve araştırmasını başvuru tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırır. Kurum, inceleme ve araştırma sonucunu ve varsa önerileriniilgili mercie ve başvurana bildirir.Kurum, başvurana, işleme karşı başvuru yollarını da gösterir. ilgili merci, Kurumun önerileri doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya Kurumun önerdiği çözümü uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün içinde Kuruma bildirir. Ayrıca, Kurum, her takvim yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor hazırlayarak Komisyonasunar. Kurumun yıllık raporu, ayrıca Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle kamuoyuna duyurur.

Kamu Görevlileri Etik Kurulu
08 Haziran 2004 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5176 sayılı Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturulmuştur. Kamu Görevlileri Etik Davranışilkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikle de kamu görevlileri etik davranış ilkeleri belirlenmiştir. Yönetmeliğin bilgi verme, saydamlık ve katılımcılık başlığını taşıyan maddesinde; kamu görevlilerinin, halkın bilgi edinme hakkını kullanmasına yardımcı olmaları gerektiği, gerçek ve tüzel kişilerin talep etmesi hâlinde istenen bilgi veya belgeleri, usulüne uygun olarak verecekleri, üst yöneticilerin ilgili kanunların izin verdiği çerçevede, kurumlarının ihale süreçlerini, faaliyet ve denetim raporlarını uygun araçlarla kamuoyunun bilgisine sunacakları belirtilmektedir.Yönetmelikte, yöneticilerin hesap verme sorumluluğu da düzenlenmiştir. Buna göre: Kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında sorumlulukları ve yükümlülükleri konusunda hesap verebilir ve kamusal değerlendirme vedenetime her zaman açık ve hazır olurlar.Yetkisi içindeki personelinyolsuzluk yapmasını önlemek için gerekli tedbirleri alırlar. Personeline etik davranış ilkeleri konusunda uygun eğitimi sağlamak, bu ilkelere uyulup uyulmadığını gözetlemek, geliriyle bağdaşmayan yaşantısını izlemek ve etik davranış konusunda rehberlik etmekle yükümlüdürler.

Sivil Toplum ve İnsan Haklarına İlişkin Düzenlemeler:
2003 yılında başlatılan “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma” çalışmaları çerçevesinde dernek ve vakıflar üzerine de düzenlemeler yapılmıştır. 22 Ocak 2004 tarihinde kabul edilen 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşlarıİle İlişkilerine Dair Kanun’la, diğer tüm vakıf ve derneklerin kamu kurum ve kuruluşlarıyla ve bunların tesis, bütçe, fiziki alan ve personel ve mali kaynaklarıyla ilişkisi kesilmiş, böylece dernek ve vakıfların sivil toplum kuruluşları niteliği ön plana çıkarılmak istenmiştir. Bu kanuna göre; dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz, bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz, kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzel kişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz, kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi istenemez, kamu görevlileri görevunvanlarını kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz, dernek ve vakıf organlarında görev alan kamu görevlileri, bu görevleri nedeniyle ücret, huzurhakkı veya başka bir ad altında herhangi bir karşılık alamaz, kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara ödenek, yardım veya herhangi bir kaynak aktarılamaz.
04 Kasım 2004 tarihinde kabul edilen 5253 sayılı Dernekler Kanunu derneklerin denetimi emniyet teşkilatından almış, İçişleri Bakanlığı bünyesinde derneklere özel sivil bir birim olan Dernekler Dairesi Başkanlığını oluşturmuştur.20 Şubat 2008 tarihinde de 5737 sayılı Vakıflar Kanunu kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Vakıf çeşitlerine göre vakıfların yönetsel yapıları, üçüncü kişilerle ve kamu yönetimiyle ilişkileri ve işlevleri yeniden düzenlenmiştir.
Yeni yasal düzenlemelerde sivil toplum katılımını ve iş birliğini sağlamaya yönelik hükümlere yer verilmektedir. Bu bağlamda, örneğin 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen vakıf mütevelli heyetlerinin oluşumu, yeniden düzenlenmiş ve eskiye göre sivil katılımın daha etkin olabileceği bir mütevelli heyet yapısı getirilmiştir. Bu yeni düzenlemeye göre illerdeki SYDV Mütevelli Heyeti mülki idare amirinin başkanlığında Belediye Başkanı, Defterdar, il Milli Eğitim Müdürü,İl Sağlık Müdürü, il Tarım Mü-dürü, il Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü, il Müftüsü, köy muhtarlarının ve mahalle muhtarlarının kendi aralarından seçecekleri birer muhtar, iki STK temsilcisi ve il genel meclisi tarafından seçilen iki hayırsever vatandaştan oluşmaktadır.

İnsan Haklarıyla İlgili Düzenlemeler
Türkiye’de 2001 ve 2004 Anayasa değişiklikleri başta olmak üzere, insan haklarını doğrudan ilgilendiren birçok alanda kapsamlı anayasal ve yasal düzenlemeler yapılarak, insan hak ve özgürlüklerindeki kısıtlamalar önemli ölçüde giderilmiş ve insan haklarına ilişkin evrensel standartlara ulaşma yönünde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. TBMM insan Haklarınıinceleme Komisyonu, Başbakanlık insan Hakları Başkanlığı, il ve ilçe insan hakları kurulları, ilgili kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde de insan hakları birimleri gibi oluşumlar yeni düzenlemelerdendir. ilk kez 2000 yılında yürürlüğe giren il ve ilçeinsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik’e dayanılarak il ve ilçelerde insan hakları kurulları kurulmuştur. Bu ilk yönetmelikte, kurul üyelerinin önemli bir kısmının kamu görevlilerinden oluşmakta; sivil toplum temsilcilerine yeterince yer verilmemekteydi. 2003 yılındaki aynı isimli Yönetmelik ise il ve ilçe insan hakları kurullarında büyük oranda sivil temsile yer vermiş; baro, yerel yönetimler, mesleki kuruluşlar, üniversite ve siyasi partiler temsilcilerinden oluşan sivil toplum ağırlıklı yeni bir yapıya kavuşmuştur.

Özerklik ve İdari Bağımsızlık Düzenlemeleri
Yerinden Yönetimi Güçlendirmeye Yönelik Düzenlemeler
Subsidiarite ilkesi gereği hizmette halka yakınlık nedeniyle kamu hizmetlerini, halka en yakın makamların sunmasının daha verimli ve demokratik olacağı düşünülmüştür. Yerel yönetimlerin temel kanunları yenilenmiş, 5302 sayılı‹l Özel İdaresiKanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumlulukları genişletilmiştir. Diğer yandan merkezî idarenin kamu hizmeti sunma teşkilatında daraltmalar meydana getirilmiştir. Örneğin, merkezî idarenin bir örgütlenmesi olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ortadan kaldırılarak bu teşkilatın görev, yetki, sorumluluk, tesis, araç gereç ve personel olmak üzere tüm yapısı il özel idarelerine (sadece İstanbul ve Kocaeli’de büyükşehir belediyelerine)devredilmiştir. Yerel yönetimlerde meclislerin belediye başkanı ve valiyi denetleme yolları düzenlenmiştir. Kent konseyleri oluşturularak yerel yö- netimlere halk katılımı özendirilmeye çalışılmıştır. Yeni yasalarla, merkezî yö- netimin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet denetimi daraltılarak yerel yönetimler daha güçlü, daha demokratik ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmak istenmiştir.5393 sayılı Belediye Kanunu’nun yeni düzenlemesi olan kent konseyleri sayesinde sivil toplum yönetime katılmaya teşvik edilmektedir. Belediye Kanununa göre kent konseyi; kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehricilik bilinciningeliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmek amacını güder.Kent konseyi, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan geniş bir platformdur.
Ademimerkeziyet(desantralizasyon)merkezden uzaklaşma,merkezî idarenin taşraünitelerine daha çok yetki veinisiyatif bırakmasıdır.

Kalkınma Ajanslarının Kurulmasına Dair Düzenlemeler
25 Ocak 2006 tarihinde kabul edilen 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun’a göre kurulacak kalkınma ajanslarının yapıları da yönetişim esasına dayandırılmış, kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları (STK’ler) arasında iş birliğini geliştirmeye yönelik kurgulanmıştır.Kanunda belirtildiği üzere ajansların kuruluş amacı kamu kesimi, özel kesim ve STK’ler arasındaki iş birliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirmek suretiyle ulusal kalkınma planı ve programlarda öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmaktır. Ajansın karar organı olan yönetim kurulu, vali, büyükşehir belediye başkanı, il genel meclisi başkanı, sanayi odası başkanı, ticaret odası başkanı ile kalkınma kurulu tarafından özel kesim ve/veya sivil toplum kuruluşlarından seçilecek üç temsilciden oluşur. Yönetim kurulunun başkanı validir. Ajansların kalkınma kurulları 100 kişiden oluşmaktadır. Bu kurulda, özel sektör ile dernek ve vakıflar daha çok temsil olunmaktadır.
Türkiye’de 26 Düzey-2 Bölgesinde olmak üzere 26 adet kalkınma ajansı kurulmuştur. Her bir ajans kendi bölgesinden sorumludur. Fiilen hizmet gören örgütler değil, destekleyen ve planlayan örgütlerdir. Bölgedeki, merkezî idare, yerel idareler, STK’leri, özel sektörü ve üniversiteleri bir araya getiren bir örgütleneme biçimine sahiptir.

Bağımsız İdari Otoritelerle İlgili Düzenlemeler
Bağımsız idari otoriteler veya üst kurullar olarak anılan bu yapılar, idari özerklikten daha öte, yani idari açıdan bağımsız olarak yapılandırılmakta, kamu kudreti taşıyarak kendi alanlarına ilişkin denetleyici ve düzenleyici işlevler görmektedirler.Telekomünikasyon, televizyon yayıncılığı, bankacılık, sağlık hizmetleri gibi alanlarda devlet de, özel sektör de hizmet sunmaktadır. Devletin, hem diğerleriyle rekabet hâlinde hizmeti sunan hem de denetleyen olmaması için RTÜK gibi devletten idari olarak bağımsız, düzenleyici ve denetleyici kurumlar oluşturulmuştur.Üst kurullar kendi görevli olduğu konularda hizmetlerin standartlarını, rekabet koşullarını, yetki ve sorumlulukları, tarifeleri, yaptırımları koyan ve buna göre de kararlar alıp denetim yapan, kurul hâlinde ve yönetişim esaslı çalışan idarelerdir. Yani devlet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının süreçlere katılımıyla işlemektedir.Türkiye’de bağımsız idari otoritelerin bazılarışunlardır: Rekabet Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Telekomünikasyon Kurumu, Kamu İhale Kurumu (KİK), Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst