Aöf Maliye Politikası Dersi 5.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Maliye Politikası Dersi 5.Ünite Ders Notları

Maliye Politikası ve Gelir Dagılımı / Gelir Kavramı: Önemi, Türleri ve Kaynakları

Gelir, modern ekonomilerde parasal olarak ifade edilir.

Nominal (parasal) gelir bir bireyin belirli bir sürede akım hâlinde sahip oldugu
parasal degerin toplamıdır. Enflasyonist dönemlerde nominal gelirin gerçek satın alma
gücünü bulabilmek için fiyat degismeleri karsısında düzeltme yapılır.

Reel gelir nominal gelirin enflasyona göre düzeltilmis hâlidir.

Üçüncü bir gelir türü ise tatmindir. Tatmin ya da psikolojik gelir veya haz duygusu
bireyin çesitli sekillerde ve ortamlarda yasadıgı, parasal degerle ifade edilmeyen haz
duygusudur.

Dogal olarak, maliye politikası açısından, ilk iki gelir tanımı alanımıza girdigi
hâlde, üçüncüsü, bireye tatmin saglıyor olmakla beraber, alanımıza girmemektedir.

Akım gelir, bir dönem içinde bireyin elde ettigi ekonomik degerlerin toplamıdır.
Bireyin akım olarak gelir elde etme kaynakları iki grupta toplanabilir. Birinci grupta
birey akım olarak faktör geliri elde eder. En genel gelir saglama kanalı faktör
piyasalarında ücret, kâr, faiz ve rant seklinde elde edilen faktör getirisidir. Faktör
getirisi elde edebilmek için faktör sahibi olmak gerekir. Emek, maddi ve parasal sermaye
ve doga unsurları faktör piyasasında arz ve talep kosullarına göre faktör sahiplerine akım
olarak ücret, kâr, faiz ve rant geliri saglar. Faktör piyasasında arz edilen faktörleri
kamu hizmetlerinin sunumunda istihdam edilmek üzere kamu kesimi de talep edebilir.
Kamu ve özel kesim tarafından talep edilerek istihdam edilen faktörlerin sagladıgı faktör
paylarının dagılımı birincil gelir dagılımını olusturur. Su hâlde, birincil gelir dagılımı kamu
ve özel kesimde üretime giren üretim faktörlerinin dönemsel akım olarak elde
ettikleri faktör paylarının dagılımından olusur.

Bireyin ikinci grup gelir saglama kanalı ise faktör geliri dısı gelir saglama
kaynaklarıdır. Bu gelir saglama kaynagının birisi aile çevresidir. Dogal olarak birey aile
çevresinden faktör payı anlamında parasal gelir elde etmez. Ancak, aile isletmesi tipi
organizasyonlarda ya da issizlik durumunda ailesinin yanında kalan birey, yasamını
sürdürebilmek için ailesinden aynî destek saglıyor olabilir. Bu tür aile destekleri gelir
dagılımı hesaplamalarına dâhil edilmezler. Bireyin faktör dısı gelir elde etmesinin diger
kanalı ise devletin sagladıgı çesitli sosyal desteklerdir. Yeniden gelir dagıtımı politikası
çerçevesinde yer alan çesitli sosyal destekler, toplumsal gelir dagılımında sosyal tercihe
uygun adaleti saglamaya ya da birincil gelir dagılımını sosyal tercihe uygun hâle
getirmeye yöneliktir.

Birey, faktör gelirlerinin tüketim dısı tasarruflarını birikim olarak toplayarak stok
birikimine dönüstürür. Stok birikimi aile fertlerinden devreden miras veya üçüncü
bireylerden gelen bagıslarla da olusturulabilir.

Stok birikimi, akım gelirden ayrılan tasarruflar yanında, bagıs ve yardımların
olusturdugu birikim toplamıdır. Stok birikimi bir tür sermayedir. Stok birikimine sahip
birey, sermaye sahibi olarak faktör piyasasında kâr veya faiz adı altında akım faktör
geliri elde edebilir. Kamu kesiminin birincil gelir dagılımını toplumsal adalete uygun olacak
sekilde degistirmeye yönelik politikaları söz konusudur.

Kamu cari harcamaları ve bazı transfer harcamaları birincil gelir dagılımı üzerinde
bozucu etki olustururken maliye politikası araçları ile toplumsal adalet duygusuna nispi
olarak daha uygun ikincil gelir dagılımı olusturulmaya çalısılır.
o Ikincil Gelir Dagılımı: Birincil gelir dagılımının kamusal araçlarla kamu
tercihlerine uygun olabilecek sekilde yeniden dagılımıdır.

Gelir Dagılımı /Tarihsel Gelisim
Klasik ve neo-klasik teoriye göre, üretim faktörleri piyasalarda yarattıkları marjinal
yararın karsılıgını ücret, kâr, faiz ve rant seklinde faktör payları olarak alırlar. Klasik
dönemde esnek emek ve rekabetçi piyasa kosulları altında, tam istihdam varsayımına da
dayalı olarak gelir adaletsizliginin olmadıgı görüsü yaygındı. Bu nedenle, geçmis
dönemlerde gelir dagılımı ciddi bir sorun olarak görülmedigi gibi, dogal olarak, yeniden
dagılım da maliye konuları arasında yer almıyordu. Ancak, zaman içinde yasamın gerçek
kosulları neo-klasik varsayımları zorlamaya basladı ve 1850’lerde kapitalizmin birinci
büyük krizi sonucu sistem issizlik ve gelir dagılımı bozuklugu ile karsı karsıya kaldı. Diger
taraftan, kamu bütçelerinin hacmi büyümeye, devletler daha çok vergi alma ve harcama
yapma imkânına kavustu. Gelir dagılımının giderek bozulması toplumsal huzursuzluklara
neden oldugu gibi, daha da önemlisi, piyasaların genislemesi önünde de önemli engel
olusturmaya basladı. Böylece, gerek sosyal gerekçelerle gerek ekonomik zorunluluklarla
kamu kesimine ve vergi fonksiyonuna mali amaç yanında sosyal amaç olarak gelirin
yeniden dagılımının saglanması amacı eklendi.
Gelir dagılımı hem sosyal adalet hem de ekonomik etkinlik açılarından önemlidir.
Bir defa, gerek bireysel gerek ailesel gelir dagılımı bir ekonomideki fakirlik ya da
yoksullugun yaygınlıgını ifade eder. En yüksek ve en düsük gelir dilimleri arasındaki fark
sosyal dengesizligi ve ona baglı olarak da adaletsizligi gösterir. Gelir dagılımı dengesizligi
ve asırı adaletsizlik sosyal huzursuzluk ve çalkantılara neden olarak, sistemi tehlikeye de
sokabilir. Diger taraftan, piyasada açıklanan tercihler gelirlere baglı oldugundan, tüketim
piyasalarında açıklanan talep fonksiyonları gelir dagılımının etkisi altında sekillenir.
Yeniden gelir dagıtımı politikası, genel olarak, toplumun bir kesiminden alınan
degerlerin, baska bir kesimine aktarılması olarak tanımlanabilir. Bu süreçte, dogal olarak,
yüksek gelirli kesimler varlık kaybına, düsük gelirli kesimler varlık kazancına
ugramaktadır.
Yeniden gelir dagıtımı politikası iki farklı teoriye dayanır:
a) Pareto Kuralı
b) Hicks-Kaldor Telâfi Kuralı

Pareto kuralı bir alandaki refah yükselisinin diger alandaki refah kaybı pahasına
yapılmasına izin vermez. Bu durumda ikincil gelir dagılımı nasıl mesrulastırılabilir? Çözüm
söyle verilmektedir. Bireylerarası refah etkilesimi varsayımı altında, yeniden dagılım
politikası ile refahı yükselmis olan bireyin refah fonksiyonu, kaynak kaybına ugramıs
bireyin refah fonksiyonunda yer alır. Böyle olunca, kaynak kaybına ugrayan bireyde refah
degisimi olmadan, kaynak kazancı saglayan bireyde refah yükselisi meydana gelmektedir.
Bireylerin refah fonksiyonlarının birbiri ile baglantılı oldugu durumda bu süreç söyle
gösterilebilir:

Eger ZA kaynagını, A’dan B’ye aktarırsak, B’nin refah fonksiyonunda meydana gelecek
yükselis A’nın refah fonksiyonuna da yansıyacagından, A refah kaybına ugramadan, B’nin
refahı yükseltilmis olur. Bu durum Pareto kuralına uygundur. Bu yaklasım çerçevesinde
yeniden gelir dagılımı bazı yorumlara göre kamu malı özelliginde, digerlerine göre ise
dıssallık olusturan hizmet niteliginde görülmektedir. Bireylerin refah fonksiyonları
arasında karsılıklı iliski yoksa Pareto kuralı uygulanamaz. Bu durumda Hicks-Kaldor telafi
kuralı devreye girer.

Hicks-Kaldor telafi kuralına göre, bir kesimin refahı kısılırken digerinin yükselmesi,
ancak, uygulama sonucunda saglanan refah yükselisinin, olusturulan refah kısıntısından
yüksek, hiç degilse esit olması kosuluyla mesrulastırılabilir. Hicks-Kaldor telafi kuralı
söyle gösterilebilir:
Bu farklı teorik yaklasımların, gerçek yasamda nasıl bir karsılık buldugu incelendiginde,
vergi teorisindeki yararlanma ilkesi açıklayıcı olarak kullanabilir. Vergilemede yararlanma
ilkesi, vergi ödeyenin, katlandıgı fedakârlık karsılıgında kamu harcamalarından yarar
bekledigi görüsüne dayanmaktadır. Bu görüs çerçevesinde, yeniden gelir dagıtımı
politikası uygulamasında yüksek gelirli kesimin vergi vermeye razı olması, düsük gelirlinin
durumunun düzelmesinden yarar saglayacagı seklindeki algılama ile açıklanır. Bu teori
çerçevesinde gelir dagılımı politikasından destek alanlar ve bu politikayı destekleyenler
açısından birey-bütçe iliskisi, birincilerde mali rant, ikincilerde ise mali sömürü olarak
nitelenmektedir. Bu durumda, gelir dagılımı politikaları açısından mali rant, bireyin ya da
grubun kamusal politikalardan net yarar saglamasını, mali sömürü ise bireyin ya da grubun
kamusal politikalara net katkı yapmasını ifade etmektedir.

Mali Rant: Bireyin ya da grubun kamusal politikalardan net yarar saglamasıdır.
Mali Sömürü: Bireyin ya da grubun kamusal politikalara net katkı yapmasıdır.

Gelir dagılımı, genelde asagıda kısaca belirtildigi gibi dört grupta ele alınabilir.
_ Yaygın olarak kullanılan gelir dagılımı ölçütü, bireylerin ya da ailelerin
gelirlerinden olusan bireysel gelir dagılımıdır.
_ Bireyler farklı statülerde üretim elemanı olarak üretime katılıp gelir elde ederler.
Farklı gelir statüleri itibarıyla yapılan bu dagılım modeline fonksiyonel gelir
dagılımı adı verilir.
_ Ekonomik faaliyetler tarım, sanayi ya da hizmetler olarak farklı sektörlerde
yürütülür. Farklı sektörlerde yaratılan gelirler itibarıyla yapılan gelir dagılımı
modeline sektörel gelir dagılımı adı verilir.
_ Bir ülkede farklı bölgelerde yasayan birey ve aileler farklı gelir düzeyinde
bulunabilir. Bölgeler itibarıyla yapılan gelir dagılımı modeline ise bölgesel gelir
dagılımı adı verilir.
Farklı ekonomik ve siyasi amaçlarla farklı gelir dagılımı ölçütleri kullanılabilir. En
yaygın kullanılan ölçüt, bireysel gelir dagılımı ölçütüdür. Bu ölçütte sektör ya da bölge
farkı gözetilmeden bireysel gelir dagılımı ölçümleri yapılır ve gelir dagılımını düzeltme
çabaları bireysel ya da ailesel temelde yürütülür.

Diger bir etkili ölçüt ise bölgesel gelir dagılımıdır. Özellikle geri kalmıs bölgelerin
gelismelerini saglamak amacıyla, bölgesel kalkınma projeleri uygulanır ve bölgesel
destekler saglanabilir. Bireysel ve bölgesel gelir dagılımı politikalarına göre daha düsük
düzeyde olmakla beraber, sektörel gelir dagılımı veya fonksiyonel gelir dagılımı ölçütleri
de dikkate alınır ve buna göre kamu politikaları gelistirilip, uygulanabilir.

Gelir Dagılımının Ölçüm Yöntemleri

dagılımı ölçüm yöntemleri olarak çesitli dönemlerde çok çesitli yöntemler
gelistirilmistir. Lisans düzeyinde ve halkı bilgilendirmek amacıyla kullanılan nispi olarak
basit yöntemler yanında, ileri akademik düzeydeki tartısmalarda dikkate alınan daha
karmasık yöntemler de vardır. Yöntemler arasında düzey farkı olmakla beraber, tüm
yöntemler neo-klasik ekonomi anlayısına dayanmaktadır. Ufak istisnalarla, hemen tüm
ölçüm yöntemlerinin ortak noktası, gelir dagılımını toplumun sınıfsal yapısı temelinde
degil, bireylerin ya da grupların gelirleri düzeyinde ele alı- yor olmasıdır.
Diger ülkelerde oldugu gibi, Türkiye’de de Türkiye Istatistik Kurumu (TÜIK) ve Devlet
Planlama Teskilatının (DPT)’nın yayınlarında kullanılan ölçütte, nüfusun yüzdelere
bölünmüs dilimlerine isabet eden gelirin yüzde dilimleri gösterilmektedir.
Kırsal ve kentsel alanlardakigelir degisim hareketlerifarklı seyretmis olmaklaberaber, ana çatıda fazlabir degisimgörülmemektedir. Herkosulda, gelirin en üstdüzeyindeki nüfusun % 20’sitoplam gelirin yaklasık yarısını almakta, nüfusun % 80’i ise gelirin geri kalan bölümünü
paylasmaktadır.
Nüfus bölümlerine denk düsen gelir dilimleri,diyagram olarak, Lorez egrisi ile de gösterilebilir.
Lorenz egrisi ile elde edilen görüntü matematikseloran olarak da ifade edilebilir.
Tam esitlik dogrusu ile gerçek dagılım hattı arasındakalan alan esitsizlik alanını verir. Gelir dagılımıdüzeldikçe esitsizlik alanı küçülür, gelir dagılımıbozuldukça alan büyür.
Gini katsayısı, fiili esitsizlik alanının tam esitsizlik alanına oranı ile elde edilir. Gelir
dagılımının mutlak bozuk oldugu durumda olusan alan, tam esitlik dogrusunun sag
tarafındaki (ø) simgesi ile gösterebilecegimiz üçgen alandır. Tam esitlik egrisi ile fiili
gelir dagılımını gösteren hat arasındaki fiili esitsizlik alanını da (μ) simgesi ile
gösterirsek, gelir dagılımının mutlak esitsizlik ile tam esitlik arasındaki durumunu 1 ile 0
degerleri arasında ifade edebiliriz.

Maliye Politikası ve Yeniden Gelir Dagılımı

Birincil gelir dagılımının toplumsal tercihlere uymaması durumunda maliye politikası
araçları olan kamu harcama ve gelir sistemi aracılıgıyla ikincil gelir dagılımına geçilmesi
saglanabilir. Birincil gelir dagılımından ikincil gelir dagılımına geçis, diger bir deyisle,
gelirin yeniden dagılımının saglanması, toplumda bir kesimden (nispi olarak zengin
kesimden) diger kesime (nispi olarak yoksul kesime) aktarım yapmayı gerektirir. Refah
ekonomisi çerçevesinde bu tür aktarımın mesrulastırılabilmesi, Pareto hipotezi
baglamında bireylerarası refah baglantısı olması, Hicks-Kaldor hipotezi baglamında ise
gelir aktarımı ile saglanan toplumsal yararın toplumsal fedakârlıga esit, tercihen ondan
yüksek olması kosuluna baglıdır.
Gerçek yasamda bu konudaki siyasi karar toplumsal dengeler gözetilerek
verilmektedir. Burada kamu harcamalarının yeniden gelir dagılımı etkisi incelenirken
kamu gelir sistemi, kamu gelir sisteminin yeniden gelir dagılımı üzerindeki etkisi
incelenirken ise kamu harcama sistemi sabit tutulmaktadır. Farklılık analizi (diferansiyel
analiz) adı verilen bu yöntem, inceleme altına alınan aracın net etkisini ortaya koymaya
yaramaktadır.

Kamu Harcama Sistemi


Kamu harcamaları, cari harcamalar ile birincil gelir dagılımı, transfer harcamaları
ile de ikincil gelir dagılımı üzerinde etkili olmaktadır. Cari harcamalar bölümünde
birincil gelir dagılımı konusu agırlıklı olarak kamu personeli özlük hakları açısından
gündeme gelmektedir.
Maas ödemelerinin belirlenmesi ve yıllar itibarıyla yükseltilmesi piyasa kurallarına
degil, barem adı verilen özel statüye tabidir. Bütçe dengesinin saglanması amacıyla,
memur maasları genellikle piyasa rayicinin altında belirlendigi gibi, üst düzey hizmetlere
dogru çıkıldıkça barem ölçütü ile alternatif piyasa rayici arasındaki fark giderek açılır.
Her ne kadar kamu personelinin is güvencesinin olması gelirin devamlılıgı açısından önemli
ise de kamu kesiminden saglanan özlük hakkı ile piyasa rayici arasındaki farkın açılması
sadece gelir dagılımının bozulmasına neden olmamakta, aynı zamanda personelin niteligini
ve is performansını da olumsuz etkileyerek, kamu hizmetlerinde verimsizlige yol
açabilmektedir. Ancak bu durum, sadece kamu personelinin refahını geriletmekle
kalmamakta aynı zamanda, söz konusu hizmetlerden yararlanma durumunda olan düsük ve
orta gelirli vatandasların da refah düzeyi üzerinde olumsuz etki yapmaktadır.
Kamu harcamaları yoluyla ikincil gelir dagılımının gerçeklestirilmesine yönelik
sosyal yardımlar, sosyal destek ve sosyal politika uygulamaları olarak
sürdürülmektedir.
Sosyal destek, yaslılık, çesitli akli veya fiziksel sakatlık vb. nedenlerle fiilen
çalısamayacak durumda olanlara saglanan destek hizmetlerdir.
Sosyal politika ise çalısma özrü ve engeli olmadıgı hâlde, ekonomik kosullardan dolayı
çalısma imkânı bulamayan issizlere ve çalıstıgı hâlde yeterli gelir elde edemeyenlere
saglanan ekonomik destektir.

Yeniden gelir dagılımını saglamak amacıyla yapılan kamu harcamaları parasal destek
veya aynî (mal ve hizmet seklinde) destek olarak tasnif edilmektedir.

Kamu harcamaları desteginin parasal sekli kamu transfer harcamaları olarak
yapılmaktadır. Emekli, dul, yetim, harp malulü, çesitli sakatlık yardımları vb. sosyal
destek harcamaları parasal olarak gerçeklestirilir. Issizlik ödemeleri, evlenme ya da
cenaze yardımları gibi çesitli parasal destekler de sosyal politika çerçevesinde
gerçeklestirilir. Sosyal destekler genellikle devamlı yardım seklinde uygulandıgı hâlde,
belirli kosullara dayanılarak yapılan sosyal yardımlar belli bir süre ile de sınırlı tutulabilir.
Sosyal amaçlı harcamalarda ikinci ekonomik destek aynî (mal veya hizmet olarak)
yardım seklinde yapılır. Bu sistemde bazı mal veya hizmetleri belirli birey ya da
ailelerin bedava veya piyasadan daha ucuz fiyatla temin etmesi saglanmaktadır.
Yoksullara ucuz gıda maddesi temini, bazı malların tenzilatlı fiyatla ya da bedava
alınmasını saglayan kupon sistemi vb. gibi yardımlarla yoksul kesime destek saglanabilir.
Kamusal egitim ve saglık hizmetlerinin bedelsiz sunulması da genellikle bu kurumlardan
hizmet alanlara ciddi destek saglamaktadır. Günümüzde uygulaması ortadan kalkmıs
olmakla beraber, kamu iktisadi tesebbüsleri yoluyla da genellikle halka ucuz ürün
satılarak, ikincil gelir dagılımına katkıda bulunulabilir. Örnegin, geçmiste Sümerbank
magazalarında halka sunulan ucuz giysi, ayakkabı ya da diger çesitli ürünler gibi. Gerek
sosyal destek gerek sosyal politika ya da yardım seklinde olsun transferlerin parasal ya
da mal veya hizmet seklinde yapılması yardım alanın refahını farklı sekilde ve farklı
düzeyde etkiler.

Kamu Gelir Sistemi

Kamu gelir sistemi içinde gelirin yeniden dagılımına katkı yapabilecek mekanizma
vergilerdir. Gelir üzerinden alınan dogrudan bir vergi olan gelir vergisi, yükümlünün
bireysel ve ailesel durumu yanında gelir kaynagını da dikkate aldıgından, vergi ödeme
gücüne en fazla yaklasılan subjektif vergilerdendir.

Vergi; yükümlünün bireysel ve ailesel durumu itibarıyla indirimler, gelirin türüne göre
farklı oran yapısı ve gelirin büyüklügüne göre de artan oranlı tarife uygulanarak
subjektiflestirildiginden vergi adaletine en yakın oldugu gibi, vergi yapısı ve oranlarda
gerekli degisiklikler yapılarak gelir dagılımı üzerinde de etkili olabilir. Söz konusu
subjektiflestirme araçlarının gelir dagılımı konusunda etkili olabilmesi, bunların gücüne
ve etki derecesine baglıdır.

Gelirin sermaye geliri ya da emek geliri olmasına göre farklı tarifelerlevergilendirilmesi
önemli olmakla beraber, önlemin etki derecesinin ne oldugu buradada söz konusudur.
Gelir arttıkça oranın yükseldigi artan oranlı tarifenin refah ekonomisi
açısından asıl amacı, gelir dagılımını düzeltmek olmayıp, gelirin azalan marjinal yararı
varsayımı altında, veri kamu gelirinin saglanmasında toplusal fedakârlıgı en düsük
düzeyde tutmaktır. Refah teorisi baglamında açıklama böyle olmakla beraber, artan
oranlı tarifenin, tarife yüksekligine baglı olarak, gelir dagılımını bir miktar
düzeltebilecegi söylenebilir. Buna karsın, sistemde saglanan bazı indirim ve muaflıklar
artan oranlı tarifenin etki gücünü zayıflatabilir.
Stopaj yolu ile vergiye tabi olanlar beyannameli yükümlülere oranla dezavantajlı
durumdadırlar. Bunların dısında vergi kayıp ve kaçagı da verginin gelir dagılımını düzeltici
etkisi üzerinde hafifletici ya da bozucu etki yapmaktadır.

Gelir türü vergilerde geliri yeniden ve olumlu yönde degistirebilen en etkili sistem
negatif gelir vergisi uygulamasıdır. Negatif gelir vergisi uygulamasında tüm bireyler
teorik olarak vergi yükümlüsüdür ve vergi artan oranlıdır. Yükümlüler, gelirlerini beyan
ettiklerinde, gelirin belirli miktarın üzerinde olması durumunda artan oranlı yükümlülüge
tabi olur, belirli miktarın altında kalması durumunda ise mali destek alır. Böylece
tüm bireylere belirli asgari bir gelir düzeyi saglanmıs ve herkesin bu düzeyin
üzerinde kalması garanti altına alınmıs olur. Tüzel kisi olan kurumlar üzerine salınan
kurumlar vergisi ise gelir üzerine salınan dogrudan bir vergi olmakla birlikte, kisisel gelir
vergisi gibi subjektif nitelikte olmayıp düz oranlı uygulanan bir yükümlülüktür. Kurum
hissedarlarının genelde yüksek gelirli kisiler oldugu varsayımı altında, temettü üzerine ek
yük yıkarak gelir dagılımında adalete yakınlastırıcı etki yarattıgı düsünülen kurumlar
vergisi, kârın kurumda bırakılması durumunda vergisiz faiz geliri saglaması nedeniyle,
olumlu etkisini kısmen yitirmektedir. Ayrıca, gelir vergisinde oldugu gibi, kurumlar
vergisinde de geçerli olan çok yaygın istisna ve muafiyetler de verginin zaten zayıf olan
gelir dagılımı etkisini daha da güçsüz kılmaktadır.

Servet üzerinden alınan dogrudan vergilerin gelir ve servetin olumlu yönde yeniden
dagılımı üzerindeki etkisi, duragan servetlerde zayıf, servet aktarımlarında ise güçlü
olabilir. Emlak vergisi gibi bina, arsa ya da arazi üzerinden alınan servet vergileri
genellikle binde oranı ile uygulanır. Bunun nedeni, bu tür gayrimenkullerin üzerinden
tahakkuk eden verginin servetin getirisi ile ya da diger bireysel gelirle ödenecegi
görüsüdür. Emlagın kira getirisinin olması durumunda, servet vergisine ek olarak, getiri
üzerine gayrimenkul sermaye iradı vergisinin salınmasının, çifte vergilendirme sonucunu
dogurdugu ileri sürülmektedir. Duragan servetlerin yüksek oranda servet vergileriyle
yükümlü kılınması bazı durumlarda servet dagılımını olumsuz yönde etkileyebilir. Yeniden
gelir dagılımı politikalarında vergilerin kullanılmasında yüksek gelirli kesimin ne derecede
vergi yüküne katlanacagı sosyopolitik bir sorun olarak karsımıza çıkmaktadır. Bu sorun,
yeniden gelir dagılımı politikalarının dayandırıldıgı teorik çerçeveye göre çözülmeye
çalısılır.
Bu konuda, bireysel refah toplamının en üst düzeye çıkarılması ilkesini savunan
Bentham görüsüne karsın, en düsük gelirlinin refah düzeyinin en üst düzeye
çıkarılması gerektigini (maxi-min) savunan Rawls görüsü tartısılmaktadır. Rawls görüsü,
maxi-min ilkesinin gerçeklestirilmesi için gelir vergilerinde artan oranlılıgı sınırsızlıga
tasıyabilmesi açısından önemlidir.

Harcama vergileri, genel niteligi itibarıyla, harcamalar üzerine oturması ve harcamanın
gelire göre azalan oranda seyretmesi nedeniyle, gelir artısı karsısında gerileyen oranlı
yüke dönüsmektedir. Ancak, harcamalar üzerine salınan vergilerde farklı mallara ve
harcamalara farklı oranlar uygulanarak veya zaruri mallar vergi dısına alınarak verginin
adaletsiz yapısı kısmen önlenebilir. Özel tüketim vergisi ise genellikle lüks mallar üzerine
salınıyor olma özelligi ile gelir dagılımını olumlu yönde etkileyebilir. Örnegin, Türkiye’de
lüks binek arabalar üzerine salınan yüksek oranda özel tüketim vergisinin gelir dagılımı
üzerindeki etkisi olumlu görülmelidir. Dıssallık gibi çevre kirlenmesi durumunda Pigoutipi
vergi uygulamasına gidilmektedir. Bu vergi bir tür harcama vergisidir ancak çok haklı
ve gelir dagılımını düzeltici bir vergidir. Üretim faaliyetinde çevreye verilen zararı
optimal boyuta çekebilmek ve zarar görenlerin zararını telafi edebilecek seklide salınan

Pigou-tipi vergi, çevreye zarar verenlerden harcamaları yoluyla alınan vergi gelirlerinin,
zarara ugrayanlara parasal ya da hizmet olarak aktarılmasını saglamaktadır.

Yeniden Gelir Dagılımı Politikalarının Sınırları
Maliye politikasının amaç fonksiyonu içinde yer alan yeniden gelir dagılımı
politikası siyasi, sosyal ve ekonomik olmak üzere bir arada çalısan ve birbirini
etkileyen üçlü bir isleve sahiptir.
_ Yeniden gelir dagılımı politikası, siyasetin tabanını tutabilmek ve sistemin
aksaklık ve bozukluklarını bir dereceye kadar gidererek sistemi
mesrulastırabilmek için siyasi bir amaç tasımaktadır. Yüksek gelirli kesimin,
verdikleri vergilerin bir bölümü ile gelirin yeniden dagıtılması politikalarının
sürdürülmesine fazlaca itiraz etmemelerinin bir nedeni sistemin yumusatılıp
mesrulastırılmasıdır.
_ Yeniden gelir dagılımının sistemi mesrulastırması, yoksul ve düsük gelirli
kesimlere ekonomik aktarım yapılmasını içeren sosyal amacın
gerçeklestirilmesi ile saglanabilir.
_ Yeniden gelir dagılımının üçüncü amacı ise toplumda gelir dagılımının bir dereceye
kadar da olsa düzeltilerek ortalama tüketim egiliminin yükseltilmesi ve
böylece piyasaların genisletilmesidir.

Bu durumda, üçlü islev çerçevesinde yeniden gelir dagılımı politikaları toplumun hemen
her kesimi tarafından desteklenir politikalar olarak görülmektedir. Ancak, yeniden
dagılım politikaları vergi geliri ile gerçeklestirilmektedir. Bu nedenle, toplumun hemen
tüm kesimleri tarafından desteklenen söz konusu politikaların sınırının belirlenmesi vergi
verenlerin programı destekleme arzu ve gücü ile sınırlıdır. Yeniden gelir dagılımı
politikalarına atfedilen bu üçlü islevin saglanmasında toplumsal yapının kırsal ve kentsel
bölünümü, egitim ve bilinç düzeyi gibi sosyolojik yapılanmalar çok önemlidir. Sistemin
mesrulastırılması ve siyasete taban olusturulması ekonomik araçlar dısında toplumsal
bilinci yanıltma gibi farklı sosyal araçlarla da yerine getirildigi durumlarda, yüksek
gelirliler hükûmetlerin gelir dagılımında ekonomik araçların, özellikle de verginin asırı
kullanımına engel olabilirler. Nitekim giderek egitimin, saglıgın piyasalastırılması bunun
tipik örnegidir. Tüm sosyal politikaların, bu arada gelirin yeniden dagılımını saglayan
politikaların toplumsal yararları yanında belirli kesimlere maliyeti oldugundan, belirli
sınırlar içinde yürütülmektedir. Bir defa, sosyal destek programları yasam boyu is alanına
giremeyecek durumda olan veya is yasamını kapatmıs olan bireylere ödendiginden yasam
boyu süren ödemelerdir. Ancak, issizlik sigortası gibi destekler, geçici durumlarda bireyi
is aramaya tesvik amacıyla geçici süre için uygulanmaktadır. Sosyal politikaların bireyin is
sevkini kısma etkisi söz konusu politika uygulamalarına sınır koyar. Kaldı ki bazı sosyal
desteklerden yararlanma kosulları da sisteme girilmesi neredeyse engellenecek kadar
zorlastırılabilmektedir. Özellikle fonksiyonel gelir dagılımı açısından yaklasıldıgında,
birincil gelir dagılımının faktör piyasasında üretim faktörlerinin degisim degeri ile
gerçeklestirildigi görülür. Ne kadar etkili olursa olsun, maliye politikası araçları ile
olusturulan ikincil gelir dagılımı bir dönem sonra faktör piyasasında olusan kosullarla eski
düzeyine döner. Bu nedenle, maliye politikası araçları ile olusturulan ikincil gelir
dagılımını geçici asama olarak görmek gerekmektedir
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst