Aöf Maliye Politikası Dersi 7.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Maliye Politikası Dersi 7.Ünite Ders Notları


Maliye Politikalarının Sektörel ve Bölgesel Etkileri

Sektörel Yapının Sekillendirilmesinde Maliye Politikasının RolüEkonomik kalkınma, gelismekte olan ülkelerde güncelligini korumakta ve piyasaekonomisi, kalkınma sürecinin ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karsılamada yetersizkalmaktadır. Bu nedenle de kalkınmanın hızlandırılmasında kamu gelirleri ve kamuharcamalarının miktar ve bilesimi ile sekillenen maliye politikaları önemli islevlerüstlenmektedir. Kamu kesimi, söz konusu yetersizlikleri gidererek piyasa ekonomisini desürece dahil etmenin yollarını ararken sektörel tesvik politikalarından yararlanmaktadır. Sektörel maliye politikalarında önemli bir yere sahip olan tesvik politikaları, devlet tarafından desteklenmesi öngörülen faaliyetlerin kısmen ya da tamamen kamu kaynaklarıyla finanse edilmesi biçiminde tanımlanabilir. Ekonomik kalkınma sürecinde desteklenecek sektörlerin dogru belirlenmesi ve öncelikli olarak tesvik edilmesi önem tasımaktadır. Özellikle gelismekte olan ülkelerde kıt kaynakların ekonomik gelismeyi tesvik edecek öncelikli sektörlere yönlendirilebilmesi, etkin kaynak kullanımı ve
dagılımının saglanabilmesi bakımından da gereklidir.

Sektörel tesvik politikalarının uygulanmasında temel araçlar, kamu gelirleri ve harcamalarıdır. Kalkınma sürecinde tesviklerin dogru araçlarla çalıstırılabilmesi ve tesvik kapsamına alınacak sektörlerin belirlenmesi üzerinde önemle durulması gereken konulardır.


Sektörel Tesviklerin Amaçları

Tesvik politikaları, ekonomik faaliyetler ve sektörel farklılıklara göre degisik amaç ve hedefler dogrultusunda uygulanmaktadır. Tesviklerin öncelikli amacı, kamu kesiminin, belirli ekonomik faaliyetleri diger faaliyetlere göre
daha çok destekleyerek bunların daha kısa sürede, daha hızlı gelismelerini saglayabilmektir.
Asagıda söz konusu amaç ve hedefler, iç kaynaklar ve dıs kaynaklar açısından incelenmektedir.


Sektörel Tesviklerin Amaçları ve Iç Kaynaklar


Kalkınma sürecinde, gelismekte olan ülkelerin temel sorunlarından birisi tasarruf yetersizligidir.
Yurt içi tasarrufları artırmada bir alternatif, özel tüketim harcamalarının kısılmasıdır.
Gelismekte olan ülkeler açısından bakıldıgında, harcama bilesiminde özel tüketim önemli bir yer tutmaktadır.
Bu baglamda özel tüketimin kısılmasıyla yaratılacak tasarrusarın yatırımlar üzerindeki etkisinin dikkate deger
miktarda olacagı söylenebilir.

Bilindigi gibi, gelismekte olan ülkelerde ortalama gelir düzeyinin düsük olması, tüketim düzeyinin kısılarak tasarruf düzeyinin arttırılmasını güçlestirmektedir. Özel tüketim, tayınlama (miktar kısıtlamaları) ve dogrudan fiyat kontrolleri
ile de kısılabilir. Ancak bu tür dogrudan bir müdahale, piyasadaki isleyisi bozarak yeni sorunların ortaya çıkmasına
neden olabilir. Kalkınma sürecinde tasarruf açıgına baglı olarak gelisen finansman sorunlarının ortaya çıkardıgı en önemli maliyet, kuskusuz yüksek reel faizlerdir.

Yatırım düzeyinin arttırılmasında tüketim (tasarruf) oranının degistirilmesinin yanı sıra, tasarrufların selektif politikalar dogrultusunda kullanılması suretiyle de kalkınma sürecine müdahale söz konusu olabilir. Buradaki amaç, sınırlı kaynakların kalkınmaya yön verecek biçimde verimliligi yüksek düzeydeki sektörlere kullandırılabilmesi ve dolayısıyla
optimum üretim düzeyinin gerçeklestirilebilmesidir. Bu kapsamda devlet, selektif politikaları kullanırken sosyal verimliligin üst düzeyde oldugu alanların üzerinde önemle durmalıdır. Bu bir bakıma yatırımların verimliliginin piyasa ölçütleri yanında, toplumsal yararlar temelinde de sorgulanması anlamına gelmektedir. Buna göre, selektif politikalar
dogrultusunda üretici firmalara destekler verilirken üretimin ortaya çıkardıgı toplumsal yararlar da dikkate alınmalıdır. Dıssal faydaların yogun oldugu sektörlerin göz ardı edilmesi durumunda, devletin uyguladıgı tesvik politikalarıyla sosyal sorunları derinlestiren bir büyüme süreci ortaya çıkabilir.

Selektif politikalar, yatırımlarda faktör girdileri açısından emek/sermaye oranını da etkilemeye yönelik olabilir. Emek yogun bir tercihte bulunuldugunda, is gücünün daha fazla istihdam edilecegi açıktır. Elbette bu durum, issizligin yogun yasandıgı gelişmekte olan ülkeler bakımından son derece önemlidir. Diger taraftan, emegin yogun olarak
kullanılması, üretim sürecinde sermaye malı gereksinimini ve ithalatını da azaltarak dıs ticaret dengesi üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır.

Emek veya sermaye yogun selektif politikalar, farklı amaçlar dogrultusunda sekillenmektedir. Amaçlardan birisi, emek yogun üretim biçiminin tercih edilmesi ilegelirin daha genis bir nüfus tabanına yayılması digeri ise sermaye yogun üretim yapısı tercih edilerek, öncelikle gelir artısını saglamaktır. Bu amaçların nasıl belirlenecegi, yurt içi tasarruf oranına, issizlik oranına, döviz rezervlerinin durumuna ve nihayet üretimin ihracata veya iç pazara yönelik olup olmadıgına baglıdır. Bu degiskenler dikkate alınarak, ne oranda emek ve ne oranda sermaye kullanılacagı belirlenecek ve tesvik politikaları da
bu dogrultuda sekillenecektir.

Gelismekte olan ülkelerde görülen baska bir sorun, tasarrufların genellikle kısa vadeli yatırım araçlarında degerlendirilmesidir. Selektif önlemler aracılıgıyla tasarrufların altyapı gibi uzun dönemli yatırımların finansmanında kullanımını saglayacak politikaların uygulanması gerekmektedir.

Gelismekte olan ülkelerde informel yapıların agırlıkta olmasıdır. Devletten teşvik almak için, firmaların belirli kosulları saglaması gerekmektedir. Bu yüzden de teşvik politikaları, sadece üretici sektörlere bir sermaye katkısı yapmasının ötesinde, firmaların formellesmelerine de katkı saglamaktadır.


Sektörel Tesviklerin Amaçları ve Dıs Kaynaklar

Kalkınma sürecinde yurt içi tasarrufları yeterli olmayan gelismekte olan ülkelerde dıs kaynaklar (yabancı tasarruflar) önem kazanmaktadır. Dıs kaynaklar, iç kaynaklar gibi kalkınma sürecinde sermaye birikiminin önemli bir kaynagıdır. Gelismekte olan ülkeler, dıs kaynak ihtiyacının giderilmesinde ihracat gelirlerinin arttırılması, ithalatın kısılması,
dıs ticaret hadlerinin ülke lehine çevrilmesi gibi bir takım alternatiflere sahip olsalar da yapısal sorunları nedeniyle bu alternatiflerden çogu zaman yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Bu nedenle dıs tasarruflardan yararlanmak ve ülkeye sermaye girisini arttıracak tesvik politikalarını uygulamaya geçirmek söz konusu ülkeler için bir zorunluluga dönüşmektedir.

Dıs kaynakları kalkınma sürecine dahil edecek tesvik politikaları ile sermaye birikimine katkı saglanacak, yüksek katma degerli üretimi gerçeklestirecek teknolojik kapasite gelistirilmis olacak ve verimlilik artacaktır. Bunun yanında, yabancı sermaye, gelişmekte olan ülkelerde piyasa ekonomisi kosullarının gelistirilmesi, rekabet yapısının ve sürecinin
iyilestirilmesi, isletme yapılarının modernizasyonu, girisimcilerin dıs piyasalara daha kolay açılabilmelerinin saglanması, istihdam olanaklarının genislemesi ve is yönetiminin gelismesi gibi konularda yararlı olabilmektedir.
Tesvik politikaları kapsamında, dıs kaynaklar bu beklentilerle kalkınma sürecine dahil edilmesine karsın, beklenen sonuçlar elde edilemeyebilir. Tesvik politikaları kurgulanırken ilgili süreci disipline ederek dıs kaynakların, ülke içinde net yarar saglayacak sekilde tesvikini ve kullanımını saglayacak ve bu süreci bir bütün olarak takip edecek kurumsal çerçevenin olusturulmasının son derece önemli oldugu dikkate alınmalıdır.


Uluslararası Ticaretteki Dönüsüm ve Sektörel Tesvik Politikaları

1980’lerde ortaya çıkan küresellesme kavramı, 1990’lı yıllara gelindiginde hemen her alanda kullanılan bir kavram olmustur. Ekonomik temelde küresellesme olgusu, genel olarak, ülkeler arasında mal ve hizmet ile sermaye hareketliligindeki artıs olarak tanımlanabilir. Küresellesme sürecinde ülkeler arasında emek, mal, hizmet ve sermayenin
yogun ve hızlı dolasımı söz konusu olurken uluslararası ticaret hacminde ve dogrudan yabancı sermaye hareketlerinde önemli artıslar yasanmıstır. Gelismekte olan ülkeler, küresellesmenin ortaya çıkardıgı fırsatları degerlendirebilmek için, arz yönlü ekonomi politikalarıyla önemli ölçüde vergi indirimlerine gitmislerdir. Aynı zamanda bu süreç,küresel sermayenin beklentileri dogrultusunda ticari ve mali liberalizasyon politikalarınınçesitlenerek etkinliginin arttıgı bir süreç olmuştur.

Kuskusuz böyle bir süreçte ulusal ekonomi politikalarının önemi azalmıs, korumacı politikalar neredeyse tümüyle etkinligini yitirmis, dıs ticaret önündeki engeller kaldırılmıstır. Küresellesmenin kendi dinamikleri, Dünya Ticaret Örgütü’nce alınmıs olan bir dizi karar ve yabancı sermayeyi çekebilmek için gelismekte olan ülkeler arasındaki
yogun rekabet, gelismekte olan ülkeler için tesvik politikalarının kapsama alanını olabildigince daraltarak uygulanabilirligini tartısmalı hale getirmistir.

Ekonomi politikalarının nihai hedefi toplumsal refahın arttırılması olarak tanımlanırsa yeni dönemde öncelikli hedefin
bir bütün olarak küresel refahın arttırılması olarak tanımlanması gerekir. Bu durumda, iç pazarda daha yüksek maliyetle mal üretiminin terk edilerek, bunun yerine daha düsük maliyetle üretim yapan ülkelerden ithalat yapılmasını
öngören ticaret yaratılması kavramı yeni dönemin hedeflerine uygun bir araçtır. Uluslararası ticaretin gerçekten küresel refahı arttıracak yönde olması ve yönlendirilmesi gereğidir.


BÖLGESEL DENGESIZLIK VE NEDENLERI

Bir ülkede bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal gelismislik farkları, bölgeseldengesizlik olarak tanımlanabilir. Bu dengesizliklerin ortaya çıkısında bölgelerarasındaki cografi, tarihsel, kültürel, ekonomik ve sosyal farklılıklar belirleyici
olmaktadır.

Bölgelerarası iklim kosullarının farklı olusu, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin bölgeleritibarıyla farklılıklar göstermesi, söz konusu bölgenin ulasım agındaki yeri ve önemi gibinedenler bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran cografi nedenler olarak belirtilebilir.

Geçmisten gelen tarihi, ekonomik ve kültürel miras ve altyapı, bölgelerin sonraki gelisme dönemlerinde son derece belirleyici olabilmektedir.

Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran sosyal nedenlere bakıldıgında ise egitim, sağlık gibi sosyal içerikli harcamaların genelde gelismis bölgelere yapılmasına baglı olarak birtakım sorunların ortaya çıktıgını gözlemlemek mümkündür. Bilindigi gibi, sanayi altyapısı ve istihdam imkânlarının çesitliligi nedeniyle bir cazibe merkezi olan gelismis bölgeler
gelismekte olan bölgelerden yogun göç almaktadır ve kuskusuz bu göçler mevcut dengesizlik sorunlarını daha da derinlestiren bir yapıyı ortaya çıkarmaktadır. Diger taraftan gelismekte olan bölgelerde ekonominin tarıma dayalı
olması ve nüfusun önemli bir kesiminin tarım sektöründe istihdam ediliyor olması da önemli bir sorundur.

Tarımıngeleneksel yöntemlerle yapılıyor olması, verimliliginin düsük olması, üretime katkısı olmayan ya da çok az
olan isgücünün tarım sektöründe barınıyor olması, ilgili bölgelerde ortalama gelir düzeyinin düsük düzeyde kalmasına
yol açmaktadır.

Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran ekonomik nedenler ise üzerinde yoğun tartısmaların yapıldıgı alanların basında gelmektedir. Bölgesel dengesizliklerle mücadelede ekonomik nitelikli sorunların çözümü, çok daha kısa sürede arzulanan
sonuçların elde edilmesini saglamaktadır. Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran ekonomik farklılıklar öncelikle isletmelerin belirli bölgelerde yogunlasmasına baglı olarak ortaya çıkan bir gelismedir.

Sermayenin, yatırımların, teknolojinin ve nitelikli is gücünün belirli bölgelerde toplanması bu bölgeleri kısa sürede merkez hâline getirmektedir. Diger bir deyişle sanayilesme sürecinde merkeze dogru bir toplanma egilimi söz konusudur. Tasıma
maliyetlerini azaltan ölçek ekonomilerinden yararlanma amacı, finansal ve diğer hizmetlerin merkezlerde toplanması, ulasım ve haberlesme imkânlarının da yine bu bölgelerde daha çok gelisme egilimi göstermesi, sanayi merkezlerini daha çekici hâle getirmektedir. Ancak söz konusu merkezler yeni yatırımlar için en rasyonel tercihler olarak ortaya çıkarken çevre bölgelerden merkeze dogru hızlı bir nüfus akısı, merkez olarak tanımlanan bölgeler içinde yeni dengesizliklerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. ilgili merkezlerdeki yogun nüfus artısı, aynı zamanda bu bölgeleri büyük bir pazar hâline de dönüstürmektedir. Bir bakıma kırsal kesim- den kentsel kesime dogru gerçeklesen bu hızlı dönüsüm kırsal yasam alanlarındaki sorunların, kentsel yasam alanlarına kaymasına yol açmaktadır. Büyük merkezlerde görülen altyapı ve konut sorunları, kayıt dısı ekonomi ve kayıt dısı istihdam sorunları, ortaya çıkan ve gelisen sorunlardan bazılarıdır.
Bölgesel dengesizliklerle mücadelede kamu müdahaleleri zorunlu olmaktadır. Hiç kuskusuz piyasa, kamusal niteligi üst düzeyde olan bu tür sorunlarla mücadelede yetersiz kalmaktadır. Kamu kesimi bölgesel dengesizliklerle mücadelede özellikle maliye politikası araçlarıyla etkili olmaya çalısmaktadır. Bölgesel dengesizliklerle mücadelede üzerinde
önemle durulması gereken konu, bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran dinamikleri doğru teshis edebilmek ve dogru araçlarla müdahale edebilmektir.

Bölgesel Dengesizligin Giderilmesinde Karar BirimleriPiyasa ekonomisinin isleyisi ve kâr amaçlı dogası, sosyal yönleri de bulunan bölgeseldengesizlik sorununu çözmek bir yana daha da kötülestiren bir etkiye sahipbulunmaktadır. Bu nedenle bölgesel dengesizliklerle mücadelede kamu müdahaleleriningerekliligi konusunda genel bir kabul oldugu hâlde, esas tartısma kamu müdahalelerinin nekadarının merkezî yönetim üzerinden, ne kadarının yerel yönetimler üzerindengerçeklestirilecegi üzerinde yogunlasmaktadır.

Günümüzde bölgesel dengesizliklerle mücadelede merkezî yönetim tarafından yürütülen kalkınma programlarının etkinligi temelden sorgulanmaktadır. Bölgesel sorunların çözümünde bölgesel girisimleri çok daha etkin bir biçimde organize edebilecek güce sahip olan yerel yönetimler, bölgesel kaynakların belirlenip kalkınma sürecine dahil edilmesinde de merkezî yönetimi yönlendirebilecek etkiye sahiptirler.

Bölgeler itibarıyla ekonomik ve sosyal gelismislik farklarının saptanması, bunlarla mücadelede kaynak, yetki ve sorumluluk dagılımının idareler arasında bölüsümü, kalkınma programlarının makroekonomik çerçevesinin belirlenmesi gibi konular da yine merkezî yönetimin öncülügünde kurgusu yapılan ve uygulamaya konulan hususlardır.
Bölgeler arasındaki farkların giderilmesi sürecinde esas sorunun kaynak dağılımında yasandıgı söylenebilir. Kaynakların etkin dagılımını saglama görevi merkezî yönetimindir.Yerel yönetimlerin böyle bir dagılımı gerçeklestirmeleri son derece güçtür. Söz gelimibölgelerin vergi potansiyelleri birbirinden çok farklı iken ihtiyaçları birbirine yakındır.
Merkezî yönetim, yerel yönetimlerden gelen talepler dogrultusunda bölgelerin nüfus yogunlugu, gelismislik düzeyleri gibi birtakım degiskenleri dikkate alarak kaynak transferini gerçeklestirmektedir.


MALIYE POLITIKASI KAPSAMINDA SEKTÖREL VE BÖLGESEL TESVIK ARAÇLARI

Vergiler ve kamu harcamaları, maliye politikası kapsamında kullanılmakta olan temel tesvik araçlarıdır. Vergisel tesviklerin öncelikli amacı, geri kalmıs bölgelerde üretim maliyetlerini düsürmek ve yatırımların kârlılıgını artırmak suretiyle kaynakları bu bölgelere çekerek üretim kapasitelerini arttırabilmektir. Vergisel tesviklerle bölgesel
farkların azaltılmasının yanı sıra belirli sektörlerin gelistirilmesi, kalkınmanın hızlandırılması, istihdamın artırılması ve yabancı sermaye girislerinin tesvik edilmesi gibi kalkınma sürecine yön verecek dinamikler yönlendirilmeye çalışılmaktadır.

Vergisel tesvikler vergi harcaması baslıgı altında da ele alınmaktadır. Bu bağlamda vergi harcaması, vergi indirimleri ve vergi imtiyazları gibi nedenlerle toplanamayan vergi gelirlerini ifade etmektedir. Vergisel tesvikler, tesvik sistemi içinde önemli bir yeresahiptir. Vergisel tesvikler çogu zaman gelir vergisi yasaları kapsamında uygulanmaktadır.

Ancak bölgesel dengesizliklerin yogun yasandıgı ülkelerde söz konusutesvikler, gelir vergisi yasalarının yanı sıra özel karar ve yönetmeliklerle de uygulanabilmektedir.

Ikinci Dünya Savası sonrasında sanayilesmis ülkelerin vergi politikaları ile özel yatırımları desteklemeleri yaygın bir biçimde uygulamaya konulmustur. Gelismekte olan ülkelerde ise sermaye gelirleri üzerindeki vergiler, amortisman ve vergi istisnaları gibi araçlarla yürütülen vergisel tesvik politikaları, yatırımları özendirme açısından önemli bir
agırlıga sahip olamamıstır. Gelismekte olan ülkelerde bölgesel dengesizliklerle mücadelede vergisel tesviklerin etkili bir biçimde kullanılmamasının iki temel nedenivardır. Bunlardan birisi, ilgili ülkelerde yüksek enflasyon dolayısıyla nominal ve reel gelir arasındaki ayırımın dikkate alınmamasıdır. Digeri ise bu ülkelerde sermaye piyasalarının yetersiz olusudur.

Tesvik araçları olarak kamu harcamalarında ise genel olarak ilgili faaliyet alanlarının düsük faizlerle kredilendirilmesi, üretim sürecinde gereksinim duyulan birtakım girdilerin kamu kesimi tarafından çok daha uygun kosullarda saglanması gibi amaçlar güdülmektedir. Böylece yatırım maliyetlerinin bir kısmını üstlenmis olan devlet, kalkınmaya yön verecek faaliyet alanlarını dogrudan desteklemis olmaktadır.

Vergisel Tesvikler

Vergisel tesvikler kapsamında kullanılan baslıca tesvik araçları; yatırım indirimi, hızlandırılmıs amortisman, vergi indirimi ve muafiyeti, vergi tatili, indirilmis gelir ve kurumlar vergisi alt baslıklarıyla ele alınabilir.

Yatırım Indirimi

Genel bir tanımla yatırım indirimi, yapılan yatırımın, yatırımın ve bölgenin niteliğine göre tamamının ya da belirli bir kısmının vergilendirilebilir gelirden indirilmesidir.

Yatırım indirimi, yatırımın maliyetine dogrudan etkide bulunarak kârlılıgını artıran önemli bir vergisel tesviktir. Devlet, yatırım indirimi ile vergi alacagından kısmen veya tamamenvazgeçerek özel kesim yatırımlarına destek vermekte, büyüme ve kalkınma sürecine katkıda bulunmaktadır.

Uluslararası rekabet gücü saglayan yatırımların desteklenmesi, ihracat potansiyeli yüksek sektörlerin gelistirilmesi, yatırım indirimleri ile yakından izlenmesi gereken diğer öncelikli amaçlar olmalıdır. Yatırım indirimleri ile kalkınma planı ve yıllık programlar arasındaki koordinasyon da önemlidir. Yatırım indirimleri, kalkınma planı ve yıllık programlara uygun bir biçimde hazırlandıgında, toplumsal beklenti ve taleplerin karsılanma sansı çok daha yüksek düzeyde olacaktır.
Diger taraftan, büyüme ve kalkınma sürecine katkısı olmayan sektörlerin yatırım indirimlerinden yararlanmaları güçlestirilerek söz konusu alanlardaki kaynakların yatırım indirimi kapsamında desteklenen katma degeri yüksek sektörlere dogru yönlendirilmesi saglanabilir. Bu bir bakıma yatırım indiriminin, sektörler itibarıyla selektif olarak
uygulanması anlamına gelmektedir. Yatırım indirimi uygulamasında çogunlukla yatırımların ilk yıldaki ya da yıllardaki getirileri vergi dısı tutulmaktadır. Kuskusuz bu durum getirisi kısa sürede gerçeklestirilen yatırımların, getirisi uzun dönemde ortaya çıkan yatırımlara göre daha fazla tercih edilmesine yol açacak niteliktedir.

Hızlandırılmıs Amortisman

Duran varlıkların asınma, yıpranma ve eskime payını ifade eden amortisman uygulamaları ile üretim sürecinde kullanılan ilgili makine ve cihazların, demirbaşların, tasıtların ve diger sermaye mallarının degerlerinde meydana gelen azalma, işletmenin muhasebe kayıtlarında gider olarak yazılabilmektedir. Bu durumda, amortisman miktarı arttıkça, isletmenin hesaplanan karı azalacagından vergi matrahı düsecek ve vergi yükü azalacaktır.
Yatırımların tesvik edilmesi sürecinde amortisman rejiminin niteligi, diger bir deyişle amortisman tutarının nasıl bir yöntemle düsülecegi ve ne kadarlık bir süre içerisinde eritilecegi önem arz etmektedir.
Yatırımların tesvikinde, hızlandırılmıs amortisman yönteminin ayrı bir yeri vardır. Hızlandırılmıs amortisman yönteminde, isletmelerin amortismana tabi mallara yapmıs oldukları harcamalar çok daha kısa sürede amorti edilerek isletme kârından
düsülmektedir. Amortisman ayırma süresi genellikle ilgili sermaye malının fiziksel ömründen kısa olmakla birlikte bir yıldan daha uzundur.

Amortisman yöntemlerinin genel bir tesvik politikası aracı olmaktan çok bir kalkınma programı dahilinde belirli sektörler ve bölgeler için kullanılan tesvik araçları olması önem tasımaktadır. Tesviklerin sonuç vermesi hâlinde, belirli ekonomik faaliyetlerin diğerlerine oranla daha fazla ve daha hızlı gelismesi saglanmıs olacaktır.

Vergi Istisna ve Muafiyetleri

Vergi istisna ve muafiyeti ile sektörel yapının gereklerine ve bölgesel dengesizliklerin niteligine göre, bazı vergi mükellefleri ile bazı vergi konularına vergisel ayrıcalıklar saglanmaktadır. Vergi istisnasında, vergi yasalarına göre vergilendirilmesi gereken vergi konuları, aynı veya diger vergi yasalarıyla kısmen ya da tamamen vergi dısı
bırakılmaktadır. Vergi muafiyetinde ise vergi yasalarına göre vergilendirilmesi gereken birey veya gruplar, aynı veya diger vergi yasalarıyla kısmen ya da tamamen vergi dışı bırakılmaktadır. Vergi istisna ve muafiyetlerinin ortaya çıkısı ve gelisiminde sosyal, ekonomik, mali, idari ve kültürel nitelikli bir takım ihtiyaçlar etkili olmuştur. Gümrük vergisi muafiyeti ve KDV istisnası gibi uygulamalar yatırımların desteklenmesinde sık kullanılan vergi istisna ve muafiyetleridir. Gelismekte olan ülkelerde üretim hacminin önemli bir kısmının ithal girdilere baglı olarak gerçekleşmesi, bu tür tesvik araçlarını çok daha önemli hâle getirmektedir. Mallar aynı zamanda dışsal tasarruf saglayan niteliklere de sahip olduklarından, bunlar üzerinden gerçekleştirilecek muafiyet ve istisnalar yatırım maliyetlerini çok daha etkin bir biçimde düsürerek ilgili
sektörlerin tesvikini kolaylastıracaktır.

Vergi Istisna ve Muafiyeti:

Vergi istisnası bazı vergi konularına vergisel ayrıcalık tanınması, vergi muafiyeti ise bazı vergi mükelleflerine vergisel ayrıcalık tanınmasıdır.

Dıssal Tasarruf: Bir üreticinin kendi faaliyetleri dısında herhangi bir maliyete katlanmadan, baska ekonomik faaliyetler sonucu birtakım yararlar saglaması durumudur.

Vergi tatili, belirli bir dönem boyunca gelir ve kurumlar vergisinin kısmen veya tamamen kaldırılmasıdır. Vergi tatili uygulaması belirli bir süreyi kapsadıgından, bölgesel dengesizlikleri gidermede etkinligi tartısmalıdır. Ilgili süre boyunca gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan isletme, sürenin dolumu ile bölgeden ayrılabilir. Bu noktada vergi tatili uygulamasının daha çok kısa dönemli yatırımlar için uygun bir tesvik aracı olduğu savunulmaktadır. Büyüme ve kalkınmanın finansmanında sorun yasayan gelismekte olan ülkeler, özellikle yabancı sermayeyi bu tür tesvik araçlarıyla daha kolay çekebilmektedirler.

Indirilmis Gelir ve Kurumlar Vergisi: Farklı bölge veya sektörlerdeki belirli yatırımlara, indirilmis gelir ve kurumlar vergisi oranlarının uygulanmasıdır.

Tesvik Aracı Olarak Kamu Harcamaları

Belirli faaliyet alanlarının tesvik edilmesinde ve bölgesel dengesizliklerin giderilmesinde kullanılan bir diger tesvik aracı kamu harcamalarıdır. Bir tesvik aracı olarak kamu harcama bilesimi, bölgesel farkları azaltacak yatırımlara ve büyümesi
öngörülen sektörlere kaynak aktaracak biçimde tasarlanmaktadır.

Sektörel gelisimi ön planda tutan kamu harcamalarında temel amaç, kamu tarafından desteklenmesi öngörülen ekonomik faaliyetlerin yatırım maliyetlerinin düsürülmesi ve kârlılıklarının arttırılmasıdır. Özellikle ekonomik nedenlerle yapılan transfer harcamaları bu açıdan önemli bir araçtır. kamu harcamalarının rasyonel önceliklerle tasarlanarak,
yatırımların uzun vade ve düsük maliyetle kredilendirilebilmesinin saglanması ve özellikle enerji basta olmak üzere girdi niteligindeki malların belirli sektör ve bölgeler için uygun kosullarda kullanımını saglayacak yapının olusturulması son derece önemlidir.

Geri kalmıs bölgelere yapılacak özellikle kamu altyapı yatırımları ile devlet, ilgili bölgelerde üretim maliyetlerini düsürmeye ve bu konuda özel sektöre öncülük etmeye çalısabilir. Kamu altyapı yatırımları baslıgı altında degerlendirilen yatırım türleri genel olarak ulasım yatırımları, su ve kanalizasyon yatırımları ve enerji yatırımları seklindedir.

Devlet söz konusu alanlarda yapacagı kamu harcamaları ile geri kalmıs bölgelerin altyapılarını gelistirerek bu bölgelerin üretim kapasitelerini arttıracaktır. Yatırımcılar için geri kalmıs bölgeleri çekici hâle getirmenin bir diger yolu, sos- yal
altyapı harcamalarını arttırmaktır. Egitim ve saglık hizmetleri ile beserî sermaye donanımını gelistirecek sektörlere yapılan harcamalar, genel olarak sosyal alt yapı harcamaları olarak degerlendirilmektedir. Kalkınma sürecinde saglıklı, egitimli ve donanımlı is gücü büyük önem tasımaktadır. Ilgili harcamaların temel niteligi de emeğin verimliligini arttırmasıdır.

Devlet bazen de kamu iktisadi kuruluslarıyla geri kalmıs bölgelere dogrudan müdahale etmektedir. Bu tür yatırımlar, özellikle ilgili bölgelerdeki istihdam sorunlarının asılmasında etkili olabilmektedir. kamu iktisadi kuruluslarının piyasa isleyisi içinde ekonomik rasyonaliteye uygun hareket etmelerini beklemek dogru degildir. Çünkü bölgesel dengesizliklerle mücadelede ölçüt, isletme kârından daha çok sosyal faydadır.

Kamu iktisadi kuruluslarının bir isletmeden çok kamu ekonomi politikalarının bir aracı olarak örgütlenmeleri de bu dogrultuda gerçeklesmistir. Burada toplumsal beklentiler dogrultusunda, sosyal fayda arttıgı ölçüde bölgesel farklılıkların azalacağı beklenmektedir.

Sosyal Fayda: Toplumsal bakımdan ihtiyaç duyulan fakat kâr getirmeyen bazı sektörlerde devlet tarafından yapılan yatırımlarla ortaya çıkan ve tüm topluma yayılan faydadır.

SEKTÖREL VE BÖLGESEL TESVIK UYGULAMALARINDA MALIYE
POLITIKASININ SINIRI

Maliye yazınında piyasanın belirli kosullarda beklenen islevi görmemesine piyasa basarısızlıgı denirken, devletin uyguladıgı politikaların beklenen basarıyı sağlayamamasını ifade etmek üzere devlet basarısızlıgı kavramı kullanılmaktadır. Bölgesel farklılıkları azaltmaya yönelik maliye politikalarının önündeki önemli engellerden birisi, söz konusu politikaların belirlenmesi sürecinde ekonomik rasyonalitesi tartısmalı siyasal tercihlerin belirleyici olmasıdır.

Tesviklerin daha kapsamlı olması ve tüm bölgeleri kavraması konusunda siyasal iktidarlar üzerinde baskı kurulabilmektedir. Bu durumda bölgesel farklılıkları azaltacak tesvik politikalarının, geri kalmıs bölgelerin ihtiyaçlarından çok, sermayenin talep ve tercihleri dogrultusunda belirlenme riski ortaya çıkabilir. Bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkartan ve derinlestiren birçok faktör bulunmaktadır.Bu nedenle bölgesel dengesizliklere yol açan sosyal ve ekonomik sorunların
neler oldugunun dogru saptanabilmesi ve bunlarla mücadelede dogru araçların kullanılabilmesi, maliye politikalarının basarısını etkileyen önemli faktörlerdir. Kalkınma sürecine dogrudan katkı saglayacak sekilde, issizlik ve bölgesel dengesizlikler gibi sorunlarla mücadelede etkinligi artıracak sektörlerin dogru bir biçimde saptanması önem
arz etmektedir.















 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst