Siyasi Düşünceler Tarihi Dersi Konu 7

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ KONU 7

SİYASAL DENGEDE HALKIN EGEMENLİĞİ

PARLAMENTO :Günümüzde yasama meclisi anlamına gelen parlamento ,o dönemdeki Fransa da ,başta Paris olmak üzere birkaç büyük kentte bulunan yüksek yargı organına verilen addır. Parlamentolar , teorik olarak,kralın çıkardığı fermanları ve yasaları yargısal açıdan denetlemeye varan yetkilere sahiptirler.

MONTESQUİEU :SİYASAL DENGE
Montesqueiu (1689-1755) düşünür bir aristokrattır. Hukuk öğrenimini görmüş Bordeaux parlamentosunda başkanlık görevini üstlenmiştir.Acem mektupları (1721) ile Romalıların büyüklüğü ile çöküşünün nedenleri üzerine düşünceler (1734) En önemli başyapıtı 1748 de Yasaların ruhu üzerine adlı kitabı.

ARİSTOKRAT DÜŞÜNÜRLER :En önemlileri, soylu bir din adamı olan Fenelon (1651-1715), bir kont olan Boulainvilliers (1658-1722)ı bir dük olan Saint-simon (1675-1755)
**Fransa da doruk noktasına ulaşan ama dönemin Prusya ,Avusturya –Macaristan ya da ispanya gibi Avrupa devletlerinde de gözlenen mutlak monarşi ,despotluktan farklı olarak keyifliği içermez çünkü en azından geleneklerle ve kralığın temel yasalarıyla sınırlıdır. Dahası mutlak monarşinin XX. VE XXI yyda devletlerin elde ettiği bir “mutlaklığa” sahip olmadığını da belirtmek gerekir. En mutlak monark bile ,uyruklarını ve tüm toplumsal alanları denetleyebilecek maddi olanaklardan yoksundu. Böyle bir denetim , bugün çağdaş teknoloji ,haberleşme, propaganda ve yönetim teknikleri sayesinde , mutlak monarşi zamanlarındakinden çok daha olanaklıdır.

YASALARIN ÇEŞİTLİ KOŞULLARLA İLİŞKİSİ: Montesquenin değişiyle ,”yasalar ülkenin fiziki yapısıyla yani soğuk sıcak yada ılıman olan iklimiyle ;toprağının niteliğiyle , konumuyla ve büyüklüğüyle ;halkların yaşam biçimiyle ,yani çifiçi avcı yada çoban oluşlarıyla ilişkili olmalıdır; anayasanın tahammül edebileceği özgürlük derecesiyle ; insanların dinleriyle ,eğilimleriyle zenginlikleriyle sayılarıyla ,ticaretiyle töreleriyle , davranışlarıyla bağlantılı olmalıdır.”

**Montesque ,yasaların çeşitli koşullardan türediğini ileri sürerek ,toplum sözleşmecilerinin ve aydınlanmacıların yasa anlayışını yerle bir etmektedir. Daha açıkçası ,pozitif yasaların insan aklıyla ortaya çıkarılan evrensel doğa yasaların yada insan doğasının gerektirdiği değişmez ilkelerin uzantısı olması gerektiği görüşünü bir kalemde silip atmaktadır.

ETKENLERİN YÖENTİM BİÇİMİNİ BELİRLEMESİ :Örneğin, ülkenin coğrafi boyutu olarak adlandırabileceğimiz etken söz konusu olduğunda ,karşımıza şöyle bir tablo çıkar: küçük bir ülke cumhuriyet , orta boy bir ülke monarşi, büyük bir ülkede de despotluk vardır. Ayrıca iklim kuramını kendine göre yorumlayan mosteque için,sıcak ülklerin insanları köleliğe , soğuk ülklerin insanları özgürlüğe yatkındır. Büyük iklim farklılıkları olan ve geniş düzlükleri bulunan yerlerde (yani asya da ) despotik imparatorluklar ortaya çıkar. Din etkeni bağlamında ise Katoliklik monarşiye , protestanlık cumhuriyete ve Müslümanlık despotluğa yol açmaktadır.

ULUSUN RUHU: Amerikalı antropogların bir ulusun kültürü dedikleri şeydir, yani belirli bir yaşam biçimi ile ortak ilişkileridir. Zaman içinde topluluğu şekillendiren maddi ve manevi etkenlerin toplamının sonucu olan ulusun ruhu ,yasaların dolayısıyla yönetim biçiminin nedenidir.

BİLİMSEL YASA :Althusser e göre ,montesque deki siyasal yasalar ile siyasal yapıların tarihsel mantığını açıklayan “doğa-ilke birliği” bilimsel yasasındaki ,ilkenin yani ulusal ruhun belirleyici olması, Marksizmdeki üstyapı-altyapı ilişkisindeki altyapının ,yani ekonominin belirleyiciliğini andırmaktadır.

İLKENİN DEĞİŞMESİ : Bir ülkede toprağa dayalı ekonominin giderek ticaret, ardından da sanayi ağırlıklı hale geldiğini ve yeni sınıfların belirlediğini ya da bir başka ülke de siyasal otoritenin katkısıyla barajların kurulması sonucunda hem iklimin değiştiğini hem de toprakların verimliliğin attığını, böylece ticaretin gelişip zenginleşmenin yaşandığını varsayalım. İşte bu koşulların değişmesi ,bu ülke halkının törelerinin düşünce ve yaşam biçimlerinin,kısacası ulusal ruhunun da değişmesine neden olacaktır.

DEMOKRATİK VE ARİSTOKRATİK CUMHURİYET :Montseque ye göre “cumhuriyette halkın tümü egemen güce sahipse bu bir demokrasidir. Egemen güç,halkın bir bölümünün elindeyse buna aristokrasi denir.”

ERDEM :Montesque nın deyişiyle,”cumhuriyetteki erdem sözcüğü ile vatan sevgisini ,yani eşitlik sevgisini kastediyorum. Bu erdem ne ahlaki bir erdemdir ne de hristiyanca bir erdem ; doğrudan doğruya siyasal erdemdir.”

CUMHURİYET VE SİYASAL ÖZGÜRLÜK :”Demokrasi ile aristokrasi ,doğaları gereği kesinlikle özgür devletler değildir. Siyasal özgürlük ,yalnızca ılımlı yönetimlerde vardır.”

BİR ARA-ERK OLARAK SOYLULAR: “En doğal olan bağımlı ara-erk ,soyluluğun erkidir. Soyluluk , temel şiarı ‘monark yoksa soyluluk da yok soyluluk yoksa monark da yok ‘ olan monarşinin özünde bulunur. Monark yoksa despot vardır.

DİN :Müslüman bir despotlukta “prens buyurursa kişi babasını terk edebilir, hatta öldürebilir ama prens istese de buyursa da yine de şarap içmez. Dinin yasaları daha üstün buyruklardır çünkü bu yasalar ,halkın olduğu gibi prensinde başının üstündedir.”

AKILDIŞILIK:Montesquenın anlatımıyla “Loisianalı vahşiler yemek yemek istedikleri zaman ağacı dibinden kesip meyveyi koparırlar. İşte despotik yönetim budur.”

FRANSA KRALLIĞI VE DESPOTLUK : Acem mektuplarında “ despotizm kardinal richelie nin yüreğinde olmasa bile kafasında vardı” diye yazan montesque, kitabının bir başka bölümünde romanının kahramanlarından biri olan İranlı Usbek i şöyle konuşturur: “ XIV. Louis o kadar şark politikası yapıyor ki dünyadaki bütün yönetimler içinde Türklerinki ya da bizim haşmetli sultanımızın ki en hoşuna giden yönetim olacaktır.

İKTİDARIN KÖTÜYE KULLANILMASI :” Ilımlı devletlerde de her zaman siyasal özgürlük olmaz ;iktidar kötüye kullanılmadığı taktirde özgürlük bu devletlerde bulunur; her zaman kanıtlanmış bir tecrübeyle sabittir ki iktidara sahip olan her insan bu iktidarı kötüye kullanma eğilimdedir.”

GENEL OY :Montesgue genel oy ilkesini kabul etmekle birlikte “kişisel iradelerini belirtmeyecek kadar aşağılık duruma düşmüş insanların” seçme hakkından yoksun bırakıldıklarını vurgular. Bu insanların tam olarak kimleri kapsadığı anlaşılmamaktadır. Örneğin bir senyöre yada bir patrona bağlı köylülerin ,işçilerin yada hizmetkarların bu kategoriye dahil edilip edilmedikleri belli değilidr. Bu belirsizliğe karşın, cinsiyet ayrımcılığının çeşitli örneklerini veren montesque nin kadınları siyasal haklara sahip yurttaşta sayamadığı çok açıktır.”

İMPEACHMENT :Bir bakanın yada bir yüksek devlet görevlisinin (savcı işlevini üstlenen) Avam Kamarası tarafından suçlanıp (yargıç görevini üstlenen ) Lordlar kamarası tarafından yargılanması kuralıdır.

**Montesque güçler ayrımı sözcüğünü hiç kullanmamış olmasına karşın ,bu düzenlemeleri güçler ayrımı (yada kuvvetler ayrılığı)olarak adlandırılmış ve monarşiyi aşan yeni bir siyasal düzenle ,yani modern (temsili) demokrasiyle ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle , başta ABD ile Fransa da olmak üzere XVIII. Yyın sonlarından günümüze dek uzanan süreçte, hemen hemen tüm demokratik devletlerin anayasaları güçler ayrımı ilkesi doğrultusunda düzenlenmiştir. Günümüzde , gerek parlamenter gerek başkanlık sistemindeki hükümetin genelde parlamentodaki çoğunlukla organik bir bağının bulunması nedeniyle yürütme ile yasama arasındaki ayrımın fiilen sorunlu hale gelmesi sonucunda , güçler ayrımı özellikle yargının bağımsızlığyla bir anlam kazanmaktadır. Ayrıca (genelde 4.güç yada kuvvet olarak kabul edilen) sözlü-yazılı basının ve sivil toplum kuruluşlarının siyasal iktidardan bağımsız bir konumda bulunmaları ve kendilerini ifade edebilme özgürlüğüne sahip olmaları da çeşitli düşünürler tarafından güçler ayrımının ( ve demokrasinin) güncel bir gereği olarak ileri

SOYLULARIN ILIMLAŞTIRICI ROLÜ : Montesque nın deyişiyle ,“yasama ile yürütme güçlerini ılımlaştırmak için bir başka güce daha gereksinim vardır; yasama organının soylulardan oluşan bölümü, bu ılımlaşma etkisini yaratacak en uygun kurumdur.

SİYASAL ALANIN BELİRLEYİCİLİĞİ: Rouseusea ,bu görüşünü İtiraflar adlı kitabında şöyle dile getirir: “ görmüştüm ki her şey temelinde siyasete dayanıyordu ve nasıl davranılırsa davranılsın ,her halk , yönetimin niteliği onu ne yapıyorsa ancak o olabilirdi; böylece , mümkün olan en iyi yönetime ilişkin o büyük sorun , bana şu soruya dönüşmüş gibi geliyordu : en erdemli ,en bilgili, en akıllı kısacası , bu kelimeyi en geniş anlamında ele alma koşuluyla , en iyi halkı meydana getirmeye özgü yönetimin niteliği nedir ?”

VAHŞİ İNSAN : Rousea nun deyişiyle “ hiçbir hüneri olmaksızın ormanlarda amaçsızca dolaşan ,konuşmayı bilmeyen , evi barkı, savaşları, ilişkileri bulunmayan , hemcinslerine yakınlaşmaya yada zarar vermeye hiç gereksinimi olmayan , hatta belki kişisel olarak onlardan hiç birini tanımayan, az sayıda tutkusu olan ve kendi kendine yeten vahşi insan , sadece bu duruma uygun duygulara ve bilgilere sahipti.”

EŞİTSİZLİĞİN İLK BİÇİMİ : “Kulübelerin önünde ya da büyük bir ağacın altında toplanmaya alışılmasıyla birlikte ,(…) herkes başkalarına bakmaya ,kendisine bakılmasını istemeye ve toplumsal saygınlık değerli olmaya başladı. En iyi şarkı söyleyen ya da dans eden , en güzel konuşan ,en çok sayılan insan oluyordu; işte bu , eşitsizliğe ve kötülüğe doğru atılan ilk adım oldu.”

ÖZEL MÜLKİYET : “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu bana aittir’ diyebilen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulan ilk insan uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak yada hendeği dolduracak , sonrada hemcinslerine ‘bu sahtekara kulak vermekten sakınınız! Meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını unutursanız mahvolursunuz ‘ diye haykıracak olan adam insan türünü nice suçlardan , nice cinayetlerden ,nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu.”

“GÜÇ HAK TANIMAZ” : Salt güç üzerine kurulu bir iktidar , insanların rızasına dayanmadıgından ötürü uzun süreli olamaz. Gücün tek belirleyici olduğu bir ortamda , yalnızca kaygan ve değişken güç ilişkileri var demektir. Dolayısıyla ,güçle gelen güçle yok olur gider. Daha açıkcası rouseaus un deyişiyle “ en güçlü, gücünü hak , boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadığı sürece hep efendi kalacak kadar güçlü değildir.”

BURJUVA : Rouesausa göre ,uygar toplumda yaşayan her kişi “ ne bir insan ne bir yuttaştır; yalnızca bir burjuvadır.” Tüm Avrupalı burjuvalar “aynı koşullarda aynı şekilde davranırlar; çıkarıcı olmadıklarını söylerleler ama düzenbazdırlar; kamusal kamusal iyilikten söz ederler ama yalnızca kendilerini düşünürler; (..) sadece lüks hırsına ve altın tutkusuna sahiptirler; parayı veren ilk kişiye kendilerini satmaya hazırdırlar.”

KADINLAR: Rousseau , kadınları sözleşmenin , dolayısıyla da yurttaşlık statüsünün dışında bırakır. Çünkü Rousseau , bir eşitlik düşünürü olmasına karşın paradoksal bir şekilde kadın-erkek eşitliğini benimser. Örneğin ona göre “ kadın hoşa gitme ve hükmedilmek için yaratıldığından ,erkeği kışkırtmak yerine onun hoşuna gitmelidir(..). arzuları ve gereksinimleri bakımından erkeğe bağımlı olan kadın, itaat etmek için yaratılmıştı.”

SOMUT HALKIN YA DA HERKESİN İRADESİ : “Herkesin iradesi ile genel irade arasında çoğu zaman büyük ayrım vardır ; genel irade yalnızca ortak çıkarı göz önünde tutar; herkesin iradesi ise özel çıkarı gözetir ve özel iradelerin toplamından başka bir şey değildir.”

**Her genel irade , söz konusu olan ülke için, o ülkenin halkı için geneldir. Daha açıkçası , yeryüzünde biçimsel olarak tek bir genel irade yoktur. Farklı halklar farklı koşullar içinde bulunduklarından , bunların genel iradeleri birbirinden farklıdır, hatta karşıtlık içindedir. Dolayısıyla , bir ülkedeki genel irade diğer ülkelere göre genel değil ama tekidir. Bunun bir anlamı da diğer toplum sözleşmesi kuramcılarında olduğu gibi, ülkeler arasında savaş ilişkilerinin sürüyor olmasıdır.

İNGİLTERE DEKİ SİYASAL TEMSİL SİSTEMİ: Rouseau, İngiltere hakkında mostequea den çok farklı bir yargı da bulunmaktadır: “İngiliz halkı kendini özgür sanıyorsa da aldanıyor, hem de pek çok ;bu halk, ancak parlamento üyelerini seçerken özgürdür. Üyeler seçilir seçilmez de İngiliz halkı köle olur; bu hiçtir artık o. Kısa süren özgürlük anlarında , özgürlüğünü o kadar kötüye kullanır ki ,onu yitirmeyi hak eder.”

EGEMENLİĞİN “SINIRI” :
Rouseau u deyişiyle , “egemen erk ,ne denli mutlak ,ne denli kutsal ,ne denli dokunulmaz olursa olsun , genel sözleşmelerin (toplum sözleşmesinin) sınırı aşamaz.” Dolayısıyla egemen, tüm yurttaşları özgür ve eşit kılıp ortak iyiliği sağlamakla koşullanmıştır. Bu bakımdan “egemen ,sırf egemen olmasından ötürü, ne olması gerekiyorsa her zaman odur.” Yani , yaratılış amacının dışına çıkamaz.

İRADE VE ERK :” İradeye [auctoritas’a] yasama gücü, erke [potestas’a ]de yürütme gücü denir.(..) Erk başkasına devredilebilir, ama irade devredilemez.”

DEMOKRATİK YÖNETİM YADA BİR HÜKÜMET BİÇİMİ OLARAK DEMOKRASİ: Rouseau “doğrudan demokrasi” olarak algıladığı bu düzende ,halkın yasma ve yürütmeyi kullanması nedeniyle genel konular ile özel konuların birbirine karışacağını ve böylece devletin çözülmeye gideceğini ileri sürer. Herhangi bir halkın bu iki erki birbirine karıştırmadan doğru bir şekide kullanması olanaksızdır. Dolayısıyla “ bir tanrılar halkı olsaydı demokrasiyle yönetilirdi. Böylesine yetkin bir yönetim insanların harcı değildir.”

ULUSAL EĞİTİM : “ Eğitim ruhlara öyle bir ulusal biçim vermeli ve insanların kanıları ile beğenilerini öylesine yönlendirmelidir ki herkes sevgiyle ,tutkuyla ,zorunlulukla vatansever olsun.” Kamusal eğitim sayesinde “çocukların birbirini kardeş olarak sevmeyi ,toplumun istediğinden başkasını istememeyi(…) öğreneceklerinden kuşku duymamız gerekir.”

SİYASAL BİRLİK :”Tüm hristiyan yazarlar içinde ,hem derdi hem de çareyi görüp kartalın iki başını birleştirmeyi ve sağlamayı önerme yürekliliğini gösteren tek kişi filozof hobbes olmuştur; bu siyasal birlik olmadan ne devlet iyice kurulabilir ne de hükümet.”

EŞİTLİK: “Eşitlik olmadan özgürlük olmaz “ diyen rouseau ya göre ,insanlar toplum sözleşmesi yoluyla hukuksal eşit olmuşlardır. Bu eşitlik, yasaların bütün yurttaşlar ayrım gözetmemesi ,böylece herkesin aynı yükümlülükler altına girip aynı haklardan yararlanması anlamında toplumsal eşitliktir ya da yurttaş eşitliğidir.

YASAM HAKKI : “Elbette gereğinde herkes yurdu uğruna savaşmalıdır ama artık kimsenin kendisi için savaşmasına gerek yoktur (…)Yurttaş ,yasanın kendisine ,içine atılmasını buyurduğu tehlikeyi tartışacak durumda değildir; prens [egemen] ,’devlet için çıkar yol senin ölmendir’ dediği zaman ölmek zorundadır. Çünkü o zamana kadar güvenlik içinde yaşadıysa bu koşul sayesinde yaşamıştır ve artık yaşamı ,yalnızca doğanın bir nimeti değil ,devletin koşullu bir armağanıdır.”

**Roseau ,toplum sözleşmesinden kaynaklandırdığı devlet düzenini çok soyut bir kurum şeklinde ortaya koymuştur. Böylece bir devletin pratik bir anlamının olabilmesinin, gerçekten işleyebilmesinin temel koşulu, bireylerin her bakımdan yurttaş haline getirilmesidir. Ancak o zaman herkes bir halka dönüşür ve halk egemenliğine dayanan bu devlet kurulup yaşatılabilir.

Soru:Mostequea, aydınlanma çağının bir düşünürü olmakla birlikte ,hangi görüşlerden ötürü Aydınlanma felsefesinden ayrılmaktadır ?
*Mosteque ,her ülkenin içinde bulunduğu koşulların ve bu koşullardan kaynaklanan ulusal ruhun o ülkenin yasalarını, dolayısıyla yönetim biçimini belirledğini ileri sürer. Dolayısıyla aydınlanmacılardan farklı olarak , zaman ve mekan içinde değişmeyen her ülkede olması gereken evrensel yasaları kabul etmez. Bu bağlamda , insanların akıllarını kullanıp kendi iradeleri doğrultusunda siyasal yapıyı değiştirmeleri düşüncesine karşı çıkar. Ayrıca aydınlanmanın ilerleme inancını da paylaşmaz. Son olarak, savunduğu gerek monarşide gerek güçler ayrımına dayanan siyasal düzende ,aydınlanmacılara ters düşerek soylulara önemli bir yer atfeder.

Soru :Mosteque nün güçler ayrımı olarak adlandırılan siyasal düzeni ,egemenlik kuramıyla bağdaşır mı?

*Güçler ayrımını içeren siyasal düzenin egemenlik kuramıyla bağdaşması söylenebilir. Çünkü egemenliğin olmazsa olmaz koşullu olan iktidarın ilkesi (auctotias) ile iktidarın kullanımının (potestas) aynı yerde birleşmesi ,bu düzende gerçekleşmemiştir. Sınırlanmış güçleri kullanan organlardan hiç biri mutlak bir iktidarla donanmış değildir. Buna karşılık montesque nun kuramında , egemenliğin 3 gücüde kapsayan devlette bulunduğu ileri sürülse bile ,bu egemenliğin sahibi yoktur. Ne kral, ne halk ne de herhangi bir toplumsal sınıf egemenidir. Egemenin bulunmadığı bir siyasal düzende egemenliği aramak boşuna olur.

Soru:Rouseau ile mostequea nın yaşadıkları XVIII.yy Avrupa toplumuna ,ilişkin çözümlemelerini karşılaştırnız?

*
Roueseua ile mosqueinun yaşadıkları XVIII.YY ayrupa toplumuna ilişkin çözümlemeleri ,ilk bakışta benzeşmektedir. Rouesau , tıpkı Mostequeau gibi ,uygar toplumun temelinde burjuvaziye özgü tutkuların yer aldığını belirtir. Fakat mostequeau farklılaşmak , zenginleşmek , yükselmek gibi tutkularla hareket edip salt kendi çıkarlarını düşünen insanlardan oluşan rekabetçi ve çoğulcu bir toplumsal yapı sayesinde özgürlüğün gerçekleştiğini ileri sürerken rouesau tam anlamıyla karşıt bir sonuca ulaşır. Ona göre ,insanlar arasındaki eşitsizliği körükleyen ve herkesi birbirine bağımlı kılarak kul-köle haline getiren uygar toplumdur.

Soru: Rousseau liberal bir düşünür olarak nitelendirilebilir mi?
*Rousseau , özgürlüğe büyük bir önem atfetmesine karşın liberal bir düşünür değildir. Liberalizmin savunduğu “bireycilik, kişisel irade ve çıkarlar ,devleti sınırlayan doğal haklar , rekabetçi ve çoğulcu toplum, minimal devlet” gibi değerleri birer kötülük olarak görür. Toplumcu bir yaklaşım sergileyerek ,bireysel iyiliğin ortak iyiliğe ,dolayısıyla ortak iyiliği belirleyen doğru bir siyasal toplum düzeninin varlığına bağlı olduğunu ileri sürer. Bu bağlamda ,liberalizmle bağdaşmayan önerilerinden bazıları şunlardır: Özel çıkarlar genel çıkara feda edilmelidir; toplumda dernekler ,siyasal partiler gibi genel iradeyi saptıracak birleşmeler olmamalıdır; özgürlükler ve haklar devlet tarafından belirlenmelidir; toplum vatanseverlik ve kardeşlik bağlarıyla bir bütün olarak inşa edilmelidir; eşitlik olabilecek en geniş anlamıyla gerçekleştirilmeli, örneğin herkesin herkesin küçük bir mülkiyeti olmalıdır; eğitim , kültür din alanları devlet tarafından düzenlenmelidir.

Soru:Aristokrat düşünürler, mutlak monarşiyi hangi tutumundan ötürü eleştirmişlerdir?

*Burjuvaları devletin yüksek kademelerine atadığı için

Soru:Hangisi montesqueau nun yasalara ilişkin görüşüdür?

*Yasalar ülkenin koşullarıyla ilişkilidir.

Soru:
Mostequeaya göre,” ticaretin arttığı , lüks tutkunun yaygınlaştığı ,herkesin birbiryle rekabet “ bir ülke de hangi yönetim biçimi bulunur yada bulunmalıdır?

*monarşi

Soru:Hangisi montesquea nın güçler ayrımı kuramının içerdiği düzenlemelerden biridir.

*
Yasamayı toplanmaya çağıran yürütmedir.

Soru:hangisi mostequea nun güçler ayrımı kuramının sonuçlarından biri değildir?

*avam kamarası sayesinde halkın egemenliği sağlanmıştır.

Soru:
hangisi Rousseau nun kitaplarından birisi değildir?

*yönetim üzerine iki inceleme

Soru:Rousseau ya göre hangisi, uygar toplumda yaşayan” toplumsal köle insanın” özelliklerinden değildir?

*bu insan , başkalarına merhamet duygusuyla yaklaşır

Soru:Rousseau un kuramının iki farklı halk anlayışına yol açmasının nedeni hangisidir?

*yöneten halk ile yönetilen halk ayrımı vardır.

Soru:önermelerden hangisi Rousseau nun devlet düzeni kapsamı içinde yer almaz?

*
siyasal partiler düzenin vazgeçilmez unsurlarıdır

Soru:toplumdaki özgürlükler ile haklara ilişkin önermelerden hangisi, Rousseau tarafından savunulmuştur?

*
özgürlükler ile haklar egemenin yasalarınca belirlenip sınırlanır


Sınavlarda Hepinize Başarılar Diliyoruz..
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst