Aöf Türk Dili -2- Dersi 8.Ünite Ders notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Türk Dili -2- Dersi 8.Ünite Ders notları

TÜRK DİLİNİN KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞU SORUNLAR

DİLİN SORUNU MU KONUŞURLARIN SORUNU MU?

Dilin söz varlığındaki sözcüklerin yanlış söylenmesi ve yazılması, yanlış anlamda kullanılması; olur olmaz her yerde yabancı kökenli sözcüklere, terimlere yer verilmesi; cümlede öğeler arasında uyumsuzluklar ve benzeri olumsuzluklar genellikle dilin sorunu olarak görülür.
Özellikle küresel etkilenmenin bir sonucu olarak yabancı kökenli sözcük ve terimlerin kullanım sıklığının artışı, bu yoğunluğun ticari hayatta kendisini daha da güçlü bir biçimde hissettirmesi dilde bir sorun olduğu düşüncesini uyandırır.
Kimi sözcüklerin yanlış söylenmesi ve yazılması, kimi sözcüklere yanlış anlamlar yüklenmesi; konuşma dilinde ve yazı dilinde cümledeki öğeler arasındaki uyumsuzlukların yol açtığı anlatım bozuklukları; her cümlede birkaç yabancı sözcüğe yer verilmesi, iş yerlerinde, ürünlerde yabancı adlar kullanılması Türkçenin bir sorunu olarak algılanır.
Kişilerin söz varlığının sınırlı hatta kısır olması da Türkçenin bir eksikliği gibi görülür.
Bu sorunlar Türkçeden kaynaklı sorunlar değildir. Türkçe gerek ses ve ses uyumları gerek biçim özellikleri ve sözcük türetme yeteneği gerek söz varlığı ve anlatım gücü ile yeryüzündeki her dil gibi kendisine yeten özelliklere ve iç zenginliğe sahiptir.
Türkçenin karşı karşıya kaldığı sorunların bir bölümü konuşurların yaşadığı sorunlardır.
Bilimde yaşanan gelişmelerle ortaya çıkan kavramları Türkçenin söz varlığıyla karşılamak yerine yabancı kökenli sözcük ve terimleri olduğu gibi kullanmak son yıllarda dilimizin karşı karşıya bulunduğu sorunlarda biri olarak görülmektedir.
Her geçen gün yeni buluşlarla, yeni uygulamalarla ve yeni kavramlarla birlikte yabancı dillerde yeni sözcükler ve terimler ortaya çıkarmaktadır. Bunları karşılayacak sözcük ve terimlerden Türkçenin mahrum kalması da doğru değildir. Sorunun çözümünde Türkçe köklerden yapım ekleri aracılığıyla sözcük ve terim türetme en doğru yol olarak görülmektedir.

SÖZCÜK VE TERİM TÜRETME

Eklemeli bir dil olan Türkçe de yeni sözcükler ve terimler sözcük köküne veya gövdesine getirilen ekler aracılığıyla türetilir. Türkçenin söz varlığının büyük bir bölümü bu yolla türetilmiş sözcüklerden oluşur.
Türetilmiş Ad: Adların, fiillerin köklerine veya gövdelerine getirilen yapım ekleriyle kurulmuş ad türünden sözcük. Örnek : başka, gözlük, konuk, sevgi, tuzlu, tütün, yolcu
Türemiş Fiil: Fiillerin, adların köklerine veya gövdelerine getirilen yapım ekleriyle kurulmuş fiil türünden sözcük. Örnek : adamak, ağarlamak, gezdirmek, iyileşmek, yürütmek…
Toplumla gelişen, değişen dil zamanla ortaya çıkan yeni kavramlar içinde yeni türetilen sözcüklerle gelişir, zenginleşir. Türkçenin söz varlığında yeni kavramlar, aygıtlar, araçlar için türetme yoluyla yakın zamanda önerilmiş sözcüklerde vardır. Örnek : bağlam, çalıştay, ikilem, iletişim, gezegen, sanal, sayaç, uydu, yalıtım, yansı, yerleşke, yüzey….
İki veya daha fazla sözcüğü Türkçenin söz dizimine uygun bir biçimde belirli yollarla bir araya getirip yeni yapılar oluşturmak da mümkündür. Birleşik sözcük olarak adlandırılan bu tür de sözcük ve terim türetmenin bir başka yoludur.
Birleşik sözcük türetmek yeni kavramlara ad olacak sözcükleri oluşturmada Türkçede sıkça başvurulan bir yol durumuna gelmiştir.
Birleşik yapıyı kuran sözcüklerin ilk hecelerini birleştirip sözcük türe az da olsa başvurulan yollardan biridir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılan sözcük arge dir.

Terimler

Dilin genel sözcüklerinin yanı sıra belirli uzmanlık alanlarının özel sözcükleri olan terimler de söz varlığının önemli bir bölümünü oluştururlar. Bir dilin bilim dili niteliğini kazanmasının koşullarından biri bilim terimlerine sahip olmasıdır. Eklemeli dil olmasıyla Türkçede türetme yeteneğinden yararlanılarak bilim, sanat, spor vb. alanlarda yeni terimler üretilebilir.
Türk dilinin ilk sözlüğü Divanü Lugati’t-Türk’te iktisat terimi olarak “rehin” için tutuğ, “alacak,borç” karşılığında alım, “ borçluyu borcunsan dolayı sorgulama” karşılığında alış; tıp terim olarak “neşter” karşılığında kanagun, belin iç yanındaki damar için özek sözlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Türk dilinin kaynaklarıyla bilinçli bir biçimde terim türetme yoluna giden ilk Türk Toplumu : Uygurlar dır.
Çeşitli bilim dallarında eserler ortaya koyan, başka dillerden çeviriler yapan Uygurlar, karşılaştıkları yabancı kökenli terimleri de ana dillerinden yararlanarak türettikleri terimlerle karşılaşmışlardır.
Zamanla Arapça ve Fransızcanın etkisinin artmasıyla Türkçe terimlerin kullanım sıklığı azalırken Arapça ve Farsça terimler kullanılır olmuştur.
terimler, öğretim dilini ve bilim dilini etkileyen önemli sorun haline gelmişti. Bir yandan edebiyat dili diğer yandan bilim ve öğretim dili öte yandan ise halkın konuşma dili gittikçe birbirinden ayrılmaya, farklı diller olarak gelişmeye başlamıştı. Özellikle bilim ve öğretim dilindeki anlaşılmaz terimler, bilgiye doğrudan ulaşmayı engelliyor, bilgiyi öğrenmeden önce ayrı bir öğretim dilini edinmeyi gerekli kılıyordu.
Türk Dil Kurumunun kurulmasıyla birlikte terimler sorunu da ele alınmıştır. Açık ve anlaşılır terimlerle öğretim yapmanın, bilgiye doğrudan ulaşmayı ve bilgiyi edinmeyi kolaylaştıracağı düşünülmüştür.
Bu amaçla ilk uygulama Atatürk’ün geometri terimleri üzerine yaptığı çalışma oldu. Atatürk yazdığı Geometri kitabında yeni türettiği ve tanımını verdiği; açı,açıortay,altıgen,beşgen,çap gibi yüz yirmi dokuz geometri terimini kullanarak Türkçe terimlerle öğretim ve bilim yapmanın önerdiği de gözler önüne sermiştir.
Bu ilk örnekten sonra Türk Dil Kurumunda yürütülen terim çalışmaları sonucunda bilim, sanat, spor dallarında sekseni aşkın terim sözlüğü yayımlandı


BİLİM DİLİ TÜRKÇE

Yeryüzünde 6,912 dil olmasına karşın bu dillerin hepsi öğretim dili olarak kullanılmakta, bütün dillerde radyo ve televizyon yayını bulunmamakta, gazete ve dergi çıkarılmamaktadır. Bunun nedenleri
• Dilleri konuşulduğu ülkelerdeki yasal durumları ve konumlarıdır.
• Dillerin bilim dili olma niteliğini taşıyıp taşımaması ile ilgilidir.

Bilim Dili : Bilimi oluşturan verilerin ve bilgilerin sözlü, yazılı, görsel, işitsel ve deneysel olarak işlenmesini, üretilmesini, geliştirilmesini, aktarılmasını sürekli bir biçimde sağlayan dillerdir.

Türkçenin bir dönem mekteplerde ve medreselerde, öğretim dili olarak kullanılmaması gibi bir olumsuzluk yaşanmıştır. Dil öğretimi denince Arapçanın, Farsçanın öğretiminin anlaşıldığı, öğretimin ise Arapça yapıldığı dönemler olmuştur. Modern anlamda tıp öğretiminin başlangıcında ise Batı diliyle, Fransızca ile öğretim yapılacaktır.
II. Mahmut, 1827’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahaneyi kurduğunda, tıp alanında Türkçe kaynak bulunmaması yüzünden Fransızca öğretim dili olarak kabul edilmiş ve Avrupa’dan Fransızca bilen doktorlar öğretim üyesi olarak getirilmiştir.
Abdulmecit döneminde kurulan devlet okullarında Arapça,Farsça ve Fransızcadan sonra Türkçeye de yer verilmeye başlandı.
Abdülaziz dönemimde ise bilim dili olarak Türkçenin de kullanılması istekleri gelmeye başlayınca ortaöğretimde ve meslek okullarında Türkçe de öğretim dili haline geldi. Ancak Türkçenin okullarda zorunlu ders haline getirilmesi II. Meşrutiyet (1908) ile birlikte gerçekleşecektir. Bu dönemde Türkçenin öğretimi için çeşitli düzeylerde pek çok dil bilgisi kitabı yazılmaya başlanır. Diğer ders kitaplarının Türkçe olarak yazılmaları da artmaya başlayınca Türkçenin bilim dili olmasının önündeki en önemli sorun ortaya çıkar ; Pek çok bilim dalında Arapça sözlerden türetilmiş terimler kullanılıyordu. Halkın doğrudan doğruya etkilendiği alan olan hukuktaki terimler ise çok zor anlaşılmaktaydı.
Cumhuriyet döneminde yapılan üniversite reformu (1933) ile Türkçenin bilim dili olarak gelişmesi uğrunda önemli kararlar uygulama alanına sokulmuştur. Üniversite reformu içerisinde doğrudan doğruya öğretim ve bilim konu alan hükümler dikkat çeker.
• Öğretim üyelerinin öğrencilere Türkçe ders malzemesi sağlamaya zorunluluğu getirilmiştir.
• Öğretim üyelerinin Türkçe kitaplar ve makaleler yazma zorunluluğu getirilmiştir. Bu hüküm, bilim Türkçe yapılması anlamına gelir.
• Yabancı uyruklu öğretim üyeleri Türkiye’de çalışmaya devam edeceklerse üç yıl içinde Türkçeyi öğrenmek zorundadırlar.
Bu uygulamalarla Türkçenin ilköğretimden yükseköğretime kadar bütün aşamalarda öğretim dili olarak yaygınlaşması ve yerleşmesi mümkün olduğu gibi bilimsel araştırmaların ve çalışmaların, bunlara dayalı yayınların dili de Türkçe olmuştur.

KÜRESEL ETKİLEŞİM

Sınırların ortadan kalkması, kitle iletişim araçlarının uydular aracılığıyla dünyanın her yerini kapsama alanlarına alması, sanal ortamda sınırsız erişim dünyadaki pek çok ülkeyi, kurumu, düşünceyi etkilediği gibi dilerlide etkilemiştir.
Son yıllarda ise sosyal medya diye adlandırılan toplumsal iletişim ortamı kullanılarak kitleler harekete geçirebilmekte, dünya siyasetine yön verebilmektedir.
Bütün bunlar, önce dili etkilemektedir. Düşünceler, görüşler dil aracığıyla biçimlenirken, aktarılırken yeni sözcükler ve söylemler de dillere geçmektedir.
Günümüzde en geçerli ve yaygın yabancı dil niteliğini kazanmış olan İngilizce, pek çok dili etkilemektedir. İngilizce sözcükler dillere geçmekte, onların söz varlığına yerleşmektedir.
Küresel etkilenmenin yalnızca İngilizcenin diğer dilleri etkilemesiyle kalmamıştır. Dünya dillerini etkileyen İngilizce, özellikle Amerikan İngilizcesi, İspanyolcada etkilenmektedir.
Türkiye ‘de dil etkileşimi yalnızca sözcük alımıyla sınırlı kalmamaktadır. Dil ve birlikte yaşam tarzları, ticari hayat, beslenme alışkanlıkları de etkilenmektedir.
Dildeki etkilenmenin bir başka boyutu da eğitim ve öğretim dilinin yabancılaştırılmasıdır. Türkçenin bilim dili olarak macerasında geçen yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte yabancı dille öğretimin yaygınlaşması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngilizcenin yaygınlık alanını gittikçe genişletmesi, uluslar arası bir iletişim diline olan gereksinim, Türkiye’de İngilizce öğrenmenin yanı sıra İngilizce ile öğretim yapılması yolunu açmıştır.

SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM BOZUKLUKLARI

Her dilin yazılı ve sözlü olarak kullanımında genel söyleyiş ve yazılışına aykırı biçimler görülebilir. Bunlar iyi bir dil öğrenimi görülmemesinden, yöresel kullanışlardan etkilenmekten, özensizlik ve dikkatsizlikten kaynaklanabilir.
Anlatım Bozukluğu : Sözcüklerin yanlış anlamda kullanılması, genel söyleyiş ve yazım biçimleri dışında yazılıp söylenmesi; cümlede öğeler arasında uyumsuzluk gibi olumsuzluklardır.

Kitle İletişim Araçlarında Türkçenin Kullanımı

Radyo ve Televizyon yayınlarının yaygınlaşması, dinleme ve izleme oranlarının yükselmesi Türkçe açısından olumlu ve yararlı bir gelişme olması gerekirken yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Söyleşi bozuklukları, cümle düşüklükleri, yanlış sözcük kullanma, Türkçenin söz varlığında bulunmayan yabancı sözcüklere yer verilme gibi olumsuzluklar radyo ve televizyon yayınlarında sınırsızca yapılınca bu yanlış toplumun özellikle de genç kuşakların diline yerleşmiştir. Yayımcılığın kısır bir söz varlığıyla yapılması ise başka bir sorundur.
Türkiye’de kitle iletişiminin kamu yayımcılığı tekelinde olduğu dönemlerde sunucuların ve yapımcıların seçiminde Türkçeyi doğru ve güzel konuşma, yazma niteliği aranırken 1990 yılında başlayan özel yayımcılıkta bu nitelik göz ardı edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da özel radyo ve televizyonlarda Türkçenin bir biçimde kullanıldığına, yabancı kökenli sözcüklere ve kaba sözlere ver verildiğine tanık olmuştur.


Sosyal Medyada Türkçenin Kullanımı

Sosyal Medya: Haberlerin, görüşlerin, düşüncelerin yayıldığı; ses ve görüntü dosyalarının paylaşıldığı bu yeni ortamdır.
Sınırlı sayıda harfin kullanılabildiği ortamlarda sözcüklerde üncü harfi yazmadan yalnızca ünsüzlerle yazışma, büyük harf ile ilgili kurallara aykırılık, sözcüklerin yazımında özensizlik gibi olumsuzluklar dikkat çekmektedir.

Sözlü Anlatım Bozuklukları

Türkçenin “yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi de yazılan bir dil” olduğu söylenir. Oysa bu yanlış bir bilgidir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılışla söyleyiş arasında ayrılıklar, değişiklikler bulunabilir. Bu durum yazı dilinin daha durağan, konuşma dilinin ise gelişmeye ve değişmeye açık olması sonucundadır.
Bir sözcüğün ölçünlü söylenişi, genel kabul görmüş, yaygınlaşmış biçimidir. Ancak bunun için de zamana gereksinim vardır. Ölçün dışı kullanımlar hemen kulağı tırmalar. Bununla birlikte sözcüklerin yazımlarında zamanla değişiklikler olduğu gibi söylenişlerinde de değişiklikler yaşanabilir.

Kısa Ünlülerin Uzun Söylenmesi

Ünlülerin kısa veya uzun olar söyleniş süreleri, sözcüklerde farklılık gösterir. Sözlü anlatımda ünlülerin söyleniş sürelerine dikkat etmek gerekir.

Uzun Ünlülerin Kısa Söylenmesi

Günümüz Türkçesinde birincil(asil) ünlü uzunluğuna sahip Türkçe sözcük bulunmamaktadır. Eski Türkçedeki birincil ünlü uzunlukları bugün kısalmış, birkaç sözcükte ise bu ses olayının izi kalmıştır. Uzun ünlü örnekler Türkçedeki alıntı sözcüklerdir. Alıntı sözcüklerde bulunan uzunluklar da Türkçede kimi zaman kısaltılmış kimi zaman da korunmuştur. Bu türden sözcüklerin ölçünlü Türkçedeki kullanımları esastır. Örneğin : vakıf ---- vakıf, varis ----- varis

İnce Söylenmesi Gereken Seslerin kalın Söylenmesi

Yeni Türk yazısında yalnızca bir “k“harfi vardır. Ancak söyleyişte birbirinden farklı iki “k” bulunmaktadır. Biri ince, diğeri ise kalındır. Türkçe kökenli sözcüklerde in “k” ile kalın ünlüler aynı hecede bulunmaz. Kalın “k” ise ince ünlülerle aynı hecede olmaz. Ancak alıntı sözcüklerde bu kurala uymayanlar söz konusudur. Örnek : hikaye sözünde “a” kalın olduğu halde “k” ince söylenir.
Alfabemizde bir “l” harfine karşılık söyleyişte ince ve kalın olmak üzere iki “l” vardır. Türkçe kökenli sözlerde, “y” ünsüzü yanında ince “l” kalın ünlülerle aynı hecede bulunabilir. Bu durum dışında Türkçe kökenli sözcüklerde kalın ünlülerle ince “l” aynı hecede bulunmaz. Alıntılarda durum farklıdır. Örnek : alkol sözünde “a” ve “o” kalın ünlü olduğu halde “l” incedir.

Kalın Söylenmesi Gereken Seslerin İnce Söylenmesi

Yeni Türk yazısındaki “k”, “g”, “l” söyleyişte kalın ve ince olmak üzere ikişer karşılıkları vardır. Figan, ikamet, rekabet, ıslah gibi sözcüklerde bulunan “g,”k”,”l” ünsüzleri kalın söylenmelidir.

Ses Düşmesi

Pek çok kişi, konuşmasında belli ek ve sözcüklerde kimi sesleri düşürmeyi alışkanlık haline gelmiştir. Eğitimsizlik dışında ses düşürmenin başlıca nedenleri; çabuk konuşmak ve yanlış söyleyişler örnek alınmaktadır.
En çok rastlanan ses düşmesi olayı, şimdiki zaman ekindeki r sesinin düşürülmesidir. Birinci ve ikinci kişilerde “r” nin düşmesi daha fazla kulak tırmalamaktadır. Ancak üçüncü kişilerde “r” yi düşürmemek gerekir. Örnek : seviyorum yerine seviyom, geliyorum yerine geliyom, gülüyorsun yerine gülüyon gibi

Ses Fazlalığı

Ses düşmesinin yanı sıra kimi zaman gereksiz ses fazlalıklarına rastlanır. Bunun başlıca nedeni yerel söyleyişlerin etkisidir. Batı kökenli sözcüklerde görülen fazlalıklar ise daha çok eğitimsizliğin sonucudur.
Örnek : komple yerine kompile , tekstil yerine teksitil, enflasyon yerine enfilasyon vb..

Ulama Eksikliği

Sonunda ünsüz bulunan sözcüklerde, başında ünlü bulunan sözcükler biz söz öbeği içinde arka arkaya geldiği zaman ulama yapılır. Ulama, konuşmada akıcılığı sağlayan bir unsurdur. Felç etti ---- felcetti vb..

“e” Ünsüzünün Açık Söylenmesi

Kimi sözcüklerin ilk hecelerindeki “e” sesinin zaman zaman gereğinden fazla açık söylendiği işitilir. Bu sözcüklerin kimilerinde “e” normaldir kimilerinde ise kapalı “e” olarak kullanılmaktadır.

Yumuşatılması Gereken Seslerin Sert Söylenmesi

Özel adlara gelen eklerin kesme işaretiyle ayrılması, sonunda sert ünsüzler bulunan sözcüklerde yanlış söyleyişe yol açabilmektedir. Örnek : Sinop’un --- Sinobun, Zonguldak’a – Zonguldağa

Hatalı Yumuşatma

Alıntılandığı dilde sert ünsüzle biten kimi sözcükler Türkçede de sert ünsüzlerle kullanılır. Ünlüyle başlayan ek alması durumunda da bu sesler yumuşamaz. Örnek kasedi değil kaseti, bloğunda değil blokunda


Yer Değiştirme

Kim sözcüklerde yanlış olarak seslerin yerleri değiştirilmektedir. Bu türden yanlışlarda ağız özelliklerinin ve alışkanlıklarının etkisi vardır. Örnek :”yanlız” değil yalnız, “yalnış” değil yanlış, “kibrit” değil kibrit.

Vurgu Yanlışları

Türkçede sözcüklerde vurgu genellikle son hecede bulunur. Vurguyu üzerilerinde bulunduran ekler olduğu gibi kendinden önceki heceye vurguyu atan ekler de vardır. Kimi sözcüklerde ise vurgu ilk hece üzerindedir. Konuşma sırasında yanlış hece üzerindeki vurgu, uyumu bozar, kulağı tırmalar, kimi zaman da anlam kaymasına yol açar.

Ses Uyumsuzluğu

Batı dillerinden geçme kakofoni karşılığında kullandığımız ses uyumsuzluğu da kimi zaman söyleyiş bozukluğuna yol açar. Kimi zaman dil, ses uyumsuzluğunu giderecek bir biçimde sözcüklerin yapısında değişiklik yapar.örnek : büyükcek yerine büyücek , küçükcük yerine küçücük, ufakcık yerine ufacık, yalınız yerine yalnız gibi

Yazım Yanlışları

Yazım, dilin yazıya yansıyan boyutudur. Sözcüklerin, özel adların, eklerin yazıya geçirilmesi sırasında kuralsızlık egemen olursa yazılı anlatım bozukluğuna yol açılacağı gibi yazının okunuşunda da sözlü anlatım bozukluklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Ülkemizde yazım kurallarını belirleme ve yazım kılavuzu hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiştir.
Yazım Kılavuzu : yazım kurallarının ve sözcüklerin, özel adların kısaltmaların bu kurala göre yazılış biçimlerini alfabetik bir sıra içerisinde veren, noktalama işaretlerinin kullanım alanlarını gösteren kaynak eserdir.

Sözcüklerin Yanlış Yazılması

Sözcüklerin yanlış yazılması anlatılmak istenilen düşüncenin, duygunun aktarılmasına engel olmuştur. Bir ses değişikliğiyle farklı anlamlara gelen iki sözcüğün birbiriyle karşılaştırılması yazım yanlışı olmanın da ötesinde anlam karmaşası ortaya çıkarır, yanlış anlamlara yol açar.
Sözcüklerin yanlış yazılmasının asıl nedeni bilgisizliktir. İnsanlar anlamını bilmediği, az kullandığı sözlerin yazımında yanlışlık yapabilir. Yazım kılavuzu ve sözlük kullanma alışkanlığı bulunmayan bir başka nedeni de dikkatsizlik ve aceleciliktir.

Eklerin Yanlış veya Eksik Yazılması

Türkçede sert ve yumuşak biçimleri bulunan eklerin sözcüklerle birleşmeleri kurallara bağlıdır. Sert ünsüzlerle biten sözcükler bu eklerin sert; ünlülerle veya yumuşak ünsüzlerle biten sözcükler ise bu eklerin yumuşak biçimleriyle birleşir. Kimi eklerin yanlış söylenişlerinin yazıya geçirilmesi de doğru değildir.
Kimi eklerin yanlış kullanılması, yüklemle durum eki almış öğenin bağdaşmaması, gereksiz iyelik ekine yer verme, eksik veya fazla ekleri işletme gibi hususlar anlatım bozukluğuna yol açmaktadır.

Düzeltme İşareti Eksikliği

Halk arasında şapka diye adlandırılan düzeltme işaretinin gerektiği yerde kullanılmaması bir yazım yanlışı olduğu gibi söyleyiş bozukluğuna da yol açan bir eksikliktir.

Kesme İşareti Eksikliği veya Yanlış Kullanımı

Kesme işareti, anlam karmaşasını önlemek üzere daha çok özel adlara getirilen hal ve iyelik eklerini ayırmakta kullanılır.
Kesme işareti, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri ayırmak için de kullanılır.

“ki” Bağlacının Yazımı
İki cümleyi birbirine bağlayan veya cümlede bir öğeyi açıklamak üzere kullanılan ki bağlacı sözcüklerden ayrı olarak yazılır.
Örnek : demek ki, ben ki, diyor ki vb…
Ayrı yazılan ki bağlacına karşın, aitlik anlamı taşıyan +ki eki ise bitişik yazılır.

“de,da” Bağlacının Yazımı
“Dahi,bile” anlamlarında kullanılmakta olan da,de bağlacı daima sözcüklerden ayrı yazılır. Bulunma durumu eki +da,+de/+ta,+te ile karıştırılması yüzünden yanlışlıkla bitişik yazıldığı görülür.
Ayrı yazılması gerektiren bitişik yazılması söyleyişte vurgu yanlışına da yol açar. Çünkü bağlaç da,de vurgusuzdur, vurguyu önündeki sözcüğe atar; bulunma durumu eki +da,+de/+ta,+te ise vurguludur ve vurguyu üzerine çeker.

Soru Ekinin Yazımı
Sözcüklerden ayrı olarak yazılması gereken mı, mi, mu, mü soru ekinin bitişik yazılması da sıkça karşılaşılan bir yazım yanlışıdır. Örnek : kaldımı yerine kaldı mı, olurmu yerine olur mu, vb ….

 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst