Açıköğretim Sosyal Psikoloji 2 Ders Notları/Ders Kitabı 4. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Açıköğretim Sosyal Psikoloji 2 Ders Notları/Ders Kitabı 4. Ünite

ÜNİTE – 4

ÖNYARGI

Duckitt önyargının, belirgin bir biçimde yirminci yüzyıla ait bir kavram olduğunu belirtmekte, yirminci yüzyıldan önce hem
bilimsel bir kavram olarak hem bir sosyal problem olarak algılanmadığını ifade etmektedir. 1920’lerden sonraki beş
dönem ise şöyle sıralanabilir:

1920’ler ve 30’lar: Beyazların hakimiyetine ve siyahlara yönelik yaygın önyargıya karşı çıkıldı. Önyargı, farklı olan
insanlara karşı irrasyonel ve haksız tepkiler olarak görüldü ve bu tepkilerin varlığı psikanalitik kuramla açıklanmaya
çalışıldı.

1940’lar ve 50’ler: Bu dönemde açıklanması gereken temel olgu Nazi ırk ideolojisi ve Yahudi soykırımıydı. Önyargı, antidemokratik ideolojilerde ve otoriteryen kişiliklerin patolojik ihtiyaçlarında kök salan bir olgu olarak görüldü.

1960’lar: ABD için asıl problem güneydeki kurumsallaşmış ırkçılıktı. Bu dönemde önyargı, ayrımcı sosyal yapıların sosyal
normlarında köklenmiş bir olgu olarak tarif edildi ve sosyokültürel açıklamalar yapıldı.

1970’ler: ABD’nin kuzeyindeki enformel ırkçılık ve ayrımcılık sorun olarak görüldüğünde, önyargı, gruplar arası
eşitsizlikleri sürdüren güçlü grupların çıkarlarının bir ifadesi olarak görüldü.

1980’ler ve 1990’lar: Bu dönemde, daha önceki sosyal politikalara karşın, insanların hakkında kalıp yargılar
geliştirmenin, önyargı ve ayrımcılığın inatçı bir biçimde varlığını sürdürdüğü tespit edildi. Ve bu koşullarda, önyargı,
evrensel bilişsel-güdüsel süreçler olan sosyal kategorizasyon ve sosyal kimliğin bir ifadesi olarak görüldü

Önyargının Tanımlanması: Sosyal psikolojide önyargı çeşitli biçimlerde tanımlanmaktadır. Örneğin, “bir sosyal grup
üyesi için, sadece o grup üyesi olması nedeniyle geliştirilen (genellikle olumsuz) tutum”dur. Ya da “belirli bir dışgrup
hakkında olumsuz, dogmatik kanaatlerdir” . Çağdaş sosyal psikologların yaptığı çeşitli önyargı tanımları dolaylı ya da
dolaysız olarak Gordon Allport’un 1954’te yayımlanan Önyargının Doğası adlı kitabında yaptığı tanımdan etkilenmiştir.
Allport için “etnik önyargı, hatalı ve esnek olmayan bir genellemeye dayanan antipatidir. Bu, hissedilen ya da ifade edilen
bir şeydir. Grubun bütününe ya da bir bireye o grubun üyesi olduğu için yöneltilir” Bu tanıma göre günümüzde sosyal
psikolojide ne kadar farklı tanımlanırsa tanımlansın, önyargı kavramının şu beş özelliği paylaştığı görülebilir:
1- Önyargı bir tutumdur.
2- Esnek olmayan bir genellemeye dayanır.
3- Önyargı peşin verilmiş bir hükümdür.
4- Değişime dirençli ve katıdır.
5- Önyargı kötüdür

KALIPYARGI: Kalıp yargıyı tarif eden çeşitli tanımlar birbirine çok benzerdir. “Bir kalıp yargı, bir sosyal grubun ve onun
üyelerinin zihinsel bir temsilidir”. “Kalıp yargılar, bir sosyal grubun üyeleri hakkında yaygın bir biçimde paylaşılan
genellemelerdir “ . “Önyargıyı muhafaza eden bilişsel çerçeve kalıp yargıdır. Bir kalıp yargı, bir grubun üyeleri hakkında,
sadece o grubun üyeleri olmaları nedeniyle sahip olunan bir dizi inanç ve beklentilerdir”.
Kalıp yargı terimi ilk defa 1922’de Lipmann tarafından kullanılmış ve “zihindeki resim” olarak tarif edilmişti. Günümüzde
sosyal psikolojide kalıp yargılar ağırlıklı olarak sosyal biliş yaklaşımı içinden çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, bir kalıp
yargı bir resimden daha fazla bir şeydir; bir kalıp yargı kendine ait zihinsel yaşamı olan bilişsel bir yapıdır. Kalıp yargı, bir
şema olarak sosyal algı ünitesinde tanımlanan ve pek çok özelliği olan diğer şemalara benzer.

Etnosentrizm: Üyesi olunan grubun (içgrubun) diğer bütün gruplardan üstün olduğuna ilişkin inançtır. Kalıp yargı: Belirli
bir sosyal grup hakkındaki bilgi ve inançlardan oluşan bilişsel çerçevelerdir.
Kalıp yargı ve önyargı arasındaki ilişkiye dair en etkili yaklaşımlardan biri Devine’in ayrışma (dissociation) modelidir. Bu
modele göre, toplumdaki grupların çoğuna ilişkin kalıp yargılarımız vardır ve toplumun üyeleri olarak bizler,
toplumsallaşma sürecinde tekrar tekrar bu kalıp yargılarla karşılaşarak, bu kalıp yargıların içsel, zihinsel bir temsilini
ediniriz.

AYRIMCILIK: Bir kişiye sadece grup üyeliğinden dolayı olumsuz (bazen olumlu) davranış gösterilmesidir. Daha kapsamlı
tanımlamak gerekirse “ayrımcılık, belirli bir grubun üyelerine, sadece o grubun üyesi oldukları için olumsuz (bazen de
olumlu) davranışlar gösterilmesidir.
Allport, önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru tırmanan beş basamak ayırt etmiştir : - Karşı olmayı ifade etme: Kişiler,
önyargı konusunda kendisi gibi düşünen diğerleriyle konuşur, antipatisini, düşmanca duygularını ifade eder. Bu önyargı
düzeyidir, diğerinin sözel olarak dışlanmasını içerir. - Uzak durma: Eğer önyargı daha yoğun ise birey hoşlanmadığı ya da
önyargılı olduğu kişi ve gruplarla bir arada olmaktan kaçınır. - Ayrımcılık: Kişi, önyargılı olduğu grupların iş, konut, eğitim,
sağlık gibi hizmetlerden yararlanmasına, politik haklarını kullanmasına karşıdır. Bu durum daha önce Güney Afrika’da
olduğu gibi kurumsallaşabilir. - Fiziksel Saldırı: Önyargılı olunan gruba yönelik şiddet ya da şiddet sayılabilecek saldırılar
olabilir.
Örneğin azınlık durumunda olanlara saldırma. Beyazların oturduğu semtte azınlık konumundaki siyahlara saldırılması,
herkesin yerlisi olduğu şehirde X şehrinden gelen ve azınlık olanlara saldırılması vb. Bu düzey hedef kişilerin hem
şahsına hem de malına yönelik şiddeti içerir. -Yok etme: Bu, yok etme düzeyidir. Linç olaylarını, katliam ve toplu kıyımı
(jenosid) içerir. Almanya’da II. Dünya Savaşı’nda yapılan Yahudi soykırımı, Sırp-Boşnak savaşında yapılan Srebrenitsa
katliamı gibi olaylar örnek olarak verilebilir.

ÖNYARGI KURAMLARI
Sosyal Biliş Yaklaşımı: Sosyal gruplar hakkında çok genel düşünmemiz yada düşüncelerimizin çok katı ya da hatalı
olması sosyal biliş yaklaşımının temelini oluşturur. 1970’lerden beri sosyal psikolojiye hakim olan bu yaklaşım, insan
zihnini, bilgisayardan esinlenerek bir bilgi işleme sistemi olarak görmektedir. Kalıpyargılar başlığında d a söz edildiği gibi
sosyal biliş yaklaşımı, sosyal dünyadan gelen çok miktarda algısal bilgiyle boğuştuğumuzu varsayar.
insanlar genellikle sosyal dünyayı iki farklı kategoriye bölerler: “biz” ve “onlar”. Diğer bir deyişle, sosyal kategorizasyon ,
diğer insanları ya içgruba (kategorizasyonu yapanın ait olduğu grup) ya da bir dışgruba (kategorizasyonu yapanın ait
olmadığı grup) ait olarak algılamaktır. Sosyal kategorizasyon pekçok boyutta gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında en çok
bilinenleri, cinsiyet, ırk, milliyet, din, yaş, meslek ve gelir durumudur.
Sosyal kategorizasyonla iki grup arası mesafe büyütülür; iki grubun üyeleri birbirinden tamamen farklı, aynı grubun üyeleri
ise benzer olarak algılanır.

Dışgrup Homojenliği: Dışgruplar içgruplardan daha homojen, yani birbirlerine daha benzer olarak algılanmaktadır.
Dışgruplar içgruba kıyasla daha az değişken ve daha az karmaşık olarak algılanmaktadır. Bu algısal düzeyde dışgrubun
olumsuzlanması demektir. Bunun aksi olan durumda ise kişi kendi grubunun üyelerini diğer gruplara göre daha
farklılaşmış yani daha heterojen olarak algılama eğilimindedir. içgrup üyeleri daha karmaşık ve birbirinden farklı özellikler e
sahip oldukları için bir kalıpyargı içine sokulamaz.

Hayalî ilişkisellik: Sosyal biliş yaklaşımına göre, önyargıya giden yolun ilk adımı olarak sosyal kategorizasyon, yukarıda
görüldüğü gibi insanları gruplara bölme, gruplar arasında farklılık yaratma ve dışgrup üyelerini aynılaştırma sürecidir. Bu
sürecin bir başka sonucu,hayalî ilişkisellik adı verilen olgudur. “Hayalî ilişkisellik, gözlemcilerin, gerçekte aralarında ilişki
bulunmayan iki olay arasında bir ilişki algılaması veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması” olarak tanımlanmıştır.
Günümüzde önyargı çalışmalarında sosyal biliş yaklaşımı çok yaygın bir biçimde kullanılsa da, bu yaklaşım çeşitli
açılardan eleştirilmektedir. ilk olarak, Wetherell ve Potter, sosyal biliş yaklaşımındaki birey algısını sorgular.
Özetle, sosyal biliş yaklaşımı, bütün insanların zihninin benzer biçimde işlediğini öne sürerek önyargılı düşünce ve
duyguları evrensel bir özellik haline getirmekte ve insan olmanın bir gereğimiş gibi sunmaktadır. Sosyal biliş yaklaşımı,
ikinci olarak sosyal ögeler ya da toplumu basit ve indirgemeci biçimde ele aldığı ger ekçesiyle eleştirilmektedir.

Otoriteryen Kişilik Kuramı: Sağduyuda, önyargı belirli türde kişiliklerin bir dışavurumu olarak görülür.
Önyargı bağlamında sözü edilen kişiler, genellikle, sürekli kendi ait olduğu gruba öncelik veren, diğer tüm dış grupları
reddeden, dış grup üyelerine düşmanca davranan, hoşgörüsü olmayan ve diğer taraftan kendi grubunda kendinden üstte
olanlara itaat eden kişilerdir. Toplumda böyle kişileri ayırt edebiliriz belki ama kimse kendisininbağnaz (güçlü önyargıları
olan kişi) olduğunu kabul etmez.
Otoriteryen kişilerin sadece bir azınlık grubuna değil, tüm azınlıklara güçlü önyargıları olan, bağnaz kişiler olduğu ortaya
çıkmıştır. Araştırmacılar bundan sonra belirli gruplara yönelik önyargıları hiç söz konusu etmeksizin, kişilerdeki otoriteryen
ve faşist eğilimleri belirlemek üzere F (Faşizm) ölçeği geliştirmişlerdir. F ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan
dokuz boyut mevcuttur.

Bunlar kısaca şöyle açıklanabilir:
1- Gelenekçilik (konvansiyonalizm): Geleneksel, orta sınıf değerlerine katı bağlılık.
2- Otoriteryen boyun eğme: Ait olunan grubun idealize edilmiş ahlaki otoritelerine yönelik, sorgulayıcı, boyun eğici tutum
3- Otoriteryen saldırganlık: Geleneksel değerleri çiğneyenleri ya da çiğnemek isteyenleri yakalamak için tetikte olma,
onları kınama, reddetme ve cezalandırma eğilimi.
4- Öznelci bakış karşıtlığı (Anti-intraception?): Öznel, yaratıcı, esnek düşünmeye karşı olma.
5- Boş inançlı ve kalıpyargılı olma: Bireyin, kaderinin mistik olarak belirlendiğine dair inançlara sahip ve katı kategorilerle
düşünme eğiliminde olması.
6- Güç ve “sertlik”: Sürekli baskı-boyun eğme, güçlü-zayıf, lider-takipçi boyutlarıyla düşünmek ve kaygı duymak, güçlü
kişilerle özdeşleşme, dayanıklılık ve sertlik konusunda abartılı bir iddia sahibi olma.
7- Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk): Genelleşmiş bir düşmanlık, insanları yerme ya da onlara iftira atma.
8- Yansıtma eğilimi: Dünyada olan bitenin vahşi ve tehlikeli olduğuna inanmaya yatkınlık; bilinçdışı çatışmaları dışarı
yansıtma.
9- Cinsellik: Cinsellikle ilgili faaliyetlere yönelik abartılı ilgi.

Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökeninin acımasız çocukluk deneyimlerinde yattığını ileri sürmüşlerdir.
Psikanalitik olarak ifade edilecek olursa, bu kişiler, çocukluklarında, bir tarafta aşırı idealleştirilmiş ve diğer tarafta aşırı olumsuzlukla dolu olan ikili bir dünya deneyimlemişlerdir. Bu yaklaşıma göre, katı ve fakat tutarsız aile disiplini, otoriteye
kolayca boyun eğmeyi öğrenen, fakat aynı zamanda kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmeye korkan çocuklar üretir.
Bu tür ebeveyn-çocuk etkileşimleri sonucu, çocukların bazıları kendilerinin kötü olduğuna inanarak ve babalarının
koyduğu standart ve beklentilere ulaşmak için çabalayarak mazoşist hale gelebilirler. Aynı zamanda da itaat etmenin
önemini öğrenirler.
Psikanalitik dilde, bu tür deneyimleri yaşayan çocuklar ebeveynlerinin, özellikle de babanın standartlarını içselleştirirler ve
güçlü ve cezalandırıcı bir süperego ya da bilinç geliştirirler. Gündelik dilde, bu, çocuğun kendini sürekli acımasızca sosyal
standartlara göre yargılaması anlamına gelir.
Adorno ve arkadaşları, faşist ideolojilerin tüm toplumlarda her zaman bulunabileceğini ifade ederler. Ama onlar için asıl
sorulması gereken, “başka zaman ve yerlerin aksine bazı zaman ve bazı yerlerde, insanlar için faşizmi çekici hale getiren
nedir?” sorusudur. Onlar, bu sorunun cevabını kişilik eğilimlerinde aramışlardır.

Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı
Adorno ve arkadaşlarının geliştirdikleri otoriteryen kişilik kuramına uzun süre ilgisiz kalınmıştır. Ancak, 1980’lerde
Altmeyer ile birlikte kurama yönelik ilgi tekrar canlanmıştır. Altemeyer, Adorno ve arkadaşlarının geliştirdiği F ölçeğini ve
bunun içerdiği dokuz boyutu eleştirir. Bunları n yöntemsel anlamda yüksek geçerliliğe sahip olmadıklarını ve görgül
araştırmalar tarafından çok az desteklendiğini belirtir. Bunun yerine, kendisi, otoriteryen kişilik için güvenilir bir biçimde
saptanabilecek sadece üç boyut olduğunu ileri sürer ve uzun yıllar bu üç boyutun varlığını göstermek için çalışır.

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları şunlardır:
1- Otoriteryen boyun eğme: Kişinin yaşadığı toplumdaki yerleşik ve meşru olarak algılanan otoritelere yüksek düzeyde
boyun eğme.
2- Otoriteryen saldırganlık: Çeşitli kişilere yöneltilmiş genel bir saldırganlık. Bu saldırganlık, yerleşik otoriteler tarafından
“izin verilmiş (onaylanmış)” bir saldırganlık olarak algılanır.
3- Konvansiyonalizm (gelenekçilik): toplumsal konvansiyonlara (geleneklere, kabul edilmiş kurallara) yüksek derecede
bağlılık. Bağlı olunan konvansiyonlar, toplum ve onun yerleşik otoriteleri tarafından kabul edilen (uygun görülen)
konvansiyonlar olarak algılanır.

Altemeyer’e göre, çocukların varolan otoriteryenizmleri farklı deneyimlerle azalıp yok olabilir. Azınlıklarla, geylerle,
(uyuşturucu) madde kullanıcılarıyla, radikallerle vb. (‘farklı’ olan ve otoriteryenizmi ölçen ölçeklerde hedef haline gelen
insanlarla) temas kurmuş ve bunun yanı sıra, ö zellikle de ergenlikte otoritelerin haksız davranışlarına maruz kalmış genç
insanlar daha az otoriteryen hale gelirler. “Dar çevreler”de yaşayanlar ve bu tür deneyim yaşamayanlar yüksek düzeyde
otoriteryen olarak yaşamlarına devam ederler. Altemeyer’in uzun yıllar boyunca yaptığı çalışmalar sonunda geliştirdiği
otoriteryenizm ölçeği, Adorno ve arkadaşlarının F ölçeğinin sahip olmadığı pek çok psikolojik ölçüm özelliklerine sahiptir
(yani daha güvenilir bir ölçüm aracıdır). Altemeyer’in ölçeğinden elde edilen puanlar, diğer çeşitli önyargı ölçümleriyle
güçlü ve olumlu bir korelasyon göstermektedir. Altemeyer, otoriteryenizmle sol kanatta politika yapanlar arasında bir
korelasyon bulamamıştır, bu yüzden, ölçeği, sağkanat otoriteryenizm ölçeği ve kuramı da, sağ-kanat otoriteryenizm
kuramı olarak bilinir
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst