Aöf İktisada Giriş -2- Ders Notları (5-8 Ünite)

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf İktisada Giriş -2- Ders Notları (5-8 Ünite)

5.ÜNİTE

PARA VE ENFLASYON

Mal ve hizmet alım satımlarında ya da borçların geri ödenmesinde ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklara para denir. Mal ve hizmet alışverişlerinde bir malın diğer bir mal veya hizmetle değiştirildiği sisteme takas (barter) sistemi denir.
Paranın değişim aracı olarak kullanılmadığı bir ekonomide mal ve hizmet değişimi için geçen zaman, emek ve çabaların toplamına işlem maliyetidenir.

Paranın Fonksiyonları:
1. Değişim Aracı Olarak Para: Bireyler herhangi bir mal satın aldığında bu mal karşılığında satıcıya para ödemesinde bulunur ve paranın alınan mal karşılığında satıcıya transferi paranın değişim aracı olarak kullanılmasını ifade eder.

2. Hesap Birimi Olarak Para: Para ekonomik değerin ölçülmesi için temel bir birimdir. Ülkemizde neredeyse bütün mal ve hizmet fiyatları, ücretleri, varlık değerleri alacak ve borçları Türk lirası cinsinden ifade edilir.

3. Değer Saklama Aracı Olarak Para: Ekonomik bir birim olarak bireyler cari gelirlerinin hepsini cari dönemde tüketmeyip,bir kısmını gelecekte kendileri tüketmek veya kendilerinden sonra gelecek kuşakların tüketmesi için tasarruf ederler. Yapılan bu tasarruflar ise birikmiş olarak kişiye atalarından kalan miraslarla birlikte o kişinin servetini oluşturur. Bireyler servetlerini ellerinde farklı reel ve finansal varlıkları tutarak elde ederler. Bu varlıklar; nakit, tahvil ve bono, hisse senedi, gayrimenkul, altın, banka hesabı vb.’dir. İnsanlar sonuçta servetlerinin bir kısmınıellerinde nakit yani para olarak tutarlar. Değer saklama aracı olarak para, serveti elde tutmanın bir yoludur.

Para dışı diğer varlıkların daha yüksek getiri sağlamalarına rağmen paranın değer saklama aracı olarak tutulmasının temel nedeni paranın işlemlerde en kolay mübadele aracına dönüşen yani en likit varlık olmasından kaynaklanır. Likidite parasal olmayan bir varlığın ödemelerde kullanılacak bir nakit (para) aracına dönüştürülmesindeki göreceli hız ve kolaylığı temsil eder.

Para Çeşitleri: Mal ve Fiyat Para
Para olarak kullanılmazsa dahi kendi başına bir değer taşıyan varlıkların değişim aracı olarak kullanılması durumunda bu varlıklara mal para denir. Mal paraya en iyi örnek altın ve gümüştür.
Para olarak tedavülde olan varlık eğer değerini, ödeme aracı olarak kullanılması ve aynı zamanda kabul edilmesini tamamen kanuni zorunluluktan alıyorsa ve para olmak dışında herhangi bir değeri yoksa o paraya fiyat para denir. Günümüzde kullandığımız paralar fiyat paraya örnektir.

PARA ARZI VE PARASAL BÜYÜKLÜKLER
M0: Dolaşımdaki para: Ticari bankalar dışındaki firmalar ve hane halkınınellerinde tuttukları madeni ve kâğıt paralardır.
M1: En dar kapsamlı resmi para ölçüsüdür. M1= Dolaşımdaki para(nakit) + Vadesiz mevduatlar + Seyahat çekleri
M2= M1 + Vadeli mevduatlar
M3= M2 + Kısa vadeli hazine bonoları + Finansman bonoları + Tasarruf bonoları

Para arzı (para tabanı) dolaşımdaki paraya ile bankaların merkez bankasındaki mevduatlarını içerir. Türkiye’de TCMB para arzının belirlenmesinden ve bankacılık sisteminin denetim ve kontrolünden sorumlu kurumdur. Para arzının belirlenmesi merkez bankalarının politikalarının yanı sıra, hane halklarının ve ticari bankaların ortak davranışlarının sonucu olarak oluşur.
%100 Rezerv Bankacılığı ve Para Arzı: Bankanın kabul ettiği mevduatlardan kredi veremeyip bütün mevduatların rezerv olarak tutulduğu sistemdir.

Bankaların Para Yaratması:
Kısmi Rezerv Bankacılığı: Bankaların kabul ettikleri mevduatların belli bir oranını rezerv olarak
kasalarında tutup geri kalan kısmını kredi olarak talep edenlere verdiği sistemdir.
Merkez bankaları genellikle sistem içindeki bankaların kabul ettikleri mevduatlar için kasalarında tutmak zorunda oldukları bir minimum rezerv oranı belirler ve bu orana ise zorunlu rezerv oranı adı verilir. Bankaların merkez bankasının belirlemiş olduğu zorunlu rezervler haricinde ellerinde tutmuş oldukları rezervlere ise atıl (gönüllü olarak tutulan) rezervlerdenir.

Para Yaratma Süreci ve Para Çarpanı: Ticari bankaların her bir TL’lık rezervden yaratmış olduğu para miktarına para çarpanı denir. Zorunlu rezerv oranı arttıkça bankaların verebilecekleri kredi miktarı azalır ve para çarpanının düşmesi sonucu yaratılacak para miktarı azalır. %100 rezerv bankacılığının olduğu bir sistemde para çarpanı bire eşittir ve bu durumda kredi açılması söz konusu olmadığından para yaratımı mümkün değildir.
*%100 rezerv bankacılığı olan bir ekonomide kısmi rezerv bankacılığına geçilmesi para arzını arttırır.

PARA POLİTİKASI ARAÇLARI

Açık Piyasa İşlemleri: Merkez Bankası’nın piyasadan hazine tahvili ve bonoları gibi finansal varlıkları alıp satması işlemleridir.
Merkez bankasının para arzını artırmak için halktan (piyasadan) devlet tahvil ve bonolarını alırken parayı kullanmasına açık piyasa alımları denir. Merkez bankasının para arzını azaltmak için halka (piyasaya) devlet tahvil ve bonolarını satarken parayı kullanmasına açık piyasa satışları denir.

Zorunlu Rezerv (Karşılık) Oranı Politikası: Eğer merkez bankası para arzını artırmak istiyorsa, zorunlu rezerv (karşılık) oranını azaltır ve bu suretle bankaların mevduatlarından verebileceği kredi oranını artırarak para çarpanını büyültür. Bu ise para arzının artışına sebep olur. Para arzının azaltılması isteniyorsa, bu durumda da merkez bankası rezerv oranınıartırır.

Reeskont Oranı Politikası: Reeskont oranı merkez bankasının sistem içindeki bankalara kredi açmak için kullanmış olduğu ve piyasa faizine göre daha düşük veya daha yüksek olabilen faiz politikası aracıdır. Eğer merkez bankası para arzının azaltılmasını amaçlıyorsa, reeskont faiz oranını artırarak bankaların kendisinden kredi kullanmasını zorlaştırır. Tam tersine piyasalarda likiditeyi artırmak istiyorsa, bu durumda da bu faiz oranını düşürerek bankaların kendisinden ucuz kredi kullanmasını ve sonuçta da daha fazla piyasaya kredi açarak para arzını artırmalarını teşvik eder.
*Reeskont:Ticari bankaların, iskonto ettikleri bir senedi likidite sağlamak amacıyla yeninden iskonto ettirmelerine reeskont denir.

PORTFÖY DAĞILIMI VE VARLIKLARIN TALEBİ

Servet sahibinin elinde tuttuğu farklı varlık demetine portföy, kişilerin hangi varlıkları ve bu varlıklardan hangi oranlarda ellerinde bulunduracakları kararına ise portföy dağılım kararı denir.

Varlık Talebini (Kişilerin portföy dağılım kararlarını) Belirleyen Faktörler:
Beklenen getiri
Risk
Likidite
Vade
Para talebi servet sahibinin servetinin ne kadarlık kısmını elinde parasal varlıklar olarak (nakit, vadesiz tasarruf ve seyahat çeki) bulundurduğunu ifade eder.

*Para talebini etkileyen faktörler:
Fiyatlar Genel Düzeyi
Reel Gelir
Faiz Oranları
Beklenen enflasyon
Parasal varlıkların nominal getirisi (nominal faiz)
Servet
Risk
Parasal olmayan varlıkların likiditesi
Ödeme teknolojilerindeki gelişmişlik düzeyi

Gelirdeki %1’lik bir artışın reel para talebinde % kaçlık artışa sebep olacağını gösteren katsayıya para talebinin gelir esnekliği denir. Faiz oranındaki %1’lik bir artışın para talebinde % kaçlık azalmaya sebep olacağını ise para talebinin faiz esnekliği gösterir.

PARA PİYASASINDA DENGE

Reel para arzının fiyatlar genel düzeyinin sabit olduğu durumda merkez bankası tarafından belirlendiği varsayımı altında reel paraarzı fonksiyonu yatay eksenine dikey çizilmiştir. Reel para talebi negatif eğimlidir çünkü faiz oranlarıyla talep edilen reel parasal balanslar arasında ters yönlü ilişki vardır.

6.ÜNİTE

DIŞA KAPALI VE DIŞA AÇIK EKONOMİDE DENGE


Reel gelir, belirli bir dönemde nominal gelirin ilgili dönemin fiyat endeksine bölünmesi ile elde edilir.
Maliye Politikası: Devletin kamu harcamaları ve vergileri kullanarak ekonomik faaliyetleri yönettiği politikalara denir.

DENGE GELİR DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ: TOPLAM GELİR-TOPLAM HARCAMA YAKLAŞIMI
Bir ekonomide makroekonomik denge için gelir (Y) ve toplam harcamaların (AE) birbirine eşit olması gerekir.
1. Kamunun Yer Almadığı Dışa Kapalı Ekonomide Denge Gelir Düzeyinin Belirlenmesi
R = C + ƒI ve Y= AE ⇒ AE= C + ƒI
Örnek: Kamunun yer almadığı dışa kapalı bir ekonomide tüketim fonksiyonu C=150+0,5Y ve planlanan yatırımların 50 birim olması durumunda denge gelir düzeyini hesaplayınız.

Kamunun Yer Almadığı Dışa Kapalı Ekonomide Çarpan: Çarpan, bir ekonomide reel toplam çıktının denge düzeyindeki değişiminin, dışsal değişkendeki değişime oranı olarak tanımlanır. Dışsal değişken, ekonomideki değişimlerden bağımsız olan değişkendir.

Örnek: Kamunun yer almadığı dışa kapalı bir ekonomide marjinal tüketim eğilimi 0,8 ve yatırımlardaki artış 20 birim ise, dengenin sağlanabilmesi için gelirdeki artış ne olmalıdır?

*Örnek: Kamunun yer almadığı dışa kapalı bir ekonomide tüketim harcamaları fonksiyonu C= 120 + 0,6Y ve planlanmış otonom yatırım harcamaları 80 birimdir. Bu ekonomide otonom yatırımlar 20 birim artarsa, denge toplam gelir düzeyi kaç birim artar?

2. Kamunun Yer Aldığı Dışa Kapalı Ekonomide Denge Gelir Düzeyinin Belirlenmesi
Kamunun ekonomi üzerindeki maliye politikaları etkinliklerini iki ana başlıkta incelenmektedir: Kamu harcamaları (G) ve net vergi gelirleri (T).

Devlet çeşitli işlerin yürüyebilmesi için kırtasiye malzemeleri, gıda maddeleri, giyim eşyaları, mobilya vb. gibi nihai tüketim
harcamaları yapar, görevlendirdiği personeline (memur ve işçi) ücret öder, alt yapı (baraj, yol, havaalanı vb.) oluşturmak için yatırım yapar. Bunlar kamunun cari ve yatırım harcamalarıdır. Bunun yanında devlet, ulusal gelirde bir mal ve hizmet karşılığı olmaksızın da bazı kesimlere ödemelerde bulunur. Örneğin işsizler için işsizlik ödeneği, emeklilerin maaşları vb. gibi. Bu tür giderlere de transfer harcamaları (TR)diyoruz. Devlet tüm giderlerini karşılamak için çeşitli bütçe gelirleri elde eder. Kamunun en önemli gelir kaynaklarından birisi vergilerdir (TA).
Hane halklarının devlete yaptığı vergi ödemesi ile devletten aldığı transfer ödeneklerini dikkate alırsak, harcanabilir gelire (YD) ulaşırız:
YD= Y-T ve Net vergi gelirleri: T=TA-TR olur.
Y=AE ⇒ Y= C+I+G
⇒ AE=C+I+G
⇒ AE=C+cYD+I+G
⇒AE=C+c(Y-T)+I+G

Kamu Harcamaları Çarpanı
Örnek: MPC= 0,8 iken, kamu harcamalarının 100 birimden 120 birime yükselmesi durumunda dengenin yeniden sağlanabilmesi için gelirdeki artış ne kadar olmalıdır?

Vergi Çarpanı
‡Örnek: MPC= 0,8 ise vergi çarpanını hesaplayın.
Not:Kamu harcamaları çarpanı > Vergi çarpanı.

Denk Bütçe Çarpanı: Hükümet toplam gelir düzeyini bütçe açığına yol açmadan artırmak istediğinde, kamu harcamaları artışına eşdeğer miktarda vergiyi artırmalıdır. Bu durumda çarpana, denk bütçe çarpanı adını veriyoruz. Kamunun yer aldığı dışa kapalı basit ekonomi modelinde denk bütçe çarpanı 1’e eşittir.

3. Dışa Açık Ekonomide Denge Gelir Düzeyinin Belirlenmesi

Bir ülkenin, yurtdışıyla yaptığı mal-hizmet alım ve satımları (ithalat, ihracat), turizmden elde edilen gelirler, sermaye akımları gibi yurtdışıyla gerçekleştirdiği iktisadi işlemleri, ödemeler bilançosu ( ödemeler dengesi) adını verdiğimiz bir muhasebe kaydıyla kayıt altında tutulur. Ödemeler bilançosu aynı zamanda ülkenin döviz arz ve talebi hakkında da bilgi sağlar.Ödemeler bilançosu içinde yer alan işlemler çift kayıt sistemiyle kaydedilir.
Ödemeler dengesi iki ana kalemden oluşur: Cari işlemler dengesi ve sermaye ve finans işlemleri dengesi. Cari işlemler hesabındaki her hareket (+ ya da –), karşılığında ters yönde sermaye ve finans hesapları kalemine kaydedilir.

a. Cari işlemler hesabı: Dört alt kalemden oluşmaktadır. Bunlar:
- İhracat (X) ve ithalat(M):İhracat (dışsatım), yurtdışına mal satılmasıdır vedolayısıyla ülkeye döviz kazandırıcı bir işlemdir.Ülkeye döviz kazandıran işlemler bilançoya (+) olarak işlenir (alacak kaydı). Bu nedenle ihracat geliri, ödemeler bilançosunun cari işlemler hesabına (+) olarak kaydedilir. İthalat (dış alım) ise yurtdışından mal alınması olduğundan, ülkeden yurtdışına doğru bir döviz çıkışı anlamına gelir ve bu nedenle cari işlemler hesabına (–) olarak kaydedilir (borç kaydı).

-Hizmet alım ve satımları: Ülkeye döviz kazandıran hizmet ihracatı (+), ülked en döviz çıkışına neden olan hizmet ithalatı (–) olarak kaydedilir.
Bir ülkenin mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki farka dış ticaret dengesi adını veriyoruz. Eğer ihracat ithalattan büyükse (X > M ya da X – M > 0), ülkenin dış ticaret fazlası vardır

-Yatırımdır (varlık satın alınması):Yurtdışından satın aldığınız varlıkların sağladığı kar, rant, faiz gibi döviz kazandırıcı işlemler, cari işlemler hesabına (+) olarak kaydedilir. Yabancı bir ülkenin yurtiçinden elde ettiği kâr, rant, faiz gelirleri ise döviz giderine neden olacağından, (–) olarak kaydedilir.

-Transferler:Bunlar karşılıksız olarak, tek yanlı döviz akımınıifade ederler. Örneğin Almanya’da çalışanların, Türkiye’deki ailelerine para göndermeleri bir transfer işlemidir ve bu nedenle Türkiye’nin cari işlemler hesabına (+), Almanya’nın cari işlemler hesabına ise (–) olarak kaydedilir.

b. Sermaye ve Finans hesabı:Cari işlemler hesabına karşılık olarak denkleştirici bir görevi yerine getirir. Eğer bir istatistiki ya da ölçme hatası yoksa esnek döviz kuru sistemi altında her cari işlemin karşılığı sermaye ve finans hesabındaki bir hareketle (kayıtla) denkleşir. Dolayısıyla bu iki ana kalemin toplamı sıfır olur.
Not: Bir firma bilançosuyla, ödemeler bilançosu aynı değildir. Firma bilançosu, belirli bir anda firmanın stoklarını (varlıklarını); buna karşın ödemeler bilançosu, bir ülkenin belirli bir dönem boyunca yurtdışıyla gerçekleştirdiği iktisadi akımları gösterir.

Net İhracat(NX): Bir ekonomide toplam ihracattan (X) toplam ithalatın (M) çıkarılmasıyla elde edilen değerdir.
Kamunun yer aldığı dışa açık ekonomide denge gelir düzeyinin sağlanması için şu eşitlik sağlanmalıdır:
Y= AE →*Toplam harcama fonksiyonu: AE = C + I + G + NX
Dışa Açık Ekonomide Çarpan:
MPM (m ) : Marjinal ithalat eğilimi

Örnek: İhracat 80 birimden 100 birime çıkmıştır. MPC= 0,8 ve MPM=0,2 ise çarpan değerini ve denge gelir düzeyindeki değişikliği hesaplayın.

Toplam Talep (AD) ve Toplam Harcamalar Arasındaki İlişki
Ekonomide yeterince toplam harcamanın gerçekleşmemesi nedeniyle, denge toplam gelir düzeyinin, potansiyel GSYH düzeyinin altında kaldığı durumda durgunluğa (resesyona)neden olan bir açık oluşur.
Keynes 1929 ekonomik bunalımında gerçekleşen denge toplam gelir düzeyinin, potansiyel GSYH’nın altında kalması olgusu üzerine 1936’da bazı yaklaşımlar geliştirmiştir.

Durgunluğun giderilerek ekonominin potansiyel GSYH düzeyine (tam istihdam düzeyine) ulaşabilmesi için, toplam harcamaların yükseltilmesi gerekir. Keynesgil yaklaşımlara göre toplam harcamanın yükseltilmesi, hükümetin kamu harcamalarını artıran bir genişleyici maliye politikası ile daha rahat gerçekleştirilebilir.
Denge toplam reel gelir düzeyinin potansiyel GSYH’den daha büyük olması enflasyonaneden olan bir açık yaratır. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinde görülen süreğen artışlardır.

Para Politikasının Toplam Harcamalara Etkisi: Para politikasının toplam harcamaları etkileyebileceği önemli araçlardan biri faiz oranıdır.
Merkez Bankasının genişletici (para arzının artırılması) bir para politikası izlemesi durumunda faiz oranları düşer. Düşen faiz oranları, yatırım harcamalarının ve dolayısıyla toplam harcamaların artmasına neden olur. Daraltıcı ( para arzının azaltılması) para politikasında ise tersi yönde gelişmeler olur.

Göreli Dış Ticaret Fiyatlarındaki Değişme ve Döviz Kurları
Esnek döviz kuru sistemindedöviz fiyatları, serbestçe işleyen döviz piyasasındaki arz ve talep dengesiyle belirlenir. Para yetkilileri ya da hükümet bu sistemde döviz piyasasına müdahalelerde bulunmaz. Döviz arz ve talebindeki değişimlerin etkisiyle döviz fiyatlarının yükselmesine dövizin değer yitirmesi, düşmesine de dövizin değer kazanması diyoruz.
*Esnek döviz sisteminin uygulandığı dışa açık bir ekonomide net dış ticaret artışı döviz kurunun değerini artırır.

Sabit döviz kuru sisteminde Para yetkilileri ya da hükümet döviz fiyatlarını doğrudan belirler. Bu nedenle ekonomide serbestçe işleyen bir döviz piyasası yoktur. Para yetkilileri ya da hükümetin döviz fiyatını artırmasına devalüasyon (döviz kurunun değerini düşürme), düşürmesine de revalüasyon (döviz kurunun değerini yükseltme) diyoruz.
Not: Ödemeler bilançosu açık veren bir ekonomi, bu açığı kapatmak için devalüasyon uygulayacaktır. Devalüasyon uygulayan bir ekonomide: TL’nin değeri düşer, ihracat ucuzladığı için artar, ithalat ise pahalı hale geleceği için azalır. Böylece döviz çıkışından çok döviz girişi olacağından açık kapanır.
Gözetimli döviz kuru sistemindepara yetkilileri döviz kuru piyasasının sınırlı bir esneklikle çalışmasına izin verirler. Saptadıkları alt ve üst bantlar arasında döviz kurunun piyasa tarafından oluşumuna izin verirler, bu bantların dışına çıkılması durumlarında piyasaya döviz sürerek-çekerek müdahalelerde bulunurlar.

DENGE GELİR DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ: TASARRUF-YATIRIM EŞİTLİĞİ YAKLAŞIMI

Enjeksiyon:Toplam gelir, yurtiçinde üretilmiş olan mallara doğrudan harcanan kısmıdır. Yani yurtiçinde ya da yurtdışında elde edilmiş olan toplam gelir, doğrudan harcama biçiminde ekonomiye enjekte edilmekte, yani harcama döngüsüne katılmaktadır. Dört ana harcama (enjeksiyon) kalemi şöyledir: Tüketim (C), yatırım (I), kamu harcamaları (G) ve ihracat(X).

Sızıntı: Toplam gelirin yurtiçinde üretilen mallara harcanmayan kısmıdır. Bu tür gelir kullanımları nedeniyle gelirin bir kısmı harcama döngüsünün dışına kaydırılmaktadır. Tasarruflar (S), devlete ödenen net vergi (T) ve ithalat (M).
Denge halindeki bir ekonomide toplam sızıntılar toplam enjeksiyonlara eşittir. Ekonomide dengesizlik durumu varsa, sızıntılar enjeksiyonlardan ya büyük ya da küçüktür.

Kamunun Yer Almadığı Dışa Kapalı Ekonomide Denge Gelir Düzeyinin Belirlenmesi: S=I

Tasarruf paradoksu:Bir ekonomide hane halklarının, gelir düzeyinde herhangi bir değişme olmaksızın, daha fazla tasarrufta bulunmak istemeleri durumudur.

Tasarruf-Yatırım Eşitliği Yaklaşımına Kamu Kesiminin Eklenmesi: S + T = I + G
Eşitliğin sol yanı (S+T) sızıntılar, sağ yanı da (I+G) enjeksiyonlar toplamıdır.
Bu eşitliği şöyle de yazabiliriz: S – I = G – T
Bu biçimdeki eşitliğin sol yanı kapalı ekonominin tasarruf yatırım dengesini, sağ yanı kamunun bütçe dengesini göstermektedir.

Dışa Açık Ekonomide Denge Gelir Düzeyinin Belirlenmesi: S + T + M = I + G + X
Eşitliğin sol yanı (S+T+M) sızıntılar, sağ yanı da (I+G+X) enjeksiyonlar toplamıdır. Eşitliği şu biçimde de ifade edebiliriz:
S – I = (G – T)+(X – M)
İkiz açıklar, bütçe açığı (G-T) ve dış ticaret açığının (X-M) birlikte görülmesi durumudur ve özellikle 1980’lerden itibaren çoğu ülkenin yaşadığı kronik bir soruna dönüşmüştür.
İkiz açıklar durumunda (hem devlet bütçesi açığınınhem de dış ticaret açığının aynı anda gerçekleşmesi), açıkların finanse edilebilmesi için ülke daha çok yurtdışı finansmana ihtiyaç duyar

7.ÜNİTE

TOPLAM TALEP (AD)- TOPLAM ARZ (AS) MODELİ

TOPLAM TALEP
Toplam talep,belirli bir zaman dönemi boyunca ekonomideki tüm nihai mal ve hizmetler için yapılan harcamaların toplamıdır.
AD=C+I+G+NX
C: Özel Kesim Tüketim Harcamaları, I: Özel Kesim Yatırım Harcamaları, G: Kamu (Devlet) Harcamaları, NX: Net

İhracat
*Toplam talep eğrisi, farklı fiyatlardan talep edilen nihai mal ve hizmetlerin toplam miktarı ile bu fiyatlar arasındaki ilişkiyi gösterir.
Toplam Talep Eğrisinin Negatif Eğimli Olma Nedenleri
1. Servet etkisi: Tüketim ve fiyat seviyesi arasındaki bir ilişkidir. Fiyat seviyesinde meydana gelen bir düşüş, tüketicilerin daha zengin hissetmelerine yol açacaktır. Bu da tüketicileri daha fazla tüketmeye yöneltecektir. Tüketim harcamalarının artması, mal ve hizmetlere olan talebin artması anlamına gelir.

2. Faiz Oranı Etkisi:Fiyat düzeyi ve yatırım arasındaki bir ilişkidir. Daha düşük fiyat seviyesi daha düşük faiz oranı anlamına gelir.
Bu da yatırım malları için daha fazla harcamayı getirir. Yatırım harcamalarında meydana gelen bu artıştoplam talepte bir başka artış nedeni olacaktır.

3. Döviz Kuru Etkisi: Fiyat düzeyi ve net ihracat (NX) arasındaki bir ilişkidir. Türkiye’de fiyatlar geneldüzeyinde bir düşüşün faiz oranında bir düşüş anlamına gelir. Dünyaya kıyaslaTürkiye’de meydana gelecek faiz oranı düşüşü de Türk Lirası’nın diğer ülke para birimlerine göre değer kaybetmesi sonucunu getirecektir. Türk Lirası’nın değer kaybı Türkiye’nin net ihracat rakamlarını olumlu yönde destekleyecektir. Net ihracattaki bu artış yine toplam talebin miktarında artış anlamı taşıyacaktır.

*Toplam Talep Eğrisini Kaydıran Unsurlar:
Toplam talep belirleyicileri, tüketim, yatırım, kamu ve net ihracat harcamalarıdır. Bu belirleyicilerden birindeki değişim, toplam talep eğrisinde kaymaya yol açar.
-Beklentiler: Hane halkları gelecekteki gelirinde artış bekliyorsa daha az tasarruf edip daha çok tüketim yapacaktır. Bu da toplam talebin artmasına yol açacaktır. Bu hareket kendisini toplam talep eğrisinin sağa kayması şeklinde gösterir.

-Yabancı gelirleri ve döviz kuru: Ulusal para biriminin diğer ülkelerin para birimleri karşısında değer yitirmesi durumunda döviz kuru yükseldi diye kabul edilir. Yükselen döviz kuru, yerli ürünlerin diğer ülkeler için daha ucuz olduğu anlamını taşır. Bu durumda yabancılar yerli ürünlere olan taleplerini arttıracaklardır. Bu da ilgili ülke için ihracatın artması demektir. Artan ihracat, artan toplam talebi işaret eder. Bu durumda AD eğrisi sağa doğru kayar. Dış dünyanın reel gelirlerindeki artış ta ihracat için artan talebi beraberinde getirecektir. Dış dünyanın yerli mallara olan talebinin artması toplam talebi arttıracak ve toplam talep eğrisini sağa doğru
kaydıracaktır.

-Vergiler ve transfer harcamaları: Kamu harcamalarının artırılması toplam talebi artıracaktır. Bu durumda toplam talep eğrisi sağa kayar. Devlet vergi oranlarını azaltmaya karar verirse, hane halklarının harcanabilir geliri artacaktır. Bu reel gelir artışı talep artışına yol açar. Toplam talep artar ve AD eğrisi sağa kayar. Devletin transfer harcamalarını arttırması da benzer sonucu doğurur. Transfer harcamalar için en akılda kalıcı örnek emeklilere ödenen aylık ücretlerdir. Bu ücretlerde bir artış, toplam talebi arttıracaktır.

-Faiz oranı: Merkez bankalarının ekonomideki para miktarını arttırmaları, faiz oranlarını düşürecektir. Faiz oranlarındaki düşüş borçlanma maliyetlerinde bir hafifleme anlamına gelir. Borçlanarak yatırım harcamasında bulunacak girişimciler için faiz oranlarındaki düşüş bir fırsat olur. Böylece bol para, düşük faize, düşük faiz de daha çok yatırım harcamasına sebebiyet verir. Yatırımlardaki bu artış toplam talebi arttırır ve AD eğrisi sağa kayar.
Toplam talebi arttıran kaynaklarda (C, I, G, NX gibi harcama kalemlerinde artış) bir değişim sonucunda toplam talep (AD) eğrisinde sağa doğru bir kayma olur.
Not:Toplam talep eğrisinin sağa doğru kayması ile milli gelir düzeyi artar ve işsizlik oranı azalır.
Not: Toplam harcamalarda artış toplam talebi artırırken,toplam harcamalarda düşüş toplam talebi azaltır ve ADeğrisini sola kaydırır.

*TOPLAM ARZ
Toplam Arz (AS) Eğrisi her fiyat seviyesinden firmaların üretip satmak istediği mal ve hizmetlerin miktarlarını gösterir.

Toplam Arz Belirleyicileri
Kaynak Fiyatları: Girdi fiyatlarında bir artış, firmalar için maliyetartışı anlamını taşıyacağı için toplam arz miktarı azalacaktır.

Teknoloji: Gelişen teknoloji ile üretimin verimi hızlı şekildeartmaktadır. Bu daha fazla üretim ve dolaysı ile de daha fazla toplam arz anlamını taşır.

Beklentiler: Firmalar hem girdi piyasası hem de çıktı piyasası ile ilgilenmek durumundadırlar.

Kısa Dönem
Kısa dönemde fiyat düzeyi arttıkça firmalar daha fazla mal ve hizmet üretip arz edeceklerdir. Firmalar artan fiyatları kendileri için daha fazla kar potansiyeli olarak algılayacak ve bunun için arzlarını arttıracaklardır. Bu da
ekonominin tamamında toplam arz miktarı artışına neden olur. Dolayısıyla kısa dönem toplam arz eğrisi yukarı doğru eğimli olacaktır. Yani kısa dönem toplam arz miktarı ile fiyat düzeyi arasında pozitif bir ilişki vardır.

Anlık toplam arz eğrisinde, anlık ifadesinden kasıtpiyasada fiyatların olan bitene yanıt veremeyeceği kadar kısa dönemdir. Bu kısa dönemde yalnızca çıktı fiyatları değil aynı zamanda üretim faktörlerinin fiyatları da sabit
kabul edilir. Bu anlık toplam arzda fiyatlar sabit kabul edildiğinden, firmaların bu değişmeyen fiyattan piyasanın istediği kadar arzı yapmaya hazır oldukları varsayılır. Çok kısa dönemden kısa döneme geçildiğinde firmaların piyasa fiyatlarına esnek cevap verebilmeimkânları doğar.
Kısa dönemli AS eğrisinin ifade ettiği ilişkide fiyatlar genel seviyesi ile arz edilen miktar arasında doğru yönlü bir etkileşim söz konusudur. Bu aynı yönlü ilişkiyi açıklamaya çalışan 3 temel teori vardır:

1. Yanlış Algılamalar Teorisi: Fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen değişimler, arz edenleri geçici olarak yanıltabilir. Arz edenler işlem yaptıkları piyasada ya da genel olarak tüm piyasalarda bu fiyat değişiminin nasıl etki yaratacağını tam olarak algılayamayabilirler. Düşük fiyatlar genel seviyesigöreceli fiyatlar üzerinde yanlış algıya yol açabilir. Bu yanlış algılama arz edenlerin arz ettikleri miktarları azaltmaya yöneltebilir.

2. Yapışkan Ücret Teorisi: Bu teori, firmalar ve işçilerin ücretler hakkında bir sözleşme üzerinde anlaştıklarını ve fiyat düzeyioluşmadan önce nominal ücretlerin sabitlendiği kabulüne dayanır. Sabit ücretler söz konusu iken artan fiyatlar firmalar için daha fazla kâr olasılığını yaratacaktır. Bu durumda firmalar artan fiyatlara reel çıktı miktarlarını arttırarak cevap vereceklerdir.

3. Yapışkan Fiyat Teorisi: Bu teori, firmaların ürünlerine ait fiyatların piyasada olup bitene anında cevap verememesi varsayımına dayanır. Fiyat yapışkanlığının olası sebepleri şu şekilde sıralanabilir:
- Firmalar ile müşteriler arasında yapılan uzun dönemli anlaşmalar,
- Menü maliyetleri,
- Firmalar fiyatlarda çok sık değişiklik yaparak müşterilerine rahatsızlık verip onları kaybetmek istemez.

Uzun Dönem
Makroekonomi için uzun dönemde üretim açısından hemgirdi hem de çıktı fiyatlarının tamamen esnek olduğu süre anlaşılır.
Makroekonomik anlamda ekonominin tamamı için uzun dönemden her türlü fiyat hareketliliğinin serbest olduğu süre anlaşılmalıdır.
Uzun dönemli toplam arz eğrisi tam istihdam üretim düzeyinde sabittir. Ülkede fiyatlar genel seviyesi ne olursa olsun bütün kaynakların tam istihdam edildiği durumdaki çıktı miktarı uzun dönemli toplam arz miktarını belirler.
Uzun dönemde bir ekonominin mal ve hizmet üretimi emek, sermaye ve doğal kaynak arzları ile tüm bu üretim faktörlerinin üretimde kullanılmasını sağlayacak hâlihazırdaki teknoloji düzeyine bağlıdır.
Fiyatlar genel seviyesi bu faktörleri uzun dönemde etkilemez. Bu yüzden AS eğrisi ‘doğal çıktı oranı’ seviyesinde dikey bir hal alır. LRAS eğrisinin dikey konumda işaret ettiği çıktı miktarı, ‘potansiyel üretim
(çıktı)’ ve ya ‘tam istihdam üretimi (çıktısı)’ olarak adlandırılır.

Potansiyel GSYH: Tam istihdam düzeyindeki reel GSYH, kaynakların tam olarak kullanıldığında üretilen mal ve hizmetleri belirtir.
Uzun dönemde fiyat düzeyi ne olursa olsun, ekonomi tam istihdam düzeyinde üretim yapmaktadır. Yani uzun dönem toplam arz miktarı fiyat düzeyinden bağımsızdır.

Uzun dönemli toplam arz eğrisinde kaymaya yol açacak nedenler:
1. Emek ilişkili nedenler
2. Sermaye ilişkili nedenler
3. Doğal kaynak ilişkili nedenler
4. Teknolojik bilgi ilişkili nedenler.
Uzun dönemde tam istihdam düzeyindeki toplam arzı arttırmanın temel 2 yolu vardır: Ya üretim kaynaklarında reel bir artış olacak ya da teknolojik ilerleme sağlanacak.
LRAS eğrisinin sağa doğru kayması durumunda ülke ekonomisi büyümektedir. Bu durum aynı zamanda ülke makroekonomisinin potansiyel kapasitesinin artışı anlamına da gelir.
Not:SRAS eğrisinin sağa ya da sola kaymasına neden olan faktörler: Ekonomik büyüme; emek, sermaye, ara mal girdi fiyatlarındaki değişim. Ekonomik büyüme ile SRAS ve LRAS eğrileri sağa kayar. Emek ve girdi fiyatlarının artması ile SRAS eğrisi sola kayar, LRAS eğrisi etkilenmez.

En Uygun Makroekonomik Denge Nerededir?
Makroekonomik dengenin tam istihdam düzeyinde gerçekleşmesi halinde ülkede politika yapıcılarının yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaçları olmayacaktır. Bu durum kısa dönem ve uzun dönem dengelerinin çakışması halinde açığa çıkar. Ancak kısa dönemli dengenin uzun dönemli dengeye göre enflasyonist ya da deflasyonist bir açıkla gerçekleşmesi hâlinde tam istihdam düzeyinde dengenin sağlanabilmesi için yeni makroekonomi politikalarına ihtiyaç duyulacaktır.
Deflasyonist açık durumunda dengenin tam istihdam düzeyine getirilmesi için ekonomik büyümeyi teşvik edici politikalara ihtiyaç vardır. Enflasyonist açık durumunda ise dengenin tam istihdam düzeyine getirilmesi için ekonomideki aşırı talebi daraltıcı politikalara ihtiyaç vardır.

Deflasyonist açık durumu: Fiili denge milli geliri potansiyel denge milli gelirinin altında gerçekleşmiştir. Yani, kısa dönemde makroekonomik denge tam istihdam düzeyinin altında gerçekleşmiştir. Bu iki düzey arasındaki açıklık deflasyonist açık olarak adlandırılır. Tam istihdam düzeyinde kısa dönemli üretim miktarı yakalanamadığına göre, ekonominin halen kullanılmayan kapasite ve üretim kaynakları var demektir.

Enflasyonist açık durumu: Kısa dönemli dengenin işaret ettiği fiili çıktı miktarı, ülkenin potansiyel çıktı miktarından fazladır. Enflasyonist açık ülkede toplam talebin aşırı olduğunu ve bunu karşılamak için üretim kaynaklarının aşırı kullanıldığını gösterir. İşsizlik açısından olayı ele aldığımızda pozitif bulgulara ulaşırız. Konjonktürel işsizlik olmadığı gibi doğal işsizlik de düşmüştür. Ancak kaynakların aşırı kullanımı, kaynaklara olan talebi ciddi anlamda arttırır ve bu da kaynak fiyatlarını yukarı doğru baskılar. Kaynakfiyatlarındaki bu artış çıktı fiyatlarına yansır ve enflasyona sebep olur.

Durgunluk ve Daralma
Ekonomik daralma durumunda fiili milli gelir düzeyi, uzun dönemli denge düzeyinin altında gerçekleşiyor demektir. Daralma ya toplam talepten ötürü (ters talep şoku) ya da toplam arzındoğru yerde olmamasından (ters arz şoku) dolayı açığa çıkabilir. Bu iki durum farklı sonuçlara götürebilir.

Stagflasyon: Hem ekonomik daralmanın (azalan toplam çıktı miktarı) hem de enflasyonun (artan fiyatlar genel düzeyi) aynı anda problem olarak ortaya çıkması durumudur.
İKTİSADA GİRİŞ 2

8.ÜNİTE

EKONOMİ POLİTİKALARI VE İSTİKRAR PROGRAMLARI


Başarılı bir ekonomi politikası uygulaması için gerekli temel şartları şu şekilde sıralayabiliriz:
• İlke ve amaçlar, kesin ve çelişkisiz olarak belirlenmeli,
• Belirlenen bu ilkelere bağlı kalınmalı,
• Mevcut duruma göre amacın optimal şekilde gerçekleşmesini sağlayacak araçlar kullanılmalı,
• Seçilecek araç mümkün olduğu kadar basit olmalıdır. Burada basitlikten kastedilen politikanın uygulanması ile ilgili kişi ve kurumların mümkün olduğu kadar az sayıda olmasıdır.

Ekonomi politikası amaçları: Fiyat istikrarı, Tam istihdam, Ekonomik büyüme, Ödemeler bilançosu dengesinin sağlanması,
Adil gelir dağılımın sağlanması.

A. EKONOMİ POLİTİKASI ARAÇLARI

A.1. PARA POLİTİKASI

A.1.a. Açık Piyasa İşlemleri: Finansal enstrümanların (Hazine bonosu ve devlet tahvili, merkez bankası senetleri ve birinci derece özel sektör senetleri) açık piyasada merkez bankası tarafından ya birincil piyasada ya da ikincil piyasada alınarak veya satılarak, bankacılık sisteminin toplam rezervlerini daraltarak veya genişleterek, nihai olarak ülkenin para arzını etkileyebilmek olarak tanımlanabilir.

A.1.b. Reeskont Politikası: Reeskont politikası, para-menkul kıymet piyasalarının gelişmediği 1980’ler öncesinde merkez bankalarının en önemli dolaylı politika araçlarından bir tanesiydi.
Reeskont oranı: Reeskontun kelime anlamı ikinci kez iskontodur. Reeskont ticari bankaların iskonto ettikleri bir senedi, likidite sağlamak amacıyla merkez bankasında yeniden iskonto ettirmeleridir. Bu işlemler için merkez bankası tarafından uygulanan faize ise reeskont faiz oranı denilmektedir.
Bankacılık sistemine sağlanan reeskont kredileri üçtemel amaç için kullanılmaktadır:
1. Mali açıdan güç durumdaki bankalara yardım etmek için,
2. Para ve kredi koşullarını kontrol etmek için,
3. Selektif kredi politikalarını etkilemek için.

A.1.c. Zorunlu Karşılıklar: Mevduat kabul eden finansal kurumlar topladıkları mevduatlara karşılık olarak bu mevduatların merkez bankası tarafından belirlenen oran kadarki kısmını merkez bankasında tutmakla yükümlüdürler.

Zorunlu Karşılıkların Temel Fonksiyonları:
1. Bankacılık sisteminin riskinin azaltılması,
2. Para arzını ayarlamak
3. Kısa vadeli faiz oranlarının istikrarına yardımcı olmak
4. Likidite yönetimi
5. Senyoraj geliri elde etmek(Senyoraj: Paranın üretim maliyetiyle üzerinde yazılı değer arasındaki farktır).

*Sterilizasyon, merkez bankalarının, çeşitli nedenle ortaya çıkan para arzı artışını dengelemek için yaptıkları açık piyasa işlemidir. Örneğin, merkez bankası döviz satın aldığı zaman para arzındaki artışı menkul değerler satışıyla piyasadan çekmeye çalışır. Bu şekilde döviz piyasasına yapılmış müdahaleyi sterilize etmiş olur.

A.2. MALİYE POLİTİKASI

Maliye politikası, devletin vergi almak, harcama yapmak, borçlanmak ve bütçe yapmak gibi hak ve yetkilerinden yararlanarak ekonomi politikası amaçlarını gerçekleştirmeyi sağlayan bir politikadır. Maliye politikası temel olarak devlet bütçesi ile yürütülmektedir. Devlet bütçesi ise devlet gelirleri ve devlet harcama araçları olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır.
Devletin maliye politikası ile güttüğü amaçlar işsizliğin ve enflasyonun önlenerek ekonomik istikrarın gerçekleştirilmesi, dış ödemeler dengesizliklerinin giderilmesi, kalkınma hızının yükseltilmesi, gelir dağılımında adaletin sağlanması vs. biçiminde özetlenebilir.

Maliye politikası iki şekilde uygulanabilir:
1. Otomatik stabilizatörler (dengeleyiciler) aracılığı ile,
2. İsteğe bağlı politikaların devreye sokulması ile.
Otomatik dengeleyicilerin başında artan oranlı gelir vergileri gelmektedir yani kişinin geliri arttıkça ödemesi gerekli vergi oranı yükseldiği için ekonomi politikası yönünden oldukçaönemli bir araçtır. Fiyat istikrarının sağlanması ve ödemeler bilançosunun iyileştirilmesi amaçlarına ulaşmak için kullanılabilmektedir. Dengesizliklerin çapı büyüdükçe isteğe bağlı politikaların devreye sokulması gerekir. İsteğe bağlı mali politikalardan bir tanesi kamu harcamalarında değişikliğe gidilmesidir.

A.3. GELİRLER POLİTİKASI

Gelirler politikası ile başlangıçta ortaya çıkan enflasyon hedef alınmakta gelirler politikası uygulaması ile ücret ve fiyat seviyesinin belirlenmesine doğrudan müdahale edilmesi amaçlanmaktadır. Böylece ücretlerin ve fiyatların reel milli hâsıladan daha hızlı artmasının önüne geçilmesi sağlanacaktır.
Gelirler politikası tam istihdam şartlarında ücret ve kar artışlarının enflasyona kaynaklık edebileceği varsayımına
dayanmaktadır. Bunun önlenebilmesi için ücret ve fiyat artışlarına mümkün olduğu ölçüde sınırlandırmalar getirilmektedir.
Ekonomik istikrarsızlıklara karşı mücadelede kullanılan para ve maliye politikalarının bir tamamlayıcısı gibi görünen gelirler politikası, parasal ve mali sınırlamalar için bir araç değil, devletin nominal gelir artış oranını yavaşlatabilmesi için fiyat ve ücretler üzerine yaptığı müdahaleleri içermektedir.

B. İSTİKRAR PROGRAMLARI

İstikrar programlarının amaçları; enflasyonla mücadele, işsizliği önleme, bütçe açığını azaltma, dış açık ve fazlalarını gidermektir.
B.1. Ortodoks İstikrar Programı
Ortodoks istikrar programlarında; para arzının kontrolü, kamu açıklarının azaltılması, döviz kurunun devalüasyonu, fiyatların serbest bırakılması ve sübvansiyonların kaldırılması gibi önlemler yer almaktadır.
Ortodoks istikrar programlarının; ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu düşürmek gibi iki temel amacı bulunmaktadır.
Bu amaçlara ilişkin Ortodoks istikrar programı araçları şunlardır:
• Sıkı Para Politikası,
• Kamu açıklarının azaltılması, kamu gelirlerinin artırılması,
• Döviz kurunun devalüasyonu,
• Fiyat Kontrollerinin Kaldırılması ve Ücret Kontrolleri,
• Sübvansiyonların kaldırılması.

Ortodoks istikrar politikalarında, genellikle vergi sisteminde, vergi çarpıklıklarına neden olduğu için dolaylı vergiler yerine dolaysız vergilere ağırlık verilmesi gerektiği savunulursa da amaç kısa dönemde talebin daraltılması olduğundan ve dolaylı vergiler daha hızlı toplanabildiğinden dolaylı vergiler arttırılır.

Uygulanan Ortodoks programlara bağlı olarak ulaşılmak istenen sonuçlar özet olarak;
• Devalüasyon ile ihracat artarken ithalat daralacak ve buna bağlı olarak ödemeler dengesinde iyileşme sağlanacaktır.
• Sıkı para politikası, toplam talebi daraltacak vefiyatlar üzerinde aşağı doğru baskı yapacaktır.
• Kamu harcamalarının daraltılması ile bütçe açığı azalacak ve bu açık nedeniyle ortaya çıkan parasal genişleme
frenlenecektir.
• Ücretlerin kontrol altına alınması ile maliyetlerdüşecek, yurtiçi talep daralacak, buna karşılık ihracat imkanları artıp karlar yükselecektir.

IMF tarafından desteklenen Ortodoks istikrar programlarının yukarıda özetlenen sonuçlara ulaşamadığı aksine uygulandıkları ülkelerde başarısızlıkla sonuçlandığı, sosyal ve politik karışıklıklara neden olduğu iddia edilmektedir.
Yüksek oranlı ve kronik enflasyonla karşı karşıya olan ülkelerde aniden kısıtlayıcı para ve maliye politikalarının uygulanması ekonomide iflaslara, resesyona ve işsizliğe neden olmaktadır.
Resesyon, ekonomik büyümenin belirli bir süre negatif ya da yavaş olmasıdır. Ekonomide atıl kapasitenin olması ya da ekonominin uzun vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da tanımlanabilmektedir.

B.2. Heteredoks İstikrar Programı
Heteredoks programlar geleneksel (Ortodoks) istikrar politikası araçları yanında kapsamlı fiyat ve ücret kontrolleri gibi gelirler politikası unsurlarını içermesidir. Heterodoks programların amacı, enflasyonu hızla ve kalıcı bir şekilde düşürmektir.
Genellikle yüksek kronik enflasyonun yaşandığı ekonomilerde tercih edilmekte, istikrar programının inandırıcılığını da artırmaktadır. Heterodoks istikrar programları enflasyona karşı “şok tedavisi”şeklinde uygulanmaktadır.

Heteredoks İstikrar Programlarının Araçları:
• Fiyat ve ücretlerin dondurulması
• Sabit döviz kuru
• Mali disiplin ve parasal reform

*Sabit döviz kuru ve ihracatın liberalizasyonu, Heteredoks istikrar programlarının temel amacıdır.
Heterodoks programlar enflasyonun düşürülmesinde ortodoks programlara göre daha etkilidir. Enflasyon, heterodoks uygulamanın başında hızla düşerken, Ortodoks uygulamada yavaş yavaş düşmektedir.

ORTODOKS VE HETERODOKS PROGRAMLARIN KARŞILAŞTIRILMASI

a.Ortodoks programların, amaçları;
• Ödemeler bilançosunun sürekli olarak iyileştirilmesi,
• Yurtiçi enflasyon oranının hızla düşürülmesi,
• Kısa zamanda hiper enflasyonun hafifletilmesidir.(buradaki temel düşünce üç ya da dört rakamlı enflasyonun düşürülerek enflasyonist bekleyişlerin kırılması).

Buna karşılık heterodoks programların temel amacı, yüksek enflasyonu ani ve hızlı bir şekilde durdurmaktır.

b. Kullanılan politika araçları açısından; ortodoks istikrar politikaları, sıkı para ve maliye politikası ile sabit kur politikasını tercih etmekte ve kamu açıklarının büyük ölçüde azaltılmasını ya da tamamen ortadan kaldırılmasını öngörmektedir.
Buna karşılık heterodoks istikrar politikaları sıkımaliye politikalarını hedeflemekte, ikinci aşamadagenişletici para poitikasına izin vermektedir.

c.Her iki programı performans yönünden karşılaştırdığımızda Ortodoks istikrar politikaları;
• GSMH’nın büyüme oranını düşürür.
• Endüstriyel büyüme oranını düşürür.
• Ekonomide durgunluk ve işsizlik yaratır.

Heteredoks istikrar programlarında ise daha yüksek büyüme hızı ve daha az işsizlik elde edilmektedir.

B.3. IMF Tipi İstikrar Programı
IMF tipi bir istikrar programları öncelikle bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerinin istikrarını sağlamaya yönelik koordineli bir paramaliye ve döviz kuru politikasını içermektedir.
IMF destekli istikrar programlarının uygulanmasını gerekli kılan faktörler şunlardır: dış ödemeler dengesi açıkları, bütçe açıkları, dış borçların ödenmesi için dış kredi imkanlarının azalması ve mali açıkların artması.

IMF tipi istikrar programlarının araçları şunlardır:
•Paranın Devalüasyonu:dış ticarete konu olan malların üretimi daha karlıhale gelecek ve ihracat artışı ödemeler dengesindeiyileşme sağlayacaktır.

•Sıkı Para Politikası: ile toplam para arzı ve kredi hacmindeki genişleme kontrol edilmektedir.

•Maliye Politikası: Genel olarak, bütçe açığını kapatmak, toplam talep baskılarını azaltmak ve açığın para basılarak kapatılmasını engellemek amacıyla kamu harcamalarını kısmak, vergileri arttırmak, sübvansiyonları azaltmak ve KİT mallarına zam yapmak şeklinde özetlenebilir.

•Ticaretin Serbestleştirilmesi: ülkenin rekabet gücünün artması hedeflenmektedir.

•Ücretlerin Kontrolü: Ücretlerin kontrolüyle hem toplam talep üzerindeki baskının azaltılması, hem de üretim maliyetlerinin hafifletilmesi dolayısıyla ülkede üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası düzeyde daha rekabetçi olması arzulanmaktadır.

•Piyasa Faiz Oranlarının Yükseltilmesi: Faiz oranlarının yükseltilmesindeki amaç, tasarrufların teşvik edilmesi ve buna bağlı olarak toplam talebin düşürülmesi, sermayenin dışa kaçmasının önlenmesidir


MERYEM GÜNGÖR’E TEŞEKKÜR EDERİZ. EMEĞİNE SAĞLIK.

 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst