Aöf Kültür Tarihi Ders Notları 7. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
KÜLTÜR TARİHİ

7. ÜNİTE

AYDINLANMA

Avrupa’nın Siyasi Görünümü: Krallıklar, Rejimler: Krallık rejimleri güçlerini 18. yüzyılda da devam ettirir. Sömürgecilik hız kazanır, Hindistan ve Amerika dünya haritasına dahil olur. Fransa kraliyet sarayı Versailles büyüleyicidir ama 20 milyona yakın Fransız da savaş felaketini yaşamıştır; ülke krizler yığınıdır; tarımda hasat son derece kötüdür, ağır vergiler süregitmektedir ve haliyle kötü beslenme, salgın hastalıklar, açlık ve erken ölümler yaygındır. Ekonomide merkantilizmin sonuçları kendisini göstermiştir.

Sömürgelerde, özellikle Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin bulunması devletin zenginliğini sağlayacaktır. Bu da köle ticaretini inanılmaz boyutlara taşıyacaktır. Böyle bir manzara karşısında mutlakıyet yönetimlerinin taşrasında, senyör ya da asiller hem kazanmakta, yeni topraklar ve imtiyazlar edinmekte hem de halka yeni vergiler yüklemektedir. Prusya Krallığı ve Rusya İmparatorluğu tarih sahnesine çıkar. Kuzey Almanya’da, 1701’de doğan Prusya Krallığı, nüfuz sahibi, güçlü asil ailelerin ağırlığını taşıyan bir krallıktır.

Ünlü Kral Friedrich Wilhelm, tarım ve sanayi alanında gerçekleştirdiği yeniliklerle modern Almanya’nın temelini atmıştır. Onu izleyen oğlu II. Friedrich Fransız kültürüyle yetişmiş sanat ve felsefeyle yakından ilgili, çalışkanlığıyla tanınan bir kraldır, hatta aydınlanmacı düşünür Voltaire’le mektuplaşmıştır. Çarlık Dönemi sonrası kurulan Rusya İmparatorluğu ise kurucusu I. Petro döneminde önemli bir değişim yaşayacaktır.


Toplumsal ve Ekonomik Hayat: 18. yüzyıl Avrupa’sı hem nüfus hem coğrafya olarak gitgide her yönüyle büyümektedir. Nüfus artmaktadır. Ülkelerde ortalama ölüm oranı yüksektir. Fiyatlardaki hareketlenme ve artışlar şaşırtıcıdır. Örneğin İngiltere’de tarım fiyatları otuz yıllık zaman diliminde %250 artmıştır ve nedeni kıymet kazanan tahıllardır. Köyler de yavaş yavaş dağınıklıktan kurtularak birlik olmaya başlar. Kadınlar ikinci sınıf cinsiyettir ve erkek tahakkümü altındadır. Ancak eşleriyle birlikte çalışabilmektedirler. Bu yüzyıl aynı zamanda sanayi ve tarım girişimlerinin canlandığı bir yüzyıldır. Özellikle İngiltere bu konuda öncüdür. Hem dış ticaret hem iç pazar büyür ve buna bağlı olarak karayolu ve deniz taşımacılığı modernize edilir, şirketler artık Asya’ya dek bağlantılar kurabilmektedir.


Kültür, Sanat, İletişim: Fransa’da XIV. Louis ile başlayan destek bu yüzyılda da devam eder. Kral ve soylular sanatçıların eserlerinin çalınmasına, tiyatro eserlerinin sahnelenmesine destek verirler, ressamları himayeleri altına alırlar. Sanatta form olgusu ilk kez bu dönemde düşünsel ve eleştirel bir konu olarak ortaya çıkar. Özellikle edebiyat alanında, yazılı bir eserin biçimsel derinliği bir mükemmeliyetçilik olarak benimsenir. Resim sanatında ise konular yavaş yavaş değişmeye yüz tutar. Yüzyılın felsefi bakışına uygun olarak, kent ve kır hayatından kesitler, tiyatro ve karnaval gösterilerinden, parklardaki eğlencelerden görünümler resimlenir.

Barok Sanat çağın baskın ekolüdür. Sarayda ve kiliselerde oda müziği, opera konserleri düzenlenir. Armoni bilgisi önemli bir gelişim gösterir. Bunlara paralel olarak çalgılar gelişir. Litografi yani taşbaskı ilk kez bu yüzyılda denenir, yeni bir sanat türü daha doğmuş olur. Kitaba olan ilgi artmaya başlar. Kütüphaneler devletin-sarayın himayesindedir ama halk kütüphaneleri de açılır.


Nüfus Hareketleri, Sömürgelere Göçler ve Köle Ticareti: Amerika’nın ve Afrika’nın sömürgeleştirilmesi sonrası İspanyol, Hollanda ve Fransız kolonilerine yoğun göçler başlamıştır. Son araştırmalar Amerika’nın keşfinden itibaren köle ticaretinin yasaklandığı yüzyıl sonuna dek ihraç edilen zenci köle sayısının yaklaşık 10 milyon olduğunu göstermektedir. 1700’li yıllardan itibaren Amerika’ya gönderilen köle sayısı yılda ortalama 40 bin dolaylarında iken bu rakam 1780’lerde senede 100 bine çıkar ve bu rakamın yarısı İngiliz köle ticareti hegemonyası altındadır. Köleler genellikle maden ocaklarında ve tarımda çalıştırılmaktadır.


Felsefe, Bilim, İktisat ve Teknoloji: 17. yüzyıl filozofu Descartes’la önce Fransa’da yeni bir felsefe dönemi başlar ve zaman içinde tüm Avrupa’da etki ve eleştiri alanı yaratır. Her şeyin temelini sorgulayan bu filozof, rasyonalizme dayalı bir yöntem (metot) anlayışı geliştirmiş ve aydınlanma düşüncesinde önemli bir payı olmuştur. Ama aydınlanma düşüncesinin kökeninde İngiliz düşünürlerin ve bilim adamlarının etkisi daha büyüktür. Öncelikle Isaac Newton evrensel çekim yasası, astronomi bilimi alanında çağının ve sonraki yüzyılın düşüncesini derin boyutta etkileyecektir. optik çalışmalarıyla ve matematikte türev ve entegral kâşifi olarak bilim dünyasına damgasını vurmuştur.

John Locke ise, insanın sistemli düşünme sisteminin sezgisel olarak değil, dünyevi deneyimlere ve yaşantılara bağlı olarak oluştuğunu; aklın insan hayatına kılavuzluk edebileceğini; krallıkların mutlak otoriter olamayacağını ve halk ile kral arasında karşılıklı güven duygusu olması gerektiğini vurgulayarak önce İngiltere, sonra Fransa Devrimlerine yön vermiştir. Liberalizmin öncü filozoflarındandır. İktisat alanında ise iki önemli isim yüzyıla damgasını vuracaktır. François Quesnay ekonominin bir disiplin olarak yapılanmasında önemli bir isimdir. Ünlü “Ekonomik Tablo” adlı eserinde ekonominin yasalarını sorgulamaya girişerek ekonomiyi makro düzeyde tanımlamaya çalışan ilk ekonomi bilimcidir.

Adam Smith, yüzyılın en önemli iktisat kuramcısıdır. Ulusların Zenginliği adlı çok önemli eseri ekonominin ve ekonomi politiğin bir disiplin olarak ortaya çıkmasını ve sistematikleşmesini sağlamıştır. Smith kitabında devletçi yatırımlara son vererek bireysel yatırımlara öncelik verilmesini savunur. Ona göre üretim gücünün artması iş bölümünün gelişimine bağlıdır. 18. yüzyıl İngiltere’de kok kömürü demir üretiminde kullanılmaya başlar ve bu şekilde kısa zamanda demir çelik endüstrisine doğru yol alınır; yol ve kanal inşaatlarının artması mühendislik ve inşaat okullarının açılmasını beraberinde getirir; dokuma makineleri, hasat makineleri hızla gelişir; ilk demir gemi ve bunu izleyen buhar gemileri, denizaltı projeleri gerçekleştirilir. Fransa’da ilk demiryolu, kendi kendine hareket eden ilk araç ilk otomobil yapılır. Yüzyıl aynı zamanda ilk paraşüt ve telgrafla tanışır.

Ayrıca, ilk gaz lambaları, ilk asansörler, ilk katlanan şemsiyeler, yağmurluklar, duvar saatleri, baskül, mayonezli sos, şekerpancarından elde edilen şeker, kauçuk boru, ilk temizlik deterjanları, ilk gıda konserveleri bu yüzyılın harika buluşlarıdır. Yeni Dünya’da yetiştirilen birçok bitki Avrupa’ya taşınır. Örneğin Amerika kökenli patates ve mısır günlük hayatın içine girer ve halkın beslenme değerini yükseltir. Fahrenheit cıvalı termometreyi, Franklin paratoneri icat eder. Tarım kesiminde duyulan kredi ihtiyacı İngiltere’den başlayarak mevduat hesaplı bankaların doğmasına vesile olacaktır. Tasarruf bankaları, kredi bankaları, para basan bankalar, iş bankaları kurulur ve çoğu özel şirketlerindir. Fransız botanikçi Jean-Baptiste Lamarck ilk kez bitkileri sınıflandırır. İtalyan bilgin Luigi Galvani, kimyasal yolla elektrik elde edilebileceğini keşfetmiştir. Kimyadaki “galvanism” onun soyadını taşır.

Giambattista Vico, Scienza nuova (Yeni Bilim) adlı eserinde Tarihin evrimini irdeleyen, insanoğlunun içine düştüğü hataları yöneten yasalar olduğunu ve bunların tarihsel evrimde önemli rol oynadığını belirten önemli bir eser yazmıştır. Alessandro Giuseppe Antonio Anastasio Volta elektrik konusunda çalışmalarıyla tanınır ve kendi adıyla anılan ilk volta pili yapar. 1776’da James Watt buharlı makineyi yapar.


Sanayi Devrimine Doğru

Fransa, İngiltere gibi ülkeler zenginleşmekte ve büyümekte ve dış ticaretleri kat kat artmaktadır. Buna paralel olarak fiyatlar artar. Sömürgeciliğe hızlı başlamıştır, İngiltere denizaşırı taşımacılıkta birincidir; ülkedeki sermaye birikimi güçlüdür. Makineleşme, demiri işleme yani sanayileşme çarkını hızlı çalıştırmaktadır. Zaten birinci sanayi devrimi diye anılan sanayi devrimi, İngiltere’de dokuma tezgahlarının, buharlı makinelerin, demir çelik sanayindeki ürünlerin ve kok kömürünün kullanılmasıyla başlamıştır.

Aydınlanma Nedir: Aydınlanmayı toplumsal ve siyasal açıdan mutlak kraliyet yönetimine ve onun aygıtlarına bir tepki olarak görmek gerekir.


Fransa Yakasında Önemli Düşünürler: Montesquieu, “Kanunların Ruhu” adlı eseriyle siyaset ve hukuk alanında pozitif bir hukuk biliminin temellerini atması açısından çok önemlidir. Filozof, kuvvetler ayrımı esasını ortaya atarak, üç temel yönetim biçimini analiz eder. Bunlar, korkuya dayanan despotizm, şan ve şerefi ön plana çıkaran monarşi ve yönetici ilkesi erdem olan demokrasidir. Montesquieu’nün “Acem Mektupları” adlı eseri ise, Paris’e gelen bir İranlının, Batıda Monarşik krallıklarda ve kilisede olup bitenler karşısında şaşkınlığını dile getirir, yani aynı zamanda bu kurumlarla ilgili acı bir ülke manzarası sergiler.

Jean-Jacques Rousseau genelde filozof olarak bilinir. Oysa düşünür olma kimliği yanında, usta bir müzisyen ve edebi yazardır. Siyasete olan ilgisi, onu bugün geçmişin siyasi başyapıtlarından kabul edilen “Toplumsal Sözleşme” adlı eserini yazmaya sürüklemiştir. Bu eser, yeni bir düzen tasarlar. Toplumu tüm üyelerinin birliğiyle kurulan siyasal bir yapı yani Devlet olarak tanımlar. Bireyin doğuştan beri asla vazgeçmeyeceği özgürlüğünü gerçekleştirebileceği düzen karşılıklı bir anlaşma düzeni olmalıdır.

Rousseau’nun “Emile” adlı eseri ise bir eğitim kuramı kitabıdır. Bu kitap insan hayatında eğitimin yerini yetkin biçimde gören ilk kitaplardan kabul edilir. “Emile’in dört eğitim evresi, vardır. İlk evrede, çocuk doğal yaşamın ortasında doğanın bağrında, kırda yaşamalı, zihinden çok beden gelişimi sağlanmalıdır, On iki ile on beş yaş arasında düşünme evresinde tarih coğrafya edebiyat bilgileri edinmeli ve bilginin tadını hissetmelidir; çocuk bu evrede masallardan uzak kalmalıdır, çünkü masallar, gerçek dışı kurgularıyla zihni yanlış yönlendirecektir. Bu yaşlarda çocuk nesneler dünyasını tanıyarak deneyler yaparak dünyayı tanımalı, sanatı keşfetmelidir. Elindeki tek kitap Robinson Crusoe olmalıdır. Gençlik evresinde ise ahlaki yaşamı öğrenmeli, ruh ve Tanrı bilgisine uzanmalıdır. Emile aslında düşler ve dilekler kitabıdır. Yeni bir dünya tasarımını çizmeye çalışır ve çocuğun apayrı koşullarda bir varlık olduğunu göstermesi açısından aydınlanmanın önemli bir eseridir.

Rousseau “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adlı kitabında, insanların toplumsallaşmayla eşitsizliğin doğduğunu, demirin kullanılması tarımın gelişimi ve toprakların bölüşülmesiyle mülkiyetin ortaya çıkarak zengin fakir ayrımını getirdiğini ve köleliğin yaygınlaştığını vurgular. Voltaire belirli bir öğretisi olmayan, bununla birlikte etkili ve zeki, maceracı, rahatına düşkün, ticaretle de uğraşmayı seven bir düşünürdür. Aydınlanmacı düşünürler içinde, bilgiye olan güveni, temeli olmayan inançların insanın içinden sökülüp atılması gerektiğine inanması, hoşgörü sorununu toplumsal düzeyde önemli bir kurumsallaşma olarak değerlendirmesiyle öne çıkar. O, insanı tanımlarken onun özü gereği bencil ve tutkulu olma özelliğini eleştirerek aydınlanmış insanın bencilliğini içinden atması gerektiğini vurgular ve ilerleme anlayışına güven duyarak onu savunur.

Voltaire, özellikle hoşgörü konusunda Hıristiyan din adamlarının çıkarlarını baskı yoluyla koruduğunu açıkça dile getirmiş ve onları ilerlemeye engel olmakla suçlamıştır. Voltaire son derece ilginç ve bir tez içeren felsefi öyküler de yazmıştır. Bunlar içinde “Candide” ve “Zadig” Doğu felsefesini içermeleri açısından ilginçtir. Diderot maddeci ve ateist olmasıyla ünlüdür. Ama o her şeyden önce Ansiklopedinin kurucusu ve gerçekleştiricisidir. Diderot, matematikçi ve düşünür dostu d’Alembert’le birlikte olağanüstü bir çabayla bilgiler belgeler toplayarak 1751’de Ansiklopedinin ilk cildini yayınlar. Baskılar karşısında d’Alembert işi bırakmasına rağmen kendisi yasaklamalara para cezalarına aldırmadan 1772’ye dek çalışmayı sürdürür.


Basın Yayın Organlarının Katkısı: Aydınlanma fikirleri kitaplarla yaygınlaşmıştır. Fakat fikirler daha çok kafelerde salonlarda periyodiklerle ve hatta filozofların Avrupalı elit kişilerle fikir değişiminde bulunmak amacıyla yazdıkları mektuplarla (Voltaire on binin üzerinde mektup yazmıştır) yaygınlaşır. 17. yüzyılın ortalarından itibaren yaygınlaşan gazeteler önemli bir gelişim gösterir. Örneğin 1750’lerde Avrupa’da 170 dolaylarında süreli yayın bulunmaktadır ve bunun 80 kadarı Fransa’dadır. Fransız Charles Perrault, “Ormanda Uyuyan Güzel” ve “Kırmızı Şapkalı Kız”ı yazar ve Fransa’da çok popüler bir yazar olur. Önceki yüzyılın yazarı La Fontaine’nin “Fabl”leri de popülerdir.


FRANSIZ DEVRİMİ

Kral XVI. Louis’nin yönetiminde bireysel özgürlüklerden söz etmek olanaksızdır, polis istediği kişiyi tutuklamakta ve Bastille Hapishanesi adalet denetiminden yoksun haksızca hapsedilen insanlar ve aydınlarla doludur. XV. Louis kitapları yaktırır. Halkın açlıktan kırıldığı yıllarda kraliçe Marie-Antoinette’in ziyafetleri ün salar. Halkın mutlak yönetime olan güvenini yitirmesi ve bu yönetime karşı gelişen demokrasi ve özgürlük bilinci etkili bir siyasal eyleme dönüşür. 1789 yılı geldiğinde, Fransızlar yeni bir düzene geçmek için çok isteklidirler artık. Oluşan Millet Meclisinde ulusal burjuvazi etkilidir; haliyle Aristokrasi reform projelerine karşı tüm olanaklarıyla karşı koyar; ekonomik kriz katlanılmaz boyutlardadır.

Fransız Devrimi Olaylar Dizisi: Fransız Devriminin akışı, isyanlar, ardı ardına değişen meclisler, çok önemli kararlarla doludur. Kralın 5 Mayıs 1789’da toplantıya çağırdığı Genel Meclis’de (Etats Généraux) halkın temsilcileri, soyluların ve ruhbanların “iki” oy hakkını kabul etmezler ve kendilerini daha sonra Kralın da tanıyacağı Millet Meclisi (Assemblée Nationale) ilan ederler. 13 Temmuzda halk Paris Belediyesi’ni ele geçirir; 14 Temmuzda, içine girilmez denilen Bastille Hapishanesi yıkılır.

26 Ağustos’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul edilir. Büyük Korku adı verilen süreçte köylüler aristokratların paralı haydutlarla ürünlerini yakacağı ve kendilerini öldüreceği korkusuyla onların şatolarına saldırırlar. Aristokratlar panik halde malikânelerini terk ederler. Paris’te ise Meclis kararları kabul etmeyince büyük bir kalabalık krallık sarayı Versailles’a doğru yürüyüşe geçer. Meclis olağanüstü renkli tartışmalara, çekişmelere konu olur. Sağ kesimde, Meşrutiyet yanlısı devrimi frenlemek isteyen güçlü bir grup, sol kesimde ise jakobenler ve çizgisi zaman zaman değişen jirondenler hâkimdir. Champs de Mars’da cumhuriyetçiler kralın askerlerinin katliamına uğrar.

Bu arada Prusya Krallığıyla savaş da gündemdedir. 10 Ağustos’daki büyük ayaklanmada isyancılar Tuileries Sarayına saldırır ve Paris’te devrimci bir hükümet kurarlar. Kral ve kraliçe tutuklanarak hapsedilir ve 21 0cak 1793’de idam edilir. Fransız Devrimi unutulmaz katliamlara sahne olur. Parisli Baldırıçıplaklar 2-7 Eylül tarihleri arasında ihtilalci psikozuyla aristokratları temizlemek amacıyla hapishanelere ve hastanelere saldırırlar. Katliamda 1300’ün üzerinde insan öldürülür. Bunların içinde, aristokratlar, birçok tutuklu papaz, rahip, mahkûm ve hasta bulunmaktadır.


Jakobenler: Devrimin hemen sonrasında bir yıl süreyle yönetime egemen olmuşlar ve tam bir terör estirmişlerdir. Liderleri Robespierre’in öncülüğünde karşı devrimcilere çok sert hareket etmişler ve ayaküstü mahkemelerle birçok insanı giyotine göndermişlerdir. Bu kanlı dönem kendilerinin de giyotine gitmeleriyle son bulur. Siyasi literatürde jakobenizm ya da jakobenlik günümüzde aşırı siyasal radikal görüşler ve kişiler için “tepeden inmecilik” anlamında kullanılmaktadır ve bir çok siyaset adamını etkilemiştir.

Montanyar (Dağlılar): Jakobenlerin meclisteki aşırı kanadı olup üst sıralarda oturdukları için bu ismi almışlardır.

Jirondenler: Burjuvaziyi temsil eder ve krala yakın grup olarak tanınırlar. Jakobenlere karşı tam bir güç çekişmesine girmişler, ama geride kalmışlardır.

Baldırıçıplakları (Sankülotlar): Zamanın soylularının giydiği tayta benzer pantolonları devrim güdüsüyle giymeyi reddettikleri için bu ismi alan grup, serflerden ve işçilerden oluşuyor ve ihtilalcı halkı temsil ediyordu.

Revolutions de Paris: 1789’da kurulan ve 1794’de kapatılan bu haftalık gazete, radikal cumhuriyetçi ve kilise karşıtı düşünceleriyle tanınır. Yayınlandığı ilk günden büyük bir okur kitlesi edinir. İhtilalın ünlü ismi Camille Desmoulins bu gazetedeki yazılarıyla ve hitabetçi kimliğiyle halkı galeyana getirerek Bastille ayaklanmasına öncülük etmiştir.


Fransız Devrimi ve Modernliğin Kaynakları: Özgürlükler, Eşitlik, Demokrasi, İnsan Hakları getirilen yeniliklerdir. İfade özgürlüğü artık evrensel bir değerdir; farklı din ve dilleri aynı çatı altında yan yana yaşama hakkı tanınmıştır; insanların herhangi bir dine ait olma zorunluluğu yoktur; siyahların köleliği yasal olarak ortadan kaldırılmıştır (1794). Fransız Devrimiyle tek ve bölünmez ulusal birlik anlayışı doğmuştur. Kültürel hayatta ise aydınlanma esprisi tüm sanat dallarını sarar.

Ressamlar dinsel konular yerine devrimi konu alan resimler yaparlar. Yazarlar devrim ve değişim iradesini işleyen romanlar öyküler kaleme alırlar. Soyluların hayat normları değişir. Paris salonlarının şıklığı zarifliği kaybolur. Yeni bir siyasal söylem ve yeni siyasi figürler ortaya çıkar. Basında ve edebiyatta yeni bir tür olan siyasal gazetecik doğar. Bu bir fikir gazeteciliğidir. Artık rasyonalizme ve bilime olan güven, seküler (laik) düşüncenin toplu hayata yansıması modernliğin kökenlerini oluşturacaktır. Peter Wagner modernliğin 18. yüzyılda gerçekleşen “demokratik ve endüstriyel devrimlerle yaygınlaştığını” belirtir.


Diğer Ülkelere Bir Model: Fransa

Fransızca Avrupalı aydınlar arasında paylaşılan yegâne dildir. Almanya’da Rusya’da, Hollanda’da, İsveç’te hem okunan hem yazılan bir dildir. Kültürlenmeye çalışan bütün Avrupa ülkelerinin gözü artık Paris’tedir ve Paris bu saygınlığını 20.yüzyıl ortasına dek sürdürecektir. Almanya ve Diğer Ülkelerde Aydınlanma Almanya özellikle edebiyat ve müzikte Avrupa’ya yol gösterici özelliktedir:

Goethe ve Schiller’in öncülük ettiği “Sturm und Drang” (Duygu ve Coşku) adlı edebiyat hareketi, duygu yoğunluğunu ve coşkuyu yüksek ifade gücü olarak benimseyerek derin anlatımı amaçlar. Hareket, Fransız aydınlanma akılcılığına bir tepkidir ve aynı zamanda Alman yerel ve etnik milliyetçiliğini de beraberinde getirir. Johann Wolfgang von Goethe, ünlü “Faust”, “Werther’in Acıları” ve uzun dramatik şiirleriyle tanınır. Johann Christoph Friedrich von Schiller ise hem şair hem dramaturg olup romantizmin güçlü sesidir. Ama Almanya’da asıl güçlü olan felsefedir. Emmanuel Kant idealist Alman felsefesinin babasıdır.

Kant elbette aydınlanmacı bir filozoftur, ama o daha çok felsefe tarihine yön veren bir bilgi kuramcısıdır ve anlaşılması emek isteyen kavranılması zor bir filozoftur. Kant aydınlanma düşünürlerinden farklı olarak aydınlanma sorunlarına düşünsel çerçevede değil daha filozofça bakmış ve daha radikal tutum takınmıştır. Eleştiri mantığı Kant’a göre, salt aklın sorgulaması, kanıt araması ve doğrulamasıdır. Eleştiri, sistemli düşünmek, bilgiyi rasyonellikle yorumlamak, bilginin rasyonel kapasitesinin sınırlarına varmaktır. Haliyle Kant’ın gözünde aydın insan “kendi yetersizliğinin farkına vararak bundan sorumluluk duyan insandır”. İtalya ise zengin bir ülke değildir, sadece Venedik, Padou, Bergame kentleri sanayileşme sürecindedir. Daha çok tarım ülkesidir ve daha o yıllarda tarım ürünleri ihraç etmektedir. Sanat alanında ise Rönesans döneminden gelen geleneğiyle etkilidir.

16. yüzyılın güçlü sömürgeci İspanya krallığı ise 18. yüzyılda çökmüştür. Sarayın kaynakları kalmamıştır; aristokrat sınıfın gösterişi kaybolmuştur; tarım gitgide kötüleşmektedir; sömürgeleri bile yüksek vergilerden dolayı kendisine kafa tutmaktadır. 18. yüzyıl aydınlanmasının etkili olduğu ülkelerden biri de Rusya’dır. Rus siyaset, sanat ve bilim adamları bu yüzyılda Avrupa’yla aralarında derin bir farklılık olduğunun bilincine varmışlardır. Avrupa hayranı olan ve Rusya’yı Avrupalılaştırmak isteyen I. Petro, bir Asya ülkesini Batılı ülkeye dönüştüren kraldır. Genişleme amacı güttüğü için denizcilik ve gemicilikle ilgili önemli girişimlerde bulunur; Petersburg kentini kurar; orduyu Alman disipliniyle yenileştirir. Avrupa tutkunluğu ve siyasi yönetimi ona Batıda hem Büyük Petro, hem Deli Petro unvanını kazandırır. Tüm memurlarını Avrupa insanı gibi giyinmeye zorlar; tutucu Ortodoks kilisenin yasaklarına karşı çıkar.


Estetik: Estetik sözcüğü, eski Yunancada “Aisthesis” algılamak ve duyularla ilintili bir anlam içerir. G. Baumgarten, estetiği, duyusal bilginin bilimi olarak tanımlamış ve felsefenin içinde ayrı bir disiplin olarak öngörmüştür. Ona göre estetik “güzel hakkında düşünme” bilimidir ve haliyle estetik bilgi, duyular, algılama, duygu, haz ve hoşlanma yoluyla oluşur o halde estetik duyusal mantığın bilimidir.


Barok Anlatım: Dönemin baskın sanat eğilimi barok stildir. Barok anlatımda, varlıkların güzelliği karşısında duygulanmayla gelen etkileşimin ifadesi önemlidir: Barok bu etkileşimi ince ayrıntılarıyla, göz alıcı biçimde, tüm gösterişiyle ve görkemliliğiyle dile getirir ve haliyle, abartmalı bir biçimselliği de öne çıkarır. Barok anlatım müzik, mimari başta olmak üzere sanatın birçok dalında etkili olmuştur. Çok geniş bir çerçeveye yayılan barok müzik, doruk dönemini başta Johann Sebastian Bach olmak üzere Vivaldi, Scarlatti, Telemann, Haendel gibi müziğe yön veren bestecilerle yaşamıştır. Fransa’da ise Versailles klasik müziği, yani saray müziği, uzun süre etkisini devam ettirir. Versailles Sarayı, Marain Marais, Campra, Rameau gibi önemli bestecilerin eserlerine kapılarını açar.

Bu bestecilerle, müzik tarihinde armoni bilgisinde büyük bir gelişim yaşanmış, melodi ağırlık kazanmış, disonansın (birbirleriyle uyuşmayan seslerin kullanılması) artmış ve ayrıntılı süslemelerle duygu devinimleri yaratmak müzik dünyasını sarıp sarmalamıştır. Barok anlatıma renk ve ifade zenginliğiyle duygusallık ve duyarlılık katmaya çalışan, zarif ve inceliğe önem veren anlayış ise Rokoko üsluptur. Duyarlık ve incelik dolu bu müzikal yaklaşıma “galant stil” denir.


Johann Sebastian Bach: Batı müziğinin temel taşı kabul edilir. Almanya dışına çıkmadığı halde, İtalyan sonat ve konçertolarına, Fransız süit ve uvertürlerine, İspanyol danslarına örnekler vermiş ve dehasıyla değişik ülkelerin müzik kültürlerini birleştirmiştir. Bu engin bilgisiyle, bir yüzüyle geçmişe, öbür yüzüyle de geleceğe ayna tutmuş ve her çağın müziğine yol göstermiş bir sanatçıdır. Bach, çeşitli melodileri birbirine uydurma sanatı olan kontrpuan konusunda ve çok sesli müzikte üretici bir konunun birbirine benzer biçimde yenilenmesinden oluşan füg sanatının yapılanmasında çok önemli katkıları olmuştur.


İtalya’da ise Barok müziğin önemli ismi Antonio Vivaldi’dir. Ünlü eseri “Mevsimler”, doğa olaylarının müzik diline tercümesidir ve sonuçta insan düşüncesine ve estetik dünyasına seslenir. Yine İtalya’da, yaylı çalgı yapımıyla dünyada benzersiz bir ekol yaratan Antonio Giacomo Stradivari, kısaca bu dönemde yaşamıştır. Özellikle bugün paha biçilemeyen kemanları ve viyolonselleriyle ünlü olan Stradivarius, yaylı çalgı yapımında gerek yapım tekniği gerekse boya tekniğiyle erişilemeyen bir mükemmelliğin yaratıcıdır. Aydınlanma felsefesiyle Barok dönem sonrasında müzikteki değişim devam eder.

W. A. Mozart ve J. Haydn’ın öncülük ettiği ve Beethoven’le sağlamlaşacak klasik dönemin temelleri atılır. Müziğe olan ilgi elit kesimden halka doğru yönelir, soyluların salonları dışında ilk kez başka salonlarda konserler düzenlenir. Müzikal formlarda Sonat ve Senfoni önemli bir gelişme gösterir. Oda müziğinde yeni biçimler gelişir. Kuartet (dörtlü) ve Kentet (Beşli) besteleri yapılır. Bir diğer önemli besteci Franz Joseph Haydn, senfonileriyle, oda müziği eserleriyle ve büyük koral yapıtlarıyla Klasik Batı Müziğine yön veren bir bestecidir. Dünyanın yaradılışını konu edinen ünlü eseri Yaradılış Oratoryosu, ilk bölümde cansız bir dünyanın güneş ve denizin kükreyişiyle canlanışını ve sonra canlı yaratıkların ortaya çıkışını ve son bölümünde de Adem ve Havva’nın yeryüzüne gelişini ve Tanrıya şükranı dile getirir.


Wolfgang Amadeus Mozart: Barok dönemden farklı olarak klasik dönemin ilk büyük bestecisidir. Otuz beş yaşında vefat eden Mozart, müzik tarihinin dahi çocuğudur ve tam anlamıyla bir dehadır: Üç yaşında klavsen çalar, beş yaşında ilk bestesini, dokuz yaşında ilk senfonisini besteler. Eşsiz bir bestecidir: Sonatlardan konçertolara, operalardan oda müziğine her müzik biçiminde kusursuz eserler bestelemiştir: Senfoni, opera, solo konçerto, oda orkestrası, yaylı kuartet ve yaylı kentet ve piyano sonatları; Operaları arasında komik opera türünde Figaro’nun Düğünü, Don Giovanni, Cosi Fan Tutte; ciddi operaları arasında ünlü Sihirli Flüt bulunur. Müziğindeki yalın ve nükteli anlatım, güçlü ritmik yapı ve bu yapının altında yer alan coşku ve felsefe etkileyicidir.


AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNİN DOĞUŞU

Bilindiği gibi İngiltere’den gelen göçmenler 1607’de ilk ticaret kolonisini Virginia’da kurarak zamanla büyürler ve İngiltere Krallığı tarafından atanan bir vali tarafından yönetilen 13 Koloni oluştururlar. Koloni halkı genelde Yeni Dünya topraklarını değerlendirerek zengin ve özgür yaşamak isteyen bir kesimdir. Ama aynı zamanda da İngiltere Devriminin etkisindedirler. İnsanlar Tanrı önünde eşittir ilkesini benimseyen liberal eğilimli bir halktır. Vergilerle ve baskılarla, ekonomik haklarının kısıtlandığını düşünen koloniler toplu bir bağımsızlık mücadelesine girişirler ve aralarında örgütlenmeye başlarlar.

1776’da toplanan geniş katılımlı Virginia Kongresi, Thomas Jefferson tarafından kaleme alınan ve özgürlük isteklerini dile getiren Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ni yayınlar. Bildiri, Avrupalı aydınlanmacı filozofların öğretilerinden izler taşımakta ve Amerika Birleşik Devletleri adıyla bağımsız bir devlet kurulmaya karar verildiği ifade edilmektedir. Altı yıl süren savaş sonunda, George Washington komutasındaki koloni güçleri, İngiltere’yi yenilgiye uğratır ve İngiltere 1783 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin varlığını resmen tanır. 1789’da Anayasanın tamamlanıp onaylanmasıyla yeni bir ulus doğar ve G. Washington ilk devlet başkanı seçilir.


1492 keşfinden sonra ilk sömürge kolonilerinin oluşmasıyla, Avrupa’da, bir an önce bu sömürge topraklarında altın ve gümüşe sahip olma, daha sonra da topraklara sahip olma arzusu yaygınlaşmış ve güçlenmiştir. Yerli halkın ise mülkiyet kaygısı yoktur, onlar bu topraklarda vardırlar ve kendi yurtlarında yaşıyorlar bilincindedirler. Ama gelen ilk insan, toprağı mülkiyetleştirir ve onu gücüyle korumaya başlar, yani sahiplenir. Yerli halk tarımı bilmemektedir. Ama koloniler toprağı işlemeye başlayınca o günlerin deyimiyle “toprak değer kazanmıştır”. Bu etkileşimde ilginç olan kültürleşme sürecidir. Birbirinden farklı iki kültür olan Avrupa kültürü ve Yerli Halk kültürü etkileşime girmiştir. Bu etkileşim sadece ekonomi, tarım ve ticaret alanında değil, zaman içinde değerler, düşünceler, inançlar ve davranışlar alanında da kendisini göstermiştir. Yerli halk bu sömürgeleştirme ve kültürleşme durumu karşısında yavaş yavaş geçmişle bağlarını koparmaktadır. 18. yüzyıla gelindiğinde, artık Amerikalı Avrupalılar Avrupalı olmayı bırakmışlar ve sömürgecilerin Avrupalı olma misyonu bir bakıma başarısızlığa uğramıştır.
Artık Kuzey Amerikalı Britanyalıların hayatı ve kültürü söz konusudur.

Kültürlenme süreci açısından Amerikalı İngilizlerin kültürü Avrupa kültüründen bağımsız bir kültür değildir kesinlikle. Güney Amerika’da ise bazı yerli halk kendi kültürlerine bağlı kalarak aynı zamanda beyaz kolonilerin egemenliğine bağlı kalınabileceğini kabullenmişler ve yerli halkın hakları için mücadele etmek hayatlarının bir parçası olmuştur. 300 yıl boyunca İspanyol hâkimiyetinde yaşamaları ve daha sonra Simon Bolivar’la özgürlüklerini kazanmaları tarihin önemli bir sayfasıdır. Artık yeni bir ulusal kimlik vardır Güney Amerika’da.



 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst