Aöf Ortaçağ Felsefesi -1- Ders Notları 3. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
ORTAÇAĞ FELSEFESİ -1-

3. ÜNİTE

IOANNES SCOTUS ERİUGENA



· Eriugena’nın kelime anlamı “İrlandalı”, “İrlanda’da doğmuş” demektir. Başka bir


şekilde ifade edilirse Eriugena, “Erin halkından doğan” anlamına da gelir. Orta-


çağ’ın belki de yegane İrlandalı filozofudur.


· Eriugena, Karolenj döneminde İrlanda’dan Avrupa’ya göç etmiş olan çok sayıda bilginden birisidir.


· kendisinden önce yaşamış olan önemli filozof/din adamlarının eserlerini Eski Yunancadan Latince’ye aktarmıştır ve bunlar üzerine çeşitli yorumlar yazmıştır.


· Eriugena carolus 2 nin maiyetindeyken özgür sanatlar alanında ders vermiştir.


· Ioannes Scotus Eriugena, bir Ortaçağ filozofu olarak, Tanrı ile dünya arasındaki bağlantıyı kendisi için bir ilgi konusu yapmıştı. bu bağlantının en belirgin tarzı, Tanrı gibi birlik sergileyen bir varlık ile dünya gibi çokluk barındıran bir durum arasındaki ilginin nasıl kurulabileceğidir. Bu birlik ve çokluk ilişkisi, nihayetinde insanın Tanrı’dan nasıl çıktığını ve O’na nasıl geri döneceğine ilişkin bir sorgulama süreci meydana getirir. Bu sorgulama sürecinin temelinde, tıpkı diğer bütün filozofların yaptığı gibi, hakikati arama kaygısı yatar.


· Eriugena’nın da Tanrı veya yaratılış ile ilgili olarak sorduğu soruların tümü hakikatle, hakikat sorgusu ile bağlantılıdır.


· Eriugena’nın Periphyseon başlıklı eserinin birinci kitabında, Usta şeylerin en başta ve temel ayrımının “olanlar” ve “olmayanlar” şeklinde söz konusu edilebileceğini ileri sürer . Bu ayrımın zihinlerde tam olarak belirginlik kazanabilmesi için de “doğa”nın bu ayrımı kuşattığını ayrıca belirtir.


· Eriugena’nın “doğa”sı varlık veya gerçeklikten daha farklı bir kullanıma sahiptir; onlardan daha geniş bir anlamı bulunmaktadır.


· Varlık, kabaca dile getirecek olursak, akıl veya duyular aracılığıyla kavranılan herhangi bir şeydir. Bununla birlikte, akılla veya duyularla algılanamayacak olan türden var olanlar da bulunmaktadır. Bu var olanların en başında da Tanrı gelmektedir.


· Ortaçağın neredeyse tamamını etkilemiş olan bu anlayışa göre Tanrı, hiçbir şekilde aklın veya duyuların nesnesi olamaz.


· Yaratılan aynı zamanda yaratan doğa diyerek ilahi idelardan bahseder.


· Bu anlayış, Augustinus gibi bazı filozoflarda esnemiş ve daha yumuşak bir şekilde anlaşılmıştır. Bu anlayışla biçimlenen doğayı Eriugena, Periphyseon’da dörde ayırmaktadır:


1) Yaratan ve yaratılmayan doğa (Creat et non Creatur),


2) Yaratılan ve aynı zamanda yaratan doğa (Creatur et creat),


3) Yaratılan ve yaratmayan doğa (Creatur et non creat),


4) Ne yaratan ne de yaratılan doğa. (Nec creat nec creatur)


· Bu dört bölümleme aslında temel olarak ikiye indirgenebilir. Bu iki kısmın birinde Tanrı, diğerinde de O’nun yarattıkları yer alır. Nutritor’un ortaya koymuş olduğu ilk bölümlemede açık bir şekilde görülen, bu doğa türünün Tanrı olduğudur.


· Bir yaratıcı olarak Tanrı, her şeyin kendisinden meydana geldiği, dolayısıyla İlk İlke olarak görülenNeden’dir. O’nun ilk bölümlemede en dikkat çekici özelliği bir Yaratan olmasıdır. Daha önce de dile getirildiği gibi “Yaratıcı” özellik felsefeye çok sonraları girmiş bir durumdur. Özellikle Antikçağ felsefesinde “yoktan var etme” yani “yaratma” söz konusu değildi.


· Tanrı’yı anlatan birinci ayrımda “yaratan ve yaratılmayan” yer almakla birlikte, gene Tanrı’yı işaret eden dördüncü ayrımda ise “ne yaratan ne de yaratılan” ifadesi göze çarpmaktadır. Buradan anlaşıldığı kadarıyla dördüncü ayrımda Tanrı artık yaratma eyleminden vazgeçmiş gibi durmaktadır.


· Eriugena nın tanrı ve yaratılış anlayışı : tanrı insanın en üstün özellikleriyle bile kavranamayacak yapıdadır. yaratıcı olan tanrının ötekilik özelliği vardır. tanrı nüfuz ve tarif edilemez bir varlıktır.


· Tanrı, “zamanda başlangıcı olmayan” ve kendi varoluşu için “nedensiz” bir yapıdadır. Tanrı’nın, kendisinden önce ilişki içinde olduğu herhangi bir varlık söz konusu değildir. Böyle bir varlık olmuş olsaydı Tanrı’nın başlangıcı veya nedeni olurdu; oysa bunun tam tersi geçerlidir.


· Tanrı, her şeyin doğasının bizzat yaratıcısıdır ve bu şekliyle de her şeyin Nedeni ve Başlangıcıdır.Bundan dolayıda doğanın ilk ayrımındaki yaratan ve yaratılmayan ile Tanrı’nın kastedildiği açıktır.


· Tanrı, Eriugena’ya göre sınırları belli olmayan bir varlıktır. Tam da bundan dolayı tanrı kendi kendisini kavramak veya tanımlamak bakımından yetersizdir.


· Eriugena’ya göre Tanrı kendisinin ne olduğunu bilemez; zira kendisi bir “ne” değildir. Herhangi bir var olan belli terimlerle tanımlanan sınırlı bir şeydir. Bilgi dediğimiz şey de bu tarz bir var olanın tanımı veya kavranışıdır. Tanrı, sonsuzluğu, sınırsızlığı nedeniyle bütün bu tarz var olanların ve bilginin üstünde yer aldığından O’nun kendisini bilmesi imkansızdır.


· “ne yaratılmış ne de yaratan doğa” : Yaratılmamıştır; zira hiçbir şey tarafından bir etkiye maruz bırakılmamıştır. Yaratmayandır; çünkü her şeyin nihai hedef olarak kendisine döndüğü bir noktada artık herhangi bir yaratma eylemi içinde olması mümkün değildir. Her şey artık bizzat kendi ezeli ve ebedi akılları olan Tanrı’ya dönmüştür ve bu özelliklerinden dolayı da artık kendilerine yaratılmış (veya yaratık) denmekten vazgeçilmiştir.


· Eriugena’ya göre bütün varolanlar, kendilerini yaratan Tanrı’dan uzaklaştıkları ölçüde yaratılmışlıklarını daha açık bir şekilde sergilemektedir.


· Dördüncü ayrımda, bütün yaratılanlar Tanrı’da bir araya geleceklerinden onların yaratılmışlık özellikleri de ortadan kalkmış olacaktır. Eriugena’ya göre, bu durum, güneşin ortaya çıkmasıyla gözden kaybolan yıldızlarınki ile benzerlik taşımaktadır.


· Sonuç olarak, bu dörtlü doğa ayrımının ilkindeki Tanrı, yaratılanlar açısından bir Başlangıç; dördüncüsü de gene yaratılanlar açısından bir Son olarak düşünülebilir. Her iki durum da, yani Başlangıç ve Son, Tanrı’nın varoluşu bakımından dışarıda bırakıp yarattıklarına yüklediği özelliklerdir. Çünkü O Başlangıçsız ve Nedensizdir.


· Eriugena’nın ikinci doğa ayrımı olan “yaratılan ve yaratan” doğa, anlaşılması bakımından diğerlerinden biraz daha güç bir ayrımdır. İlk bakışta burada anlatılmak istenilenin, yaratılmışlığın dan dolayı insan türü olduğunu düşünebiliriz.


· Bazı Ortaçağ filozofları Tanrı’nın, yarattıklarından ve onların niteliklerinden hareketle anlaşılabilir bir Varlık olduğunu düşünmüştür. Yaratan’a doğru bir nitelik aktarımı neticesinde ortaya çıkan bu kavrayışın ilahiyata “pozitif/olumlu ilahiyat” adı verilmektedir. Bu anlayışa göre, iyilik, merhamet, hakikat, bilgelik gibi metaforik olarak Tanrı’ya da atfedilmektedir.


· Bunun karşısında yer alan ilahiyat türü ise negatif/olumsuz ilahiyat olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, insani niteliklerin en üstün derecelerini kullansak bile Tanrı hakkında herhangi bir tarifte, tanımda bulunmamız imkansızdır. Hangi niteliği kullanırsak kullanalım, sonuç itibarıyla bu çaba Tanrı’yı insani hayat ve akıl düzlemine indirgeyecek olduğundan, yanlış ve anlamsızdır.


· Porphyrios’un sorduğu bir soru önemlidir: “Güzel olan şeylerle Güzellik arasındaki benzerlik nasıl bir şeydir?” Burada Plotinos’un gerçekten bilmek istediği şey, gelip geçici bir nesnenin taşıdığı nitelik ile o niteliği biçimlendiren kalıcı olanın arasındaki ikişkinin ne olduğuydu? .


· Eriugena’nın ikinci ayrımında işaret edilen ilahi ideaların mahiyeti konusu, bir bakıma “yaratan” ile “yaratılan” arasındaki ilişkinin de mahiyetini belirlemesi bakımından önemlidir.


· İlahi idealar, bir yaratıcı olarak Tanrı’nın, yaratmış olduğu fizik dünyaya “elini değdirmemesi” için gereklidir. Bir çömlekçinin eserini biçimlendirirken kullanmak zorunda olduğu elleri, eserine doğrudan etki eder ve adeta çömlekçinin parmak izleri eserinin üzerinde kalır.


· Eriugena’nın Yaratan Tanrı’sı ise, bunun tersine, düşünme aracılığıyla şeylerin formlarını veya özlerini varoluşa taşır ve bunlar bireysel şeyleri/nesnelerin var olmalarını saçlar.


· Eriugena, doğanın ikinci ayrımı meselesini tartışırken, ilginç bir İncil yorumuna da imza atar. Hıristiyanların Kutsal Kitabı olan İncil ’in başında “Başlangıçta söz vardı” ifadesi yer almaktadır.


· Eriugenaya göre Grekçedeki “logos” kelimesini “söz” olarak çevirmek seçeneklerden sadece bir tanesidir. Logos kelimesi aynı zamanda “akıl” veya “neden” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla “Başlangıçta akıl vardı” veya “başlangıçta neden vardı” demek de, ilki kadar geçerli olabilecek bir tercih kullanımıdır.


· Eriugena’daki doğanın ikinci ayrımı olan ilahi idealar, Yaratıcı tarafından yaratıldıktan sonra, fizik dünyaya düzen verecek bir şekilde, kendi varoluşlarının altındaki bireysel nesneleri yaratmışlardır.


· Eriugena, Tanrı’yı yaratılanların varlığı ile özdeşleştirdiği için panteist olmakla suçlanmıştır.


· Periphyseon’da Tanrı’nın -yaratılmış olan- şeylerinin tümünün kendisi olduğunu söylemiştir.


· Eriugena hiçbir zaman böyle özdeşleştirme içinde bulunmamıştır. Tanrı ile ilahi idealar arasında bir benzerlik olduğunu bile dile getirmemiştir. Tanrı’nın her şeyin varlığı olduğunu ileri süren anlayışında amaçlanan, Tanrı’nın her şeye varlığını verme kudretidir.


· Bununla birlikte Tanrı hiç bir şekilde O’nun yaratılışıyla özdeş değildir. Ona göre “Tanrı ne yaratmasının bütünüdür ne de yaratması O’nun bir parçasıdır; bunun tersi bir şekilde ne yaratılış Tanrı’nın bütünüdür ne de Tanrı yaratılışın bir parçasıdır.”


· Periphyseon’daki dördüncü ayrıma genel olarak “analiz” adı verilmektedir. Bu süreci en iyi tarif edecek ifade şudur: ‘’ her şeyin nihai hedefi olarak tanrı vardır ‘’


· Analiz sürecini anlatırken Eriugena’nın başvurduçu kavramlardan ikisi Grekçedeki “füsis” (doğa) ve“ousia” (öz) ile Latincedeki “natura” (doğa) ve “essentia” (öz) kavramlarıdır.


· Ona göre Grekler sıklıkla ousia için füsis kelimesini,füsis içinde ousia kelimesini kullanmıştır.


· Ousianın uygun kullanımındaki anlamı özdür.bu yüzden ousianın bulunduğu görülür veya görülmez bütün varlıklarda bozulma, çürüme veya azalma söz konusu edilemez.


· Buna karşılık, füsis’in yer aldığı varlıklarda zamana ve mekana bağlılık söz konusu olduğundan burada etkiye maruz kalma, bozulma ve çürümeden söz edebiliriz.


· Eriugena ya göre ousia ,eimi fiilinden türemiştir. Eimi fiili benim anlamına gelmektedir. Bu fiilin eril sıfat fiili “hon” dişili ise ousia’nın ortaya çıktıçı “ousa”dır.


· Füsis kelimesi ise Grekçedeki “füomai” yani “doğuyorum”; “ekiliyorum” yada “meydana getiriliyorum” karşılıklarına sahiptir. Buradan hareketle diyebiliriz ki, kendi akıl sağlığı içinde devamlılık gösteren her varlık bir ousiadır.


· herhangi bir şekilde bir maddesellik katılımı gerçekleştiğinde o bir “füsis”tir. Latinlerde de, tıpkı Greklerde olduğu gibi “essentia” “natura” karşılığında; “natura”da “essentia” karşılığında kullanılmaktaydı.


· Duyulanabilir şeylerin özü, en sonunda, İlahi Bilgelik olan Tanrı’da zaman ve mekandan bağımsız bir şekilde yaşamaya devam edecektir, bütün yaratılanlarda bir amaçlılık durumu hakimdir.


· Eriugena ,gene grekçeden hareketle “telos” kavramına atıfta bulunur. Grekçede “telos” hembaşlangıç hem de son/amaç anlamlarını taşımaktadır. Bu yüzden, yaratılışın analiz kısmı, bütün yaratılanların başlangıcı demek olan Tanrı’ya geri dönüşün kesin bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır .


· ERIUGENA’NIN İNSAN VE EVREN ANLAYIŞI: Doğanın üçüncü ayrımı olan “yaratılan ve yaratmayan”da işaret edilen ise, ilahi idealar tarafından yaratılan bireylerdir. Bunların hepsi birer yaratılan olarak belli bir nedene bağlı olarak var olmuşlardır. Bundan dolayı, varoluşlarına ilkece yüklenen amaçları doğrultusunda bir hayat sürmek zorundadırlar. Bu üçüncü bölünme, Eriugena’nın Bir’den çıkan ve tüm evrenin görünür hale gelmesine neden olan yaratılışın “bölünme” kısmının tamamlandığının habercisidir.


· Eriugena’ya göre yaratılış daha tümel olandan daha az tümel olana doğru bir gidiştir. Bu durum, yaratılışın en azından bölünmenin hakim olduğu kısmında geçerlidir. Bu görüntü ilahi idealarda benzer bir şekilde ortaya çıkmaktadır. En genel idealar cinslere, cinsler alt cinslere ve onlar da türlere ayrılmaktadır. Bireysellerin de ortaya çıktıkları yapı bu türlerdir.


· Eriugena’ya göre yaratılış adı verilen süreç, kesintisizdir.Tanrı’dan çıkan ve ilahi idealarla devam eden yaratılışın nihayete erdiği yer bireysel olanların vücut bulmalarıdır. Bunların içinde melekler maddi olmayan varoluşu sergilemektedir. Maddi varoluşu sergileyenler arasında hem ruh hem de bedene sahip olmaları bakımından insan gelir.


· “insan hayvandır” sözüyle Duyuları, duyu hafızası, akılsal olmayan iştahı, türlü yönelimleri ile insan bütün öteki hayvanlarla ortak özellikler sergilemektedir. Bununla birlikte insanın, öteki hayvanlarda olmayan bazı özellikleri de bulunmaktadır. Eriugena bunların akıl, zihin, iç duyu, erdem olarak adlandırılabilecek akılsal hareketler ile ilahi ve ezeli ebedi olan şeylere ait hafızası olduğunu ileri sürer. Bunların hepsi de ilahi varlıkların sahip olduklarına benzer özelliklerdir.


· Eriugena’ya göre insan tek ve aynı akılsal ruh ile birleşmiş olan bedenden meydana gelir


· Bu birleşmiş yapı harika ve anlaşılabilir bir şekilde ikiye ayrılır.






1- Bunlardan bir tanesinin içinde insan, Yaratıcının imgesinde ve benzerliğinde yaratılır. Bu yaratılmışlığın bütün özellikleri insanı hayvani olandan mümkün olduğu kadar uzaklaştırır; hayvanlıkla ilgili hiçbir paylaşım içine sokmaz.


2- hayvan doğası ile belli türden bir iletişim kurar ve topraktan meydana gelir. Bu durum, insanın şeylerin ortak doğasından meydana geldiğini ve tümel hayvan cinsinde içerildiğini göstermektedir.


· Eriugena’ya göre bütün bir yaratılış beş parçaya ayrılmıştır:


1- bir yaratılan ya bir bedendir


2- ya bir canlı varlık,


3- ya duyulunabilir varlık,


4- ya akılsal varlık


5- zihinsel varlık.


· Bu beş parçanın hepsi de her şekilde insanda bulunur. İnsan bedeninde hayatını devamlı kılacak bir temele sahiptir, bedeni yöneten bir seminal hayat vardır; bu hayatı yöneten duyu; akıldan aşağıda yer alan doğal kısımları yöneten duyu, akıldan aşağıda yer alan doğal kısımları yöneten aklın kendisi ve son olarak bunların hepsinden daha yüksek mevkide yer alan Ruh.


· Tanrı’nın imgesinde yaratılan kısım da işte bu ruhtur. İnsanın Tanrı’yla ilişkisini kuran, O’nu anlamak için O’na yönelen kısım da gene aynı kısımdır.


· İnsan Tanrı’nın imgesinde yaratılmış bir yaratıktır. Bu ona dini bir takım nitelikler ve tarih yükler. Bu tarz bir yaklaşım, kaynağını Platon felsefesinden almaktadır. Platon’a göre de logistikon ilahi ve ideaların izlerini taşıyan, hatırlama (anamnesis) eyleminin gerçekleşmesine neden olan ve ruh göçünü olanaklı hale getiren bir yapıdır. İnsan sadece bu kısmıyla var olmuş olsaydı, o takdirde hiçbir zaman günah işlemeyecek; Eriugena’ya göre, hatta üremek için cinsiyetlere bile ihtiyacı olmayacaktır. Zira sadece akılsal ruha sahip olmak, insanla melek arasında herhangi bir fark ortaya çıkarmayacaktı.


· Eriugena’ya göre melekler hayvani özellikleri olmayan varlıklardır. Üreme, çoğalma ve yok olma hayvani düzlemin nitelikleri arasında yer alır. Onlar aynı zamanda duyulama yeteneği olmayan varlıklardır. aslına bakılacak olursa ,insan başlangıçta ilahi hakikatin seyri ile vakit geçiren ilahi bir varlıktı. Günah işledikten sonra bu seyirden ayrılmak ve hayvani düzeyin özelliklerini de almak zorunda kaldı.


· Hayvani olan özelliklere kavuştuktan sonra, başka kelimelerle ifade edecek olursak, bir bedene sahip olduktan sonra da cinsiyetler ortaya çıkmıştır. Burada ilginç olan nokta, dünyanın insan için yaratılmış olmasıdır. İnsan, dünya üzerinde yaşayan canlılar içinde Tanrı imgesinde yaratılmış olan tek varlıktır.


· insan, akılsal özellikleri olan tek hayvandır: Tanrı, insanın bu özelliğinden dolayı, görünen ve görünmeyen bütün yaratıkları insanın içinde yaratmıştır. İnsanın yaratılmasından önce bu her iki varlık türünden ne mekan ne de zamanda söz etmek mümkün değildir. Burada sözü edilen görünen ve görünmeyen bütün yaratıklardan kastedilen aslında evrenin kendisidir. Dolayısıyla evrenin köken itibarıyla insanda yaratıldığını söylemek gerekir. Bir şekilde insanın ve evrenin kaderi birbiriyle bağlantılı ve ayrılmaz karakterdedir


· Eriugena, Periphyseon’da insanın tanımını şöyle yapmaktadır: “ İnsan Tanrı’nın Zihninde ezeli ebedi bir şekilde biçimlenmiş belli bir zihinsel kavramdır.” Tanrı’nın zihninde belirlenmiş olan bir kavrayış olduğu için insanın bilginin içine doğmuş olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, tıpkı Platon’da olduğu gibi Eriugena’da da bilgi insana içkin bir durum gösterir. insan, işlediği günahtan dolayı Tanrı’ya belli bir anlamda yabancılaştığından, onun bilgiye sahip olması ancak tedrici bir süreç içinde mümkündür.


· bilgi, ilahi ve insani olmak üzere ikiye ayrılır. İlahi bilgi, Yaratıcı Bilgelik’te bulunur ve bu bilgi bütün bir yaratılışı için birincil öneme sahiptir.


· Buna karşılık yaratılmış olan varlıktaki bilgi ikincil öneme sahiptir ve daha yüksek bilginin etkisini sürdüren bir karakteri bulunmaktadır.


· Eriugena’ya göre, içinde yaşadığımız dünya, duyularımıza karşılık gelen bir dünyadır ve bunlar elbette duyulanabilir olan nesnelere yönelmişlerdir.


· Duyulanabilir nesne, kesin olarak belli bir zaman ve belli bir mekandadır; oluş ve bozuluşa tabidir. Eriugena’da tıpkı Aristoteles’in Kategoriler’inde yaptığı gibi bu nesneye çeşitli nitelikler yüklemektedir. Örneğin, nesneler sadece zamana ve mekana ait var olanlar değildir; onlar aynı zamanda nitelik ve niceliğe de sahiptir. Gene Aristoteles’in bize öğrettiği gibi, duyulanabilir nesneler bir doğa ve onunla birlikte ortaya çıkan çeşitli ilinekler içerirler. Bu yönleriyle de onların bileşik yapılar olduklarını söylemek gerekir. Eriugena’ya göre bu nesneler bir bileşik oldukları sürece duyularımızca algılandıkları halde, onları meydana getiren kısımların her biri ayrı bir şekilde asla duyular tarafından algılanamaz. Ayrı kısımlar artık aklın bir nesnesi haline gelirler. Buradaki temel anlayış gene Platoncu bir anlam içermektedir. Eriugena’ya göre görülebilir cisimler görülemeyen şeylerden meydana gelmektedir . Ona göre “görülebilir maddenin form ile birleşmesi belli türden ilineklerin bir araya gelmesinden başka bir şey değildir”


· Erigena’nın Periphyseon veya Doğanın Bölümlenmesi Hakkında başlıklı eseri bütün bir ortaçağ boyunca çok rağbet gören bir çalışma olmuştur. papa 3.cü honorius zamanında özellikle içindeki şu üç madde nedeniyle suçlanmış ve yargılanmıştır. Bunlar:


1- Her şey Tanrı’dır;


2- İlahi İdealar yaratılmıştır ve yaratırlar;


3-Dünyanın sonunda (kıyamette) cinsiyet farkı ortadan kalkacaktır. Bu ve benzeri yaklaşımları onun günümüze kadar süren etkisini güçlendiren önemli anlayışlardır.


· İnsanın tanrıyla ilişkisini kuran onu anlamak için ona yönelen kısmı ruhudur.


· Yaratıcı bilgelik ilahi bilginin ortaya çıktığı bulunduğu yerdir.


· Eriugenaya göre insan tarının zihnindeki bir kavramdır.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst