Aöf Endüstri Sosyolojisi Ders Notları 1. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ

ÜNİTE 01

Bu bölümde makro düzeyde insanların uzun yürüyüşlerini (yani toplumsal ve ekonomik dönüşümün evrelerini) ele alacağız. Makro sosyoloji, adından da anlaşılacağı şekilde, geniş bir perspektife odaklanır. Toplumsal bütünü anlamaya çalışır. Burada dönüşümün evrelerini pre-endüstriyel (avcı-toplayıcı, göçebe-bahçıvan ve tarım toplumları), endüstriyel ve post-endüstriyel toplumlar olmak üzere başlıca üç grup içinde inceleyeceğiz.

PRE-ENDÜSTRiYEL TOPLUMLAR
Pre-endüstriyel toplumları da kendi içinde avcı-toplayıcı, göçebe-bahçıvan ve tarı m toplumları olmak üzere üç grupta incelemek mümkündür. Avcı ve Toplayıcı Toplumlar Avcı ve toplayıcı toplumların pek çoğu küçük göçebe gruplardan meydana gelir. Ancak bazılarında daha genifl bir toplumsal örgütlenmeye rastlanmıştır. Genellikle avcılığın esas olarak erkekler toplayıcılığın ise kadınlar taraf›ndan üstlenildiği, cinsiyete dayalı işbölümü etrafnda kurulmuştur.

Et, genellikle bir prestij kaynağıdır. hayatlarını idame ettirmek ve yiyecek bulabilmek için sürekli bir yerden başka bir yere göç ederler. Sadece uzmanlık isteyen işlerde sınırlı olmak üzere, çok az bir iş bölümü vardır. toplumsal farklılaşma; yaş, cinsiyet ve aile kökeni gibi karakteristiklere göre oluşur.

Zamanla avcı ve toplayıcı toplumlar›ın gelişimi ile göçebe (pastoral) ve bahçıvan (horticultural) toplumlar ortaya çıkmıştır.Göçebe ve Bahçıvan ToplumlarYaklaşık on bin yıl önce, avcı ve toplayıcı toplumlar, iki kola ayrılarak gelişmeye devam etmiştir. Bunlardan birincisi, daha çok toprağın kurak ve dağlık olduğu bölgelerde ortaya çıkan göçebe (çobanıl/postoral) toplumlardı. Göçebe toplumlar; Afrika, Orta Doğu, Güney Amerika ve Asya’nın steplerindeki bazı yarı kurak topraklarda yaşamışlardır. Akrabalık (kabile) son derece önemlidir. Dolayısıyla otlak yüzünden başka kabilelerle sıkça çatışmaların yaşandığı toplumlardır. Bizler de tarihsel olarak göçebe bir kültürün mirasçılarıyız. Avcı ve toplayıcı toplumlardan sonra ortaya ç›kan ikinci kol ise toprağın daha verimli olduğu bölgelerde yaşamış olan bahçıvan (horticultural) toplumlardır.

Tedrici olarak verimlilik artışı, toplumsal artık (surplus) yaratmıştır. tarım toplumlar›nda bazı bireyler; yönetim, askerlik ve dinî liderlik gibi alanlarda uzmanlaşmaya başlamıştır. Artan işbölümü, iktidar olgusundaki farklılaşmayla hiyerarşik bir toplumsal düzene yol açmıştır. bütün toplumlar, avcı ve toplayıcı toplumları terk ederek bir anda bahçıvanlık toplumuna geçmemişlerdir Bu süreç binlerce yıl içinde gerçekleşmiştir. Tarım Toplumları Bireyler demir ustalığı, alet yapımı, hayvan yetiştirme ve inşaat gibi yeni ekonomik alanlarda roller edinmişlerdir. Tarım teknolojisi, verimli uzmanlaşma, bir toprak parças›na yerleşme ve ticaret şeklindeki dört faktör; ekonominin bir devrim niteliğindeki dönüşümünde anahtar unsurlar olmuştur. Ancak tarım toplumları (agricultural societies), temelde toprağın işlenmesi ile elde edilen tar›msal üretime dayanır. Tarım toplumlarında teknoloji, insan ve hayvanların fiziki güçlerine dayanır. Ayrıca bahçıvanlık toplumlarından daha geniş bir işbölümü vardır. Günümüzde tarım toplumu olmak, ekonomik ve toplumsal gelişme sürecinde geç kalmayı ifade eder.

ENDÜSTRiYEL TOPLUMLAR
Endüstri Devrimi En genel tarifiyle fabrika üretimi düzeninin egemenliğinde bir sosyal örgütlenme biçimi olarak tanımlanır.Toynbee ve Rostow gibi bazı tarihçiler Endüstri Devrimi’nin başlangıç tarihi olarak 18. Yüzyılı almaktadı rlar. Buna karşılık, J. Nef (1980) gibi bazı yazarlar tarihte sürekliliği vurgulayarak Endüstri Devrimi-’nin başlangıcının 16. yüzyı la kadar götürülebileceğini savunmuşlardır. Nef’e göre İngiltere’deki devrim, bu sürecin bir devamı niteliğindedir. Bazı araştırmacılar, endüstrileşmede ticari ilişkilerin etkisini vurgulamalarına karşın Weber, Sombart, Rostow ve Nef gibi araştırmacılar ise bu süreçte bilimsel düşüncenin önemini ön plana çıkartmaktadırlar. Rostow, Endüstri Devrimi’nin ortaya çıkışında daha önceki uygarl›klarda bulunmayan üç önemli özelliğin olduğunu iddia etmektedir. Birincisi, buradaki devrimle insan; kendisinin tabiatı anlayacağı, tahmin edeceği ve ustalıkla kullanacağı duruma getirilebileceği fikrine sahip olmuştur.

Newton’un Principia’sının yayımlanması ndan sonra insan, doğa üzerinde yeni bir iktidara sahip olduğu duygusuna kapılır. İkinci olarak yeni bilim adamları yalnız matematikçi değil aynı zamanda araştırmacı ve deneycidirler ve bu yeni bilim adamlarının mikroskop, teleskop, termometre, barometre ve saat gibi aletlere ihtiyaçları vardır. Bilim adamları alet yapanlarla birlikte çalışmaya başlamışlardır. Örneğin buhar makinesini yapan J. Watt, bilim adamlarıyla çalışan bir alet yapımcısıdır. Üçüncü bir yön ise bilim adamları ile mucitler ve iş adamları aynı kulüplerde bir araya gelmişlerdir. Diğer taraftan endüstri toplumunun dünya görüşünün doğuşunda etkili olan diğer iki düşünür de F. Bacon ile R. Descartes’tir.Rifkin’in de belirttiği şekilde Bacon, doğayı doğrudan tasarımlamakla yetinmeyip, doğanın kontrol edilmesi için bir yöntem bulmak istemiştir. Yunanlılar için bilimin amacı, olguların metafiziksel “niçin”ini sormaktı; oysa Bacon, bilimin olguların “nasıl”ına adanması gerektiğini düşünüyordu. Descartes ise bir anlamda endüstrileşmenin düşünsel altyapısını oluşturan matematiksel düşüncenin gelişiminde oldukça etkili olmuştur.

Descartes’in dünyasında her şey yerli yerinde ve tüm ilişkiler uyum içindedir. Dünya, karmaşa değil bir kesinlik taşımaktadır. O, insanlığa dünya gerçeklerini yağmalayıp onun efendisi olabileceği inancını vermiştir. Öte yandan Newton, tüm dünyayı matematiksel kurallara tabi tutarak bunun yapılması için gereken aletleri temin etmiştir. Bazı yazarlar 19. yüzyılı, o güne kadar insanlık tarihinin “en çok değişen” yüzyılı olarak adlandırmışlardır. Oysa 1830 ile 1870 yılları arasında (kırk yılda), geçmiş dört bin yıldan daha fazla değişiklik yaşanmıştır. Freyer (1954:4-5), tarihin hiçbir döneminde dünyanın görünümünün 19. yüzyılda olduğu kadar kısa sürede deığişmediğini ifade etmektedir. 19. yüzyıl, gururla kendisini teknik yüzyılı olarak vasıflandırmıştır.

Ünlü filozoflar, insanı bir makinaya benzetmişlerdir. Freyer İngiltere’yi esas alarak teknik gelişmenin altı dalga hâlinde ortaya çıktığını iddia eder:

1.1. Dokuma endüstrisi dalgası: Endüstri Devrimi, bu dalga ile başlamıştır. 1765 ile 1780 yılları arasında, icatlar, bilim adamları tarafından değil el işçiliğinden yetişmiş teknisyenler ve meslekten olmayan kişiler tarafindan yapılmıştır. 1769 ile 1780 yılları arasında pamuk eğirme makinesini yapan Arkwrigth, on yıl sonra en güçlü dokuma fabrikatörü olur. Aynı dönemde Cartwritgh mekanik dokuma tezgahını icat eder. 1769’da da James Watt, buhar makinesini icat eder.

2.2. Demir çelik dalgası: Bu dalga 1800 yılında başlar.

3-Ulaştırma dalgası: 1825 yılında başlamıştır. Stephenson’ın 1820’de başlayan lokomotif üzerindeki çalışmalarının sonucu olarak ilk trenler, 1830’lardan itibaren çalışmaya başlar. 1820’li yıllarda ise ilk gemiler sefere konulur.

4- Kimya çağı: 1850’li yıllarda kimya biliminin belli başlı bilgileri bir araya toplanır. Endüstrileşmiş ülkelerde yüksek teknik okullar açılır. Liebig’in bulduğu suni gübreleme yöntemi, rasyonel tarımın doğuşunu sağlar.

5- Elektrik endüstrisi dalgası: Telefon ve telgraf, 1830 ile 1840 yılları arasında icat edilir. Ancak bu dalga, büyük bir endüstri olarak 19. yüzyılın son çeyreğinde kuvvetli akım tekniğine geçişle birlikte başlar.

6- Benzin motoru çağı: 1889’da Paris’te ilk otomobil sergisi açılır ve 1894’de ilk uluslararası otomobil yarışı yapılır. 1903’te ise Henry Ford Motor Fabrikası kurulur.Freyer’ın bu dalgalarına atom, uzay, bilgisayar ve genetik alanındaki geliflmeleri de farklı dalgalar olarak eklemek mümkündür.

İlk Dönem Sosyologları ve Endüstri Toplumu Bottomore’un deyimiyle ilk dönem sosyolojisi özellikle 18. yüzyıl siyasal ve ekonomik devrimlerinin yarattığı sosyal sorunlarla ilgilenmiş ve bir anlamda her şeyin üzerinde “yeni endüstri toplumunun bilimi” olmuştur. Nitekim sosyolojinin öncü isimlerinden olan Saint-Simon’un çalışmalarına baktığımız zaman odak noktasını yeni doğmakta olan endüstri toplumunun oluşturduğunu görmekteyiz. Bu durum Comte gibi sosyologlar için de geçerlidir. Bu sosyologlar, endüstri toplumunu sistematik olarak analiz etmişler ve onun örgütlenmesi için planlar teklif etmişlerdir. Doğrudan endüstri toplumuna ilişkin ilk kapsamlı çalışmalardan biri Saint-Simon’un1816 yılında yayımlamış olduğu “L’Industrie” dir. Bu çalışma, yazıldığı dönem dikkate alındığında, oldukça uzak görüşlü bir eser olarak kabul edilmektedir. Saint-Simon’un çalışmalarında bir taraftan endüstri birlikte doğan yeni güçlerin özgül karakterini tanımlama çabasını, öte yandan da toplumlarının ve bunlarla insan biliminin sosyolojisinin temellerini buluyoruz. Sonuçta physico-politique’in pozitif bilimi ile sosyologlar, organizatörler ve özellikle de büyük endüstricilerden oluşan manevi zümre; endüstri toplumunda iktidarı ele geçireceklerdir. Saint-Simon’a göre endüstri toplumu, aynı zamanda kişisellikten kopmuş bilimselliğin egemen olduğu toplumdur. Bu yaklaşım daha sonra 20. yüzyılın endüstri toplumuna damgasını vuran Taylorist ya da Fordist üretim biçimleriyle uygulamaya geçirilmiştir.

Aydınlanma geleneğinin mirasçısı Saint-Simon, gelecekte asıl hükümdarı pozitif bilim olan bir dünya iş devleti kurulacağı görüşündedir.Simondan büyük ölçüde etkilenen Comte’a göre teolojik ve militaristik toplumlar ortadan kalkarken bilimsel ve endüstri toplumlar› doğmaktadır.( Sosyolojinin kurucu isimlerinden olan A. Comte, çalışmalarında büyük ölçüde endüstri toplumunun sorunlarını çözmeye odaklanmıştır.)Comte “Üç Hâl Kanunu” dediği ünlü teorisinde toplumların, dinsel normların ve soyut düşüncelerin egemen olduğu teolojik ve metafizik aşamalardan akıl, bilim, ilerleme ve endüstri ile özdeşleştirdiği nihai aşama olan pozitif aşamaya doğru yöneldiğini iddia etmektedir. Comte’un amacı, Fransız ihtilali gibi köklü dönüşümlerin ters yüz ettiği topluma yeni bir “düzen” vererek onu yeniden kurmaktır.Buda pozitif bilimlerle mümkün olur.

Yine Aron’a göre (s.85-6) Comte’un yaşadığı dönem olan 19. yüzyıl başlarında gözlenen endüstri toplumunun belirgin özellikleri şunlardır:

1. İşin bilimsel örgütlenmesi üzerine kurulan endüstride üretim, gelenekselalışkanlıklara göre değil en çok verimi sağlayacak şekilde düzenlenmiştir.

2. Bilimin işin örgütlenmesine uygulanması sayesinde insanlık, kaynaklarınıolağanüstü bir şekilde geliştirmiştir.

3. Endüstri üretimi, yeni bir toplumsal olgu olan işçi sınıfının ortaya çıkmasınayol açmıştır.

4. İşçilerin iş yerlerinde toplanmaları; çalışan ve çalıştıran arasında, işçi ile işverenya da kapitalist arasında çok açık ya da gizli çatışmaya yol açmıştır.

5. Bir tarafta işin bilimsel organizasyonu dolayısıyla verimlilik durmaksızın artarkenaşırı üretim bunalımları çoğalmış, dolayısıyla bolluk içinde yoksullukortaya çıkmış ve milyonlarca insan yoksulluk çekerken mallar satılamaz hâlegelmiştir.

6. İşin endüstriyel ve bilimsel organizasyonuna bağlı ekonomik sistem; değişimözgürlüğü, girişimci ve tüccarın kâr arayışı ile belirginleşmiştir. Bazı kuramlar bundan zenginliğin temel koşulunun kâr arayışı ve rekabet olduğu,devletin işlere ne kadar az karışırsa üretim ve zenginliğin o kadar hızla artacağı sonucuna varmışlardır.Comte, Aron’un da belirttiği gibi, bu ilkelerden ilk üçünü kabul eder. Ancak Comte’a göre emek ve sermaye arasındaki çatışma, ikincil öneme sahiptir; işin kötü örgütlenmesinden kaynaklanır ve toplumsal reformlarla giderilir. Bunun yanı sıra bunalımlar önemsiz ve geçicidir. Beşinci ve altıncı özellikler ise daha çok sosyalistler tarafından öne çıkarılmıştır.

Saint-Simon gibi Akıl Çağı ve Aydınlanma geleneğinin mirasçısı olmakla birlikte Comte, bu geleneğin bir ürünü olan “bireyciliğe” şiddetle karşı çıkmıştır. piyasanın “görünmez bir el” tarafından idare edildiğine inanan liberal iktisatçıları, Comte’u metafizikçi olmakla suçlamıştı r. Comte, sosyalistlerin emekle sermaye arasındaki çıkar çelişkisine de inanmaz. Özetle belirtmek gerekirse Comte, ne liberaldir ne de sosyalist. O, örgütleyici okulun patronu olarak düşünülebilir. Onun felsefesi, endüstri toplumunun yorumuna dayanır. Bu felsefe, özellikle filozofların ve bilim adamlarının öncülüğünde bir reformun gerçekleştirilmesini ve belirli bir ruhsal güçle insanların duygularını ayarlamaları, ortak iş için onları birleştirmeleri, yönetenlerin haklarını onaylamaları, güçlerin keyfîliğini ya da bencilliğini yumuşatmalarını öngörmüştür.

Saint Simon ve Comte gibi benzer şekilde İngiliz sosyoloğu Spencer, “militaristik despotizm”in egemen olduğu “savaşçı toplumlar”dan özgürlü ğün ve barışçı yönetimlerin egemen olduğu “endüstri toplumları”na doğru bir “ilerleme”nin mevcut olduğu görüşündedir. Spencer kendi içinde bütünleşmemiş ve zorla biraraya getirilmiş savaşçı toplumlar karşın; “endüstri” toplumlarının çok farklılaşmış, sıkı örgütler ağı ile bütünleşmiş toplumlar olduğunu belirtmektedir.Spencer 19. yüzyılın diğer birçok sosyoloğu gibi “evrim”e (yani bir anlamda ilerlemeye) inanır ve insanlığın geleceği hakkında “iyimser”dir feodal toplumdan endüstri toplumuna doğru evrim gerçekleştikçe kapitalist toplumda görülen sosyal dengesizlikler adaletsizlikler ve sınıf çatışmalarının Comte gibi ortadan kalkacağına inanmaktadır. Ancak Spencer, Comte’tan farklı olarak liberaldir ve bir kez doğru yola girdikten sonra evrimin devamlı düz bir hat üzerinde kendiliğinden hareket edeceğini düşünmektedir.

Ünlü Fransız sosyoloğu Durkheim da Spencer gibi toplumların “basit toplum” lardan “karmaşık toplumlara doğru bir evrim sürecinde geliştiğini düşünmektedir. Durkheim “kolektif bilinç” ve “dayanışmayı anahtar kavramlar olarak ele alır. Durkheim, basit toplumların benzer unsurlar etrafında bütünleşmelerine karşılık giderek karmaşıklaşan endüstri toplumlarında toplumsal farklılaşmanın artışına ve bunlara paralel olarak “bireyselliğin” ve “farklılaşmanın egemen olduğu bu toplumlarda “organik dayanışma” dediği “işbölümünden kaynaklanan bir bütünleşmenin ortaya çıkışına işaret etmektedir.Kısaca belirtmek gerekirse Comte’un pozitivizm mirasının varisi olan Durkheim’a göre endüstri toplumu işbölümü dolayısıyla toplumsal farklılaşmanın ve bireyselliğin arttığı ve benzerliklerden kaynaklanan “mekanik dayanışmanın yerini “organik dayanışma”nın aldığı toplum biçimidir.Marx ve Weber endüstri toplumu yerine kapitalizm kavramını kullanmayı tercih etmişlerdir.

Marx’ın düşüncesi sürekli ezilenlerle ezen arasındaki uyuşmaz niteliği içeren kapitalist toplumun sınıf çatışmasını kendisine merkez olarak almıştır. Marx’a göre proleterya ile kapitalistler arasındaki çatışmayı doğuran da endüstridir. Dolayısıyla emekçileşme, yoksullaşma sürecinde Marx’a göre sanatkarlar, küçük burjuvalar, tüccarlar ve emekçi çiftçiler gibi ara sınıflar zamanla ortadan kalkarak emekçi sınıfına katılacaktır. Topluma damgasını vurabilecek sadece iki güç vardır; biri kapitalist sınıf, diğeri ise işçi sınıfıdır.Öte yandan Weber ise Durkheim gibi modern toplumu endüstri toplumu kabul etmekle beraber onun belirleyici yegane karakteristiğinin endüstri olduğu görüşünü kabul etmemektedir. Weber daha çok genel sürecin bir parçası olarak endüstrinin gelişimi ile ilgilenir ve tarihte temel gelişme olarak rasyonelleşmenin merkezî önemini vurgular. Weber modern topluma ilişkin çalışmalarında göstermiştir ki sosyal hayatın rasyonelleşmesi; ekonomi, siyaset, kamu yönetimi, hukuk ve kültür alanlarını kapsamına almıştır. Özellikle dikkatini bilimin yükselişi, yaşamın entellektüalizasyonu, makine teknolojisinin kullanımı, modern rasyonel kapitalizmin karakteri, rasyonel hukukun gelişimi, rasyonel hukuki otorite ve bürokratik yönetim geleneği üzerinde yoğunlaştırmıştır.

Weber, toplum içindeki eylemlerin sınıf çıkarlarından kaynaklandığını söyler. Weberyen teorideki sınıf kavramı Marxist teorinin aksine üretim ile ilgili değil tüketim ile ilgilidir. Weber’e göre sınıf çatışmaları yavaş yavaş piyasadaki mallardan piyasadaki işgücünün ücretine kaymıştır Weber; sınıfları, değerleri ve ulusları karşı karşıya getiren çatışmaların sürekliliğine ve ortadan kaldırılamayacağına inanıyordu. Saint-Simon, Comte gibi düşünürlerin aksine çağdaş toplumun özünde barışçı olduğunu düşünmüyordu. şiddeti tarihin ve toplumun doğal düzenine uygun buluyordu. Bir diğer ifade ile Saint-Simon, Comte Spencer ve Durkheim eski düzenin çözülmesinden doğan tehlikeler ile sosyal ahlak ve sosyal organisazyonun sorunlarıyla ilgilenmişlerdir. Marx ve Weber ise öncelikle yeni toplumda mekanikleşen kapitalizm ile meşgul olmuşlardır.Çağdaş Endüstri Toplumu Teorileri Çağdaş endüstri toplumu teorileri içinde önemli yer tutan R. Aron, A. Giddens, A. Toffler ve K. Kumar gibi sosyologlardır.

Dolayısıyla endüstri toplumu teorisinin teme karakteristiklerini şu şekilde sıralayabiliriz: Endüstri toplumu her şeyden önce üretimin dev fabrikalarda yapıldığı ve teşebbüsün aileden ayrıldığı toplum biçimidir. Dolayısıyla endüstrinin getirdiği disiplin, her şeyi zamanında yapmak, söz dinlemek, gösterileni fazla bir zihni çabada bulunmadan öğrenmek, fabrika için insan hazırlayan ve kitle eğitimi veren kurumların temel amacı olmuştur. Yine endüstri toplumu Aron’un ifadesiyle “işbölümünün orijinal bir tarzını verir.” Bu toplumda “Ne iş olsa yaparım.” diyen köylünün yerini uzman işçiler almıştır.Bu olgu Marx gibi sosyologlar ve “Modern Zamanlar” örneğinde olduğu şekilde C. Chaplin gibi sanatçılar tarafından eleştirilse bile uzmanlık en önemli olgu olmuştur.

Gerek Saint-Simon, Comte, Weber gibi 18 ve 19. yüzy›l sosyologları gerekse Aron gibi çağdaş sosyologların endüstri toplumunun en önemli özellikleri arasında saydıkları bir diğer önemli özellik ise rasyonalite ya da rasyonel hesap konusudur. Yine endüstri toplumu bu bağlamda rasyonalizmin yanı sıra sekülarizmin geliştiği ve bürokratik örgütlenmenin artmış olduğu toplum biçimidir. Üretim ölçeğinin büyümesi, ulaşımın ve haberleşmenin artışı, endüstri toplumları nda bütünleşmiş ulusal ekonomilerin ve merkezîleşmiş iktidarların doğuşuna yol açmıştır. endüstri toplumları Giddens’in da belirttiği gibi kökenleri “Aydınlanma” ya dayanan “ilerlemeci” bir hareketi temsil eder ve endüstri toplumlarındaki mevcut çatışmaların da bu ilerleme sürecine paralel olarak çözüleceği düşüncesi hakimdir.

Özetle belirtmek gerekirse endüstri toplumu işbölümünün, uzmanlaşmanın, standartlaşmanın, kentleşmenin, cemaatin gerileyişinin, sekülarizasyonun, rasyonelleşmenin, bürokratikleşmenin, sermaye birikiminin, modernleşmenin, benzeşmenin, teknolojik gelişmenin, vasıflı işgücünün, çoğulculuğun, formel ilişkilerin, toplumsal farklılaşmanın, bireyciliğin, para egemenliğinin ve çekirdek ailenin hakimiyetinin arttığı toplumlardır.

POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUMLAR

Yükselen Yeni Topluma İlişkin Kavramlar
Yükselen yeni topluma ilişkin olarak ortaya atılan bu kavramlara baktığımız zaman sayılarının oldukça kabarık olduğu göze çarpmaktadır. Bu yeni toplumu Amittai Etzioni “modernlik sonrası çağ”, George Lichtheim “burjuva sonrası toplum”, Herman Kahn “ekonomi sonrası toplum’, Murray Bookchin “kıtlık sonrası toplum”, Kenneth Boulding “uygarlık sonrası toplum”, Daniel Bell “post-endüstriyel toplum”, Peter F. Drucker “bilgi toplum, Paul Holmes “kişisel hizmet toplumu”, Ralf Dahrendorf “hizmet sınıflı toplum” veya “kapitalizm sonrası toplum”, Zbigniew Brzezinski “teknokratik çağ”, ve Y.Masuda “enformasyon toplumu” olarak adlandırmaktadır.

Castells ise network toplumu kavramını kullanmıştır.2000’li yıllarda ise yükselen yeni dönemi tanımlamak için “sanal toplum”,“digital ekonomi”, enformasyon ekonomisi”ve “yeni ekonomi” gibi kavramlar kullanılmaya başlanmıştır. Bu araştırmacıların büyük bir bölümü endüstri toplumu kavramının artık yeni toplumu tanımlamakta yetersiz kaldığını açıkça ifade etmektedir.Buna karşın Postendüstriyel teorinin karşısında olanlar;enformasyon devrimi için daha erken olduğu kanısındadırlar ve enformasyon toplumu teorisyenlerinin teknolojik determinizm gibi yanlış varsayımlardan hareket ettikleri görüşündedirler. İngiltere’de öncülüğünü Rosenbrock ve arkadaşları nın yaptıkları çalışmalara göre ise enformasyon toplumunun endüstri toplumundantemel farkı, “nitelik” değil daha çok “derece” farkıdır.

Ayrıca gelmekte olan yeni toplumu tanımlamak için de Drucker’in “bilgi toplumu” kavramı tercih edilmektedir. “Modernist görüşün pozitivist fikri sabitine” dayandığı gerekçesiyle özellikle bilgi toplumu kavramı epistemolojik yönden eleştirilere uğramıştır.İlk kez 1966 yılında Japonya’da planlamacılara kılavuzluk etmek amacıyla hükümetçe görevlendirilen enformasyon toplumuna ilişkin ilk öncü çalışmalardan birisi, aslında, bilginin üretilmesinin ve dağıtılmasının büyük bir değer taşıyan eylem oldu ğunu vurgulayan Fritz Machlup tarafından 1962 yılında yapılmıştır. Machlup “Amerika Birleşik Devletleri’nde Üretim ve Bilginin Dağılımı” adlı
çalışmasında bilgi sektörüne ilişkin meslekleri ve bilgi endüstrilerini tanımlamıfltır. Yine 1969 yılında ise Peter F. Drucker, bilgi işlerinin artan önemini vurgular. 1971 yılında da Japonya’da Masuda “Enformasyon Toplumu için Plan” hazırlar ve bu topluma ilişkin belirsizliği vurgulamak için yine bu toplumun temel alamet-i farikalarından olan bilgisayar ile ütopya kavramlarından oluşturduğu “computopia” kavramını kullanır. Bu sebeple burada post-endüstriyel dönüşüm ya da enformasyon/bilgi toplumu kavramlarını, bir kategoriden diğerine düz bir çizgide geçiş biçiminde değil endüstri toplumunda var olan yapıların eski önemlerini yitirmesi ve temel karakteristikleri aşağıda sıralanan “post-endüstriyel toplum”a ilişkin özelliklerin öne geçmesi şeklinde düşünmek gerekir.Post-

Endüstriyel Toplumun Temel Karakteristikleri
Ekonomik Yapıdaki Dönüşüm
D. Bell, post-endüstriyel toplumunun ilk özelliğini malların üretiminden hizmetlere yöneliş olarak belirtir. Endüstri öncesi toplumlarda öncelikle domestik hizmetler söz konusu iken endüstri toplumlarında ise taşımacılık, finansal hizmetler gibi alanlarda malların üretimine “yardımcı” niteliktedir. Endüstri sonrası toplumlarda önemli nokta eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi insani hizmetler ile bilgisayar, sistem analizi ile bilimsel araştırma ve geliştirme gibi mesleki hizmetler alanında yoğunlaşmaktadır.Şu anda vuku bulan bu süreç Toffler’e göre bir durgunluk değil aksine tekno-ekonomik temelin yeniden yapılanmasıdır.

Bir diğer ifade ile eski “ikinci dalga” sanayi devri ekonomisinin çökmesi ve farklı prensiplerle çalışan yeni bir “üçüncü dalga” ekonomisinin ortaya çıkmasıdır.kısaca vurgulamak gerekirse endüstrinin gerek üretim gerekse istihdam içinde payının gerileme sürecine girişine, buna karşılık özellikle bilgi ve enformasyonun ağırlığının giderek artışına tanık olmaktayız. Yükselen Yeni SınıflarBilindiği gibi endüstri toplumlarında yarı vasıflı işçiler, çalışan sınıf içinde en kalabalık grubu oluşturmuşlardır. Hizmet sektörünün gelişmesiyle de eğitim, idare ve büro işlerinin artışıyla da beyaz yakalı işçilerin yapacakları işlerin sayısında çok büyük artışlar ortaya çıkmıştır. 1956 yılına gelindiğinde ilk defa beyaz yakalılar, endüstri uygarlığı içinde mavi yakalıların sayısını geçmiştir, 1970 yılında ise bu oran beşte dördünden fazladır. Drucker’in “bilgi işçisi”dediği bu yeni sınıf, bilginin asıl güç olduğu yeni toplumda gücü de ellerinde bulunduracaktır.

Bilgi toplumunun başta gelen grubu olan bilgi işçileri bilgiyi verimli kullanma ve tahsis etmeyi bilenler olacaktır, tıpkı kapitalistlerin sermayeyi verimli kullanıma tahsis etmeyi bilenleri gibi. Gelmekte olan yeni toplumda ise A. Touraine’nin ifadesiyle “bilgi sınıfı”nın, A. Gouldner’in ifadesiyle de “kültürel sermaye” sahibi bir “yeni sınıf”ın yükselişine tanık olmaktayız. Gouldner, değişimin öncülüğünü teknik entelijansiya ve entellektüellerden oluşan bu yeni sınıfın üstlendiği görüşündedir. Bilginin Artan RolüEndüstri sonrası toplum teorilerinin öncü isimlerinden olan D. Bell, gelmekte olan toplumun yeni paradigmasının teorik bilgi olduğunu vurgular.Şüphesiz bilgi, her toplum için gereklidir; nitekim endüstriyel uygarlığın öncü isimlerinden olan Bacon’ın da yüzlerce yıl önce belirttiği gibi “bilgi güçtür”; ancak enformasyon/bilgi toplumunda ise bilgi aynı zamanda toplumun temel eksenidir.Yeni toplumda teorik bilgiyi piyasada ürünlere ve hizmetlere başarılı şekilde dönüştürenler ile eğitim ve araştırma geliştirme harcamalarına en çok yatırımı yapan işletmeler ya da toplumlar başarılı olacaktır. Öte yandan önümüzdeki dönemde bugünkü gelişmiş ülkelerin bilgiyi üreten ofisler, yine bugün gelişmekte olan ülkelerin ise imalat işlerinin yapıldığı dünyanın atölyesi işlevini üstleneceğine dair beklentiler söz konusudur.

Yeni toplumun temel kurumlarını oluşturan üniversiteler ile araştırma kurumları, toplumda yeniliklerde ana kaynağı oluşturacaklardır.Toffler’in deyimiyle enformasyon toplumunda bilgi, artık para gücüyle kas gücünün eki olmaktan çıkmış ve bunların ruhu ve çekirdeği hâline gelmiştir. Bu toplumlarda başarı ya da başarısızlık bütünüyle bilgiye bağlı hâle gelmiştir. Enformasyon Teknolojileri ve İnternet’in Toplumsal Sonuçları Endüstri toplumunun doğuşunda nasıl buhar makinesi, elektrik, içten yanmalı motorlar gibi enerji teknolojisi büyük rol oynamışsa enformasyon ve iletişim teknolojileri de post-endüstriyel toplumun doğuşunda aynı role sahiptir. Bu teknolojiler,toplumu iki şekilde değiştirmektedir.

Birincisi yeni malların üretiminde ve hizmetlerin yerine getirilmesinde yeni imkânlar (işler) sağlamaktadır.İkinci olarak teknoloji, verimlilik üzerindeki etkisiyle hayatımızı değiştirmektedir. Böylece bir taraftan ürünler daha düşük fiyattan üretilip tüketiciye düşük fiyatla satılmaktadır diğer taraftan ise işsizliği artırmaktadır.İnternet teknolojisi önceleri bilimsel çalışmalar, ulusal güvenlik ve uzay çalışmaları gibi alanlarda kullanılan bilgisayar teknolojisi ekonomik amaçlarla yönetim alanında, büyüme ve verimliliğin artırılması için işletmeler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.1970’lerden itibaren ise sosyal refah hizmetlerinde ve birtakım toplumsal sorunların çözümünde kullanılmaya başlanmıştır.

Post-endüstriyel dönüşüm sürecinde temel dinamiklerden birini oluşturan bilgisayar teknolojisi, bir yandan zihinsel emeğin yerini tutarak, diğer yandan ise insanın zihinsel emeğinin çerçevesini genişleterek yaşanan değişime önemli bir faktör olarak damgasını vurmuştur.İnternet okadar yaygınlaşmıştır ki neredeyse bütün dünya “internetmania” diyebileceğimiz bir salgını yaşamaya başlamıştır.İnternet kültürünün Margaret Mead’ı olarak anılan Sherry Turkle’a göre milyonlarca insanı birbirine bağlayan internet, insanların düşünme şekillerini, cinselliklerinin doğasını, topluluk şekillerini ve kimliklerini değiştirmektedir.İnsanların bilgisayarlar vasıtasıyla toplumsal, siyasal, ekonomik vb. etkileşime geçmelerini sağlayan bir araç olan internetin belki de en önemli işlevi, bilginin serbest dolaşımını sağlamasıdır. Aralarında Habermas’ın da bulunduğu birçok ünlü düşünür, bilgi devriminin, eşit şekilde iletişim şansını artırdığını iddia etmektedirler.Tarih boyunca tüm diktatörler; yönettikleri kitlelerle ilgili her türlü enformasyonu, tek elde toplamak istedikleri gibi bunların yayılmasını, gerekiyorsa şiddete de başvurarak sınırlandırmak çabası içinde olmuşlardır.milyonlarca insan, enformasyonun bir yerden bir başka yere anında taşınmasını sağlıyorlar.Özellikle teknolojinin giderek ucuzlaması ve geniş kitlelere yayılması, bu gelişim sürecinde hayati bir rol oynuyor.

Bir taraftan dünyayı “küresel kültür”e taşıyan enformasyon ve iletişim teknolojileri, diğer taraftan da aynı arabanın tersine işleyen tekerlekleri gibi “yerel kültür”lerin öne geçmesine de zemin hazırlıyorlar. Yirmi birinci yüzyılın eşiğinde insanlık, adeta bu yüzyılın başında bir diktatörün “karşı devrim”olarak bahsettiği bir tür “tele devrim” süreci ile karşı karşıya kaldı.Kısacası,internet; yaşama,çalışma ve düşünme biçimlerimiz üzerinde önemli etkilerde bulunuyor.İnsanlık daha önce görülmedik şekilde yeni bir toplumsal dönüşüm sürecini yaşıyor.Bunun arkasındaki en önemli güçlerden biri ise enformasyon teknolojileridir Post-endüstriyel Toplumlar›n Di¤er Karakteristikleri.Endüstri toplumundan post-endüstriyel topluma yöneliş, teknolojinin giderek ucuzlaması ve yaygınlaşması, bir taraftan kitle üretimi ve kitle haberleşmesinin çözülüşünü sağlarken diğer taraftan da bireyin
konumunun güçlenmesi sağlamıştır.Ayrıca endüstri toplumunun otorite, disiplin, bağlılık, erkeklik, fiziki kabiliyetler,rekabet, saldırganlık, tutumluluk, hırs, güvenlik gibi değerlerinin yerini üniseks,özgürlük , bireysellik, gerçek, güzellik gibi iyimser bakış açısını ifade eden değerlerin alacağı belirtilmektedir. Masuda’ya göre post-endüstriyel toplumlarda insann kendini disiplin altına alması ve sosyal katkısına bağlı değerler ön plana geçmektedir.

Bunun yanı sıra endüstri toplumlarındaki işçi hareketlerinin ve grevlerin yerini enformasyon toplumlarında sivil vatandaş hareketlerinin alacağı, gönüllü teşebbüslerinde toplumda giderek çok daha önemli hale geleceği ve kitle tüketiminden yüksek kitlevi bilgi üretimine yönelineceği ön görülmektedir. Yine Toffler’in “Üçüncü Dalga”olarak adlandırdığı post-endüstriyel toplum,standartlaşmanın,merkeziyetçiliğin,fabrika düzeninin ortadan kalktığı,sürekli ve hızlı değişimin egemen olduğu toplum biçimidir. Bu toplumlarda Toffler’a göre sanayi toplumunun ürünü olan kitle demokrasisi son bulacaktır.Dolayısıyla enformasyon toplumunda egemen demokrasi Toffler’a göre “mozaik demokrasisi”, Masuda’ya göre ise “kaılımcı demokrasi” olacaktır ve bu da ekonomideki mozaiğin doğuşuyla aynı döneme rastlamıştır.Bir taraftan transnasyonal ya da bölgesel bütünleşme eğilimleri ulus devleti dışarıdan sıkıştırırken diğer taraftan da bunlara tepki niteliğinde yeni kabilecilik eğilimleri içeriden sıkıştırmaktadır.Transnasyonalizmin tam karşısında aşiretçiliğe doğru gidişin bir nedenini tipik bir işletmeci mantığı ile Drucker büyük olmanın eskisi kadar avantaj sağlamamasına bağlıyor.Öte yandan Bell ulusal yapıların günümüzün dev problemleri karşısında çok küçük; buna karşılık hayatın küçük problemleri karşısında ise çok büyük gelmeye başladığını iddia ediyor.

Fütüristlere göre gelmekte olan yeni toplum, endüstri toplumunun merkezîyetçi eğilimlerinin zayıfladığı ve bireyselliğin güçlendiği bir toplum olacaktır. Enformasyon ya da bilgi toplumlarını dinamikler ve trendler açısından ele alan Allen; merkezde bilgi ve enformasyonun kullanımını, onun hemen etrafında zihni işlerin, enformasyon mesleklerinin, bilgi elitlerinin, yeni köle sınıfının, enformasyonel gelişme modunun, enformasyon teknolojilerinin, çok uluslu işletmelerin, eşitsiz küresel gelişmenin, artan hizmetlerin ve yeni sosyal hareketlerin yer aldığını belirtmektedir.Son halkada ise işin profesyonelleşmesinin, bilimsel ve idari işlerin bürokratikleşmesinin,ürün ve süreç olarak enformasyonun, merkezîleşmiş kontrole karşı desantralize üretim birimlerin artışının, enformasyon networklerinin, post-materyal ihtiyaçların, gelişmiş ülkelerde bilgi üretiminin, buna karşılık gelişmemiş çevre ülkelerde kitle üretiminin olacağı toplumlardır. Post-endüstriyel Toplum Teorilerinin De¤erlendirilmesiEndüsri toplumlarıyla enformasyon toplumları arasında bazı benzerlikler bulunur;Bunlar, her ikisi debilginin ve yükselen yeni sınıfların giderek artan önemini vurgulamaktadırlar.Yine hem ilk dönem endüstri toplumu teorisyenlerinde hem de bazı post-endüstriyel dönüşüm teorisyenlerinde geleceğe yönelik bir iyimserlik söz konusudur.

Bunun yanında bazı kopuklarda mevcuttur bunlar;Endüstri öncesi,endüstri ve enformasyon toplumlarında farklı şeyler işlenmiş ve önemli olmuştur.Tarım toplumunda hamadde,sanayi toplumunda finansal ve stratejik kaynak enformasyon toplumunda bilgi olmuştur. Yine ilk iki toplumun el sanatları ve makine teknolojisinin yerini entelektüel teknoloji almaya başlamıştır.Bunların yanında tarım toplumunun geçmişe yönelik, endüstri toplumunun şu ana yönelik zaman kavramının yerini enformasyon toplumunda geleceğin öngörülmesi ve planlanması almıştır. Ayrıca tarım ve endüstri toplumlarındaki doğaya ve fabrikalaşmış doğaya karşı oyun, yerini yeni toplumda kişiler arası oyuna bırakmıştır.Yine ilk iki toplumun gelenekçilik ve ekonomik gelişme kavramlarının yerini de teorik bilginin kodifikasyonu almıştır.Gerek Bell’in post-endüstriyel toplum gerekse Masuda’nın enformasyon toplumu teorisi karşılaştırıldığında aralarında büyük benzerlikler olduğu göze çarpmaktadır.Ayrıca bu konuda Drucker ve Toffler gibi gelmekte olan yeni topluma ilişkin çalışmalarıyla tanınan yazarların görüşleri de Masuda ve Bell’i destekler niteliktedir.

Ancak mevcut enformasyon toplumu teorilerinin karşısında olanlar da vardır,enformasyon devriminden söz etmek için zamanın henüz erken olduğu görüşünde olan muhaliflerin eleştirilerini şu şekilde sınıflayabiliriz:

1. Enformasyon toplumu teorileri, endüstri toplumu teorilerinde olduğu gibi teknolojik determinizmin arkasına sığınıyorlar.Oysa beşeri olaylarda determinizmin her türlüsüne karşı dikkatli olmamız gerekir. Hiçbir teknoloji, içinde bulunduğu toplumsal çevreden bağımsız düşünülemez.

2. Yeni sınıfa ilişkin olarak ortaya atılan görüşlerin kökeni Saint-Simon’a kadar uzanır. Ancak bugüne kadar böyle bir iddia doğrulanmamıştır. Bu yeni sınıf kavramı da oldukça muğlâktır.

3. Ayrıca bu yeni grupların objektif sınıf pozisyonlarının doğrudan sınıf bilincine yansıyacağı tezi, enformasyon toplumu teorisinin zayıf taraflarından birini oluşturmaktadır.

4. Bilimsel bilginin yükselişi de doğrudan güce dönüşemeyebilir. Yeni kurumlar ve araştırma kurumları tersine militaristik ve siyasal birliklerin hizmetçileri olarak değerlendirilebilir. Bu eleştirilere May’ın bu kuramların temsilcilerinin devrim sözcüğünü sulandırdıklarına ilişkin eleştirisini de eklemek mümkündür. Bunun yanı sıra ikinci maddede belirtilen yeni sınıfın muğlâklığına ilişkin eleştiriye de bütünüyle katılmak mümkün değildir.Çünkü Aron’un “Sınıf Mücadelesi:Sanayi Cemiyeti Üzerine Yeni Dersler” çalışmasında da vurguladığı şekilde sosyal sınıf kavramının ne olduğu konusunda sosyologlar arasında tam bir uzlaşma, endüstri oplumlarında dahi, hiçbir zaman olmamıştır; çünkü sınıf kavramı niteliği gereği muğlâktır.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst