Aöf XIX. Yüzyıl Türk Dünyası Ders Notları 1. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
XIX. YÜZYIL TÜRK DÜNYASI

1.ÜNİTE ÖZET


XIX. YÜZYILDA RUSYA TÜRKLERi

*XIX. yüzyılın başında Rusya Türkleri daha ziyade “Rusya Müslümanları” olarak anılıyorlardı.

*Rusya imparatorluğu’nun tebaası olan Müslüman Türk toplulukları esas olarak üç ana öbekte toplanıyordu: 1. Volga havzasındaki Tatar-Başkurtlar; 2. Kafkasya’da yaşayan Türkler; 3. Orta Asya’da yaşayan Türk halkları.

*Kazak bozkırları,Harezm bölgesi ve Maveraünnehr denilen Bu geniş topraklarda esasen 5 büyük topluluk yaşamaktaydı:
Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler ve Karakalpaklar.
*Dinî bakımdan, bu kavimlerin büyük bir kısmı Sünni idiler.
*Sadece Kafkasya’da yaşayan Azerbaycan Türkleri büyük ölçüde şii idiler.

*Bu dönemde Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerin büyük bir kısmı dört dinî merkeze bağlıydılar. Bunlardan birincisi olan Kırım Müftülüğü idi; Rus işgalinden sonra da yerinde bırakılmıştı. Volga boyunda yaşayan Müslümanlar için Orenburg Müftülüğü, Kafkasya Sünnileri için Kafkasya Müftülüğü ve şiiler için Kafkasya şeyhülislamlığı bulunmaktaydı.

*Türkistan: XIX. asrın sonuna doğru tamamen Rus idaresi altına giren Batı Türkistan’ın kuzey kısmını Kazak-bozkırları oluşturur. Batı tarafında Türkmen çölleri, orta ve güney taraşarında Harezm ve Maveraünnehr bölgesi uzanır; güney doğusunda verimli Fergana vadisi bulunur.

-Türkistan adı siyasi bir birim olarak ilk kez Ruslar tarafından kullanıldı.


*Kazan Tatarları: idil (Volga) nehri boylarında yaşayan, Saray, Kazan ve Astrahan
hanlıklarının bakiyelerine “Tatar” denilmekteydi.

-Ak idil nehri boylarında, Kama nehri başlarında yaşayanlar ise Başkurt olarak tanınıyordu.

-Kazan Tatarları XVI. yüzyılın ortasından beri Rus hâkimiyetinde yaşadıklarından
ve kimliklerini koruma mücadelesiyle bilenmiş olduklarından, diğerlerine göre
farklı bir deneyime sahiptirler.

*Rus Çariçesi II. Katerina zamanında kendilerine ticari ayrıcalıklar tanındı. Kazan
Tatar mollaları Kazaklar arasında din adamı ve öğretmenler olarak görevlendirildiler.

*Kırım Tatarları: Kırım Türklerinde edebî dil, XIII. yüzyılda başlayan Altın Orda
geleneğine dayanır.

-XIX. yüzyılda ismail Gaspıralı’nın çabalarıyla Kırım Tatar edebî dili canlandı. Tercümangazetesinin dili, Osmanlı Türkleriyle aynı grupta olan Oğuz lehçesi esasına dayanır

*Başkurtlar: Kazan Tatarlarına komşu olan Başkurtlar, Urallar ile Orta idil arası
nda, Ufa, Vyatka, Perm ve Orenburg yönetimi sınırları içinde yaşamaktaydılar.

-Büyük bir kısmı göçebe vaziyette olup kabile yapıları oldukça güçlüydü. Edebiyatlarında
kahramanlık, sevgi ve halk şiiri çok gelişmişti.

*Azerbaycan Türkleri: 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay antlaşmalarından sonra Kafkasya’nın Müslüman halkları Rusya hâkimiyetine girdiler.

-Modernleşmenin etkisiyle AzerbaycanTürkleri arasında kabilevi ayrımlar bitmeye yüz tuttu; millet aşamasına yaklaştılar.

*Kazaklar ve Kırgızlar: XVIII. yüzyılın ilk yarısında Rus himayesine giren Kazak toprakları da Rus imparatorluğunun tebaası hâline geldiler.

-II. Katerina döneminde Rusya ile bütünleştirilmeleri için bunlar arasına Tatar mollaları gönderildi.

*Özbekler: Türkistan’ın yerleşik ahalisi Türk kökenli Özbeklerden ve iranî Taciklerden
oluşuyordu.

*Maveraünnehr ahalisi esas olarak üç kısımdı:

1. Göçebe veya yarı-göçebe kabileler.

2. Türkistan’ın yerleşik ahalisine ise “Sart” deniliyordu

3. Göçebe Özbeklerin ve yerleşik ahalinin dışındaki, göçebe ve yarı göçebe kabileler. Bunlar kendilerini “Çağataylar” olarak veya kendi kabile isimleriyle (Kıpçak, Karluk, Türk, vs.) tanımlıyorlardı.

*Sart: “Tacir” anlamına gelen bu kelime genel olarak Orta Asya’nın yerleşik ahalisi için
kullanıldı.

*Türkmenler: Türkmenler: XV. yüzyılda Çağatay edebî dilinin etkisi altına girdiler. Sovyet döneminde ise Teke ve Yomud şivelerine dayanan yeni bir Türkmen edebî dili oluşturuldu.

Tatarların Rus Hâkimiyetine Girmesi

*XIII. yüzyılda Rusya’nın ve idil Bulgar Devletinin Moğollar tarafından ele geçirilmesi
ile ortaya çıkan Altın Orda Devleti, XIV. yüzyılda islamlaştı.

*Hıristiyan Ruslar, 240 yıl boyunca “Tatarların” (Altın Orda Devletinin) hâkimiyeti altında yaşadılar.

*1552’de Kazan Hanlığı Ruslar eline düştü.

*idil boyunda VI. yüzyıldan beri devam eden Türk hâkimiyeti son buldu.

*1556’da Astrahan Hanlığı’nın da Ruslar eline geçmesiyle Rusya ve Osmanlı devletleri
sınırdaş oldular.

*Daha önce yabancı tebaası olmayan Rus devletinin Müslüman tebaaya karşı siyaseti onları din değiştirmeye zorlama şeklinde oldu.

*Tatarlar, iki yüz seneden fazla ağır bir baskı altında kaldılar. Rus Devleti, bu süre içinde onları baskı yoluyla Hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Bu baskılar Tatarları pasif direnişe ve islam dinine daha sıkı sarılmaya yöneltti.

*Baskılardan uzak durmak için, Tatarların önemli bir kısmı köylere ve uzak yerlere yerleşmek zorunda kaldılar.

*Bazı Tatarlar ve Tatar aristokrasisinin önemli bir kısmı Hıristiyanlığı kabul etti.

*Ortodoksluğa giren ilk Tatarlar “Eski Kreşinler” (Hıristiyanlar) adıyla anılır.

*Aksine bütün bu zorlamalar Ruslarla Tatarlar arasındaki gerilimi güçlendirerek Tatarları daha fazla muhafazakârlığ a itti

*XVIII. yüzyılın sonunda Rus hükümeti siyasetini değiştirdi ve Tatarlara karşı uzlaşma
ve yumuşama siyaseti izlemeye başladı.

*II. Katerina (1762-1796) Tatarların Doğu Avrupa ve Batı Sibirya Müslümanlarını kapsayan bir Müslüman Dinî idaresi kurmalarına izin verdi

*Orenburg vilayetinin Ufa şehrinde kurulan Dinî idare, bir Müftü ile onun altındaki üç kadıdan oluşuyordu. idarenin görevi, Müslümanların evlenme, boşanma, miras, mektep-medreselerin idaresi ve Müslüman din adamlarının eğitimi ve atanması işleriyle uğraşmaktı.

*ilk müftü Muhammedcan’ın yaptığı ilk iş, imam, hatip veya müderris olacak kişilerin Dinî idare’den menşûr(rusçası ukaz) denilen bir yetki belgesi alma usulünü getirmek oldu.

*1792’de Tatarlara geniş ticarî haklar tanındı. Bunun sonucunda Tatarlar Rusya ile Türkistan arasındaki ticarette aracılık ettiler.

*Dinî ilimlerde yükselmek isteyen Tatar gençleri ticaret kervanlarına katılarak Türkistan medreselerinin yolunu tuttular

*Başkurtlar

*idil-Ural bölgesindeki bir başka Türk kavmi olan Başkurtlar, Moğol istilası sırasında
Orta ve Güney Urallarda aşiretler hâlinde yaşıyorlardı

*Başkurtlar 1664’te Seyid Batır adındaki aksakalın önderliğinde ayaklandılar.

*1773’te ortaya çıkan meşhur Pugaçev isyanı Başkurtlara önemli bir fırsat sundu. Başkurtlar, Salavat Yolay’ın önderliğinde bu isyana yoğun bir şekilde katıldılar ve Rusya devletini epeyce uğraştırdılar.

XIX. Yüzyılda Tatar-Başkurtlar

*Rus yetkililer, daha fazla islamlaşma ve Tatarlaşmanın önüne geçebilmek için tedbir almaya başladılar.

*Bu tedbirlerin öncüsü, Doğu bilimcisi, pedagog ve misyoner N. i. ilminski idi.

*N. i. ilminski : Kazan’da Üniversitenin DoğuBilimleri Bölümünde Arap ve
Türk dilleri okudu. 15 yıl Kazan’da Müslümanlar arasında dolaşıp Tatar dilini ve kültürünü çok iyi bir şekilde öğrendi.

*ilminski, 1863 yılında ilmî uğraşılardan eğitim işine ve misyonerliğe geçip ilk
tecrübesini Kreşinler, Çirmişler ve Çuvaşlar arasında yaptı.

*Hıristiyan bir Tatarla birlikte Kazan’da bir okul açtı. Okula Kreşin (Hıristiyan Tatar) çocuklarını kabul ederek Tatar dilinde ve Rusça harşerle eğitim verdi. “ilminski metodu” denilen bu usulde çocuklar dersleri çok çabuk kavrıyorlardı. ilk birkaç yıl çocuklara kendi anadilinde ders veriliyor, sonra yavaş yavaş Rus diline geçiliyordu. Bu yolla Ruslaştırma işi daha kolay ilerliyordu.

*Rusya’nın Türkistan’ı ele geçirmesi üzerine Tatar tüccarları aracı konumunu yitirdiler;
işgalden sonra Rus tüccarları Türkistan ile doğrudan ticaret yapmaya başladılar.

*Reformcu din âlimi Rızaeddin b. Fahreddin, misyonerlerin okul açmak, yetimhaneler, hastaneler, kıraathaneler ve kütüphaneler oluşturmak gibi faaliyetlerine hayranlık duymakta, aynı şeylere Müslümanların da sahip olmasını arzu etmekteydi

*Tarikatlar da Tatar halkı arasında çok güçlü bir etkiye sahipti.

*Kadirî tarikatı daha Bulgar Devleti zamanında Orta idil Müslümanları arasında yayılmıştı.

*XIV. Ve XV. yüzyıllarda Türkistan’dan gelen Yesevî tarikatı Tatarlar arasında yer buldu.

*Nakşibendîlik, bölgeye güçlü bir şekilde nüfûz ederek ve diğer tarikatları kendi içinde eriterek, XIX. asırda ve XX. yüzyıl başında en etkili ve yaygın tarikat olarak ortaya çıktı

TATAR UYANIŞI

*Okumuş kesim arasındaki bu aydı nlanma ve uyanış, büyük oranda dinî renk taşımaktaydı.

*Uyanış hareketinin öncelikle Kazan Tatarları arasında çıkması tarihî ve diğer şartların ürünüdür.

Abdurrahim Otuz imenî

*;Tatar reform hareketinin başlatıcısı olarak Abdurrahim Otuz imenî’yi göstermekte ve onu “içtihat kapısının açık olduğunu savunan ilk sosyal refomcu” olarak nitelemektedirler.

-Otuz imenî, kuzey kutbuna yakın bölgelerde Cuma ve Bayram namazlarının kılınamayacağı görüşündeydi.

-Onun bir başka düşüncesine göre, kısa gecelerde vakit girmediği için yatsı namazının kılınması doğru değildi. En çok da bu iddiasıyla ünlendi.


Ebunnasr Kursavî

-islam ilahiyatını “rasyonalist” esaslara göre sorgulayan biri olarak sunulan bir diğer şahsiyet, Molla Ebunnasr Kursavî’dir

-Tatar dinî reform düşüncesinin babası sayılan Kursavî Buhara medreselerinde
dinî bilimler çerçevesinde okutulan kelâm konularını Yunan felsefesinin etkileri olarak görüyor ve islamın bu gibi etkilerden arındırılıp ilk dönemdeki (selef zamanındaki) sadeliğine döndürülmesi gerektiğini savunuyordu.

- Eserlerinde içtihat kapısının açılmasını savundu; taklidi reddetti.

- Onun görüşlerinden etkilenenlerden biri, tanınmış Tatar dinî ıslahçısı şihabüddin Mercanî’dir.

* Yunan felsefesi: Burada kastedilen, Abbasiler zamanında Yunan eserlerinden tercümeler
yapılması ve bunun etkileri altında Müslüman dünyasında kelâm ilminin doğmasıdır. Kelâm
kitaplarında geçen bazı konular, olduğu gibi Yunan düşüncesinden alınmıştı.

* içtihad: Çalışma, gayret etme anlamındaki “cehd” kökünden gelir. islam âlimlerinin bir konu üzerinde kafa yorarak yeni bir şkir üretmesi anlamında
kullanılmıştır.

* Taklit: Otorite olarak kabul edilen eserlere ve onlara yapılan açıklamalara (şerh ve haşiyelere) teslim olmaktır

* XIX. asırda Kazan Tatarları arasında güçlü bir dinî reform hareketi ortaya çıktı. Reformcular, geri kalmışlıktan kurtulmanın çarelerini islam’ın özüne dönmede ve yabancı
tesirlerden arınmada görüyorlardı. Kursavî ve Mercanî gibi Tatar din âlimlerinin öncülüğünde
başlayan bu hareket sonraları modernist eğilimlerle de birleşerek Sovyet döneminin başlarına kadar etkili oldu

Şihâbüddin Mercanî

- Dinî reform akımının en önemli temsilcisi şihâbüddin Mercanî’dir

- Müslüman dünyasının geri kalış sebebini dinin son zamanlarda yanlış yorumlanmasına bağlayan Mercanî, Müslümanların yeniden ilerleme yoluna girebilmeleri için selef denilen ilk dönem Müslümanlarının dinamizmini ve inanç saşığını yakalamaları gerektiğine inanıyordu.

-islam inancını saran hurafelerle mücadele etmeyi ilke edindi.

- Mercânî’nin en çok üzerinde durduğu husus, medreselerin ıslah edilmesinin gerekliliğiydi.

- Modern Tatar tarihçiliğinin önemli bir siması olmakla birlikte, Mercanî’nin Tatar millî kimliğinin kurucusu olduğunu söylemek abartı olur. Onun temel ilgisi milliyetten ziyade din eksenliydi.

*Mercânî’nin asıl önemi ıslahçılık ile modernizm arasında durmasından kaynaklanmaktadır.

.*Kursavî ve Mercânî gibi ıslah yanlısı ulema ile diğer ulema arasındaki fark burada ortaya çıkmaktadır. Her iki ıslahçı da bu farklı yaklaşımlarını İslam klasiklerinden keşfetmişlerdi (veya bir şekilde haberdar olmuşlardı).

*Mercânî asıl ölümünden sonra ünlendi. Özellikle XX. asrın başından itibaren yenilik taraftarı aydınların galip gelmesiyle Mercânî örnek bir şahsiyet olarak takdim edilmeye başlandı. Onu Türklerin yakın dönem tarihinde başlayan dinî teceddüt
(reformation) hareketinin en büyük önderi (précurseur) olarak gören, hatta
onun Müslümanlığın Luther’i olduğunu düşünenler vardı.

Bid’at: Dinde sonradan ortaya çıkan inanç ve davranışlardır. İslam âlimleri, iyi ve kötü bid’at
ayırımına gitmiş olmakla birlikte, bu tabir genel olarak dinde olumsuz anlamda ortaya çıkan bozuk fikirler ve uygulamalar anlamında kullanılmıştır.

DİNÎ ISLAH HAREKETİNİN GELİŞMESİ
REFORM YANLISI ULEMA VE EĞİTİM FAALİYETLERİ

Şeyh Zeynullah Resulî (Zeynullah İşan)
-İslam reformcularının yakın dostu olup mektep ve medreseleri ıslah hareketinin en
büyük destekçilerindendir.

-Yeni usulde eğitim verdiği medresesi (ResuliyeMedresesi) çok başarılı oldu. Burası Tatar, Başkurt ve Kazak talebeler için eğitim merkezi oldu. Medresede dinî ilimlerin yanında modern bilimler de okutuluyordu.

-Şeyh Zeynullah, Ceditçilerin hürmet ettiği şeyhlerden olsa da onu bir Ceditçi
saymak doğru olmaz. O aslında kadim ile cedit arasında bir yerde duruyor, bir boşluğu dolduruyordu. Kazaklar arasına gönderdiği talebeleri vasıtasıyla onlar arasında eğitimi ve

-İslamiyeti yaymaktaydı. SibiryaMüslümanları arasında da etkiliydi. Onun bu faaliyetleri açıkça Rusya’nın siyasetineters düştü.

Âlimcan Barudî
-Zeynullah Resulî’nin müritlerinden olan Âlimcan Barudî Tatar eğitim reformu hareketinde ayrı bir yere sahiptir.
-Rusya’daki Müslüman tarikatlar, milliyeti muhafaza etmek açısından oldukça büyük faydalar temin ettiler. Âlimcan Barudî, Şeyh Zeynullah ve Çistay şehrinde Şeyh Muhammed Zâkir Efendi gibi kişiler, tarikat ve medreselerdeki eğitim faaliyetleri vasıtasıyla halkı Ruslaşmaktan korudular.

DİNÎ REFORMCULAR
Rızaeddin b. Fahreddin
-Dinî reformcular içinde en çok yazanı ve en ağır başlısı Rızaeddin b. Fahreddin’dir. Din âlimi olmasının yanında, bir tarihçi, gazeteci, biyografi yazarı ve
pedagogdur.
-Onun fikrî oluşumuna etki eden iki unsurdan biri Tercüman gazetesidir.

-Dilde Türkçülük yolunu seçmesi ve Türk kavimlerinin birliği ülküsüne bağlanması bu sayede oldu.
-İsmail Gaspıralı’nın ortaya koyduğu yeni metotla (usûl-i cedîde) eğitimi daima destekledi; Müslüman kadınların özgürleştirilmesi fikrine büyük bir duyarlılık gösterdi.
- “Bizim mollalarımızın ve zenginlerimizin ‘usûl-i cedîde ile okumak dine aykırıdır’ diye iddia
etmeleri onların Şkirsizliklerinden değil, belki de kendi çıkarlarını gözetmelerindendir”diyordu.


-Tarihçi ve ıslahçı din âlimi Rızaeddin b. Fahreddin (1858-1936). İdil-Ural bölgesi
uleması tarihi hakkında çok kıymetli eserler yayınladı. Bu konuda birçok biyografi eserini ona borçluyuz.
-Rızaeddin b. Fahreddin’in fikrî oluşumuna etki eden ikinci unsur Orta Doğulu
reformculardan geliyordu. Cemaleddin Afgani’nin Petersburg’da bulunduğunu duyunca onu evinde ziyaret eden Rızaeddin, onun medenî cesaretine, kişiliğineve fikirlerine hayranlık duydu. İbn Teymiyye’nin adını ilk kez ondan işittiğini söyler.
-Selefiyeci akımdan çok fazla etkilenen Rızaeddin b. Fahreddin, toplumların
ilerlemeleri veya gerilemelerini dayandıkları inancın (“akîde”nin) sağlamlığına
bağlıyordu. Ona göre, İslam milletlerinin geri kalmasının sebebi, son asırlarda İslam
dünyasında din anlayışının özünden sapması, yani akidenin bozulmasıydı.

Musa Cârullah
-Dinî ıslah hareketinin en tanınmış temsilcilerinden biri olan Musa Cârullah, hem körü körüne gelenekçiliği hem de Batı’dan gelen fikirleri sorgulayan, toplumun kurtuluşunu İslam geleneğinin modern gelişmelerin ışığında yeniden yorumlanmasında gören bir fikir adamıdır.

-Onu en çok rahatsız eden konu, İslam dünyasındaki fikrî durgunluk ve umursamazlıktı. Müslüman dünyasının ilk asırlarındaki dinamizm, fikir hürriyeti ve içtihat yapma gibi özelliklerinin sonraki asırlarda yerini taklit anlayışına bıraktığını düşünüyor,
gerilemenin esas sebebini buna bağlıyordu.


-Tatarların en çok tanınan dinî ıslahçısı Musa Cârullah Bigiyev Müslümanların modern dünyada karşılaştıkları sorunlara çözümler üretti.

-Birçok kişinin kendisine “Tatar Luther’i” veya “dinî reformcu” sıfatını yakıştırmasına rağmen, Cârullah dinde reform fikrinin karşısında olduğunu yazdı.

-Cârullah’ın fikirleri Türkiye’de de geniş yankı uyandırdı. Onun yazılarına ilgi duyanlar daha çok Türkçü ve Batıcı aydınlardı.

-Dinî ıslahçılar arasında tasavvufa uzak duran, hatta onun aleyhinde bulunanlar
da vardı. Bunlar arasında Ufa’lı bir mollanın oğlu olan Ziyaeddin Kemalî’yi zikretmek gerekir.

DİNÎ ISLAHÇILIKTAN SEKÜLER REFORMCULUĞA
-Rusya Müslümanlarının yenilik arayışlarının organize olması ve güçlü bir harekete
dönüşmesi XIX. yüzyılın son çeyreğinde Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi ve usûl-i ceditmektepleri sayesinde oldu.

-Gaspıralı, İslam inancında saşığa giderek Asr-ı Saadet modelini yeniden yakalama amacını gütmüyor, toplumu düze çıkarmanın çarelerini dinî söylemin dışında arıyordu

- Gaspıralı Rusya Müslümanları arasında birlik sağlanması gibi âcil çözüm bekleyen meselelere odaklanmıştı; İslam ilahiyatı nın incelikleri onun ilgisini çekmiyordu. Bu yüzden, tarihin derinliklerinde kalmış ilahiyat konularını yeniden gündeme getirerek muhafazakâr Müslümanların tepkisini çeken Musa Cârullah’ı ikaz ediyordu.

-Cârullah ise meseleye farklı bir noktadan bakıyordu. Ona göre, eskide kalmış gibi görünen bazı meseleler, aslında toplumun mevcut durumuyla yakından ilgiliydi: Dünyayı hâlâ “Müslümanlar ve kâfirler” olarak algılayan bir anlayışla Müslümanlar uygar dünya ile sağlıklı ilişkiler geliştiremezlerdi.

-Dinî reformcuların ayırıcı özelliklerinden biri inancın doğruluğuna büyük önem
vermeleridir. Cârullah’a göre, Asr-ı Saadetteki sade ve saf din anlayışı sayesinde
Müslümanlar ilerlemiş, her bakımdan güçlenmişlerdi. Bu güce yeniden erişmek
için, İslamı ilk Müslümanların (selefin) anladığı yolda anlamaya çalışmak gerekirdi.

-Laik bir reformcu olan Zeki Velidi ise bunun tam aksini düşünüyordu. Ona göre,
Müslümanların gerilemesi İslam inancının bozulmasının bir neticesi değil, maddî
medeniyetteki çöküşün bir sonucuydu.
-XIX. yüzyılın son çeyreğinde modernist eğilim ağırlık kazanırken, dinî
reformculuk gerilemekteydi.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst